31 Ağustos 2012 Cuma

Yalanlarla Geldiler Bugüne...

AHMET KAHRAMAN

Dünya garibi, garan garabeti Türk devletinde, en usturuplu, en inandırıcı, oyalayıcı yalan söyleyen, en iyi “uyu yavrum ninni” hayal satıcıları hep birinci oldu, olmaya devam ediyorlar. Türk halkının sorunu, ama yalanlarla, dolandırmayla geldiler bu güne.
Köle niyetine Avrupa’ya ihraç edilen ve o dönemde, her birine karşılık 350-500 Mark gelir elde edilen işçilere bugün, herhangi bir tepki olduğunda, Türk medyası “ırkçılık hortladı” sloganlarıyla ortaya çıkıyor. Ama Türk sözkonusu ise dünya tırıs geliyor, dört nala gidiyor. Türk’e her şey, ırkçılık da mübah. Onlar suç işlemede istisnalı yeryüzülülerdir. Onun için Kürtleri gördükleri yerde, dişlerini sıkıp, çivili sopalarla vahşice saldırıyorlar.


Irkçılığın adı, medyada “halkımız galeyana geldi”dir. Yani akılsız, geri zekalı, ufacık esinti ile öldürmeye hazır, deli yaratık.


Öbür yanda “bir Türk dünyaya bedel”dir. Yeryüzüne iğne ucu kadar katkısı bilinmez, ama 'dünyaya medeniyeti yayan Türkler’dir. Evren’in en mutlu insanı Türk’tür ki, “ne mutlu Türküm diyene”dir.


Kompleksten hasta, bozuk ruh hali dünyasında Kürtler yok, onlar Ön Asyalı Türk’tü. Kürtler, gaspçıya var olduklarını 40 bin evladının kanıyla kanıtladılar. Şimdi de yurtlarını ve esir alınmış haysiyetlerini kurtarma savaşı veriyorlar.


Bir halkın varlığını inkar, ülkesini gasp (çalma), dilini, kültürünü, geleneklerini işkence, cinayet, toplu kırım ve yangınlarla yasaklamak “terör” değil, “insaniyetleri”dir. “Terörist” olan Kürtler, çünkü hırsız, uğursuzla mücadele ediyor, götürülmüş, üstüne oturulmuş yurtlarını geri almak, onurlarını kurtarmak istiyorlar.


Kürtler “terörist”, yalanın öbür yüzünde, Suriye’ye terör ihracatında esrarkeşler, kiralık katiller, El Kaidecilerle müttefikler. Yalanın ön yüzünde egemenlik parlamentoda, ancak, işlettikleri terör kamplarına parlamento üyeleri bile giremiyor.


Yalanın insaniyeti bu ve bugüne kadar idare edegeldiler. Ama bitti. Kürt mücadelesi artık, yalanla yaşamalarına da imkan vermiyor. Her büyük yalandan sonra, biri çıkıp, “onu, bunu bırak Kürtlere yaptığına bak” diyor çünkü…


Türk generalleri, düne kadar, “yok ettik” dedikleri savaşçılar karşısında bu gün şaşkın. Artık, “püskürtüp, sığındığımız kışlaları koruduk” demeyi kar sayıyorlar.


 Türk medyasının kimi kalemleri ise Şemdinli dağlarındaki yenilginin yasını tutuyor, “100 bin kişilik ordu, 700 gerilla ile başa çıkamıyor” diye yazıyorlar.


Oysa, tarihin yazgısı böyledir. Direnen mazlum ve masumun kaybettiği görülmemiştir. Çünkü o haklı ve davasına adanmış olarak kovmaya, kendisine ait olanı, çekip alarak, adım adım ilerlerken gaspçı, şimdilik tutunmayı kar sayıyor.


Gerilla ile başa çıkamayınca, Kürt tavuklarına savaş açıyor,  gidip Kandil dağlarının eteklerindeki tavuk kümeslerini bombalıyor, ölü tavukları zaferin övünmesi yapıyorlar.


Talancılıkla, insan doğramakla övünmeyi okullarda, “düşman kanıyla sildik palamızın pasını” övünme marşı lakin dünya, “sen Ermenilere ne yaptın bakim?” diye sorunca, kabasına iğne batmış gibi “biz soykırımcı değiliz, adalet duygumuz yücedir” diye bağırıyorlardı. Ermeni soykırımı davası nedeniyle bütün dünya ile kavgalı, ama soykırım gerçeği, sonunda Fransa okullarında ders oluyordu.


Kirletilip, kendilerine benzetilmeyen değer kalmadı. En son dini ele doladılar. İslam dininde, bireyle Allah arasında aracı, cennet yolunda rehbere ya da kişiyi cehenneme yolcu eden yoktur. Aracısızdır İslam. Fakat, onu da “götürmenin” hal yoluna koydular.  


Fethullah Gülen, bu yollarda dolanan, aşka geldi numarasından kafasını şaplatıp, yumruklayarak göz yaşı döken “rehber”dir. Bilgi fukaralarına rehberlik hizmetine karşılık topladığı paralarla, yer yüzünün en büyük taciri ve Banka sahibi, yani Banker Feto, öbür yanda iktidar ortağıdır.


İktidar, “Allah’ın izniyle, askeri vesayete son verdik” naralarıyla, generallerden korkanların oyunu topluyor, yoksul halkın vergileriyle karıları, kızlarının altına banyolu, yatak odalı uçaklar çekiyor, oğulları, damatları bir gecede dolar miyoneri oluveriyordu.


Gücü olanın istediği kadar götürdüğü düzene, “Yağma Hasan’ın böreği” deniyor.
TC, bugün Yağma Hasan’ın böreği gibi AKP-Bankacı Gülen’in çiftliğidir.


Onlar, sülaleleriyle bu dünyada cenneti yaşarken, RT Erdoğan dere, tepe dümdüz giderek, “alın lan idare edin” diyerek camii vaadlerini sıralıyor, sonra Generallerle, “Milli Güvenlik Kurulu” adı altında, çiftliğin iç ve dış gidişatını karara bağlıyordu. Yalanlar serisi içinde ise “askeri vesayeti (etkin gücünü, görünmez ikidarını) kırdık” oluyordu.


Generaller, son Milli Güvenlik Kurulu’ndan sonra, Güney Batı Kürdistan’a tehdit bildirisi yayımladılar. ''İzin''lerine bağlıymış gibi, bir zamanlar, Güney Kürdistan için kullandıkları dille “otorite boşluğuna” müsamaha edip, Kürtlerin özgürleşmesine ''izin'' vermeyeceklermiş.


Mafya düzeninde, gücü olan tetikçi, muhafız kiralıyor. Bunlar, yazar istihdam ediyorlar. Dalkavuk, yandaş ve yalaka yazarları, son günlerde yeniden Sri Lanka modelini dillendirmeye başladılar. Yani, Kürtleri bir baştan öteki başa kadar kırmayı ve kurtulanları teslim almayı çare olarak sunuyorlar.


Soykırımcılık bunlar için, yeni ve yabancısı da değildirler. Ama o günler geride kaldı. Kürdistan’da köpekler serbest, taşlar bağlı değildir, artık. Gerilla, davetiye ile yollarını bekliyor:
“Hadi hamle yap da göreyim, seni” diyerek…

Hiç yorum yok: