Osman Baydemir'in, Kemal Burkay'a Diyarbakır'ı ziyaretinde verdiği mesaj |
Egemen Bağış'ın, Kemal Burkay'a verdiği Kuran |
Batı illerinde üniversite okuyan bir grup Kürt gencinin dışında, partisi
Kürt halkı indinde hiç bir zaman kitleselleşemeyen Kemal Burkay'a,
“Atatürk Uluslararası Barış Ödülü” verilmesi planlanıyor. Burkay'a, AKP
iktidarının bu ödülü hangi hizmetlerinden ötürü vereceği de henüz
açıklanmış değil.
Ödülü, Burkay'a vermeyi düşündüklerini söyleyen, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Üyesi Mümtazer Türköne'nin, silahlı eylemciliğe varan ülkücü-faşist geçmişi dikkate alınırsa, ödül için gerekli hizmet kriterlerinin ve tarifinin ne olduğu da anlaşılacaktır.
Ödüle 1992 yılında uygun görülen isim, Güney Afrika'nın siyah lideri Nelson Mandela idi. Mandela, siyah çoğunluğun ırkçı beyaz azınlığa karşı verdiği mücadelenin sembolleşmiş önderiydi. Türk devletinin bu önerisini, ”Kürt halkına yapılan baskılardan ve uygulanan ırkçı politikalardan dolayı” reddetti.
Kürt halkına karşı uygulanan politikalar nedeniyle Mandela tarafından reddedilen ödülün, Kürt asıllı bir ”siyasetçiye” verilmesi, hani tam anlamda bir şuyu vukundan beter vakasıdır.
AKP Hükümeti'nin yurt içinde devşirdiği Kürt kökenli taraftarları işe yaramayınca, yurt dışında, ”gönüllü sürgün” yaşayan Kürt kökenliler arasından yaptığı transferler de kısa sürede rektifiye ister oldu anlaşılan.
Bunların en çok ”ilgi göreni” Kemal Burkay'dı. İstanbul'da vali yardımcıları tarafından karşılandı. AKP tarafından çıkarılmadığı televizyon, konuşturulmadığı gazete, hak etmediği halde kendisine atfedilmeyen sıfat kalmadı. Hani neredeyse bir tek, ”köy köy, kasaba kasaba gezdirilip işte ideal Kürt modeli. Artık bunlardan çoğaltacağız” denmediği kaldı.
Kemalizmin fikir kaleleri Köy Enstitüleri'nden mezun Burkay. Siyasete TİP rahlesinden girdi. İlk partisi Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi(TKSP)'nin ”Türkiye”sini PKK'nin Kürdistan tarifi Kürt halkının ufkunda yeni bir mecra oluşturunca, sessiz sedasız çıkardı. Bugün de konuştuğunda sanki o ”Türkiye”si hiç yokmuş gibi anlatıyor partisini. Neden bugün partinin adında olmadığını ise partisi içinde dahi bilen yok.
12 Eylül faşizminin aslında kendisini ve partisini çok tehlikeli bulduğunu, kendisinin hiç bir zaman silahlı mücadele yanlısı olmadığı gibi uydurma bir tarih anlatıyor. Resmi tarih yazıcılığı yapıyor. Belki de bu yüzden, Türköne ve arkadaşlarının dikkatini çekti ve ilgilerine mazhar oldu.
Dört bin Kürt siyasetçinin rehin alınarak zindanlara kapatıldığı, Kürt basını ve onlarla ilişkisi olan muhalif gazetecilerin toplandığı bir dönemde, Kürt halkı indinde hiç bir etkinliği olmayan Burkay'ın ödüllendirilmesi, AKP'nin yeni açılım paketinin kurdelesi olsa gerek.
Hükümetin yanı sıra AKP'nin iktidar ortağı Gülen Cemaati ile de yakın ilişkileri olan Burkay'ın, Kamran İnan Kürtlüğü kontenjanından, bir sonraki seçimlerde milletvekili adaylığı da şaşırtmaz kimseleri. İsveç'teki son döneminde sadece Cemaat'in yayın organları ile ilişki içinde olan Burkay'ın bazı hesaplarının bu döneme kadar uzandığı biliniyor.
Stockholm'ün Alvik semtinde bir binadaki dairede "faliyet" yürüten dernekte, TRT-6 içinde görev alarak bu televizyon üzerinden ROJ TV'ye alternatif olma hesaplarının yapıldığı toplantıları bizzat Burkay'ın yönettiği biliniyor. Ancak İsveç'te ne siyasal ne de sosyal bir yaşam alanı kalmayan Burkay, son anda AKP Hükümeti'nin verdiği garantiler ile "faaliyetlerini" yürütmek üzere döndü.
Kürt siyasetindeki varlığı ve etkinliği, AKP iktidarı ve yandaşları tarafından farklı, Kürt halkı tarafından çok farklı algılanan Burkay'ın, eline Kürtler'in, sosyalistlerin kanı bulanmış bir iktidar tarafından ”ödüllendirilmesi” AKP'nin ”yüksek demokrasisi” hakkında da ip uçları veriyor.
Gerçi neden olmasın, belki de Burkay'ı, ”Zararlı Kürtler'i” kovalarken gören AKP, Türköne ve arkadaşlarını görevlendirdi. Türköne ve arkadaşları da bu çabanın ödüllendirilmesi bir vazifedir şiarıyla harekete geçtiler. Bu can hıraş çaba içindeki Kürt kökenli yandaşlarına sadece Kemal olmak yetmez, bunu bir de Mustafa ile taçlandıralım dediler.
canerdem2126@gmail.com
Ödülü, Burkay'a vermeyi düşündüklerini söyleyen, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Üyesi Mümtazer Türköne'nin, silahlı eylemciliğe varan ülkücü-faşist geçmişi dikkate alınırsa, ödül için gerekli hizmet kriterlerinin ve tarifinin ne olduğu da anlaşılacaktır.
Ödüle 1992 yılında uygun görülen isim, Güney Afrika'nın siyah lideri Nelson Mandela idi. Mandela, siyah çoğunluğun ırkçı beyaz azınlığa karşı verdiği mücadelenin sembolleşmiş önderiydi. Türk devletinin bu önerisini, ”Kürt halkına yapılan baskılardan ve uygulanan ırkçı politikalardan dolayı” reddetti.
Kürt halkına karşı uygulanan politikalar nedeniyle Mandela tarafından reddedilen ödülün, Kürt asıllı bir ”siyasetçiye” verilmesi, hani tam anlamda bir şuyu vukundan beter vakasıdır.
AKP Hükümeti'nin yurt içinde devşirdiği Kürt kökenli taraftarları işe yaramayınca, yurt dışında, ”gönüllü sürgün” yaşayan Kürt kökenliler arasından yaptığı transferler de kısa sürede rektifiye ister oldu anlaşılan.
Bunların en çok ”ilgi göreni” Kemal Burkay'dı. İstanbul'da vali yardımcıları tarafından karşılandı. AKP tarafından çıkarılmadığı televizyon, konuşturulmadığı gazete, hak etmediği halde kendisine atfedilmeyen sıfat kalmadı. Hani neredeyse bir tek, ”köy köy, kasaba kasaba gezdirilip işte ideal Kürt modeli. Artık bunlardan çoğaltacağız” denmediği kaldı.
Kemalizmin fikir kaleleri Köy Enstitüleri'nden mezun Burkay. Siyasete TİP rahlesinden girdi. İlk partisi Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi(TKSP)'nin ”Türkiye”sini PKK'nin Kürdistan tarifi Kürt halkının ufkunda yeni bir mecra oluşturunca, sessiz sedasız çıkardı. Bugün de konuştuğunda sanki o ”Türkiye”si hiç yokmuş gibi anlatıyor partisini. Neden bugün partinin adında olmadığını ise partisi içinde dahi bilen yok.
12 Eylül faşizminin aslında kendisini ve partisini çok tehlikeli bulduğunu, kendisinin hiç bir zaman silahlı mücadele yanlısı olmadığı gibi uydurma bir tarih anlatıyor. Resmi tarih yazıcılığı yapıyor. Belki de bu yüzden, Türköne ve arkadaşlarının dikkatini çekti ve ilgilerine mazhar oldu.
Dört bin Kürt siyasetçinin rehin alınarak zindanlara kapatıldığı, Kürt basını ve onlarla ilişkisi olan muhalif gazetecilerin toplandığı bir dönemde, Kürt halkı indinde hiç bir etkinliği olmayan Burkay'ın ödüllendirilmesi, AKP'nin yeni açılım paketinin kurdelesi olsa gerek.
Hükümetin yanı sıra AKP'nin iktidar ortağı Gülen Cemaati ile de yakın ilişkileri olan Burkay'ın, Kamran İnan Kürtlüğü kontenjanından, bir sonraki seçimlerde milletvekili adaylığı da şaşırtmaz kimseleri. İsveç'teki son döneminde sadece Cemaat'in yayın organları ile ilişki içinde olan Burkay'ın bazı hesaplarının bu döneme kadar uzandığı biliniyor.
Stockholm'ün Alvik semtinde bir binadaki dairede "faliyet" yürüten dernekte, TRT-6 içinde görev alarak bu televizyon üzerinden ROJ TV'ye alternatif olma hesaplarının yapıldığı toplantıları bizzat Burkay'ın yönettiği biliniyor. Ancak İsveç'te ne siyasal ne de sosyal bir yaşam alanı kalmayan Burkay, son anda AKP Hükümeti'nin verdiği garantiler ile "faaliyetlerini" yürütmek üzere döndü.
Kürt siyasetindeki varlığı ve etkinliği, AKP iktidarı ve yandaşları tarafından farklı, Kürt halkı tarafından çok farklı algılanan Burkay'ın, eline Kürtler'in, sosyalistlerin kanı bulanmış bir iktidar tarafından ”ödüllendirilmesi” AKP'nin ”yüksek demokrasisi” hakkında da ip uçları veriyor.
Gerçi neden olmasın, belki de Burkay'ı, ”Zararlı Kürtler'i” kovalarken gören AKP, Türköne ve arkadaşlarını görevlendirdi. Türköne ve arkadaşları da bu çabanın ödüllendirilmesi bir vazifedir şiarıyla harekete geçtiler. Bu can hıraş çaba içindeki Kürt kökenli yandaşlarına sadece Kemal olmak yetmez, bunu bir de Mustafa ile taçlandıralım dediler.
canerdem2126@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder