Küresel krizin ardından finansal piyasaları rahatlatmak, batan dev
firmaları kurtarmak adına, devletlerin, bütçelerini piyasalara enjekte
ederek can simidi vazifesi görmesi, kısa vadede mali sermaye açısından
bir nefes alma ortamı yaratmıştı. Fakat mali sermayeyi kurtarmak adına,
yoğun bir şekilde kamusal harcamanın yapılması sonucu oluşan bütçe
açıklarının faturası, şimdi önlerine gelmiştir. Birçok uzman yakın
gelecek hakkında iyimser bir tablo çizmezken, özellikle ABD ve AB odaklı
yeni bir krizin kapıda olduğu yorumları birçok otoritenin artık kabul
ettiği bir gerçek. Hatta Avro’nun bile geleceği konuşulmaya başlanmış
durumda.
İngiliz Times gazetesinin yorumuna göre; ''Sorunun çözümü için bir sihirli formül yok, ayrıntılar da çok teknik. Ama yeni bir mali krizin sonuçları Avrupa vatandaşları için teknik olmayacak. Eğer doğru kararlar alınmazsa, insanlar işlerini kaybedecek, tasarruflar, emeklilik fonları eriyecek, kredi temerrüdüne dayalı takas sözleşmesi ya da Avrupa Mali İstikrar Paktı kavramlarını hayatları boyunca duymamış olan sıradan insanlar büyük bedeller ödeyecek.”
Financial Times ise şöyle diyor: “Krizin etkileri göründüğünden daha derin olacaktır. Euro, savaş sonrası Avrupa’sının kazanımı olarak görülüyordu. Bu dayanağın ortadan kaldırılması, Avrupa’nın birliğinden ve dünyadaki nüfuzundan geriye bir şey kalmaması anlamına gelir.”
* * *
Kamusal kaynakların, “kurtarma paketi” adı altında finansal piyasalara aktarılması sonucu oluşan devasa bütçe açıklarının ve dış borcun, ABD’de milli gelire oranı yüzde 10.5’i bulmuş durumda. Kamu borcunun milli gelire oranı ise yüzde 100’ün üstünde bir seyirde.
Obama yönetimi, ABD ekonomisini, şu an içinde bulunduğu durgunluk ortamından kurtarmak ve yaşadığı borç krizinden çıkartmak için federal hükümet aracılığı ile kongreye sunduğu borç limitinin yükseltilmesi ve bütçe açığının azaltılmasına bir takım tedbirler konusunda anlaşma sağlayamamış durumda. Limitin yükseltilmesi için son tarih olan 2 Ağustos’a kadar Demokratlarla Cumhuriyetçilerin ortak bir zeminde buluşamaması, ABD’deki borç krizini derinleştirecek gibi. ABD’deki durgunluğun ve borç krizinin, küresel piyasalara etkisi de önümüzdeki günlerde daha da sertleşeceğe benziyor.
Avrupa ülkelerinde ise bütçe açığının milli gelire oranları sırasıyla; Fransa’da yüzde 7, İngiltere’de yüzde 10.5,İtalya’da yüzde 4.6,Almanya’da yüzde 3.3 oranında. Kamu borçlarının milli gelire oranı ise; Fransa’da yüzde 81, İtalya’da yüzde 119, Almanya’da yüzde 83, Yunanistan’da yüzde 142 oranında. (1)
Avrupa zaten bir süredir yangın yerine dönmüş vaziyetteydi. Özellikle Yunanistan’da bir türlü dindirilemeyen ekonomik bunalımın yarattığı sosyal ve ekonomik tahribat, kitlelerin sokağa dökülmesine ve krizin faturasının kendilerine kesilmesine karşı hala devam eden yoğun bir tepkiye neden olmuştu.
Yunanistan’daki ekonomik krizi bitirmek adına, Almanya başta olmak üzere AB’nin ve IMF’nin kurtarma paketi olarak vermeyi taahhüt ettikleri kredi ve borçlara karşılık, Yunanistan’dan, özelleştirmeler başta olmak üzere birçok yaptırımın uygulanmasını diretmeleri ve toplumun alt sınıflarını vuracak şekilde yeni vergilendirmelerin, ekonomik, sosyal birçok hakkı budayan yeni kemer sıkma politikalarının bu yaptırımların bir yansıması olarak hayata geçirilmeye çalışılması, Yunanistan ekonomisini bir çıkmaza sürüklemişken, Portekiz, İspanya, İtalya, Belçika başta olmak üzere, kamu borç stokunun yüksek bir seyir izlediği Avrupa’nın diğer ülkelerinin ekonomileri de “S.O.S.” vermekte. Yunanistan’daki uygulamalara benzer olarak, IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla, kamusal harcamaların yarattığı bütçe açıklarını kapatmak için, “yüksek vergilendirme, özelleştirme, sosyal-ekonomik hakların tırpanlanması vb.” alınması muhtemel önlemlerin Avrupa’daki yangını daha da korlayacağı kesindir.
* * *
Gerçekleşmesi muhtemel bir krizin, Türkiye ekonomisine ne şekilde bir etki yapabileceğini kestirmek şu an için çok zor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin katıldığı bir canlı yayında; “Kötü haberi veriyorum, dünya ekonomisinde kara bulutlar gözükmeye başladı. Dünya daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bunlar da oluyor. Muhtemelen dünya ekonomisinde bir kriz olacak. Türkiye’ye olumsuz etkileri olacaktır” dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise “Umuyoruz ki Avrupa'da doğru kararlar alınır. Umuyoruz ki ABD'de bu borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılır. Bunlar çözülürse sorun yok, ama sorunlar çözülemediği takdirde de olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir” dedi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise; “Cari açık ihmal edilecek bir konu değil tabii ama cari açık onların dediği gibi Türkiye açısından yüksek risk oluşturacak bir yapıda değildir” açıklamalarında bulunarak kafaları bir hayli karıştırdı.
Yüksek cari açık ve sıcak para ile sağlıksız bir şekilde büyüyen Türkiye ekonomisi için ise, küresel sermayede yaşanan durgunluğun yansıması, hükümet kurmaylarının çelişkili açıklamalarına rağmen, ilerleyen süreçte pek parlak olmayacak gibi.
Küresel kriz sonrası alınan önlemler sonrasında finansal piyasaların kısmi ölçüde rahatlaması ve dış konjonktürün de etkisiyle, sıcak para girişinin artması ve ihracatın tekrar eski seviyeye gelmesi ile birlikte, son çeyrekte beklenenin üstünde büyüyen Türkiye ekonomisi, bu sanal büyüme ortamında, rekor seviyede cari açık vermişti. Merkez Bankası’nın, sıcak para girişini ve bu balon büyümeyi önlemek adına aldığı önlemlerin de şu an için pek etkisi olmadığını görmekteyiz. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de, yüksek cari açık oranını işaret ederek; “Türkiye, AB'deki krize cari açık yüzünden diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık” değerlendirmesinde bulunarak, yüksek cari açığın büyük bir tehdit unsuru olduğuna işaret etti.
Büyümenin en önemli etkeni de sayısal olarak ifade edersek; yüzde 80’lik kısmı, iç tüketimin, iç talebin artması sonucu oluşmuştur. Artan iç tüketim ise, tüketici kredileri ve kart borçlanmaları sonucunda oluşmuştur. Toplumun borçlanarak harcama yapması ile büyüyen ekonominin, sağlıklı bir temel üzerine oturmadığı ortadadır. Hükümet kurmayları da kriz öncesinde sıkça söyledikleri “ekonominin canlanması için harcama yapın!” sloganını şimdi tersine çevirerek, ekonomide yaşanan dengesiz büyümeyi soğutma telaşı içindeler…
ABD ve AB merkezli yaşanan kriz ortamının ilerleyen süreçte daha büyük bir krize meyilli olması da, şu an piyasalarda etkisini net bir şekilde hissettirmemiş olsa da, en büyük ihracat pazarımız konumunda olan AB’de de yaşananların, Türkiye’ye yansıması ağır olacaktır. Aynı şekilde, sıcak paranın çekilmesiyle birlikte yaşanacak olan finansal yıkımın, genel olarak yine tüm bunların faturasının çıkartılacağı halkın üzerine yıkılacak olması gerçekliği karşısında, şimdiden uyanık olmamız gerekiyor.
İbrahim Utku Nar
Dipnot:
(1) Güngör Uras – “Risk kapıdaymış ihtiyatlı olalım... Peki ne yapalım?” - Milliyet
İngiliz Times gazetesinin yorumuna göre; ''Sorunun çözümü için bir sihirli formül yok, ayrıntılar da çok teknik. Ama yeni bir mali krizin sonuçları Avrupa vatandaşları için teknik olmayacak. Eğer doğru kararlar alınmazsa, insanlar işlerini kaybedecek, tasarruflar, emeklilik fonları eriyecek, kredi temerrüdüne dayalı takas sözleşmesi ya da Avrupa Mali İstikrar Paktı kavramlarını hayatları boyunca duymamış olan sıradan insanlar büyük bedeller ödeyecek.”
Financial Times ise şöyle diyor: “Krizin etkileri göründüğünden daha derin olacaktır. Euro, savaş sonrası Avrupa’sının kazanımı olarak görülüyordu. Bu dayanağın ortadan kaldırılması, Avrupa’nın birliğinden ve dünyadaki nüfuzundan geriye bir şey kalmaması anlamına gelir.”
Kamusal kaynakların, “kurtarma paketi” adı altında finansal piyasalara aktarılması sonucu oluşan devasa bütçe açıklarının ve dış borcun, ABD’de milli gelire oranı yüzde 10.5’i bulmuş durumda. Kamu borcunun milli gelire oranı ise yüzde 100’ün üstünde bir seyirde.
Obama yönetimi, ABD ekonomisini, şu an içinde bulunduğu durgunluk ortamından kurtarmak ve yaşadığı borç krizinden çıkartmak için federal hükümet aracılığı ile kongreye sunduğu borç limitinin yükseltilmesi ve bütçe açığının azaltılmasına bir takım tedbirler konusunda anlaşma sağlayamamış durumda. Limitin yükseltilmesi için son tarih olan 2 Ağustos’a kadar Demokratlarla Cumhuriyetçilerin ortak bir zeminde buluşamaması, ABD’deki borç krizini derinleştirecek gibi. ABD’deki durgunluğun ve borç krizinin, küresel piyasalara etkisi de önümüzdeki günlerde daha da sertleşeceğe benziyor.
Avrupa ülkelerinde ise bütçe açığının milli gelire oranları sırasıyla; Fransa’da yüzde 7, İngiltere’de yüzde 10.5,İtalya’da yüzde 4.6,Almanya’da yüzde 3.3 oranında. Kamu borçlarının milli gelire oranı ise; Fransa’da yüzde 81, İtalya’da yüzde 119, Almanya’da yüzde 83, Yunanistan’da yüzde 142 oranında. (1)
Avrupa zaten bir süredir yangın yerine dönmüş vaziyetteydi. Özellikle Yunanistan’da bir türlü dindirilemeyen ekonomik bunalımın yarattığı sosyal ve ekonomik tahribat, kitlelerin sokağa dökülmesine ve krizin faturasının kendilerine kesilmesine karşı hala devam eden yoğun bir tepkiye neden olmuştu.
Yunanistan’daki ekonomik krizi bitirmek adına, Almanya başta olmak üzere AB’nin ve IMF’nin kurtarma paketi olarak vermeyi taahhüt ettikleri kredi ve borçlara karşılık, Yunanistan’dan, özelleştirmeler başta olmak üzere birçok yaptırımın uygulanmasını diretmeleri ve toplumun alt sınıflarını vuracak şekilde yeni vergilendirmelerin, ekonomik, sosyal birçok hakkı budayan yeni kemer sıkma politikalarının bu yaptırımların bir yansıması olarak hayata geçirilmeye çalışılması, Yunanistan ekonomisini bir çıkmaza sürüklemişken, Portekiz, İspanya, İtalya, Belçika başta olmak üzere, kamu borç stokunun yüksek bir seyir izlediği Avrupa’nın diğer ülkelerinin ekonomileri de “S.O.S.” vermekte. Yunanistan’daki uygulamalara benzer olarak, IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla, kamusal harcamaların yarattığı bütçe açıklarını kapatmak için, “yüksek vergilendirme, özelleştirme, sosyal-ekonomik hakların tırpanlanması vb.” alınması muhtemel önlemlerin Avrupa’daki yangını daha da korlayacağı kesindir.
Gerçekleşmesi muhtemel bir krizin, Türkiye ekonomisine ne şekilde bir etki yapabileceğini kestirmek şu an için çok zor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli’nin katıldığı bir canlı yayında; “Kötü haberi veriyorum, dünya ekonomisinde kara bulutlar gözükmeye başladı. Dünya daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacak. Bunlar da oluyor. Muhtemelen dünya ekonomisinde bir kriz olacak. Türkiye’ye olumsuz etkileri olacaktır” dedi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ise “Umuyoruz ki Avrupa'da doğru kararlar alınır. Umuyoruz ki ABD'de bu borçlanma limitiyle ilgili siyasi sorun aşılır. Bunlar çözülürse sorun yok, ama sorunlar çözülemediği takdirde de olumsuz senaryolara da hazır olmamız gerekir” dedi. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ise; “Cari açık ihmal edilecek bir konu değil tabii ama cari açık onların dediği gibi Türkiye açısından yüksek risk oluşturacak bir yapıda değildir” açıklamalarında bulunarak kafaları bir hayli karıştırdı.
Yüksek cari açık ve sıcak para ile sağlıksız bir şekilde büyüyen Türkiye ekonomisi için ise, küresel sermayede yaşanan durgunluğun yansıması, hükümet kurmaylarının çelişkili açıklamalarına rağmen, ilerleyen süreçte pek parlak olmayacak gibi.
Küresel kriz sonrası alınan önlemler sonrasında finansal piyasaların kısmi ölçüde rahatlaması ve dış konjonktürün de etkisiyle, sıcak para girişinin artması ve ihracatın tekrar eski seviyeye gelmesi ile birlikte, son çeyrekte beklenenin üstünde büyüyen Türkiye ekonomisi, bu sanal büyüme ortamında, rekor seviyede cari açık vermişti. Merkez Bankası’nın, sıcak para girişini ve bu balon büyümeyi önlemek adına aldığı önlemlerin de şu an için pek etkisi olmadığını görmekteyiz. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch de, yüksek cari açık oranını işaret ederek; “Türkiye, AB'deki krize cari açık yüzünden diğer gelişmekte olan ülkelerden daha açık” değerlendirmesinde bulunarak, yüksek cari açığın büyük bir tehdit unsuru olduğuna işaret etti.
Büyümenin en önemli etkeni de sayısal olarak ifade edersek; yüzde 80’lik kısmı, iç tüketimin, iç talebin artması sonucu oluşmuştur. Artan iç tüketim ise, tüketici kredileri ve kart borçlanmaları sonucunda oluşmuştur. Toplumun borçlanarak harcama yapması ile büyüyen ekonominin, sağlıklı bir temel üzerine oturmadığı ortadadır. Hükümet kurmayları da kriz öncesinde sıkça söyledikleri “ekonominin canlanması için harcama yapın!” sloganını şimdi tersine çevirerek, ekonomide yaşanan dengesiz büyümeyi soğutma telaşı içindeler…
ABD ve AB merkezli yaşanan kriz ortamının ilerleyen süreçte daha büyük bir krize meyilli olması da, şu an piyasalarda etkisini net bir şekilde hissettirmemiş olsa da, en büyük ihracat pazarımız konumunda olan AB’de de yaşananların, Türkiye’ye yansıması ağır olacaktır. Aynı şekilde, sıcak paranın çekilmesiyle birlikte yaşanacak olan finansal yıkımın, genel olarak yine tüm bunların faturasının çıkartılacağı halkın üzerine yıkılacak olması gerçekliği karşısında, şimdiden uyanık olmamız gerekiyor.
İbrahim Utku Nar
Dipnot:
(1) Güngör Uras – “Risk kapıdaymış ihtiyatlı olalım... Peki ne yapalım?” - Milliyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder