6 Ağustos 2011 Cumartesi

Nasıl Bir Anayasa-1


Kenan KIRKAYA
Yüz yıllık bir geçmişi olan anayasa arayışları, toplumsal mücadelelerin zorlaması sonucu yaşanan çok sayıdaki denemeye rağmen ne yazık ki Türkiye’de şimdiye kadar, sorunu çözebilecek toplumsal bir sözleşme yapılamadı. Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunu ve birçok sorun anayasal sorun olma özelliği taşıyor


Türkiye’de anayasa serüveni, 1808 yılında ilan edilen Sened-i İttifak’a dayanıyor. 1876 Kanun-î Esasî, 1921 Teşkilat-î Esasiye Kanunu, 1924, 61 ve 82 anayasası olmak üzere uzun tarihsel süreçleri içeren 6 anayasa yapıldı. Her biri kendi içinde dönemlere göre değişime uğrasa da hiçbiri, Türkiye’nin çoğulcu yapısını yansıtamadı


Osmanlı’dan 12 Eylül’e anayasa arayışları

İmparatorluk geleneği üzerinden yükselen Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa serüveni, 1808 yılında ilan edilen Sened-i İttifak’a dayanıyor. 1876 Kanun-î Esasî, 1921 Teşkilat-î Esasiye Kanunu, 1924, 61 ve 82 anayasaları olmak üzere uzun tarihsel süreçleri içeren 6 anayasa denemesi gerçekleştirildi. Her biri kendi içinde dönemlere göre değişime uğrasa da hiçbiri, bünyesinde barındırdığı etnik zenginliklerle, Türkiye toplumunu çağdaş değerlerle buluşturamadı. Aksine anayasa konusunda örnek aldığı ülkeler bile kendi örneklerinden vazgeçerken, Türkiye ulus devlet modelinde olduğu gibi bu örneklerde ısrar etti. İşte Türkiye’nin 200 yıllık anayasa arayışı.

İlk anayasa taleplerin ürünü

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yazılı anayasa denemesi, temelleri üzerinden yükseldiği Osmanlı döneminde yazıldı. II. Mahmut döneminde, 1808 yılında ilan edilen Sened-i İttifak anayasal arayışların başlangıcı olarak kabul edilir. 1839 yılındaki Islahat Fermanı ile devam eden bu arayış yazılı bir metin niteliğini taşıyan 1876 yılındaki Kanun-î Esasî’ye kadar devam etti. Kanûn-î Esâsî II. Abdülhamit döneminde 23 Aralık 1876’da ilan edildi. Bu anayasa yapımı da yine toplumsal talepler ve beklentilerin artması, bunların Osmanlı devletini değişime zorlaması sonrasında gündeme geldi. Osmanlı devletinin Karadağ, Sırbistan, Bosna ve Hersek bölgelerinde artan hak talepleri ve batılı devletlerin bu konuda araya girmesi ve buralara imtiyaz istemesi üzerine anayasa ilk kez gündeme geldi. Söz konusu bölgelerin durumunu görüşmek ve talepleri değerlendirmek üzere bir araya gelen yaklaşık 200 kişilik meclis, tüm Osmanlı toprakları için reform yapma kararlaşmasına ulaştı. Bunun üzerine Abdülhamit denetiminde Mithat Paşa’nın başkanlığını yaptığı “Cemiyet-i Mahsusa” adında 20 kişiden oluşan bir kurul oluşturuldu. Dönemin komisyon üyelerinden İsmail Hami Danişmendi’nin iddiasına göre kendi içinde çeşitli çalışma gruplarına ayrılan komisyonda 20’ye yakın tasarı hazırlandı. Çeşitli iddialara göre sadece Bosnalılara, Sırplara değil, Kürtler gibi aynı zamanda Müslüman olan farklı etnik gruplara da bazı haklar tanıyan taslaklar komisyondan geçmedi ve elendi. Komisyon çalışmalarından sonra İsmail Hami Danişmendi tarafından hazırlanan 130 maddelik taslak sadrazama sunuldu. Bu taslak Padişah tarafından başkaca bazı komisyonlar oluşturarak taslağı inceletti ve yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan tasarı, Heyet-i Vükelâ’dan geçti. 23 Aralık 1876 tarihinde padişahın bir yazısı ile kabul ve ilân edildi. Hazırlanan bu anayasa için 1831 tarihli Belçika ile 31 Ocak 1851 tarihli Prusya anayasaları model alındı. Bu anayasa denemesinde de askerler yer aldı. Anayasayı hazırlayan kurulda iki asker, 16 sivil bürokrat (üçü Hıristiyan) ve ulemadan 10 kişi bulunuyordu. 119 madde ve 12 bölümden meydana gelen Kanûn-ı Esâsî, daha sonra ilki 1909, ikincisi ve üçüncüsü 1914, dördüncüsü 1916 ve beşincisi 1918 tarihinde olmak üzere toplam 5 kez ve 32 maddesinde değişikliğe tabii tutuldu.

Tekçi zihniyet Kanûn-î Esâsî ile başladı

Kanûn-î Esasî Osmanlı devlet geleneğinde ilk kez devletin yapısını, organlarını ve bunlar arasındaki ilişkiyi; vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini belirtilmesiyle hukuksal bir metinle belgeliyordu. Bu anayasa ile birlikte kabul edilen ve “seçim yasası” anlamına karşılık gelen, “Talîmat-ı Mukavvete”ye göre seçim yapılması ön görülüyordu. Ancak yapılacak olan seçimlerle, devletin başında Padişah olmakla birlikte biri halk tarafından seçilecek “Meclîs-î Mebusan” bir diğeri de devlet memurları arasından seçilecek yani “teknokrat” meclisine denk düşen Meclis-î Ayan gibi iki meclis tarafından yönetilmesi düşünülüyordu. Hazırlanan bu anayasada devletin biçimi Monarşi olarak belirlenirken, bugüne kadar devam eden tekçi yapının temelleri de, “devletin yapısının üniter olması” ile o günden başladı. Cumhuriyet dönemindeki laiklik anlayışına karşılık, Osmanlı anayasasında devletin dini “İslam” olarak benimsendi.  

21 Anayasası’na nötr bir dil hakimdi

Osmanlı devletinin parçalanması sonrasında cumhuriyetin kuruluşuna da öncülük edecek anayasal süreçler devam etti. Bu anlamda ilk olarak bugüne kadar Kürt hareketinin refere ettiği 1921 anayasası düzenlendi. Bu anayasa savaş koşullarında hazırlandığı için son derece kısa bir anayasa metni şeklindeydi. 21 Anayasası kendisinden diğer anayasalardan farklı olarak, Türk etnik yapısını temel dayanak haline getiren hatta başka etnik unsurları da Türkleştirmeye çalışan anayasalardan kısmen ayrılmaktadır. Monarşiden Cumhuriyete, İmparatorluktan Ulus Devlet modeline geçiş anayasası şeklinde de tanımlanan Teşkilat-i Esasiye Kanunî bir ihtilal anayasası şeklinde tanımlanmaktadır. “Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir” hükmü ile başlayan anayasa metni, 18 Eylül 1920 tarihinde İcra Vekilleri Heyetinin, Meclis Genel Kurulu’na sunduğu “Teşkilât-ı Esasîye Kanunu Lahiyası” üzerine yapılan görüşmelerden sonra hazırlandı. 18 Kasım 1920’den Teşkilât-ı Esasîye Kanununun kabulüne kadar iki ay sürecek görüşmeler sonrasında 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanununu kabul edildi. 23 maddeden oluşan bu anayasa kendisinden sonraki anayasaların aksine, “Türk devleti” yerine “Türkiye devleti” tanımlamasını tercih etti ve Türk etnik vurgusundan azad tutuldu. Kürtlerin bugün ki özerklik talebine denk gelen vilayet sisteminin esas alındığı bu anayasada, Türkiye Büyük Millet Meclisi yerine, Büyük Millet Meclisi kavramı esas alındı. Bu anayasanın yapımında da Cumhuriyetin kurucu kadroları olan ve başta Mustafa Kemal olmak üzere silah arkadaşları belirleyici bir rol oynadı. Ancak, bu kadrolar arasındaki bazı profesyonel askerlerin dışında siyasetçiler de aynı zamanda savunma amaçlı askerlik yaptıkları için asker yoğunluklu bir kadro tarafından hazırlansa bile kendisinden sonraki anayasalar gibi bir ordu anayasası değildir. Bu anayasa da devlet başkanlığı ve cumhuriyetin şekline yönelik bir tarif ilk başlarda yer almamıştır. Daha sonra 29 Ekim 1923 tarihinde söz konusu anayasanın bazı maddelerinde yapılan değişiklikle Cumhuriyet ilan edilmiş, cumhuriyetin başına Cumhurbaşkanı getirilmişti. Ancak kurucu metin olmasına rağmen, 21 anayasası değil, daha sonra yapılan ve büyük oranda tekçi zihniyetin benimsendiği 1924 anayasası Cumhuriyetin devlet sisteminin oluşması ve toplumsal ilişkilerinin teklik üzerine oturmasına neden oldu.

Tekçi zihniyet 1924 Anayasası’yla kurumsallaştı

Savaş koşullarında hazırlanan son derece kısa ve nötr olan anayasa, yapılışından 3 yıl sonra değişikliğe tabii tutuldu. Bu kurucu metine rağmen 1924 yılında “daha geniş kapsamlı bir anayasa” ihtiyacı gerekçesiyle Büyük Millet Meclisinde (BMM) Kanunu Esasî Encümeni adında bir komisyon oluşturdu. Komisyon kısa süreli çalışmasının ardından ulus devlet modelini esas alan Fransa Cumhuriyeti anayasası ile Polonya Anayasası esas alındı. 20 Nisan 1924 tarihinde 21 anayasası revize edilerek, esasen tümden değiştirilerek 1924 anayasası oluşturuldu. Kanun-î Esâsî de benimsenen tekçi yaklaşımın kurumsal hale getirildiği 1924 anayasasında ilk kez, “devletin dili Türkçedir” diye başlayan ve “tek dil, tek millet, tek vatan, tek bayrak” kriterleri benimsendi. Atatürk inkılapları olarak bilinen kriterlerin ilk kez benimsendiği bu anayasa da kuvvetler ayrılığı ilkesi de ilk kez benimsendi. Yine Kürt sorunun doğmasına da dayanak teşkil eden ve homojen bir Türk ulusu yaratmak adına herkesi Türkleşmeye çalışan “Türkiye Cumhuriyetine Vatandaşlık bağlı ile bağlı olan herkese Türk denir” hükmü anayasanın 88. Maddesi ile bu anayasa da benimsendi. 7 kez değişikliğe uğrayan 1924 Anayasasındaki ilk ve önemli değişiklik, 1928 yılında yapıldı ve Anayasa’da bulunan dinî ibareler çıkarıldı. 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınırken, 1937 yılı değişikliğiyle Cumhuriyet Halk Partisi’nin altı ilkesi Anayasa hükmü şekline getirildi. 1945 yılında yapılan değişiklikle Anayasa Osmanlıca’dan Türkçe’ye çevrilirken, 1952 yılında yapılan bir başka değişiklikle anayasanın dili yeniden Osmanlıca’ya çevrildi. 1960 yılında Demokrat Partiye karşı yapılan askeri müdahale ile bu anayasada kısmi değişiklikler yapılarak 1961 anayasası ortaya çıkarıldı.

Başbakanını darağacına götüren ülkenin devrimi!

Devlet partisi olan CHP’nin mutlak iktidarının sona erdirilmesiyle çok partili sisteme geçildiği 1945 yılından sonra yapılan ikinci seçim 1950 yılında yapıldı ve bu seçimde muhafazakar çizgisi ile bilinen Demokrat Parti, oyların 53’ünü alarak parlamentoda 408 sandalye elde etti. Daha sonra Başbakan Menderes’in Yassıada’da yargılanması ve idam edilmesine kadar gidecek olan süreçte rafa kaldırıldığı düşünülen 1924 anayasası askeri darbe sonucu yeniden düzenlendi. 27 Mayıs 1960 yılında Menderes hükümetine karşı 38 subayın oluşturduğu Milli Birlik Komitesi tarafından darbe yapılarak yönetime el konulmasının ardından, Prof. Dr. İsmet Giritli, Tarık Zafer Tunaya, Hüseyin Nail Kubalı, Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Naci Şensoy ve Ragıp Sarıca gibi akademisyenlerin de aralarında yer aldığı bir bilim komitesi tarafından anayasa taslağı hazırlandı. Bu çalışmalar kapsamında bir de 12 Haziran 1960 tarihinde “geçici anayasa” kabul edildi. Bu geçici anayasada TBMM’nin yerine Milli Birlik Komitesi (MBK) getirildi ve MBK’nin yaptığı oturumları ve tutanaklarının gizli tutulması kararlaştırıldı. Ve bunun ardından anayasa için Kurucu Meclis kuruldu ve hazırlanan taslak halk oyuna sunuldu. 9 Temmuz 1961’de halkoyuna sunulan anayasa metni darbe koşullarında geçerli oyların yüzde 61.5’nin onayı ile kabul edildi. Yeni Anayasa 20 Temmuz 1961 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 15 Ekim 1961’de genel seçimler yapıldı ve oluşturulan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile Milli Birlik Komitesinin de görevine son verilmiş oldu.

1961 Anayasası’nda herkes Türk, Türk ise erkektir

157 asıl, 11 geçici maddeden oluşan 61 anayasası önceki anayasalarda bulunmayan bir “başlangıç” kısmına sahiptir. Bu kısımda yapılan darbe “Türk halkının devrimi” şeklinde tanımlanmakta ve “hak, özgürlüklere” yapılan atıflar devletin niteliklerine, “Sosyal devlet” tanımının eklenmesi nedeniyle 61 anayasası bazı kesimler tarafından bugüne kadar yapılmış en demokratik anayasa olarak kabul edilmektedir. Kürt sorunu kapsamında tekçilik bu anayasada varlığını koruyarak, “Madde 54- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” hükmüne yer vermektedir. Ayrıca, son yıllarda Deniz Baykal gibi bazı siyasetçilerin, “Türklük tanımı etnik bir tanım değil” yaklaşımını çürütecek bir madde de bu anayasa da yer almıştır ve Türklüğün etnik bir tanım olduğu, yine 54. Madde de “Türk babanın veya Türk ananın çocuğu Türk’tür. Yabancı babadan ve Türk anadan olan çocuğun vatandaşlık durumu kanunla düzenlenir” denilmektedir. Burada her vatandaş sadece Türk değil, aynı zamanda Türklük bir soy-sop tanımıdır ve Türklük aynı zamanda erkektir.

Geriye gitmeyi tercih etti

1982 anayasasının akıbeti de kendinden önceki anayasalardan farklı olmadı. Demokratik taleplerin gittikçe yoğunlaştığı, Türkiye gençliğinin dünyadaki 68 rüzgarından etkilendiği ve hak ve özgürlük talepleri için 500 binden fazla insanın sokaklara indiği 1980 yılında, “Demokratik Laik Cumhuriyeti koruma” görevi nenediyle Kenan Evren askeri darbe gerçekleştirerek yönetime el koydu. Kendisinden önceki askeri darbelerin tümüne insan hakları ihlali ve yarattığı tahribatlar nedeniyle rahmet okutan 12 Eylül darbesi aradan geçen 30 yıla rağmen anayasa başta olmak üzere, parlamentoda, devlet yönetiminde halen çok etkili bir şekilde etkisini sürdürüyor. Bir milyon insanın gözaltına alındığı yüzlerce insanın işkencelerde ve idam cezasıyla öldürüldüğü darbe koşullarında hazırlanan 1982 anayasası halk oylamasına sunuldu ve seçime katılan 18 milyon seçmenden 17 milyon’u yani seçmenin yüzde 91’i oranında bir destekle kabul edilmiş oldu.

16 kez 83 madde değiştirildi

Askeri darbenin oluşturduğu ve anayasa yapımını da üstlenen Milli Güvenlik Konseyi, daha sonra Milli Güvenlik Kurulu olarak varlığını günümüze kadar sürdürdü. 177 madde ve 16 geçici madde olmak üzere toplam 193 madde ile 7 bölümden oluşan 1982 darbe anayasası hak ve özgürlükler bakımından kendisinden önceki bütün anayasalardan daha katıdır ve devletçi yönü ön plana çıkmaktadır. Kürt inkarı ise 1982 anayasasında da sertleştirilmiştir. Toplumu cendereye alan 1982 anayasası ilki 17 Mayıs 1987 tarihinde, sonuncusu da 12 Eylül 2010 tarihinde yapılmak üzere 16 kez toplam 83 maddesi değiştirildi. Ancak, yapılan bütün değişikliğe rağmen 12 Eylül darbesinin ruhu anayasadan çıkarılamadı.

Hiç yorum yok: