14 Temmuz 2011 Perşembe

Özerk Demokratik Kürdistan İlan Edildi !!!!



DTK toplantısının sonuç bildirisini okuyan DTK Eş Genel Başkanı Aysel Tuğluk, Demokratik Özerkliğin ilanını, "Uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz" şeklinde duyurdu. Uluslararası camiaya da çağrıda bulunan Tuğluk, uluslararası hukukta da yeri olan bu hakkın esas alınarak Kürt halkının ilan etiği Demokratik Özerkliğin tanınmasını istedi.

Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) sonuç bildirisi DTK Eş Genel Başkanı ve Van Milletvekili Aysel Tuğluk tarafından okundu. BDP Diyarbakır İl Binası'nda bulunan Vedat Aydın Konferans Salonu'nda yapılan ve DTK Eşbaşkanları Ahmet Türk ile Aysel Tuğluk, BDP Eş Genel Başkanları Hamit Geylani ile Filiz Koçali, tüm BDP grubu milletvekilleri, belediye başkanları, sivil toplum örgütü, kadın ve gençlik temsilcileri, aydın, yazar, gazeteci, kanaat önderleri ve halk delegelerinin aralarında bulunduğu 850 delege Demokratik Özerkliğin ilanını dakikalarca ayakta alkışladı. Yaklaşık 6 saat süren olağanüstü toplantının ardından Tuğluk hazırlanan bildiriyi okudu. "Demokratik Özerklik İlan Belgesi" başlıklı bildiriyi okuyan Tuğluk, "Uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz. Halklarımızın demokratik birliğine ve özgürce yaşama özlemlerine dair büyük gelişmelere vesile olacağına olan umut ve inançla Demokratik Özerkliğin ilanının halkımıza, Türkiye halklarına, Ortadoğu ve dünya halklarına ve tüm ilerici insanlığa hayırlı olmasını diliyoruz" dedi.

Mezopotamya'nın en eski halklarından olan Kürtlerin bugün inkâr ve imha politikaları sonucu soykırım tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğunu belirten Tuğluk, "Ulus devletçi anlayışlar Kürdistan'ı kendi uluslaşmalarının yayılma alanı olarak görmekte ve bunun için görülmedik baskı, istismar ve asimilasyon yöntemleri uygulamaktadırlar. Kürtlerin bu insanlık dışı amaca karşı direnişleri olmasa, insanlığın kök hücresi gibi olan bu halk gerçekliği yok olmakla yüz yüze kalacaktır.

Türkler, Anadolu'ya ilk yöneldiklerinde aynı dine mensup Kürtleri dost bir halk olarak yanlarında bulmuşlardır. Türkler, Malazgirt savaşını Kürtlerin desteğiyle kazanmışlardır. Anadolu içlerine doğru yönelirken Kürtlerle ittifak içinde olmayı başarıları için zorunlu görmüşlerdir. Kürtler de Türkleri ittifak kuracakları bir halk olarak ele almışlardır. Osmanlılar yüzyıllar boyu Kürtlerle iyi ilişki içinde olmanın bilinciyle hareket etmiştir. İmparatorluğun çöküşünün yaşandığı 19. Yüzyılda Kürtlere yönelik olumsuz politikalar sonucu isyanlar gelişmiştir. 19. Yüzyılda bozulan ilişkiler 20. Yüzyılda trajik bir hal almıştır. 20. yüzyılın başından itibaren İttihat ve Terakki'nin diğer halkları yok etme temelinde Osmanlı imparatorluğundan geriye kalan topraklar üzerinde Türk uluslaşmasına dayalı ulus devlet yaratma politikası, diğer halklara büyük acılar yaşattığı gibi, Kürt-Türk ilişkilerinde de Kürtleri yok oluş sürecine götüren bir dönemin başlamasının ideolojik ve siyasi temeli olmuştur" dedi.

Türkiye'nin kuruluşunda büyük rol oynayan ilk meclis ve 1921 anayasası temelinde kurulan Türkiye'nin kuruluş felsefesi ve siyasetinde Kürt inkârının olmadığını ve Kürtlerle birlikte kurulmuş yeni bir Türkiye'nin varlığının bulunduğuna işaret eden Tuğluk, sözlerini şöyle sürdürdü: "Türkiye'nin kuruluş siyaseti ve felsefesi Kürtler açısından da kendi kimlik ve varlıklarıyla içinde yer aldıkları bir anlayışa dayanmaktadır. Ancak Türkiye'nin uluslararası alanda meşruiyetinin temeli olan Lozan anlaşması ve ardından oluşturulan 1924 anayasasıyla Kürtlerin Türklük içinde eritildiği ulus devlete dayalı red ve imha politikaları meşruiyet aracı haline getirilmiştir. Koçgiri, Şeyh Sait, Ağrı, Dersim vb. isyanların gelişmesine yol açan da bu ulus devlet politikası olmuştur. Daha sonra da bu isyanları gerekçe yaparak Kürtler üzerinde insanlık tarihinin en acımasız yok etme politikaları sürdürülmüştür. Uluslar arası egemen güçlerin desteği de alınarak fiziki katliamlar da dâhil tümden Kürtlerin bitirilmesini hedefleyen tehlikeli planlar acımasızca hayata geçirilmiştir. En son 38 Dersim Katliamıyla, hakim olan Özerklik ilişkisi yerini Kürt halklarının inkar ve imhasına bırakmıştır."

'YENİ BİR İNKAR STATÜKOSU KURULUYOR'

İnkar ve imha politikasının bugüne kadar acımasızca yürütüldüğünü, 20. yüzyıl başında kurulmuş Ortadoğu statükosu ve bu statükoyu kendi çıkarlarına uygun gören uluslararası güçlerden de destek aldığını vurgulayan Tuğluk, "Türkiye'nin Kürtler üzerinde egemenlik kuran diğer devletlerle Kürtlerin ulusal varlıklarının yok edilmesi konusunda kurduğu ittifak da bu politikanın ağır biçimde sürdürülmesini sağlamıştır. Ulus devletlerin halklar ve farklı kültürler açısından nasıl bir soykırımcı karakter taşıdığını Kürtler üzerinde egemenlik kuran bu devletlerin politikalarında çok açık biçimde görmek mümkündür. Güncelde biçimsel değişiklikler olsa da özünde devam eden inkâr ve buna bağlı olarak geliştirilen tasfiye politikaları devam ettirilmektedir. Kürt halkının varlığı tanındığı ifade edildiğinde bile halk olmaktan doğan hakları yok sayılmakta, meşru ve yasal temsilcilerinden kopuk ele alınmakta ve parçalanmaya çalışma siyaseti yürütülmektedir. Eski statüko aşılıyor gibi gösterilmeye çalışılsa da yeni bir inkar statükosunun kurulmaya çalışıldığı Kürt halkı açısından tartışma götürmez bir durumdur artık" dedi.

Siyasi ve askeri operasyonların sürdürüldüğünü, genel seçimlerle açığa çıkan, Kürt halkının özgür iradesinin önünün kapatılmak istendiğini, Başta Hatip Dicle'nin vekilliğinin düşürülmesi ve tutuklu bulunan seçilmiş vekillerin serbest bırakılmamasının yeni statükonunun göstergesi olduğunu söyleyen Tuğluk, "Yine KCK davası adı altında Kürt siyasetçilerine karşı yürütülen siyasi soykırım operasyonları sonucu binlerce insanımız tutuklanarak rehine olarak tutulmaktadır. Haksız yere yıllardır zindanlarda tutulmaktadırlar. Kürtçe anadiline karşı kültürel soykırım devam etmektedir. Yukarda da ifade ettiğimiz gibi Kürt halkının doğal, bir halk olmaktan kaynaklı hakları, ülkesi, dili, kültürü, kimliği, yaşamı yok sayılmakta, tasfiye edilmek istenmektedir" diye konuştu.

Türkiye içinde ve dışında birçok çevrenin Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi gerektiğini dile getirdiğine işaret eden Tuğluk, Türk devleti ve iktidarda olan AKP'nin Türkiye için değil, kendi çıkarları için politika ürettiğinden Kürt sorununu çözmeye yanaşmadığını ifade etti. Tuğluk sözlerini şöyle sürdürdü: "Bırakalım Kürt sorununu çözmeyi yürüttükleri politikalarla Türkiye'de çürümeyi derinleştirdikleri gibi Kürt halkına da acılar yaşatmaktadırlar. Bu aşamadan sonra devam edecek çözümsüzlük, halkları şiddet ve çatışma ortamında tutup güç kaybetmesinden başka bir sonuç vermeyecektir. Türkiye ve Kürdistan açısından her bakımdan çöküntü ve yıkım anlamına gelecektir. Kürt sorunu Kürtlerin halk olmaktan kaynaklı haklarını kullanamamaları, statü sahibi olamamaları her taleplerinin de baskı ve şiddetle red edilmesinden kaynaklıdır."

'KÜRT HALKI STATÜSÜZ YAŞAMAK İSTMEİYOR'

Sorunun çözümünün Kürtlerin halk olarak tanınması, Türkiye halklarıyla birlikte eşitlik temelinde statüye kavuşmalarıyla ancak çözüm bulabileceğini savunan Tuğluk, "Kürt halkı artık mevcut durumda ulusal varlığını tehdit eden politikalar karşısında statüsüz bir halk olarak yaşamak istememektedir. Dünyada Kürtler gibi 40 milyonu aşkın nüfusa sahip olan, ama hakları bu kadar yok sayılan ve ulusal varlığı yok edilmeye çalışılan başka bir halk yoktur. Kürt halkı olarak inkâr ve imha politikası temelinde kurulan siyasi statüsüzlüğü reddederek özgürlük temelinde kendi toplumsal demokrasimizi de kurarak yeni bir statüye kavuşturmak istiyoruz. Kendimizi yönetme güç ve iradesine sahip olduğumuzu belirtiyoruz.

Demokratik özerklik; sadece Kürt halkı için değil ,tüm Türkiye halklarının, inanç ve kültürlerin kendisini özgürce ifade edeceği ve kendi kendilerini yöneteceği bir çözüm modelidir" ifadesinde bulundu.

‘DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİMİZİ İLAN EDİYORUZ'

Demokratik Özerklik hakkında bilgi veren Tuğluk şöyle devam etti: "Tüm toplumların doğal yaşam sistemidir. Demokratik Özerklik; bir devleti yıkmak yeni bir devlet kurmak değildir. Aynı zamanda bir devlet sistemi de değildir. Halkın devlet olmayan, kendi coğrafyasındaki özyönetime katılma sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak üzere halkın tüm kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yarattığı, politikayı kendi meclislerinde doğrudan ve özgür-eşit yurttaşlık temelinde yapmasının ifadesidir. Dolayısıyla öz güç ve öz yeterlilik ilkesini esas alır. Demokratik Özerklik; sınırların, sembollerin değişmesini değil, ortak sınırlar içersinde bölge halklarının değerlerinin kabul edilip, ortak değerlerde buluşulan yeni toplumsal sözleşmenin kendisidir. Bu esaslar temelinde; yukarıda ifade edilen tarihsel dönemlerden de esinlenerek, uluslararası insan hakları belgelerinin tanımladığı haklar ışığında ortak vatan anlayışı temelinde toprak bütünlüğüne ve demokratik ulus perspektifi temelinde Türkiye halklarının ulusal bütünlüğüne bağlı kalarak, Kürt halkı olarak Demokratik Özerkliğimizi ilan ediyoruz. Demokratik Özerklik projesinin mimarı Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın Demokratik Özerklik temelinde Demokratik Türkiye'nin inşasına daha fazla katkı sunması için gerekli koşulların yaratılmasını istiyoruz."

KÜRT HALKINA SAHİPLENME, TÜRK HAKLINA DAYANIŞMA ÇAĞRISI


Halka da çağrıda bulunan Tuğluk, "Bu ilan temelinde özgürlük yürüyüşünü yıllardır sürdüren fedakâr halkımıza çağrımızdır; 14 Temmuz tarihi direniş ruhundan güç alarak haklı davamızda yitirdiğimiz yiğit evlatlarımızın anısına bağlılık temelinde özerklik statüsüne sahip çıkmaya ve inşa sürecine katılımını güçlendirmeye davet ediyoruz. Halkımızın vicdanı olan aydın, yazar, sivil toplum temsilcisi ve siyaset yapan kısacası coğrafyamızda yaşayan herkesi kendini Demokratik Özerk Kürdistanlı olarak tanıtmaya ve ilana sahip çıkmaya davet ediyoruz. Başta kardeş Türkiye halkları olmak üzere tüm Ortadoğu halkları ile tarihsel bağlarını yeniden eşitlik temelinde kurmaya davet ediyoruz" dedi.

Türkiye halklarına da seslenen Tuğluk, "Kardeş Türkiye halkına çağrımızdır; Yüzyıllardır birlikte yaşam yanında tarihsel birliklerin vermiş olduğu güçle Kürt halkının özgürce yaşam özlemi temelinde ilan edilen Demokratik Özerliğe karşı sorumluluğu gereği dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz. Kürt halkının tüm dostlarına çağrımızdır; bugüne kadar her aşamada halkımızla dayanışma içinde olan ve acılarına olduğu kadar sevinçlerine de ortak olan sosyalist, demokrat, liberal, dindar, feminist parti, kurum ve şahsiyetleri bu gurur verici süreçte de halkımızın yanında olmaya ve dayanışma içinde olmaya çağırıyoruz" ifadesinde bulundu.

TBMM'ye de çağrıda bulunan Tuğluk, "1921 Meclis ruhuyla hazırlanacak ve yapılacak tartışmalarla sonuca bağlanacak Demokratik Anayasa metninde Demokratik Özerkliğin Kürt halkının statüsü olarak tanınması için çağrı yapıyoruz" diye konuştu.

ULUSLAR ARASI TOPLUMA 'DEMOKRATİK ÖZERKLİĞİ TANIYIN’ ÇAĞRISI

Uluslararası camiaya da çağrıda bulunan Tuğluk, uluslararası hukukta da yeri olan bu hak esas alınarak Kürt halkının ilan etiği Demokratik Özerkliği tanımaya davet etti.

Tuğluk konuşmasını şu sözlerle bitirdi: "Halklarımızın demokratik birliğine ve özgürce yaşama özlemlerine dair büyük gelişmelere vesile olacağına olan umut ve inançla Demokratik Özerkliğin ilanının halkımıza, Türkiye halklarına, Ortadoğu ve dünya halklarına ve tüm ilerici insanlığa hayırlı olmasını diliyoruz."

Bildirinin açıklanmasından sonra salonda bulunan bütün delegeler dakikalarca ayakta alkış tuttu.

Hiç yorum yok: