21 Mart 2011 Pazartesi

Küresel Kapitalist Barbarların Libya Operasyonu


Libya uluslararası barbarların saldırısına uğradı. Fransa, İngiltere, ABD’nin öncülüğünde yürütülen saldırının ana hedefinin, bölge halklarının yürüttüğü haklı direnişe sahip çıkmakla hiçbir ilişkisi olmadığı hemen herkesin bildiği bir gerçek. Afganistan’ın ve Irak’ın işgali neyse, Libya’ya yönelik saldırının mantığı aynıdır.

Birleşmiş Milletler işgalci gücünü temsil eden Güvenlik Konseyi’nden çıkan karar doğrultusunda saldırı hamlesini başlatan barbar ülkelerin liderleri ve küresel kapitalist sistemin kurumları Paris'te bir araya geldi. Toplantıya BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Almanya Başbakanı Angela Merkel, İngiltere Başbakanı David Cameron, AB, Afrika Birliği ve Arap Birliği temsilcileri de katıldı. Fransa’nın bu süreçte çok istekli bir şekilde aktif rol alması, ilk saldırıyı gerçekleştirmesinin bir başka yönü de, Sarkozy’nin yerlerde sürünen prestijini yeniden kazanma çabasıdır. Aynı durum İngiltere Başbakanı için de geçerlidir.


Ancak Afrika Birliği ve Arap Birliği’nin temsilcilerinin toplantıya çağrılıp saldırının dikte ettirilmesi, saldırıyı geçerli kılacak bir zemin oluşturmaktır. Özellikle Arap ve Afrika halklarının gözünde saldırıya bir meşruluk kazandırmaktır.


İzlenen saldırı stratejisi çok yönlü politik hesaplar üzerinde yapılmaktadır. Bunun en önemli halkası, Kuzey Afrika’dan İran’a kadar yayılan ve kapitalist sistem bakımından ciddi bir tehlike oluşturan Ortadoğu halk ayaklanmalarını yeniden küresel sistem içine çekmektir. Böylelikle, gelişmekte olan ve gerici barbar rejimleri sarsan halk hareketlerini kendi lehlerine kullanarak Ortadoğu’nun denetimini daha kolay bir zeminde yapmak istemektedirler.


Küresel barbarlarının demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi bir sorunu olmadığının hemen herkes farkında. Kapitalistler için yaramaz çocuk olarak gösterilen Kaddafi’ye yönelik askeri operasyon yapılırken, insanlıktan hiç nasibini almamış aşiret-kral devletlerine yönelik en ufak bir saldırı söz konusu değil. Örneğin sülale rejimiyle yönetilen Bahreyn’de aynı durum söz konusu olmasına rağmen küresel barbar devletlerin hiçbirinden ses çıkmıyor. Bahreyn nüfusunun yaklaşık olarak yüzde 65’i Şii kökenli olmasına rağmen, ekonomik ve politik haklardan tamamen yoksundurlar, bir bakıma modern köleler statüsüne sahiptirler. Kraliyet askerleri göstericilere ateş açtı, onlarca insan öldürüldü. İlginçtir bu ülkeye yönelik hiçbir operasyon yapmak veya bir kısım kararlar alıp dayatmak kimsenin aklına gelmiyor. Aynı şekilde, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Sudan vb ülkelerde aynı durum söz konusu olmasına rağmen hedefe Libya’nın oturtulması, küresel sermayenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılıdır.


Libya birkaç bakımdan önem kazanmaktadır. Birincisi Kuzey Afrika’nın en önemli ülkesidir. Doğudan Mısır, güneydoğudan Sudan, güneyden Çad ve Nijer, batıdan Cezayir ve Tunus ile komşu olması bir bakıma Orta Afrika’ya kadar uzanan bölgenin denetim altına alınması bakımından ciddi bir öneme sahiptir. İkincisi Akdeniz’de önemli bir jeo-stratejik rolü bulunuyor. Hem Akdeniz sahasının güvenliği hem de Cebelitarık Boğazı’nın denetimi bakımından tarihin her döneminde önemli bir üst olarak işlevi olmuştur. Bu rolü esasen devam etmektedir. Üçüncü nokta, özellikle Afrika’dan Avrupa’ya akan göçlerde merkez işlevini görmektedir. Malta Adası, İtalya ve İspanya gibi yerlere yakınlığı nedeniyle insan ticaretinin çok kapsamlı olarak örgütlendiği yer olarak ön plana çıkmaktadır. Dördüncüsü ve belki de en önemlisi, çok büyük enerji yataklarına sahip olmasıdır. Libya belki de dünyada yeryüzüne çıkartılmamış en geniş petrol yataklarına sahip olan ülkedir. Ülkenin denize yakın bölgelerinde çıkartılan petrol pazarlanmaktadır. Özellikle çöl bölgesinin içlerinde tespit edilen petrol yatakları henüz işletilmiş değildir. Küresel sermayenin bu bölgeyi bütünlüklü olarak denetlemek istemesinin asıl nedeni enerji yataklarıdır.


Irak ve Afganistan’daki gibi olmasa da Libya’ya yönelik uygulanan emperyalist saldırının politik arka planı esasen bu ülkenin tarihsel gelişimiyle de ilişkilidir. Bu nedenle küresel emperyalist barbarların saldırısının nedenlerini anlamak bakımından Libya’nın mevcut durumunu analiz etmek gerekir.


Libya’nın Coğrafik ve Sosyal Durumu

1.775.500 kilometrekare yüz ölçümüyle Ortadoğu coğrafyasının üçüncü, dünyanın on altıncı büyük ülkesi olup toprakların yaklaşık olarak yüzde 85’i çöllerle kaplıdır. Ülke nüfusu yaklaşık olarak 6,5 milyondur, ayrıca ülkede 1,5 milyonun üzerinde bir göçmen nüfusu bulunuyor. Libya’daki bu düşük nüfus aynı zamanda oldukça gençtir. Nüfusun yüzde 33,4’ünü 0-14 yaş grubu oluşturuyor. 15-64 yaş grubu yüzde 62’4’ünü ve 64 üzeri nüfus ise yüzde 4,2’yi oluşturmaktadır. Nüfusun yüzde 65'i şehirlerde yaşamakta olun ortalama yaşam süresi 62 yıldır. Çocuk ölümlerinin oranı binde 82'dir. Kilometrekare başına düşen insan sayısı 2.57, nüfus artış hızı yüzde 2.9’dur.

Libya’da 3000 ilkokul, 1600 genel ortaöğretim kurumu, 200 mesleki ortaöğretim kurumu, 6 üniversite, 7 yüksek okulu, 2 araştırma enstitüsü bulunuyor. Ayrıca çok sayıda meslek yüksek okulu bulunmaktadır. Üniversite çağındaki gençlerin yüzde 10'u üniversiteye kayıt yaptırmaktadır. Okuma yazma bilenlerin oranı da yüzde 64'tür.


Ayrıca 70 hastane, 6630 doktor, 500 diş doktoru, 7450 hemşire mevcuttur. Yaklaşık olarak her 630 kişiye bir doktor düşmektedir.


Libya nüfusunun yaklaşık yüzde 92’si Berberi ve Araplardır. Yüzde 3’ü ise Yunan, Maltalı, İtalyan, Mısırlı, Pakistanlı, Türkiyeli, Hintli ve Tunuslulardan oluşmaktadır. Araplardan sonra en kalabalık grup Berberilerdir. Berberilerin toprakları Libya, Fas ve Cezayir tarafından işgal edilmiştir. Nüfusun geri kalanını oluşturan Kulaflılar yüzde 2, Tebular yüzde 1, Beriler yüzde 1 civarındadır. Ayrıca Avrupa asıllı Hıristiyanlar yüzde 0.8, yerli Yahudiler yüzde 0.5’lik bir oranı oluşturmaktadır.


Libya’da resmi dil Arapça olmakla birlikte Berberice başta olmak üzere bazı etnik diller de konuşulmaktadır. İlkokuldan itibaren öğretilen İtalyanca ve İngilizce toplumun çok önemli bir kesimi tarafından bilinmekte ve günlük yaşamda yaygın olarak kullanılmaktadır.


Ayrıca resmi din İslâm'dır. Müslümanların büyük çoğunluğu ise Sünnidir. Az miktarda da, Hariciyye mezhebinin bir kolu olan İbadiye mezhebi mensupları bulunmaktadır.


Ekonomik Durum

Topraklarının ancak yüzde 10’u tarıma elverişli olan Libya’nın ekonomisi tamamen enerji kaynaklarına dayanmaktadır. Dünya petrol üretiminde önemli bir yere sahip olan ülkede yıllık üretim yaklaşık olarak 150 milyon varildir. Libya’nın petrol rezervlerinin yaklaşık 48 milyar varil, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık 1,7 trilyon metreküp olduğu tahmin edilmektedir. 2009 yılında, 79 milyar dolar olan GSMH’nin yaklaşık olarak yüzde 80’i petrol ve doğalgaz gelirlerinden geliyor. Yani ihracatının tamamı enerji kaynaklarına dayanıyor. Kişi başına düşen GSYİH yaklaşık olarak 8 bin 800 dolar olup 2007 yılında yıllık büyüme hızlı yüzde 5.5 olarak gerçekleşti.

Ayrıca Libya'da 2009'da 24 milyar 500 milyon kw/saat elektrik üretilmiştir. Elektrik enerjisinin tamamı termik santrallerden elde edilmektedir. Kişi başına yıllık elektrik tüketimi ortalama 6142 kw/saattir.


Kapitalist sisteme entegrasyonu konusunda küresel sistemin kurumlarına ekonomik reformlar sözü vermesinden sonra, özellikler petrol üretimi günlük olarak iki katı arttı. Ekonomik reformların en önemli yanını enerji yataklarının uluslararası şirketlere çok daha kapsamlı olarak açılması oldu. Daha önce Libya’da Çin, Rusya, Brezilya menşeli şirketler faaliyet yürütürken özellikle 2004 yılından sonra Fransa, İngiltere, İtalya, İspanya ve hatta ABD menşeli şirketler çok kapsamlı yatırımlara yöneldiler.


Libya ithalatının yüzde 70’ini gıda ürünleri oluşturmaktadır. Topraklarının çok az bir kısmının tarıma elverişli olması nedeniyle tarımsal-gıda ürünleri, tekstil, elektrik ve elektronik kullanım aletleri ve otomotiv araçlarının tamamı ithal edilmektedir. Böylelikle sadece enerji yatakları bakımından değil aynı zamanda başka noktalarda da uluslararası şirketlerle bağımlılık ilişkileri içerisindedir.


Askeri Durumu

Bugün kuşatıp vurmaya başladıkları Libya’ya başta Fransa ve Rusya olmak üzere çok sayıda küresel kapitalist güç silah sattı. 1996-2009 yılları arasında, Libya’da silahlanmaya aktarılan para 74,5 milyar dolardır. Libya 76 bin askere, 40 bin milise, 3050 zırhlı araca, 420 uçağa, 175 savaş helikoptere ve 80 tane küçük veya orta büyüklükte savaş gemisine sahiptir. Petrol gelirlerinin önemli bir kısmı silahlanmada kullanılmaktadır. Örneğin Libya’da kişi başına düşen askeri harcamaların yıllara göre ortalaması 1980’de 10 bin dolar, 1990’da 3 bin dolar, 2000 yılında 1.800 dolar, 2007’de ise 2.400 dolar olarak belirlenmiş. Asker başına yapılan harcama ise 10.000-14.000 dolar arasında değişmektedir. Ayrıca askeri harcamaların GSMH içinde payı ise yıllara göre değişken olmakla birlikte 1980-2007 yılları arasındaki ortalama oran yüzde 7,8 olarak belirlenmiş. Libya’da hükümet harcamalarının yüzde 22’si silahlanmaya gitmektedir.

Kuzey Afrika’nın önemli askeri güçlerinden biri olan Libya, küresel güçler tarafından bir bakıma terbiye edilerek kontrol altına alınmak istenmektedir.


Libya’nın Devlet Yapısı

Özellikle 1960’ların ortalarında gelişen sosyalist hareketinin Arap dünyasında yarattığı etki sonucu, Kaddafi ülkedeki politik ilişkilerin merkezine ‘İslam Sosyalizmi’ dediği sistemi oturttu. Muammer el-Kaddafi tarafından yazıldığı iddia edilen ‘Yeşil Kitap’ hem bir anayasa hem bir ceza hukuku olarak işlev gördü.

‘Devrim Lideri’ olarak görülen Kaddafi devlet yönetiminde tek yetkili kişidir. İkinci sırada Genel Halk Kongresi sekreteridir. Genel Halk Kongresi'nin 750 üyesi bulunuyor. Kongre üyeleri halk meclisleri tarafından yönetiliyor. Halk Kongresi karar mekanizması özelliğine sahiptir. Genel Halk Komitesi Başkanı aynı zamanda başbakan görevini sürdürür. Bakanlar da doğrudan Halk Meclisi tarafından seçilir ve Devrim Lideri konumundaki Kaddafi tarafından onaylanması ile göreve başlar. Libya’da farklı politik partiler bulunmamaktadır. Daha doğrusu hiçbir parti bulunmuyor.


Ayrıca Libya’da 25 belediye bulunuyor. 13 bölgede bulunan belediler: Ajdabiya, Al 'Aziziyah, Al Fatih, Al Jabal al Akhdar, Al Jufrah, Al Khums, Al Kufrah, bir Nuqat al Khams, Kül Shati', Awbari, Az Zawiyah, Bangazi, Derne'de , Ghadamis, Gharyan, Misratah, Murzuq, Sabha, Sawfajjin, Surt, Trabulus, Tarhunah, Tubruq, Yafran, Zlitan. Ayrıca bu belediyelere bağlı 1500 yerel birim bulunuyor.


Libya’da İslamcı Örgütler

Libya nüfusunun yüzde 95’inin Müslüman olması nedeniyle iç politikada, İslam, Kaddafi rejimi bakımından önemli bir faktör olarak işlev gördü. Ancak, darbe ile iktidara gelen ve ‘yeşil sosyalizm’ tezini savunan Kaddafi’nin devlet yönetimi İslamcılar tarafından hiçbir zaman kabul görmedi. 1970’lerin uluslararası siyasal koşullarının etkisiyle güçlü bir konumda olan ve içteki sorunları daha çok şiddet uygulayarak durduran Kaddafi’nin toplumsal tabanı zamanla zayıfladı. Bölgede gelişen politik İslamcılığın kendisine çok daha geniş bir toplumsal taban bulduğu söylenebilir. ABD, ‘yeşil kuşak’ ekseninde Libya’da Kaddafi rejimine karşı İslamcı hareketleri desteklemeye başladı. Özellikle 1990’dan sonra, uluslararası ilişkilerdeki hızlı değişim, Libya’nın iç politik sorunları çok daha derinleşti.

Senusi cemaati Libya'daki İslâmi hareketler en eskisi olup nispeten bir etki gücüne sahipti. Kaddafi, bu hareketi ‘İslam dışı’ ilan ettikten sonra, cemaat açık faaliyetlerini önemli oranda durdurdu. Ortadoğu’nun birçok ülkesinde olduğu gibi Libya’da da eşzamanlı kurulan Müslüman Kardeşler, Kaddafi rejimine yönelik en büyük muhalif güçlerden biriydi.


Kaddafi 1973'te başlattığı ‘Yeşil Kültür Devrimi'yle Müslüman Kardeşler başta olmak üzere Hizbu't-Tahrir, İslâmi Cihad gibi diğer İslâmi örgütlerin faaliyetlerini de askıya aldı ve yasa dışı ilan etti. Cemaatlerin özellikler ordu içinde örgütlenmeye başlamaları, bütünlüklü olarak tasfiye edilmelerinde önemli bir faktör oldu.


Kaddafi, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında İslamcı hareketlerin çok ciddi olarak gelişmeye başlamasını fark eden liderlerden biri oldu. Bir yanda kendisine karşı olan İslamcı hareketlere yönelik saldırılar yaparken aynı zamanda ‘İslâm'a Davet Cemiyeti’ gibi örgütler kurdurarak bir denge oluşturmaya çalıştı. Son yıllarda İslamcılığa vurgu yapması ve özellikle devlet yönetiminde kullanılan ‘yeşil kitap’ için dini öğeleri ön plana çıkartması, Libya’da gelişen İslamcılıkla ilişkilidir. El Kaide’nin Libya’da bir örgütlenmesi olduğu biliniyor. Kaddafi, bu durumu özellikle küresel güçlerie karşı bir şantaj olarak kullanmaya çalışmaktadır.


Libya Sürekli İşgalci Güçlerin Saldırısına Uğradı

Geçmişten beri aşiretsel yapıya dayanan küçük emirliklerin yaygın olarak kurulduğu Libya 600’lü yıllarda Hz. Ömer tarafından işgal edilerek Kuzey Afrika’nın İslamlaştırılması uzun sürecine dahil edildi. 1100’lü yıllarda Libya bu kez İspanyolların işgalinde kaldı. Bu da bir bakıma Hıristiyanlaştırma politikasının bir yansımasıydı.16. yüzyılın başlarında Bingazi bölgesinin Osmanlı İmparatorluğu tarafından işgal edilmesiyle yeni bir tarihsel süreç başladı ve Kuzey Afrika’nın önemli bir kısmı Osmanlıların işgalinde kaldı. Birinci Dünya Savaşıyla Avrupa’nın işgalci devletleri Libya’yı yeniden işgal ettiler. İtalyanlar Libya'yı 4 Ekim 1911 tarihinde işgal etti. Bölgenin yerli halklarından olan Senusiler direnişte önemli bir rol oynadılar ve İtalyanların işgaline karşı ciddi bir mücadele örgütlediler.

Önemli bir tarihsel geçmişi bulunan Libya, II. Dünya Savaşı sırasında Ocak 1943'te, İtalyan faşist askeri kuvvetleri Libya topraklarını işgal etti. Daha sonra Trablusgarb ve Bingazi bölgeleri İngilizler, Fizan bölgesi de Fransızlar tarafından işgal edildi. Senusi emirlerinden İdris es-Senusi Libya halkını yeniden bağımsızlık mücadelesine çağırdı. 24 Aralık 1951'de Libya'nın bağımsızlığını ilan etti.


Kaddafi’nin İktidara Gelişi

1 Eylül 1969'da, Albay rütbesinde olan Kaddafi, Kral İdris es-Senusi’yi gerçekleştirdiği askeri darbe ile yönetimi ele geçirdi. 42 yıldır iktidarda olan Kaddafi ile uluslararası güçler arasında sürekli bir çatışma yaşandı. Uluslararası ilişkilerinin merkezine Sovyetler Birliği’ni oturttu. Baas rejimlerinin bölgesel politikaları bakımından ABD’den çok Sovyetler Birliği’yle yakın durdular. Libya bu politikanın öncülerinden biri oldu. Avrupa ülkeleri içerisinde ise Fransa ile yakın ilişkiler kurdu. Özellikle savaş gücünü, Fransız silahlılarıyla güçlendirmeye çalıştı. Ancak Kaddafi yönetimi uluslararası ilişkilerde genelde çatışmalı oldu. Küresel sermayenin Libya’da istediği gibi hareket edememesi, ülkenin enerji kaynaklarını istediği gibi kullanamaması politik krizlerin en önemli noktasını oluşturuyordu. Bu nedenle özellikle ABD ile Libya arasındaki çatışma sürekli var olmaya devam etti.

Kaddafi, bir dönem Arap devletleri arasında bir birlik gerçekleştirmeye çalıştı. Arap Baas Sosyalizmi olarak ortaya çıkan rejimlerle tek merkezde hareket etmek için bir kısım politikalar geliştirmeye çalıştı. Örneğin Mısır-Suriye-Libya birleşmesine yöneldi. Mısırda Nasır’ın öldürülmesi ile bu süreç sona erdi. Daha sonra Çad-Tunus ve hatta Cezayir ile bütünleşme çalışmaları yürüttü. Birleşmeye çalıştığı Çad ile çatışmaya girdi, Fas ve Tunus ile ilişkilerinde önemli bir gerilim yaşadı. Birleşme süreçlerinin tamamı başarısız olunca bu kez Afrika Birliği’ne yöneldi. Kendisini bir Arap olarak değil, Afrikalı olarak gördü. Avrupa Birliğine benzer şekilde Afrika Devletler Birliğini oluşturmak için yoğun çaba sarf etti.


Libya, BM, İKÖ (İslâm Konferansı Örgütü), Arap Devletleri Birliği, Afrika Birliği Örgütü, OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Teşkilatı), Uluslararası Para Fonu (IMF), İslâm Kalkınma Bankası gibi uluslararası örgütlere üye olmakla birlikte, küresel sermaye için sorunlu ülkeler kategorisinde bulunmaktaydı.


Bugün başta ABD, Fransa ve İngiltere olmak üzere kapitalist devletlerin Libya’ya yönelik saldırıları aslında geçmişten beri çok yönlü bir biçimde kesintisizce devam etti. ABD, Ağustos 1981 tarihinde Sirte körfezinde iki Libya yolcu uçağını düşürdü, 1986’da ABD savaş uçakları Kaddafi karargahını bombaladı. 1988 yılında PAN-AM Havayollarına ait bir uçağı düşürmekle suçlanan iki Libyalının ABD veya İngiltere'ye teslim edilmesi gerekçesiyle yapılan saldırılarla devam etti. ABD ve İngiltere etki gücünü kullanarak BM’ye, Libya’ya ambargo uygulattı. Burada küçük ama ilginç bir ayrıntı dikkat çekmek gerek. Libya’ya ambargo uygulanmasından önce, Libya, ithalatının önemli bir kısmını ABD’den yapmaktaydı. Daha sonra İspanya, İtalya, İsveç geliyordu.


Sonuç

Dünyanın barbar kapitalist güçlerinin Libya’ya yönelik saldırılarının demokrasi gibi bir amacı yoktur. Bu saldırı Büyük Ortadoğu Projesi ile başlattıkları, fakat başaramadıkları küresel projeyi yaşama geçirmenin bir parçasıdır. Ortadoğu’nun küresel sürece dahil edilmesi için bölgenin ‘yaramaz’ adamı olarak gösterilen Kaddafi'ye yönelik operasyon bölgenin işgal edilmesinin bir başka yöntemidir.

Kapitalist barbarların saldırı güçleri, birkaç projeyi birlikte yaşama geçirmek istemektedirler. Birincisi, Libya’yı bölmek ve Bingazi bölgesinde kendilerine bağımlı ikinci bir yapay devlet oluşturmak. Bunun başarılı olma şansı oldukça zayıftır. Bu nedenle ikinci olasılık ön plana çıkmaktadır. Kolu kanadı kırılmış bir Kaddafi ile anlaşmak ve kendi ekonomik-politik kararlarını dikte ettirerek teslim almak.


Küresel güçlerin, Libya’ya yönelik doğrudan kara hareketli bir operasyona girmeleri oldukça zor. Hava harekatı ile askeri gücünü zayıflatmak ve ‘İsyancı’ olarak adlandırdığı güçlere destek sunarak, iç savaşı yoğunlaştırmayı hedefliyorlar. Böylelikle Libya halkını yoğunluklu bir iç savaşın içine çekerek, bölgenin denetimini daha güçlü bir şekilde sağlamak istemektedirler.


Kapitalist saldırganların planları hiçbir şekilde tutmadı. Bu planın da pek tutma şansı bulunmuyor.


Kapitalist sistem güçlerinin demokrasi, insan hakları, özgürlükler konusunda sicillerinin çok kirliği olduğu biliniyor. İsrail Siyonist devletinin Filistin halkına yönelik katliamlarına hiçbir şekilde ses çıkarmayan, Türk devletinin Kürtlere yönelik katliamlarını destekleyen bir gücün amacının insan hakları olamayacağını politikadan az çok haberi olan herkes bilir.


Dünya kapitalist barbarlarının bombaları Arap halklarının köleleştirilmesine yöneliktir. Amaç bölgenin zenginliklerini ele geçirmektir. Tarihsel deneyimler bunu onlarca kez kanıtlamıştır. Çıkarları için her oyunu oynamaktadırlar.


Tek çözüm halkların birlikteliğini sağlamaktır. Bölge halkları hem kendi diktatörlüklerine hem de kapitalist barbarlara yönelik mücadeleyi geliştirdiklerinde kazanacaklardır ve özgürleşeceklerdir. Tarih bunu hep böyle yazdı.

Hiç yorum yok: