22 Mart 2011 Salı

Devrimler ve Orta Doğu'da Habercilik


ind-1Bir devrim kadar insana heyecan veren, başka bir şey yok.

Devrim, her türden ve her sınıftan insanı içine çeker, daha cesur, daha cömert kılar ve her zaman olduklarından çok daha becerikli; her işin altından kalkılır. Uzun yıllar başları öne eğik duranlar, etliye sütlüye karışmayanlar birden bire özgürlükleri için hayatlarını feda etmeye hazırdırlar; ya da en azından sokaktaki çatışmayı evlerinin penceresinden filme çekmenize izin vermeye. Bir devrim, bir kaç günlüğüne de olsa, insanlara hep olmak istedikleri kişi olma fırsatı verir. Tunus, Mısır, Bahreyn, Libya; her biri kendine göre bir şekilde, bu insanın ruhunu canlandıran, özgürlük duygusunun sahnesi oldu.
"Hoşgeldiniz, hoşgeldiniz!"
Geçen gün televizyon ekibimle beraber Libya'nın merkezinden cepheye doğru ilerlerken, yola kurulu barikattaki devrimci asker böyle seslenmişti bize: “Hoşgeldiniz.” Ondan su, meyve, ekmek almamız için de ısrar etmişti...
'İsyancının dostu'
Bir devrimin yaşandığı ilk günlerde basın her zaman ayaklananların dostu olarak görülür. Bu doğru diye bir kaide yok, belki de hiçbir zaman doğru değildir; ama hükümete sadık kesimler uluslararası basını genelde, ülkeyi belaya sürükleyen yıkıcı sürecin parçası gördüklerinden, devrimciler de sizi heyecanla karşılarlar. Nihayetin de siz onların içinde bulundukları tehlikeleri ve yoklukları paylaşıyorsunuzdur, sizi bu yüzden severler. Elbette ki yaşananları bir de onların gözünden, ilk kez siz anlatıyorsunuzdur.
Libya lideri Albay Kaddafi 41 yıllık iktidarı süresince alışılmadık, kimi zaman ise zalimce bir tecrübe yaşattı. Sözde, halk için halk tarafından yapılmıştı bu: ve bu insanlar için, birden bire, dünya basınına çekinmeden eski sistemin ardında, aslında ahlaksız ve nefret edilen bir zümrenin olduğunu söyleyebilmek, başlı başına özgürlüğün ta kendisiydi. Bazen, halkın aslında ne düşündüğünün ortaya çıkması, Fransız İhtilali'nde olduğu gibi ancien, yani "eski rejimin" devrilmesi için yeterli gelmiştir.
1989'da Doğu Avrupa'daki devrimler, esasen halkların ayaklanıp devletin onlar için ve onlar tarafından yönetildiği düzmecesine meydan okumasıyla yaşanmıştır. O nedenle yabancı basın, tüm devrimlerde önemli bir rol oynar. Orta Doğu'da gazetecilerin rahatlıkla girebildiği 4 ülke - Tunus, Mısır, Bahreyn ve Libya - asıl, büyük sarsıntıların da yaşandığı yerler. Tunus, Mısır ya da Bahreyn'e girebilmek için özel basın vizesine ihtiyacınız yok ve Libya'nın Mısır'a komşu olan doğu sınırı, Kaddafi rejiminden kurtulan ilk bölgesi. Kolayca Kahire'ye uçup sınıra kadar otomobille seyahat ettik ve burayı kontrolü altında tutan Libyalı devrimcilerce kucaklandık.  Uluslararası basının giriş çıkışlarının çok daha sıkı kontrol edildiği ülkelerde; Cezayir, Yemen, Suudi Arabistan, Suriye, İran ve benzerlerinde ise dış dünyaya olan biteni göstermek çok daha güç; bu yerlerde devrim yapmak isteyenler, haliyle ortalığı bir birine katacak; Beyaz Saray, (İngiltere başbakanlığının bulunduğu) Downing Sokağı ve BM genel merkezinden bir biri ardına açıklamalar yapılmasını sağlayacak dış ilgiyi yaratamıyorlar.
Fransız İhtilali ve Libya
İrlandalı İngiliz siyaset adamı Edmund Burke, tarihin ilk modern devriminin, 1789'daki Fransız İhtilali'nin daha başlarında, devrimin sloganı olan "özgürlük, eşitlik ve kardeşliğin" kısa süre sonra yok olacağını, korkunç aşırılıklara: infazlara, işkenceye ve baskıya yol açacağını da öngörmüştü. İşte 1969'da Albay Kaddafi'nin darbeyle iktidara gelmesiyle yaşanan budur, ama o zaman gazeteciler girememişti. Aynısı 10 yıl sonra İran'da Şah'ın devrilmesiyle yaşandı; ama oraya girmek nispeten daha kolaydı. Şah'ın devrilmesinde hem basının ilgisi hem de Batı'nın hoşnutsuzluğu beraber rol oynadı. Tüm bu olayların haberini ben yapmıştım ama daha geçen Londra'da evimin yakınlarında yaşlıca bir İranlı mülteci sokağın ortasında bana bağırmaya başladı, "Gördün mü şimdi" dedi; "Sizin başlattığınız devrim, tüm dünyayı ne hale getirdi."
Bir ülke Batı'nın baskısına ne kadar açıksa, bu ülkenin liderlerinin de bir devrim yaşandığında çekilmesi, o kadar olası. Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, Amerika'nın müttefiki olmasaydı, hala göz alıcı sarayında oturuyor olacaktı. Albay Kaddafi ise şimdiye dek tutunmayı başardı; çünkü çok aşırı uçta bir isim, uluslararası anlamda müttefiki olmadığından, kendi halkına tanklarla, uçaklarla saldırmasını önleyecek de kimse yok. Yani Batı'nın insan yaşamına gösterdiği dikkat, Batı’nın özgür basını fazla aşırı uçlarda gezinmeyen diktatörleri devirmekte başarılı; ama daha korkunç diktatörler karşısında aciz, üzerinde düşünülmesi gereken bir nokta bu.
Ekibim ve ben ise devrimden bir kaç günlüğüne uzaklaşıp Kahire'ye geldik. Günlerdir ne duş almıştık ne de giysilerimizi değiştirebilmiştik; ne kadar çok bombalamaya ve çatışmaya tanık olduk, sayamıyoruz. Devrimler, kime karşı olurlarsa olsunlar; temelde çok basit bir benzerliği paylaşırlar. Şimdi Libya'da olduğu gibi ya da geçen ay Mısır'da; habercilik, sizi aynı bundan yüzyıllar önce 1789'da Fransız halkının, baskının simgesi olarak gördüğü Bastille'i ele geçirmesiyle başlayan ayaklanma gibi bir sürecin parçası kılıyor. (bbc, 11.3.2011)

Chomsky: Kuzey Afrika'da Türkiye'nin tutumu önemli
Libya lideri Muammer Kaddafi'nin isyan eden halkına karşı tank, roket ve uçaklar ile savaş açması farklı siyasi sistem ve duruşa sahip pek çok ülke ve kuruluşu yapılabilecekler üzerine düşünmeye zorladı. Chomsky, “Demokrasiler, izin verdiğimiz sürece yanılsamadır” diyor. Orta Doğu ve Kuzey Afrika devrimleri, seçenekleri diktatörlük ve siyasi İslamla sınırlı, itaat eden, edilgen Arap halkı algısını yıktı. Batıyı doğudaki diktatörlerle el ele verip halkları sömürmekle suçlayan sol da, ayaklanan halklarla nasıl hareket edilmesi gerektiğini tartışıyor.
Dünya solunun en önemli entellektüel isimlerinden dilbilimci Profesör Noam Chomsky, Amerika Birleşik Devletleri'nin kendisinin terörist olduğunu, totaliter bir rejimle yönetildiğini ve diktatörlükleri desteklediğini söyledi.
BBC: O halde, ABD ve Batı bugün nasıl olup da isyan eden halkları desteklemeye başladı?
NOAM CHOMSKY: Bence olan şu: defalarca denenmiş standart bir planı uyguluyorlar. Filipinler'de Marcos'a, Haiti'de Duvalier'e, Güney Kore'de Çun'a, Endonezya'da Suharto'ya yaptıkları gibi, asıl gözdeleri olan diktatörü daha fazla destekleyemedikleri bir döneme girdiklerinde - ki bu isyan ya da başka nedenlerle olabilir - ortaya çıkıp demokrasiye olan aşklarını ilan ederler ve rejimi korumaya çalışırlar.
'Türkiye ve Brezilya saygı duyulan devletler'
Chomsky'e göre, demokrasinin Batı ülkelerindeki versiyonu da bir yanılsamadan ibaret... Bu ülkelerde medya, toplumun hükümet politikalarına onay vermesini sağlayan bir mekanizma gibi işliyor. Arap dünyasında ise devrimlerini kısmen internet ile örgütleyen gençler yine medya yoluyla rıza imalatı mekanizmasını kırmayı başardı. Aynı mekanizmayı ABD'nin Wisconsin eyaletindeki Madison kentinde sendikal haklarını savunan çalışanlar da kırıyor.
BBC: Peki, Arap halklarını sokağa çıkaran taleplerin başında gelen demokrasi, solun “yanılsama” dediği Batı demokrasileri ise; bu, sol için ne kadar anlamlı?
NOAM CHOMSKY: Bu demokrasiler, biz onların yanılsama olmalarına izin verdiğimiz sürece yanılsamadırlar. Mısır'daki ayaklanmanın en kritik anlarından birinde, önemli Mısırlı sendika liderlerinden Kemal Abbas, Madison Wisconsin'deki protestoculara selam göndererek, desteklerini sunmuştu. Wisconsin'deki kamu çalışanları, demokrasinin saldırı altındaki unsurlarını korumak için sokaktalar. Mısır'da ise halk bu tür bir demokrasi kendilerine sunulmadığı için ayaklandı. Farklı yönlerde ilerliyor olsalar da, birbiriyle çakışan iki mücadele bunlar.
BBC: Batı toplumları ve yönetimlerinin, örneğin Libya'daki iç savaş karşısında ne gibi bir sorumluluğu var?
NOAM CHOMSKY: Öncelikle bizden bir şey yapmamız istenmedi. Bizden asıl istedikleri uzak durmamız. Bize söylenen "uzak durun, elinize yeterince kan bulaşmış durumda". Ne yapılması gerektiği sorusunu yanıtlayacak olan biz değiliz. Dünya'da yalnızca bir yokuz; örneğin Brezilya ve Türkiye gibi saygı duyulan devletler de var. (bbc, 9.3.2011)

John Simpson/BBC muhabiri 

Hiç yorum yok: