6 Ağustos 2010 Cuma

Baydemir suçlu ise Atatürk de suçludur!


Osman Baydemir, Munzur Festivali'nde Demokratik Özerklik'ten ne anladığını açıklayınca kıyamet koptu. İttihatçılıkla iç içe olan milliyetçiliği ile nam salmış Cemil Çiçek hemen 'Organları yer değiştirmiş adam' gibi abuk sabuk laflar kullandı. Ama zaten bir süredir Türkiye gündemine gelen 'Demokratik Özerklik' kavramı bir tür 'bölücülük hayaletinin' canlanması olarak sunuldu, tez elden lanetlendi.

Son 90 yıllık cumhuriyet dönemi dışında hiçbir vakit tekçi ve merkeziyetçi bir yönetim tanımamış olan bu coğrafyada özerklik bir korku ağacı gibi sunulmaya çalışıldı. Oysa Demokratik Özerklik de başka öneriler gibi bir tür çözüm önerisi. Üstelik bu ülkede tarihi geçmişi olan, tanıdık bir öneri bu.

Arapça karşılığı muhtariyet olan özerkliği Kürt sorununda bir çözüm formülü olarak ortaya atan ve böyle uygulayacaklarını ilk söyleyen kişi de Mustafa Kemal Atatürk'tü. Bugün Kürtlerin dillendirdiği bu çözüm önerisini Atatürkçülük adına, Atatürk'ün kurduğu ülkeyi korumak adına hareket edenlerin lanetlemesi, suç ve ihanet kriteri haline getirmesi Türkiye'nin kurucu tarihine ve liderine ne denli yabancılaştıklarının bir göstergesi.

Bu nedenle Kürtlerin tartışmaya açtığı öneriyi 'tehdit' olarak değerlendirenlerin, Mustafa Kemal'in Kürtlere özerklik verilmesine yönelik yaptığı açıklamalara bakmalarını öneriyorum. 'Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal' imzalı ve El-Cezire Komutanı Tuğgeneral Nehat Paşa'ya gönderilen mesaja; Amasya Protokolleri'ne; İzmit konuşmalarına bakmalarını öneriyorum.

Daha da ileri gideceğim ve ilk Büyük Millet Meclisi'nin Kürtlere özerkliği resmen verdiğini de belirteceğim. İngiliz ve Fransız arşivlerine göre 10 Şubat 1922'de Meclis'te yapılan gizli bir oturumda Kürtlere 'özerklik' tanıyan bir yasa kabul edildi. İngiliz tarihçi Robert Olson 'Kürt Milliyetçiliği ve Şeyh Said' adlı kitabında, 1922'de İngiliz Yüksek Komiseri olan Horace Rumbold'un İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği bir rapora da yer veriyor. Raporda, Meclis'te 'Kürdistan'ın Özerkliği Yasası'nın kabul edildiği belirtiyor ve 18 maddelik yasanın Meclis'te 64'e karşı 373 oyla kabul edildiği bile kaydediliyor. BMM'de kabul edilen söz konusu yasanın maddelerine bakılacak olursa bugünün özerk bölge ve yerel simgelerin kullanımı meselesinin bugün algılandığı gibi bir tür bölücülük olarak telakki edilmediği görülecektir.

Yasanın maddelerini özetle hatırlatacak olursam; ''Madde 1: BMM (Büyük Millet Meclisi), Türk Milletinin medeniyetin gerekleri doğrultusunda ilerlemesini sağlamak amacıyla, Kürt milleti için kendi milli gelenekleriyle uyum içinde bir ÖZERK YÖNETİM kurmayı taahhüt eder.

Madde 3: BMM, tüm Kürt Milleti tarafından benimsenen ve onurlu bir geçmişe sahip deneyimli bir yöneticiyi Genel Vali olarak seçecektir.

Madde 4: Genel Vali üç yıl için atanacaktır. Bu dönemin bitiminde eğer Kürt Milletinin çoğunluğu, önceki Genel Valinin görevine devam etmesini istemiyorsa, yeni bir Genel Vali Kürt Milli Meclisi tarafından seçilecektir.

Madde 6: Kürt Milli Meclisi, Doğu vilayetlerinde genel oya dayalı seçimle oluşturulacak ve her Meclis üç yıl için seçilmiş olacaktır. Meclis oturumları 1 Mart'ta başlayacak ve 4 ay süreyle görev yapacaktır. Eğer Meclis bu süre içersinde işlerini tamamlayamazsa süre, üyelerinin çoğunluğunun isteği ve Genel Valinin onayıyla uzatılabilir.

Madde 9: ÖZERK BÖLGE sınırları karma bir komisyon tarafından belirleninceye kadar, KÜRDİSTAN İDARİ BÖLGESİ Van, Bitlis, Diyarbakır Vilayetleri, Dersim sancağı ve kimi kaza ve nahiyeleri içerecektir.

Madde 10: Kürdistan'ın yönetimine ilişkin olarak, bazı yerlerde yerel duruma uygun olarak bir yargı örgütü oluşturulacaktır. Bu örgüt şu an için yarısı Türk, diğer yarısı Kürt olmak üzere yetkin elemanlardan oluşacaktır. Emeklileri durumunda Türk görevliler Kürt görevlilerce değiştirilecektir.

Madde 12: Doğu Vilayetlerinde düzeni korumak amacıyla bir Jandarma Kolordusu oluşturulacaktır. Kürt Meclisi bu kolordunun oluşturulmasına ilişkin yasayı inceleyecek, ancak jandarmanın üst komutası hizmetleri gerekli görüldüğü sürece yüksek rütbeli Türk görevlilerin elinde olacaktır.

Madde 15: Türk dili sadece Kürt Milli Meclisi'nde idari işlerde ve hükümet idaresinde kullanılacaktır. Bununla birlikte Kürt dili okullarda öğretilebilir ve yönetim, Kürt dilinin gelecekte hükümetin resmi dili olma talebine temel teşkil etmeyecek şekilde, bu dilin kullanılmasını teşvik edebilir.

Madde 16: Hukuk ve Tıp fakültelerini içeren bir üniversitenin kurulması, Kürt Milli Meclisi'nin öncelikli görevi olacaktır.

Madde 17: Genel Valinin onayı alınmadan ve BMM bilgilendirilmeden Kürt Milli Meclisi hiçbir vergi uygulamasına girişemez.

Madde 18: İlke olarak BMM ile görüşülmedikçe ve onayı alınmadıkça, Kürt Milli Meclisine hiçbir imtiyaz tanınamaz.

Öte yandan Mustafa Kemal'in 1921 Anayasası'na atıfla, 'Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmektense, bizim Teşkilat-ı Esasiye Kanunu gereğince zaten bir tür yerel özellikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir. Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendilerine ait sorun yaratmaları daima mümkündür. Şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur. Ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olmaz' demiştir. Bu söylevin bir kısmına daha önce Milliyet gazetesinden Taha Akyol da bir makalesinde yer vermişti.

Şimdi böylesi tarihi arka planı olan bir çözüm yaklaşımını tehdit olarak sunanlar, ihanet olarak lanse edenler bu ülkenin kurucu lideri Mustafa Kemal'i de, Kürtlere özerklik kararı veren 1922 Büyük Millet Meclisi'ni de suçlu ve hain ilan etmiş olacaklardır. 1920'li yılların başındaki siyasetçilerin görebildiğini ve öngörebildiğini aradan geçen 90 yıla rağmen bugünün karar alıcıları h‰l‰ göremiyorsa bu ülkeye çok yazık olur doğrusu.

Türkiye Kürt sorununu çözmek istiyorsa inkar ve imhaya dayalı tarihi referanslarını değil, bir de çözüme dayalı tarihi referanslarına bakmayı öğrenmelidir.

Yüksel GENÇ

Hiç yorum yok: