26 Şubat 2010 Cuma

Fethullah Gulen'den Sinsi Strateji ve Taktikler...

Strateji ve taktik konusunda sanık Fethullah GÜLEN kitaplarmda şunları yazmıştır. "Fasıldan Fasıla-ı" isimli kitabında yazılanlar:
Dengeli bir hizmet eri(Sıyasetcı yada Gulenın stratejısıne hızmet edenler kastedılıyor) söyleyeceği şeyleri hemen söylemez. Olabilir ki söylemesi gereken her şeyi hemen söylerse kendisine hayat hakkı tanımayanlar çıkabilir,şartlar aleyhine ağırlaşabilir. Dolayısıyla sıkıntılı bir atmosfere düşebilir (Takkıye sıyasetının kısaca acıklaması)(Say-fa: 1119)

"Ölçü veya Yoldaki ışıklar-3" isimli kitapta yazılanlar: Sizin gibi düşünmeyip çok farklı bir dünya görüşüne sahip bulundukları halde çok faydalı ve samimi kimselerin olabileceği mülahazası ile size ters gelen bir düşüncenin karşısına acele ile çıkmamalı ve düşünce sahipleri de kaçırılmamalıdır. Hatta onların mütalaa ve fikirlerinden istifade yolları araştırılarak mutlaka diyaloga girilmelidir. Yoksa bizim gibi düşünmüyor diye bir bir uzaklaştırılan veya uzaklaşan bu gayrimemnunlar, dev dev kitleler meydana getirerek karşımza çıkıp sizi yerle bir edebilirler. Gayrimemnunların beşer tarihi boyunca müspet bir icraatları gösterilmese bile yıktıkları devletler sayılamıyacak kadar çoktur (Sayfa:40).

"Fasıldan Fasıla-2" isimli kitapta yazılanlar: Evet, Allah Rasulü etrafında her zaman işte böyle Serden-geçtiler oldu, ama o hayatın hiçbir anında, hiçbir tedbirde kusur etmedi, kuvvet dengesinin olmadığı bir yerde ortaya atılmasının hezimet ve mağlubiyetle neticeleneceğini herkesten iyi değerlendirdiği ve bu sebeplerle de stratejisini hep temkin ve tedbirle örgütledi. Evet denge gözetilmediğinde hezimet ve mağlubiyetin kaçmılmaz olduğu şartlarda, kahramanlık gösterisi sadece bir ihanettir (Sayfa: 141-141).

Hadiste mümin, ekin'e benzetiliyor. Bela ve musibetler karşısında o fırtına önündeki gibi eğilir. Yerlere yatar ve fırtına dinince tekrar ayağa kalkar. Bizim bu hususiyetimiz şeytan cephesini tedirgin eder... Geçenlerde onlardan biri bu durumu hissetmiş olacak ki aynen bu benzetmeyi kullanarak betidi güçlerin dikkatini çekiyor ve onlar fırtına önünde ekin gibi davranıyorlar, bu durum sizi aldatmasın, diyordu (Sayfa:273).

"Fasıldan Fasıla-3" isimli kitapta yazılanlar: Türkiye'de Islam ıtibarının ikbale dönmesi için, hizmet meydanına(sıyasete) atılmış hak erlerinin istikamete çok dikkat etmesi gerekir... Bu aynı zamanda hedefe varmada da önemli bir vasıtadır (Sayfa: 76).

Bir diriliş hamlesi ve bunu hayatın her kesimine yayma çabası içinde bulunan bu gruplar sıran tenevveret düsturuyla hareket etmektedirler. Böylece bir taraftan bu hayati faaliyetleri hiçbir engel ile karşılaşmadan daima artan bir hızla devam ettirirler, diğer taraftan da kendilerinden sonra gelecek nesillere iyi bir zemin, bir atmosfer hazırlamış olurlar (Sayfa: 128).

"Asrın Getirdiği Tereddütler-i" isimli kitapta yazılanlar: Işte bu manada telaffuz, yapılan hareket kime karşı yapılıyorsa; tavrımız onlar tarafından hiç sezdirilmeden ve hissedilmeden yapılmalıdır ki ve bunun gidip hedefi vurma ve yararlanmadan da geri dönme gibi bir ifade ile arz etmemiz müm kündür (Sayfa:207).

Bugün devrin getirdiği şartla ve hizmetin stratejisi açısından, bir yanağına vurana öbür yanağını çevir, karşılık verme, sokağa dökülme diyorsak, bu manada bu ruhu temsil gereğinden dolayıdır. Ġleride inşallah Muhammed-i Zemin tam oturacak ve Muhammed-i renk bütün renklere hâkim olacaktır. (Sayfa:222

"Yoldaki ışıklar-2" isimli kitapta yazılanlar: Asıl mesele ise bütün bu olup bitenlerden sonra, yeni oluşumu kadim ve sarsılmaz prensiplere tevfikan mükemmel hazırlamaktır. Işte bizler bugün böyle bir olma veya olmama durumu ile karşı karşıya bulunuyoruz, ya bugün bu buhranlardan sonra, bir idrak veya izanla kurulmasını tasarladığımız dünyayı kuracak ve huzura ereceğiz, veya bir kısım küçük hesap ve çıkarlar uğruna çekilen binlerce ıstırabı semeresiz ve boş çıkılacak bir anlayış ve davranışla maazallah gerisin geriye gideceğiz. Doğrusu ittifak ve iftirak mevzuu günümüzde ehemniyetini koruyan en aktüel bir mevzudur. O, her devirde ehemmiyetini korusa bile merkezi taazzuvun gerekli olduğu bir dönemde ciddiyeti giderek artan ve bütün içtimai meselelerin önüne geçen bir mevzu haline gelmiştir. Asırlardan beri faturasını milletin ödediği bu ihtilaf ve iftirak, hissiliği ön aldığı günümüzde endişe verici boyutlara çıkmıştır. Çok rahatlıkla söyleye biliriz ki dirilişimiz için bundan daha büyük bir tehlike tasavvur etmek mümkün değildir (Sayfa:4).

Zira anlaşma ve uzlaşma herşeyden evvel bir akıl mantık işidir. Akla ve mantığa dayalı bir vahdettir ki dayanır ve uzun ömürlü olur. Buna karşılık günümüzde daha çok hissi vahdet ve kardeşlik vardır. Bu ise zayıf, yetersiz ve kısa ömürlüdür. Belli bir grup karşısında toplanmalar, düşmanlık duygusuyra bir araya gelmeler, saldırılmış olma ruh haleti içindeki dertlenmeler, hissi birleşmelerin gelip geçici dalgalanmalarından ibarettir. Bugünden keyfi ve kemmi bulduklarımız içinde böyre bir vahdet katiyen yetersizdir ve hele mukaddes prensiplerimiz açısından asla tecviz, tasvip ve muhakkak suretle takdir edilemez (Sayfa:5-6).


Öyle ise iç ve dış faktörleri hesaba katarak faslı müştereklerimizin müzakereye getirilmesine ve bilgilerimizin aklilik ve mantıkilikle yeniden ele alınmasına şiddetle ihtiyaç vardır... Maddi manevi, dünyevi ve uhrevi şiddetimizin temel taşı olan vahdetimiz için hiç olmazsa Anglo-Sakson ve Galli ittifakı biçiminde bir ittifaka ihtiyaç, hem çok şiddetli ihtiyaç vardır. Düşmanlarımızı meşgul etme, düşündürme, göz açtırmama gibi kiyaset ve dirayet isteyen hususları beceremesek bile, hiç olmazsa onların oyununa gelmeme ve elimizde kendi tü kenişimizi hazırlamama anlayışı göstermeliyiz. Aslında buna mecburuz da.
 (Sayfa:6-7).

Her Ģeyden evvel temelde olmayan farklı düşüncelerin normal kabul edilmesi ve en azından bir yabancıya karşı takınilan suni nezaket kadar olmasa da böyle bir şeye hissedar kılınması elzemdir, zaruridir. Mukaddes birlik ve düşüncelerimize bir temenna ve selamdır. Kaldı ki küçümsenmeyecek kadar bölücü faaliyetler de vardır ve bunların mevcudiyetini kabul etmek realizmin ifadesidir. Uzun zaman dini hizmetlerin muattal kalması ve sonra da bu vazifelerin birbirlerinden ayrı fert ve cemaatler tarafından yürütülmesi ve hele bu fert ve cemaatlere sözünü geçirecek bir liderin bulunmayışı, her grubun ayrı bir yol tutup gitmelerine sebebiyet vermiştir. Bir kısmi her köyde bir Kur'an kursu açmak, bir kısmı dini ihya edici mahiyetle hazırlanmış kitapları okuyarak, bir kısmı entelektüel seviyede adam yetiştirerek milletlerine hizmet yolunu tutmuşlardır. Bu itibarla da din ve vatan hizmetindedirler. Fakat ayrı ayrıdırlar, Bu grubun her birileri kendilerine ışık tutan rehber ve öncülerine müceddit nazarı ile bakmaları masum olsa dahi bir ağırlığa sebebiyet vermektir.

Mehdilik müessesesinde de mücedditlik için varit olan aynı şeyler zikredilebilir. Korkunç ahir zaman fitnesi karşısında mehdilik akidesi fert içinde, cemaat içinde bir kurtarıcı simittir. Evvel, itikadi bağların zaafa uğradığı, amelin terk edildiği, muamelatın tamamen muattal kaldığı bir dönemde öyle harika bir zat lazımdır ki, bize göre muhal olan tüm bu işler için gerekli ıslahatı bir hamlede yapabilsin. Bundan başka içimizdeki ihtirafların dıştan körüklenmesi de hesaba katmak mecburiyetindeyiz (Sayfa:8).

"Fasıldan Fasıla-ı" isimli kitapta şu hususlar yer almıştır: Cemaatleşıme tabii ve normaldir. Anormal olan cemaatleşmeyi tefrikaya vesile yapmaktır. Herhangi bir cemaati meydana getiren fertler arasında, nasıl ciddi bir irtibat söz konusu ise cemaatler arasında da aynı oranda irtibat şarttır ve zaruridir. Bu yapılmadığı taktirde cemaatler bölünmeyi, ufalanmayı, eriyip gitmeyi netice verir. Bu ise ıslam adına büyük bir zarardır. Bundan kurtulmanın yegâne çaresi de bütünleşmek, birlik ve beraberliği korumaktır. Bu konuda ütopik laflar etmeye de hiç gerek yoktur... Ancak bu hususta bazı prensiplerin hatırlanmasında yarar vardır. Evvela hiçbir cemaat diğerinin aleyhinde bulunmamalıdır. Ikincisi cemaat fertleri diğer cemaat büyüklerine karşı saygılı davranmalı ve onları daima edeple anmalıdır. Üçüncüsü bütün bu cemaatler birbirlerinin dertleri ile dertlenmeleri, sevinçlerinde de onlara, ortak olmalıdırlar (Sayfa: 170-172).


Islam cemaatlerinden birine dahil olan her fert manevi bir şirketin üyesi demektir (Sayfa: 174).

Ikinci Dünya Savaşı'nda Hitler,Rusya'da nasıl arkadan gelenler üzerinden geçebilsin diye tanklarının bazılarını bataklıklara yığmışsa, aynı şekilde bir nesil de arkadan gelen nesihlerin kurtulması adına kendini feda etmelidir. Türkiye'de şu anda yaşanan süreç budur (Sayfa: 110).

Hiç şüpheniz olmasın zaman Müslümanları birleştirmektedir. Şimdilik net olarak keyfi veya kemmi bir umudumuz yoksa da, nasıl anne karnında ceninin doğmasına olağanüstü şartlar dışında kesin gözüyle bakılıyorsa öyle, bizim durumumuz da.Şu anda artık doğum yaklaşmış bir cenin gibi kabul edilebilir. Evet bu millet bugün olmazsa da yarın mutlaka sorumsuz insanların elinden dünya idaresini almak zorundadır.(Sayfa:112).

Izmir 1996 baskılı "Fasıldan Fasıla-ı" isimli kitapta bu konuda yazılanlar: Dini mübin-i Islam'a hizmet eden her fert neferdir. Dolayısıyla bu hizmetlerde askeri disiplin çok önemlidir. Şeklen asker değiliz, ama ruhen askeriz ve öyle de olmalıyız. Hatta öyle olmak mecburiyetindeyiz. Bu sebeple Islami hizmetlerde nefer olduğunu idrak edemeyen ve neferliğe ters tutumlar içi ne giren herkes, mutlaka ve mutlaka bunun cezasını çeker (Sayfa: 125).

Şu anda dünyada dini sistemler adına büyük bir boşluk yaşanıyor. Kamu nizamının her sahada bitişi ve tükenişi, sistem arayışını daha da hızlandırdı. Ancak karşı cephenin insanları da boş durmuyor. Boş durmuyor ve bu boşluğu başka şeylerle doldurmaya çalışıyorlar. Daha önce de aynı şeyler olmuştu. Materyalizm ve Marksizmin yetersizliğini sezen Batı, alternatifini yine kendi içinden çıkarmış, materyalizm boşluğunu Bergson'un ruhçuluğu ile doldurmaya ve gerçeğe olan ihtiyacı çarpıtmaya çalışmıştır.Bergson da bir Yahudidir. Allah inancı yerine vicdanı, cennet yerine de vicdan huzurunu ikame etmeye çalışan bir Yahudi. Maddecilik yıkılmaya yüz tuttuğunda Batılılar Bergson'un ruh anlayışını insanlığa bir din gibi takdim ettiler. Şimdi eğer topyekûn insanlığa ait bir boşluğu biz inandığımız din ile dolduramaz ve bunu kısa zamanda gerçekleştiremezsek aynı oyun yine tekrar edilecek ve insanlık nice sapık yollara yönlendirilecektir. Bu sebeple de daha hızlı bir tempo ile çalışmamız gerekmektedir ve az dahi olsa durmak hatadır (Sayfa: 168).

"Fasıldan Fasıla 2" isimli kitapta ise şunlar yazılmaktadır: Plan ve programlar önce tasavvurlar ile başlar. Sonra akıl sürecine girenler ve birer düşünce ve fikir olurlar. Sonra bu düşüncelerin hayata geçirilmesi için vasat ve ortamın müsait hale gelmesi de şarttır. Demek oluyor ki meselelerin bir düşünce ve fikir olarak hazırlanması, bir de bu düşünce ve fikirlerin hayata geçirilmesi yönleri var. Biz bunların bütününe plan ve program diyoruz (Sayfa: 18-119).

" Birisi irşatta muvaffak olduğu halde, cephede hiç iradesi yoktur, irşattaki başarısına bakıp da cephede vazifelendirirseniz büyük bir fiyasko ile karşılaşırsınız. Binaenaleyh hizmetin selameti için insanlar iyi tanınmalı ve sonra istihdam edilmelidir (Sayfa: 140). Hizmet içinde önde gelen arkadaşlar her an kendi durumlarını gözden geçirmekle beraber, hizmet içinde her şahsı mutlaka kabiliyetlerine göre vazifelendirmeyi de ihmal etmemelidirler. Vazife bizim hayatımızdır... Bu itibarla her bir ferd önde bu işi planlayanlar tarafından mutlaka birer vazife tevdii edilmelidir (Sayfa: 149).

Günümüzde, kaderin bir cilvesi olarak gözde ve gönülde bir hayli hizmet eri var. Bunlar kabiliyet ve liyakatlarını aşan önemli sorumluluklar altında bulunuyorlar. Bu arada bunlar "şöhret ayn-ı riyadır, kalbi öldüren zehirli bir beladır," anlayışından hareketle, gösteriş ve alayiş endişesi ile gaybubet etmeyi, bir kenara çekilmeyi de düşünüyorlar. Bence bunun üzerinde çok ciddi düşünmek lazım. Zira bazen hizmetteki konumu itibariyle "Olmazsa olmaz" bir yerde bulunan arkadaş, değişik mülahazalarla bir kenara çekilse öyle zannederim ki bu davranışı ile sevap değil, ihtimal günah kazanabilir. Çünkü daha yapılması gereken dünya kadar iş var. Alttan gerecek kadro henüz bu işleri yapacak, hem daha iyi yapabilecek kapasitede değil. ... Bu itibarla bizim bütün düşünce ve davranışlarımızda hizmet gemisinin yürümesi hedeflenmeli, ahireti kazanmak için gönderildiğimiz şu dünya kışlasında, askerlik çok iyi yapılmalı, her hareketimizde "Rıza-i ilahi" amaçlanmak ve cennete gitme bile ola ki hemen hemen herkes bunun iştiyaki ile kavruluyor bu hedeflere ulaşmayı geciktiriyor ise bundan şimdilik vazgeçilmelidir (Sayfa:345).

Hiç yorum yok: