3 Şubat 2016 Çarşamba

Türklüğün Kürtlükle İmtihanı

Kendisi de bizzat İspanya iç savaşına katılmış olan Malraux daha sonra savaşı anlatan Umut isimli romanını yazmıştı.

O romanda, bugün büyük bir faşist saldırı altında kalan Türkiye’deki insanların ciddi dersler çıkarması gerektiğine inandığım kısa bir sahne vardır.

Franco’nun ordusunun saldırısını beklerken, bir birlik komutanıyla yardımcısı aralarında konuşurlar, konuştukları konular da ilginçtir ama asıl ilginç olan onların kimlikleridir.

Birlik komutanının yardımcısı bir komünisttir, birlik komutanı ise bütün ömrü komünistlerle mücadele ederek geçmiş bir albaydır.

Normal zamanlarda birbirlerine karşı, birbirlerine rakip olan bu iki insan, faşistlerin saldırısı karşısında ülkelerini, değerlerini, insanlarını koruyabilmek için demokrasi ve hukuk etrafında bir araya gelmişlerdir.

Birlikte, birbirlerine saygı ve güven duyarak mücadele ederler.

Bugün Türkiye’de, “başkanlık” adı verilen faşist bir diktatörlük sistemini kurabilmek için Kürtlerin kanından oy damıtmaya uğraşan korkunç bir vahşet var.

Öldürülen her Kürt gencinin damarlarından boşalan kanıyla birlikte sandıklarına akan oyun artacağını düşündükleri için şehirleri, mahalleleri, evleri bombalayarak savaşı gittikçe kızıştırıyor, bebekleri, kadınları, yaşlıları sokaklarda vuruyorlar.

Yüz binlerce insanı sürgüne zorluyorlar.

“Ama PKK da…” diye başlayacak her cümlenin, Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bu gerçeği sakladığına inanıyorum.

PKK’ya kızarak, söverek, eleştirerek, öfkelenerek, bugünkü durumu değiştiremezsiniz.

PKK daha önce de neler yaptı, daha evvelki yıl hamile karısının yanında astsubayı çarşıda kafasından vurdu, neden savaş çıkmadı, neden mahallelere tanklar girmedi?

Çünkü o zamanlar başkanlık için Kürtlerle anlaşabileceklerini düşünüyorlardı.

Bugünkü kan banyosunun tek nedeni, “başkanlık” isteyen birilerinin, bunu Kürtleri öldürerek kazanabileceklerini düşünmeleridir.

Bütün projektörleri ve eleştirileri PKK’ya döndürmeye uğraşmalarının, herkesi “PKK’yı eleştir” diye tehdit etmelerinin asıl nedeni, gerçek “faili” karanlıkta ve eleştirilerden uzak tutabilmek içindir.

İstiyorsanız PKK’yı eleştirin, çok haklı nedenleriniz de olabilir eleştirirken ama bu katliamın asıl sorumlusunun kim olduğunu da hiç unutmadan yapın bunu.

Yaşadığımız iç savaş görüntülerinin ilk ve ana nedeni, başkanlık tutturmasıdır.

PKK savcılara emir veremez, PKK gazetecileri tutuklattıramaz, PKK akademisyenlerin evlerine polis gönderemez, PKK devlet hazinesini dibine kadar soyamaz, PKK dış politikada Türkiye’yi bir çıkmaza sokamaz, PKK bankalara el koyamaz, PKK doları fırlatıp enflasyonu azgınlaştıramaz, PKK ihracatı geriletemez, PKK kolay kazançlar için binlerce işçiyi ölüme gönderemez.

Bunları kim yapabiliyorsa, bizim bugün durdurmak zorunda olduğumuz güç de odur.

Savaştan medet uman güç de odur.

Bugünkü iktidarın Kürtleri öldürmesinin hedeflerinin neler olduğu belli.

Zaten işbirliği yaptığı “ulusalcılarla” bağlarını kuvvetlendirmek ve onların üzerinden CHP’yi bloke edip hareketsizleştirmek ilk hedeflerinden biri.

“Laikliği” demokrasiden daha fazla önemsedikleri için yıllarca kavga ettiğimiz Kemalistler, şimdi bir karar vermek zorundalar.

Suudi Arabistan’la “mezhepsel” ortaklık kurduğunu açıkça ifade eden ve laikliği ortadan kaldırmak için adım adım ilerleyen faşist bir yönetimi, sırf Kürtlere kızdıkları için destekleyecekler mi?

“Türklük” adına laikliğin, demokrasinin, hukukun yok olmasına göz yumacaklar mı?

Sırf Kürt diye HDP’yi dışlamanın, laiklik düşmanı faşist bir hırsızlık rejiminin yolunu açtığını görmezden mi gelecekler?

Yoksa, şu sırada demokrasinin ve barışın en temel güvencelerinden biri olan HDP ile birlikte faşizme karşı mı duracaklar?

İspanyol “Kemalisti” diyebileceğimiz bir albayla, bir komünistin faşizme karşı bir arada mücadele etmesini sağlayan sağduyuyu ve aklı gösterebilecekler mi?

“Türklük” sadece Kürt düşmanlığı olarak mı belirecek Kemalistler için?

Şu anda bir bodrumda ölümü bekleyen yaralı insanlara ambulans göndermeyen “Türkler”, gerçekten Türkler için bir övünç vesilesi mi?

Mahalle aralarındaki gençlere tanklarla saldıran “Türkler” mi Türklüğü yüceltecek?

Sur’daki çatışmalar, çok övündüğünüz Çanakkale’deki savaşlar gibi göğsünüzü kabartıyor mu gerçekten?

Çanakkale, büyük bir gücü yiğitliğiyle durduran insanların hikayesi olduğu için bununla hep övünürsünüz, bugünkü tabloda övünebileceğiniz ne peki?

Bir avuç çocuğu tanklarla ezmeye çalışan bir ırkın parçası olmayı mı yoksa çocukların ölümünü önlemek için büyük güçlere karşı duran bir ırkın parçası olmayı mı istiyorsunuz?

Bugünkü kan banyosunu sırf “Türklük” adına destekliyorsanız, bu savaş Türklüğü utandırır ve “Türklüğü” faşist bir rejim kurmak için bir “yem” gibi kullananların işine gelir.

Çocuklarla savaşarak yücelmiş bir ırk da, bir ulus da yoktur.

Bu iktidar, sizin tarihte en çok övündüğünüz konumunuzu değiştiriyor, bunu görmüyor musunuz?

Bunu durdurabilmek için Kürtlerle yanyana durmanız gerektiğini anlamıyor musunuz?

HDP olmadan bu ülkede hiç kimse bu iktidara karşı mücadeleyi kazanamaz.

Bu savaşı kışkırtıp HDP’yle kurulacak bağları kesmek istemelerinin temel nedeni de bu zaten.

Bu tuzağa düşecek misiniz?

Aynı sorular, MHP’li milliyetçiler için de geçerli.

Mahalle aralarında çocukları tanklarla öldürmenin Türklük için yüceltici bir savaş olmadığını anlayamıyor musunuz gerçekten?

“Türk” olmanın, adil olmakla, ezilene sahip çıkmakla, güçlüye karşı direnmekle hiçbir ilişkisi kalmadı mı artık, Türk olmak, yüzlerce kez daha güçlü olduğun bir çatışmada çocukları öldürmekle övünmek mi?

Bu iktidarın sadece Kürtlüğü değil Türklüğü de ortadan kaldırdığını,ümmet adı altında sadece başkana biat eden zavallı, korkak bir kalabalık yaratmaya uğraştığını görmüyor musunuz?

Türklük, çocukları öldürmekle övünebilecek bir ırk olabilir mi?

Böyle bir Türklük mü istiyorsanız?

Milliyetçiliğin her türü kötü ve sakattır bence ama illa ırkınızla övünmek istiyorsanız, övünecek daha iyi nedenler bulmanız gerektiğini kavramıyor musunuz?

Bir düşünün bakalım bugünkü bu savaşta kim zırhlılarıyla Çanakkale’ye dayanan İngilizlere, kim top mermilerini sırtında taşıyan yarı aç yarı tok askerlere benziyor?

Üçüncü hedef, elbette “milliyetçilikleri” fazlasıyla güçlü muhafazakar Müslümanlar.

Kürt çocuklarını bu şartlarda öldürmek, övündüğünüz hangi savaşa benziyor?

Hırsız bir iktidar, bu hırsızlığını saklayabilmek ve hırsızlığı “rutin” bir iş haline getirebilmek için bu savaştan medet umuyor.

Siz sadece Kürt çocuklarını öldürmelerini değil, hırsızlık yapmalarını da “din için” yapıyorlar diye desteklediniz.

Söylesenize bana, “din” için hırsızlık yapmak mubah mı?

Mubahsa, neden hiçbir zaman Hazreti Ömer’in, Hazreti Ali’nin “din için hırsızlık yapmalarıyla” övünmediniz de hep onların "dürüstlükleriyle" övündünüz?

Onlar bu iktidar kadar “dindar” olmadıkları için mi hırsızlık yapmadılar?

Hazreti Ömer, bunlardan daha az dindar olduğu için mi “yamalı hırkasıyla” geziyordu?

Siz, daha az dindar olduğu için mi Hazreti Ömer’le övündünüz?

Kürtleri öldürerek bir diktatörlük sistemi kurmak isteyen bu iktidarın, dini de ortadan kaldırdığını görmüyor musunuz?

Müslümanlık, “yolsuzluk hırsızlık değildir” diyen bir din midir?

Müslümanlık, çocukları öldüren bir din midir?

Müslümanlık, bir lideri “Allah’la, peygamberle” kıyaslamak ve bu kıyasa sessiz kalmak mıdır?

Kürtlerin ölmüyle desteklediğiniz bu iktidar, öldürdüğü her çocukla birlikte sizin dininizi, dini değerlerinizi de ortadan kaldırıyor.

Bunu gerçekten görmüyor musunuz?

Dindarlar, Kemalistler, demokratlar, muhafazakarlar, milliyetçiler, hepinizin önem verdiği değerler bu iktidarın bir başkanlık sistemi kurmasıyla ortadan kalkacak.

Değerlerinizi savunamayacak, birbirinizle bu değerler için tartışamayacaksınız bile.

Tek bir adamın sözlerini tekrarlamak zorunda kalacaksınız.

Dininiz, ırkınız,  milletiniz yeniden tarif edilecek ve hepsi bir köleliğe dönüştürülecek.

Kürt çocuklarını öldürerek yapmak istedikleri bunlar.

Bir daha düşünün.

Gerçekten destekliyor musunuz Kürt çocuklarının öldürülmesini?

Yoksa Kürtleri de alarak hep birlikte, demokrasi cephesinde korkunç bir faşizme karşı kolkola direnip, övünebileceğimiz bir mücadele mi verelim?

AHMET HAKAN VE SAHTEKARLIK

Bu iktidarın yaptığı en büyük kötülüklerden biri, bu toplumdan “ayıp” kavramını ve “utanma” duygusunu silmesi oldu.

İnsanların artık “ayıp olur” gibi bir endişeleri, utanmak gibi bir dertleri yok.

Her türlü ahlaksızlık serbest.

Bunun yansımalarını basında da çok sık görüyoruz.

Hürriyet Gazetesi’nde yazan Ahmet Hakan, geçen gün benim “hükümet-cemaat” ilişkisi konusunda iki şıklı bir yazımı almış ve bu yazının ilk şıkkını yayınlamış… İkinci şıkkı kesip atmış.

Bir yazının yarısını yayınlayıp, diğer yarısını saklamak sahtekarlık değil mi?

Neden başkalarının yazılarını çarpıtarak alıntılıyorsun?

Bir yazıyı yayınlamak istiyorsan hepsini yayınlaman gerekmez mi?

Eğer bir kısmını kesiyorsan bunu söylemen icap etmez mi?

Mesleğe de ahlaka da aykırı işler yapmaktan utanmıyor musun?

AHMET ALTAN | HABERDAR

Hiç yorum yok: