Türkiye’de bir başkaldırıya
dönüşen Gezi Parkı direnişi, Türkiye ve Erdoğan hükümeti açısından bir
dönüm noktası olarak değerlendiriliyor. Sihir bozuldu, sultanlık
hayalleri suya düştü. Her şeye muktedir olduğu yanılgısına kapılan ve
“neo-osmanlı” hayali ile hegemonik planlar yapan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, en güçlü olduğunu sandığı bir anda toplumsal bir krizle karşı
karşıya kaldı.
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü amacıyla PKK’nin geri çekilmesi ile birlikte, Türkiye’deki çarpık demokrasi anlayışı daha görünür hale getirdi. Ordu, polis, yargı ve medya üzerinde denetim sağlandıktan sonra özgürlüklerin sistematik bir şekilde kısıtlanması, Kürtler başta olmak üzere tüm muhalif seslerin susturulmaya çalışılması, tek tip yaşam dayatılması, düşüncelerini ifade ettikleri için binlerce kişinin cezaevlerine doldurulması, sokak işkencelere tepki, çevreci bir eylemle isyana dönüştü. Hükümet bir anda kendisini öfkeli kitlelerin karşısında buldu.
İçerde anti sosyal ve özgürlük düşmanı bir politika izlenirken, dış politikadaki “sıfır problem” de özellikle Arap Baharı adı verilen süreçte tuzla buz oldu. İlkin Batılı hükümetler ve uluslararası medya tarafından model olarak sunulan bu hükümet, Erdoğan’ın “ileri demokrasi” yalanını hem içerde hem de dışarda pazarlamaya başladı. Türkiye'nin komşu Irak ve İran’la ilişkileri bozuldu. Suriye çatışmasına ise silahlı gruplar yolu ile müdahalede bulunacak kadar ileri gitti. Erdoğan iktidarı, Başar El Esad rejimine karşı en ateşli tepkilerde bulundu.
İktidara geldiği günden beri “ılımlı İslam” ya da “siyasal İslam” modeli olarak Batılılar tarafından desteklenen Erdoğan hükümeti, bugün aynı ittifakları tarafından sert eleştiriliyor. Batılı hükümetler Gezi Parkı olayları sırasındaki polisiye şiddete tepki gösteriyor. Batı medyası da Taksim olayların anlık olarak geçerek, Erdoğan iktidarına sert eleştirilerde bulunuyor ve bugüne kadar gözünü kapattığı tüm ihlallere yer veriyor. Hedefte Erdoğan var. Olaylar günlerdir manşetlerden inmiyor.
Bu arada en ilginç tepki ABD’den geldi. BBC Türkçe servisine göre ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, protesto eylemlerine ilişkin yaptığı açıklamada ‘’Türkiye’nin geleceği Türkiye halkına aittir, başka hiçbir kimseye değil. Ama ABD sonuca kayıtsız kalacak gibi görünmeyecektir’’ dedi.
Arap dünyasından da Erdoğan’a ilk açık tepki Fas’tan geldi. Eylemlerin sürdüğü bir sırada Kuzey Afrika turuna çıkan Erdoğan, ilk durağı Fas’ta “Müslümanların Emiri” sıfatını taşıyan Kral 6. Muhammed tarafından kabul edilmedi. Kaddafi, Mübarek ve Bin Ali devrildikten sonra Libya, Mısır ve Tunus’a ziyarette bulunan Erdoğan, Fas’ı es geçmişti. Tunus’ta ise Türk Büyükelçiliği önünde bir gösteri yapıldı.
Erdoğan, Arap ülkelerindeki “dostlarına”, Arap Baharı adı altındaki ayaklanma sürecinde tek tek sırtını dönerek, en sert tepkilerde bulunmuştu. Demokrasiye sırtını dönmenin bedeli içerde Gezi Parkı direnişi olurken, dış politikadaki ilkesizlik ve “taşeronluğun” bedeli de ilk işaretlerini böylece veriyor.
Özellikle Suriye çatışmasında Erdoğan’ın El Nusra gibi El Kaide bağlantılı gruplara desteği, “dostları” ve ittifaklarının kendisine sırtını dönmesinin nedenlerinden biri arasında yer alıyor. Gezi Parkı direnişinin genel protesto eylemlerine dönüşmesinden yaklaşık 15 gün önce Erdoğan’ın ABD ziyaretinde de El Nusra gündeme gelmişti. Ardından BM tarafından da bu grup “terör listesi”ne alınmıştı.
Bir zamanlar Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki diktatör ve otoriter rejimlere verdiği desteği geri çeken güçler bugün, Erdoğan’a da sırtlarını dönme sinyali veriyor. Gezi Parkı eylemlerine çözüm arayışının da Erdoğan’ın yurtdışında olduğu sırada kendisini hissettirmesi, Erdoğan için ciddi bir risk oluşturuyor. Zira bu durum Erdoğan’ın olmadığı bir ortamda çözüm bulmanın daha kolay olduğu mesajını veriyor. Diğer bir ifadeyle, kendisini halk karşısında bulan Erdoğan, çözümün önündeki en büyük engel olarak afişe oluyor.
Artık Erdoğan iktidarı için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. “Erdoğan’ın mitinin çöküşü” olarak değerlendirilebilecek olan bu süreç, “siyasal İslam”a da ağrı bir darbeye dönüşebilir. Tarihten ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmayanlar için kaçınılmaz gerçek, bu kez Gezi Parkı direnişi ile gözler önüne serilmiş oldu.
ANF
Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü amacıyla PKK’nin geri çekilmesi ile birlikte, Türkiye’deki çarpık demokrasi anlayışı daha görünür hale getirdi. Ordu, polis, yargı ve medya üzerinde denetim sağlandıktan sonra özgürlüklerin sistematik bir şekilde kısıtlanması, Kürtler başta olmak üzere tüm muhalif seslerin susturulmaya çalışılması, tek tip yaşam dayatılması, düşüncelerini ifade ettikleri için binlerce kişinin cezaevlerine doldurulması, sokak işkencelere tepki, çevreci bir eylemle isyana dönüştü. Hükümet bir anda kendisini öfkeli kitlelerin karşısında buldu.
İçerde anti sosyal ve özgürlük düşmanı bir politika izlenirken, dış politikadaki “sıfır problem” de özellikle Arap Baharı adı verilen süreçte tuzla buz oldu. İlkin Batılı hükümetler ve uluslararası medya tarafından model olarak sunulan bu hükümet, Erdoğan’ın “ileri demokrasi” yalanını hem içerde hem de dışarda pazarlamaya başladı. Türkiye'nin komşu Irak ve İran’la ilişkileri bozuldu. Suriye çatışmasına ise silahlı gruplar yolu ile müdahalede bulunacak kadar ileri gitti. Erdoğan iktidarı, Başar El Esad rejimine karşı en ateşli tepkilerde bulundu.
İktidara geldiği günden beri “ılımlı İslam” ya da “siyasal İslam” modeli olarak Batılılar tarafından desteklenen Erdoğan hükümeti, bugün aynı ittifakları tarafından sert eleştiriliyor. Batılı hükümetler Gezi Parkı olayları sırasındaki polisiye şiddete tepki gösteriyor. Batı medyası da Taksim olayların anlık olarak geçerek, Erdoğan iktidarına sert eleştirilerde bulunuyor ve bugüne kadar gözünü kapattığı tüm ihlallere yer veriyor. Hedefte Erdoğan var. Olaylar günlerdir manşetlerden inmiyor.
Bu arada en ilginç tepki ABD’den geldi. BBC Türkçe servisine göre ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, protesto eylemlerine ilişkin yaptığı açıklamada ‘’Türkiye’nin geleceği Türkiye halkına aittir, başka hiçbir kimseye değil. Ama ABD sonuca kayıtsız kalacak gibi görünmeyecektir’’ dedi.
Arap dünyasından da Erdoğan’a ilk açık tepki Fas’tan geldi. Eylemlerin sürdüğü bir sırada Kuzey Afrika turuna çıkan Erdoğan, ilk durağı Fas’ta “Müslümanların Emiri” sıfatını taşıyan Kral 6. Muhammed tarafından kabul edilmedi. Kaddafi, Mübarek ve Bin Ali devrildikten sonra Libya, Mısır ve Tunus’a ziyarette bulunan Erdoğan, Fas’ı es geçmişti. Tunus’ta ise Türk Büyükelçiliği önünde bir gösteri yapıldı.
Erdoğan, Arap ülkelerindeki “dostlarına”, Arap Baharı adı altındaki ayaklanma sürecinde tek tek sırtını dönerek, en sert tepkilerde bulunmuştu. Demokrasiye sırtını dönmenin bedeli içerde Gezi Parkı direnişi olurken, dış politikadaki ilkesizlik ve “taşeronluğun” bedeli de ilk işaretlerini böylece veriyor.
Özellikle Suriye çatışmasında Erdoğan’ın El Nusra gibi El Kaide bağlantılı gruplara desteği, “dostları” ve ittifaklarının kendisine sırtını dönmesinin nedenlerinden biri arasında yer alıyor. Gezi Parkı direnişinin genel protesto eylemlerine dönüşmesinden yaklaşık 15 gün önce Erdoğan’ın ABD ziyaretinde de El Nusra gündeme gelmişti. Ardından BM tarafından da bu grup “terör listesi”ne alınmıştı.
Bir zamanlar Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerindeki diktatör ve otoriter rejimlere verdiği desteği geri çeken güçler bugün, Erdoğan’a da sırtlarını dönme sinyali veriyor. Gezi Parkı eylemlerine çözüm arayışının da Erdoğan’ın yurtdışında olduğu sırada kendisini hissettirmesi, Erdoğan için ciddi bir risk oluşturuyor. Zira bu durum Erdoğan’ın olmadığı bir ortamda çözüm bulmanın daha kolay olduğu mesajını veriyor. Diğer bir ifadeyle, kendisini halk karşısında bulan Erdoğan, çözümün önündeki en büyük engel olarak afişe oluyor.
Artık Erdoğan iktidarı için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. “Erdoğan’ın mitinin çöküşü” olarak değerlendirilebilecek olan bu süreç, “siyasal İslam”a da ağrı bir darbeye dönüşebilir. Tarihten ve günümüzde yaşananlardan ders çıkarmayanlar için kaçınılmaz gerçek, bu kez Gezi Parkı direnişi ile gözler önüne serilmiş oldu.
ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder