23 Nisan 2013 Salı

Yeni Dönemin Açık Şifreleri


Cahit Mervan

Güney Kürdistan’da haftalık Sivil dergisine özel bir demeç veren KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık ‘Biz siyaseti gizli yapmıyoruz’ diyerek yeni sürecin kendileri açısından karakterini açıkladı. Gerçekten de PKK, hiçbir dönemde olmadığı kadar bu süreci şeffaf sürdürmeye özen gösteriyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan başta olmak üzere, Kürt tarafının sözcüleri bu şeffaflığın gereği olarak yeni döneme ilişkin düşünce ve projelerini, siyasi taleplerini, atacakları adımları ve bunların yaratacağı olası sonuçları mümkün olduğunca kamuoyu ile paylaşıyorlar.

Kürt tarafı açısından ortada gizli-kapaklı bir gündem ve ajanda söz konusu değil. KCK yöneticileri o kadar açık ve net cümleler kuruyorlar ki, özel olarak satır aralarını okumak için çaba göstermeye gerek kalmıyor. Bir de buna ‘PKK söylediğini yapar ve sözünün eridir’ biçimindeki Kürt hareketinin karakterini belirten bir prensip de eklenince, ortada falcılara, niyet okuyuculara gerek kalmıyor. Yani yeni dönemin şifreleri açık ve şeffaf.

Süreç başladığı günden buyana Kürdistan Özgürlük Hareketi, yaptığı hiçbir açıklamayla ikircikli bir tutum göstermedi. Barış ve çözüm için kararlı ve bütünsellikli bir tavır ortaya koydu. Süreçten vazgeçmesi ve moda deyimle ‘masayı devirmesi’ için onca neden varken dahi bunu yapmadı.

SAYGI DUYULMASI GEREKEN TUTUM

Aslında 30-31 Aralık 2012 gecesi Lice’de 10 gerillanın katledilmesi, ardından 9 Ocak 2013’te Paris’te Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda PKK’nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız, Kürt diplomasisinin önde gelen isimlerinden Fidan Doğan ve Kürt Gençlik Hareketi’nden Leyla Şaylemez’ın kalleşçe olduğu kadar, hunharca katledilmesi masadan kalkmak için yeterli bir nedendi. Ama Kürt hareketi bunu yapmadı. Kararlı olduğu kadar, büyük bir metanet göstererek sürecin ilerlemesi için çalıştı.

Eğer bugün silahlar susmuş, negatif de olsa bir barış söz konusuysa ve çözüm için uygun zemin arayışı varsa, bu Kürt tarafının gösterdiği muazzam irade ve saygı duyulması gereken fedakarlık sayesinde oluyor. Bunun böyle bilinmesinde ve kayıt altına alınmasında sayısız yarar var.

Ancak Kürt tarafının bu saygı duyulması gereken tutumu ve kararlı duruşu, barış ve çözüm için gösterdiği fedakarlık, muhatabı tarafından tam algılanmıyor veya algılanılmak istenmiyor. Kürt tarafı çatır çatır, her gün ve mümkün olduğu her araçla görüş ve niyetini kamuoyu ile paylaşırken, Türk tarafı işi basite indirgemeye, hafiften almaya çalışıyor.

Hatta sürecin ruhuna ve karakterine aykırı olarak Kürt tarafına gerekli saygıyı göstermiyor. Neredeyse Kürt tarafının barış ve adil bir çözüm için attığı adımları ve yaptığı fedakarlığı bir zaaf olarak lanse etmeye çalışıyor. Aslında bunu yaparak hem kendisini, hem de kamuoyunu kandırıyor.   

SORUN GERİ ÇEKİLME DEĞİL

Bu nedenle Türk tarafı Kürt ve Kürdistan sorununu PKK’nin gerilla güçlerini sınır dışına çekme meselesine indirgiyor. Bunun böyle olmadığını her aklı kafasında insan anlar, görür. Zaten 1999’da farklı konjonktürden dolayı geri çekilen ve sorunun siyasal çözümü için Türk devletine altın tepside olanak sunan gerilla, çözüm olmadığı için birkaç yıl sonra geri döndü. Demek ki sorun sadece gerilla güçlerini Türkiye sınırları dışına çekmek değil.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı önümüzdeki saatlerde çok sayıda basın mensubunun huzurunda bir kez daha sürece ilişkin görüşlerini kamuoyu ile paylaşacak. Türk tarafının üzerinde ısrarla durduğu geri çekilme konusuna da açıklık getirecek.

Bir kez daha diyoruz, çünkü Türk tarafı yarattığı algının kurbanı olarak geri çekilmeyle yatıyor-geri çekilmeyle kalkıyor. Cemil Bayık’ın dediği gibi PKK siyaseti gizli yapmadığı için bu konuda rahat. Bugüne kadar KCK yöneticilerinin yaptığı açıklamaları takip edenler geri çekilmeye ilişkin Kürt tarafının üç aşağı-beş yukarı ne söyleyeceğini bilmeleri gerekiyor.

Kürt tarafı hem sürecin geneline ilişkin ve hem de onun bir parçası olarak 23 Mart’ta ilan ettiği ateşkesin devamı olan gerilla güçlerinin sınır dışına çekilmesine ilişkin kararını açıklayacak. Ve büyük ihtimalle-ısrarla belirtikleri gibi-‘çözüm sürecinin bir parçası olarak geri çekilmeyi şu tarihte başlatıyoruz ancak ne kadar süreceği, Türk tarafının atacağı adımlara bağlı olarak gelişecek’ diyecekler.

PKK KAPININ KİLİDİNİ AÇIYOR

Belki de KCK yöneticileri basın mensuplarını önümüzdeki günlerde veya aylarda, mesele Mayıs’ın sonu veya Haziran ayının başında sembolik olarak çekilecek olan ilk grubunun Güney Kürdistan sınırları içine geçişini izlemek için davet edecekler. Böylelikle geri çekilme başlamış olacak. Ancak altını kalın çizgiyle çizmek gerekiyor ki bu geri çekilmenin tamamlanması öyle kolay olmayacak.

Kaldı ki kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Türk tarafı gerekli adımları atmazsa çekilme duracak ve emin olun çekilenlerde geri dönecek. Çünkü gerilla güçlerinin şimdi geri çekilmesi 1999 yılının 2 Ağustos’undaki geri çekilmeyle bir benzerliği söz konusu değil. Şartlar ve konjonktür tümden değişmiştir.

O dönem çekilme belki bir zorunluluktu. Kürt tarafı kısmen böylesine bir adım atmaya mecburdu. Ama şuan durum çok farklı. Kürt tarafının gerilla güçlerini geri çekmesi için herhangi bir mecburiyeti veya zorunluluğu söz konusu değil. Bunun altını ısrarla çizmek gerekiyor.

Çünkü gerilla güçlerini geri çekmek için Kürt tarafının attığı son adım doğru algılanmaz ve gerekli karşılıklı güven verici adımlar zamanında atılmazsa, bu iş çok değil bir kaç ay sonra tıkanır kalır. Süreç kesintiye uğrar.

Şimdi PKK bir kez daha kendisine güvendiği için, Türkiye ve Kürdistan kamuoyunun beklentilerini de dikkate alarak risk alıyor. Sürecin derinleşmesi ve kalıcı, adil bir barış için kapının kilidini açıyor. Artık bu saatten sonra açılan bu kapıdan içeri girmek ve çözüm için gerekli risk almak ve adım atmak Türk tarafına, yani hükümet ve devlete kalıyor.

Deyim yerindeyse ‘Arabayı atın önüne koşmak’ dönemi kapanıyor. KCK’nin yapacağı geniş katılımlı basın toplantısından sonra Türk tarafının mazereti sona eriyor. Oyalama, kendini yere atma dönemi bitiyor. İmralı görüşmelerinde üzerinde mutabakata varılan sürecin yeni aşamaları kaçınılmaz olarak gündeme geliyor.

ESAS HEDEF: DEMOKRATİK TÜRKİYE, ÖZGÜR KÜRDİSTAN

PKK lideri Abdullah Öcalan ile ve Türk devlet yetkilileri arasında süren müzakerelerde üç aşamalı bir süreç öngörüldüğü ve bir plan üzerinde mutabakata varıldığı artık bir sır değil.

Birinci aşama: Eğer taraflar temel prensipler üzerinde hem fikir olurlarsa, ilk önce karşılıklı olarak silahlar susturulacak ve gerilla güçleri mevsim koşulları da göz önüne alınarak geri çekilmeye başlayacak. Bu adım için meclis bir komisyon kuracak, Akil İnsanlar devreye girecek, hükümet gerekli idari ve hukuki güvenceleri sağlayacak.

İkinci aşama: Bu aşama aslında en zor aşama. KCK yetkililerinin gerilla güçlerine çekilme startı verdiği andan itibaren başlamış olacak. Bu aşama Kürtlerin demokratik ve özgürce kolektif haklarının sağlanması için yasal ve anayasal adımların atılacağı bir süreç olacak. Bu süreç örneğin vatandaşlık tanımından, seçim barajının düşürülmesine, yerel yönetim özerklik şartına ilişkin Türkiye’nin çekinceleri kaldırmasından, Kürtler başta olmak üzere herkesin kendi kimliği ile siyaset yapma ve örgütlenme hakkının tanınmasına ve bunun anayasal güvenceye kavuşturulmasına kadar bir dizi reformu ön görüyor.

Üçüncü aşama: Normalleşmeyi, daha değişik bir deyimle ‘helalleşmeyi’ ve Türkiye-Kürdistan stratejik ittifakını öngörüyor: Kürtlerin kolektif haklarının ve varlığının güvenceye alındığı, Kürtlerin kendi kendilerini yönetmeye başladığı, Abdullah Öcalan dahil olmak üzere hiç kimsenin esir, rehin ve tutsak konumda olmadığı bir normalleşme süreci olarak ele almak gerekiyor. Yani Türkiye’nin demokratikleştiği ve buna paralel olarak Kürdistan’ın özgürleştiği bir süreç olarak ön görülüyor.

Kimse burada yıllara yayılan bir süreçten bahsetmiyor. Birinci ve ikinci aşamanın birazda iç içe geçerek bu yılın sonuna kadar tamlanması bekleniyor. Veya öngörünle bu. Bunun kolay olmadığını herkes biliyor.

Ayrıca bütün bu sürecin kazasız-belasız atlatılacağını düşünmekte saflık olur. Ancak yol kazalarını, sabotajları aza indirmek, milliyetçi, faşist, ırkçı ve statükocularının olası tuzaklarını atlatmak, hatta kimi Kürt marjinal gruplarının ucuz ve kara propagandalarının önüne geçmek mümkündür.

Bununda yolu PKK’nin yaptığı gibi siyaseti gizli-kapaklı bir şey olmaktan çıkarmaktan geçiyor. Süreci mümkün olduğunca şeffaf ve halkı katarak götürmekte yatıyor. 

Hiç yorum yok: