Cahit MERVAN
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın merakla beklenen mesajı milyonların önünde okundu. Öcalan yeni bir sürecin başladığını resmen ve açıkça ilan etti. Her kelimesi ve cümlesi özenle seçilen mesajın içeriğini doğru anlamak, okumak ve buna uygun tepki vermek bundan sonraki süreci kökünden etkileyecek.
Bir anlamda Öcalan Kürdistan halkı ve çözüm isteyen demokrasi güçleri adına mümkün olan en makul görüş ve önerilerini dünya kamuoyu ile açıktan paylaştı. Hakkını teslim etmek gerekirse çözüm ve onurlu bir barış için politik bir lider olarak eşi ve benzeri görülmemiş bir risk aldı.
Herkes, kamuoyu, kanaat önderleri, siyasi partiler, Kürdistanlı örgüt ve sivil toplum kuruluşları, medya, AB, ABD ve bölge devletleri Öcalan’ın mesajının hem felsefi içeriğini, politik anlamını analiz edecekler, hem de bundan sonraki yolun nasıl yürünmesi gerektiğine ilişkin öngörülerde bulunacaklar.
Ancak PKK lideri Abdullah Öcalan ile aylar öncesinden İmralı’da, daha önce PKK ile Oslo’da müzakere masasına oturan hükümet, onun lideri Erdoğan ve devlet kurumları açısından bu aşama çoktan geçilmiştir.
Açık ve net olan bir şey varsa, o da Öcalan Türk devleti adına onunla masaya oturanlarla yaptığı, görüşme, toplantı ve nihayetinde müzakere sonucu üzerinde varılan mutabakat metnine uygun bir çağrı yapmıştır.
TÜRK HÜKÜMETİ İÇİN BAĞLAYICI SÜREÇ BAŞLADI
Öcalan mesajının okunmasından sonra artık Türk hükümeti açısından da bağlayıcı süreç resmen başlamıştır.
Bu nedir diye soranlara, kestirmeden şunu söylemek gerekiyor: Öcalan’ın ısrarla dile getirdiği, silahsız bir sürecin başlaması, kalıcı bir barışın tesisi için Türk hükümeti İmralı mutabakat metninde yazıldığı iddia edilen ve üzerinde fikir birliği sağlanan adımları hızla atmalıdır.
Yani:
Bir: Devlet HPG’nin alacağı olası eylemsizlik kararına karşı askeri operasyonlarına hiçbir gerekçe göstermeden son vermelidir. Medya savunma alanlarına yönelik her gün yaptığı hava saldırısını ve tacizi kesmelidir. Yani silahların çift taraflı olarak susması için hiçbir komplekse kapılmadan üzerine düşeni yapmalıdır. Çünkü çift taraflı ateşkes, silahların susması ancak barış sürecinin olmazsa olmaz koşularından birisidir. AKP hükümeti ‘siyasetle görüşürüm, teröristle mücadele’ gibi ayakları havada politikalarının işe yaramayacağını bilmelidir. Buna uygun davranmalıdır.
İki: Hükümet olarak barış ve çözüm için, içinde bulunduğu zor koşulları azami ölçüde zorlayarak bir çıkış arayan ve bu konuda siyasi-vicdanı risk alan Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarını hızla düzeltmelidir. İmralı sürecinde öngörüldüğü gibi Öcalan daha aktif ve direkt olarak sürece katılması için olanaklar oluşturmalı ve hükümet atacağı adımlarla İmralı sistemine artık son verdiğini göstermelidir.
Üç: Newroz’da açıklanan Öcalan mesajı ile birlikte KCK’nin eylemsizlik ve ardı sıra gelecek olan ‘silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi’ için alacağı kararın hayat bulması için hükümet tarafından gerekli politik ve yasal güvenceler hızla sağlanmalıdır. Öcalan’ın ‘Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir’ sözü bir sürecin başlangıcı olarak algılanmalıdır. Çünkü bu ‘alan’ hükümet eğer üzerinde anlaşılan ‘mutabakat metnini’ bir oyun ve tuzak olarak algılar ve bunu yapmaya kalkarsa-altını çizerek belirtmekte yarar var- çekilme başlamadan bitecek kadar hassas bir alandır.
Dört: Süreci ilerletmek için hükümet yeni demokratik reformlara hız vereceğinin açık sinyallerini vermelidir. Örneğin KCK adı altında yürütülen ve binlerce Kürt siyasetçinin esir alındığı siyasi soykırım davalarını köktenden, yani esastan düşürmelidir. Rehin tuttuğu DTK eski eş başkanı Hatip Dicle başta olmak üzere BDP’li tüm vekil ve seçilmişleri serbest bırakmalıdır. Ve bu güven verici adımları ikinci aşamanın ilerlemesi ve kalıcı hale gelmesi için diğer köklü demokratikleşme adımları izlemelidir.
ADIMLAR KARŞILIKLI OLMALI
İmralı süreci kamuoyuna açıklandıktan sonra Kürt tarafı ısrarla mesafe alınması için her iki tarafın sorumluluklarına dikkat çekiyor. Çünkü süreç tek taraflı değil. Üzerinde anlaşılan ve konuşulan mutabakat var. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına, KCK, DTK, BDP ve hatta ideolojik olarak Öcalan’a yakın durmayan diğer Kürt parti ve örgütlerin açık desteğine rağmen Erdoğan hükümetinden bir iki güzel laf ve ‘bakalım, pratik adımları görelim’ sözlerinden başka bir şey işitilmiyor.
Dahası Türk başbakanı Hasan Cemal gibi Kürt sorununda çözüm ve barış isteyen bir kalemi içte susturmaya çalışıyor, gittiği Danimarka’da ise ROJ TV’yi kovalıyor. Dünyanın gözünün içine bakarak barış sürecine ilişkin soru soran gazeteciyi fırçalıyor. Paris cinayeti orta yerde dururken, Türk rejiminin mağduru Kürt sürgünlerinin Avrupa’da derdest edilip kendisine teslim edilmesini istiyor. Barış ve çözüm kelimesine dahi uzak durmaya çalışıyor.
Bunlar bile İmralı sürecinin ruhuna uygun hareketler değil. Bu nedenle İmralı’da başlayan ve Newroz günü milyonların önünde Öcalan’ın açık ve net sözlerle deklare ettiği sürecin ilerlemesi için en az Öcalan kadar Erdoğan’ın da barış ve çözüm için açık ve net konuşması gerekiyor. Adımlar atması gerekiyor.
Çünkü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı konusunda çok şey söyleyebiliriz, ama bir cümlenin mutlak suretle altının çizilmesi gerekiyor: ‘Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır.’
ÇÖZMEYEN, ÇÖZÜLECEK
Artık bu saatten sonra bütün mesele-Öcalan’ın mesajını canlı ve son dakika haberleriyle izleyicisine ve okuyucusuna duyuran dünya medyası da öyle algılıyor- Erdoğan hükümetinin ‘yeni bir başlangıç’ için ne yapacağında düğümleniyor. Kürdistan ve dünya kamuoyunda merak edilen en önemli husus acaba Erdoğan da Öcalan gibi politik-ahlakı ve vicdani risk alacak mı? Bu cesareti gösterecek mi? Propaganda ve seçim hesaplarını bir tarafa bırakıp Kürtlerle onurlu bir barış arayışına girecek mi? Verdiği sözleri tutacak mı?
Çünkü bu sürecin nasıl sonuçlanacağı Kürt ve Kürdistan sorununda olduğu kadar Türkiye’nin ve bölgenin geleceğini de etkileyecek. Dahası bilinmelidir ki tarih ve insanlık barış ve çözüm bu kadar yakınken, bu kadar elle tutulur mesafede dururken, onu güncel, bencil ve ikiyüzlü politikalarına alet etmek isteyenleri asla af etmeyecektir.
Diğer bir deyişle sorunu çözmeyen, çözülecektir. Kürtlere onurlu bir barış sağlamayı beceremeyenler, ondan öncekilerde olduğu gibi nasıl ve hangi araçlarla savaşırlarsa savaşsınlar kaybedecektir.
Öcalan bu aşamada sözünü söyledi. Milyonların şahitliğinde, desteği ve coşkusuyla tarihi yazdı. Şimdi söz ve adım atma sırası Erdoğan ve hükümetindedir.
Erdoğan’da iyi şeyler duymak ve sürece uygun şık adımlar görmek için hiç kimse beklemek istemiyor. Barış için hemen şimdi duymak ve görmek istiyoruz.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın merakla beklenen mesajı milyonların önünde okundu. Öcalan yeni bir sürecin başladığını resmen ve açıkça ilan etti. Her kelimesi ve cümlesi özenle seçilen mesajın içeriğini doğru anlamak, okumak ve buna uygun tepki vermek bundan sonraki süreci kökünden etkileyecek.
Bir anlamda Öcalan Kürdistan halkı ve çözüm isteyen demokrasi güçleri adına mümkün olan en makul görüş ve önerilerini dünya kamuoyu ile açıktan paylaştı. Hakkını teslim etmek gerekirse çözüm ve onurlu bir barış için politik bir lider olarak eşi ve benzeri görülmemiş bir risk aldı.
Herkes, kamuoyu, kanaat önderleri, siyasi partiler, Kürdistanlı örgüt ve sivil toplum kuruluşları, medya, AB, ABD ve bölge devletleri Öcalan’ın mesajının hem felsefi içeriğini, politik anlamını analiz edecekler, hem de bundan sonraki yolun nasıl yürünmesi gerektiğine ilişkin öngörülerde bulunacaklar.
Ancak PKK lideri Abdullah Öcalan ile aylar öncesinden İmralı’da, daha önce PKK ile Oslo’da müzakere masasına oturan hükümet, onun lideri Erdoğan ve devlet kurumları açısından bu aşama çoktan geçilmiştir.
Açık ve net olan bir şey varsa, o da Öcalan Türk devleti adına onunla masaya oturanlarla yaptığı, görüşme, toplantı ve nihayetinde müzakere sonucu üzerinde varılan mutabakat metnine uygun bir çağrı yapmıştır.
TÜRK HÜKÜMETİ İÇİN BAĞLAYICI SÜREÇ BAŞLADI
Öcalan mesajının okunmasından sonra artık Türk hükümeti açısından da bağlayıcı süreç resmen başlamıştır.
Bu nedir diye soranlara, kestirmeden şunu söylemek gerekiyor: Öcalan’ın ısrarla dile getirdiği, silahsız bir sürecin başlaması, kalıcı bir barışın tesisi için Türk hükümeti İmralı mutabakat metninde yazıldığı iddia edilen ve üzerinde fikir birliği sağlanan adımları hızla atmalıdır.
Yani:
Bir: Devlet HPG’nin alacağı olası eylemsizlik kararına karşı askeri operasyonlarına hiçbir gerekçe göstermeden son vermelidir. Medya savunma alanlarına yönelik her gün yaptığı hava saldırısını ve tacizi kesmelidir. Yani silahların çift taraflı olarak susması için hiçbir komplekse kapılmadan üzerine düşeni yapmalıdır. Çünkü çift taraflı ateşkes, silahların susması ancak barış sürecinin olmazsa olmaz koşularından birisidir. AKP hükümeti ‘siyasetle görüşürüm, teröristle mücadele’ gibi ayakları havada politikalarının işe yaramayacağını bilmelidir. Buna uygun davranmalıdır.
İki: Hükümet olarak barış ve çözüm için, içinde bulunduğu zor koşulları azami ölçüde zorlayarak bir çıkış arayan ve bu konuda siyasi-vicdanı risk alan Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarını hızla düzeltmelidir. İmralı sürecinde öngörüldüğü gibi Öcalan daha aktif ve direkt olarak sürece katılması için olanaklar oluşturmalı ve hükümet atacağı adımlarla İmralı sistemine artık son verdiğini göstermelidir.
Üç: Newroz’da açıklanan Öcalan mesajı ile birlikte KCK’nin eylemsizlik ve ardı sıra gelecek olan ‘silahlı unsurların sınır dışına çekilmesi’ için alacağı kararın hayat bulması için hükümet tarafından gerekli politik ve yasal güvenceler hızla sağlanmalıdır. Öcalan’ın ‘Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir’ sözü bir sürecin başlangıcı olarak algılanmalıdır. Çünkü bu ‘alan’ hükümet eğer üzerinde anlaşılan ‘mutabakat metnini’ bir oyun ve tuzak olarak algılar ve bunu yapmaya kalkarsa-altını çizerek belirtmekte yarar var- çekilme başlamadan bitecek kadar hassas bir alandır.
Dört: Süreci ilerletmek için hükümet yeni demokratik reformlara hız vereceğinin açık sinyallerini vermelidir. Örneğin KCK adı altında yürütülen ve binlerce Kürt siyasetçinin esir alındığı siyasi soykırım davalarını köktenden, yani esastan düşürmelidir. Rehin tuttuğu DTK eski eş başkanı Hatip Dicle başta olmak üzere BDP’li tüm vekil ve seçilmişleri serbest bırakmalıdır. Ve bu güven verici adımları ikinci aşamanın ilerlemesi ve kalıcı hale gelmesi için diğer köklü demokratikleşme adımları izlemelidir.
ADIMLAR KARŞILIKLI OLMALI
İmralı süreci kamuoyuna açıklandıktan sonra Kürt tarafı ısrarla mesafe alınması için her iki tarafın sorumluluklarına dikkat çekiyor. Çünkü süreç tek taraflı değil. Üzerinde anlaşılan ve konuşulan mutabakat var. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısına, KCK, DTK, BDP ve hatta ideolojik olarak Öcalan’a yakın durmayan diğer Kürt parti ve örgütlerin açık desteğine rağmen Erdoğan hükümetinden bir iki güzel laf ve ‘bakalım, pratik adımları görelim’ sözlerinden başka bir şey işitilmiyor.
Dahası Türk başbakanı Hasan Cemal gibi Kürt sorununda çözüm ve barış isteyen bir kalemi içte susturmaya çalışıyor, gittiği Danimarka’da ise ROJ TV’yi kovalıyor. Dünyanın gözünün içine bakarak barış sürecine ilişkin soru soran gazeteciyi fırçalıyor. Paris cinayeti orta yerde dururken, Türk rejiminin mağduru Kürt sürgünlerinin Avrupa’da derdest edilip kendisine teslim edilmesini istiyor. Barış ve çözüm kelimesine dahi uzak durmaya çalışıyor.
Bunlar bile İmralı sürecinin ruhuna uygun hareketler değil. Bu nedenle İmralı’da başlayan ve Newroz günü milyonların önünde Öcalan’ın açık ve net sözlerle deklare ettiği sürecin ilerlemesi için en az Öcalan kadar Erdoğan’ın da barış ve çözüm için açık ve net konuşması gerekiyor. Adımlar atması gerekiyor.
Çünkü PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mesajı konusunda çok şey söyleyebiliriz, ama bir cümlenin mutlak suretle altının çizilmesi gerekiyor: ‘Bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır.’
ÇÖZMEYEN, ÇÖZÜLECEK
Artık bu saatten sonra bütün mesele-Öcalan’ın mesajını canlı ve son dakika haberleriyle izleyicisine ve okuyucusuna duyuran dünya medyası da öyle algılıyor- Erdoğan hükümetinin ‘yeni bir başlangıç’ için ne yapacağında düğümleniyor. Kürdistan ve dünya kamuoyunda merak edilen en önemli husus acaba Erdoğan da Öcalan gibi politik-ahlakı ve vicdani risk alacak mı? Bu cesareti gösterecek mi? Propaganda ve seçim hesaplarını bir tarafa bırakıp Kürtlerle onurlu bir barış arayışına girecek mi? Verdiği sözleri tutacak mı?
Çünkü bu sürecin nasıl sonuçlanacağı Kürt ve Kürdistan sorununda olduğu kadar Türkiye’nin ve bölgenin geleceğini de etkileyecek. Dahası bilinmelidir ki tarih ve insanlık barış ve çözüm bu kadar yakınken, bu kadar elle tutulur mesafede dururken, onu güncel, bencil ve ikiyüzlü politikalarına alet etmek isteyenleri asla af etmeyecektir.
Diğer bir deyişle sorunu çözmeyen, çözülecektir. Kürtlere onurlu bir barış sağlamayı beceremeyenler, ondan öncekilerde olduğu gibi nasıl ve hangi araçlarla savaşırlarsa savaşsınlar kaybedecektir.
Öcalan bu aşamada sözünü söyledi. Milyonların şahitliğinde, desteği ve coşkusuyla tarihi yazdı. Şimdi söz ve adım atma sırası Erdoğan ve hükümetindedir.
Erdoğan’da iyi şeyler duymak ve sürece uygun şık adımlar görmek için hiç kimse beklemek istemiyor. Barış için hemen şimdi duymak ve görmek istiyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder