Immanuel Wallerstein
Sistemsel geçiş sürecinde öngörülemez üç durum mevcut. Bunlar; iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve nükleer savaşlar…
Daha önce kapitalist sistemin neden bir yapısal kriz içinde olduğunu ve bunun neden iki alternatifli sonuçlardan birinin galip geleceği dünya çapında bir politik mücadeleye yol açacağına değindim. Biri kapitalizmin bütün kötü özelliklerini (hiyerarşi, sömürü ve kutuplaşma) sürdüren kapitalist olmayan bir sistem, diğeri ise göreli demokratik ve göreli eşitliğe dayalı bir sistemin temelinde yatan, daha önce hiç var olmamış bir sistem.
Fakat sistemsel geçiş sürecinde öngörülemez üç durum mevcut. Bunlar modern dünya sisteminin tarihsel gelişiminin kökenlerinde yatan ve gelecek yirmi ila kırk yılda dünya çapında politik mücadeleler açısından kestirilemeyen sonuçlarla birlikte oldukça yıkıcı şekilde “patlayabilecek” olan üç görüngüyü oluşturmakta.
Bu öngörülemez üç durum iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve nükleer savaşlar. Bunlar insanlık için taşıdıkları tehlikeler açısından değil fakat felaketin zamanlaması açısından öngörülemez. Bu öngörülemez durumların her birine dair bilgimiz derin fakat bu meseleleri (ki tam olarak ne olacağıyla ilgili emin olabileceğimize inanmıyorum) ciddi biçimde çalışmış olanların görüşlerinde bile yeteri kadar farklılıklar ve belirsizlikler mevcut. Her birini sırasıyla tartışalım.
İklim değişikliği, politik ve ideolojik nedenler dolayısıyla bu gerçekliği reddedenler dışında sorgulanamaz bir gerçeklik. Dahası iklim değişikliğine yol açan her şey yavaşlamaktan ziyade hızlanmakta. Varlıklı olan ve varlıklı olmayan devletler arasında iklim değişiklikleri konusunda ne yapılması gerektiğiyle ilgili politik farklılıklar karşısında riskleri yumuşatacak bir anlaşmaya varılması imkansız görünüyor.
Fakat dünyanın ekolojik karmaşası o kadar muazzam ve bu iklim değişiklikleri o kadar büyük ki ne türden yeniden uyum sağlamaların ortaya çıkacağını bilemeyiz. Öyle görünüyor ki su seviyesi artacak, ki şimdiden artıyor, ve bu durum geniş toprak alanlarını su altında kalmayla tehdit ediyor. Ayrıca öyle görünüyor ki dünyanın çeşitli bölgelerinde ortalama sıcaklıklar değişecek, ki şimdiden değişiyor. Fakat bu, tarımsal üretimin ve enerji kaynaklarının konumunun, şiddetli zararın diğer bölgelere “dengelenmesi” şeklinde farklı bölgelere kaymasıyla sonuçlanabilir.
Aynı şey salgın hastalıklar için de geçerli. Son yüz yıl veya daha fazlasında dünyadaki ilaç miktarının “ilerlemesi”, beraberinde kontrol altında olan pek çok hastalığı getirdi. Bu da eş zamanlı olarak insanlığın kadim düşmanı olan, medikal güçlerin mücadele etmek için oldukça zorlandığı bakterilerin daha dirençli olmasının ve yeni türden hastalıkların ortaya çıkmasının yeni yollarını bulmasına yol açtı.
Diğer yandan bakterilerin bazen insanlığın en iyi arkadaşı olabileceğini öğrenmeye başladık. Bir kez daha tekrarlarsak, bilgimiz muazzam görünmekte fakat her şey söylendiğinde ve yapıldığında bilgimizin acınacak derecede küçük olduğunu görürüz. Zamana karşı bu yarışta ne kadar hızlı öğreneceğiz? Ve hayatta kalmak için ne kadar unutmamız gerekiyor?
Son olarak bir de nükleer savaş var. Gelecek on yıl veya fazlasında nükleer silahlanmada kayda değer bi artış olacağını savunmuştum. Devletler arası savaş hali açısından bu durumu bir tehlike olarak görmüyorum. Aslında, durum tam tersi. Nükleer silahlar esasen savunma amaçlı olduğu için devletler arası savaş ihtimalini artırmak yerine zayıflatmakta.
Ancak tahmin edilemez birkaç olgu mevcut. Devlet olmayan aktörlerin motivasyonları muhakkak aynı değil. Ve şüphesiz bu türden (nükleer) silahları (bunların yanı sıra kimyasal ve biyolojik silahları) ele geçirmek ve kullanmak isteyenler bulunmakta. Buna ek olarak birçok devletin bu silahları gasptan ve satıştan korumadaki yetersizlikleri bu silahların devlet olmayan aktörler tarafından ele geçirilmesiyle sonuçlanabilir. Sonuç olarak, bu silahların asıl kullanımı bazı şahısların elinde. Ve “hilekar” (bir Dr. Garipaşk* kurgusu) bir devlet birimi olasılığı asla gözardı edilemez.
Dünyanın yeni bir dünya-sistemine küresel geçişe direnmesi veya bu felaketlerin olmadığı sistemlerin meydana gelmesi kuvvetle muhtemel. Fakat aynı zamanda tersi de mümkün. Ve eğer dünya bu dönüşümü engellerse, yeni dünya-sisteminin bu felaketlerden herhangi birinin gerçekleşme ihtimalini azaltmak amacıyla türlü önlemler alması da mümkün.
Elbette, neler olacağını görmek için öylece oturup bekleyemeyiz. Bu üç tahmin edilemeyen olgunun “patlama” ihtimalini en aza indirmek için şu an için elimizden gelen önlemi almamız gerekiyor. Bununla birlikte, modern dünya-sistemi içinde bulunduğumuz sürece politik olarak başarabileceklerimiz sınırlı. İşte bu nedenle onlara tahmin edilemez olgular diyorum. Gerçekte ne olacağını ve bunun dönüşüm üzerine olacak etkilerinin neler olduğunu tahmin edemeyiz.
Açıklığa kavuşturacak olursam; bu tehlikeli oluşumlardan hiçbiri yapısal dönüşüm sürecini nihayete kavuşturmayacak. Fakat mücadele içindeki politik güçlerin dengesini ciddi olarak etkileyebilir. Bu türden tehlikeler karşı birçok insanın vereceği temel tepkinin aşırı korumacı ve dışlayıcı bir şekilde içe çekilme olacağı şimdiden açıkça görülmektedir, dolayısıyla bu durum baskıcı bir sistem kurmak isteyenlerin elini güçlendirecek (kapitalist olmayan bir sistem olsa bile). Bu eğilimi şimdiden her yerde görmekteyiz. Bu göreli demokrat ve göreli eşitlikçi bir sistem isteyenlerin neler olduğuyla ilgili daha net olması ve bu eğilime karşı koyacak politik stratejiler geliştirmek için daha gayretli çalışması gerektiği anlamına gelmekte.
* Dr. Garipaşk: Stanley Kubrick filmi. Filmde Amerikan haberalma ve genelkurmay noktalarında bulunan bir dizi önemli kişinin içine düştüğü yanlışlıklar zinciri sonucunda dünyanın bir atom savaşına nasıl sürüklendiği anlatılmaktadır.
Kaynak : Sendika.org
Daha önce kapitalist sistemin neden bir yapısal kriz içinde olduğunu ve bunun neden iki alternatifli sonuçlardan birinin galip geleceği dünya çapında bir politik mücadeleye yol açacağına değindim. Biri kapitalizmin bütün kötü özelliklerini (hiyerarşi, sömürü ve kutuplaşma) sürdüren kapitalist olmayan bir sistem, diğeri ise göreli demokratik ve göreli eşitliğe dayalı bir sistemin temelinde yatan, daha önce hiç var olmamış bir sistem.
Fakat sistemsel geçiş sürecinde öngörülemez üç durum mevcut. Bunlar modern dünya sisteminin tarihsel gelişiminin kökenlerinde yatan ve gelecek yirmi ila kırk yılda dünya çapında politik mücadeleler açısından kestirilemeyen sonuçlarla birlikte oldukça yıkıcı şekilde “patlayabilecek” olan üç görüngüyü oluşturmakta.
Bu öngörülemez üç durum iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve nükleer savaşlar. Bunlar insanlık için taşıdıkları tehlikeler açısından değil fakat felaketin zamanlaması açısından öngörülemez. Bu öngörülemez durumların her birine dair bilgimiz derin fakat bu meseleleri (ki tam olarak ne olacağıyla ilgili emin olabileceğimize inanmıyorum) ciddi biçimde çalışmış olanların görüşlerinde bile yeteri kadar farklılıklar ve belirsizlikler mevcut. Her birini sırasıyla tartışalım.
İklim değişikliği, politik ve ideolojik nedenler dolayısıyla bu gerçekliği reddedenler dışında sorgulanamaz bir gerçeklik. Dahası iklim değişikliğine yol açan her şey yavaşlamaktan ziyade hızlanmakta. Varlıklı olan ve varlıklı olmayan devletler arasında iklim değişiklikleri konusunda ne yapılması gerektiğiyle ilgili politik farklılıklar karşısında riskleri yumuşatacak bir anlaşmaya varılması imkansız görünüyor.
Fakat dünyanın ekolojik karmaşası o kadar muazzam ve bu iklim değişiklikleri o kadar büyük ki ne türden yeniden uyum sağlamaların ortaya çıkacağını bilemeyiz. Öyle görünüyor ki su seviyesi artacak, ki şimdiden artıyor, ve bu durum geniş toprak alanlarını su altında kalmayla tehdit ediyor. Ayrıca öyle görünüyor ki dünyanın çeşitli bölgelerinde ortalama sıcaklıklar değişecek, ki şimdiden değişiyor. Fakat bu, tarımsal üretimin ve enerji kaynaklarının konumunun, şiddetli zararın diğer bölgelere “dengelenmesi” şeklinde farklı bölgelere kaymasıyla sonuçlanabilir.
Aynı şey salgın hastalıklar için de geçerli. Son yüz yıl veya daha fazlasında dünyadaki ilaç miktarının “ilerlemesi”, beraberinde kontrol altında olan pek çok hastalığı getirdi. Bu da eş zamanlı olarak insanlığın kadim düşmanı olan, medikal güçlerin mücadele etmek için oldukça zorlandığı bakterilerin daha dirençli olmasının ve yeni türden hastalıkların ortaya çıkmasının yeni yollarını bulmasına yol açtı.
Diğer yandan bakterilerin bazen insanlığın en iyi arkadaşı olabileceğini öğrenmeye başladık. Bir kez daha tekrarlarsak, bilgimiz muazzam görünmekte fakat her şey söylendiğinde ve yapıldığında bilgimizin acınacak derecede küçük olduğunu görürüz. Zamana karşı bu yarışta ne kadar hızlı öğreneceğiz? Ve hayatta kalmak için ne kadar unutmamız gerekiyor?
Son olarak bir de nükleer savaş var. Gelecek on yıl veya fazlasında nükleer silahlanmada kayda değer bi artış olacağını savunmuştum. Devletler arası savaş hali açısından bu durumu bir tehlike olarak görmüyorum. Aslında, durum tam tersi. Nükleer silahlar esasen savunma amaçlı olduğu için devletler arası savaş ihtimalini artırmak yerine zayıflatmakta.
Ancak tahmin edilemez birkaç olgu mevcut. Devlet olmayan aktörlerin motivasyonları muhakkak aynı değil. Ve şüphesiz bu türden (nükleer) silahları (bunların yanı sıra kimyasal ve biyolojik silahları) ele geçirmek ve kullanmak isteyenler bulunmakta. Buna ek olarak birçok devletin bu silahları gasptan ve satıştan korumadaki yetersizlikleri bu silahların devlet olmayan aktörler tarafından ele geçirilmesiyle sonuçlanabilir. Sonuç olarak, bu silahların asıl kullanımı bazı şahısların elinde. Ve “hilekar” (bir Dr. Garipaşk* kurgusu) bir devlet birimi olasılığı asla gözardı edilemez.
Dünyanın yeni bir dünya-sistemine küresel geçişe direnmesi veya bu felaketlerin olmadığı sistemlerin meydana gelmesi kuvvetle muhtemel. Fakat aynı zamanda tersi de mümkün. Ve eğer dünya bu dönüşümü engellerse, yeni dünya-sisteminin bu felaketlerden herhangi birinin gerçekleşme ihtimalini azaltmak amacıyla türlü önlemler alması da mümkün.
Elbette, neler olacağını görmek için öylece oturup bekleyemeyiz. Bu üç tahmin edilemeyen olgunun “patlama” ihtimalini en aza indirmek için şu an için elimizden gelen önlemi almamız gerekiyor. Bununla birlikte, modern dünya-sistemi içinde bulunduğumuz sürece politik olarak başarabileceklerimiz sınırlı. İşte bu nedenle onlara tahmin edilemez olgular diyorum. Gerçekte ne olacağını ve bunun dönüşüm üzerine olacak etkilerinin neler olduğunu tahmin edemeyiz.
Açıklığa kavuşturacak olursam; bu tehlikeli oluşumlardan hiçbiri yapısal dönüşüm sürecini nihayete kavuşturmayacak. Fakat mücadele içindeki politik güçlerin dengesini ciddi olarak etkileyebilir. Bu türden tehlikeler karşı birçok insanın vereceği temel tepkinin aşırı korumacı ve dışlayıcı bir şekilde içe çekilme olacağı şimdiden açıkça görülmektedir, dolayısıyla bu durum baskıcı bir sistem kurmak isteyenlerin elini güçlendirecek (kapitalist olmayan bir sistem olsa bile). Bu eğilimi şimdiden her yerde görmekteyiz. Bu göreli demokrat ve göreli eşitlikçi bir sistem isteyenlerin neler olduğuyla ilgili daha net olması ve bu eğilime karşı koyacak politik stratejiler geliştirmek için daha gayretli çalışması gerektiği anlamına gelmekte.
* Dr. Garipaşk: Stanley Kubrick filmi. Filmde Amerikan haberalma ve genelkurmay noktalarında bulunan bir dizi önemli kişinin içine düştüğü yanlışlıklar zinciri sonucunda dünyanın bir atom savaşına nasıl sürüklendiği anlatılmaktadır.
Kaynak : Sendika.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder