24 Ocak 2013 Perşembe

Meçhul Gazetecilerin Fehmi Koru’ya Soruları



VEYSİ SARISÖZEN, BRÜKSEL

Bu saate kadar bekledim.

Neyi bekledim?

“Acaba bir gazeteci Fehmi Koru’ya 22 Ocak tarihinde ‘Taha Kıvanç’ namıyla yazdığı yazısıyla ilgili bir soru soracak mı?” diye bekledim.

Yok. İki gündür kimsenin umurunda değil.

Konuya girmeden, durumu daha iyi anlatabilmek için, şöyle bir durumun ortaya çıktığını varsayalım:
Diyelim ki, ben, Özgür Gündem’deki köşemde, şöyle bir laf etseydim:

“Fransa ise vereceği mesajı bekletmiş oluyor…Dostuma göre, Fransız polisinin cinayete dönük açıklaması, başını ağrıtan ‘Sakine Cansız fraksiyonunu’ bitirmek için PKK’nin şimdiye kadar direndiği yönteme nihayet başvurmasına Françoise Hollande yönetiminin desteği veya karşı çıkışı anlamına gelecek.”

Ne olurdu?

Kürt dostlarımın bana ne diyeceklerini bir yana bırakın… Yerin yedi kat dibinde olsam, AKP medyası, hiç bir özel bilgiye sahip olmadığımı bile bile  peşime düşer, o en dipteki yedinci kattan beni en yukarıya çıkarır ve sorardı:

“Demek ki PKK bu cinayetleri işlememek için direnmiş, ama sonra işlemiş, siz bu sözlerle Paris cinayetinin üstündeki perdeyi de çekmiş bulunuyorsunuz, cinayet konusunda bilgili olduğunuz görülüyor, bize daha detaylı olarak gelişmeleri anlatır mısınız? Daha önce direndiğine göre, PKK’yi bu cinayeti işlemeye kim teşvik etmiş olabilir?”

Evet ben böyle acayip bir şey yazsaydım, müthiş sansasyon olurdu. Ama sadece sansasyon olurdu. Çünkü devlet, MİT, polis, yani bizleri izleyen kurumlar, benim bu yazdıklarıma aldırmazdı. Benim bu tür işlerin perde gerisini bilmemin imkansız olduğunu bildikleri için yazdıklarımı ciddiye almazlardı. Olay da, benim Özgür Gündem’deki yazı “hayatımın” son bulması, Kürt halkının da hep bir ağızdan bana  “yuh” çekmesi ile kapanır giderdi.

BÜYÜK İFŞAAT


Ama iş Fehmi Koru’ya gelip dayanınca, bu, hiç de basit bir “gevezelik” olarak ele alınamaz. Benden farklı olarak Fehmi Koru belli ki, Hükümet ve devlet çevreleriyle içli dışlı bir yazar. Ben örneğin PKK Önderiyle ya da KCK Yürütme Kurulu Başkanıyla görüşemem, ama o Başbakan’la da, Genelkurmay Başkanıyla da görüşür. Yani Fehmi Koru “içerden bilgi” alabilen bir gazetecidir. İşinin de ehlidir.


O halde?

O halde Fehmi Koru’nun şu sözleri ne anlama gelmektedir, tekrar yazalım:

“Fransa ise vereceği mesajı bekletmiş oluyor…Dostuma göre, Fransız polisinin cinayete dönük açıklaması, başını ağrıtan terörü bitirmek için Türkiye’nin şimdiye kadar direndiği yönteme nihayet başvurmasına Françoise Hollande yönetiminin desteği veya karşı çıkışı anlamına gelecek.”

Burada Fehmi Koru, gerçek hayatta olmayan “dostunun” ağzından, akıllara durgunluk verecek bir ifşaatta bulunmuştur. Bu ifşaata göre, “Türkiye şimdiye kadar direndiği bir yönteme nihayet başvurmuştur.”

Bu “yöntem” nedir? Elbette Paris’te üç Kürt kadınına karşı uygulanan “suikast yöntemidir.”

Böylece Fehmi Koru, Hükümet’in “yarı resmi organı” Star Gazetesinde ortaya “dostunun ağzından” böyle müthiş bir iddia artmıştır.

Sizce bu “haber değeri” taşımıyor mu? Hükümet’in yarı resmi organı Star’ın başyazarının sofistike bir üslupla yaptığı bu “ifşaatın” hiçbir önemi yok mu?

Gazetecilik, “kimsenin gözünün yaşına bakmama” mesleğidir. Sizden olsa da, bir gazeteci böyle bir cümle kurduğu zaman, siz artık onu “ahbabınız” olarak değil, “haber özneniz” olarak göreceksiniz. Ve şu soruları bu “haber öznesine” soracaksınız:

“Yazınızda suikast yöntemine Türkiye’nin daha önce direndiğini söylüyorsunuz? Bu anlatımınız, birilerinin Türkiye’yi böyle bir ‘suikast yöntemine’ zorladığını gösteriyor, acaba kim Türkiye’yi PKK liderlerine karşı ‘suikast yöntemini” kullanması için teşvik ediyor?”

Muhtemelen Taha Kıvanç kılığındaki Fehmi Koru, “bu soruyu bana değil ‘dostum’a sorun” diyerek konudan kaçacaktır.

O kaçsa da, gazeteci kovalayacaktır.

ABD'NİN SUİKAST ÖNERİSİ


“Sizin anlatımınızdan, biz şu sonuca varıyoruz, ABD Türkiye’yi PKK liderlerine karşı suikast yöntemi kullanmaya teşvik etmiş, ancak Türkiye buna direnmiş, ama şimdi nihayet Paris’te bu yönteme başvurmuştur; doğru mu anlıyoruz?”

Elbette Fehmi Koru, size, iki nedenle yanıt vermeyeceğini söyleyecektir; “birincisi diyecektir, bu yazıyı ben değil Taha Kıvanç yazdı, ikincisi, o yazıda bu cümleyi Taha Kıvanç değil, onun ‘meçhul dostu’ söylemiş…”

Siz gazeteci olarak “kimmiş bu dost?” diye sorduğunuz zaman, Fehmi Koru bir kaşını yukarıya kaldırarak, size, “Taha Kıvanç’ın yerine konuşmak istemem ama, yine de söyleyeyim, Taha Kıvanç’ın dostum dediği kişi onun haber kaynağıdır ve siz de kabul edersiniz ki, gazeteciler haber kaynaklarını açıklamak zorunda değillerdir…”

Eğer iyi bir gazeteciyseniz, bu “müthiş” savunmaya aldırmaz ve sorduğunuz soruyu ısrarla sormaya devam edersiniz:

“Biz sizin anlatımızdan, Türkiye’nin ‘suikast direnişine” bir süre direndiğini, ama sonunda Paris’te bu yöntemi kullandığını ve Türkiye’yi bu suikast yöntemine heveslendirenin ABD olduğu sonucunu çıkarıyoruz…”

Fehmi Koru “ispat edin, ben böyle bir şey söylemedim” diyebilir. Siz gazeteci olduğunuz için hemen iç cebinizden birinci belgeyi çıkarırsınız:

“Sayın Koru, ABD’nin Avrupa’daki Kürt siyasetçileriyle ilgili operasyon hazırlığı içinde olduğu daha önce, Wikiliks belgelerinde kanıtlandı. Buna göre, 2007 yılında ABD’nin Büyükelçisi  Ross Wilson’un şu ‘kriptolu’ raporu merkeze gönderdiği ortaya çıktı. Lütfen dinleyiniz:

“Avrupalılarla çalışmamıza daha ciddi eğilmeliyiz. Şimdi çabalarımızı iki üst hedef, Rıza Altun ve Sakine Cansız'ın belirlenmesi ve üzerlerine gidilmesi konusunda odaklanmalıyız. Bu iki teröristin hapsedilmesini sağlamak için Avrupa'daki yasa uygulayıcısı ve istihbarat muhataplarımıza en kapsamlı dosyaları sunarak yardımcı olabiliriz."

“Sayın Koru, acaba ABD istihbarat kurumları, Rıza Altun’u ele geçiremeyince, Türkiye’yi Sakine Cansız’a karşı, daha önce ‘direndiği’ yöntemi uygulamak üzere teşvik etmiş olamaz mı?”

Fehmi Koru, “bu gibi işler olsa olsa casus romanlarında olabilir, biz ise roman yazmıyoruz” diye bir kaçamak cevap verecektir. Olsun siz diretin. Ve şöyle konuşun:

 ERDOĞAN'IN 'MAZERETİ

“Yazınızdan anladığımıza göre, ABD Türkiye’ye PKK’li şahsiyetlere karşı ‘suikast yöntemi’ kullanmayı önermiş, ama Türkiye buna bir süre ‘direnmiş’, sonra Paris’te nihayet bu yöntemi uygulamıştır; biz bu ABD önerisinin ‘herkes tarafından bilinen bir sır’ olduğunu, Amerikalıların dobra dobra konuştuğunu biliyoruz. Örneğin aşağıdaki belge, sizin yazınızı doğruluyor. Lüten sizin de gazetenizde yayınlanan şu haberi dinleyiniz:”

“Büyükelçi Ricciardone, “El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i yakalayan ABD nasıl oluyor da PKK’nın yönetim kadrosundaki Murat Karayılan ve diğerlerinin yakalanmasında Türkiye’ye gerekli yardımı yapmıyor?” sorusu üzerine şöyle konuştu:

“Türk hükümetiyle PKK ve Kandil konusundaki tüm istihbarat bilgilerini paylaşıyoruz. Daha da fazlasını önerdik. Bin Ladin’in yakalanmasında, çoklu disiplinli yaklaşım sergiledik. İleri teknolojiden, özel harekattan, kolluk kuvvetlerinden yararlandık. Türk hükümetine de PKK ile mücadele konusunda önerimiz oldu, kullandığımız taktik-teknik-prosedürleri paylaşmayı önerdik. Ancak Türk yetkilileri mücadelelerini yasalara, deneyimlerine göre yapıyor. Biz daha da yakın şekilde çalışmaya hazırız. Şu ana kadar PKK’yı askeri açıdan yenememiş olmamız hem Türkiye’nin hem ABD’nin üzüldüğü bir konu.”  (17 Ekim 2012…)

Ve ekleyin:

“Gerçekten de müthişsiniz üstadım, sizin de dediğiniz gibi, Amerikan Elçisi Türkiye’ye ‘suikast yöntemi’ öneriyor; ama yine Elçinin ifadesiyle Türkiye mücadelelerini ‘yasalara’ göre yürüttüğü için, bu öneriye ‘direniyor’…Belgeler sizin  tezinizi doğruluyor…”

Fehmi Koru, sizin bu övgünüzü elbette kabul etmeyecektir, “estağfurullah, diyecektir, tez benim tezim değil, hatta Taha Kıvanç’ın da değil, ama onun ‘dostunun’ tezidir…”

Boş verin. Her kulağı kesik gazeteci böyle konuşur. Fehmi Koru’yu hafife almak doğru olmaz…

Siz duymamış gibi yapın ve devam edin:

“Sizi tebrik ediyoruz. Çünkü, sizin de dediğiniz gibi, PKK’li şahsiyetlere karşı ‘suikast yöntemini’ Türkiye’ye ABD önermiş, Türkiye bir süre direnmiş, ‘en nihayet şimdi’ bu öneriyi hayata geçirmiş…Gerçekten sizin gazetenizin de yazdığı gibi, Başbakan Erdoğan, ABD’nin bu kadar teknik, istihbari yardımına rağmen Karayılan ve arkadaşlarını neden bir türlü öldüremediklerini şöyle açıklamıştı: ‘Bin Ladin bir evde kalıyordu, PKK ise mağaralarda.’ Sanki ABD Türkiye’den hesap sormuş, Başbakan da işte bu ‘mazeretle’ kendini savunmuştu…Nitekim ABD Genelkurmay Başkanı’na ‘sizin önerinize rağmen Başbakan böyle diyor, buna yanıtınız nedir?’ sorusu sorulunca, Orgeneral Dempsey şu yanıtı vermişti:

“Biz ortaklarımıza teklif ederiz ve Türkiye, sadece ikili bir ortak değil, NATO ittifakımızın bir parçası. Bazen önerilerimizi kabul ederler, bazen etmezler. 23 Ekim 2012.”

Ve siz Fehmi Koru’ya şu soruyu sormakta yerden göğe kadar haklı olurdunuz:

“Sayın Fehmi Koru, acaba hükümet, dağda mağaralarda yaşayanları öldüremeyince, Fransa ve Almanya’da ‘evlerde’ yaşayanları mı ABD’nin önerdiği yöntemle katletme kararı verdi? Acaba eski TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in ‘benzer suikastların Almanya’da da yaşanacağı’ sözleri bu yeni kararın bir parçası mı?”

Elbette Fehmi Koru artık sizi dinlemeyecektir. Ama şöyle bir şey diyebilecektir:

“Ben de, Taha Kıvanç da, Taha Kıvanç’ın dostu da, biz hepimiz, bildiğiniz gibi medya içinde Kürt sorununa ‘liberal/muhafazakar’ pencereden bakıyoruz; Taha Kıvanç’ın dostu, muhtemelen, içinde ‘eski savcı’ların da yer aldığı ‘derin devletin’ içindeki yaklaşımdan söz etmiş olabilir. Yani bu çevreler, PKK liderlerini görüldükleri yerde öldürmeyi Türk devletinin ‘hakkı’ olarak görüyorlardır.”

STAR VE BUGÜN'E SıĞMAYAN MIZRAKLAR

Şaşırmayın. Hemen arşivi açın ve Bugün yazarlarından, eski savcı Gültekin Avcı’nın 14 Ocak 2013 tarihli yazısının başlığını okuyun: “Türk gladyosu vursa ne fark eder?”

Evet, adam fütursuz.

Fehmi Koru’ya “Taha Kıvanç’ın dostu muhtemelen doğru” söylemiş dedikten sonra, onun da hafızasını tazelemek için, yine Hükümet yanlısı Bugün Gazetesinin en önemli yazarı olan Gültekin Avcı’nın yazısını birlikte okuyun:

“Hakikatte İmralı süreci kamuoyuna açıklanmadan aylar önce başlamıştı.

Bu süreçte Türk güvenlik birimleri PKK'lıları imha etmeye devam etti.

Son olarak PÖH ve JÖH birimleri geçen hafta -kış ortasında- Lice-Hani bölgesinde operasyon yaptı ve içlerinde Diyarbakır sorumlusunun da olduğu 10 PKK'lıyı imha etti.

Şu halde devam eden İmralı müzakere sürecini Türk güvenlik birimleri sabote mi etmiş oldu?
Gelelim Paris'teki 3 terörist kadının infazına.

KCK hiyerarşisindeki PKK Yürütme Komitesi ve YJA Star Ana Karargâh, konu hakkında 11 Ocak'ta yazılı açıklama yaptılar.

Her iki terör ünitesinin açıklamasındaki ortak nokta, 3 teröristin infazında faturayı Türk gladyosuna kesmeleriydi.

Teslim olmazsa vurur

Uluslararası güçler ve Türk gladyosunun ortak operasyonuymuş!

Gayem Türk gladyosunu değil, aklı savunmak.

Güvenlik birimleri Sakine Cansız'ı Diyarbakır şehir merkezinde veya kırsalda görseler almazlar mıydı veya silahlı direniş gösterirse vurmazlar mıydı?

Bırakın Türk gladyosunu, bugün polis veya asker, Fehman'ı, Karayılan'ı, Cemil Bayık'ı, Duran Kalkan'ı, Mustafa Karasu'yu veya Ali Haydar Kaytan'ı kırsalda değil şehir merkezinde yolda bile görse teslim olmadığı takdirde vurur.

Görevinin gereği budur.

Bu halde İmralı sürecine sabotaj mı?

TSK'nın ve polis teşkilatının görevi, gerektiğinde dünyanın herhangi bir bölgesinde, KCK unsurlarını teslim almak veya etkisiz hale getirmektir.

Kaldı ki Türkiye Avrupa'daki KCK yuvalanmasını tasfiye etmek için likidasyon ajanları da görevlendirebilirdi.
ABD'nin Bin Ladin tarzı dediği nokta operasyonlardır bunlar.

Türk istihbarat ve güvenlik birimlerinin zaten görevi olan bir konuyu, Türk gladyosuna fatura ederek müzakere sürecinin sabote edilmesinden söz etmek divaneliktir.”

Evet…Adam Paris cinayeti için, aynen “ABD’nin Bin Ladin tarzı dediği nokta operasyonladırıdır bunlar” demiş bulunuyor. Fehmi Koru da Türkiye’nin bu “nokta operasyonlarına” önce “direndiğini”, ama “nihayet bu yönteme başvurduğunu” yazıyor.

Hükümet yanlısı Star ve Bugün gazetelerinde Paris cinayetlerinin Türk devlet güçlerince işlenmiş olduğuna dair bu iki yazı, tarihsel bakımdan büyük önem taşıyor.

Mızrak Star ve Bugün gazetelerinin çuvalına sığmamış…Ve meşhur lafı uyarlayalım: Mızrakların üzerinde uzun zaman medyatörlük yapamazsınız…

Hiç yorum yok: