HÜSEYİN ALİ
Son zamanlarda AKP ve KDP ilişkilerinin sıklaştığı görülüyor. Bu ilişkinin yeni boyutu ise Batı Kürdistan’dır. Türkiye, Batı Kürdistan’da Kürtlerin kazanım elde etmesini engellemeyi, daha doğrusu kendisinin Türkiye için düşündüğü "bireysel haklar" çerçevesinde yeni bir egemenlik ve kültürel soykırım sisteminin ortaya çıkmasını hedefliyor. Kendisi nasıl ki TRT 6 ve ortaöğretimde seçmeli dersle Kürt sorunundan kurtulmayı hedefliyorsa, Batı Kürdistan’da da bu tür kırıntılarla Kürtlerin kültürel soykırım sistemi altına alınmasını istiyor. Kendi sınırları içinde Kürtleri zaman içinde Türkleştirme projesini pratikleştirirken, benzer bir projenin Suriye’de de gerçekleşmesini sağlamayı hedefliyor. Zaten İran’ın da benzer bir politikası bulunmaktadır.
Türkiye’nin Batı Kürdistan Kürtlerinin kazanım elde etmemesi için çalışmasını anlıyoruz. Zaten erkenden olası bir müdahale içinde yer alarak Kürtlerin bir statü kazanmasını engellemek istiyordu. "Irak’ta ABD müdahalesine dahil olmayarak hata yaptık, Suriye’de benzer bir hataya düşmeyelim" dediler. Bu nedenle balıklama Suriye içine daldılar. Ancak hesap tutmadı. Kürtler örgütlü ayağa kalkarak statülerini ilan ettiler. Türkiye, buradaki statü bizi de etkiler diye telaşa düştü. Bu statükonun ortadan kalkması için harekete geçti. ABD ile birlikte müdahale etme hesabı tutmayınca bu defa KDP’yi kullanarak Batı Kürdistan’daki statüyü dağıtmayı hedefledi. Zaten daha bir yıl önce Rojava’da Kürtlerin statü elde etmesini engellemek için KDP’yi kullanma planlaması yapmışlar. Nitekim dışişleri bakanlığının Hewlêr konsolosluğuna gönderilen çok gizli talimatında KDP’yi nasıl kullanmaları gerektiğini ortaya koymuşlardır. Kürt örgütlerinin Hewlêr’de birlik görüşmeleri yaptığı bir süreçte Davutoğlu Güney Kürdistan’da KDP yetkilileriyle görüştükten sonra Kürtlerin birliğini bozmaya yönelik başka toplantılar da yapılmıştır. TEV-DEM ve PYD’li üyeler dışındaki Yüksek Konsey üyeleriyle görüşülmüştür. Bu, KDP’nin ayarladığı ve Batı Kürdistan’daki Kürt birliğini bozmaya yönelik bir adımdı. Ancak Yüksek Konseyin PYD ve TEV-DEM üyelerine haber verilmeden yapılan bu görüşmeler konusunda görüşmeye katılanlar özeleştiri verince sorun kapanmıştı. Ancak Hewlêr’de yapılan son toplantının açığa çıkması gösteriyor ki Türkiye KDP ile birlikte Rojava’daki Kürt birliğini bozup Kürt örgütlerini karşı karşıya getirme politikasında ısrarlıdır.
Türk devletinin Kürtlerin hiçbir yerde hak kazanmaması için çalışması normaldir. Ancak KDP’nin içine girdiği durum anlaşılır değildir. Hem de Ortadoğu’da Kürt düşmanlığının başını çeken Türkiye ve onun yeni kültürel soykırımcı hükümetiyle! AKP Hükümeti çözümsüzlük politikasını sürdürmek için içeride bazı Kürtlerle işbirliği yaparken, dışarıda da KDP ile bu işbirliğini yürütüyor. Bir Kürt partisinin sömürgeci ve kültürel soykırımcı bir ülkeyle bu kadar açık bir ilişki içine girdiği görülmemiştir. Hangi kılıfa sokulursa sokulsun KDP Kürt karşıtı bir hükümete destek vermektedir. Kürtler üzerinde kültürel soykırım sistemini sürdüren bir devletle işbirliği içine girmektedir. Herhalde böyle bir işbirliği ve ilişkiyi herhangi bir Kürt partisi kursa derhal işbirlikçilik ve hainlikle suçlanırdı. Şu anda Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur. AKP bu konuda sıkışmıştır. Bu nedenle KDP desteğini alarak içeride bir kısım Kürtleri oyalamakta ya da sessiz kalmasını sağlamaktadır. Türk devleti izlediği soykırım politikası konusunda hiçbir güçten şimdiye kadar bu düzeyde destek görmemiştir.
Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt kamuoyunun önemli bir kesimi Kürtler arası ilişkinin hassasiyeti nedeniyle bu konuya dikkatli yaklaşıyor ve bir sorun haline getirmek istemiyordu. Bu konudaki rahatsızlıklarını uygun biçimde dile getiriyorlardı. Ancak şimdi Türkiye ile diğer parçalar ile ilgili de ilişki içinde olması Kürt kamuoyunu ve Kürt siyasi güçlerini ciddi bir biçimde rahatsız etmektedir. Şimdiye kadarki ilişkiler Güney Kürdistan yönetiminin Türkiye devletiyle kurduğu diplomatik ve ekonomik ilişkiler olarak ifade ediliyordu. Ancak Rojava’daki Kürtler aleyhine bir ilişki içine girilmesinin hiçbir izahı yoktur.
Hewlêr’de Türkiye, İsrail, ABD ve Güneyli siyasi güçlerin yaptığı toplantı açıktan açığa Rojava’daki Kürt halkının siyasi iradesine bir dış müdahaledir. Rojava’daki birliği de boşa çıkama çabasıdır. Halbu ki tüm Kürt partileri Rojava’da Kürt siyasi güçlerinin oluşturduğu birliğin –Yüksek Konseyin- kararlarına saygılı olacaklarını açıklamışlardı. PKK, KDP, YNK, Goran ve diğer tüm Kürt örgütleri Yüksek Konseyin iradesine saygılı olacaklarını deklere etmişlerdi. Hewlêr’de yapılan gizli ve oradaki toplumsal tabanı en güçlü olan siyasi güçlere yönelik toplantı bu söylemlerin yalan ve Rojava halkını kandırmak olduğunu ortaya koymaktadır. Batı Kürdistan’da PYD ve TEV-DEM’in tabanı o kadar güçlüdür ki, bu güçlerin etkinliğini ortadan kaldırmak ancak savaşla ve katliam yapmakla mümkündür. Bu nedenle bu toplantı çok tehlikeli bir nitelik taşımaktadır. Bu toplantıya katılan KDP ve YNK yetkilileri ikna edici bir açıklama yapmadıkları takdirde Batı Kürdistan halkının iradesine karşı sömürgeci güçlerle işbirliği yaptıkları gerçeği tarihe geçecektir.
Kürt örgütlerinin görevi Batı Kürdistan halkının iradesine saygılı olmak ve dışarıdan gelecek saldırılar karşısında bu halkın yanında yer almaktır. Türkiye, Kürtlerin Rojava’da statü kazanmasını istemezken, bütün çabası bunun için olurken KDP’nin Türkiye ya da başka ülkelerle bu tür ilişkiler içine girmesini sadece Rojava halkı değil, tüm Kürtler kabul etmez. Batı Kürdistan, Kürtlerin Filistin’i gibidir. Oraya bir saldırı ve müdahale bütün Kürdistan parçalarına ve Kürt halkına yapılmış sayılır. Hiçbir Kürt buraya yönelik saldırıya kayıtsız kalamaz. Özellikle Türkiye ya da Suriye içinden gelecek her türlü saldırıya tüm Kürtler birlikte karşı koyarlar.
KDP Rojava’ya hiçbir yardım yapmadığı gibi, kapıları kapatarak Kürt halkının sıkıntı içine düşmesini sağlıyor. Böylece oradaki Kürtlerin kendine muhtaç olacağını düşünüyor. Böyle bir politika olabilir mi? Herhangi bir Kürt partisi ve hareketi Kürtlerin açlığı ve sıkıntısı üzerine politika yapabilir mi? Bize göre yapmamalıdır.
KDP’nin Türkiye ile bu kadar ilişki kurması anlaşılır değildir. KDP Türkiye’ye değil, Türkiye KDP’ye muhtaçtır. KDP Türkiye’den aldıklarını her yerden alabilir. Ancak Türkiye’nin Güney Kürdistan’daki ticareti zayıflarsa Türkiye ekonomisi iki gün içinde krize girer ve çöker. Şu anda Türkiye ekonomik krize girmiyorsa bunun nedeni, her yıl Türkiye’ye giren on milyar Dolardan fazla Güney Kürdistan parasıdır. Öyle ki, Türkiye tüm bozuk mallarını amiyane deyimle Güney Kürdistan’a kakalıyor. Güney Kürdistan’a gönderilen gıda maddeleri bile defoludur. Güney Kürdistan Türkiye’nin defolu mallarının satıldığı bir yer haline gelmiştir.
KDP, AKP’ye destek vererek Kürt sorunu konusunda rahatlatıyor. AKP’nin Kürt Özgürlük Hareketi’ne yönelik imha ve tasfiye harekâtları yapmasına destek oluyor. Eğer KDP desteği olmasaydı Türkiye şu anda Kürt sorununu çözmek zorunda kalırdı. Diğer yandan Güney Kürdistan’ın tüm maddi imkanları Türkiye’ye akıtılarak ekonomik kriz yaşaması önleniyor ve AKP Hükümette kalıyor. KDP şimdi Türkiye’nin Kürtlerin Suriye’de statü kazanmaması için yürüttüğü politikaya destek oluyor. Bu politikanın sonu hayra alamet değildir. Türkiye açıkça Kürt örgütlerini karşı karşıya getirerek Kürtlerin 21.yüzyılda önlerine çıkan fırsatları sabote etmek istiyor. Kürt kamuoyu bu durumu yakından takip etmeli ve gereken tavrı göstermelidir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder