KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik 9 Ekim 1998 komplo sürecini değerlendirdi. Bayık, bu komplonun NATO’nun en önemli operasyonu olduğunu belirtirken, halkı komplonun yıldönümünü “nihai hesaplaşmanın bir gerekçesi yaparak, ulusal onuruna ve önderliğine sahip çıkmaya, mücadeledeki kararlı ve inatçı tutumunu geliştirmeye ve tüm gücüyle ayağa kalkmaya” çağırdı.
Bayık’ın 9 Ekim komplosunu değerlendiren yazısı PKK internet sitesinde (http://www.pkkonline.com/) yayınlandı. Bayık’ın yazısı şöyle:
“Uluslararası komplonun üzerinden tam on üç yıl geçti. 9 Ekim 1998 komplosunun ise on dördüncü yılına girmekteyiz. Uluslararası komplo bir halkın kaderini belirleyecek ve tarihin yönünü değiştirecek önemde bir olaydır. 9 Ekim halkımız ve partimiz için kara bir gün, insanlık için bir utanç günü, uluslararası zalim hegemonik güçler içinse acımasızlık, zulüm ve zorbalıkta sınır tanımadıklarını gösteren bir gündür. Bu vesileyle Reber Apo’yu en derin duygularımla bir kez daha saygıyla selamlarken halkımızın özgürlük mücadelesinde hiçbir şeyini esirgemeden kahramanca şehit düşen tüm yoldaşların anısı önünde saygıyla eğiliyor; bu günü bizlere, halkımıza ve insanlığa yaşatan tüm güçleri lanetliyorum.
Bilindiği üzere halkların tarihinde şerefle ve gururla anılan günler vardır. Gelecek bu tür günler üzerinde bina edilir. Tabi nefretle anılan ve hiçbir zaman unutulmayacak kara günler de vardır. Böylesi günler de yüksek bir mücadele azmiyle anılır. 9 Ekim Komplosu partimizin, Kürdistan halkının ve insanlıktan yana olan hiç kimsenin hiçbir zaman unutamayacağı bir gündür. Çünkü 9 Ekim komplosuyla Önder Apo’nun şahsında Kürdistan halkının geleceği karartılarak halkımız bir daha dirilmemek üzere tarihe gömülmek istenmiştir. Bu büyük bir tehlikeydi ve o büyüklükte onursal bir direniş ve tutum gerektirmekteydi. Nitekim gerek zindanlarda gerek dağlarda gerek Kürdistan’ın dört parçasında ve yurt dışında onlarca değerli parti militanı ve yurtsever insanımız tarihte benzeri olmayan bir direniş örneği sergileyerek bedenlerini cayır cayır ateşe verdi. “Güneşimizi Karartamazsınız” diyerek isyanlarını insan üstü bir kararlılıkla ortaya koyarak şahadete ulaştı.
Kapitalist modernite hempası TC sömürgeciliği ve Kürt işbirlikçilerinin işbirliğiyle Önder Apo 15 Şubat 1999 gününde insanlık dışı bir biçimde esir alınırken, özgürlük mücadelesinin artık sonunun geldiğini ve partimizin bir kez daha belini doğrultamayacağını düşünüyorlardı. Doğrusu kendi mantık silsilelerine göre bunda pek haksız da sayılmazlardı. Zira sözkonusu olan halkımızın iradesi, yaşamı, mücadelesi ve geleceğini temsil eden Önder Apo’ydu. Uluslararası komplo şüphesiz ki partimizi, halkımızı ve insanlığı derinden vurmuştu. Öyle ki kendimizi üç ay beş ay sonrasını göremeyecek kadar büyük bir karanlık içinde görüyorduk. Özgürlük mücadelesinde iddialı olan PKK hareketi gibi bir hareketin yani bizlerin böylesine önünü göremeyecek bir duruma düşmesi büyük tehlike ve belirsizlikler demektir. Böylesi bir durumda olmaktan daha acı, zor ve kötü başka hiçbir şey olamaz. Komplocular hareketimize altı aylık bir ömür biçmişlerdi. Bu süre içerisinde “Ya istediklerimizi yerine getirirsiniz yada bitersiniz” mesajları iletiyorlardı. Gerçekten inanılmaz bir süreçti. Fakat sonraki gelişmelerde de görüldüğü gibi Önder Apo’nun şahsında partimiz yine herkesi şaşırtacak düzeyde geliştirdiği hamlelerle büyük zorluklar, tehlikeler ve ihanetler pahasına da olsa mücadelesine süreklilik kazandırmasını bildi. Çok iyi hatırlıyorum; halkımız yediden yetmişe Önder Apo’nun etrafında ölümüne kenetlenirken zamanın ABD dışişleri bakanı “Ben Kürtlerin Abdullah Öcalan’a bu kadar bağlı olduğunu bilmiyordum, şaşırdım” demekten kendisini alamamış ve gerçeği itiraf etmek zorunda kalmıştı. Önder Apo’nun olağanüstü kişiliği, büyüklüğü ve Kürt halkıyla bütünleşmesi de burada ortaya çıkmıştı. Öyle bir parti, yoldaşlar topluluğu ve direnen bir halk yaratmıştı ki tarihin o uğursuz yönü Kürdistan’da kendisini artık tekerrür edemeyecekti. İlk kez uluslararası bir komplo Kürdistan tarihinde komployu boşa çıkarmanın, gelişme ve başarının gerekçesine dönüştürülmüştü. Çok iyi bilinir Kürdistan’da tarihte gelişen tüm isyanlarda isyan liderlerinin şehit edilmesi tutuklanması ya da sürgün edilmesinin ardından geriye hiçbir şey kalmamıştır. Sömürgeciler halkın üzerinden buldozer gibi geçmiş, acımasız katliamlar geliştirip, kimisini darağaçlarına çekerken, kimisini sürgün yollarında katletmiş, geriye kalanları da beyaz katliamdan geçirerek inanılmaz bir zulümle sindirip sonuç almışlardır. Aynı şekilde neredeyse direnen hiçbir isyan lideri yaşatılmamış, bir şekilde mutlaka ya teslim alınmış ya darağacına çekilmiş ya da sürgüne yollanmış ve ardından asimilasyon ve kültürel soykırım bütün yöntemler kullanılarak sınırsız geliştirilmiştir.
PKK gerçekliğine baktığımızda bu iki durum Önder Apo’nun belirleyici duruşuyla ters yüz edilmiştir. Yani sömürgeciler ne tarihteki gibi halkımızın üzerinden buldozer gibi geçerek sonuç alabilmişler ne de Önder Apo’nun yaşamına son vermeyi göze alabilmişlerdir. Aksine mücadele artan bir kararlılık ve önemle süreklilik kazanmış, Önder Apo ise kendi deyimiyle İmralı’da üçüncü doğuşunu gerçekleştirerek halkımıza ve insanlığa yön verme rolünü inanılmaz bir yaratıcılıkla, en zor ve tehlikeli koşullarda yerine getirmiştir. Bu tarihsel önemdedir. Şimdi özgürlük mücadelesinin tek hedefi Önder Apo’nun özgürlüğüyle birlikte halkımızın örgütlüğü olmaktadır. Geldiğimiz nokta budur ve bunu herkes çok iyi anlamalıdır. Bu amaçla 4. Stratejik Dönem içerisine girilmiş, Demokratik Özerklik ilan edilmiş, Demokratik Özerkliğin inşasının geliştirilmesi ve korunması, bu temelde KCK sisteminin örgütlendirilmesi ve yetkinleştirilmesi Önder Apo ve Kürdistan halkının özgürleştirilmesi, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi amaçlanmıştır.
Şüphesiz bu noktaya kolay gelinmemiştir. Hareket ve halk olarak çok büyük zorluklar ve acılar yaşanmıştır. Çok büyük emek ve çabalar sarf edilmiş, çok büyük bedeller ödenmiştir. Çok büyük direnilmiş ve savaşılmış, çok büyük değerler yaratılmıştır. Bütün bunların sonucunda özgürlük hak edilmiştir. Şimdi yürek ve beyinlerimizi ayağa kaldırarak, yüklenerek, kararlılık ve cesaretle bunu gerçekleştirmemiz gerekiyor.
Sahte dostlar, yetersiz yoldaşlar, büyük ihanetler, kaçkınlar, kararsızlar en çok bu süreçte ortaya çıkmıştır. Fakat Önder Apo’nun yarattığı PKK ve halk gerçeği bütün bu hain, kararsız, kaçkın, inançsız ve ikircikli anlayış ve tutumlara karşı yine ilkeli ve kararlı bir biçimde Önder Apo’ya sadakatle bağlı kalarak mücadele etmiş ve başarmıştır.
Açıktır ki uluslararası komplonun gelişim nedenleri bilinmeden mücadelemizin geçmişini, bugününü ve geleceğini doğru anlamak, Önderlik Gerçeği, şehitler ve süreç karşısında rolümüzü yeterince ve doğru temelde oynamak mümkün değildir. Bu nedenle PKK’li her militan, onur sahibi her Kürt ve Kürdistanlı, uluslararası komplonun iç yüzünü, hedef ve amaçlarını mutlaka anlamak durumundadır. Bu olmazsa bırakalım düşmana karşı başarılı bir mücadele sahibi olmayı, partililik ve yurtseverlik adına onurlu bir yaşam bile kesinlikle mümkün değildir.
9 EKİM NATO’NUN EN ÖNEMLİ OPERASYONU
Önderlik 9 Ekim sürecini NATO tarihinin en önemli operasyonu olarak değerlendirmektedir. Peki neden? Bu soru önemlidir ve doğru yanıtlanmayı gerektirir.
PKK’nin sadece ulusal ve bölgesel hedefler içeren bir hareket olmadığı bilinmektedir. PKK en büyük savaşımı demokratik modernite çizgisinde kapitalist moderniteye karşı yürütmüştür, yürütmektedir. Bu savaşım ideolojik, politik, ahlaki, kültürel yaşamsal ve sistemsel tüm alanlarda sürmüştür, sürmektedir. Günümüz dünyasında kapitalist moderniteye karşı bu büyüklükte ve bu kapsamda sistem mücadelesi veren tek hareketin PKK olması, kapitalist modernitenin Önder Apo şahsında partimize ve halkımıza karşı niçin böyle uluslararası düzeyde çok yönlü bir saldırı ve komplo içerisine girdiğini ve bunu sürdürmeye çalıştığını yeterince ortaya koymaktadır.
Önder Apo’da bu gezegende yaşayan bir dünyalıydı. Fakat zalimler dünyası yani uluslararası hegomonik sistem Önder Apo’yu reddetmişti. Yeri gelmişken şunu da belirtmeliyim ki Önder Apo’da buna karşı “madem bu dünya yani kapitalist modernite beni reddetti o zaman ben de bu dünyayı yani kapitalist moderniteyi kökten çözümlemeliyim” dedi. Tarihi yeniden ele alarak insanlığın gelişimini inceledi ve kapitalist modernitenin alternatifi olarak Demokratik Uygarlık Sistemine ulaştı. Bu büyük bir mücadeleydi, büyük bir yoğunlaşma ve direnme temelinde gelişti. Kapitalist modernitenin Önder Apo şahsında partimize ve halkımıza karşı geliştirdiği komplo ve savaşın nedeni anlaşılacağı gibi hareketimizin sömürgeciliğe karşı sadece silahlı mücadele geliştirmesi ya da Kürdistan halkının özgürlüğünü savunması değildir. PKK’nin uluslararası hegemonik sisteme karşı geliştirdiği Demokratik Konfederalizm, Alternatif Yaşam Sistemidir. Bu anlamda kapitalist modernist güçler için yürüttüğümüz silahlı mücadele, hatta Kürt halkının özgürlüğü bile tali planda kalmaktadır. Saldırının esas nedeni Önder Apo’nun geliştirdiği sistemsel çıkış; ideolojik, politik ve ahlaki duruştur.
ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
Uluslararası komplonun hiç kuşkusuz bölgesel nedenleri de bulunmaktadır. Yaşanan gelişmelere dikkatlice bakıldığında Irak’ın işgal senaryosunun bile uluslararası komployla sıkı sıkıya bağlantılı olduğu görülecektir. Irak’ın işgali aslında Önder Apo’ya yönelik operasyonla başlatılmıştır. Aynı husus Afganistan’ın işgali için de geçerlidir. Önder Apo bu konuda “Daha doğrusu büyük Ortadoğu projesinin hayata geçirilişinin kilit adımlarından biri ve ilki bana yönelik operasyondu. Ecevit’in Öcalan’ın 'niçin teslim edildiğini bir türlü anlamadım' demesi boşuna değildi. Birinci dünya savaşı nasıl Avusturya veliahdının bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulmasıyla başlatıldıysa, bir nevi üçüncü dünya savaşı da bana yönelik operasyonla başlatılmıştı” demektedir. Önder Apo, uluslararası komplonun bölgesel nedenlerini bir de bu boyutuyla izah etmektedir. Yani Önder Apo ve partimiz, ABD’nin Ortadoğu projesi önünde büyük bir engel teşkil ediyordu. ABD, Ortadoğu projesinden ve çıkarlarını Ortadoğu’da yeniden tesis etmekten vazgeçmeyecekse bunun yolu PKK hareketinin tasfiye edilmesinden geçiyordu. Bunun için de her şeyden önce Önder Apo etkisizleştirilmeliydi ki PKK de darbelenebilsin ve kapitalist modernist sistem politikalarını rahatlıkla uygulayabilsin.
Özetle PKK, Ortadoğu dengelerini alt üst ediyordu. PKK, sistem içine çekilerek özümsenemeyeceğine göre geriye kalan tek seçenek tasfiye edilmesiydi. Bölge üzerinde bu kadar etkili olan PKK ne olursa olsun sorun olmaktan çıkarılmalıydı. İşte Önder Apo’ya karşı geliştirilen komplonun böylesine önemli bölgesel nedenleri bulunuyordu.
WASHİNGTON ANLAŞMASI
Uluslararası komplonun, Türk sömürgeciliğini çok yakından ve derinden etkileyen boyutlarıyla birlikte; başta geliştirdiğimiz mücadelenin ulaştığı düzey olmak üzere ulusal nedenlerinin de olduğu kesindir. TC sömürgeciliği hareketimize karşı kural ve ahlak dışı, acımasız ve zalim her türlü özel savaş yöntemini sınır tanımaz bir biçimde uygulamaktaydı. Fakat buna rağmen hiçbir sonuç elde edemediği gibi oldukça zorlanan bir duruma gelmişti. Gelinen noktada ya hareketimizin iradesini kabul ederek bir çözüm noktasına gelecek yada benzeri olmayan uluslararası bir komploda bin bir taviz karşılığında ABD’nin politikalarına teslim olacaktı. TC sömürgeciliğinin o koşullarda hareketimizin iradesini kabul edip, çözüm noktasına gelmesi mümkün değildi. Bu nedenle uluslararası politikalara teslim olup, komplodaki komisyoncu rolünü yerine getirmişti. Uluslararası komployu geliştirmek isteyen güçler de Kürt sorununun Önder Apo ve PKK öncülüğünde çözümünün kapitalist modernist sistemin çıkarlarını tehdit ettiği için karşıydılar. Ancak en önemlisi komploda yer alan sözüm ona Kürt hareketlerinin duruşuydu. Burada kastettiğimiz hiç kuşkusuz KDP ve YNK olmaktadır. Bu güçlerin 1998 yılında Amerika’da Washington Anlaşmasıyla PKK’nin tasfiyesi amacıyla zorla bir araya getirilerek barıştırıldıklarını herkes bilmektedir. Bununla birlikte bunların koltuklarının altına konulan ve PKK’yi ''terörist'' gösteren sahte dosyalarla Avrupa’nın kapılarını nasıl aşındırdıklarını, nasıl uğursuz bir rol oynadıklarını da çok iyi biliyoruz. Komplo süreciyle birlikte çok iyi görüldü ki aslında bunların Washington’da bir araya getirilip, barıştırılmalarının yine koltuklarının altında sahte dosyalarla uluslararası komploda yer almalarının temel nedeni sahte bir Kürt ulusal çizgi ve önderliği öne çıkarmaktı. Bunu herkese kabul ettirmek ve bir bütün Kürdistan ve Kürtleri kapitalist modernist sistemin hizmetine çekmekti. Çünkü Önder Apo, PKK ve yarattığı özgür Kürt bu konuda büyük bir engeldi. Önder Apo’nun Türklere teslim edilmesiyle birlikte sahte önderliklerin önü açılacak işbirlikçi ve teslim alınmış Kürt, egemen kılınacak böylece kapitalist modernitenin Kürdistan üzerindeki kirli hesap ve çıkarları bir kez daha yeniden tesis edilecekti.
Ne var ki, ne uluslararası hegemonik güçler, ne TC sömürgeciliği ne de ulusal önderliğe oynayan sahte Kürt kişilikler ve örgütlenmeleri amaçlarına ulaşamadılar. Komplonun ulusal, uluslararası, bölgesel ve hatta içimizde bile dayanakları olmasına rağmen başarılı olamadılar. Özellikle ABD, TC-AKP ve Güneyli güçlerin özel gayretiyle partimizin içinde bir işbirlikçi ve ihanetçi eğilimi örgütlemek için ellerinden ne geldiyse yaptılar. Ferhat-Botan çeteci ve tasfiyeciliği üzerinden hareketi içten çözme ve çökertmeyi esas aldılar. Yoğun bir psikolojik bombardıman geliştirerek, sahte vaatler ve aldatıcı çözüm arayışlarını öne çıkarıp, bunu uygulayacak ve temsil edecek bir örgüt olsun istediler. İnanılmaz vaatlerde bulundular. İnançsız ve zaafiyet sahibi kişiliklere sürekli hitap ederek partiyi kanser gibi sarmalayıp Önderlik çizgisinden koparmaya ve imha etmeye çalıştılar. Önderliğin yeni paradigma geliştirmesini fırsat bilerek ve içini boşaltıp tersyüz ederek tasfiye amaçları için “ideolojilerin ve partilerin dönemi bitti” dediler. Parti ve direnen herkesi Önderliğin paradigmasını kavramamaları ve gereklerini yerine getirmemeleri için liberalizmin kuşatmasına alarak kişilikten düşürmeye, onursuzlaştırmaya ve baştan çıkarmaya çalıştılar. Böylece amaçlarına ulaşmak istediler.
TASFİYECİLİK VE İHANET
Kolay bir dönem değildi tabi. Önderliğe yoldaş olmak, ilkelerde ısrar etmek, ikirciksiz ve kararlı tutum sahibi olmak, tam da bu dönemlerde gerekliydi. Böyle olmayanlar kendilerini adeta satılığa çıkardı ve bir kısım da buna alet edilerek büyük ihaneti yaşadı. İman ve inanç gücüyle yürüyenler ve Önderliğe sadakatle bağlı olanlar ise tarih, önderlik, halk ve şehitler gerçekliği karşısında ant içerek, tarihle hesaplaşmanın kararlılığından hiçbir şey yitirmeden mücadeleye devam ettiler. Her şeyin tartışıldığı ve her şeyin eritilmek istendiği, ilkelerin, dokunulmaz değerlerin bile gölgelenmeye çalışıldığı bir ortamda yüksek kararlılık düzeyi ve inanç kadar büyük bir ideolojik güç sahibi olmanın ne kadar hayati önemde olduğu gerçeğini yaşayarak bir kez daha gördük.
Bu ortamda Önderliğin henüz yeni geliştirdiği, daha doğrusu daha önce olup da tam bir paradigma haline dönüşmeyen görüşlerini derinliğine kavrama durumunda değildik. Deyim yerindeyse birçokları adeta bir boşluğa düşmüştü. Bizler ise inançla ve sadakatle yürümeyi esas almıştık, biraz da paradigmayı anlayarak sürece cevap olmaya çalışıyorduk. Esasen Ferhat ve Botan şahsında gelişen çeteci tasfiyeciliğin ve ihanetin panzehiri Önderliğimizin hazırlayıp sunmuş olduğu Yeni Paradigması oldu. Önderliği anlamakla, inanç ve karar düzeyimizi birleştirdiğimiz ölçüde her türlü parti ve ahlak dışı yaklaşımla yine ideolojimizle ve yaşam gerçekliğimizle, ilkelerimizle ve değerlerimizle oynayan buna ters düşen ve ihanet eden anlayış, tutum, kişi ve güçlere karşı daha bilinçli ve daha kararlı bir mücadele geliştirerek, Önder Apo’nun çizgisini tekrar egemen kılmayı başardık. PKK’nin feshedilmesini adeta bir bayram gibi karşılayan böylece parti yaşamı ve parti iradesi yerine kendi yaşamımı ve iradesini esas alan kişilikler her şeyin artık bittiğini savunan bir noktaya gelmişlerdi. Gerçekten partisizliğin yaşamımızda nelere mal olduğuna, büyük acılar, sorunlar, tahribatlar ve kayıplar yaşayarak tanıklık ettik. PKK’nin yeniden inşası ve tarihsel 1 Haziran 2004 hamlesiyle birlikte partimiz yeniden doğrultusunu kazanmış, kararlı ve görkemli bir mücadele sürecini başlatmıştır. Önder Apo esaret koşullarında neredeyse günlük olarak verdiği perspektif ve doğrultuyla hareketi yeniden toparlamıştır. Önderliğe bağlı kadroların ve halkın birlikte çeteci tasfiyeciliğe ve ihanete karşı kararlı mücadelesiyle çeteci tasfiyecilik ve ihanet boşa çıkarılmış ve PKK gerçek kökleri üzerinde bir kez daha büyüme ivmesini kazanmıştır.
Gelinen noktada uluslararası komplonun boşa çıkarıldığını söylemek rahatlıkla mümkündür. Komplo boşa çıkarılmış ve fakat tam olarak tasfiye edilip, yok edilememiştir. Kapitalist modernite bir sistem olarak var oldukça yine TC sömürgeciliği niteliğini korudukça ve en önemlisi de önderliğimiz esaret koşullarında tutuldukça komplo her zaman bir biçimiyle varolacaktır. Komplodan anladığımız Önderliği etkisizleştirme, hatta başarabilirlerse tasfiye etme ve hareketimizi çözme, çökertme ve çözüm gücü olmaktan çıkarmadır. Bunun için görülen ve görülmeyen boyutta, açık ve sinsi birçok mücadele yöntemiyle üzerimize gelecekleri kesindir. Bu bazen ideolojik, ahlaki, politik, diplomatik ve propaganda boyutuyla bazen fiziki tasfiye amacıyla, bazen de her türlü özel ve psikolojik savaş yöntemiyle devam edecektir. Önemli olan şudur: Önder Apo’nun duruşunda ve çizgisinde kırk yıllık mücadelemizde kanıtlandığı gibi her zaman başarı ve zafer vardır. Dolayısıyla komplonun, Önder Apo’nun çizgisi ve duruşu karşısında başarı şansı hiçbir zaman olmayacaktır. Bu tamamen Önder Apo’yu anlamak, yaşamak ve her düzeyde temsil etmekle mümkündür. Uluslararası komplo ideolojik, psikolojik ve de siyasi olarak çökertilmiş ve geriletilmiştir. Buna tamamen son vermek Önder Apo’nun özgürlüğüyle mümkün olacaktır. Bunun içindir ki bugün temel sorunumuz ve mücadelemizin esas hedefi Önderliğimizin özgürlüğü ekseninde gelişmektedir. Dolayısıyla geriletilen komplonun tamamen bertaraf edilmesi ve Önderliğimizin özgürlüğü gündemimizdedir. Bütün alanlarda çalışma ve mücadelenin bu amaç temelinde gerçekleştirilmesi bizim için esastır.
Aslında mücadele dolu her günümüz ve anımız aynı zamanda uluslararası komplodan ve onun her türlü dayanaklarından bir intikam alma biçiminde geçmektedir. TC sömürgeciliği ise, Önderliğimizin üzerinde ideolojik, siyasi, diplomatik, ahlaki, hukuki ve insanlık dışı bir tecrit ve izolasyon geliştirmektedir. Partimizin ve halkımızın Önderliğimizin yaşayıp yaşamadığından bile bihaber olması hepimiz için hem büyük bir acı hem de inanılmaz düzeyde mücadeleyi yükseltmenin gerekçesi olmaktadır. Önderliğimizin üzerinde tecrit uygulayarak sözüm ona taviz koparmak istediler. Fakat Önderliğimizin buna karşı gösterdiği yüksek direniş tutumu gözler önündedir. Yine Kürt legal siyasetine ve halkımıza karşı her türden soykırım politikalarını uygulayarak, binlerce demokratik siyasetçiyi zindanlara atarak, gerilla üzerinde her türlü imha silahını sınırsız kullanarak Önderliğimize, hareketimize ve halkımıza karşı bir tutum dayatmasını geliştirmek istediler. Gerek halkımızın gerekse Kürt legal siyasetinin boyun eğmeyen direnişçi tutumu onların bu konuda da sonuç almasını boşa çıkarmıştır. AKP devleti tüm imkanlarını seferber ederek gerilla güçlerimizi Sri Lanka örneğinde görüldüğü gibi kuşatarak imha etmeyi önüne koymuştu. Ancak gerillanın geliştirdiği yüksek fedai ruhu, kararlı direnişi ve yaratıcı mücadele tarzı AKP’nin tüm hesaplarını alt üst etmeye yetmiştir.
GÖRKEMLİ MÜCADELE SÜRECİ
Şimdi görkemli bir mücadele sürecindeyiz. Bölgedeki gelişmelerle birlikte halkımızın gösterdiği onurlu direniş ve mücadelemizin ulaşmış olduğu düzey zafer ruhuyla gelişmektedir. Bu ruh gücünü Önder Apo’nun tarihte eşine çok az rastlanan büyük direnişinden almaktadır. Gerillanın Zagros ve Botan’da gösterdiği kahramanlık TC sömürgeciliğini şimdiden şoke etmiştir. İşgalci ordunun savaş iradesi büyük ölçüde kırılmıştır. Mücadele ülke sathında büyük bir kararlılıkla her gün yeni ivmeler kazanarak gelişmektedir. Halkımızın AKP sömürgeciliğine karşı tam bir psikolojik, siyasi ve ulusal kopuşu geliştirerek süreçte daha kararlı rol oynamasıyla birlikte gerçek bir devrimci halk savaşını geliştireceğimiz kesindir. Bu amaçla hareketimizin yönetiminin tüm halkımıza yönelik geliştirdiği Devlet dairelerinde Türkçe konuşmayın, Asimilasyon kurumları olan okullara eğitime gitmeyin, Sömürgeci orduya askerlik yapmayın, Sömürgeci mahkemelere gitmeyin ve Vergi vermeyin çağrılarını oldukça güçlü bir biçimde pratikleştirerek geliştirmek tarihi bir görevdir. Devrimci halk savaşının gelişmesiyle TC sömürgeciliğinin iradesi kırılacak, bu temelde Önderliğimizin özgürlüğüyle birlikte, halkımızın özgürlüğü de gerçekleşecektir.
Kuzey Kürdistan’daki bu gelişmelerle birlikte Batı Kürdistan’da da özgürlük devriminin adım adım gelişmesi büyük heyecan veriyor. Çalışma, savaş ve başarma istem ve arzusunu oldukça güçlendiriyor. Kürdistan’daki bu gelişmeler sömürgeciliği, Kürt işbirlikçiliğini ve arkasındaki sistemi oldukça sıkıştırmış bulunuyor. Bu sıkışıklıktan çıkmak ve tehlike yaşamamak için söz konusu güçler büyük bir çaba içerisindedir. Bunlara fırsat tanımamak, tarihin, Önder Apo, şehitler ve halkın istemini yerine getirmek için büyük bir kararlılıkla özgürlük devrimini başarıya götürmek, bu amaçla Devrimci Halk Savaşını daha da ileriye taşımak gerekiyor. Bütün enerji, yetenek ve olanakların bulunulan bütün alanlarda bu amaçla harekete geçirilmesi gerekiyor. Bu başarılırsa Önder Apo ve halkımızın özgürlüğü gerçekleştirilecektir.
Belirttiğimiz gibi uluslararası komplo boşa çıkartılmış olmakla birlikte tümden yenilgiye uğratılamamıştır. Uluslararası komplocu güçler mücadelemiz sonucunda eskisi gibi kararlı davranamamaktadırlar. Ancak sömürgeci Türk faşizmi ve işbirlikçi-teslimiyetçi Kürtlerle birlikte komployu yeni bir biçimde örgütleyip yürütmek için büyük bir çaba içerisinde bulunmaktadırlar. Özellikle Batı Kürdistan’daki Kürt statüsünün özgür Kürt’le değil de işbirlikçi teslimiyetçi Kürt’le geliştirilmesi, işbirlikçi, teslimiyetçi Kürdün bütün Kürdistan parçalarında egemen kılınması için çabaladıklarını görüyoruz. Faşist Türk sömürgeciliğinin denetiminde olan muhalefet ve kapitalist modernist sistemin öncülüğünü yapan güçler birlikte Rojava özgürlük devrimini boğarak sonuç almaya çalışıyorlar. Kapitalist modernist sistem ve onun çıkarlarını savunmakla görevli olan NATO Siyasi İslam stratejisiyle bir bütün Ortadoğu’yu ve Kürdistan’ı çıkarları temelinde yeniden düzenlemeye çalışmaktadır. Bu amaçla bu stratejiyi Kürdistan’da uygulayacak AKP, Fetullah gülen ve sahte Kürt İslam’ı görünümünde parti ve örgütler geliştirilmektedir. Bunlarla Kürdistan’ı çıkarlarına göre şekillendirmek istemekte bu temelde Önder Apo ve PKK’ye karşı mücadele geliştirmektedir. Önder Apo ve PKK’yi Kürt sorununda çözüm gücü olmaktan çıkarmak amacıyla faşist Türk sömürgeciliğine ve Kürt işbirlikçi-teslimiyetçi güçlerine her türlü desteği sağlamaktadır. Ama Önder Apo öncülüğünde ve çizgisi temelinde geliştirilen mücadele bu strateji ve güçleri oldukça sıkıştırmış, yer yer etkisiz hale getirmiş bulunuyor. Sorun Kürdistan’da özgür Kürdün mü, işbirlikçi-teslimiyetçi Kürdün mü egemen olacağı sorununun çözümüne odaklanmış bulunuyor.
KOMPLOCULAR MUTLAKA BUNUN ALTINDA KALMALI
Yürütülen mücadeleyle siyasi ve askeri inisiyatif ele geçirilmiştir. Eğer ele geçirilen inisiyatif doğru değerlendirilirse uluslararası komplonun yeniden diriltilmesi ve başarı elde etmesi çok zordur. Özgürlük Hareketinin sonuç alması çok büyük bir olasılık haline gelmiştir. Bunun sonucunu belirleyecek olan kadronun görev ve sorumluluklarının hakkını zamanında ve eksiksiz vermesidir.
Uluslararası komplonun yıl dönümünü yaşadığımız bu günlerde tüm halkımız komplonun yıldönümünü AKP’nin şahsında Siyasi İslam Stratejisiyle kesin ve nihai hesaplaşmanın bir gerekçesi yaparak, ulusal onuruna ve önderliğine sahip çıkmalı, mücadeledeki kararlı ve inatçı tutumunu geliştirmeli ve tüm gücüyle ayağa kalkmalıdır.
9 Ekimi partimize ve halkımıza yaşatanlar, mutlaka bunun altında kalmalıdır.
9 Ekim her Kürdistanlı için en başta kendini sorgulayarak mücadele azmini yükseltme günüdür.
9 Ekimle halkımızın geleceğini karartmak isteyenler ne kadar büyük oynadılarsa ancak o büyüklükte bir direnişle karşılaştıklarında yenilgiye uğrayacaklardır.
Tüm kadrolarımızı, tüm yoldaşları ve yiğit halkımızı bu temelde Önderlik etrafında bir kez daha kenetlenerek AN AZADİ AN AZADİ şiarıyla mücadeleye çağırıyor ve Önder Apo’nun özgürlüğüyle birlikte halk olarak özgürlüğümüzü kazanacağımıza dair inancımızı bir kez daha yineliyoruz. Bu temelde yürüyor ve başarıyoruz."
ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder