12 Nisan 2012 Perşembe

Kürtler ve Gizli Diplomasi

Türkiye’nin bir asırdan bu yana Kürdistan’daki başarısı “gizli diplomasi”ye dayanıyor.

Bazen de sadece bir nutuk ve satırlar arası söylenen birkaç söz, Kürtler’i kandırmaya yetiyordu.

Diyap ve Meço Ağa’ya “Dersim Mebusları” dendi.

Avluda kurşuna dizildiler.

Şeyh Said ayaklanması, “zamansız başladı” senaryosu, resmi örülmüş bir teoridir.

Yıllardır “Kürt Bilimcileri” bu senaryoya inandılar.

O dönemler, Cibranlı Halit Bey önderliğindeki “Azadî” örgütünün kitlelere yayılmasını önlemek için, harekete geçen kemalistler, gizli bir plan uyguladılar.

Şeyh Said ve arkadaşlarını “silaha sarılmaya” zorlayan koşulların zeminini hazırlayan Türkiye’nin “gizli planı”ydı.

Azadî örgütünün işgalcilikten kurtuluş için başlatacağı geniş bir Kürt başkaldırısı Ankara’yı karşı bir plana zorlamıştı.

Tetiği Ankara’dakiler çektiler.

Şeyh Said’e “cevap verme mecburiyeti” dışında bir seçenek “kalmadı”.

Ve 90 yıldır “zamansız başlatılan ayaklanma”dan bahsedildi.
Birçok şeyi “Ankara’nın zamanı” tayin etti.

Bu karşı koyuşun, Ankara’nın takvimine denk düştüğü hipotezi “ispatlanmamış” olsa bile, tarihi “vakıa”ya uygundur.

Sonra, ruhani Kürt önderi Şeyh Said, milyolarca Kürt kütlesine rağmen, “baldırı çıplak” kolluk kuvvetleri tarafından tutuklandı.

Ve sonra, kemalist mekteplerden birinden mezun olan bir hakim tarafından idam kararına çarptırıldı.

Kalem kırıldı ve perde kapandı.

Ve bu olaydan sonra, “kalem kırılması” Kürdistan’da “travmanın başlığı” gibi durdu.

Sonrasında, Dersim ayaklanmasının lideri Seyit Rıza’ya “gizli” bir mesaj yolladılar.

Erzincan’a gidip Vali‘yle görüşecekti.

Danışmanları onu engellemediler.

O da, bu “hiç de manevradan sayılmayacak” oyunun ilk perdesinde tutuklanacağını “tahmin” etmedi.

Köprülerden birinden geçti ve yine milyonlarca Kürdistan kütlesi hiçe sayılarak, yine o “baldırı çıplak” işgalci askerler tarafından alıp götürüldü.

Hemen kurşuna dizilmedi. Belki de bu kez “kalem bile kırılmadı”.

Ayaküstü bir “mahkeme” onun asılmasına karar verdi. O tarihi de öylece “bitirdiler”(?!) 

Türkiye’deki kolonyal faşizm, gündem başı olmaya aday Kürdistan’ı “gizli manevralarla” düşürdü.

Sonrasında Mele Mustafa Barzani’yi, Hakkari’de bir dağ başında onunla “kuzu kebabı” yapan bir alay komutanının “romantik sohbetinde” boğmak istediler. Olmadı…

Ve gelinen son durakta, “Oslo görüşmeleri” vardı.

Sadece bu görüşmelerle kalınmadı iş.

Bülent Arınç, “yeni bir strateji” iması yarattı.
Ve sonrasında..

Kolonyal iktidarın başında bulunan Erdoğan, “müzakere”ler için “start”(!?) ima eden sözler sarfetti.

Ve zannetti ki “o tarihi oyun” hep Ankara’nın istediği gibi sahnelenecekti.

Ama sonuçta, sahnelenmek istenen, işgale dayanan güçlerin senaryosu olacaktı.

Bu kez, yüzyıldır başarılı olan bu oyunu bozacak itiraz Selahattin Demirtaş’ın temsil ettiği hareketten geldi.

Bu hareket, bir yüzyılın muhasebesini yaptıktan sonra cevap Verdi:
“Birinci koşulumuz, müzakereler açık ve şeffaf olmalı. Her görüşmeden sonra kamuoyu, görüşmelerin içeriğiyle ilgili bilgilendirilmeli. Görüşmeden ne elde ettik, biz ne konuştuk onlar ne dedi, hepsi açıklanmalı. İkinci koşulumuz, her görüşmeden sonra hükümet, somut adımlar atmalı…”

Yani, herşey direnen halkla paylaşılacak.

Atılacak her adımda, Kürt ezilenlerinin ve direnenlerinin onayı olacak.

Sonuçta bu mücadele ve bu halk kaybetmeyecek.

Neden?

Çünkü Kürt mücadelesi “gizli diplomasiye kurban” olmayacak.
Ve Türkiye’nin yüz yıldır devam eden “giz”i bozulacak.

SELİM FERAT
Selimferat@web.de

Hiç yorum yok: