10 Aralık 2011 Cumartesi

Fetullah Gülen, McCarthy’nin Hortlayan Ruhu mu?

Fethullah Gülen, yirmili yaşlarda ilk okul diploması edinen, kültür birikimi „ortalık malı„, dini masallar anlatarak dolar milyarderi olmayı başarmış ilk dünyalı ve McCarthy ile Humeyni düzeni karması yeni TC rejiminin tartışmasız „efendisi“dir. Emredince (onlar vaaz, fetva diyorlar) Cumhurbaşkanının „intikam“ diye bağırdığı, Başbakanın Kürtleri öldüre, tutuklaya bitirme hamleleri tazelediği, Ahmet Şık’ın deyimiyle dokunanı devlet eliyle yakan „kutsal“ bir dokunulmaz, yeni zamanın „tek adam“ıdır.

Ha, McCarthycilik mi? II. Dünya savaşından sonra, dünya iki kutba ayrılınca Wiskonsin Senatör Josep Raymond McCarthy, durumdan görev çıkararak, 1950’de tanınmış sinema sanatçıları, yazar, sendikacı ve sevmediği ne kadar aydın varsa, hepsinin sıralandığı 205 kişilik bir listeyi televizyon ekranlarında sallayarak, bunların hükümeti devirmek için çalışan Komünistler, eşcinsel, alkolikler olduğunu söylemiş, ülkede iç düşman avını başlatmıştı. Terör yıllarında, pek çok kişi, AKP’nin Kürtlere karşı sürdürdüğü kampanyada olduğu gibi pek çok kişi tutuklanmış, işini, mesleğini kaybetmiş, intihar edenlerin yanında, Rosenbergler de idam edilmişti. Bu arada, Elia Kazan ve benzeri bazı kişiler, iş tutmak, para kazanmak adına, bugün ihbara koşan, televizyonlarda, gazetelerde suçlamalarda bulunan kimi Kürtler benzeri, eski arkadaşları, birlikte yeyip, içtikleri dostlarını ihbar edecek kadar aşağılaşmıştı. Senatör hızını alamayıp, ordunun içine dalınca kaynattığı terör kazanına düşmüş, bir sahtekar, alkolik ve gerçek bir eşcinsel olduğu gazetelerde yer almış, bunun üzerine, senatörlüğü kaybetmekle kalmamış, delirmişti.

McCarthycilik, İslami söylemle bir, önüne gelene iftira atan, ihbar eden bir „Decallık“tı. Bir kolu da, Amerika hapşırınca nezle olan TC’deydi. Aydınlar, yazarlar tutuklanıyor, Hayati Karaşahin adında bir emekli subay da, casusluk suçlamasıyla asılıyordu.

McCarthyciliğin uzantısı Komünizmle Mücadele Derneği’ydi. Şimdi pek dindar, dahası AKP iktidarının „din efendi“si olan Gülen, Türk devletinin derin karanlığı, Türkeş ırkçılığının yan kuruluşu, Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum kurucularından, derneği devlet destekli taşlı, sopalı terör koluydu. O günkü görüşlerini sadakatle koruyan Gülen’in bir ayağı da, Kemalist kale Halkevi’ndeydi. Kendisi sonra rejime yakışan din memuruydu. 

Fethullah, emir ve komutasındaki medya ile McCarthyci muhbirlik ve iftira faaliyetini Kürdistan’da sürdürmekte. Böyle bir adamdan dindar olur mu diyeceksiniz. Burası TC, ne yakışmaz ki…

Her neyse, İran taklitçiliğine gelince:

İran’da, 1970’lerde Şah rejimi sallanıyor, Mollalar güç kazanıyordu. Çıkarlarının tehlikede olduğunu görün Amerika, Şah’ı gözden çıkarıp, hizmet edeceğine inandığı ve „ılımlı İslam“ dediği Şii Mollalara destek veriyor, onları hoş tutmak için, Şah’ın Amerika’da ölmesine bile izin vermiyordu.
Doğrusu Mollalar, bu süreçte Şark’ın kurnazlık pistlerinde iyi kıvırıyor, „ılımlı“ rolünün hakkını veriyorlardı. „Şahtan sonra haklarınız avucunuza konulacaktır“ diyerek Kürtlere, Beluciler, Azerilere gülümsüyor, Amerikan katkılarına selama duruyordu. Ta ki, rejimini inşa edene kadar…

1990’ların sonlarında ise Kemalist kumpanya iflas etmiş, foyaları dikiş tutamaz olmuş, ama yükselişe geçen İslam’ın lideri Erbakan abuk-sabukluğuyla, Amerika’ya güven vermekten uzaktı. İktidara varışın son vuruşu için, „kanlı mı, kansız mı olacak?“ diyor, ertesi gün Amerika’ya, sonra İsrail ile tüm batıya tokat sallıyor, güven bağlarını koparıyordu.

Fethullah Gülen’in, tilki kurnazlığı ve yılan kadar keskin zekası, Amerika’nın bu arayışı sırasında devreye giriyor, „iyi ailenin hizmet çocuğu“ rolünde, „medeniyetler diyaloğu“ diyerek, gidip Papa’ya yüz sürüyor, sonra Amerika’ya yerleşiyor, uzaktan kumanda ile Recep Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi ile bağları sıklaştırıyor, Erbakan’ı saf dışı ediyordu.

Ayrıntıya yerimiz kalmadı. AKP, bir Fethullah Gülen yapılanmasıdır. Adı konmamış İslamik (tabii gerçeğiyle ilgisi, ilintisi olmayan ve kendilerine göre ve kendilerine yakışan) rejimi kurana kadar, demokrat entrikacılığı oynadılar. Kürtlerin ağzına şirinlik sürüp, oylarını aldılar. Bir başka entrika ile militarizmi siliyoruz diye diye İmamın ordusunu kurdular. Şiddete tapan yüzlerini gizlemelerine gerek kalmadı.

Din, iman işlerine geldiği gibi eğilip, bükülendir. Kürtler kendi yurtlarında esir, ama dinini sevdiğim Gülen, „hiç bir peygamberin defterinde kan yoktur“ deyip, ardından 50 bin tane ölü de olsa, Kürt özgürlük hareketi kökünü kazıyın emrini veren, Peygambere ters giden bir fenomendir. 
McCarth’nin ruhunun hayaleti, din ve insanlık vicdanı adına büyük utançtır. Ama sahibine yakışan!..

AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: