ABD Adana konsolosu yazmış olduğu raporda daha Kürt Özgürlük
Mücadelesi partileşemeden önce; Apocu Hareketin varlığına dikkat
çekerek...
AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine Karşı Düşmanlığı
AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine Karşı Düşmanlığı
Kürt
Özgürlük Mücadelesi 1970’lerin ilk yıllarında ortaya çıkmıştı.
Ortadoğu’da gerçekleşen bu çıkış aslında emperyalizmin, bölgede halklara
karşı yürüttüğü politikalara verilen bir cevaptı. Başta ABD olmak üzere
emperyalist güçler halkların özgürlük taleplerine karşı yeni taktikler
belirlerken, Kürt Özgürlük Mücadelesi de çıkışıyla birlikte bölge
halkları için bir seçenek ortaya koymuş oluyordu. O nedenledir ki; ABD
Adana konsolosu yazmış olduğu raporda daha Kürt Özgürlük Mücadelesi
partileşemeden önce; Apocu Hareketin varlığına dikkat çekerek, bir
tehlike olarak görme gereğini duymuştu.
Aslında ABD Adana
konsolosunun yazdığı bu rapor, Kürt Özgürlük Güçlerine karşı harekete
geçilmesi yönünde verilen bir starttı. Haki Karer’in katli ve Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilmeye başlanılan komplolar da
bunun bir sonucu olarak devreye girmişti. Fakat bu saldırılardan bir
sonuç alamadılar. Apocu hareket partileşerek bu saldırılara cevap
vermesini bildi.
NATO karargâhlarında planlanan ve Türk Generalleri
tarafından gerçekleştirilen cuntayı da bu saldırılardan ayrı düşünmek
mümkün değildir. Partileşen Kürt Özgürlük Mücadelesi başarılı bir geri
çekilme taktiği ve devrimci halk savaşı hazırlıklarıyla bu saldırıyı da
boşa çıkardı. Sadece boşa çıkarmakla da kalmayarak hamlesel bir çıkış
gerçekleştirdi.
Kürt Özgürlük Güçlerinin bu çıkışı 12 Eylül
faşizmine bir cevap olduğu kadar, cuntanın arkasında bulunan güçlerin
Ortadoğu’ya yapmış oldukları böylesi bir müdahale karşısında gösterilen
bir dirençti.
Kürt Özgürlük Güçlerinin gösterdikleri bu direnç,
küresel sermaye güçleri ve onların işbirlikçileri tarafından Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan’a karşı geliştirilen uluslararası komplo ile
kırılmak istenildi. Kürt Özgürlük Mücadelesi bu komplonun da sonuç
almasını engelledi. Gelinen aşamada ise; Ortadoğu’da yeni adıyla
Genişletilmiş Ortadoğu Projesinin önünde gösterilen en etkili bir direnç
gücü haline geldi.
Küresel Sermaye Güçlerinin Kürt Özgürlük
Güçlerine ve bunun mimarı olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a
düşmanlık göstermesinin altında bu gerçeklik yatmaktadır.
Fethullah
Gülen teşkilatı olan AKP Hükümetinin Kürt Özgürlük Mücadelesine karşı o
kadar büyük düşmanlık göstermesini ise; bu gerçeklikten ayrı düşünmek
mümkün değildir. Özellikle son süreçte saldırılarını yoğunlaştırmış
olmaları da bunu doğrulamaktadır.
Küresel sermaye güçlerinin Kuzey
Afrika’yı da sınırları içerisine alarak uygulamaya koyduğu
Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinden sonuç almak için girişimlerini
yoğunlaştırdığı bir süreçte AKP hükümeti Küresel sermaye güçlerinde
desteğini alarak harekete geçmiş bu doğrultuda da özel-kirli savaşını
Topyekunleştirerek bir imha savaşı başlatmıştır.
Sonuç:
Tüm
bu belirtilenlerden hareketle Fethullah Gülen ve teşkilatı hakkında
belirli sonuçlara ulaşmak mümkündür. Eldeki veriler ve yaşanan siyasal
süreçler onu ve teşkilatını İslam-i bir misyonu olan bir hareket olarak
değerlendirmeyi olanaksız kılmaktadır. Sonradan da bu hale gelmemiştir.
Başından beri siyasal bir amaç doğrultusunda ele alınmış ve
örgütlendirilmiştir. Önce dini bir cemaat gibi görünmesinin ve İslam-i
motifi kullanmasının nedeni de kendisine biçilen misyonun uygulama
zemini olan Ortadoğu halklarının çoğunlukla Müslüman olması
gerçekliğidir. Eğer Fethullah Gülen ve teşkilatı dini inançları farklı
olan bir başka ülkede örgütlendirilseydi, kuşkusuz kullandığı dini motif
de buna göre biçim değiştirmiş olacaktı. Graham Fulleri’de üyesi
olduğu ABD Düşünce Kuruluşlarından RAND Milli Güvenlik Araştırma
Dairesinin 2003 yılında yayınladığı UYGAR VE DEMOKRATİK İslam,
partnerleri, kaynaklar ve stratejiler adlı belgede de bu gerçeklik
çarpıcı bir şekilde, genelde İslamcı gurupların karakterleri
irdelendikten sonra ABD’nin İslam’ı kontrol altına alması için neleri
yapması gerektiği ortaya konulmuştur; orada aynen şu şekilde
belirlemelerde bulunulmuştur.
“• Önce Modernistleri destekle
-Modernistlerin çalışmalarını subvanse edilmiş maliyetlerle yayınla.
-Gençlik için kamuoyuna açık sunumlar ve konferansları cesaretlendir.
-İslami eğitim müfredatında onların görüşlerini duyur.
-Onlara bir kamuoyu platformu sağla,
-Onların
dini yorumlar ile ilgili fikirlerini ve yargılarını web siteleri,
okullar, enstitüler gibi fikir yayma araçları ile gelenekçi ve
köktencilerinkine rakip olarak ortaya koymalarına imkân sağla.
-Asi fikirler arayışındaki İslami gençliğe, seküler ve modernist karşı kültürleri seçenek olarak ortaya koy.
-İslam önceki ve İslami olmayan kültürlerinden haberdarlıklarını ilgi ülkenin medyasında ve eğitim kurumlarında öne çıkar.
-Bağımsız
sivil organizasyonların gelişimini destekle ve sıradan vatandaşların
kendilerini politik süreçte eğitmeleri ve görüşlerini söyleyebilmeleri
alanları yarat.
• Gelenekçileri köktendincilere karşı destekle
-
Köktenci aşırılıklarını ve şiddetini eleştiren gelenekçileri kamuoyu
önüne getir. Gelenekçi ve köktencilerin anlaşmazlıklarını teşvik et.
-Gelenekçiler ve köktenciler arasındaki ittifakların önüne geç.
-Modernistlere ve yakın görüşten gelenekçilerin modernistler ile ortak hareket etmelerini destekle.
-Uygun
oldukça gelenekçileri köktenciler ile münakaşalarında daha iyi
olabilmeleri için eğit ve donat. Köktenciler hitabette genellikle çok
üstündürler buna karşın gelenekçiler dini eğitimlerini ailede alırlar ve
meramını anlatmada zayıftırlar.
-Gelenekçi enstitü ve kurumlarda modernistlerin profillerini ve varlıklarını arttır.
-Gelenekçilerin
değişik bölümleri arasında ayırımcılık yap. Modernist görüşlere yakın
olan Hanefi mezhebi okulu gibilerini diğerlerine karşı cesaretlendir.
Vahabi kaynaklı kuralların otoritesini zayıflatmak maksadıyla onların
dini fikirlerini yaymalarını destekle. Bu iş fonlama ile ilintilidir.
Vahabi parası muhafazakâr Hanbeli mezhebini destekler. BU ayrıca bilgi
ile alakalıdır. Müslüman dünyanın daha geniş çekingen kısmı İslami
hukukun yorumlarından ve ileri uygulamalarından bihaberdir.
-Sufiliğin kabulünü ve popülerliğini teşvik et.
• Köktendincilere Karşı Koy
-İslami yorumlarına itiraz et ve tutarsızlıklarını açığa vur.
-İllegal grup ve eylemlerin neticelerini kamuoyuna duyur.
-Şiddet eylemlerinin neticelerini kamuoyuna duyur.
-Cemaatlerinin ve bölgelerinin olumlu gelişimi için yönetme yetersizliğini göster.
-Bu mesajları özellikle genç insanlara, takva ehli gelenekçilere batıdaki Müslüman azınlığa ve kadınlara ver.
-Köktenci
aşırıların ve teröristlerin başarılı şiddet eylemlerine saygı
duyulmasına ve sempati beslemesine engel ol. Onları kötülük sever
kahramanlar olarak değil, rahatsız edici, alçak ve ödlekler olarak lanse
et.
-Köktenciler ve teröristlerin gayri ahlakiliklerini,
riyakârlıklarını ve yolsuzluklarını araştırmaları için gazetecileri
yüreklendir.
-Köktenciler arasındaki bölünmeleri destekle.
•Laikçileri destekle
-Köktencilerin
ortak düşman olarak tanınmasını destekle, laikçilerin Milliyetçi ve sol
ideolojik platformlarda ABD karşıtı gruplar ile ittifak yapmalarına
mani ol.
-İslam’da da devlet ve dinin ayrı tutulabileceği bunun inanca zarar vermeyeceği aksine onu güçlendireceği fikrini destekle.” denilmektedir.
Ayrıca bu belgenin Türkiye’ye yönelik değerlendirmeler kısmında da; Fethullah Gülen olumlanmakta ve bilgecilikten (sofizm) kuvvetle etkilenmiş felsefesinin, farklılıklara hoşgörülü yaklaşmayı ve şiddeti dışlamayı esas aldığı ve özellikle gençleri çektiği ifade edilmektedir. Türkiye’nin İslam Dünyası’nın en başarılı ülkesi olduğu ve bu gelişmesini laiklik anlayışına borçlu olduğu; ancak Kemalizm, milliyetçilik, vb. akımlar nedeniyle aslında laiklerin ABD'ye çok olumlu bakmadıkları tespitinde bulunulmakta ve mevcut siyasi yönetim altında Türkiye'nin İslam için iyi bir model oluşturduğu saptaması yapılarak, bu konuda Türkiye'deki iktidarın desteklenmesi gerektiğinin altı çizilmektedir.
Bu gerçekliğe rağmen Fethullah Gülen ve teşkilatını ve de bugün onun almış olduğu biçim olan AKP hükümetini İslam-i bir oluşum olarak görmek en başta İslam olmak üzere gerçeklerle alay etmek olacaktır.
Cemal Şerik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder