Kemal Burkay'ın AKP'nin himayeci organizasyonu ile İstanbul'a getirilmesi yeni bir sürecin zorlandığını gösteriyor. İçini bir türlü dolduramadığı ‘’Açılımı’’ fiyaskoya dönüşen AKP, 12 Eylül referandumu ve 12 Haziran seçimlerinde Kürdistan'da yaşadığı hezimet sonrası, içerde aradığı işbirlikçi Kürt desteğinden umudunu kesince, gözünü yurt dışında yaşayanlara dikti.
Bu süreçte bazı isimler AKP eli ile İstanbul'a kadar da getirildi. Ancak hiçbiri Kürdistan'ın her hangi bir şehrine dahi gidemedi. AKP yanlısı bazı gazetelerde haberleri yayınlandı, siyasal iktidarın bu girişimi de külü ateşinden büyük bir toz bulutu olmanın ötesine geçmedi.
Kemal Burkay ise, havaalanından itibaren devlet himayesinde çıktığı yolda, devrilen AKP açılımını, ”göç yoldu düzülür” düsturuyla omuzlamaya gayret keş bir tablo çiziyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın davetine icabet etmek üzere İstanbul'a geleceği çok önceden deklare edilen Burkay'a, yola çıkmadan üç gün önce Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından bir çağrı yapıldı.
DTK sözcüsü Cemal Coşgun, 27 Temmuz'da yaptığı çağrıda, ”Burkay'ın birikimlerinden faydalanmak için DTK içinde görev almasını istediklerini” dile getirerek kendisini DTK'ya davet etti.
30 Temmuz günü, havaalanında vali yardımcılarından biri tarafından karşılanan Burkay, İstanbul'a ayak bastığından bu yana bu çağrıya herhangi bir yanıt vermiş değil. Nezaketen bir teşekkür dahi etmedi. İstanbul, ”temasları” boyunca her fırsatta AKP iktidarının, ”demokratikleşmeye” olan katkılarını büyük bir minnet ve memnuniyetle karşıladığını anlattı. Stockholm'den başlayarak kurduğu bağların bir nişanesi olarak, Gülen Cemaati'ne de teşekkür etti ama DTK'den gelen davete kulaklarını tıkamayı yeğledi.
Hükümet üyeleri ile kapalı kapılar ardında içeriği gizli görüşmeler yapan Burkay, bu süre içerisinde BDP yöneticileri ile de bir temas kurma ihtiyacı hissetmedi. İstanbul, ”temaslarının” ardından Ankara'da da, ”temaslarda” bulunması bekleniyor. Temasları konusunda tercihini çok açık bir biçimde ortaya koyduğu muhakkak. Bu nedenle, yarın öbürgün Diyarbakır'a gelecek olan Burkay'ın, olası bir görüşme durumunda DTK'nın karşısına hangi sıfatla, kimin adına çıkacağı artık bir muammadır.
Burkay, DTK ile bir Kürt aydını olarak görüşecekse, DTK'nın daveti orta yerde durduğu halde neden geldiğinde ilk öncelikleri arasına bu görüşmeyi almamıştır. Geldiği günden itibaren her fırsatta DTK ve BDP'nin siyasetini eleştirirken, AKP'ye övgüler düzen Burkay, Kürt siyasetinde kimi ne vasıfla temsil etmektedir?
Kesin olan şu ki, önceliği AKP ile ”temasta” gördüğü açıktır. Akil adamlık vasıfları için fazlasıyla yanlı bir siyaset izlediği için, ara buluculuğunun da inandırıcılığı, güven vericiliği şüphelidir. Bu durumda Burkay, DTK ile AKP hükümeti indinde yaptığı ”temasların da ışığında” AKP adına bir araya gelebilir. Ancak buna da ihtiyaç yok. Zira böyle bir durumda DTK'nın muhatabı Burkay değil Başbakan olmalıdır.
AKP hükümetinin, 31 yıl önce gittiği Stockholm'de var olan siyasal nüfuzunu da kaybeden eski bir genel sekreter olarak Burkay'a yüklediği misyonu tahmin etmek elbette zor değil. Ancak Burkay'ın, polis korumasında Kürt sorunun çözümünde katkı sunma çabasını kim samimi bulur? AKP'nin tüm varını yoğunu ortaya dökerek, PKK karşısında bir araya getirmeye uğraşıp bir türlü başaramadığı kendi ”Kürt yapılanmasını” Burkay'la ”başaracağına” olan inancı görünüyor. Burkay'ın da buna teşen olduğu açık.
Halen legal siyaset yürüten üç bin Kürt cezaevlerinde rehin tutulurken, Burkay'ın VİP muamelesi görmesinin esbabı mucibesi de burada saklı. AKP'nin kendisi üzerinden bir hesap yürüttüğü bu kadar aşikar ortadayken bu duruma, ”ağacın kurdu kendinden olur” demekten başka bir izah zor görünüyor.
Halen İmralı'da derin bir tecritte tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın uluslararası bir komplo ile Kenya'dan kaçırılarak İmralı'ya konması orta yerde dururken, Burkay'ın İstanbul'a geliş biçimi ibretlik bir tablo oluşturmakta.
Kandil ve Maxmur'dan gelen, barış gruplarına Habur'da Kürt halkının gösterdiği hüsnü kabul ”kabullenilemez, içlere sindirilemezken” Burkay'ın, AKP'li içişleri bakanı tarafından tahsis edilen dört sivil korumayla dolaşması nasıl açıklanabilir?
Yaratılmak istenen, ”hayati tehlikesi olan önemli kişi” imajı ise Stockholm sokaklarında bir başına iken güvende olan birinin, kendi memleketinde, kendi halkından korunması, kendine siyasetçiyim diyen biri için zül olmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder