Süreç oldukça hızlı gelişiyor. Son günlerde yaşanan gelişmelere baktığımızda karşımıza, Kürd siyasal alandaki yöneticilerin süreci pek ciddiye almayıp eksikliğe düşmesi, sonrasında da Emek barış ve özgürlük bloğuna destek veren ‘Aydınların’ sessizliği çıkıyor.
Hatırlanacağı üzere seçimlerde, özgürlük bloğu bileşenlerine destekler kamera kayıtlarına yansımış ve hakları gasp edilmiş işçi savunucularından tutun, sol sosyalist ses sanatçılarına, yönetmen, akademisyen ve yine sol görüşlü olarak bilinen yüzlerce tanıdık şahsiyete kadar duyarlıyım diyen kesimler, demokrasi için oylarını blok adaylarına vereceklerini açıklamışlar ve bir yerde de and içmişlerdi!
Ancak gelinen sürece baktığımız zaman bir yerde and içen bu sözüm ona ‘Aydın’lar, sömürgeci gücün Güney ve Kuzey Kürdistan’ı yeniden işgal girişimleriyle bombardımanlarına karşı oldukça sessizler. Türk devletinin, PKK’yi Tamil kaplanları gibi yok etme planlarına oldukça, duyarsızlar. Bu aydın, yazar ve sanatçılara göre sanki Sayın Öcalan diye bir önder yok ve tutumları da gösteriyor ki, umurlarında bile değil. Sayın Öcalan’ın yaklaşık bir aydır avukatlarıyla görüştürülmemesi ve halk ile bağının kopuk olması (yani sağ mı yoksa değil mi bilmecesinin çözüme kavuşmaması) Kürd siyasetçileri de dahil kimsenin umurunda bile değil! Son olarak Wan BDP meclis üyesi Şehid Yıldırım Ayhan’ın katledilmesinde, ne bir ‘Aydın’ ne de Kürd siyasetçilerinin görevlerini yerine getirmemesi oldukça düşündürücüdür.
PKK’nin, sömürgeciler ve onların kukla devletçikleriyle olan savaşı, tam 27 yıldır sürüyor. Ancak Son günlerde yaşanan olaylar da gösteriyor ki, Kürdler için yarın, dünden çok ama çok farklı olacağa benziyor. Erdoğanlı Türk devleti belki de Kürdistan özgürlük hareketine, Tamil katliamını aşan bir tarz deneyecek!
Önce, Kandil'e savaş uçaklarıyla saldırı, ardından Sayın Karayılan yakalandı haberi, sonrasında 7 sivil Kürd yurttaşının Türk savaş uçaklarının hedefi oluşu sonucu paramparça bedenlerin yol ortasına saçılışı…
Sonra, Kürdistan federe yönetiminin, Kürdistan topraklarına karşı düzenlenen saldırıyla ilgili sözde tepkileri, ardından 7 sivil vatandaşın ölümüyle açıklanan sönük basın bildirisi ve en sonunda da Sayın Mesut Barzani’nin PKK’yi, “ABD ve AB’yi görmesi” gerektiği konusunda telkinlerde bulunması!
Sayın Mesut Barzani’nin bu telkinin gereği nedir sorusuna geçmeden, Neçirvan Barzani’nin İran’daki temaslarının içeriğini sormak gerek. Daha düne kadar TC ve İran’a; PKK’yi göz ardı edemezsiniz diyen Neçirvan Barzani, bugün PKK’ye saldıran her iki güç ile yaptığı görüşme sonrasında sınıra muhafız güçlerini yerleştirmesi de ne oluyor, anlaşılmış değildir. Umarım yanılırım ama yine ileriki günlerde bu görüşmelerin detaylarıyla muhafız güçlerinin pratiklerini, dahası İran ile TC’nin ortak düzenleyeceği saldırılarda Güney Kürdistan yönetiminin desteğini daha da açık bir şekilde göreceğiz. Benim açımdan Neçirvan Barzani’nin kimliği ve geliştirdiği “ilişkiler” (kafamda netleşmese de) bilinmesine rağmen, mecburiyetten dolayı Sayın diyeceğim Neçirvan Barzani’yi bir tarafa bırakıp, Güney Kürdistan yönetiminin “şimdilik” en tepesindeki ismi Sayın Mesut Barzani’nin, PKK’yi, üç maymunları oynayan ”AB’yi görmesi” gerektiğine ilişkin yaptığı açıklamasına geçelim.
Sayın Mesut Barzani’nin yaptığı açıklamaları maddeler halinde sıralayacak olursak, sarf ettiği sözlerin arasına sıkışan ABD’ye teslimiyetinin ve PKK karşıtlığının kelimeler arasındaki dansını rahatlıkla görebileceğiz.
Sayın Mesut Barzani diyor ki;
''PKK bizi dinlemiyor''
''PKK’nin bu siyasetini sürdürmesi kabul edilemez''
''Qandil dağı PKK’ nin değil, Federal Irak’ındır. Oraya Irak merkezi güçleri gitmelidir.''
''Savaş dili kalmadı. Benim kanaatim Kürdler savaşını parlamentoda vermeli. Bu, 100 kez daha etkili ve iyidir. Gidip 10 askeri öldürmekten iyidir. Bu ölüm siyasetinin karşısındayız.
PKK'nin Türk askerlerini öldürmesi benim kanaatime göre büyük bir hatadır.''
''Bu Kürd davasına hizmet etmiyor.''
''Gidin savaşınızı parlamentoda yapın. Kürdler 6 asker ya da 8 askeri öldüreceğine gitsinler parlamentoda düşüncelerini söylesinler. Orada siyaset yapsınlar.
İsteklerini dile getirsinler.''
''Gitsinler ABD'yi, Avrupa'yı görsünler. Avrupa Birliği'ne gidip sıkıntılarını anlatsınlar.
Gidip asker öldürmesinler…''
Öyle görünüyor ki Sayın Barzani, Saddam ile olan savaşını unutmuş ve direniş hafızasını yitirmişe benziyor. Sayın Barzani’nin ruh haline girip açıklamalarını yorumlamaya kalksam, oldukça sert bir üslup kullanmaya kalkacağım ve belki de haddimi aşarak onu hain diye nitelendirebileceğim. Ondan dolayı onun açıklamalarında gizli olan teslimiyetçi ruh haliyle değil de, Peşmergelerin direnişçi ruh haliyle yine yanıtlanması gereken soruların yanıtlarını aramaya çalışacağım.
Birincisi, KDP Saddam ile savaştığında ne kadar PKK’nin veya diğer güçlerin sözlerini dinledi. Bu demek PKK söz dinlemesin demek değildir elbet. Ancak ne KDP, ne YNK nede bir başka güç PKK’nin babası veya ‘Erkeği’ rolüne bürünmemeli ve hiçbir sömürgeci güce pazarlamaya çalışmamalıdır. PKK ne düşürülmüş kadındır, nede saf bir çocuktur.
İkincisi, Sayın Barzani PKK’nin yürüttüğü “barışçıl” siyasetin sürdürülmesinin kabul edilir bir yanı olmadığını nasıl söyleyebilir anlamış değilim. Hangi örgüt bu güne kadar karşılıksız ateşkes ilan etmiş ve yüzlerce gerillasını şehit vermiştir, sormak gerek.
Üçüncüsü, Qandil dağı PKK’nin değil, Federal Irak’ındır derken, Güney Kürdistan’da Fedaral Irak’a dahil olduğundan direk “bizim midir” denilmek isteniyor, yoksa orası Federal Irak’ı yöneten ABD’nindir’imi anlatılmak isteniyor. Bırakın Kürdleri, bütün dünya da bilir ki Qandil Kürdlerindir. Hem sizin, hem PKK’nin hem YNK’nin, hem de diğer Kürd güçlerinindir, yani Qandil ve Kürdistan’ın diğer dağları da tüm Kürdlerindir. Sadece KDP ve YNK’nin değildir!
Ayrıca Türk ve İran topçularıyla uçaklarının bombardımanı yetmezmiş gibi, birde Federal Irak güçlerinin de mi Qandil’e girmesi isteniyor?
Dördüncüsü, Sayın Mesut Barzani, herhalde sömürgeci güçlere karşılık PKK’nin savaşmamasını ve boynunu celladın kılıcının altına yatırmasını istiyor. Savaş dili kalmadı ve Kürdler savaşını parlamentoda vermeli derken, herhalde Barzani, Kürdlerin siyaset yaptıklarından dolayı partilerinin kapatıldığını ve siyasetçilerinin 90’lı yıllarda öldürüldüğünü, 2000’li yıllarda cezaevlerinde çürütüldüklerini göz ardı ediyor, unutuyor veya (ABD’nin) işine gelmiyor!
Beşincisi, Sayın Barzani, PKK’nin asker öldürmekten ve gerilla şehadetlerinden zevk aldığını düşünecek veya düşündürmeye çalışacak kadar ipin ucunu kaçırmış ve kendi geçmişindeki savaşımını unutmuşa benziyor.
Sayın Mesut Barzani’ye tamda burada bir soru sormak gerekirse;
Siz Saddam’ın askerleriyle savaşırken, Kürd davasına hizmet etmiyor muydunuz ki, şimdi PKK için Kürd davasına hizmet etmiyor, diyorsunuz?
Her şeyi bir tarafa bırakalım da, Sayın Barzani’nin PKK’ye ABD ve AB’yi işaret etmesi de neyin nesi oluyor, anlamış değilim. Yine, Kürdler 6 veya 8 asker öldüreceğine gitsin parlamentoda düşüncelerini dile getirsinler ve gitsin ABD ile Avrupa’yı görsünler, Avrupa Birliğine sıkıntılarını anlatsınlar, gidip asker öldürmesinler, diyerek sizce ne demek istemiş olabilir?
Ben bundan ne anladığımı söyleyeyim. Normal şartlarda mahkemelerde hakim, kişinin sarf ettiği sözü, halktan normal birinin algılama karşılığına göre karar belirler, diye biliyorum. Barzani’nin sözlerine göre PKK’nin ABD ve AB’yi görmesi ne anlama geliyor? Görme derken Sayın Öcalan veya PKK yetkililerinin oralara seyahat etmesi ve tatil amaçlı oraları görmesinden mi bahsediliyor veya ABD ve bütün Avrupa ülkelerinde birkaç yıl kalıp oraları tanımasından mı, bilmiyorum!
Ancak bana öyle geliyor ki Sayın Barzani PKK’ye; Git ABD’ye yalvar, git AB’ye yakar, git onlara teslim ol ve bütün mücadeleni üç beş kuruşa sat diyor. Git tamamıyla kendini de halkını da sat, gel otur demek istiyor.
Eli öpülesi Annesi için 3 günlük yas ilan etmesini anlayabiliriz, ancak bir başkan nasıl olurda kendi halkı için yas ilan etmez, anlayan birileri varsa lütfen bana anlatsın.
29.08.2011
Hatırlanacağı üzere seçimlerde, özgürlük bloğu bileşenlerine destekler kamera kayıtlarına yansımış ve hakları gasp edilmiş işçi savunucularından tutun, sol sosyalist ses sanatçılarına, yönetmen, akademisyen ve yine sol görüşlü olarak bilinen yüzlerce tanıdık şahsiyete kadar duyarlıyım diyen kesimler, demokrasi için oylarını blok adaylarına vereceklerini açıklamışlar ve bir yerde de and içmişlerdi!
Ancak gelinen sürece baktığımız zaman bir yerde and içen bu sözüm ona ‘Aydın’lar, sömürgeci gücün Güney ve Kuzey Kürdistan’ı yeniden işgal girişimleriyle bombardımanlarına karşı oldukça sessizler. Türk devletinin, PKK’yi Tamil kaplanları gibi yok etme planlarına oldukça, duyarsızlar. Bu aydın, yazar ve sanatçılara göre sanki Sayın Öcalan diye bir önder yok ve tutumları da gösteriyor ki, umurlarında bile değil. Sayın Öcalan’ın yaklaşık bir aydır avukatlarıyla görüştürülmemesi ve halk ile bağının kopuk olması (yani sağ mı yoksa değil mi bilmecesinin çözüme kavuşmaması) Kürd siyasetçileri de dahil kimsenin umurunda bile değil! Son olarak Wan BDP meclis üyesi Şehid Yıldırım Ayhan’ın katledilmesinde, ne bir ‘Aydın’ ne de Kürd siyasetçilerinin görevlerini yerine getirmemesi oldukça düşündürücüdür.
PKK’nin, sömürgeciler ve onların kukla devletçikleriyle olan savaşı, tam 27 yıldır sürüyor. Ancak Son günlerde yaşanan olaylar da gösteriyor ki, Kürdler için yarın, dünden çok ama çok farklı olacağa benziyor. Erdoğanlı Türk devleti belki de Kürdistan özgürlük hareketine, Tamil katliamını aşan bir tarz deneyecek!
Önce, Kandil'e savaş uçaklarıyla saldırı, ardından Sayın Karayılan yakalandı haberi, sonrasında 7 sivil Kürd yurttaşının Türk savaş uçaklarının hedefi oluşu sonucu paramparça bedenlerin yol ortasına saçılışı…
Sonra, Kürdistan federe yönetiminin, Kürdistan topraklarına karşı düzenlenen saldırıyla ilgili sözde tepkileri, ardından 7 sivil vatandaşın ölümüyle açıklanan sönük basın bildirisi ve en sonunda da Sayın Mesut Barzani’nin PKK’yi, “ABD ve AB’yi görmesi” gerektiği konusunda telkinlerde bulunması!
Sayın Mesut Barzani’nin bu telkinin gereği nedir sorusuna geçmeden, Neçirvan Barzani’nin İran’daki temaslarının içeriğini sormak gerek. Daha düne kadar TC ve İran’a; PKK’yi göz ardı edemezsiniz diyen Neçirvan Barzani, bugün PKK’ye saldıran her iki güç ile yaptığı görüşme sonrasında sınıra muhafız güçlerini yerleştirmesi de ne oluyor, anlaşılmış değildir. Umarım yanılırım ama yine ileriki günlerde bu görüşmelerin detaylarıyla muhafız güçlerinin pratiklerini, dahası İran ile TC’nin ortak düzenleyeceği saldırılarda Güney Kürdistan yönetiminin desteğini daha da açık bir şekilde göreceğiz. Benim açımdan Neçirvan Barzani’nin kimliği ve geliştirdiği “ilişkiler” (kafamda netleşmese de) bilinmesine rağmen, mecburiyetten dolayı Sayın diyeceğim Neçirvan Barzani’yi bir tarafa bırakıp, Güney Kürdistan yönetiminin “şimdilik” en tepesindeki ismi Sayın Mesut Barzani’nin, PKK’yi, üç maymunları oynayan ”AB’yi görmesi” gerektiğine ilişkin yaptığı açıklamasına geçelim.
Sayın Mesut Barzani’nin yaptığı açıklamaları maddeler halinde sıralayacak olursak, sarf ettiği sözlerin arasına sıkışan ABD’ye teslimiyetinin ve PKK karşıtlığının kelimeler arasındaki dansını rahatlıkla görebileceğiz.
Sayın Mesut Barzani diyor ki;
''PKK bizi dinlemiyor''
''PKK’nin bu siyasetini sürdürmesi kabul edilemez''
''Qandil dağı PKK’ nin değil, Federal Irak’ındır. Oraya Irak merkezi güçleri gitmelidir.''
''Savaş dili kalmadı. Benim kanaatim Kürdler savaşını parlamentoda vermeli. Bu, 100 kez daha etkili ve iyidir. Gidip 10 askeri öldürmekten iyidir. Bu ölüm siyasetinin karşısındayız.
PKK'nin Türk askerlerini öldürmesi benim kanaatime göre büyük bir hatadır.''
''Bu Kürd davasına hizmet etmiyor.''
''Gidin savaşınızı parlamentoda yapın. Kürdler 6 asker ya da 8 askeri öldüreceğine gitsinler parlamentoda düşüncelerini söylesinler. Orada siyaset yapsınlar.
İsteklerini dile getirsinler.''
''Gitsinler ABD'yi, Avrupa'yı görsünler. Avrupa Birliği'ne gidip sıkıntılarını anlatsınlar.
Gidip asker öldürmesinler…''
Öyle görünüyor ki Sayın Barzani, Saddam ile olan savaşını unutmuş ve direniş hafızasını yitirmişe benziyor. Sayın Barzani’nin ruh haline girip açıklamalarını yorumlamaya kalksam, oldukça sert bir üslup kullanmaya kalkacağım ve belki de haddimi aşarak onu hain diye nitelendirebileceğim. Ondan dolayı onun açıklamalarında gizli olan teslimiyetçi ruh haliyle değil de, Peşmergelerin direnişçi ruh haliyle yine yanıtlanması gereken soruların yanıtlarını aramaya çalışacağım.
Birincisi, KDP Saddam ile savaştığında ne kadar PKK’nin veya diğer güçlerin sözlerini dinledi. Bu demek PKK söz dinlemesin demek değildir elbet. Ancak ne KDP, ne YNK nede bir başka güç PKK’nin babası veya ‘Erkeği’ rolüne bürünmemeli ve hiçbir sömürgeci güce pazarlamaya çalışmamalıdır. PKK ne düşürülmüş kadındır, nede saf bir çocuktur.
İkincisi, Sayın Barzani PKK’nin yürüttüğü “barışçıl” siyasetin sürdürülmesinin kabul edilir bir yanı olmadığını nasıl söyleyebilir anlamış değilim. Hangi örgüt bu güne kadar karşılıksız ateşkes ilan etmiş ve yüzlerce gerillasını şehit vermiştir, sormak gerek.
Üçüncüsü, Qandil dağı PKK’nin değil, Federal Irak’ındır derken, Güney Kürdistan’da Fedaral Irak’a dahil olduğundan direk “bizim midir” denilmek isteniyor, yoksa orası Federal Irak’ı yöneten ABD’nindir’imi anlatılmak isteniyor. Bırakın Kürdleri, bütün dünya da bilir ki Qandil Kürdlerindir. Hem sizin, hem PKK’nin hem YNK’nin, hem de diğer Kürd güçlerinindir, yani Qandil ve Kürdistan’ın diğer dağları da tüm Kürdlerindir. Sadece KDP ve YNK’nin değildir!
Ayrıca Türk ve İran topçularıyla uçaklarının bombardımanı yetmezmiş gibi, birde Federal Irak güçlerinin de mi Qandil’e girmesi isteniyor?
Dördüncüsü, Sayın Mesut Barzani, herhalde sömürgeci güçlere karşılık PKK’nin savaşmamasını ve boynunu celladın kılıcının altına yatırmasını istiyor. Savaş dili kalmadı ve Kürdler savaşını parlamentoda vermeli derken, herhalde Barzani, Kürdlerin siyaset yaptıklarından dolayı partilerinin kapatıldığını ve siyasetçilerinin 90’lı yıllarda öldürüldüğünü, 2000’li yıllarda cezaevlerinde çürütüldüklerini göz ardı ediyor, unutuyor veya (ABD’nin) işine gelmiyor!
Beşincisi, Sayın Barzani, PKK’nin asker öldürmekten ve gerilla şehadetlerinden zevk aldığını düşünecek veya düşündürmeye çalışacak kadar ipin ucunu kaçırmış ve kendi geçmişindeki savaşımını unutmuşa benziyor.
Sayın Mesut Barzani’ye tamda burada bir soru sormak gerekirse;
Siz Saddam’ın askerleriyle savaşırken, Kürd davasına hizmet etmiyor muydunuz ki, şimdi PKK için Kürd davasına hizmet etmiyor, diyorsunuz?
Her şeyi bir tarafa bırakalım da, Sayın Barzani’nin PKK’ye ABD ve AB’yi işaret etmesi de neyin nesi oluyor, anlamış değilim. Yine, Kürdler 6 veya 8 asker öldüreceğine gitsin parlamentoda düşüncelerini dile getirsinler ve gitsin ABD ile Avrupa’yı görsünler, Avrupa Birliğine sıkıntılarını anlatsınlar, gidip asker öldürmesinler, diyerek sizce ne demek istemiş olabilir?
Ben bundan ne anladığımı söyleyeyim. Normal şartlarda mahkemelerde hakim, kişinin sarf ettiği sözü, halktan normal birinin algılama karşılığına göre karar belirler, diye biliyorum. Barzani’nin sözlerine göre PKK’nin ABD ve AB’yi görmesi ne anlama geliyor? Görme derken Sayın Öcalan veya PKK yetkililerinin oralara seyahat etmesi ve tatil amaçlı oraları görmesinden mi bahsediliyor veya ABD ve bütün Avrupa ülkelerinde birkaç yıl kalıp oraları tanımasından mı, bilmiyorum!
Ancak bana öyle geliyor ki Sayın Barzani PKK’ye; Git ABD’ye yalvar, git AB’ye yakar, git onlara teslim ol ve bütün mücadeleni üç beş kuruşa sat diyor. Git tamamıyla kendini de halkını da sat, gel otur demek istiyor.
Eli öpülesi Annesi için 3 günlük yas ilan etmesini anlayabiliriz, ancak bir başkan nasıl olurda kendi halkı için yas ilan etmez, anlayan birileri varsa lütfen bana anlatsın.
29.08.2011
mehmetserhatpolatsoy.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder