Son MGK kararları ve izdüşümleri, partilerin aday listeleri ve yeni dönem vizyonlarının Kürt meselesinin çözümü için öngördüğü çerçeve, cari anayasanın temel mantığının muhafazasını vaat ediyor...
Başbakan Erdoğan, aday tanıtım toplantısında Kürt sorunu konusundaki son kararını verip "Kürt meselesi yoktur" diyor. 19 Nisan'da 'KCK davası'nın görüleceği biliniyor ve bunun için yapılmak istenen mitinge Diyarbakır Valiliği bir gün öncesinden yasak getiriyor. Yasak kararının akşamı da YSK kararı açıklanıyor...
Kürtlerle ilgili kararların üretimi ve patenti devletin kolektif aklına aittir. Üretim ve patent verme sürecinde olduğu gibi başka alanlardaki güç konuşlanışında minik sürtüşmeler yaşansa da, Kürt meselesi gibi temel bir meselede homojendir. Her kadro değişiminde yaşadığı kısa süreli marazları da bertaraf etme kabiliyetini kendi içinde geliştirir. Tek bir plan üzerinden yol almaz, alternatifli ilerler. Kürtlerin karşısındaki güç; YSK, AKP veya TSK değil, bunların birer organı olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir...
Devlet, yeni Meclis için bir tasnif yapıyor. Güçlü ekonomi, güçlü ordu ve istikrar üçlüsünün eşlik ettiği egemenliğin rahat yol alması için Kürt meselesini kendi itikadınca çözmek istiyor. Yeni Anayasa ve siyasal temsiliyet bunun için önemli. Burada kontrolsüz bir gücün oluşmasının, gerçek muhalefetinden ürküyor. Tasnifini ince eleyip sık dokuyarak yapıyor. Hem legal Kürt siyasetinin simge isimlerine bariyer koyuyor hem de Dr. Reşit Galip'in 20'li yıllarda Mustafa Kemal’e sunduğu Akdeniz bölgesinin demografik yapısıyla ilgili kaygısının, 90'larda dirilen ve 2000'lerde tavan yapan "duyarlılığına" sahip çıkıyor. Öyle bir ince işçilik yapılıyor ki; BDP'nin motive edici isimlerle güçlü bir gruba sahip olması engellenip Kürt tarafının çok önemsediği Üçüncü Blok'un önemli bir aktörünün düşürülmesi isteniyor. Silahlı savaş sürecindeki "kontrol edilebilir/kabul edilebilir düzeyde terör" konseptini siyasal alana tatbik ediyor. Riskli olduğunu bildiği halde YSK kararını rahat bir şekilde tedavüle sokmasının nedeni, DTP'nin kapatılması sonrası Meclis'i terketmeme ve barış iradesidir...
Türk devleti, BDP'den boykot veya çekilme beklemiyor. Seleksiyonunu kabul ettirirse ne ala, ettirmezse revize edecek. Kararı, AKP'nin de artık önemli bir bileşeni olduğu devlet ve Kürt politikasından ayırmak, tepkiyi sadece YSK'ya yönlendirmek yanlış. Kürt muhalefeti, geçmiş ve bugünün doğru değerlendirmesiyle geleceğe sağlıklı projeksiyon tutar ve mevcut haklı infiali iyi yönetirse, aslında kendisinin de beklemediği bu krizi önemli bir eşik yapabilir...
Devletin her hamlesine karşı gösterilecek refleks de artık BDP'nin tek başına üstleneceği boyutta değil. Kürt tarafı ve ittifaklarının ortak refleksi, bu hamleyi boşa çıkaracak ve tavizsiz atlatacak bütün araçlara sahiptir. Türk Hükümeti ve Başbakanı dün akşama kadar sessiz kalmayı ve silahlı güçlerini sokaklara salmayı tercih etti. Konuşabilen sözcüleri de yargı ve istikrar tanrılarına secde ettiler...
Sınırsız ve sorumsuz şiddetinin birebir muhatapları ile dünyadan bihaber olmayan yeni kuşağın öfkesini gözardı eden devlet, planlarının üstten uzlaşmayla sirayet edeceğini düşünmesin. Toplumsal itiraz, bazen balans ayarlarını tutmayabileceği gibi yerinde kontrol mekanizmalarını da aşabilir...
Devlet, YSK kararı öncesi Kürt iradesinin önüne diktiği anayasal ve yasal bariyerlerle; göstermelik demokrasisinin şeffaf olmayan sahnesindeki oyununa şükretmeliydi...
Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
Başbakan Erdoğan, aday tanıtım toplantısında Kürt sorunu konusundaki son kararını verip "Kürt meselesi yoktur" diyor. 19 Nisan'da 'KCK davası'nın görüleceği biliniyor ve bunun için yapılmak istenen mitinge Diyarbakır Valiliği bir gün öncesinden yasak getiriyor. Yasak kararının akşamı da YSK kararı açıklanıyor...
Kürtlerle ilgili kararların üretimi ve patenti devletin kolektif aklına aittir. Üretim ve patent verme sürecinde olduğu gibi başka alanlardaki güç konuşlanışında minik sürtüşmeler yaşansa da, Kürt meselesi gibi temel bir meselede homojendir. Her kadro değişiminde yaşadığı kısa süreli marazları da bertaraf etme kabiliyetini kendi içinde geliştirir. Tek bir plan üzerinden yol almaz, alternatifli ilerler. Kürtlerin karşısındaki güç; YSK, AKP veya TSK değil, bunların birer organı olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'dir...
Devlet, yeni Meclis için bir tasnif yapıyor. Güçlü ekonomi, güçlü ordu ve istikrar üçlüsünün eşlik ettiği egemenliğin rahat yol alması için Kürt meselesini kendi itikadınca çözmek istiyor. Yeni Anayasa ve siyasal temsiliyet bunun için önemli. Burada kontrolsüz bir gücün oluşmasının, gerçek muhalefetinden ürküyor. Tasnifini ince eleyip sık dokuyarak yapıyor. Hem legal Kürt siyasetinin simge isimlerine bariyer koyuyor hem de Dr. Reşit Galip'in 20'li yıllarda Mustafa Kemal’e sunduğu Akdeniz bölgesinin demografik yapısıyla ilgili kaygısının, 90'larda dirilen ve 2000'lerde tavan yapan "duyarlılığına" sahip çıkıyor. Öyle bir ince işçilik yapılıyor ki; BDP'nin motive edici isimlerle güçlü bir gruba sahip olması engellenip Kürt tarafının çok önemsediği Üçüncü Blok'un önemli bir aktörünün düşürülmesi isteniyor. Silahlı savaş sürecindeki "kontrol edilebilir/kabul edilebilir düzeyde terör" konseptini siyasal alana tatbik ediyor. Riskli olduğunu bildiği halde YSK kararını rahat bir şekilde tedavüle sokmasının nedeni, DTP'nin kapatılması sonrası Meclis'i terketmeme ve barış iradesidir...
Türk devleti, BDP'den boykot veya çekilme beklemiyor. Seleksiyonunu kabul ettirirse ne ala, ettirmezse revize edecek. Kararı, AKP'nin de artık önemli bir bileşeni olduğu devlet ve Kürt politikasından ayırmak, tepkiyi sadece YSK'ya yönlendirmek yanlış. Kürt muhalefeti, geçmiş ve bugünün doğru değerlendirmesiyle geleceğe sağlıklı projeksiyon tutar ve mevcut haklı infiali iyi yönetirse, aslında kendisinin de beklemediği bu krizi önemli bir eşik yapabilir...
Devletin her hamlesine karşı gösterilecek refleks de artık BDP'nin tek başına üstleneceği boyutta değil. Kürt tarafı ve ittifaklarının ortak refleksi, bu hamleyi boşa çıkaracak ve tavizsiz atlatacak bütün araçlara sahiptir. Türk Hükümeti ve Başbakanı dün akşama kadar sessiz kalmayı ve silahlı güçlerini sokaklara salmayı tercih etti. Konuşabilen sözcüleri de yargı ve istikrar tanrılarına secde ettiler...
Sınırsız ve sorumsuz şiddetinin birebir muhatapları ile dünyadan bihaber olmayan yeni kuşağın öfkesini gözardı eden devlet, planlarının üstten uzlaşmayla sirayet edeceğini düşünmesin. Toplumsal itiraz, bazen balans ayarlarını tutmayabileceği gibi yerinde kontrol mekanizmalarını da aşabilir...
Devlet, YSK kararı öncesi Kürt iradesinin önüne diktiği anayasal ve yasal bariyerlerle; göstermelik demokrasisinin şeffaf olmayan sahnesindeki oyununa şükretmeliydi...
Kaynak: http://tuncelfikret.blogspot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder