Siyasi partilerin 12 Haziran genel seçimlerine ilişkin milletvekili aday listelerini tamamlamaları seçim sathı mahallinin resmen başladığını da ilan etti. Ortaya çıkan tablo seçim sürecinin yanı sıra, siyasette de yeni bir dönemin başladığını gösteriyor. Özellikle iktidar partisi AKP’nin, Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın kişisel inisiyatifi ile oluşan aday listesi, seçim sonrasına ilişkin ciddi ip uçları taşıyor.
AKP’yi teşkil eden Milli Görüş geleneğinin partiden tasfiye edildiği ilk elde göze çarpıyor. AKP’nin üzerine kurulduğu güçler dengesi de bu anlamda rota değiştiriyor. Erdoğan’ın oluşturduğu liste, başta AKP kurucularından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün parti üzerindeki etkisini meclis grubunda sona erdirmeyi planlıyor. Öte yandan partinin güçlü isimlerinden Bülent Arınç’ın siyasete başladığı, memleketi Manisa yerine Bursa’dan aday gösterilmesi, benzer konumdaki AKP’lilerin de budandığını gösteriyor.
Erdoğan, Türk-İslam orijinli Milli Görüş yerine, İslam-Türk orijinli yeni bir İslami hatta çekiyor AKP’yi. Erdoğan, son iki yıldır il teşkilatlarında oluşturduğu yönetimleri milletvekili aday listelerinden ön sıralara taşıdı. Parti içerisindeki güç dengelerini tasfiye eden Erdoğan’ın, kendisine başkanlık sisteminin yolunu açacak anayasa değişikliğini sorunsuz onaylayacak bir meclis grubu hedeflediği açık bir biçimde görülüyor. Aday listelerinde yer alanların Erdoğan’a mutlak biat fikriyle belirlendiği kesin.
Kürdistan listeleri ile de AKP’nin bu yeni kadrolarına mesaj veren Erdoğan, “Kürt açılımının” son bulduğunu ilan ediyor. İki dönemdir, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu konusuda adım atacağız, demokratikleşme, yeni anayasa” söylemlerine inanarak, bu yolla Kürdistan’da siyasal nüfuz sağlayacaklarını sanan işbirlikçi Kürtler’i dahi tasfiye eden Erdoğan, siyasi kökleri AKP tarihi ile sınırlı isimlerin ağırlıklı olduğu milletvekili listeleri ile seçim sonrası Kürt sorunu konusuda takınacağı tutumun da ip uçlarını veriyor.
Erdoğan’ın yeni dönemde, Kürt sorunu konusunda, kendi “Topal Osman’ı” gibi görevlendirdiği Mehmet Metiner’i öne sürmesi bu süreçte, Kürt ihanetini daha çok öne çıkarmaya hazırlandığını gösteriyor. Erdoğan bu yolla, Meclis’in Kürt sorunu konusunda üstlenmesi gereken rolü de engellemeyi planlıyor. Yeni meclisi kendi başkanlığı için bir araca dönüştürmeyi hesaplayan Erdoğan’ın bu uğurda tüm yolları mübah gördüğü de açık.
BDP Grubu’nun yurtsever Kürt Halkı’na dayanan muhalefeti karşısında, Kürt sorunu konusunda yapmaya çalıştığı tüm oyalama girişimleri boşa çıkan Erdoğan, özellikle Kürdistan’da siyasi mücadele edemeyeceğini anlayınca, kendini yüzde onluk seçim barajına emanet etti. 12 Eylül Anayasa değişikliği referandumunda ısrarla yeni bir anayasa yerine faşist 1982 Anayasa’sının ömrünü uzatmayı tercih eden Erdoğan’ın bir hesabının genel seçimler olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Kendini “liberal” ilan edenlerin ve “cumhuriyetçi solcuların” desteklediği AKP’nin Anayasa referandumu ile neyi hesapladığı bu seçimlerle daha da iyi ortaya çıkacak.
Son olarak açılım adı altında Kürt sorunu üzerinden kendini Kürdistan’da kalıcılaştırma hesapları yapan AKP ve Erdoğan son hazırladığı milletvekili aday listesi ile Kürdistan’da siyaseten havlu attığını da resmen ilan ediyor.
Kürt siyasetinin rakibi yüzde on barajı...
AKP Hükümeti bir yandan seçim barajına güvenirken öte yandan da dur durak bilmeyen, “operasyonlarla” sivil Kürt siyasal kadroları üzerinde polis marifetiyle ağır bir baskı kurmaya çalışıyor. KCK davalarının dışında seçim sürecine dönük başlayan operasyonlarda yüzlerce Kürde yönelik gözaltılar sürüyor. Sadece 5-12 Nisan tarihleri arasında Hakkari’de 25, Urfa’da 14, İstanbul’da 12, Adana’da 11, Van’da 11, Erzurum’da 8, Şırnak’ta 6, Antalya’da 4, Tekirdağ’da 2, Mardin, Mersin, Batman ve Ergani’de ise birer kişi gözaltına alındı. Bunların en az 23’ü tutuklandı. Açık işgal altındaki ülkelerde dahi görülmesi güç bu baskıların Kürdü siyaset dışı yollara itmekten başka bir anlamı yok aslına.
AKP’nin tavrı da bir kez daha ortaya koyuyor ki, BDP’nin desteklediği bağımsız adayların hem Kürdistan’da hem de Batı illerinde tek rakibi, yüzde onluk antidemokratik seçim barajıdır. Siyaseten mücadele edemeyen sistem partileri yüzde on seçim barajı ile toplumsal muhalefetin siyasal tezahürünü yok etme çabasını sürdürmektedir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de sol güçler ile ortak tavır geliştiren Kürt siyasal geleneğinin, Altan Tan gibi Kürt kimliğinin yanı sıra İslami kimliği de öne çıkmış siyasetçileri de kapsaması söz konusu siyasetin kitleselleşmesinin vardığı düzey açısından son derece dikkat çekicidir.
68 öğrenci liderlerinden DEV-GENÇ’in son genel başkanı Ertuğrul Kürkçü’nin bağımsız adaylar arasında yer alması, Denizler’in, Mahirler’in başlattığı mücadelenin yoğun bir halk desteği ile gelişerek egemen meclisin kapısını zorlamasıdır. Kürkçü’nün meclise girmesi, halklarımızın Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını onaylayan meclisle hesaplaşmanın da başlangıcı olacaktır.
Milletvekili sayısını ciddi oranda artırması beklenen bağımsız adayların içerisinde BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Hakkari’den aday olması da yeni siyasetin habercilerindendir. 2007 seçimlerinde ikinci bağımsız milletvekilini masa başı oyunları ile kaybeden Hakkari’nin bu seçimlerde üç bağımsız milletvekili çıkarması bekleniyor. Seçilecek bu üç milletvekiline sıradan birer milletvekili gibi bakmak yanıltıcı olur. Bu sonuç Kürt halkının kendi geleceğine ilişkin atılacak en önemli adımlardan birini temsil edecektir.
Bu sonuç cumhuriyet tarihi açısından da eşi benzeri olmayan bir siyasi vaka olacaktır. 12 Eylül referandumunda gösterdiği boykot tavrını bağımsız adayları seçmede gösterecek olan Hakkari’nin geleceğin siyasetinin şekillenmesindeki etkisi büyük olacaktır.
Siyaseti salt, mecliste olmaya indirgeyen MHP bir yana bırakılacak olursa, CHP’nin seçim için soyunduğu Ergenekon ittifakı, CHP’de Kürt siyaseti yapacağını iddia edenlerin de kime hizmet edeceğini gözler önüne serdi. Kendilerini var eden içinden çıktıkları şehrin siyasetine talip olamayıp genel başkan kontenjanı ile devşirme siyasetine soyunmaları bu konudaki samimiyet ve ciddiyetlerini de ortaya koyuyor.
canerdem2126@gmail.com
AKP’yi teşkil eden Milli Görüş geleneğinin partiden tasfiye edildiği ilk elde göze çarpıyor. AKP’nin üzerine kurulduğu güçler dengesi de bu anlamda rota değiştiriyor. Erdoğan’ın oluşturduğu liste, başta AKP kurucularından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün parti üzerindeki etkisini meclis grubunda sona erdirmeyi planlıyor. Öte yandan partinin güçlü isimlerinden Bülent Arınç’ın siyasete başladığı, memleketi Manisa yerine Bursa’dan aday gösterilmesi, benzer konumdaki AKP’lilerin de budandığını gösteriyor.
Erdoğan, Türk-İslam orijinli Milli Görüş yerine, İslam-Türk orijinli yeni bir İslami hatta çekiyor AKP’yi. Erdoğan, son iki yıldır il teşkilatlarında oluşturduğu yönetimleri milletvekili aday listelerinden ön sıralara taşıdı. Parti içerisindeki güç dengelerini tasfiye eden Erdoğan’ın, kendisine başkanlık sisteminin yolunu açacak anayasa değişikliğini sorunsuz onaylayacak bir meclis grubu hedeflediği açık bir biçimde görülüyor. Aday listelerinde yer alanların Erdoğan’a mutlak biat fikriyle belirlendiği kesin.
Kürdistan listeleri ile de AKP’nin bu yeni kadrolarına mesaj veren Erdoğan, “Kürt açılımının” son bulduğunu ilan ediyor. İki dönemdir, Erdoğan’ın, “Kürt sorunu konusuda adım atacağız, demokratikleşme, yeni anayasa” söylemlerine inanarak, bu yolla Kürdistan’da siyasal nüfuz sağlayacaklarını sanan işbirlikçi Kürtler’i dahi tasfiye eden Erdoğan, siyasi kökleri AKP tarihi ile sınırlı isimlerin ağırlıklı olduğu milletvekili listeleri ile seçim sonrası Kürt sorunu konusuda takınacağı tutumun da ip uçlarını veriyor.
Erdoğan’ın yeni dönemde, Kürt sorunu konusunda, kendi “Topal Osman’ı” gibi görevlendirdiği Mehmet Metiner’i öne sürmesi bu süreçte, Kürt ihanetini daha çok öne çıkarmaya hazırlandığını gösteriyor. Erdoğan bu yolla, Meclis’in Kürt sorunu konusunda üstlenmesi gereken rolü de engellemeyi planlıyor. Yeni meclisi kendi başkanlığı için bir araca dönüştürmeyi hesaplayan Erdoğan’ın bu uğurda tüm yolları mübah gördüğü de açık.
BDP Grubu’nun yurtsever Kürt Halkı’na dayanan muhalefeti karşısında, Kürt sorunu konusunda yapmaya çalıştığı tüm oyalama girişimleri boşa çıkan Erdoğan, özellikle Kürdistan’da siyasi mücadele edemeyeceğini anlayınca, kendini yüzde onluk seçim barajına emanet etti. 12 Eylül Anayasa değişikliği referandumunda ısrarla yeni bir anayasa yerine faşist 1982 Anayasa’sının ömrünü uzatmayı tercih eden Erdoğan’ın bir hesabının genel seçimler olduğu da bir kez daha ortaya çıktı. Kendini “liberal” ilan edenlerin ve “cumhuriyetçi solcuların” desteklediği AKP’nin Anayasa referandumu ile neyi hesapladığı bu seçimlerle daha da iyi ortaya çıkacak.
Son olarak açılım adı altında Kürt sorunu üzerinden kendini Kürdistan’da kalıcılaştırma hesapları yapan AKP ve Erdoğan son hazırladığı milletvekili aday listesi ile Kürdistan’da siyaseten havlu attığını da resmen ilan ediyor.
Kürt siyasetinin rakibi yüzde on barajı...
AKP Hükümeti bir yandan seçim barajına güvenirken öte yandan da dur durak bilmeyen, “operasyonlarla” sivil Kürt siyasal kadroları üzerinde polis marifetiyle ağır bir baskı kurmaya çalışıyor. KCK davalarının dışında seçim sürecine dönük başlayan operasyonlarda yüzlerce Kürde yönelik gözaltılar sürüyor. Sadece 5-12 Nisan tarihleri arasında Hakkari’de 25, Urfa’da 14, İstanbul’da 12, Adana’da 11, Van’da 11, Erzurum’da 8, Şırnak’ta 6, Antalya’da 4, Tekirdağ’da 2, Mardin, Mersin, Batman ve Ergani’de ise birer kişi gözaltına alındı. Bunların en az 23’ü tutuklandı. Açık işgal altındaki ülkelerde dahi görülmesi güç bu baskıların Kürdü siyaset dışı yollara itmekten başka bir anlamı yok aslına.
AKP’nin tavrı da bir kez daha ortaya koyuyor ki, BDP’nin desteklediği bağımsız adayların hem Kürdistan’da hem de Batı illerinde tek rakibi, yüzde onluk antidemokratik seçim barajıdır. Siyaseten mücadele edemeyen sistem partileri yüzde on seçim barajı ile toplumsal muhalefetin siyasal tezahürünü yok etme çabasını sürdürmektedir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de sol güçler ile ortak tavır geliştiren Kürt siyasal geleneğinin, Altan Tan gibi Kürt kimliğinin yanı sıra İslami kimliği de öne çıkmış siyasetçileri de kapsaması söz konusu siyasetin kitleselleşmesinin vardığı düzey açısından son derece dikkat çekicidir.
68 öğrenci liderlerinden DEV-GENÇ’in son genel başkanı Ertuğrul Kürkçü’nin bağımsız adaylar arasında yer alması, Denizler’in, Mahirler’in başlattığı mücadelenin yoğun bir halk desteği ile gelişerek egemen meclisin kapısını zorlamasıdır. Kürkçü’nün meclise girmesi, halklarımızın Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararını onaylayan meclisle hesaplaşmanın da başlangıcı olacaktır.
Milletvekili sayısını ciddi oranda artırması beklenen bağımsız adayların içerisinde BDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın Hakkari’den aday olması da yeni siyasetin habercilerindendir. 2007 seçimlerinde ikinci bağımsız milletvekilini masa başı oyunları ile kaybeden Hakkari’nin bu seçimlerde üç bağımsız milletvekili çıkarması bekleniyor. Seçilecek bu üç milletvekiline sıradan birer milletvekili gibi bakmak yanıltıcı olur. Bu sonuç Kürt halkının kendi geleceğine ilişkin atılacak en önemli adımlardan birini temsil edecektir.
Bu sonuç cumhuriyet tarihi açısından da eşi benzeri olmayan bir siyasi vaka olacaktır. 12 Eylül referandumunda gösterdiği boykot tavrını bağımsız adayları seçmede gösterecek olan Hakkari’nin geleceğin siyasetinin şekillenmesindeki etkisi büyük olacaktır.
Siyaseti salt, mecliste olmaya indirgeyen MHP bir yana bırakılacak olursa, CHP’nin seçim için soyunduğu Ergenekon ittifakı, CHP’de Kürt siyaseti yapacağını iddia edenlerin de kime hizmet edeceğini gözler önüne serdi. Kendilerini var eden içinden çıktıkları şehrin siyasetine talip olamayıp genel başkan kontenjanı ile devşirme siyasetine soyunmaları bu konudaki samimiyet ve ciddiyetlerini de ortaya koyuyor.
canerdem2126@gmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder