5 Nisan 2011 Salı

2011 Seçimleri veya Faşizmin Kurumlaşma Sınavı

Kürdistan dâhil, Türk Devleti’nin üstünde yükseldiği topraklarda yaşayan halklar, şu anda bloklaşmak isteyen partiler dışında, hayret edilesi bir duruş sergiliyor, bir türlü demokratik bir tavır sergileyemiyorlar. Sanki demokrasinin bütün yükünü sadece Kürtler ve sosyalistler yüklenmeli imiş gibi bir duruşları var bu insanların.

Atatürk tipi faşizmin yıkılma noktasına geldiği, onun yerine “Ilımlı-İslam” adı verilen yeni ve daha köklü bir Erdoğan rejiminin geçmekte olduğu veya Duçe Faşizmi’nin geçtiği bir dönemeçteyiz. 2011 Seçimleri, eğer açık farkla kazanırlarsa, söz konusu rejimin tüm hatları ile tescili olarak kabul görecek ve sıcak temas dışında geri dönüşsüz bir noktaya gelinecektir (point to no return)..


Bu arada faşist yürüyüşün, Türk Devleti’nde aldığı mesafeyi gösteren Ahmet Şık’ın kitabını herkese tavsiye ederim. Özellikle polis teşkilatının Gülen Cemaati tarafından nasıl zapt edildiğini göstermesi önemlidir. Faşizmin tehlikelerini anlamamakta ısrar eden, durumu hafife alan sorumsuzlar bu kitabı sindirerek, eleştirel bir gözle okusunlar derim.


Emekçisi, işsizi ve sermayedarı ile Türk Halkı, her faşist rejimin iktidarı aldığı zaman yaptıklarını yapan ve halka şirin görünmek için tedbirler alan Erdoğan’ın gerçek yüzünü gördüklerinde iş işten geçmiş olacaktır. Bilinir, Hitler iktidarı aldığında okullara süt dağıtmak dâhil, Almanlara şirin gelen bir çok iyileştirmeler sağlatmıştı. Fakat sonunda Alman Halkı’nı, bir intikam boğuşması olarak gördüğü II. Dünya Savaşı macerasına iteledi ve olanlar oldu…


Şu anda vaatlerini, yetim hakkını başkasına yedirmeme, yani bütçeyi dikkatli kullanma gerekçesi ile sınırlandırmış gibi görünse de ideolojik yoldaşlarını kollamaktan asla geri durmayan bir AKP iktidarının estirdiği fırtınayı yaşıyor Türk Devleti’nin “tebaası”. Alman Mahkemeleri tarafından tescil edilen, Kanal 7 adlı TV’nin oluşması gibi soygun olaylarını da örtbas eden bu neo-faşist adam, ABD ve İngiltere’nin tam desteğini arkasına almış durumdadır. Kanal 7 sadece bir örnektir. Nerede ise bütün yandaşlarını ihya eden kolaylıklar sağlayarak, ekonomik bakımdan da güçlü kadrolar yaratan Duçe Erdoğan şimdi hayatının en önemli dönemecindedir (“Bizim Çalık” örneği).


Evet, Seçim-2011 faşizmin kurumlaşmasının önündeki engelleri kaldırmak için Erdoğan tarafından çok iyi kullanılacaktır. Daha şimdiden diktatörlüğünü daha açık bir şekilde ilan edeceği Başkanlık Sistemini tartıştırıyor. Eğer yeterli sayıda, yani konuyu referanduma götürecek kadar milletvekili çıkarırsa bu sistemi tereddütsüz bir şekilde hayata geçirecektir.


Türk kesimine baktığımızda Marksist Sosyalistler hariç, demokrat sayılabilecek bir örgütlenme göremeyiz. Sosyalistler ise BDP’nin parlak varlığına rağmen bir türlü toparlanamamakta, dikkate alınabilecek bir güç haline gelememektedirler. Hele neredeyse Ergenekonculuk kokan bir “komünist” parti var ki evlere şenlik.


Yine Türk kesiminde sosyal demokratım diyen bir de CHP var. Başında çifte dönek (Kürt olduğunu inkâr ve Alevi olduğunu örtbas eden) Kılıçdaroğlu denilen bir unsur bulunan bu parti sözde Atatürk Faşizmi’ni hedeflemektedir. Fakat ne sermaye kesiminde, ne orduda ne de poliste dikkate alınacak bir tabanları veya güçleri yoktur. Sokak hâkimiyeti ise resmen sıfır! Bunlarınkine tabansız faşizan bir eğilim diyebiliriz. Gülünç, ama öyle…


Bazıları bu görüşüme çok keskin bir görüş gözüyle bakabilirler. Fakat tabii ki öyle değil. Lafı hiç dolandırmadan söyleyelim; Kürdistan Meselesi ve inanç özgürlüğü meselesi Türk Devleti’nde bir turnusol kağıdı gibidir. Diğer bütün sorunlar bu iki sorunun etrafında birer pervane sayılır. Bu iki sorunu ciddiye alan ve demokratik, onurlu bir çözüm getiren örgütlü bir akım, Türk Devleti’ni çağdaşlaştırabilir. CHP’de bu iki meselede de duyarlılık hissedemeyiz. Atatürk İlkeleri denilen, geçerliliği kalmamış olan “ulus devlet” ve “güçlü Türk Devleti” yaratmayı zora dayandıran “anayasal” ilkeler tümüyle çökmüşlerdir. Öte yandan oportünist de olsa, Sosyal-Demokrasi’nin bazı değerlerine sahip çıkmak gibi bir eğilimleri de yoktur. Kısacası CHP şu andaki yapısı ve duruşu itibarı ile havada bir partidir.


Türk kesiminin diğer faşist partisi ise MHP’dir. MHP, 1960’lı, 1970’li yıllarda ABD’nin kurdurduğu gladyonun sokak gücü olarak ortaya çıkmış, o zamanların (1970’li yılların) TÜSİAD’ında gizli gözdesi olmuştu. Irkçı ideologları vardı ve “bozkurtların dirilişini yaşıyorlardı. Kısacası Orta Asya’dan Balkanlar’a kadar uzanan bir Türk egemenliği hayalini kuruyorlardı. Yani o zamanlar faşist eğilimleri ciddiye alınabiliyordu. Ama yaşadığımız zaman diliminde, bilhassa 2002’den sonra inişe geçtiler. Artık sermaye kesiminin desteği yoktu arkalarında. TÜSİAD çoğunluk grubu çoktan beridir demokrasinin evrensel değerlerine sahip çıkmaya başlamıştı. Mantar gibi türeyen bedavacı Anadolu Kaplanları onları sinirlendiriyordu. Çıkış yolu ararken, tek destekleri Avrupa Birliği kalmıştı. Bu destek de Erdoğan’ın AB’yi kızdıran manevraları ile boşa çıkmış, Türk Devleti AB tarafından bir düşman olarak veya daha hafif deyimi ile ikinci sınıf devlet olarak algılanmıştır.


Sadede gelirsek, bu haliyle Seçim-2011 AKP tarafından başlamadan kazanılmış gibidir. Öyle görünüyor ki, AKP için önemli olan kaç milletvekili çıkaracağıdır. Yani (önemli olan) yeni Erdoğan tipi diktatörlüğü pekiştirecek yeni Türk anayasasını çıkaracak çoğunluğa ermektir. Aslında elindeki kurumlara bakıldığında buna pek de gerek yok. Çünkü kuvvetler ayrılığının bittiği bir sistemin bütün ipleri Diktatör ’ün ellerindedir. Polis onda, ordu geniş ölçüde onda, sermaye çevrelerinin desteği onda, ılımlı-islam temelinde yükselen ideolojik mücadelede üstünlük de onda. ABD destekli Erdoğanizm, şu an itibarı ile bütün yatırımını Kürt Halkı’nın beyinlerini teslim almaya yapmıştır. Beyinlerin teslim alınması, direncin kırılması demektir. Bu da teslimiyetin dayatılmasını kolaylaştıracaktır. Son Güney ziyaretinin parlatılmasının temelinde bu yatmaktadır. Tabii ki Erdoğan’a destek veren bazı kuzeyli Kürtleri ’in üstün ihanet madalyası alma çabalarını da unutmamak gerekir..


Fakat durumu bir nebze kurtarmak, dengelemek hala mümkündür. Bunun için (maalesef) CHP’ye görev düşmektedir.


Eğer bu parti;


-Artık Kemalizm’in hiç olmazsa ana çizgilerinin aşındığını, bir daha taraftar bulamayacağını bilirse,


-İdeolojikman değişime hazır olduğunu, seçimden hemen sonra bazı ağırlıklarından kurtulma mücadelesi vereceğini gösterirse,


-Kürt (daha doğrusu Kürdistan) Sorunu ile Alevilik ve Alevilik konusunda sistemin dışına çıkma eğiliminde olduğuna inandırabilirse,


-Seçimde Dersim’i ayartmak yerine, İstanbul’da, Bursa’da, İzmit’te, kısmen de olsa, Konya’da, Bolu’da veya Ankara’da varlık göstermeye çalışırsa...


-Soyut kavramlar yerine doğru bir sınıf veya kitle tercihi ortaya koyabilirse durum kurtarıla bilinir... Aksi takdirde kendisi de kaçınılmaz olarak söz konusu faşizm heyelanının altında kalacaktır.


Kürtler ’in kitlesel tercihi olan BDP ve diğer HAK PAR ile KADEP hariç, küçük Türk partilerinin politikaları berrak olmadığından teker teker erimeye mahkûmdurlar.


Türk Partileri şunu çok iyi bilmelidirler: Hiç bir odak kendisine toplumsal bir taban bulamadan, doğru politik hedefleri, sınıf veya kitle tercihleri ile taçlandırmadan yaşayamaz. İşte MHP’nin bir zamanlar gladyocu olan şeflerinin durumu. Bunların sapır sapır dökülmeleri, soyut bir ırkçılık temeli üstünde tutunma çabalarının artık anlam yitirdiğinin en açık delilidir..MHP’nin bütün kaleleri şu anda AKP’nin elindedir. Dış Türkler AKP’yi tanırlar. İçte ise ırkçılar AKP ile kol kola yürüme talimi yapıyorlar.. Bütün bunlar İslami tırmanışı durdurmak isteyen ABD’nin desteği ile olmaktadır. Bu manzara karşısında MHP liderleri sadece bağırıp çağırmakla meşguldürler. Barajı geçmeleri bile şu an itibarı ile şüpheli.


Görüldüğü gibi durum çok hassas… Demokratlar ’ın, Kürtler ve sosyalistler ile birlikte hareket ederek dikkatli bir seçim stratejisi geliştirmeleri kendileri açısından şarttır. Yaşamak istiyorlarsa “bana dokunmayan Erdoğan bin yaşasın” dememelidirler. Çünkü faşistin ne zaman kimi hedef alacağı hesaplanmıştır. Adım adım ilerliyorlar. Bu bilinsin!

Hiç yorum yok: