Orta Doğuda ciddi hareketlikler görülmektedir. Belki de Ortadoğu halklarının tarihinde yer edinecek bir sürecin başlangıcına girilmiş oldu. Bu hareketliliğin Güney Kürdistan’a yansıması daha ilginç yöntemlerle oldu. Halkın birikmiş sorunları yerel ve uluslar arası çıkarlarla karşılaştı. Aslında halkın on günlük kesintisiz direnişine rağmen yerel ve uluslararası güçlerin taktiksel yaklaşımı değişmedi.
Süleymaniye’de geçen 15 Şubat eyleminden hemen sonra 16 Şubatta ciddi bir hareketlilik kazandı. Çok az sayıdaki göstericilerden oluşan bir grupta PDK’nin Süleymaniye dördüncü teşkilatının önünde PDK’yi ve rant, yolsuzluklar nedeniyle protesto etmeye başladılar.
Bunun üzerine teşkilat başkanı halkın taranması talimatını veriyor. Neredeyse her on kişiden birinin yaralayan bina korumaları bir genci de öldürdüler.
Ardında aynı gün saat 19:00 civarında PDK’ye bağlı binlerce askeri güç Süleymaniye’yi işgal etmek için yola çıktılar; işgal ettiler çünkü hem Süleymaniye halkı hem de PDK’nin tehditvari çıkışları işgalin sinyallerini veriyordu.
PDK’ye yıllarca sekreterlik yapmış Fazıl Mirani’inin PDK adına yaptığı ilk açıklama ‘’PDK’ye saldıranların elini keserim’’ şeklinde oldu. Yerdeki kana rağmen ölümü kardeş katliamını hortlatan bu zatın çıkışı doksanlı yılların kardeş kavgasından daha tehlikeli ve korkunçtu.
Süleymaniye daha bu güçlerin denetimindeyken YNK’ye bağlı bir TV Kanalı çok güvenilir bir sitenin içinde ateşe verildi. Zaten daha ilk gecede Goran’ın Hewlêr, Soran ve Duhok’taki büroları aynı şekilde silahlı insanlar tarafından yakılıp yıkılıyordu.
PDK yıkan tarafın kendisi olmasına rağmen isyancıları ihanetle suçluyordu. Aslında siyasi partilerin birbirlerine verilen mesajları halkın kanı üzerinden veriliyordu. Biz defalarca kardeş kavgasının biçim değiştirdiğini tespit etmiştik. Bu kavganın son olaylarda bu zemin o karanlık yılları bile çok geride bıraktı çünkü halktaki bilinç ve kavrama düzeyi daha da gelişkin olduğu bir dönemde dökülen kanın niceliğinden çok niteliksel bir kırılmanın yaşandığı gözlemlenmektedir. Halk 10 gün bu niteliğin direnişini gösterdi.
Daha açık söylemek gerekirse istisnasız tüm siyasi partilerin koyduğu tavrın dengeciliği bu şiddetin bir günde tüm siyasi partileri nasıl sindirdiğini ortaya çıkarmaktadır. Herkes ölenlerin türbesine taş atar bir pozisyona geçti.
Direnmekte ısrar eden halk isteminin sahipsiz kaldığını hiç çekinmeden söylemek zorundayız. Halka yapılan saldırıya karşın yapılan en tarafsız açıklama bile halkın istemlerini aşındırmaya yontmaya çalışan vicdan ve demokratik bilinçten yoksun ve yoksuldu.
Halk biraz daha ısrar edince ‘ihanetçiler’ şehit ilan edildiler. Bazı iddialara göre bu çılgın şiddetin yanında kesenin ağzı açılarak mağdur ailelere derhal para dağıtıldığı ve aldığımız bilgilere göre bizzat Neçirvan Barzani’nin görevlendirdiği bir kaç zat Süleymaniye’de para dağıtmak için sermaye operasyonu yaptığını öğrendik.
Onuncu gününe kadar PDK adeta eğitim hakkını gasp edercesine zorla üniversite ve yurtları boşaltarak Hewleri kontrolüne alıp bir dizi komplo ve oyunları YNK’yi de içine çekerek gerçekleştiriyordu;
1-İran’dan iki “terörist”in sınırı geçeceği ihbarı ve Süleymeniye’de iki kişinin tutuklanması,
2- Eğer kitle toplanırsa kitle içinde bazı teröristlerin kendisini patlatacağı uyarısı ve ardından kitlenin içinde patlatılan ses bombası ve kitlenin direnişine yine öldürme ve yaralamayla karşılık verilmesi. İlginç olan halk bombayı atan kişiyi yakalayıp asayiş güçlerine vermesine rağmen bu olayın üstü örtülmekte ve gündemleştirilmemektedir.
3- Onuncu gününde patlatılan ses bombasının yanında halkın öfkesini yatıştırmaya çalışan açıklamalar yapıldı. Bölge Başkanı Mesut Barzani daha önce “gereğini yapın” dediği güvenlik güçlerine bu sefer ‘niye öldürdünüz’ diyordu. Ne var ki aynı gecede YNK asayiş güçleri Süleymaniye’de 5 “terörist”i öldürdüklerini söylüyorlardı. Görüştüğümüz kişilerden biri Azad Cundiyani’ye yakın bir kaynak (yakın koruması) bunu profesyonelce yapılan bir senaryo olduğunu söylüyordu. Zaten olayın bir film gibi kameraya profesyonelce alınması da bunun en somut göstergesiydi.
İran Faktörü, CPT ve NATO Ödülü
PDK İran ile olan ilişkilerini zedeleyecek bir dozu göze alarak olaylarda İran parmağının devreye girdiğini kendi basınından veriyordu. PDK polit büro üyelerinden isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili bize bu haberlerden sonra İran’ın baskısından kaynaklı Peyamner Haber Ajansı’nın (PDK resmi haber ajansının) müdürünü görevden almak zorunda kaldıklarını söylüyor.
PDK ve YNK aslında halkın ciddi istemlerini ve reform taleplerini kendi savaşlarında kullandılar. Bunu yaparken dış güçlerin ve muhtemelen kısa zamanda ortaya çıkacak büyük bir gerçeğin ardındaki savaşı başlattılar.
İran’ın iddia edilen toplantıları yapıp yapmadığından çok bu faktörün teşhir edilme gereği bu olaylardaki ABD ve AB gibi güçlerin bir uçta PDK’yi bölgede güç yapma istemine karşın zaten otomotikmen İran’ın da YNK’ye rol verme ve destekleme potansiyelidir. Çünkü sözü edilen siyasi partilerin dış güçlerle olan stratejik ilişkisi PDK-YNK ittifakından on kat daha stratejiktir.
Sermayeci güçlerin Kürdistan toprakları üzerinde ne zaman bir planı gerçekleşse iç ve dış dengeler adına Kürdistan ve bölge halkları bunun bedelini çok ağır öderler.
1990’larda kabul edilen bir bölgeye karşılık Türkiye’ye NATO tarafından yakılan yeşil ışık Kuzey Kürdistan’da büyük bir katliama neden olmasının yanında Güney’de uzun bir savaşa neden olmuşlardır. Güneyli güçlerin PKK karşısında yaptığı savaş aslında NATO’nun 6. maddesinin gizlice PKK’ye karşı uygulanma durumuydu. Şayet bu madde açıktan sahiplenilseydi Kuzey’deki mücadele ve sorun uluslararası mecraya taşınacaktı, bu yüzden NATO ve Türkiye yerel güçlere dayandılar.
1999’da yapılan uluslar arası komplo ile birlikte otonomiden federalizme geçiş süreci başlatıldı. 2003’te ABD’nin müdahalesiyle kurulacak federasyonun devletleşmeye doğru evrilecek bir süreç başlatıldı. Ancak PDK ve YNK’yi birleştirmeye çalışan güçler zorlanınca, 2007’de desteklerini kısmen çektiler. Yapılan son Irak seçimlerinden sonra Barzani’ye ayrı bir rol biçtiler. Gözlemlediğimiz kadarıyla Güney Kürdistan’da PDK ve Barzani’ye verilen rolle diğer tüm güçler pasifize edilmeye çalışılmaktadır.
NATO’nun Barzani’ye ödül verilmek üzere çağırdığı ve Barzani’nin ziyaretine denk gelen bu gösterilerin hükümet karşıtlığından PDK karşıtlığına dönüştürülme gerçeği bu ödülle başlayacak yeni sürecin kendisidir. Böyle bir savaş örgütünün “barış” ödülünü vermesi önümüzdeki günlerde çok tartışılacak bir dönemi açmış bulunmaktadır.
Aynı günlerde CPT’nin Halepçe’deki gözlemci heyetinin göstericilerin bir polisi öldürdüğü iddiasını demokrasinin bir göstergesi olarak tanımlaması girilen sürecin en açık örneğidir.
Neredeyse NATO’nun ‘beyaz güvercin’ misyonunu üstlenen CPT’nin bu şiddeti meşrulaştırma çabası akla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan komplonun aslında bir NATO operasyonu olduğu ve Kürt Halk Önderinin cezaevi koşullarını kendisi tarafından nasıl meşrulaştırdığı gelmektedir. CPT Uluslararası düzeyde NATO’nun işlediği suçları (ya da genel anlamda politikayı) meşrulaştıran ve icaze veren kurumdur.
Bu durum karşısında PDK kulislerinde “NATO bizi ödüllendirdi, demek ki Irak içerisinde ispatladığımız gücümüzün devlet düzeyinde olduğumuzu kanıtladı ve bu devlet icazesidir” söylemleri dolaşmaktadır.
Bütün bu karışıklıkların içerisinde PDK ve YNK’ye bağlı on binlerce peşmergenin Kerkük’e sevk edilmesi ve askeri yetkililerin verdiği bilgiye göre on bine yakın sivilin de peşmergelerle birlikte silahlanıp gittikleri (PDK’ye bağlı) haberi bölgede ciddi bir hareketliliğin olduğunu göstermektedir.
Kuzey’de, Güney’de ve tüm Kürdistan’da çok yakın zamanda bu hareketliliğin değişik etkilerini görmek çok sürmeyecektir. Ancak yaşanan acı süreçlerin tekrarı mı olacağı yoksa yeni kapıların mı aralanacağı doğrusu Kürtlerin ve dış güçlerin net tavrını ortaya çıkaracaktır.
Ozan Erdem /Süleymaniye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder