Demokratik özerklik tartışmalarında öyle görülüyor ki en çok tepkiyi çeken bir hususta Kürdistan’da uygulanacak olan ekonomik modele dönük olan tartışmalardır.
Ekonomi denildi mi akla ilk gelen kardır. Bu öyle içselleşmiş ve kabul görmüştür ki, bunun tersini düşünmek oldukça garipsenen ve ayıpsanan bir durumdur. Kar sağlamayan bir ekonomiden bahsedildi mi sanki dünyanın çivisini çıkarmışsın gibi bir algı oluşuveriyor.
Tuhaf, ekonomiye sadece ve sadece kar olarak gören ticaretle uğraşanları anlamak zor değildir. Yine süper kapitalistleri de anlamak zor değildir. Ancak kendilerine aydın olmanın erdemini sıfat olarak onlara vermemizi isteyenlerde ekonomiyi kar amaçlı yapılan bir iş olarak görmeleri kabul edilecek ya da normal karşılanacak bir durum olmamalıdır. Ekonomi ya da ekonomos esasta bir evin yönetimi anlamına geliyor. Evin yürütülmesine dönük bir kavram olurken yaşadığımız şimdi ki dünya da adeta kar üzerine kurulan hırsızlık anlamına dönüştürülmüştür.
Biz biliriz ki ilk insanlarda -bunlara kimileri ilkel insan yani primitif insanlar dese de – önde olan yaşam biçimi ortaklaşmaydı. Ortakça yaşam kutsanırdı. İlk insanlarda birlikte var olanı paylaşmak kabul görendi. Birinin bir şeyi yok idiyse karşılıklı olarak takas ederek ihtiyaçlar giderilirdi. Yani ihtiyaçlara dayalı bir paylaşımcılık ya da yönetme söz konusuydu. Ancak ne olduysa oldu bu ahlaka dayalı ortakçı yaşam yerine bireylerin çıkarlarını esas alan bir yaşam şekillenmeye başladı. Buna kimileri insanlığın ilk kırılma noktası olarak ifade ediyor. Tarih olarak 5 ya da 6 bin yıl gerilere kadar gidiyor. İnsanlığın insan olmaktan zorbacılar tarafından çıkarılması, zora dayalı olarak ta geliştiriliyor. Zoraki toplumun dar günler için biriktirdiklerine el koyma olarak ta adlandırılan bu sürece tarihin kimi sayfalarında sınıflaşma, hiyerarşikleşme ya da tahakkümleşme olarak ta biliniyor. Ancak unutulmamalıdır ki bu birkaç bin yıllık kültür, insanlık kültürü ya da tarihiyle kıyaslandığında çok mu ama çok cüzi bir tarihi kesiti oluşturuyor.
Kısa tarihi bir kesitte olsa bugüne kadar olarak gelmiş hatta başat bile olabilmiş bu hırsızlık kültürü kabul görüyor. Bugün takas etme tek kelimeyle ayıplanır. Bugün kar amaçlı olmayan bir ticaret ayıplanır. Bugün hileye dayanmayan bir ekonomi kabul görmez. Bugün bireyin ya da bir kesimin çıkarını gözetmeyen bir ekonomi garipsenir. Hâlbuki doğru olmayan ekonomi hırsızlığa dayalı olan yönetme biçimidir. Hâlbuki doğru olmayan ekonomi birilerinin sırtında geçinmeyi hedefleyen ekonomidir. Birde bilmeyen derki bu çalıp çırpma ekonomisi her zaman varmışta bugün birileri bunun hilelerini, kirlerini dile getirip karşı duruyormuş. Yok, öyle bir şey… Asıl olan ortaklaşmaya dayalı olan ekonomidir. Asıl olan kar üzerine kurulu olan değil, insanların ihtiyaçlarını karşılayan ekonomidir. Ve öyle birilerinin söylediği gibi Sovyetler’de uygulanan plan ekonomisi de değildir. Burada dile gelen kullanım değeri olan, tabiata zararı olmayan, tüm insanları hizmetine girecek olan bir ekonomidir. Sovyetler’de ya da başka yerlerde uygulanan vahşi kapitalist kültürü benimseyen yoktur. Tersine adeta emperyalizmle yarış adına tabiat ananın tahrip edilmeyen bir yanı bırakılmadı.
Evet, ekonomi evin yönetimiydi. Bu ev yönetimi kadının eliyle yapılan bir yönetim ya da evirip çevirmeydi. Şimdi bizler yeniden insana daha yakın olan bir ekonomi modelinden bahsediyoruz. Buna da kullanım değeri olan ekonomi diyoruz. Kimisi buna katılımcı ekonomi diyor. Kimisi buna kapitalizm karşıtı alternatif ekonomi diyor. Kim ne derse desin Michael Albert’in dediği gibi: “Bence kapitalizm sadece bir çeşit hırsızlık değil. Kapitalizmin insan onurunun, insanların kendi hayatları üzerinde söz sahibi olma hakkının inkârı; büyük servet eşitsizliklerini, savaşı ve şiddeti üreten bir egemenlik biçimi olduğunu düşünüyorum” diyoruz ve alışıla gelen kapitalist ekonomiyi ret ediyoruz.
Yine Michael Albert’in dediği gibi: Bize, başkalarının gerilemesi pahasına ilerlemeyi öneren bir ekonomi istemiyoruz. Çok daha tercih edilebilir olanı ekonomimizin, bizim diğer insanlarla daha çok empati kurmamızı, onları daha çok dikkate almamızı, onları daha çok önemsememizi gerçekten hedeflemesidir” diyoruz. Evet demokratik özerklik tartışmaları yapılırken Kürdistan’da uygulanacak ekonomik politikaların daha fazla insani olmasına esas alan politikaları üretmeyi kendimize asli görev bilmemiz her halükarda insanlığa yabancılaşmamayı getireceği kesindir.
Kasım Engin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder