Son derece öğretici bir süreçten geçiyoruz.
Tarihî günlerden de.
“Türkiye’nin Batı’sı”, bazen dramatik tekil bir olay, bazen vicdan kanatıcı olarak değerlendirdiği, ama çoğu zaman abartılı hatta çoğunluk açısından “hak edilmiş” gördüğü devlet uygulamalarıyla tanışıyor.
Kritik önemde bir eşik aşılıyor.
Rejimin geldiği noktadan bahsetmiyorum.
Bu çok daha önemli ve geleceğe dair umut verici bir eşik.
Daha seçim öncesi anti demokratik koşulların ve iktidar gücünün sahadaki pratiğine, mafyatik grupların dokunulmazlığına ve cüretine, ‘yaratıcı’ provokasyon girişimlerine tanık oldu.
Yalnız medya trollerinden, rantçı ve yalancı kalemlerden değil, etkili ve yetkili kişilerden gelenlere de.
En önemlisi iktidarın ilk kez ağır bir yenilgiyle karşılaştığında yapabileceklerini gördü.
Mesela;
-Kendi vergileriyle maaş alanların, kendisinin yani kamunun haber alma hakkını gasp etmenin ötesinde devlet ajansının teşhir olmasına, suçüstü olmasına tanık oldu.
-Geçmişin güvenilir resmî haber ajansının iktidarın halkı manipüle etmek için kullandığı bir alet olduğuna tanık, önceki seçimlerde uygulanan yöntemler konusunda epey fikir sahibi oldu.
-“Milli irade” vurgusunu dilinden düşürmeyenlerin kaybettiklerinde “Milli İrade”yi çiğnemelerine tanık oldu.
-İl ve ilçe seçim kurullarının ve de Yüksek Seçim Kurulu’nun iktidar güçleri lehine, bağlı bulundukları yasalara, usullere, içtihatlara aykırı, hatta bir önceki kararlarıyla çelişen kararlar verdiklerine tanık oldu.
-İktidarın seçim kazanma yöntemlerinden “taşıma seçmen” olgusunun anlamını kavradı.
-Büyükçekmece’de iktidar ve yandaşlarının yaydığı “CHP’nin on bin seçmen getirdiği” iddiasının, aslında AKP’nin bugüne kadar kullandığı kazanma yöntemlerden biri olduğunu anladı.
-Seçmen sayısının sadece 2400 kişi arttığını bunun da 760’ının genç seçmen olduğunu öğrendi. Üstelik iddiaların aksine AKP’nin Büyükçekmece adayı Mevlut Uysal’a yakın isimlerin “taşıma seçmen” olduğu, aynı evde 11 kişinin kaldığı gerçeği ile karşılaştı.
-Etkili ve yetkililerin söylediği yalanların ‘büyük’ olmasının gerçek olduğu anlamına gelmediğini öğrendi.
-İktidar güçlerinin yalnız seçim kurullarını değil kendilerine oy vermeyen bir ilçedeki tüm seçmenleri baskı altına alabileceğine, evine polis gönderebileceğine, polisin kendi ifadelerinin ve somut durumun aksine tutanak tutabileceğine tanık oldu.
-iktidarın odaklarının sandık başkanlığına veya seçim kurullarına atadığı iktidar yanlısı memurlar, imamlar, öğretmenler yani herkes bir gün “hain” ilan edilebileceğini, iktidar için “teferruat”tan ibaret olduğunu gördü.
Özetle “Türkiye’nin Batı’sı” İstanbul’un göbeğinde soyunan rejimle yüz yüze kaldı.
Dindan muhafazakâr kitle de, seküler kitle de bir adım sonra herhangi bir ilçenin, mesela Büyükçekmece’nin “Cizre” olma ihtimalinin hiç uzak, “terörist” ve “hain” sayılmanın hiç zor olmadığını anlamaya başladı.
Bu açıdan bakılırsa, Türkiye’nin Doğu’su ile Türkiye’nin Batı’sı arasındaki ilk empati köprüsü “Gezi”de kurulmuştu.
Bu süreçteki deneyimler “Gezi” hafızasına eklemlenerek, halklar arasına örülen duvarın tuğlalarını, yavaş ama etkili biçimde tek tek yerinden oynatıyor.
Şimdi demokratik güçlere düşen 12 Eylül’den beri halkta belki de ilk kez bu denli görünür olan memnuniyetsizlik ve arayış halini, yükselen demokrasi talebini ve klişe deyimle rejimin çelişkisini iyi okuyarak, yeni ve yaratıcı örgütlenme modellerine kafa yormak olmalı.
Söylemeye gerek yok ama yine ekleyeyim; YSK muhalefetin lehine de aleyhine de karar verse anlaşılıyor ki, iktidar güçleri seçimle değil ‘vuruşarak’ gitmeyi tercih edecek. Totaliter rejimlere özgü olarak.
Muhalif bütün güçlerin gelmekte olana hazırlık yapması, seçim sürecindeki ortak tavır alma ve öğrettikleri üzerinden acilen birlikte davranmanın ve koordine olmanın yol ve yöntemlerine kafa yorması beklenir.
Yani umulur.
İnci Hekimoğlu - Artı Gerçek
Kaynak: https://www.artigercek.com/yazarlar/incihekimoglu/rejim-istanbul-un-ortasinda-soyunurken
“Türkiye’nin Batı’sı”, bazen dramatik tekil bir olay, bazen vicdan kanatıcı olarak değerlendirdiği, ama çoğu zaman abartılı hatta çoğunluk açısından “hak edilmiş” gördüğü devlet uygulamalarıyla tanışıyor.
Kritik önemde bir eşik aşılıyor.
Rejimin geldiği noktadan bahsetmiyorum.
Bu çok daha önemli ve geleceğe dair umut verici bir eşik.
Daha seçim öncesi anti demokratik koşulların ve iktidar gücünün sahadaki pratiğine, mafyatik grupların dokunulmazlığına ve cüretine, ‘yaratıcı’ provokasyon girişimlerine tanık oldu.
Yalnız medya trollerinden, rantçı ve yalancı kalemlerden değil, etkili ve yetkili kişilerden gelenlere de.
En önemlisi iktidarın ilk kez ağır bir yenilgiyle karşılaştığında yapabileceklerini gördü.
Mesela;
-Kendi vergileriyle maaş alanların, kendisinin yani kamunun haber alma hakkını gasp etmenin ötesinde devlet ajansının teşhir olmasına, suçüstü olmasına tanık oldu.
-Geçmişin güvenilir resmî haber ajansının iktidarın halkı manipüle etmek için kullandığı bir alet olduğuna tanık, önceki seçimlerde uygulanan yöntemler konusunda epey fikir sahibi oldu.
-“Milli irade” vurgusunu dilinden düşürmeyenlerin kaybettiklerinde “Milli İrade”yi çiğnemelerine tanık oldu.
-İl ve ilçe seçim kurullarının ve de Yüksek Seçim Kurulu’nun iktidar güçleri lehine, bağlı bulundukları yasalara, usullere, içtihatlara aykırı, hatta bir önceki kararlarıyla çelişen kararlar verdiklerine tanık oldu.
-İktidarın seçim kazanma yöntemlerinden “taşıma seçmen” olgusunun anlamını kavradı.
-Büyükçekmece’de iktidar ve yandaşlarının yaydığı “CHP’nin on bin seçmen getirdiği” iddiasının, aslında AKP’nin bugüne kadar kullandığı kazanma yöntemlerden biri olduğunu anladı.
-Seçmen sayısının sadece 2400 kişi arttığını bunun da 760’ının genç seçmen olduğunu öğrendi. Üstelik iddiaların aksine AKP’nin Büyükçekmece adayı Mevlut Uysal’a yakın isimlerin “taşıma seçmen” olduğu, aynı evde 11 kişinin kaldığı gerçeği ile karşılaştı.
-Etkili ve yetkililerin söylediği yalanların ‘büyük’ olmasının gerçek olduğu anlamına gelmediğini öğrendi.
-İktidar güçlerinin yalnız seçim kurullarını değil kendilerine oy vermeyen bir ilçedeki tüm seçmenleri baskı altına alabileceğine, evine polis gönderebileceğine, polisin kendi ifadelerinin ve somut durumun aksine tutanak tutabileceğine tanık oldu.
-iktidarın odaklarının sandık başkanlığına veya seçim kurullarına atadığı iktidar yanlısı memurlar, imamlar, öğretmenler yani herkes bir gün “hain” ilan edilebileceğini, iktidar için “teferruat”tan ibaret olduğunu gördü.
Özetle “Türkiye’nin Batı’sı” İstanbul’un göbeğinde soyunan rejimle yüz yüze kaldı.
Dindan muhafazakâr kitle de, seküler kitle de bir adım sonra herhangi bir ilçenin, mesela Büyükçekmece’nin “Cizre” olma ihtimalinin hiç uzak, “terörist” ve “hain” sayılmanın hiç zor olmadığını anlamaya başladı.
Bu açıdan bakılırsa, Türkiye’nin Doğu’su ile Türkiye’nin Batı’sı arasındaki ilk empati köprüsü “Gezi”de kurulmuştu.
Bu süreçteki deneyimler “Gezi” hafızasına eklemlenerek, halklar arasına örülen duvarın tuğlalarını, yavaş ama etkili biçimde tek tek yerinden oynatıyor.
Şimdi demokratik güçlere düşen 12 Eylül’den beri halkta belki de ilk kez bu denli görünür olan memnuniyetsizlik ve arayış halini, yükselen demokrasi talebini ve klişe deyimle rejimin çelişkisini iyi okuyarak, yeni ve yaratıcı örgütlenme modellerine kafa yormak olmalı.
Söylemeye gerek yok ama yine ekleyeyim; YSK muhalefetin lehine de aleyhine de karar verse anlaşılıyor ki, iktidar güçleri seçimle değil ‘vuruşarak’ gitmeyi tercih edecek. Totaliter rejimlere özgü olarak.
Muhalif bütün güçlerin gelmekte olana hazırlık yapması, seçim sürecindeki ortak tavır alma ve öğrettikleri üzerinden acilen birlikte davranmanın ve koordine olmanın yol ve yöntemlerine kafa yorması beklenir.
Yani umulur.
İnci Hekimoğlu - Artı Gerçek
Kaynak: https://www.artigercek.com/yazarlar/incihekimoglu/rejim-istanbul-un-ortasinda-soyunurken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder