24 Ekim 2018 Çarşamba

Altun: Temel Sorun Ulusal Birliktir

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, ulusal birliği oluşturmadığı sürece hiçbir parçada Kürtlerin özgürlüğünün gerçek anlamda güvence altına alınmasının mümkün olmadığını söyleyerek, şunları vurguladı: “Ulusal birliği oluşturursan ortaya çıkaracağın ulusal güçle uluslararası ve bölgesel dengelerde varlık haline gelebilirsin ama bunu yapamazsan o zaman parça parça herkesin senin üzerinde istediği oyunu oynadığı bir nesneye dönüşürsün.”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rıza Altun, Medya Haber kanalında yayınlanan özel programın birinci bölümünde Suriye ağırlıklı Ortadoğu krizini değerlendirmişti. Programın ikinci bölümünde Altun, Ortadoğu krizinin Irak ve Güney Kürdistan merkezli durumunu değerlendirdi. Irak sorununun kısa vadede çözülmesinin beklenmemesi gerektiğini söyleyen Altun, hem merkezi iktidarın hem de bölgesel hükümetin yaşadığı siyasi, ekonomik krize dikkat çekti.
Rıza Altun’un değerlendirmeleri şöyle:

IRAK’TA SORUNLAR SÜRECEK

Irak sorunu, Ortadoğu’nun çok köklü bir sorunudur. Kısa sürede Irak’ta istikrar ve çözüm beklememek gerekiyor. Dünya ve bölge dengeleriyle uğraşan güçlerin Ortadoğu’da yapmak istedikleri dikkate alındığında merkezi bir konum arz eden Irak’ta sorun, giderek daha ciddi bir durum kazanıyor. Zaten Irak’taki mevcut seçimler, sonuçları, sonuçlara rağmen yaşanan muğlaklıklar ve bir türlü hükümetlerin kurulamaması bu durumla ilgilidir. Hükümet kurulsa da sorunlar çözülmüş olmayacak.

Bu güçler üzerinde siyaset yaptığı sürece de Irak’ın kendi içerisindeki etnik, dini, sosyal durumuna tekabül edecek bir çözüm bulması da zorlaşacaktır. Irak çok ciddi bir müdahale altındadır. Bölge güçleri ve dünya güçleri, Irak’a müdahale ederken Irak’ı siyasi anlamda temsil eden partiler ya da hükümetlerle ilişkiyle yetinmediler. Bir de Irak’ın bütün sosyal ve dini yapılarıyla da ayrıca ilişkilendiler. Herkes adeta Irak’ın bütün işlerine el atmış bir durumdadır.

ÇÖZÜM ORTAYA ÇIKMIYOR

Bir seçim süreci yaşandı. Nasıl bir seçimdi; kim, nasıl bir siyaset izledi; kim ne kadar oy aldı; katılım oranı nedir, anlaşılması zor. Seçim oldu, şaibeli de olsa sonuçları açıklandı ama sonuçlara göre siyasal mekanizmalar kurulduğu zaman da değişik güçlerin müdahalesiyle yapılmak istenen de bir türlü yapılamıyor. Böyle bir durum yaşanıyor. Irak o açıdan şu an sorunlu bir pozisyondadır. Kendi iç sorunları var; etnik, dinsel sorunlar var. Irak’ta federatif bir anayasa var. Bu anayasaya, sanki istemeyerek mahkum olunmuş gibi bir tablo ortaya çıkarıyor. Yani bu anayasanın yenilere vermiş olduğu haklar tatmin etmediği kadar, bu hakları vermek zorunda olanlar da bunu hazmetmiş değildir. Dayatılmış bir durum gibi askıda kalmış ve bundan dolayı da sorunlar devam ediyor. Merkezi hükümetin üniter yapı ağırlıklı zihniyet yapısının yaklaşımlarıyla farklı kesimlerin hak taleplerinin yaratmış oldukları denklemin sorunları ağırdır. Dinsel ve mezhepsel durumların anayasadaki ifadesi ve buna paralel toplumdaki yapıları ciddi sorundur ve çözülmemiştir. Bölge ve dış güçler de buna yukarıdan müdahale edince çelişkiler giderek derinleşiyor. Çelişkiler derinleştikçe de bir çözüm noktası ortaya çıkmıyor.

ABD VE İRAN’IN MÜCADELE ALANI

Irak bir tarafıyla İran’ın etkisi altındadır, bir yanıyla da Saddam yıkıldığından bu yana Amerika’nın. Amerika Ortadoğu stratejisini oluştururken ve bu stratejinin güncel politikalarını yürütürken daha çok İran’a karşı bir Ortadoğu yaratmak istiyor. İran ise bir yandan ideolojik ve politik hegemonyasını korumak isterken diğer taraftan bu hegemonyayı Ortadoğu’ya yaymak istiyor. Bu iki gücün mücadele sahasıdır. Jeopolitik yapısı, İran’a komşu olması, bir de çok farklı etnik ve dini toplulukları barındırması itibariyle çok ilginç bir pozisyondadır. O zaman bu meseleye çözüm bulmak şu anda mümkün değildir.

Irak sorununun esas çözümü, Ortadoğu krizinin çözümü ile bağlantılıdır. Amerika ve İran, bir denge oluşturmadıkları sürece Irak’ta küçük bir hükümetin bile kurulması söz konusu olamaz. Onların kuracağı denge de daha çok taktik bir dengedir, stratejiye ilişkin değildir. Stratejik durumları daha çok birbirlerine karşı yürütmüş oldukları hegemonya savaşıdır.

TOPLUMSAL YAPISI CİDDİ SORUNDUR

Bir yanıyla çok zengin, çok stratejik bir jeopolitik yapısı var ama bir de yaşamış olduğu sorunlardan dolayı bütün zenginliklerin heba edildiği, herkesin yokluk-yoksulluk içerisinde olduğu, herkesin adeta birbirine düşman olduğu bir toplum yapısı var. Bu toplumsal yapı çok ciddi bir sorundur. Kürtler, Sünniler, Şiiler, Asuriler diyoruz, bu kavramları kullandığımız zaman etnik açıdan bunlar kimlik ifade ediyor ama sorunları var. Bütün bu sosyal yapıların birbirine yakın durumları söz konusudur.

YIKILMIŞ ÜLKE, SEFALET İÇİNDE HALK

Mesela Kürt bölgesinde halk perişandır. Zaman zaman halkın mevcut rejime karşı tepkileri gelişiyor. Ekonomik krizleri, politik çıkmazları var. Mesele sadece Irak değil, Güney’de de bölgesel hükümetin krizi merkezi hükümetten daha ağırdır. Mevcut ekonomik krizi, merkezi hükümetten çok daha ağırdır. Toplumda büyük bir fakirleşme, yoksullaşma var. Maaşlar, aylıklar ödenemiyor; elektrik, su yok ve bunlar sürekli dış güçler tarafından kullanılmanın siyasal bir temsil düzeyinin ötesine geçemiyor, dolayısıyla varlık olamıyorlar. Burada halkın tepkileri gelişiyor.

Benzeri bir durum Irak ve her taraf için de böyledir. Musul yıkılmış bir durumdadır. Diyala’dan Tigrit’e kadar, Tigrit’ten Samala’ya ve Bağdat’a kadar savaşın yıkıp yerle bir ettiği bir tablo görülür. Bütün zenginliklere rağmen orada yıkılmış bir ülke ve sefalet içinde yaşayan bir halkı görürsünüz. Basra da ciddi bir merkezdir. Tarih boyunca adeta uygarlıklara 3-4 bin yıl merkezlik yapmış bir yerden bahsediyoruz. Dünyayı besleyen temel ana bir merkez ve onun kanallarından söz ediyoruz. Bugün kendisi açlık ve sefalet içerisindedir.

HALK DA MEVCUTLARDAN ÇÖZÜM BEKLEMİYOR

Bu halk ise bütün yaşamış olduğu sefaletlerden kurtulma arayışı içindedir. Peki, neden seçim yapılmasına rağmen katılım bu kadar azdır? Toplumun yarısı bile seçime katılmıyor? Mevcut siyasetteki beklentisi ortadan kalkmıştır da ondan. Çözüm beklemiyor, kimin olması çok önem taşımıyor, daha çok etnik ve dini kimlik bağlamında tutunabiliyorlar, yoksa toplumsal açıdan sorun olamaz. Onun için mevcut durumu sürdürmek isteyenler, etnik ve dini kimlikleri sürekli körükleyerek ve onları örgütleyerek aslında toplumsal umutsuzluğu yaratıyor. Eğer etnik ve dini kimliklerdeki çelişkiler ortadan kalkarsa toplumsal sorun gerçek anlamıyla ortaya çıkacaktır. Eşitlik ve özgürlük talepleri yükseldiğinde esas sorun ortaya çıkacaktır. Şu anda sorunun üstü örtülüyor. Sorunun üstü etnik, dini, mezhebi kimliklerle örtülüyor. Onun için de kısa sürede Irak’ta mevcut çelişkiler derinleşecektir. Toplumsal olaylarda bu çelişkilerde zaman zaman kendisini ifade edecektir.

TOPLUMSAL OLAYLARI BASTIRMADA İTTİFAK

Basra’daki olayların bir toplumsal boyutu vardır bir de uluslararası kullanım biçimi vardır. Gerçekten de şöyle bir durum oldu mu? İran, Basra’da Amerika’nın karşıtı bir durumu örgütlerken tersinde kendisini vuran yeni bir dalga mı ortaya çıkardı, o da tartışma konusudur. Onun içinde zaman zaman nasıl ki etnik ve dini sorunları kaşıyarak bir üstünlük savaşı yürütülüyorsa toplumsal sorunları da zaman zaman devreye sokarak etkinlik savaşı yürütmek istedikleri oluyor. Bu herkes için tehlikeli olduğu için adeta karşılıklı düşman olanlar toplumsal olayları bastırmada ittifak içerisine giriyorlar. Onları çok fazla kaşımak istemiyorlar ama bu beladan da kesinlikle kurtulamıyorlar.

TÜRKİYE’NİN IRAK’TAKİ KONUMU

Türkiye, Irak’taki konumunu meşrulaştırmaya ve mevcut çelişkilerden yararlanarak orada varlık olmanın siyasetini yapmaya çalışıyor. Şimdiye kadar daha çok askeri bir yaklaşımla Irak’taki varlığını ifade ederken şimdi daha çok siyasal anlamda sürece müdahil olmak istiyor. Çünkü çelişkiler çok yoğundur. Bu çelişkilerin yoğunluğunda kullanabilecek güçleri hesaplayarak, o güçler üzerinden Irak’taki siyasete müdahil olmak istiyor. Aynı zamanda hem Uluslararası Koalisyon ilişkileri itibariyle hem de İran ilişkileri bağlamında orada bir rol oynama, kendine bir rol çıkarma gibi bir niyetle yeni bir siyaset oluşturuyor. Arap ülkeleri, İran, Uluslararası Koalisyon, KDP eksenli Kürtler ve Kerkük’teki Türkler ile olan ilişkileri bağlamında düşünüldüğü zaman orada kendisini bir siyasi güç olarak konumlandırabileceğini hesaplamanın siyasetini yapmaya çalışıyor. Türkiye’nin siyasi durumu böyle bir siyaset yapmaya müsait değildir. Üzerinde oynamak istediği güçler bu kadar etkili bir güç değildir.

TÜRKİYE TAVIRLARI DEĞİŞMEDİ

Neden? Irak’taki mevcut siyasi aktörlere baktığımız zaman siyasi aktörlerin Türkiye konusundaki tavrı değişmedi. Türkiye’nin Irak’taki varlığını kabul etmiyor, çekilmesini istiyor. İki hatta Türkiye’nin Irak’taki varlığını BM’ye götürmenin çalışmalarını yürütüyor. Tam da Irak’ta böyle bir tutum gelişirken onunda böyle bir siyasi yaklaşım içerisinde olması adeta sıkıştığını gösterir. Bir yanıyla orada bir yer tutmak istediği kadar diğer tarafta ona karşıt gelişen bir dalganın olması sıkışmışlığını gösterir. Bence bu çok sonuç alıcı değildir.

TÜRKİYE ADETA LEŞ KARGASI GİBİ

Türkiye şu anda, Irak merkezini, Bağdat’ı esas alıyor. Son Bağdat’a geldiğinde Güney Kürdistan’a gelmedi, Kürtleri de temel almadı. Halbuki şimdiye kadar Hewlêr üzerinden Irak’ı terbiye etmeye, baskı oluşturmaya çalışırken bugün Irak üzerinden bunların inkarına dayalı bir siyaset gütmeye çalışıyor. Türkiye’nin ne pozisyonu böyle bir müdahalede başarılı olmaya yatkındır ne de Irak’taki bütün gelişmelerde rol oynayabilecek bir konuma sahiptir. Adeta sürekli leş kargası gibi bir şeylerden beslenmek, günü birlik imkanlardan beslenerek siyaset yapmanın yolunu izliyor.

KÜRT DÜŞMANI MESAJI NETTİR

Hewlêr, Türkiye’nin Bağdat’a gidip de Kürdistan bölgesine gelmemesinden tarihi mesajını alır. Türkiye’nin, Erdoğan’ın Kürt düşmanı mesajı çok nettir. Çok özel bir mesaj vermesine gerek yoktur. Mesajı almak isteyenler için mesaj çok nettir. Fakat Güney’deki Kürtler özellikle KDP, bu konuda ne tarihten ders çıkarabiliyor, tarihin mesajını doğru algılayabiliyor ne de Türkiye’deki ulus devletin kuruluşunun Kürtler için ne ifade ettiğini anlayabiliyor. Her şey bu kadar net olmasına rağmen mesaj alınmıyor;

* Bir, referandum karşısında Türkiye’nin tutumu çok açıktır, mesajın ötesindedir yani fiili müdahaleydi.

* İki, Irak’ın federe devlete yapmış olduğu müdahalede safını belirledi, bu da çok net bir mesajdır.

* Üç, Kerkük’ün ve Kerkük’teki Türklerin örgütlendirilmesi ve silahlandırılması ve Kerkük Türkleri için yapılan hak talepleridir. Temelinde Kürt inkarının çok net olarak vurgulandığı bir Türkiye siyaseti vardır. Yeterince mesajlar ortadadır.

Buradaki güçler bu mesajı almak istemiyor. Son dönemde Irak da söylüyor, Türkiye siyasetini yapanlar konuşuyor. Diyor ki ‘biz merkezi hükümeti esas alırız, biz herhangi bir etnik bir topluluğun ayrıcalığını kabul etmeyiz’. Bunu kırmızı bir çizgi olarak belirliyor. 70’lerde Saddam döneminde tartışılan özerklik konusunu engelleyen Türkiye’dir. En büyük engeli yaratan odur. Türkiye, Saddam döneminde Kürtlerin hak kazanmaması için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Tarihte bunun belgeleri de var, bu çok nettir. Günümüzde de Türkiye bunu dillendiriyor. Kürtler bazı şeyler kazandıysa ve Irak’ta federe bir durum varsa Türkler bunu kabul ettiği için çıkmadı, Türklere rağmen çıktı. Yaşanan olaylar bunun en büyük tanığıdır. Giderek Amerika ve Türkiye arasında gelişen çelişkiler, çuval geçirme meseleleri bunlara sebepti. Çelişkiler çatışma ortamında olmadıkları için yaşanan referandum olayından sonra askeri tehditle, şantajla girerim, yaparım, vururum, kırarım siyaseti yapılamaz durumdadır. Bunu KDP üzerinden yapmaya çalıştığı zaman da hiçbir etkisinin olmadığını, sonuç alamadığı çok iyi görülür. Onun için de tam tersine başka kesimleri iştahlandırabilecek yeni bir hamleyle yani Irak’ın birliği, bütünlüğü ve merkezi hükümetin muhataplığı temelinde bir siyaseti öne çıkararak hem Kürtlere istediği gibi sınırlamanın avantajını elde edecek hem de Irak’ta ortaya çıkacak dengelerde kendisini güç haline getirecek ve Irak’taki varlığına meşruluk kazandıracaktır. Orada mümkün olduğu kadar Kürt karşıtlığını işleyip bir bloka dönüştürecektir.

Bunun mesajı Kürtlere şudur; ben Bağdat’ı esas alıyorum ulus devleti esas alıyorum, yani sana verilecek hakları sürekli sınırlayan bir pozisyonda olacağım. Sürekli senin üzerine geleni de destekleyeceğim anlamına gelen bir siyaset güttü. Eğer Güney’deki güçler hala Türkiye’yi temel bir stratejik müttefik olarak göreceklerse gelecekleri de Türkiye’nin başarı ve başarısızlığına bağlıdır. Türkiye’nin Irak’ta başarılı olması durumunda büyük zarar göreceklerdir. Bu çok nettir.

FEDERAL ANAYASA HEBA EDİLDİ

Sadece pratik olaylar bağlamında baktığımız zaman burada da bir çözümsüzlük durumu hakimdir. Şöyle düşünelim; her şeyden önce gerçekten Irak’ta Kürtlerin yapması gereken neydi, önce böyle bakmak gerekiyor. Bir kere yapılması gereken yapılmadı. Ortada çok büyük bir kayıp var. Geri de olsa ortaya çıkan federal Irak önemlidir. Federal Irak Anayasası da önemlidir. Bu anayasa belli bir konsensüs yaratıyor. Bu konsensüs üzerinde değişik yöntem ve amaçlarla hak mücadelesi yürütülebilir. Bir sonuca doğru gidilebilir, bu imkanı sunuyor. Bu imkan heba edildi. Ortaya çıkan mevcut durum politik olarak çok iyi değerlendirilip bunun siyasetinin yapılması yerine daha çok milliyetçi ve ulus devletçi yaklaşımla bu heba edildi.

GÜNEY KÜRTLERİ ÇOK BÜYÜK KAYBETTİ

Kürtler tam da Ortadoğu çelişkilerinde büyük bir fırsat yakaladığı halde bu fırsatı kendisi için bir başarıya dönüştürmek yerine uluslararası güçlerin bunun üzerinde taktik yapmasının aracına dönüştürdü. Burada çok çok büyük kaybetti. Yanlış bir siyaset yapıldı. Bunu kabul etmek lazım. Sürekli kendi bağımsızlığını, özgürlüğünü başka uluslararası güçlerle ve bölge güçleriyle ifade eden bir zihniyetin gideceği sonuç burasıdır. Yani öz güce dayanmadan siyaset yapma anlayışından kaynaklıdır. Sürekli başkasından özgürlük bekleyen, başkasından bağımsızlık bekleyen ya da uluslararası güçlere dayanıp siyaset yapmanın geleceği nokta burasıdır. Buradan kimse kazanamaz. Dünya sistemi kazanır. O zaman dünya sistemi sana neyi bahşediyorsa onunla yetinmek zorundasın. İşin kötüsü bunlar dünya sisteminin onlara bahşettiğini de elde tutamadılar. Onun için uluslararası güçlerin piyonu olmaktan kurtulamıyorlar. Türkiye oynuyor, İran oynuyor, Amerika oynuyor, Rusya oynuyor; yani herkese açıktır. Kendisi için bir şey yapmaya kalkıştığında dünya ve bölge dengelerinin bir kısmının hoşuna gitse de bir kısmının hoşuna gitmediğinden başarı şansı da olamıyor. O kadar yanlış bir ilişkilenme biçimleri vardır; yani yanlış bir kulvardadırlar.

ÜSTTE İKTİDAR SAVAŞI, ALTTA TALAN SİYASETİ

Yine yaşanan Ortadoğu krizinde izledikleri siyasette de büyük hata yaptılar. Ortadoğu en büyük krizini yaşadığında Güney Kürdistan muazzam bir refah bölgesi, bir özgürlük beldesi olabilirdi. Dört parçadaki Kürtlerin, özgürlük mücadelesi yürüten Kürtlerin pozisyonları çok önemliydi. Bütün bunlar Kürtleri bir arada tutabilecek bir siyasi birlik oluşturabilseydi muazzam bir güç ortaya çıkardı. Bu muazzam güç, Güney Kürdistan’daki federe yapı için büyük bir siyasi kuvvet anlamına gelirdi. Bütün Kürtler bunun arkasında olacaktı. Ciddi bir askeri kuvvet anlamına da geliyordu. Bir de uluslararası güçlerin de en çok yoğunlaştıkları yer olan Ortadoğu’daki kriz içerisinde bir özgürlük alanıydı. Yani herkesin gelip orada konsolosluk açması, herkesin temsilcilik açması, misyon açması, uluslararası sermayenin oraya girişi, pazar oluşuna baktığımız zaman da muazzam bir potansiyel ortaya çıkıyordu. Şimdi bunlar, ne bu Ortadoğu krizinin yaratmış olduğu siyasal fırsatı değerlendirip siyasal birlikle buradaki duruma meşruiyet kazandırmayı tercih ettiler ne de uluslararası güçlerin buradaki varlığını çok iyi değerlendirdiler. Ne oldu? Üstte iktidar savaşı siyasi krize neden oldu, altta ise talana dayalı bir siyaset ekonomik çöküşe, şuna buna neden oldu. Öyle bir noktaya geldi ki neredeyse DAİŞ’in silip süpüreceği bir alana dönüştü. Zor bela kurtarıldı. Bizim müdahalemiz olmasaydı Güney Kürdistan’daki federe devlet diye bir şey kalmayacaktı. DAİŞ ezip geçecekti, onu ortadan kaldıracaktı. Bizim yaptığımız öncülük ve bu temelde Kürt halkının sahiplenmesi sonucunda DAİŞ durduruldu. Ancak zihniyet değişmediği için de aynı işler kotara götürülmeye çalışılıyor.

BİR TÜRLÜ FEDERE DEVLET OLAMIYOR

Sürekli beklenmedik bir yerde yanlış hamleler ve o hamleler sonucunda gelişen felaketler yaşanıyor ve bu gittikçe sorunları derinleştiriyor. Sorunlar derinleşiyor fakat derinleşen sorunların nedeni burada siyaset yapan güçlerle ilgilidir. Bu sorunlar böyle derinleşmeyebilirdi. Başında bu sorunu doğru ele almak gerekiyordu. Bir hegemonya savaşı yürütülüyor. Hegemonya savaşında ya hegemonya benim olur ya da ben hegemonyayı elimde tuttuğum kadar bu ülke olur. Bir türlü federe bir devlete dönüşemiyor. Başında bu sorunludur. KDP, YNK ve diğer siyasi partiler güç olmuşlar ama bu gücünü birleştirip bir federe devlete dönüştüremiyorlar, bir ortak güce dönüştüremiyorlar neden? Çünkü bir güç ya ben hegemon olurum diyor ya da ben hegemonyamı ulusal varlığa feda etmem diyor. Bu siyaset güdülüyor. Yaşanan da odur. Seçimlere giriliyor, seçimlerde bir denge durumu ortaya çıkıyor. Bu denge durumundan dolayı iktidar talepleri noktasına geldiği zaman sorun oluyor. Ekonomik rant noktasına geldiği zaman sorun oluyor. Sorun çözümsüz kalıyor ve çözümsüz kaldığı zaman Kürtler bir varlığa dönüşemiyorlar. Bu özetlemeye çalıştığım genel krizin günümüz ifadesidir. KDP daha çok bütün siyasi hegemonyanın kendisinde olmasındaki ısrarını, diğerleri de siyasi hegemonyayı paylaşma emelleri içinde olduklarından çözümsüzlük ortaya çıkıyor. Seçimlerdeki şaibeler seçimin yapılma biçimi, seçime katılım oranları bunlar çok ciddi sorunlardır. Bütün bu sorunlara rağmen çok şaibeli sonuçlardan iktidar üretmeye kalkışınca iktidar paylaşımında sorun çıkıyor. Ekonomik rantta sorun çıkıyor. Herkes kendi iktidarını ya da bütün iktidarı almanın yaklaşımı içerisinde çözümsüzlüğü körüklüyor. Ekonomik rant alanları herkesin elinde bir çözümsüzlüğe neden oluyor. Güney’de de yaşanan budur.

ULUSAL BİRLİK, KÜRTLERİN VARLIĞIYLA İLGİLİDİR

Referandumdan sonra bu sorun gittikçe derinleşti. Bu çözümsüzlüğü giderek derinleştirdi. Şu anda gittikçe daralan siyasi bir durumdan söz edilebilir. Sadece Kerkük’ün durumu değil, Irak’taki siyasi gelişmeler neye yol açacak onu izlemek gerekiyor. Yanlış siyasetin neye mal olduğunu insan çıkarabilir. Diyelim ki, gerçekten Güney Kürdistan’da iyi bir siyaset izlenseydi çok ciddi sonuçlar elde edilebilirdi. Kürtlerde dost-düşman kavramı ciddi anlamda tartışılıp bilince çıkarılsaydı nasıl siyaset yaptığı da netleşirdi. KDP, gerçekten Türkiye ile ilişkileri ve Türkiye üzeri yürüttüğü siyasetle Kürtlere ne kazandırabilir ki! Adam açık Kürt düşmanlığı yapıyor. Kürtlerin katlini yürütüyor. Peki, Kürtleri bu kadar katleden bir adam KDP’lilere özgürlük mü tanıyacak? Önce çok net olursan siyasetini yapabilirsin de siyaset yürütebilirsin de. Şimdi bu adam, tam da Ortadoğu krizinde Kürtleri yok etmenin, krizden sonra ise Kürtleri ortadan kaldırmaya çalıştığı yerde sen stratejik ilişkilerini bunun üzerinde yürütüyorsun. Türkiye, federe bir devlet olmasını, Irak’ın kuzeyinde refah olmasını ister mi? Kürtler arasında birlik ister mi? İstemez bütün bunları. Tüm bunları istemeyen birisiyle siyaset yaparken yapacağın budur işte. Gerçekten şimdi Güney’de siyaset yapan güçler kendi ürettikleri siyaseti mi yoksa ittifak içerisinde oldukları güçlerin istediğini mi yapıyorlar bu tartışma konusudur. Bu böyle olmaz.

Defalarca ulusal birliği gündemleştirdik, neden anlaşılmadı? Ulusal birlik konusu Kürtlerin varlık nedenidir. Önderliğimiz bunu çok eskiden beri dillendiriyor ama günümüzde sorunların kaosa, krize, çatışmaya dönüştüğü yerde, bunun hayati bir önem arz ettiği bir noktada buna PKK dışında kimse yanaşmıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Tarihte böyle bir felaket görülmüş müdür? Bütün dünyanın canına kast etmek istediği bir yerde kendi arasında birlik olup yaşamanın savaşını vermesi gerekenin bunu yapmaması ne anlama geliyor? Bu çok net bir şeydir.

GÜNEY’DE SORUN DERİNLEŞSİN İSTENİYOR

Güney’de neden sorun çözülmüyor? Güney’de neden sorun çözülsün ki? Güney’de sorunu çözmek için kimse uğraşmıyor ki. Güney’de sorunun sürekli derinleşmesi ve çözümsüz kalınması için uğraşılıyor. İster bilerek ister bilmeyerek küçük bir örgütsel varlık ve küçük imkanlar karşılığında ülkenin bütününü feda eden bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Bu güncel çıkarlarımızdan vazgeçip bütün Kürtlerin birliği temelinde ortak bir siyaset yapalım denildiği zaman kimse buna gelmiyor. Sorun buradan kaynaklanıyor. Kürtlerin temel sorunu ulusal birlik sorunudur. Kürtler kendi arasında bir ulusal birliği oluşturmadığı sürece hiçbir parçada Kürtlerin özgürlüğünün gerçek anlamda bir güvence altına alınması mümkün değildir. Güney de bunlardan bir tanesidir. Ulusal birlik esastır. Ulusal birliği oluşturursan ortaya çıkaracağın ulusal güçle uluslararası ve bölgesel dengelerde varlık haline gelebilirsin ama bunu yapamazsan o zaman parça parça herkesin senin üzerinde istediği oyunu oynadığı bir nesneye dönüşürsün. Ortadoğu’da, Kürtlerin kendisini bir nesne olmaktan çıkarması gerekiyor.

ORTADOĞU KRİZİNDEKİ KÜRT İNKARI ETKİSİ

Ortadoğu krizinin temel nedenlerinden bir tanesi Kürt inkarıdır. Tarihsel anlamda Kürtler üzerinde uygulanan siyaset ve 70 yıllık, 100 yıllık Kürt inkarının yarattığını çok iyi bilinmesi gerekiyor. Krizle Kürtler yeniden varlık olmanın ispatını ortaya çıkardıkları için bu ispatı sorunların çözümüne dönüştürmek için Kürtlerin öncelikle kendisine düşen siyaseti doğru yapması gerekir. Doğru bir siyaset yapmazsa o zaman kesinlikle Kürtlerin yeniden inkarı söz konusu olur. Güney’deki durum budur. KDP’nin güncel siyasetleri, YNK’nin güncel siyasetleri, bu bağlamda tartışmakla sorun çözülemez. Bir sefer bir zihniyet sorunu var. Dünyayı anlama, tanıma sorunu var. Dünyada mevcut bunalımı anlama sorunu, Ortadoğu sorunlarını anlama sorunları var. Nasıl bir dünya ve çağda yaşıyoruz ve hangi kafayla bakılıyor. Güney’deki meseleleri ideolojik, politik bakış açısı dünyanın gelmiş olduğu düzeyden yüzyıl daha geridir. Yüzyıl önce, iki yüz yıl önce ulus devletler tartışılabilirdi, milliyetçiliğin bir ideolojik yaklaşım olarak nelere kadir olup olmadığını tartışılabilirdi. Ama günümüzde ulus devletlerin iflas ettiği, dünya sisteminin bile ulus devletleri yargıladığı, milliyetçiliğin çözümleyici ideolojik bir araç olmaktan çıkıp yerine başka ideolojik arayışların gündeme geldiği bir yerde Kürtler hala milliyetçilik ve ulus devletçi olmaya çalışıyorlar. Peki, bununla işi kurtarmak istiyorsa o zaman dünyanın krizi ve Ortadoğu’nun krizi nedir? Krizi de onların kendisidir. Yani krize neden olan temel araçlarda Kürt meselesini çözmeye çalışıyor. Böyle bir şey olmaz. Güney Kürdistan’ın sorunu da odur.

KİLİT NOKTASI ULUSAL BİRLİKTİR

Yani tekrar söyleyelim; Kürtlerin içinde yaşadığımız dünya ve Ortadoğu sistemine uygun bir bakış açısı ve zihniyet yapısına gelmesi gerekiyor. Bunun da kilit noktası ulusal birliktir. Ulusal birlik aynı zamanda Kürdistan’daki zihniyet değişimine de ve bu temelde de siyasal ve toplumsal oluşumlarının da bu zihniyet temelinde yeni oluşumunun yolunu açacaktır. Buna gelmediği sürece herkes büyük bir yanılgı içerisindedir. Herkesi reddederek egemen olamazsın. Ne Ortadoğu buna müsaade eder ne de Kürtler buna müsaittiler. Herkesi reddedemezsin. Dost-düşman ayrımını doğru yapmadan siyasette başarılı olamazsın. Kendi gücünü görmemezlikten gelip seni inkar eden güçle ilişki kurup siyasette başarılı olamazsın. Bu durumun düzelme şansı da bunun mücadelesini yürütmektir. Ya Kürt siyasi oluşumları kendi içerisinde doğru bir çizgide birleşerek ortak bir yolda yol alırlar ya da özgürlük mücadelesi veren güçlerin yaratacağı birlikler, örgütlenmeler bu sorunu bir biçimiyle çözüm noktasına götüreceklerdir.

İKİ TEMEL ÇİZGİ VARDIR

Bu konuda iki temel çizgiyi net görebilirsiniz. El yordamıyla da olsa Rojava’da yürüyen bir durum var, bir de Güney Kürdistan’da yürüyen bir durum vardır. Bu ikisini rahatlıkla kıyaslaya kıyaslaya bir durum değerlendirmesi yapabilirsin. Ben Rojava çok mükemmeldir, sorunları yoktur, demiyorum. Elbette ki çok mükemmel değil ama bir doğrultuya girmiştir, bir istikrar kazanmıştır, paradigma esasına göre doğrultuya girmiştir. Biraz özgürlükler oluşmuştur. Özgürlüğün oluşturduğu güç devrededir. Bunun verdiği öz güven vardır. Bu özgüvenle yürütülen savaş ve geliştirilen siyaset ve diplomasi vardır. Bir tarafta da Güney var. Güney’de daha çok bir siyasal bakış açısının hegemonya savaşı yürütülüyor. Toplumuna etnik egemenlik yürütmek istiyor. Sosyal farklılıklar dikkate alınmadan toplum üzerinde bir ulus devlet hakim kılınmak isteniyor. Diğeri ise tam bunun tersi bir yoldur. Bu ikisine bakarak hangisinin gerçek anlamda Kürtlüğü var ettiğini, özgürlükleri var ettiğini, bölgedeki krizi çözdüğünü rahatlıkla insan anlayabilir.

Kesinlikle şuna inanıyorum; Irak’ta sorun çok derindir, doğru. Irak’taki sorun tarihsel ve toplumsal gerçeklik kadar dünya dengeleri ve bölge dengelerinin Irak’taki etkilerinin çok ağır baskısı altındadır ama bunların hepsi aynı zamanda Güney Kürdistan’da da var. Güney Kürdistan’da dünyanın yüzyıl öncesini keşfediyorlar. Yüzyıl önce yaşanıp da dünyada sistem olan bazı değerler günümüzde artık etkilerini kaybetmiştir, değişmesi gerekiyor. Onlar etkisini kaybetmiş olan değerleri yeni keşfetmiş gibi onlara satarak varlık olmak istiyorlar. Bu mümkün değildir.

Kaynak :  https://anfturkce.com/dunya/altun-temel-sorun-ulusal-birliktir-114955

Hiç yorum yok: