KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, devlet
güçlerinin gerillanın geri çekilmesi sırasında 1999’dakine benzer
operasyonlar yaparsa sürecin tıkanacağını ve gerillanın kendi
savunmasını yapacağını söyledi.
Geri çekilmenin 8 mayıs tarihinde başladığını, olası
sorunların çıkmaması durumunda çekilmenin kısa sürede tamamlanacağını
belirten Karayılan gerillalara karşı olası saldırıların olması durumunda
geri çekilmenin durdurulacağını belirtti.
Gerillanın tehdit olmadığını, Kürtlerin mütevazi savunma
gücü olduğunu savunan Karayılan, Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın
‘geldikleri gibi gitsinler’ sözüne; “Biz bir yerden gitmedik, zaten
oradaydık ve güçlerimizin yüzde sekseni oldukları yerlerde katıldılar.
Amed’te, Dersim’de, Erzurum’da bulunan gücümüzün yüzde sekseni Medya
Savunma Alanlarını görmemiştir” şeklinde cevap verdi.
Geri çekilmen kendi mecrası içinde sürdüğünü, ilk
grupların birkaç gün içinde Medya Savunma Alanları’na ulaşacağını
söyleyen Karayılan, ateşkes sonrası karakol ve barajların yapımın
yeniden başlamanın fırsatçılık olduğunun altını çizdi.
‘Pazarlık yapıyorlar’ sözüne ‘temel haklar pazarlık
konusu yapılamaz’ diye yanıt veren Karayılan, tarafların çözüm konusunda
ilkeli ve kararlı olmasını gerektiğini söyledi.
Gerçekten heyecan verici günler yaşanıyor.
Tarihi anlardan söz ediyoruz. Bu sadece Kürt toplumu ve Kürt medyası
açısından değil, dünyanın kabul ettiği bir gerçek. Geri çekilme sizin
açıkladığınız tarihte başladı. Kamuoyu merak ediyor. En azından şu
birkaç gün içerisinde yaşananlarla ilgili elinizdeki bilgiler neler?
Evet. Öncelikle bu ay Mayıs ayı. Mayıs ayı bizim için
bir şehitler ayıdır. Tüm Mayıs ayı şehitleri şahsında bütün devrim
şehitlerini saygıyla anıyorum, onlara verdiğimiz söze bağlılığımızı bir
kez daha ifade etmek istiyorum.
TARİHİ BİR SÜREÇ YAŞANIYOR
Sizin de ifade ettiğiniz gibi, gerçekten Kürdistan’da
tarihi bir süreç yaşanıyor. Öyle inanıyoruz ki bu süreçte alınan
kararlar ve geliştirilen pratik uygulamalar, hem Türkiye hem Kürt halkı
ve hatta bölge açısından çok önemli yenilikleri beraberinde
getirecektir. Yeni bir süreci ve yeni bir yapılanmayı beraberinde
gündeme getirebilecek nitelikteki tarihsel gelişmelerdir. Şimdi biz uzun
bir süreden beri -ki çoğu kamuoyuna da açık olmak üzere- belli bir
tartışma yürütüyoruz ve bir kararlaşmayı yaşıyoruz. Bu kararlaşma
temelinde, özellikle de Önder Apo’nun İmralı’da devletle sürdürdüğü
diyalog ve müzakere sürecinin belli bir aşamaya ulaşmasıyla birlikte
hareketimizin kararlaşması daha da kesinleşmiştir. Ve bu temelde biz
sözü edilen geri çekilme kararlaşmasını kamuoyuna açıkladık.
PKK SÖZÜNDE DURAN BİR HAREKETİR
Geri çekilme açıklandığınız tarihte başladı mı?
PKK hareketi sözünü tutan bir harekettir. Biz bir şey
söylemişsek bunu yaparız. Dost veya düşman, bizi yakından takip eden
herkes bu gerçeği teslim etmek durumundadır. Biz karar almışsak, söz
vermişsek, halka, topluma karşı bu sözü ifade etmişsek, bunun gereğini
yerine getiririz. Bu bizim temel bir özelliğimizdir. Bu anlamda ilan
ettiğimiz karar pratikleşme sürecine girmiştir. 8 Mayıs itibarıyla
birçok eyalette, Amed’de, Garzan’da, Serhat’ta, Botan’da ve adını
saymadığım diğer bütün eyaletlerde geri çekilme süreci resmen gündeme
girmiş, kararlaşmış ve pratikleşme safhasına girmiştir.
Size intikal eden şu ana kadar bir bilgi var mı? Bir sorun yaşanıyor mu?
Şimdi henüz başlangıcındayız. Yani 2-3 gün geçti. Bize
yansıyan fiilen engelleyici, herhangi bir durum söz konusu olmamıştır.
Zaten biz daha önce yaptığımız açıklamada da ifade ettiğimiz gibi kendi
gerilla tarzımızla hareket etmeyi esas alıyoruz. Yani isteyen de öyle
kolay kolay engel olamaz ama engel olabilecek yerler, noktalar var
tabii. Yani bu konuda her şeyin istenilen düzeyde olduğunu söylemek
erken olur.
SALDIRI OLURSA GÜCÜMÜZ KENDİSİNİ KORUYACAKIR
25 Nisan tarihinde yaptığınız açıklamada bir
şeyin altını çizdiniz. Dediniz ki, geri çekilme sürecinde güçlerimize
yönelik bir saldırı olursa geri çekilme durur, meşru savunma hakkımızı
da kullanırız. Aslında herkes de buraya kilitlendi. Bu biraz da tehdit
olarak algılandı Türkiye cephesinden. Bunun üzerine de tartışmalar var.
Halen o noktada mısınız? Bir saldırı olursa tavrınız ne olur?
Elbette ki halen o noktadayız. O bir tehdit değil.
Hatırlanırsa onu ifade ettiğimiz kısımda 5 farklı maddeyle birlikte o
cümle ifade edilmiştir. O bir konsepttir, geri çekilmenin bir
konseptidir. Yani devlet güçleri müdahale ederse -işte ‘99’daki gibi-
operasyonlar yaparsa, pusular atarsa, bizim gücümüz de geri çekilme
hareketini durdurup kendi savunmasını yapacaktır, savunma pozisyonunu
alacaktır. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Biz şunu söylüyoruz: Bir
kararlaşmamız var. Bu kararlaşmayı uygulama safhasına koymaktayız. Bunun
önünde engel olmak isteyenler varsa biz bunu da değiştirebiliriz.
MÜDAHALE OLURSA SÜREÇ TIKANIR
Bu da bir tehdit değil.
Hayır. Bir tehdit değil, bir gerçekliktir. Biz hiç
kimseye “her şeye rağmen ölümü de göze alın, ölerek gelin” diyemeyiz.
Hiç kimse de bunu bizden isteyemez. Bu açık bir şeydir. Öyle bir tehdit
falan da değildir. Orada bir konsept konulmuştur. O konseptin bir
maddesidir. Müdahale olursa tabii ki süreç tıkanır. Onu demek istiyoruz.
Ve aslında herkese bir uyarıdır. Aynı zamanda güçlerimize de bir
uyarıdır. Ve aynı zamanda güçlerimizin bir takım tereddütlerine karşılık
da söylenmiş bir sözdür. Bu da önemli.
Daha önce ‘orta kademede tereddütler var’ demiştiniz. Şu anda bir tereddüt var mı?
Tereddüt nasıl; kendi inisiyatifi altında hareketi
başlatmış olan bir komutanın, “önüme engeller çıksa, tuzaklar kurulsa,
çeşitli yerlerde kuşatmalar geliştirilse ne yaparım” anlamındaki
tereddüdüne de verilmiş bir perspektiftir. Yani “size dönük böyle bir
şey olursa siz de kendi tavrınızı koyar ve kendi gücünüzü savunmayı esas
alırsınız” anlamında verilmiş bir yanıttır.
Geri çekilme başladı. Türkiye cephesindeki
tartışma, işte 5 bin kişi Medya Savunma Alanları’nda bir araya gelecek,
ellerinde silah oldukları sürece de bunlar bir tehdittir.
Şimdi her şeyden önce şunu söyleyeyim: Yani Kürt
halkının çok mütevazi bir şekilde bir savunma gücü vardır. Bu savunma
gücü, Kürt halkının temel hakkı olan var olma hakkını savunmakla
mükellef bir güçtür. Şimdi iki de bir bunu tehdit gibi göstermek
yanlıştır, bir çarpıtmadır. Yani Ortadoğu bugün bir çatışma ortamında;
herkes silahlanıyor, kendi savunmasını yapmaya çalışıyor. Kürtlerin de
belli bir gücü varsa -ki bu az sayıda bir güçtür- kalkıp bunu sürekli
ona buna karşı bir tehdit gücü gibi göstermek bir çarpıtmadır yani. Biz
hiç kimse için bir tehdit değiliz, öncelikle onu söyleyeyim. Hele hele
bizim bu kararlaşmamızdan sonra Önder Apo’nun Newroz’da kamuoyuna
sunduğu tarihi deklarasyondan sonra biz hiç kimse için tehdit değiliz.
Bize dönük tehdit durumunda olan güçlere karşı savunma durumundayız.
Yani güçlerimizin varlığı bu amaçladır.
Süreci sabote etme tartışmalarına ne diyorsunuz?
Kürt sorunu Ortadoğu bölgesinin en karmaşık sorunudur.
Bir değil, bir çok gücü ilgilendiren bir sorundur. Sadece bölgesel değil
uluslararası güçleri de çok yakından ilgilendiren bir sorundur.
Karmaşıklığı da oradan geliyor aslında.
Evet. Dolayısıyla bu sorunun çözümünün ya da çözüm
sürecinin öyle sorunsuz gelişeceğini, engelsiz yürüyeceğini sanmak,
Ortadoğu ve Kürt sorunu gerçeğini anlamamak demektir. Böyle karmaşık bir
sorunda birçok gücün şu veya bu biçimde ilişkili olduğu, işte,
siyasetini yürütmede, dengeler kurgusunun geliştirilmesinde bir faktör
olan, kimisinin de aslında bir kart olarak çıkarları doğrultusunda
kullanmak istediği, öteden beri böyle politikaların bulunduğu bir
sorunun çözümünü geliştirirken, kararlı olunmazsa elbette ki engelleyici
birçok girişim ortaya çıkabilir, çıkar da.
TARAFLARIN ÇÖZÜMDE KARARLI VE İLKELİ OLMASI LAZIM
Sabotajları bertaraf etmek için kararlı olmak gerekiyor…
Elbette. Ama şu önemli. Burada önemli olan, çözüme
mükellef olan tarafların, yani bizim ve Türk devletinin çözümde kararlı
olmasıdır. Ben şuna inanıyorum: Eğer taraflar çözümde kararlı ve ilkeli
davranırsa, gerek içten gerekse de dıştan ne kadar sabote edici
girişimler olursa olsun engelleyemez. Bu nokta önemlidir. Yoksa süreci
bir biçimde tıkatmaya dönük değişik dayatmalar, tehditler, girişimler
olabilir. Önemli olan bizim kararlılığımızdır. Bakınız, bir şey daha
söyleyeyim:
Hareketimize dönük birçok çevre kendine göre çok değişik
değerlendirme ve yakıştırmaları yapmaktadırlar. Ama PKK hareketi, hem de
Ortadoğu’nun kaynadığı tarihin bu önemli döneminde almış olduğu bu
kararla ve şu anda bu kararı uygulamakla ne kadar bağımsız bir irade
gücü olduğunu ortaya koymuştur. Altını çizerek söylüyorum; biz
Ortadoğu’da artık bir gerçeğiz, dengeler sisteminde bir gücüz, birçok
çevre ve güçle ilişkimiz var ama bizim kendi irademizle bu kararlaşmayı
yaşamamız, PKK’nin ne denli bağımsız, kendi öz iradesiyle hareket
edebilen bir güç olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Yani bu bizim
için ve tabanımız için net bir durum ama bunu değişik yakıştırmalarla
sürekli gündeme taşıyan çevreler için söylüyorum bunu. Bu açık bir durum
yani. Bağımsız ve öz bir irade var ortada. Kürt halk hareketinin,
özgürlük hareketinin bir iradesi vardır ve bu irade bugün ağırlığını
ortaya koymuştur, pratiği bu temelde geliştirmektedir. Değişik
çevrelerden veya kesimlerden sabote edici girişimler olsa da bu irade
öyle kolay bir irade değil, sarsılmaz bir iradedir. Bu konuda yeter ki
karşı taraf da samimi dursun.
BURADAN GİTMEDİLER BULUNDUKLARI YERLERDEN DAĞA ÇIKTILAR
Karşı taraf dediğiniz Başbakan Erdoğan’ın grup
toplantısında açıklaması olmuştu, geri çekilmeyle ilgili. Sizin
açıklamanıza atıfta bulunarak tarih verilmesi yanlış olmuştur,
dolayısıyla nasıl geldilerse, öyle de gitsinler. Şöyle de bir algı var,
sanki dışarıdan birileri Dersim’e gitmiş, Erzurum’a gitmiş, başka bir
yere gitmiş, dolayısıyla nasıl gelmişlerse öyle de çıksınlar. Bunları
nasıl yorumluyorsunuz?
Şimdi bu konuda gerçeklik şudur: Yani Amed’den çekilecek
güç dışarıdan Amed’e gitmemişlerdir. Amed’in çocuklarıdır, oradan
katılmışlardır. Yani öyle bir söylem -ki sadece Başbakan değil daha önce
de bazıları öyle ifade etti- sanki biz yurtdışından gitmişiz oralara,
işte nereden gitmişsek şimdi de oralardan dönecekmişiz. Bu güçler orada
örgütlendi, oradan katıldılar, oranın çocuklarıdırlar, orada doğmuşlar
ve orada dağda bulunuyorlar. Yani doğru, dışarıdan giden, yani bizim
eğitip de takviye olarak gönderdiğimiz, yine bir kısım Kürdistan’ın
diğer parçalarından olan arkadaşlar, ya da bazı komuta düzeyindeki
eğitim görüp giden arkadaşlar belki Medya Savunma Alanları’ndan oraya
gitmişlerdir.
BİZ YOLLARI DA DAĞLARI DA BİLİYORUZ
Peki, yol meselesine ne diyorsunuz?
O yolu biz biliyoruz, bu doğru. Gidiş-geliş hattı
nereden olur, nereden olmaz, biz bütün Kürdistan’ı ve hatta Türkiye’nin
de bir kısmını da hareket olarak adım adım biliyoruz. Nerede hangi dağ,
hangi tepe var, hangi vadi var, hangi nehir var, nerede, ne kadar, nasıl
üstlenilebilir, hatta orada ne kadar bir güçle hareket edilebilir,
oranın koşulları nedir, ne değildir, toplumsal yapısı nedir, ne değildir
biz çok detaylı biliriz. Bunu hemen söyleyeyim; sadece Türkiye ve Kuzey
Kürdistan değil, biz Kürdistan’ın tüm alanlarını bu anlamda biliyoruz.
Coğrafyayı tanıyoruz. Bu anlamda söylenmişse doğrudur, biz yolları
biliriz. Fakat oradaki güç orada yetişmiştir. Şimdi gidip sen Amed
gücünü sıraya koyup sorsan belki de yüzde 10’u ya da 15’i buralardan
gitmiş. Yani eğitim görüp giden, buralardan giden en fazla yüzde 15’i,
bilemedin 20’si olur. Ama yüzde 80’i orada katılmış, orada eğitim
görmüş, belki de eğitim amaçlı gelmiş geri gitmiş de olabilir fakat
oranın çocuklarıdır. Bir kere bunun bilinmesi lazım.
Henüz Medya Savunma Alanları’nı görmemiş yüzde 70-80 oranında bir gerilla gücünden söz ediyorsunuz.
Evet, hiç buralara gelmeyenler de var, gelip eğitim
görüp gidenler de var. Gerçeklik budur, bu böyle olduğu için “nasıl
geldilerse öyle de giderler” pek doğru olmaz. Evet, yolları da
biliyoruz, o anlamda söylenmişse olabilir. Fakat sizin biraz önceki
sorunuzun bir kısmına cevap vermedim.
Lütfen buyurun…
Bazı kesimler bizim Medya Savunma Alanları’na çekilecek olan güçlerimizin bir tehdit oluşturacağını söylüyor.
Hatta Batı Kürdistan’a bir kısım gidecek diye tartışmalar var.
Hayır. Batı Kürdistan’a bir kere olmaz. Çünkü Batı
Kürdistan kendini örgütlemiş, mevcut durumda on bin civarında silahlı
gücü var. Öyle bir şey olmaz.
BİZ OTUZ YILDIR BU DAĞLARDAYIZ
Salih Müslim de benzer bir yanıt veriyor aslında, bizim PKK’ye ihtiyacımız yok diyor.
Yoktur, bir de orası öyle güçlerimizi çok kaldırabilecek
düzeyde bir coğrafyaya sahip değildir. Coğrafyası ovadır, düzdür. Bizim
arkadaşlar bir kere orada hareket edemezler. Dağda yetişmiş bir gerilla
ovaya indiğinde kendini çıplak hisseder, rahat edemez. Farklıdır,
oranın gücü zaten orası için yeterli hale gelmiş bulunuyor. Kendileri de
bunu açıklıyor, öyle bir durum yok. Biz açıkladık nerede kalacağımızı,
zaten üs alanlarımız vardır buralarda. Şimdi Türkiye kamuoyunda bazen
tartışılıyor işte, sanki biz birilerinin onayından ve kontrolünden
geçerek buralara geleceğiz. Hayır. Biz 30 yıldır bu dağlardayız. Bu
dağların hem kuzey hem de güney hatlarında üslenmişiz. Yani bu hat tarih
boyunca Kürt isyancılarının dayandığı bir hattır ve hiçbir dönemde de
hiçbir devlet de aslında egemenlik sağlayamamıştır. Bu sarp araziler
gerillanın üslenmesine müsaittir. Ayrıca herkesten biraz uzak bir
üslenme alanıdır. Bu kimse için bir tehdit değildir. Bir kere onu
söyleyenler sorunun ciddiyetinin ve özünün farkında değiller veya
bilinçli çarpıtıyorlar. Yani 30 yıl savaşmış bir gerilla gücünü,
yenilmemiş, mücadeleyi sürdürme iddiası ve iradesi bulunan bir gerilla
gücünü, silahlı mücadelesini kısa bir sürede sona erdirmesini istemek,
işi yokuşa sürmektir. Öteden beri düz yaklaşan birçok devlet yetkilisi
hep “silahsızlansınlar, biz bilmem şunu yaparız, bunu yaparız” derlerdi.
Yani böyle arabayı atın önüne koyarak kimse sorunu çözemez,
çözemeyeceğini de geçmiş süreç ortaya koydu.
ORADA SİLAHSIZLANSINLAR SÖZLERİ BEYLİK SÖZLERDİR
Gerilla silahsızlanacak mı?
Bu bir süreç işidir. Şimdi silahsızlanmadan
bahsediyorlar. Evet, nihai olarak bu süreç oraya gider. Fakat izlenmesi
gereken aşamalar var ve bu bir süreçtir. Eğer bu süreç izlenilirse tabii
ki bu güç giderek tümden silahları devre dışı edecek bir programa
sahiptir. Ama bu “hemen gitsinler, orada tehdittirler, yok orada bilmem
silahsızlanmalı,” sözleri beylik sözleridir, sorunu kavramama ve
ciddiyetinin farkında olmamadır.
BİZİM SÖYLEDİĞİMİZ 3. AŞAMAYLA İLGİLİDİR
Silahları bırakma meselesiyle ilgili daha önce
benzer bir açıklamanız olmuştu. Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan
Karayılan süreci anlamadığını söyledi. Buna karşı bir cevabınız olmadı.
Biz, bizimle ilgili söylenen her şeye hemen cevap
yetiştirmek tarzını esas almıyoruz. Gerçeklik vardır, gerçeklik zamanla
daha iyi netleşir, gün geçtikçe daha iyi açığa çıkar. Benim süreci
anlamama gibi bir durumum yoktur. Biz orada bir proje koymuşuz. Bu proje
ana hatlarıyla makul ve taraflarca da uygun görülen bir projedir. Kaldı
ki bu projeyi Önderlik sunmuş. Bize de sunmuş, devlete de sunmuş. Yani
öyle kimsenin orada anlayıp anlamama durumu söz konusu değil. Fakat şu
var: orada bizim ifade ettiğimiz, üçüncü aşamayla ilgilidir. Yani her
şey paralel yürür. Şunu söylemiyoruz, “işte bilmem her şey olur, Önder
Apo özgürleşir, sonra da bilmem şu olur.” Yok. Bu bir projedir, bu proje
çerçevesinde toplumsal uzlaşma, barışın kalıcılaştırılması,
özgürlüklerin geliştirilmesi, işte silahsızlanma sürecinin başlatılması,
bütün bunlar paralel bir biçimde bir proje dahilinde gerçekleşebilecek
olan durumlardır. Birini birinin önüne koyup da öbürünün gerisine koyma
gibi bir tartışma biçimi pek doğru değil. O aşama kendi başına bir
aşamadır ve diyelim bir kapsamlı proje çerçevesinde paralel bir biçimde
sürecin ilerletilip nihai amacına ulaşmasını sağlatmak gerekiyor. Yani
benim orada kastettiğim esasında odur.
TEHDİT ETSEK GERİ ÇEKİLMEYİZ
Siz bunu hatırlattığınızda da “pazarlık
yapıyorlar, tehdit ediyorlar gibi bir takım argümanlarla karşı cevap
veriliyor, ya da tartışma oluyor.
Bir kere tehditle alakası yok. Biz tehdit etsek
güçlerimizi Karadeniz’den, Dersim’den çekmeyiz. Biz en çok 2013 yılında
devleti sıkıştırabilecek noktadaydık. Tehdit gibi bir niyetimiz olsa
mevcut kararları almazdık. Onlar yanlış. Ama biz de bir gücüz. Şunun
kabul edilmesi lazım; bugün gerilla Kürt halkının ve Türkiye’nin bir
gerçeğidir. Sen onu bir çırpıda atamazsın. 3-5 kişi değildir. Binlerle
ifade edilen silahlı, ideolojik temele dayalı, inançlı, kararlı, savaşma
arzusu olan, bu konuda hiçbir sorunu bulunmayan, tecrübe kazanmış
kendine güvenen bir güçtür. Şimdi sen bu gücü ele alırken, yani işte bir
kalemle sil at, bilmem, “gitsin şöyle olsun, böyle olsun” diyemezsin.
Yani bakınız, sorunu çözmede samimi olan kimseler olguyu dosdoğru ele
almak zorunda. Ve o olgu doğru ele alındığında işte bu biçimde adım adım
bir proje temelinde sonuca gitmeyi esas almak en makul yaklaşım
biçimidir. Bunu herkes görür. Ama yok öyle değil de, varsa bir şeyi kulp
takan, bahane arayan, gerekçe arama peşinde olanlar için bir şey demem.
Fakat mevcut konulan proje -ki o basın açıklamasında da açıkladığımız
aşamalar- en makul çözüm biçimidir yani.
İLK GRUPLAR BİR KAÇ GÜNE KADAR MEDYA SAVUNMA ALANLARINA ULAŞIR
Geri çekilmede süre meselesi çok tartışıldı.
Bazen sizin ağzınızdan bazen de başka arkadaşlarınızın tarihler verildi.
Ne kadar sürebilir, 1 ay, 2 ay, 5 ay. Belirlenmiş bir takvim var mı?
Şimdi bakın. 8 Mayıs itibarıyla güçler harekete geçti.
Muhtemelen birkaç gün sonra ilk gruplar Medya Savunma Alanları’na
ulaşır. Ve bu pürüzsüz gerçekleşirse ve herhangi bir engelleyici tutum
olmazsa süreci hızla bitirmek istiyoruz. Yani ne olur ne olmaz
gibisinden bir sürece yayma yaklaşımı söz konusu değildir. Bunun için
böyle tarih belirlemek, gün vermek (bitişi anlamında) pek doğru değil.
Biz aslında bu süreci mümkün mertebe hızla bitirmek istiyoruz. Örneğin,
eğer bir engelleyici şey olmazsa ilk ay çok yoğun olur. Fakat mesela
HPG’nin yaptığı açıklamada da ifade edilen hususlar var. Diyelim, şimdi
sürekli keşif uçakları dolaşıyor. Gerilla keşif uçağı altında yürümez.
Gerillada keşif uçağına karşı tedbirler vardır. Keşif uçağı öyle her
şeyi görseydi zaten kimse orada yaşayamazdı. Havadır yani, öyle her şeyi
görmüyor. Hareket halindeki güçleri açık arazide görebilir. Gerilla da o
tür bir pozisyona girmez. Yani keşif uçaklarının dolaştırılması
otomatikman hareketin durdurulmasıdır.
KEŞİF DOLAŞIRSA GERİLLA YÜRÜMEZ DURUR
Bu çok önemli bir nokta. Dolayısıyla keşif uçaklarının dolaşmasına karşı mısınız?
Evet. Keşif dolaştı mı gerilla durur. Çünkü eğer keşif
altında yürürse bir nevi iradesini karşı tarafa teslim etmiş olur. Karşı
taraf isterse gelip bulabilir. Gerilla kendisini bu pozisyona
koymayacaktır, kendi kendini savunma temelinde yürüyecektir. Eğer karşı
taraf hep gözetliyorsa ve hep diyelim havadan ve karadan gözetleyecekse
ona göre pozisyon alır. Diyelim ki gözetliyorsa hareketini durdurur veya
yana sarkar veya işte araziye uyar. Mesela bu keşif faaliyeti her zaman
vardı, biz onun altında hareket de yapmışız.
FIRSAT BU FIRSAT DEYİP KARAKOL YAPIYORLAR
Fakat süreçten söz ediliyor…
Evet, ama o ağırlaştırıyor. Bu bir. İkincisi, yani böyle
bir takım zorlayıcı hususlar var. Bazı kesimler işte HPG’nin o
açıklamasına tehdit falan dediler. Ben onun için demin tehdide ilişkin
bazı şeyler söyledim. Yani bunlar tehdit değil. Orada ifade edilenler
yanlış değildir, doğrudur. Kimse böyle ekonomik amaçlı yol yapımı, bina
yapımı, baraj yapımından bahsetmiyor. Askeri amaçlı projeler var bu
konuda. Fırsat bu fırsat deyip de alelacele karakol inşasına girişmek
rahatsız edici bir durumdur. Bizim amacımız bölgeyi sivilleştirmek,
askeri bir ortam değil de sivil bir ortam oluşturmak değil mi? Evet,
öyleyse bu kadar karakol neyin nesi?
ÇUKURCA NÜFUSU 9 BİN ASKER SAYISI 18 BİNDİR
Güney-Kuzey sınırına birçok karakol yapılıyor…
Şimdi bakın bir şey söyleyeyim size: Rakam vererek
söyleyeceğim; bizi dinleyen tüm basın mensupları ve merak eden ilgililer
gidip söylediklerimi tetkik edebilirler, doğru mu yanlış mı?
Çukurca’nın nüfusu 9 bindir. Çukurca bir ilçe. Çukurca’nın hemen
etrafında çok yakın mesafede üslenmiş olan askeri güçlerin nüfusu ise 18
bindir.
Sadece Çukurca’da?
Evet. Yani bu kadar yığılmış, bu bir askeri üstür.
Çukurca mevcut durumda bir askeri üs. Şimdi buna rağmen halen daha
karakol yapmak, o zaman neyin hazırlığının yapıldığı sorusu insanın
aklına gelir. Oradaki komutan bunu düşünüyor tabi, “bunlar ne yapmak
istiyor” diye. Bunlar ateşkes yokken yapılamıyordu, çünkü gerilla
engelliyordu. Biz “bizim uzağımızdaki ötemizdeki yerler şöyle olsun,
böyle olsun” demiyoruz. Hayır. Biz haddimizi bilen bir hareketiz,
gücümüzü de bilen bir hareketiz. Bizim daha önce durdurduğumuz bir takım
bu türden askeri amaçlı projeler vardı. Yani şimdi alelacele bunları
hayata geçirme tabii rahatsız edicidir. Biz şimdi bunu da tartışıyoruz
tabii.
BARAJLAR ASKERİ AMAÇLIDIR
Barajlar da bunun içinde mi? Askeri amaçlı mı?
Bir kısım baraj var. Örneğin şimdi Şırnak-Hakkari
hattındaki baraj projelerinin hepsi uygulansa sınırın yarısı kapanır
zaten, su olur. Yani bu ne kadar ekonomik amaçlıdır. Kürdistan
arazisini, tarihi eserlerini, o güzelim doğasını suyun altında bırakma
projesidir. Bu ne biçim ekonomik amaçlı projedir. Bu bölgeyi kalkındırma
değil, bölgeyi su altında bırakma tutumudur. Halkımız da biz de buna
karşıyız. Bir de bunlar, tabii gerilla hareket sahasını daraltma projesi
çerçevesinde yapılan faaliyetlerdir. Yani bu tür şeyler en azından
üçüncü aşamaya kadar biraz yavaşlatılabilinirdi. Ama buna rağmen biz
kararlı davranmak durumundayız. Biz bunları daha önce de belirttiğim
gibi mutlak yerine getirilmesi gereken şartlar olarak belirtmiyoruz.
Sürecin karşılıklı ve rahat işleyebilmesi için, yine en hızlı bir tarzda
pratikleşmesi için anlayış gösterilmesi gereken, karşı tarafın da doğru
yaklaşması gereken hususlardan bahsediyoruz. Örneğin biz daha erken
bitirmek istiyoruz. Bu konuda önceden ifade ettik, şimdi de bir kez daha
tekrarlamak istiyorum: Mesela Önderliğimizin koşullarının düzeltilmesi.
ÖNDER APO BAZI BİRİMLERLE GÖRÜŞTÜRÜLMELİDİR
Önder Apo’nun bizzat bir takım birimlerle ilişkilenme
olanağının yaratılması, bu sürecin pratikleşmesini bizim açımızdan daha
da rahatlatır. Bunun gibi şeylerden bahsediyoruz. Üzerimizde bir ağırlık
var, bir yük var. Hareketin yönetiminin almış olduğu karar ve bugün
uygulamakta olduğu süreç açısından üstlenmiş olduğu bir sorumluluk ve
ağırlık vardır. Şimdi bu ağırlığı hiç görmeden, hiç de hissetmeden,
“tamam işte siz şunu yapın, ama biz de bildiğimizi okuyacağız” diyen bir
yaklaşım işi zora sokabilir. Bu konuda herkesin sorumlu yaklaşması
önemlidir. Gerçekten de sorumlu yaklaşılmalıdır. Biz bunu ifade ederken
bu, bir tehdit değil, bir pratiğin uygulanması için olması gereken
şeyler, yine kolaylaştırıcı yaklaşımların ne olduğunun ortaya konulması
olarak anlaşılmalıdır. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor. Yani kimse
fırsatçı yaklaşmamalı. Eskiden fırsatçı yaklaşılıp tuzaklar kuruldu,
güçler imha edildi. Şimdi henüz tuzak göze çarpmıyor ama öbür taraftan
fırsatçı yaklaşılıp bir daha adeta kimsenin hareket edemeyeceği bir
pozisyon yaratma, alanı tümden askerileştirme gibi bir niyet de herhalde
iyiye yorumlanamaz. Bu doğru da değildir.
Devlet, hükümet fırsatçılık mı yapıyor?
Neden biz ateşkes pozisyonunda değilken o kadar proje
yapılamıyordu? Çünkü yapılma koşulları yoktu. Çünkü oralara girilemezdi.
Oralar gerillanın denetimi altındaydı. Şimdi gerillanın denetimi
hafifletilmiş, halen var yer yer, onu da söyleyeyim, güçler hazırlık
içerisinde, kimisi hareket halinde, kimisi hazırlık içerisinde, o arada
hemen ‘fırsat bu fırsat’ diye her yere karakol dikmeye çalışma, her yere
yol götürme, zorlaştırıcıdır tabi. Biz bu söylediklerimizin dikkate
alınmasını istiyoruz. Belirttiğim gibi, savaş alanındaki durumlardan
bahsediyoruz. Daha önceden gerillanın hareket sahası olan bölgelerden
bahsediyoruz. Yoksa Türkiye’nin ve Kürdistan’ın daha farklı
taraflarındaki bir takım yapılmış projelerden bahsetmiyoruz. Hatta
gerillanın, bu geri çekilme sürecinin etki sahasına giren durumlardan
bahsediyoruz. Bunun böyle anlaşılması gerekiyor.
KORUCULUK TAM DAĞITILMALIDIR
İçişleri Bakanı Muammer Güler’den bir açıklama
geldi “koruculuğu dağıtacağız” yaklaşık 45-46 bin geçici köy korucusu
statüsünde olanları dağıtacağız. 19 bini gönüllü köy korucusu, onlara
dokunmayacağız. Sizin de talebiniz aslında koruculuğun lağvedilmesiydi.
Ciddi bir problemdi, sosyal felaketti aslında Kürdistan’da. Ne dersiniz,
yeterli buluyor musunuz bu açıklamayı?
Evet o açıklama bazı yönleriyle belki olumlu
görülebilinir. Ama dar bir bakış açısını oluşturuyor. Bana göre geniş
bir ufku içermiyor. Biz, sivil demokratik bir toplum, barış içinde bir
arada yaşayan, silaha hiç gerek hissetmeyecek, gerek duymayacak, sivil
demokratik bir toplum ve sistem oluşturmak istiyoruz. Yani bizim zihin
haritamızda eğer bu varsa, o zaman neden bilmem bazıları gönüllü,
silahlı kalacakmış, o neyin nesidir? Bir de Kürt toplumsal yapısını iyi
tanıyan -ki İçişleri Bakanı da aslında tanıyor- bir kimse bilir ki, bir
takım aileler, aşiretler silahlı oldu mu, öbürleri üzerinde üstünlük
aracı olarak onları kullanır. Yani kişisel ve ailesel menfaat ve
üstünlük zemini haline getirir. Dolayısıyla toplumda gerçekten sivil,
barışçıl, demokratik, özgür bir hayat geliştirilmek isteniyorsa, her
şeyden önce silahtan arındırılma esas alınmalıdır. O açıdan ben o bakış
açısını çok dar görüyorum. Öyle bir şey hedefleniyorsa, o zaman nasıl
bir Türkiye’yi yaratmayı düşünüyorlar? Nasıl bir Kürdistan, Kürt
toplumu? Yani o vakit hani güçlerimizin Medya Savunma Alanları’nda
kalmasına tehdit deniliyor ya, o zaman Kürt toplumuna güvenmiyorsun, bir
de gönüllü korucu olanları silahı üstünde tutuyorsun. Bu, yanlış bir
şeydir. Hayır, bizim yaratmak istediğimiz demokratik Türkiye ve özgür
toplum, Kürt toplumu böyle değil. Daha ileri bir şey. O açıdan o
açıklamayı ben dar görüyorum.
ADALET VE HAKİKAT KOMSİYONUNA İHTİYAÇ VAR
“Barış ve Çözüm Süreci Komisyonu” parlamentoda
kuruldu. Görevi tam tanımlanmasa da PKK ve devletin işlediği suçları da
araştıracakları komisyonun üç üyesi tarafından dile getirildi. Sizinde
Hakikatleri Araştırma Komisyonu öneriniz vardı. Bu talebinizi karşılıyor
mu?
Yeni kuruldu, açıklamaları var. O komisyonun görev
kapsamı netleşince kesin bir şey söyleyebilir insan. Ama şu bir gerçek;
kalıcı bir toplumsal uzlaşma için bir Adalet ve Hakikat Komisyonu’na
ihtiyaç vardır. Bunun için biz öteden beri hep söylüyoruz. Bununla
kastımız nedir? Toplumdaki tüm işlenmiş olan suçları, bizim tarafımızda
da işlenmiş olanlar var, olabilir. Karşı tarafın da işlediği şeyler var.
Bunların hepsinin araştırılması, açığa çıkarılması, netleştirilmesi ve
bu temelde karşılıklı helalleşme diyebileceğimiz, bir birini bağışlama
ve ortak yaşamı böylece bunun üzerinde inşa etme projesi geliştirilirse o
zaman hakikaten toplumsal uzlaşma kalıcılaşır.
Dünya örnekleri de var bu konuda.
Vardır. Köklerine sağlıklı oturmuş olur. Bu kadar faali
meçhul cinayet var. Halen annelerimiz Cumartesi günleri meydanlarda
çıkarak kayıplarını aramaktadır. Çocukları kaybedilmiş, onların
peşindedir. Şimdi bu tablonun olduğu bir yerde kalıcı barış nasıl
olacak? Faali meçhullerin bir kere açığa çıkarılması gerekir. Yani
herkes çok iyi biliyor ki, bunları devlet yapmış.
KOÇGİRİ’DEN GÜNÜMÜZE KADAR ARAŞTIRILSIN
Dersim’de birkaç gün önce 38 soykırımına ait kemikler çıktı.
Evet. Tabi şimdi baştan günümüze kadar olan bir süreçten
bahsediyorum. Yani Koçgiri’den başlayıp günümüze kadar. Devlet ne
yaptı? Kürtler ne yaptı? Bu konuda üstünü örtme değil, açığa çıkarıp bu
anlamda bir helalleşme ve bağışlama üslubu ile geçmiş yaralar sarılarak
tedavi edilebilinir. Şimdi mesela birisi o kadar katliam yapmış,
soykırım var Dersim’de, Zilan Vadisi’nde ve her yerde. En son
1990’lardaki toplu katliamlar ve faili meçhuller. Bunları görmüyor, işte
diyor “PKK şunu yaptı!” PKK durup dururken bunu yapmadı. Kaldı ki
PKK’nin yaptığını bir ölçüme vursan, senin yaptığının yüzde biri bile
değildir. O kadar uygulama yaparsan, toplumsal tepki de gelişir. Şu veya
bu ad altında. Bu, Kürt halkının kendini savunma refleksidir. Toplumsal
tepkisidir. Bunlar açığa çıkarılmadan kalıcı bir barışın geliştirilmesi
de söz konusu olamaz. İstesek de yapamazsın. Çünkü tarih insanların
aynasıdır. İnsanlar her zaman dönüp bakacaktır. Bakınız biz bu konuda
samimiyiz. Samimi olduğumuz için bunları söylüyoruz. Neden samimiyiz?
Bizim için bir tercih meselesidir. Biz Türkiye ile barışmak istiyoruz.
Türkiye’nin birliği içerisinde özgür kimliği ile yaşayan, özgür Kürt
halkının yaşamasını öngören bir konseptte tercih kılmışız. Bunun için de
yapılması gerekenleri izah ediyoruz. Bu anlamda mecliste kurulan
komisyon buna ne kadar yetebilir, bilemem. Ama böyle bir komisyona kesin
ihtiyaç vardır. Eğer buna dönük bir çaba içerisine girerse ben burada
açıkça söyleyeyim, biz her türlü araştırmaya hazırız. Biz hareket olarak
bizden yana yapılmış hataları ifşa etme durumundayız. Bunu geçmişte
ettik, daha kapalı kalmış olanlar varsa onları da ederiz. Biz o konuda
kendimize güveniyoruz.
Komisyon size başvursa ne gerekiyorsa yapmaya hazırsınız?
Ama bu komisyonun tek taraflı araştırma yapmaması, her
iki taraftan da araştırması, gerçekten hakikat ve adaleti açığa çıkaran
bir komisyon halinde çalışması ve bize güven vermesi durumunda biz
kesinlikle buna her biçimde açık olacağız.
CHP’NİN SÜRECE DAHİL OLMASINI İSTİYORUZ
Güven verilmesi tabi ki önemli. Sivil toplum
örgütlerinin bunun içinde olması gerekir. Dünyada da örnekleri var.
Komisyondan söz etmişken parlementoda CHP’den devam edelim. Tartışmalı
diğer bir konuda bu mesele. Komisyona CHP neden vermedi, çekinceleri
vardı, MHP de bu komisyona üye vermedi. Tartışmalar halen devam ediyor.
Ancak geride bıraktığımız günlerde CHP’den 30 milletvekili de içinde
bulunduğu solda duran 114 aydın; ‘’Barış İçin Özgürlükçü Demokrasi
Bildirgesi’’ yayınladır. ‘’Süreci destekliyoruz’’ dediler. CHP’nin
durduğu noktaya, bu bildiriyi nasıl yorumluyorsunuz?
Her şeyden önce bildirge tabi ki önemlidir. Şunu
belirteyim, biz hiçbir zaman zaten CHP’yi tümden devre dışı kılan bir
yaklaşımı uygun görmedik. Bakın, demin Hakikatleri Araştırma ve Adalet
Komisyonu’na ilişkin bazı şeyler söylendi. Biz aynı yaklaşımı CHP için
de öngördüğümüz için CHP’nin sürece dahil olması gerektiğini
düşünüyoruz. Yaklaşım nedir? Yani biz tümden geçmiş ile hesaplaşan,
geçmişin sorunlarını kapatan değil, netleştirerek gideren, yaralarını
saran bir anlayışı taşıdığımız için CHP’nin de bu sürece dahil olmasını
önemli görüyoruz. Neden? Çünkü CHP inkar siyasetinin başından bu yana
sorumlu bir güç olarak bulunmuştur. Bu bence CHP için de önemli bir
durum. Şimdi CHP 20. yüzyılın bakış açısıyla yapılmış olan bir takım
uygulamaların 21. yüzyılda da takipçisi mi olacak, yoksa “onlar o
tarihte yapılmıştır, bunun özeleştirisini vermek gerekir, biz bugün yeni
Türkiye’de daha çağdaş bakış açısıyla yeni Türkiye’nin inşasında yer
almak istiyoruz” mu diyecek? Bundan önce CHP’nin ve CHP çizgisinin
geleceği açısından da önemli bir husustur.
CHP’yi geçmişiyle yüzleşmeye mi ağrıyorsunuz?
Bizim bu konudaki Kemalizm’e dönük eleştirimiz
önemlidir. Pozitif bir eleştiridir. Dönüşüme açık bırakan bir
eleştiridir. CHP’nin bir kere bunu doğru anlaması lazım. “CHP bu sürece
dahil olmalı, günahıyla sevabıyla o da bu helalleşme sürecinde
bulunmalıdır” diyoruz. Hem CHP için bu gerekli, hem de tarihsel arka
planını netleştirmek bu konudaki sorunları gidermek için ve bu temele
dayalı kalıcı bir barışı inşa etmek için bu gereklidir. Bu noktada CHP
içerisinde bazı süreci destekleme eğilimleri kuşkusuz önemli. Ama ben
geneli için önemsiyorum. Sadece bir grubu değil. CHP bir kere şunu
bilmeli; Kürt toplumu örgütlü bir toplumdur. Kürt sorununun Önder Apo
üzerinde çözümüne karşı olması gerçeği görmemektir. Bu biçimiyle Kürt
toplumunu karşısına alması kendisi için çok hatalı bir şeydir. Dikkat
edin CHP giderek Kürt toplumunu karşısına alan çizgiyi izliyor.
CHP ALEVİ TOPLUMU İÇİN NE YAPTI?
Kürt toplumu, Alevi toplumu.
Evet, ona da geleceğim. Yer yer mesela istifalar oluyor.
Aynı şekilde Alevi toplumu açısından da CHP aynı şeyi yaşıyor. CHP bu
kadar Alevi kitlesine dayanmış olmasına rağmen, Alevi inancının
özgürlüğü için ne gibi bir projeyi yaptı? Bayağı, kaba, ulusalcı,
devletçi bakış açısını sürdürme dışında fazla bir şey yapmadı.
Dolayısıyla bu kendileri için önemli. Şimdi detayına girmek istemiyorum,
fakat Kürt-Türk halklarının barışını sağlayacak olan tek güç, en önemli
güç Önder Apo gücüdür. Bu anlamda AKP hükümetinin süreci İmralı
üzerinde Önderlik üzerinde götürme tutumu çok doğru, yerinde ve isabetli
bir tutumdur. CHP bunu görmüyor. Önderliğin bu toplum üzerinde o kadar
etkisi var. Sorunu çözecek bir irade söz konusu. Bunu dıştalayan bir
hedef ve yaklaşımla yerini belirleyemez. Çünkü süreç ilerleyecek,
ilerledikçe de kamuoyunun desteği artacak. Kimse taktik yapmıyor. Herkes
aklını başına alsın; yeni Türkiye kurulacak, yeni Türkiye inşa
edilecek. Bu Türkiye’de Kürtler dahil Aleviler dahil herkes özgür
olacak. Özgürlük ve eşitlik tesis olacak. Bundan geri duran kaybedecek.
Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşürse yararlı olur diyenler var. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Bizim siyasetimize göre CHP de dahil olmalı o da
devletin en güçlü muhalif gücü. Biz de sorunu devletle çözmek istiyoruz.
Bu anlamda CHP’nin dahil olması bizce doğru. Yapacakları görüşmeler
olursa bizde katılmalarını istiyoruz.
Yarar görür müsünüz?
Yararı şudur; Kürt inkarı önemli bir konudur. Kürt
inkarı nedir? Büyük bir yalandı. Kürtler bu topraklarda binlerce yıldır
var. Kendine ait kültürü, kendine ait geçmişi ve tarihi vardır. Dili ve
kültürü var. Fakat bunlar inkar edildi. Bu büyük bir talihsizlik ve
yanlıştır. Sonra bu inkarı 90 yıl boyunca sürdürmek bir yalandır. Yalan
İslamiyete göre, Alevi inancına göre en büyük günahtır. Fakat bugüne
kadar bu yalanla devlet yürütüldü. Fakat bu çok şeye neden oldu,
trajedilere yol açtı. Buna son vermek gerekiyor. Kürt inkarına son
vermek önemli bir olaydır. Buna herkes dahil olmalı. Gerçeği gören ve
toplumsal gerçeği doğru okuyan, dönemin ve sürecin ruhunu doğru okuyan
herkes Kürt inkarına son verme sürecine dahil olmalı. Bu konu çok
önemlidir. Bu konuda yaşanan süreç bana göre devindirici olacak ve her
şeyi beraberinde değiştirecektir. Toplumu özgürleştirecektir.
Özgürleşmiş bir toplumda herkes eşit ve özgür yaşama olanağına
kavuşacaktır. Her inanç grubunun, her mezhebin ve her etnisitenin
Türkiye demokratik ulusu kimliği altında özgürce yaşama ve bu anlamda
demokratik modernitesini oluşturma sürecine dahil olma şansı ve imkanı
yaratılmış olacaktır. Bu açıdan önemlidir.
DEMOKRATİK TÜRKİYE’NİN YOLU HERKESİN ÖZGÜR OLMASINDAN GEÇER
Demokratik Türkiye birliğine Kürtler özgür iradesiyle
dahil olmadan demokratik Türkiye birliğini oluşması mümkün değildir.
Demokratik Türkiye birliğinin yani mevcut Türkiye’nin demokratikleşmesi
birliğini korumasının yolu Kürtlerin, Alevilerin ve diğer tüm ezilen
etnisitelerin ve inançların özgür iradeleriyle dahil olmaları halinde
mümkün olabilir. Bunun görülmesi gerekiyor. Bana göre Türkiye artık bunu
görüyor. Türkiye’nin mevcut yönetimin bunu görmesi durumunda süreç bu
temel de ilerleyecektir.
TEMEL HAKLAR PAZARLIK KONUSU YAPILAMAZ
CHP’den söz etmişken CHP’nin hükümete yönelik
temel itirazlardan biri de şu; “PKK ile pazarlık yapıyorsunuz” ne
dersiniz bu itiraza?
Yüz yılık bir sorun tartışılmadan çözülemez; tartışma ve
diyalogun olması gerektiği bilinen bir husus. Ama CHP’nin ifade ettiği
gibi bir al ver meselesi yoktur. CHP’nin pazarlık iddiası doğru değil.
Doğal ve temel haklar tartışma ve pazarlık konusu olamaz. Bu açıdan
pazarlıktan ziyade ortaya konulmuş bir irade var. Her şeyden önce Önder
Apo tam 20 yıldır Kürt sorununu barışçıl yöntemlerle çözmek için çeşitli
çabalarda bulunuyor. Bu süreç Turgut Özal’la başladı. Merhum Turgut
Özal bu nedenden dolayı suikasta uğradı. Bundan ötürü de süreç kesildi.
Daha sonra ki aşamalar da var. Önder Apo bir irade ortaya koymuştur.
Karşı tarafta da bu sorunu çözeceğini söyleyen bir devlet ve hükümet
var. Böylece karşılıklı iradelerin ortaya koyulması temelinde gelişen
bir süreç söz konusudur. Bu sorunu demokratik yöntemlerle çözme
eğiliminin gelişmesi temelinde bu süreç gelişmektedir. Yoksa öyle
belirtildiği gibi pazarlık temelinde şu ya da bu yapılıyor değil. Bir
iradeleşme durumu söz konusu. Artık gelinen noktada bu sorunun
demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmesi tutumu taraflarca
geliştiğinden dolayı bu süreç bu düzeyde gelişmektedir ve Türkiye’de
gerçekten barıştan yana olan herkesin de sevinmesi gereken bir durumdur.
Savaştan yana olan, kan üzerinden siyaset yapmayı kendine tarz edinmiş
kişilere bir şey diyemeyiz. Ama gerçekten bu ülkede barışın,
demokrasinin, demokratik birliğin ve özgür birliğin gelişmesini isteyen
herkesin bu sürece dahil olması gereken bir süreç olduğunu düşünüyorum.
Yani bu konu öyle değişik yaklaşımlarla tutumlarla değil anlayışın
oluşturulması ve zihinsel yaklaşımın doğru geliştirilmesi, gerçeğin
inkarı değil gerçeğin kabulü temelinde gelişebilecek bir süreçtir. Bu
sürecin esasında da bu vardır.
İNKARI DEĞİL TOPLUMSAL GERÇEĞİ KABUL EDEN ANAYASA OLMALIDIR
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın önemle
altını çizdiği bir nokta var anayasal düzenleme ve demokratikleşme.
Anayasa meselesine ne diyorsunuz?
Anayasada ne gibi değişiklilerin yapılması konusunda biz
daha önceden yapmış olduğumuz açıklamalarımızla ifade etmişiz. Bize
göre Türkiye’yi demokratikleştirecek, Kürt halkının inkarına son
verecek, yine Kürtlerin varlığını özgürce yaşamasını kabul edecek, diğer
mezheplerin, inanç gruplarının eşitliğini ve özgürlüğünü sağlayacak
sivil ve demokratik bir anayasa olmalı. Biz özet olarak böyle ifade
ediyoruz. İnkarın değil, toplumsal gerçeğin kabul edildiği, çoğulcu bir
anlayışın esas alındığı bir anayasa. Tekçi, toplumsal mühendislik bakış
açısıyla toplumu tek bir açıyla ele alan bir anayasa olmaz. Toplumsal
gerçeği olduğu gibi resmeden demokratik bir anayasa öneriyoruz.
Demokratik ulus bakış açısını esas alan tüm kesimleri kucaklayan bir
anayasa çerçevesine Türkiye’nin ihtiyacı vardır. Bunu hemen hemen herkes
söylüyor.
MECLİS UZUN TATİL EDİLMEMELİDİR
Süreç ve Anayasanın gündem de olduğu bir dönemde
Parlamento Temmuz’da tatile giriyor olmasına ne diyorsunuz? Cemil Çiçek
sanki uzun tatilden yana değil.
Bu aşamada Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunun
gündemde olduğu ve çözüm sürecinin tartışmada olduğu ve yine birbiriyle
çakışan iki husus ki bu durumla birlikte anayasanın da gündemde olduğu
bu dönemde bizce de meclisin fazlaca uzun bir tatil yapmaması gerekir.
Eğer Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in de böyle bir eğilimi varsa doğrudur.
Türkiye’nin gündemde olan çok önemli sorunları var. Bu sorunların bu
dönemde çözülmesi gerekiyor. En önemli sorun ise anayasanın yapılması.
Yine bu yeni anayasada Kürt sorunun çözümünü kapsayan bir çerçevede ele
alınması konusu çok önemli.
İKİNCİ AŞAMA İÇİNDE ÖNEMLİDİR
Bu sürecin ikinci aşaması içinde parlamentonun açık kalması önemli değil mi?
Evet. Zaten ikinci aşama budur. Birinci aşama bitiyor.
Başladı ve hızla bitecektir. Böylece ikinci aşama gündeme giriyor. Bu
ikinci aşamada da daha çok anayasal düzeyde bir takım reformların
yapılması çözüm sürecinde geliştirilmesi gerekmektedir. Bu anlamda da
normal bir şeydir. Bu sürecin duraksamaması ve sistematik bir şekilde
ilerlemesi için meclisin daha fazla devrede olması gereklidir ve bu
normal bir şeydir.
TOPLUMUN HER KESİMİNİ SÜRECE DESTEK OLMAYA ÇAĞIRIYORUM
Çözüm için en geniş toplumsal mutabakat mutlaka sağlanmalıdır diyenler var.
Biz geri çekilme süreciyle aslında halkların dostluğu,
toplumların özgürlüğü, eşit birliğinin gelmesini arzu ediyoruz. Yani
gerillanın geri çekilmesi özünde dostluğun gelişmesi, barış sürecinin
gelişmesi ve çözüm sürecinin pekişmesini sağlamak içindir. Bu anlamda
gerillanın bu yürüyüşü bir çözüm yürüyüşüdür. İnkarın kaldırılması
yürüyüşüdür. Gerilla çekiliyor ama inkarın da çekilmesi gerekiyor. İnkar
sürecinin de artık sona ermesi gerekmektedir. İşte bunun için başta tüm
Kürdistan halkının, yine Türkiye’nin demokratikleştirilmesinden, özgür
ve eşit olmasından yana olan tüm kesimlerin bu sürece dahil olması çok
önemlidir. Bu anlamda biz dört konferansı önerdik. Özellikle de
Türkiye’deki sol, demokratik bütün samimi çevrelerin gerçekten
Türkiye’nin demokratikleşmesinden ve barışından yana olan bütün
kesimlerin, ezilenlerin, kadınların, Alevilerin, bütün inanç gruplarının
ve emekçi grupların bu sürece ağırlıklarını koyması gerekmektedir. Biz
bu süreci sadece devletten ve hükümetten beklersek yanlış olur.
Özellikle toplum gücünü ortaya koymalı. Toplum barış istiyorsa, ki
istiyor; demokratik özgür bir toplum istiyorsa, ki onu da istiyor; o
zaman anayasanın yapım sürecinde olduğu, Kürt sorununun da çözüm
sürecinin başladığı bu süreçte toplumsal irade, demokratik toplum
iradesi kendini ortaya koymalı ve bizim geliştirdiğimiz Önder Apo’nun
büyük bir sorumlulukla geliştirdiği bu süreçte Türkiye’nin gerçekten
demokratikleşmesine ve çözüme ulaştırılması için herkesin üstüne düşen
sorumluluğu yerine getirmesi gerekmektedir. Gerillanın çekilmeye
başladığı bu günlerde bütün Türkiye’deki demokrasi güçlerini, barış ve
demokrasiden yana olan tüm kesimleri sorunun çözümü ve ikinci aşamanın
başarılı bir biçimde gündemleşip gelişmesi için mücadele etmeye ve
sorumluluklarına sahip çıkmaya çağırıyoruz.
ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder