KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan görüşme sözünden öte içeriğinin
önemli olduğuna dikkat çekti ve görüşmenin koşullarını açıkladı: “Başa
dönüp eskiyi tekrarlayalım olmaz. Ciddi görüşmeler yapılabilmesi için
görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım. İki koşulu vardır; şiddeti
durduracak, İmralı sistemini ortadan kaldıracaksın.“
AKP 4. Kongresi öncesi Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan televizyonları dolaşarak “görüşme olabilir, İmralı’yla da görüşülebilir” dedi ve ardından PKK’yle, Kürt Halk Önderi Öcalan’la görüşmelerle ilgili, Oslo görüşmeleriyle ilgili bir tartışma başladı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ANF’ye yaptığı değerlendirmede, görüşme söyleminden çok içeriğin önemli olduğuna dikkat çekti. “Ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım” diyen Kalkan, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın sunduğu protokoller çerçevesinde müzakere yapılabileceğini dile getirdi. Kalkan'la yaptığımız röportajın 2. bölümünü yayınlıyoruz...
Bu süreçteki görüşme oluyor, işte İmralı ile görüşülüyor, Oslo müzakereleri tekrar gündeme gelecek söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tayyip Erdoğan görüşürüz diyor, peki geçen aylarda niye olmadı? Demek ki kendisi kesmiş. Niye kesilmiş görüşme? Demek ki Tayyip Erdoğan ve AKP görüşmeleri kesmiş. Bir kere bu bir itiraf oluyor. Bu konuda PKK’yi suçladılar, liberal-demokratik çevreleri de etkilemeye çalıştılar. PKK şöyle şiddet yanlısı, böyle çözüme karşıt dediler. Bunların hepsi yalan dolandı, iftiraydı. Şunu açık söyleyeyim, AKP’den önce biz PKK olarak ideolojik siyasi çizgimiz gereği, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün olabileceğine inandık, olması gerekeni de istedik. Bu bizde bir felsefedir, bir ideolojik duruştur. PKK’nin paradigma değişimiyle yeniden yapılanması temelinde geliştirdiği düşünce sistemidir. Dar, güncel, politik çıkarlar gereği değil. Bu temelde de gösterdiğimiz pratik var. AKP görüşmelere gitmiş, İmralı’da görüşmüş, Oslo’da görüşmüş, PKK’yle görüşmüş. AKP’ye bunu söyleyenler dönüyor PKK’yi görüşme karşıtı, düşmanı olarak suçluyorlar. Peki PKK de gitmemiş mi oraya? Niye bir tarafı o kadar övüyor, diğer tarafı o kadar suçluyorsunuz, bu kadar adaletsizlik olur mu? Bu kadar da yalan, dolan, bu kadar hile olmaz. Bu kadar Kürt düşmanı olunmamalı.
‘TAYYİP ERDOĞAN’IN SON AÇIKLAMALARI İTİRAF’
Bu bakımdan Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları bir itiraf oldu. Bazıları da PKK yansıttı diyor. Gerçekten de utanmazca söylüyorlar. Biz iktidarcı siyaset yürütmüyoruz, bir halkın varlık ve özgürlük savaşını yürütüyoruz, öyle iktidar olmakta gözümüz yok. Savaş yürütüyoruz. Kelle koltukta yaşıyoruz, her günümüz öyle geçiyor. Kendileri orada burada bilmem ne yapanlar böyle mücadele edenler için öyle konuşamazlar. Şimdi o bakımdan yani gerçekleri iyi görmek gerekli. Aslında durum çok nettir. Yani biz sonuna kadar çözüm olacaksa en küçük imkanı bile değerlendirdik. Geçen süreçte gerekirse haftada bir değerlendirme yaptık. 2010’u, 2011’i kılı kırk yararcasına değerlendirdik. 2010 sonunda 2011 başında şunu görüyorduk; AKP seçimi kazanmak istiyor, onun için bizden eylemsizlik istiyor, ondan sonra güç alırsa bizi vuracak, bunu 2010’un aralığında da 2011’in şubatında da biz değerlendirdik. Buna rağmen yine de seçime kadar eylemsizliği uzattık. Yani küçük bir ihtimal varsa bile biz onu kullanalım diye. Kimse PKK bu işi bozuyor demesin diye. Geriye dönüp baktığımızda imkan vardı, fırsat vardı, belki şöyle yapsaydık, bu iş çözüme giderdi demeyelim diye. En küçük bir şüphe bırakmamak için sonuna kadar itinalı davrandık. İmralı’da en son görüşmeler oldu, protokoller oldu, bize de sunuldu, hükümete de. Biz onay verdik, küçük bir iki değişiklikle evet dedik. Kürt tarafı tümüyle müzakereye hazır oldu. Reddeden tamamıyla Tayyip Erdoğan’ın kendisi oldu. Şimdi ben gönderdim, ben görüşmeleri kestim diyor. Peki o PKK’yi görüşme karşıtlığı ile suçlayanlar, siyasi çözümden yana değil, şiddetten yanadır diyenler AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın üzerine niye gitmiyorlar. Protokoller ortadır, imzamız ortada. Bu İmralı görüşmeleriyle ortaya çıktı. Bize ait de değil, iki taraflı görüşme sonucunda oldu. Önder Apo ben hazırladım, heyet söylediklerine sahip çıkmadı dedi. Bu konuşmalar da sabittir. Sahip çıkmayan onlar oldular. Oyaladık, seçimi kazandık, büyük güç sahibi olduk o halde saldırır bu gücü kullanırsak PKK’yi ezer, Kürt direnişini tasfiye ederiz hesabını yaptılar. Ben her zaman diyorum; bu hesap ciddi bir hesaptı. Şimdi son 1 yıllık direnişle bu hesap bozuldu, başarısız kaldılar.
GÖRÜŞMELER OLSUN DA İÇERİĞİ NE?
O politikanın yanlışlığı, başarısızlığı ortaya çıkınca artık onu sürdüremez hale gelince şimdi manevra yapıyorlar, yeni arayışlara giriyorlar. Önderlikle görüşme yine olur diyorlar. Derken de tutarsızlar, PKK görüşmelere karşı değildir. PKK Kürt sorununun görüşmelerle, siyasi diyalogla çözümüne karşı değildir. Görüşmeler olabilir, olsun. Fakat niçin olsun, bunun bir de içeriği olmalı. Görüşme olsun diye, laf olsun diye görüşme olmaz. Görüşme olacaksa tabii ki çözüm üzerine, temel sorunlara, Kürt sorununa demokratikleşme sorununa -ki biz ikisini iç içe ele alıyoruz, sadece Kürdistan için, Kürtler için mücadele etmiyoruz, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumunun özgür ve demokratik bir yaşama ulaşması için de mücadele ediyoruz- dair olmalı. AKP görüşme olur diyor, ama niçin olur, ne görüşmesi olacak, herhangi bir içerik gözükmüyor. Dolayısıyla içeriksiz olursa bu oyundur, aldatmadır yeniden.
İmralı’da görüşme oldu diyorlar, yok öyle bir görüşme yoktur. İmralı’da görüşme olmaz artık. Savaşı PKK yapıyor. Görüşme olabilmesi için Kürt sorununun çözümü için şunu söylüyor herkes; Kürt sorununu çözmek üzere görüşme, müzakere yapabilmek için savaşın durması lazım. Savaşı durdurabilmek için görüşmek gerekli. Savaşı da savaşan taraflar durdurur. O halde savaşan taraflar önce görüşür, savaşı durdururlar, sonra ondan sonrasını görüşürler. Bunun için de PKK’yle görüşürüm demesi doğaldır AKP’nin. Başka şansı yoktur. Yani bu savaşı başka hiçbir yerle durduramaz. Örneğin BDP ile durduramaz. BDP’yi bu konuda zorluyorlar. Ben şaşıyorum, yani BDP zayıf söylüyor, ben olsam daha net söylerim, benim elimde ne silahı var, siz durdurun, durdurabiliyorsanız. Yani BDP ile AKP’nin hareket ettiği kulvarın ne farkı var. Aynı zeminde hareket ediyorlar. Elinde silahı yok, savaşı yapan BDP değil ki savaşı durdursun.
‘ORTADA PROTOKOLLER VAR GÖRÜŞME BUNA GÖRE OLACAK’
AKP en büyük parti benim diyor. Meclis benim elimde diyor. Topla meclisi, karar al ve git görüş PKK’yle. Yavuz hırsızlık var ya, laf kalabalığı, demagojiye boğuyor aslında. Kimse kendini aldatmasın. Bir İmralı görüşmesi olmaz. Oslo yeniden olmaz! Onlar oldu bir sonuca ulaştı. Oradan öteye gidecek mi gitmeyecek mi? Tekrar başa dönülür mü? Başa dönüp eskiyi mi tekrarlayalım? Buna ne zamanımız var ne de imkanımız. Bu bir lükstür! O halde kaldığı yerden öteye giderse bir görüşme olur. Böyle bir görüşme yaklaşımının bir anlamı olur. Onun da şartı var. Ortada protokoller var, müzakere öyle olacak. Görüşme yapılacak. “İmralı’da görüşme” diyorlar. İmralı’da görüşme olur mu? İmralı’da Türkiye’nin demokratikleşme sorunları, Kürt sorununun çözümü tartışılabilir mi? Şimdi heyetleri götürüp, İmralı’da dört metre karelik hücrede mi tartışacak? Mümkün mü bu? O halde bu hususların görüşülebilmesi için, İmralı görüşmesi de dahil, Oslo görüşmesi de dahil, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususları üzerinde görüşmeler yapılabilmesi için her şeyden önce İmralı sisteminin ortadan kalkması gerekiyor. Yani Önder Apo’ya bu çözümde rol oynaması için fırsat, imkan tanınması lazım. Sağlık koşullarının, güvenlik koşullarının düzeltilmesi, özgürlüğünün sağlanması, özgür hareket edebilmesi ve çalışmasının sağlanması gerekli. Bunun dışında bir görüşme yapılamaz. İmralı’da görüşme olabilir mi, bu sorunlar çözülebilir mi? Sen dört metre karelik hücreye koy birini en ağır baskıyı uygula, onunla müzakere yap! Öyle bir müzakere olur mu, o kişi o müzakereyi yapabilir mi? Oradan sorunları çözecek sonuçlar çıkabilir mi? Mümkün değil! O tür beklenti içinde olmak bile hatalı. Bir defa Kürt tarafı, herkes bu konuda gerçeği görmeli. Eskisi gibi İmralı görüşmesi de olmaz, Oslo görüşmesi de olmaz. Avukatı da öyle, ailesi de öyle, devleti de öyle heyetler de öyle hiç kimse görüşemez. Bir defa görüşmenin olabilmesi için gerçekten de Kürt sorununu çözecek, demokratikleşme sorununu çözecek ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım. İki koşulu vardır. Bir; şiddet altında bu görüşmeyi yapamazsın. İki; İmralı altında yapamazsın. Şiddeti durduracak, İmralı’daki duruma son vereceksin! Bunun için görüşülebilir. Eğer böyle olacaksa olabilir. Fakat dikkat edilirse AKP sözcülerinde böyle bir yaklaşım hiç yoktur. Onlar, “teslim olmalarını sağlatmak için” diyorlar. Ev hapsi bile olmazmış! Sanki onu talep eden vardır. Biz özgürlük istiyoruz. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürt halkının özgürlüğüdür. Önder Apo’nun özgürlüğüyle yürümeyen bir müzakere, çalışma Kürt halkını özgür yapmaz. Kürt halkı özgür olmayacaksa bizim herhangi çözüm üretecek bir şeyimiz yok. Çünkü, Türkiye’nin demokratik olması da buna bağlı. Devletin de demokratik sınırlara çekilmesi buna bağlı. İçerik budur. Dikkat edilirse yeni bir içerik yok, boştur.
Tam da bu noktada askeri harcamalar, özellikle yaz aylarında 8-10 kat artmış durumda. Bir yandan sizin belirttiğiniz esas üzerinden öyle bir politika sürüyor, bir yandan da bu tür açıklamalarla topyekun bir savaş süreci var. Patlayıcı alımı, mermi ve diğer askeri malzemelerin alımı konusunda bir artış söz konusu. Her gün bombardıman, askeri operasyon söz konusu. KCK tutuklamalarının devam edeceği belirtiliyor. Bunu da dikkate alarak değerlendirirsek neler söyleyebilirsiniz?
O konuda hiç kimse kendini aldatmamalı. Ortada hiçbir görüşme yoktur. İmralı’da da görüşme olmamıştır, açıklandı. Sadece yaşamına ilişkin bir şahitlik olmuş, yaşadığı görülmüştür. Kürt tarafından ailesi kendi mensuplarının hayatta olduğunu görmüşler, beyan ediyorlar. Onun dışında tartışılan, görüşülen bir durum yok. Zaten o koşullarda artık görüşme olmaz! Onu söylüyoruz. Bu bakımdan herhangi bir görüşme yok! İmralı’da da yok, dışarıda da yok. Kimse kendini aldatmamalı. AKP’nin görüşme söylemlerinin içi bomboştur. Hiçbir şey yok. İçeriğine ilişkin açık şeyler söylenmedikçe bu oyalamadan, propagandadan, aldatma yaklaşımından başka bir değer ifade etmez. Bu bakımdan demokratik çevreler, Kürt halkı, Kürt özgürlük güçleri hiç kimse kendini aldatmamalı. Yanılgıya kesinlikle düşülmemeli. Bu söylemlerin yakın, taktik hedefleri vardı.
‘GÖRÜŞME SÖYLEMİNİN İKİ TAKTİK HEDEFİ VARDI’
İki hedefi vardı: Bir; kongreyi kurtarmak için. Dikkat edelim kongre öncesinde yaptılar. İki; Kürt halkının gerilla da dahil direnişi tırmandı. Devrimci Halk Savaşı yükseldi AKP onun karşısında dayanamaz, direnemez, savaşamaz hale geldi. Bu tür söylemlerle Kürt halkını manipüle etmeye çalışıyorlar. Kürt özgürlük güçlerini yanıltmaya çalışıyorlar. Şüphe uyandırarak, yoğunlaşmalarını dağıtarak gerilla da dahil, halk direnişi de dahil serhildanları zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu bir propaganda, psikolojik savaş yöntemidir. En azından içeriği dolmadıkça anlamı bu! Bunu herkes böyle bilmeli. Hiç kimse kesinlikle aldanmamalı. Belirttiğiniz doğrudur, AKP’nin saldırısında hiçbir azalma yoktur. İmralı’daki baskı sisteminde en küçük bir azalma yok! Kesinlikle bunu herkes böyle bilmeli. Yine siyasi baskıda hiçbir azalma yok. İşte Kürt halkının televizyonları Avrupa’da halk dişini tırnağına takarak topluyor, yurtseverler ‘bizim de dilimizde bir yayın olsun da akşamları oturunca izleyelim’ diye ellerindekini verip bir iki televizyon kanalı kurmaya çalışıyorlar. Devlet bütün gücünü kullandı, ABD’yi, Avrupa’yı herkesi harekete geçirdi kapattırmaya çalışıyor. Hangi çözüm, hangi müzakere, ne görüşmesi? Hala topyekun özel savaş konsepti temelinde saldırı sürüyor. Önderlik üzerinde sürüyor, siyasi alanda sürüyor tutuklamalarla, televizyonlar kapatılıyor, halk üzerinde sürüyor. Her gün en az 30-40 kişi gözaltına alınıyor 5-10 kişi tutuklanıyor. En küçük bir azalma yok! KCK davalarında da artık ceza veriyorlar. KCK’li olmak 10 yıl 8 yıl hapis cezası almayı getiriyor. Oysa KCK eşittir Kürt olmak. Yani Kürt olmak 10-15 yıl hapis yatmak, bu kadar cezaya özdeştir. Bilinçli Kürt olmak, özgürlük isteyen, özgür yaşam isteyen Kürt olmanın Türk hukukundaki karşılığı bu!
‘GENELKURMAY BAŞKANI CEPHEDE AMA BAŞARI YOK’
Askeri cephede de saldırılarda en küçük bir azalma yok. Genelkurmay başkanının kendisi cephelerdedir. Kuvvet komutanları en ön cephelere gidiyorlar. Doğrudur, operasyonları onlar yönetiyorlar tabi. Başarısız oluyorlar. Sonuç alındı mı biz yaptık diyorlar, başarısız oldu mu biz yapmadık diyorlar. Ama hepsini onlar yapıyor.
Türk ordusu ne gücü varsa savaşa sürmüş durumda. Savaşa sürülmemiş, yedekte kalan hiçbir gücü yoktur. Araç olarak da eleman olarak da, komutan ya da savaşçı güç olarak da! Başarısının durumu ortada, her gün televizyon kanallarında kendileri söylüyor. Dün bir tanesi “hükümet cenaze törenlerine gitmekten başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyordu. Yani diğer işlerle uğraşacak zamanı kalmamış, cenaze törenlerine de gidemiyor. Halk kovuyor çoğunda. Birçoğunu gizliyorlar. Paralı ordu çöktü! Tayyip Erdoğan’ın paralı ordusu yenilgiye uğradı. En son Bingöl’deki imha ile -hepsi paralı askerdi- ezildiler! Paralı asker savaşır mı? Vatan için savaşmayan, başarılı olamayan para için başarı elde edebilir mi? Onun gözü parada. Zaten öyle bir gücü de yok, çözüldü de. Dolayısıyla paralı ordu örgütlemede AKP’nin kazancı ne? Çoğunu gizliyor, mukavele öyle yapılmış. İsterse cenazeyi veriyor, bir yerde eğer bir milliyetçi gösteri yapma ihtiyacı duyuyorsa veriyor tören yaptırıyor. Ona ihtiyaç yoksa vermiyor. Onun için çoğu gizlidir. Böyle olmasına rağmen yine de “cenaze törenine katılmaktan başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyorlar. Başarı bunun neresinde? Savaş böyle sürüyor. Bütün imkanlarını seferber ediyor. ABD’den almadığı kalmadı. En son “Keşif uçağı alacağım, süper kobra alacağım” diyordu, onları da aldı hala diyor ki “az veriyorlar, vermiyorlar!” Daha ne versin? Sen yapamıyorsan “ben yapamıyorum” de. Gelip de ABD senin yerine savaşacak değil ki! KDP gelip senin yerine savaşıp, zafer kazanacak değil ki. Bu iş onların değil, senin kendi işin yapabiliyorsan yap, yapamıyorsan “yapamadım” de ona göre bir yaklaşım geliştir. Onu bunu, sağı-solu suçlamaya gerek yok. Durum bu çerçevededir.
8,5 milyar dolar açık verdi diyorlar. Son bir haftada benzine 53 kuruş zam gelmiş, her şeye zam geliyor. Devalüasyon başladı. Aslında AKP’nin 10 yıl iktidarda kalmasındaki PKK desteğini unutmamak lazım. AKP ‘10 yılı götürdüm’ zannediyor. PKK’nin toleransları karşısında oldu bu. Bunu görmezden geliyor. Aslında PKK’nin siyasi, demokratik çözüm inancı temelindeki çabaları sonucunda gösterdiği yaklaşımlar bu durumu ortaya çıkardı. Onlar ise ‘biz yaptık’ sandılar. Şimdi de gerçekler ortaya çıkıyor. Yani takke düştü kel göründü!
‘2012 DİRENİŞİ AKP’YE GERÇEKLERİ GÖSTERDİ’
Yaz ayları hareketli geçti belki de son 30 yıllık gerilla savaşında en çok belirleyici olan bir süreçti. Medya Savunma Alanları’nda, gerilla cephelerinde, gerilla mevzilerindeki son durum nedir? Bu önümüzdeki süreci nasıl belirler?
AKP yanlış yaptı, yanılgıyı yaşadı ama 2012 direnişi gerçekleri öğretti ve gösterdi AKP’ye. Şimdi telaşla üslup değiştirme çabaları oradan kaynaklanıyor. PKK’nin, Kürt halkının direnişinin kolay kırılamayacağı, PKK’nin zayıflamadığı, sadece demokratik siyasi çözüme inandığı ve istediği için aslında öyle bir mücadele yürüttüğü gerçeği ortaya çıktı. Yoksa, direniş gücü sonuna kadar var. Kürt halkının direniş potansiyeli sonuna kadar var. Bu çerçevede ‘halk PKK’yi desteklemedi’ diyenler için argo konuşmak istemiyorum, havanda su dövüyorlar diyeyim. Onların Kürt gerçeğinden, PKK gerçeğinden ya haberleri yok ya da bile bile yalan söyleyen birer müfteridirler. Kendilerini bu biçimde topluma yansıtarak, toplumu aldatıp iktidarlarını sürdürmeyi meslek edinen çevreler bunlar. Yoksa destek olmasa bu direniş ne ile sürecek, kim yürütecek bu direnişi? Bir halkın direnişi ve etkili bir biçimde sürüyor. AKP de bunu gördü. Şimdiye kadar “Kürtlerin birinci partisi benim. Kürtleri ben temsil ediyorum” diyordu. Öyle olmadığını herhalde net gördü. Evet AKP’nin içinde de Kürtler var ama biraz “ben Kürdüm” diyenleri hemen kızağa alıyor, uzaklaştırıyor. Birçoğunu uzaklaştırdı. Geçmişte biraz siyasi çözümden yana olan, BDP ile bu yönlü temasta olan çevreler vardı, hepsini dışladılar. Tümüyle faşist, şoven, milliyetçiliğe teslim olmuş, özümsenmiş veya aslında Kürdistan’da olup da Kürt olmayan kesimlere dayanıyorlar. O oylara “bizim de Kürt oylarımız var” diyorlar. Öyle değildir! Bu gerçek açığa çıktı. Bir de elinde para var. Devlet, iktidar imkanları var. Zorluyor, korkutuyor, baskı yapıyor insanları kendilerine bağlıyorlar. Kürdistan’da özgür ve demokratik bir ortam yok. Her şey silah zoruyla. AKP’liler “BDP silah zoruyla oy alıyor, PKK’nin silahının gücü BDP’ye oy oluyor” diyorlar. Peki; ordunun, polisin, istihbaratın, şunun-bunun o kadar tankı, topunun oyu kime gidiyor? Onlar oy için kullanılmıyor mu? Halk üzerindeki baskı gücü değiller mi? Bir akşam bile televizyon kanallarına bakan biri, Kürdistan’da nasıl bir sıkıyönetimin, askeri işgalin var olduğunu, sokaklardaki panzerlerin,tankların hareketinden göremez, anlayamaz mı? Rahatlıkla görünür, anlaşılır. Bütün bunların hepsi var. Bütün bunlara rağmen Kürt halkı özgürlük için direniyor. Özgürlükten başka hiçbir şeyi kabul etmiyor. Bedel ödüyor, kundaktaki çocuğunu, 15 yaşındaki kızını, gencini, kadınını, ihtiyarını sokakta şehit veriyor, dağda şehit veriyor. Her türlü bedeli ödemeye göze alıyor. Bunlar kolay şeyler midir? Yaşamından vaz mı geçmiş bu halk? Hayır, her şeyi bilerek yapıyor, fedakarca yapıyor. Çünkü, yaşam olacaksa özgür olduğunda bir değeri var! Bu temelde AKP’ye de birçok çevreye de gerçekleri bir kere daha kabul ettiren, tanıtan bir direniş 2012 yazında ortaya çıktı. Bu önemli, büyük bir direnişti. Önderlik, demokratik siyaset, halk, zindan, gerilla, ülke içi-dışı hepsi birlikte direniyor. Herkes kendi bulunduğu ortamın koşullarına özelliklerine göre özgürlük için cesurca, fedakarca bir direniş içinde. Tabii bu direnişe gerilla, Kürdistan’ın stratejik, dağları öncülük ediyor. 19 Haziran’dan itibaren Oramar-Şitaza eylemleriyle başlayan bir devrimci operasyon süreci var.
Daha önce bir sefer söylemiştim, herhalde sonradan onu dikkate almışlar. Genelkurmay, İç işleri bakanı, Tayyip Erdoğan hep operasyon yaparız diyordu. Ben de o zaman “tamam siz de yaparsınız ama bir de karşı taraf yapmaya kalkarsa ne olursunuz?” dedim. Yani operasyon yapma yetkisi ve gücü sadece sizin elinizde değil! Şimdi 2012 yaz ve güzünde Kürt halkı da Kürt direnişi de Kürt özgürlük hareketi de devrimci operasyonlarını yapıyor işte. Oramar-Şitaza devrimci operasyonuyla başladı, Şemzinan’da Çele’de yayıldı, devam etti. Bütün Kürt coğrafyasını birleştiren Zagros düğümünde büyük bir özgürlük direnişi haline geldi. Bu bütün cephelerde sürüyor. Çok sert bir savaş yaşandığını herkes bilmeli. Dost-düşman bu gerçeği görmeli. Özellikle halk da bilmeli, dostlarımız da bilmeli işler kolay yürümüyor.
‘29 YILLIK SAVAŞIN EN SERT DÖNEMLERİNDEN GEÇİYORUZ’
29 yıllık savaş tarihimizin en sert yıllarından birini geçiriyoruz. Bu hala da derinleşerek devam ediyor. Bir sonuca ulaşmış değil. Birkaç eylem, basit bir savaş durumu yok. Bu devrimci operasyonlar yeni bir taktik temelde gelişen, gerillanın kırsal alanda arazi hakimiyetini sağlamayı öngören ve böylece şehirleri etkilemeyi, kuşatmayı ifade eden, içeren bir tarzdır. Etkili bir biçimde de gelişiyor. Arazi hakimiyetini birçok alanda Türk ordusu önemli ölçüde kaybetmiş durumda. Geçici olarak kaybediyor, kalıcı olarak kaybediyor, bazen iç içe savaş durumları var. Ciddi bir savaşın yaşandığını herkes biliyor veya bilmesi gerekiyor. Bu güz döneminde bütün alanlara da yayıldı. Botan’da, Beytüşşebap’ta gelişen devrimci operasyon bütün Botan’ı içine alan ve bütün Kürdistan’ı etkileyen, Kuzey Kürdistan’a gerilla direnişini yayan bir çıkış oldu. Buna dayalı olarak Garzan’da, Amed’de, Erzurum’da, Dersim’de güçlü devrimci operasyonlar var. Bütün gerilla bu direnişe 2012 güzünde etkili bir biçimde katılır hale geldi. Henüz katılmayan yerler de var. Az katılan, sınırlı kalan yerler.
İkincisi mevcut aktifleşme gerillanın yapacağının kesinlikle hepsi değil, yarısı da değil! Şu an bile gerilla, gücünü yüzde 30, yüzde 40’ını ancak harekete geçirmiştir. Tarz ve taktik zenginliği açısından da bu böyle. Mevcut yeni tarzda bir gerilla direnişi var. Hala olması gerekeni tam başarıyla uygulayamayan bir durum var. Dardır, bireysellik çok fazla. Henüz tam bir örgütsel sisteme kavuşmuş değil. Öyle olsa vuruş gücü beş kat daha artar. Örgütlendikçe sinerji yaratacak, gerillanın vuruş gücü artacaktır. Bu bakımdan eksiklerimiz var, hatalarımız var, düzeltmeye çalışıyoruz. Mevcut olanı hiç kimse gerillanın potansiyelini tümden harekete geçirdiği bir düzey olarak görmemeli. Çok azıdır hala yarıya bile ulaşmadı. O bile bu düzeyi ortaya çıkardı. Aslında 2012 bu cepheden de önem arz ediyor. Gerillanın savaş potansiyelinin ne kadar olduğu bir kere daha açığa çıktı. Gerillanın savaş potansiyelini harekete geçiremediğini geçen yıllarda daha net gördük. Biraz geçirince ne kadar büyük bir vuruş gücü ortaya çıkıyor, siyasi ortamı, askeri durumu ne kadar güçlü bir biçimde etkiliyor onu gördük. Bunlar hep 2012 pratiğinde açığa çıktı, eksikliklerimizi gördük.
Bu kadar teknik üstünlüğü, ordusu, ABD desteği, askeri mekanizması sayısal bir sonuç alamadı mı?
O konuda her şeyi var, bir eşitlik ve denge içerisinde olan bir savaş değil zaten. Tümüyle dengesiz, eşitsiz koşullarda olan bir savaş. Fakat öyle Türk ordusunun savaş gücü yok. Türk ordusu Sovyetlerin çözüldüğü dönemdeki Kızıl Ordu’ya benziyor. Böyle benzetmek iyi değil, söylemek de istemiyordum ama benziyor işte. AKP de herhalde Yeltsin yönetimine benziyor. Türkiye’deki sistem de bu biçimde çözülüyor. Bazıları “orduya ceza veriliyor, onun için savaş olmuyor” diyorlar. O halde şimdikiler de başarısız olursa yarın, bir gün çıkacak ceza verecek. Onun için ne kadar para verirse versin ne kadar destek alırsa alsın, ne kadar teknik kullanırsa kullansın savaştıramaz. Öyle bir savaşacak gücü yok. Çünkü amacı, hedefi yok. Savaş bir para kazanma aracına dönüşmüş. İnsanların canı para uğruna cepheye sürülüyor! PKK tarafından değil, AKP tarafından! “Kandan besleniyorlar” diyor, kim kandan besleniyor? Kim kan üzerinde yaşıyor, kim kan parasıyla yaşıyor göz önünde. AKP gerçekleri nasıl bu kadar ters-yüz ediyor şaşıyorum.
‘KÜRT HALKI ÇOK DİKKATLİ OLMALI’
Son olarak Kürt toplumu açısından, demokratik çevreler açısından bu sürecin hassasiyeti ve önümüzdeki dönem neler olması gerekiyor. Bu mücadelede kimin ne gibi rolü, misyonu ve görevi var? Ne yapması gerekiyor?
Önce şunu belirteyim: karşımızdaki güç gerçekten de çok dikkatle ele alınması gereken bir güç. AKP gerçeğini herkes iyi tanımalı. AKP her şeyi kendi iktidarı, oy için yapıyor. Oy ve iktidarı için yapamayacağı şey yoktur. Şimdi 2023-2071 hedefi, bunların hepsi laftır. Her şey Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, AKP’nin yeniden yeniden seçim kazanması içindir.
AKP’lilere de söylemek istiyorum. Çok insani bir şeyi bile hemen kendi oy hanesine dönüştürmeye, onu bir siyasi etkinlik aracına dönüştürmeye çalışması gayri insani bir yaklaşımdır. İmralı görüşmelerine öyle yaklaşıyor. Böyle olmaz! Bu ne ahlaka, ne hukuka ne de İslamiyete sığar! Özel savaşta her şey mubah görülüyor ama belli ölçüleri olmalı bu işin. Hele hele böyle bir insani durum, bir kişi hakkında bilgi alma bile oya dönüştürülecek, pazarlık konusu edilecekse burada artık hangi ahlaktan, hukuktan, insanlıktan, samimiyetten söz edebilir? Burada siyasetin buz gibi çıkar gerçeğinin de ötesinde gerçekten de çok faşist bir yaklaşım var. AKP ile savaşıyoruz ama savaştığımız düşman da böyle olmamalı. Düşmanımızsa da düşmanlığın da bir ölçüsü olmalı. Bütün dostlar, demokratik güçler, Kürt halkı da bu gerçeği bilsin, görsün. Böyle bir güçle karşı karşıyayız. Herkes her şeyden önce bu gerçeği iyi tanımalı, görmeli. Bu bakımdan da oyuna gelmemeli, hilelere kesinlikle aldanmamalı. Çok duyarlı, dikkatli, bilinçli ve örgütlü olmamız gerekiyor. Birlik halinde hareket etmeyi bilmemiz lazım.
‘CEZAEVİ DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUM’
Diğer yandan gerçekten de kritik bir süreçten geçiyoruz, büyük bir mücadele süreci bu. Topyekun de direniş halindeyiz Önderlikten gerillaya kadar herkes direniyor. Cezaevleri, önder Apo’nun özgürlüğü için topyekun açlık grevine hem de süresiz-dönüşümsüz başladı. Kahramanca bir direniş, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların ruhu yeniden cezaevlerinde canlanıyor. İmralı direnişi bütün cezaevlerine yayılıyor. Bu büyük bir tutum, değerli bir tutum, cesur ve fedakar bir tutum. Ben bu direnişlerin hepsini selamlıyorum. Cezaevi direnişleri başta olmak üzere, Önder Apo’nun özgürlüğü için Avrupa’da, diğer alanlarda yürütülen imza kampanyaları, mitingler, gösteriler hepsi dönemin taktiği gereğidir. En doğru, en insani mücadele, en yerinde mücadeledir. Hepsini selamlıyor, başarılar diliyorum. Bu anlamda büyük bir mücadele içerisinde olduğumuz bir gerçek. Bu mücadele anlamlı bir mücadele, değerli bir mücadele onu anlatmak istiyorum. Bu zorlukla geçiyor, fedakarlık istiyor, bedeli ağırdır. Ama hepimiz topyekun bunun içindeyiz, kimse dışında, farklı bir durumda değil. Boşuna direnmiyoruz, anlamsız değildir.
PKK 40 yıldır mücadele ediyor, 40 yıldır söylediği ve yaptığının, düşünce ve politikalarının doğru olduğu pratikte bin kez kanıtlandı. Özgürlüğü elde etmenin, Önder Apo’nun, Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamanın, Kürt halkını demokratik özerklik temelinde, özgür ve demokratik bir yaşama kavuşturmanın başka yolu yok. Başka yolu olmadığını AKP’nin tutumunda gördük. ‘Direnemezler’ diye bu kadar oyun geliştirmiş. Onu boşa çıkardık, maskesini düşürdük, daralttık. Şimdi topyekun özel savaş temelinde imha ve tasfiye planlarını yürütemez hale getirdik.
Başarıyı elde etmek için sonuna kadar direneceğiz, mücadele edeceğiz. Kürt sorununun çözümünü sağlayacak hangi yol yöntem varsa biz o yöntemi mutlaka deneriz.
‘DİRENİŞİN SONUÇLARI SİYASETE DÖKÜLMELİ’
Tabii her zaman savaş değil, amaçsız savaş değil ama yapılan gerçekten de bir hakaretten de öteye bir yok etmedir. Kürt halkı bu hakareti kabul edemez. O kadar onursuz değil, o kadar güçsüz değildir! Tarihin en derinliklerinden geliyor. Bir asaleti, kültürü, ahlakı var. Toplum olarak şimdiye kadar kendini var etti. Öyle orduların, devletlerin gücüne dayanmadı. Demek ki, bir toplumsallığı, gücü var. Dolayısıyla o gücü şimdi de kullanacak ve özgürlüğü elde edecek, demokratik toplumu, Demokratik Konfederalizmi inşa edecek güçte. Koşullar da bunun için uygundur. Gerçekten AKP, Türkiye cephesi çok daralmış durumda. Bölgedeki gelişmeler elverişli.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kürdistan’ı bölen, Kürt halkı üzerinde inkar ve imhayı uygulayan statüko bölgede kırıldı. Bölge tümden değişim ve yeniden yapılanma içerisinde. Kürdistan’da bunun için direniş var, zaten bu statükoyu Kürt direnişi kırdı. Onun Arabistan’a etkisi –ki Arapları da bölüp parçalamıştı o stüko- onlar da Arap baharı diye ayağa kalktılar. Direniyorlar yeni bir Ortadoğu istiyorlar. Yeni Ortadoğu özgür olmalı, demokratik olmalı. dış güçlerden uzak olmalı, kardeşçe olmalı. halkların kardeşliğine dayanmalı. İşte böyle bir Ortadoğu’yu yaratmada Kürdistan ve Kürt özgürlük direnişi öncü konumda, merkez konumda. Bunu herkes görüyor. Kürtlerin de böyle bir direnişe ihtiyacı var. Demek ki bölgesel koşullar da uygun. Fırsatlar ve imkanlar var. O halde bu direnişi zafere taşımak için her zamankinden elverişli ortama, koşullara, imkana sahibiz. Biz başaracağımıza inanıyoruz. Bütün halkı, dostları bu inanç ve bilinç temelinde oluşan inançla olduğu her yerde bu direnişe daha aktif katılmaya daha çok güç katmaya davet ediyoruz.
Kim elinden ne geliyorsa onu yapmalı. Bilinçlenmeli, örgütlenmeli, eyleme kalkmalı. Kürt toplumu özellikle de örgütlülüğünü ve birliğini daha ileri düzeyde yaratmalı. Birliğinin dışında, örgütlülüğünün dışında hiç kimsenin kalmasına fırsat vermemeli. Aynı birliği ve örgütlülüğü Türkiye toplumuyla, demokratik güçleriyle de geliştirmeli. Bu anlamda Türkiye demokratik hareketini örgütleyen kurumları örgütleri desteklemek lazım. Halkların Demokratik Kongresi, demokrasi hareketi bu temelde ilerliyor. Bunlara güç vermeli, katılmalıyız. Bu temelde hem özgürlük için direnişi en zor yol-yöntemlerle sürdürmeli hem de onların sonuçlarını siyasete dökebilmeliyiz. Bu temelde bunu geliştirdiğimiz ölçüde zafer kazanacağımıza yürekten inanıyor, bu çerçevede mücadelemizin kahraman şehitlerini bir kere daha anıyor, mücadeleyi yürüten herkese de başarılar diliyorum.
ANF
AKP 4. Kongresi öncesi Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan televizyonları dolaşarak “görüşme olabilir, İmralı’yla da görüşülebilir” dedi ve ardından PKK’yle, Kürt Halk Önderi Öcalan’la görüşmelerle ilgili, Oslo görüşmeleriyle ilgili bir tartışma başladı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ANF’ye yaptığı değerlendirmede, görüşme söyleminden çok içeriğin önemli olduğuna dikkat çekti. “Ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım” diyen Kalkan, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın sunduğu protokoller çerçevesinde müzakere yapılabileceğini dile getirdi. Kalkan'la yaptığımız röportajın 2. bölümünü yayınlıyoruz...
Bu süreçteki görüşme oluyor, işte İmralı ile görüşülüyor, Oslo müzakereleri tekrar gündeme gelecek söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tayyip Erdoğan görüşürüz diyor, peki geçen aylarda niye olmadı? Demek ki kendisi kesmiş. Niye kesilmiş görüşme? Demek ki Tayyip Erdoğan ve AKP görüşmeleri kesmiş. Bir kere bu bir itiraf oluyor. Bu konuda PKK’yi suçladılar, liberal-demokratik çevreleri de etkilemeye çalıştılar. PKK şöyle şiddet yanlısı, böyle çözüme karşıt dediler. Bunların hepsi yalan dolandı, iftiraydı. Şunu açık söyleyeyim, AKP’den önce biz PKK olarak ideolojik siyasi çizgimiz gereği, Kürt sorununun demokratik siyasi çözümünün olabileceğine inandık, olması gerekeni de istedik. Bu bizde bir felsefedir, bir ideolojik duruştur. PKK’nin paradigma değişimiyle yeniden yapılanması temelinde geliştirdiği düşünce sistemidir. Dar, güncel, politik çıkarlar gereği değil. Bu temelde de gösterdiğimiz pratik var. AKP görüşmelere gitmiş, İmralı’da görüşmüş, Oslo’da görüşmüş, PKK’yle görüşmüş. AKP’ye bunu söyleyenler dönüyor PKK’yi görüşme karşıtı, düşmanı olarak suçluyorlar. Peki PKK de gitmemiş mi oraya? Niye bir tarafı o kadar övüyor, diğer tarafı o kadar suçluyorsunuz, bu kadar adaletsizlik olur mu? Bu kadar da yalan, dolan, bu kadar hile olmaz. Bu kadar Kürt düşmanı olunmamalı.
‘TAYYİP ERDOĞAN’IN SON AÇIKLAMALARI İTİRAF’
Bu bakımdan Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları bir itiraf oldu. Bazıları da PKK yansıttı diyor. Gerçekten de utanmazca söylüyorlar. Biz iktidarcı siyaset yürütmüyoruz, bir halkın varlık ve özgürlük savaşını yürütüyoruz, öyle iktidar olmakta gözümüz yok. Savaş yürütüyoruz. Kelle koltukta yaşıyoruz, her günümüz öyle geçiyor. Kendileri orada burada bilmem ne yapanlar böyle mücadele edenler için öyle konuşamazlar. Şimdi o bakımdan yani gerçekleri iyi görmek gerekli. Aslında durum çok nettir. Yani biz sonuna kadar çözüm olacaksa en küçük imkanı bile değerlendirdik. Geçen süreçte gerekirse haftada bir değerlendirme yaptık. 2010’u, 2011’i kılı kırk yararcasına değerlendirdik. 2010 sonunda 2011 başında şunu görüyorduk; AKP seçimi kazanmak istiyor, onun için bizden eylemsizlik istiyor, ondan sonra güç alırsa bizi vuracak, bunu 2010’un aralığında da 2011’in şubatında da biz değerlendirdik. Buna rağmen yine de seçime kadar eylemsizliği uzattık. Yani küçük bir ihtimal varsa bile biz onu kullanalım diye. Kimse PKK bu işi bozuyor demesin diye. Geriye dönüp baktığımızda imkan vardı, fırsat vardı, belki şöyle yapsaydık, bu iş çözüme giderdi demeyelim diye. En küçük bir şüphe bırakmamak için sonuna kadar itinalı davrandık. İmralı’da en son görüşmeler oldu, protokoller oldu, bize de sunuldu, hükümete de. Biz onay verdik, küçük bir iki değişiklikle evet dedik. Kürt tarafı tümüyle müzakereye hazır oldu. Reddeden tamamıyla Tayyip Erdoğan’ın kendisi oldu. Şimdi ben gönderdim, ben görüşmeleri kestim diyor. Peki o PKK’yi görüşme karşıtlığı ile suçlayanlar, siyasi çözümden yana değil, şiddetten yanadır diyenler AKP’nin, Tayyip Erdoğan’ın üzerine niye gitmiyorlar. Protokoller ortadır, imzamız ortada. Bu İmralı görüşmeleriyle ortaya çıktı. Bize ait de değil, iki taraflı görüşme sonucunda oldu. Önder Apo ben hazırladım, heyet söylediklerine sahip çıkmadı dedi. Bu konuşmalar da sabittir. Sahip çıkmayan onlar oldular. Oyaladık, seçimi kazandık, büyük güç sahibi olduk o halde saldırır bu gücü kullanırsak PKK’yi ezer, Kürt direnişini tasfiye ederiz hesabını yaptılar. Ben her zaman diyorum; bu hesap ciddi bir hesaptı. Şimdi son 1 yıllık direnişle bu hesap bozuldu, başarısız kaldılar.
GÖRÜŞMELER OLSUN DA İÇERİĞİ NE?
O politikanın yanlışlığı, başarısızlığı ortaya çıkınca artık onu sürdüremez hale gelince şimdi manevra yapıyorlar, yeni arayışlara giriyorlar. Önderlikle görüşme yine olur diyorlar. Derken de tutarsızlar, PKK görüşmelere karşı değildir. PKK Kürt sorununun görüşmelerle, siyasi diyalogla çözümüne karşı değildir. Görüşmeler olabilir, olsun. Fakat niçin olsun, bunun bir de içeriği olmalı. Görüşme olsun diye, laf olsun diye görüşme olmaz. Görüşme olacaksa tabii ki çözüm üzerine, temel sorunlara, Kürt sorununa demokratikleşme sorununa -ki biz ikisini iç içe ele alıyoruz, sadece Kürdistan için, Kürtler için mücadele etmiyoruz, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumunun özgür ve demokratik bir yaşama ulaşması için de mücadele ediyoruz- dair olmalı. AKP görüşme olur diyor, ama niçin olur, ne görüşmesi olacak, herhangi bir içerik gözükmüyor. Dolayısıyla içeriksiz olursa bu oyundur, aldatmadır yeniden.
İmralı’da görüşme oldu diyorlar, yok öyle bir görüşme yoktur. İmralı’da görüşme olmaz artık. Savaşı PKK yapıyor. Görüşme olabilmesi için Kürt sorununun çözümü için şunu söylüyor herkes; Kürt sorununu çözmek üzere görüşme, müzakere yapabilmek için savaşın durması lazım. Savaşı durdurabilmek için görüşmek gerekli. Savaşı da savaşan taraflar durdurur. O halde savaşan taraflar önce görüşür, savaşı durdururlar, sonra ondan sonrasını görüşürler. Bunun için de PKK’yle görüşürüm demesi doğaldır AKP’nin. Başka şansı yoktur. Yani bu savaşı başka hiçbir yerle durduramaz. Örneğin BDP ile durduramaz. BDP’yi bu konuda zorluyorlar. Ben şaşıyorum, yani BDP zayıf söylüyor, ben olsam daha net söylerim, benim elimde ne silahı var, siz durdurun, durdurabiliyorsanız. Yani BDP ile AKP’nin hareket ettiği kulvarın ne farkı var. Aynı zeminde hareket ediyorlar. Elinde silahı yok, savaşı yapan BDP değil ki savaşı durdursun.
‘ORTADA PROTOKOLLER VAR GÖRÜŞME BUNA GÖRE OLACAK’
AKP en büyük parti benim diyor. Meclis benim elimde diyor. Topla meclisi, karar al ve git görüş PKK’yle. Yavuz hırsızlık var ya, laf kalabalığı, demagojiye boğuyor aslında. Kimse kendini aldatmasın. Bir İmralı görüşmesi olmaz. Oslo yeniden olmaz! Onlar oldu bir sonuca ulaştı. Oradan öteye gidecek mi gitmeyecek mi? Tekrar başa dönülür mü? Başa dönüp eskiyi mi tekrarlayalım? Buna ne zamanımız var ne de imkanımız. Bu bir lükstür! O halde kaldığı yerden öteye giderse bir görüşme olur. Böyle bir görüşme yaklaşımının bir anlamı olur. Onun da şartı var. Ortada protokoller var, müzakere öyle olacak. Görüşme yapılacak. “İmralı’da görüşme” diyorlar. İmralı’da görüşme olur mu? İmralı’da Türkiye’nin demokratikleşme sorunları, Kürt sorununun çözümü tartışılabilir mi? Şimdi heyetleri götürüp, İmralı’da dört metre karelik hücrede mi tartışacak? Mümkün mü bu? O halde bu hususların görüşülebilmesi için, İmralı görüşmesi de dahil, Oslo görüşmesi de dahil, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi hususları üzerinde görüşmeler yapılabilmesi için her şeyden önce İmralı sisteminin ortadan kalkması gerekiyor. Yani Önder Apo’ya bu çözümde rol oynaması için fırsat, imkan tanınması lazım. Sağlık koşullarının, güvenlik koşullarının düzeltilmesi, özgürlüğünün sağlanması, özgür hareket edebilmesi ve çalışmasının sağlanması gerekli. Bunun dışında bir görüşme yapılamaz. İmralı’da görüşme olabilir mi, bu sorunlar çözülebilir mi? Sen dört metre karelik hücreye koy birini en ağır baskıyı uygula, onunla müzakere yap! Öyle bir müzakere olur mu, o kişi o müzakereyi yapabilir mi? Oradan sorunları çözecek sonuçlar çıkabilir mi? Mümkün değil! O tür beklenti içinde olmak bile hatalı. Bir defa Kürt tarafı, herkes bu konuda gerçeği görmeli. Eskisi gibi İmralı görüşmesi de olmaz, Oslo görüşmesi de olmaz. Avukatı da öyle, ailesi de öyle, devleti de öyle heyetler de öyle hiç kimse görüşemez. Bir defa görüşmenin olabilmesi için gerçekten de Kürt sorununu çözecek, demokratikleşme sorununu çözecek ciddi görüşmeler yapılabilmesi için görüşmenin koşullarının oluşturulması lazım. İki koşulu vardır. Bir; şiddet altında bu görüşmeyi yapamazsın. İki; İmralı altında yapamazsın. Şiddeti durduracak, İmralı’daki duruma son vereceksin! Bunun için görüşülebilir. Eğer böyle olacaksa olabilir. Fakat dikkat edilirse AKP sözcülerinde böyle bir yaklaşım hiç yoktur. Onlar, “teslim olmalarını sağlatmak için” diyorlar. Ev hapsi bile olmazmış! Sanki onu talep eden vardır. Biz özgürlük istiyoruz. Önder Apo’nun özgürlüğü Kürt halkının özgürlüğüdür. Önder Apo’nun özgürlüğüyle yürümeyen bir müzakere, çalışma Kürt halkını özgür yapmaz. Kürt halkı özgür olmayacaksa bizim herhangi çözüm üretecek bir şeyimiz yok. Çünkü, Türkiye’nin demokratik olması da buna bağlı. Devletin de demokratik sınırlara çekilmesi buna bağlı. İçerik budur. Dikkat edilirse yeni bir içerik yok, boştur.
Tam da bu noktada askeri harcamalar, özellikle yaz aylarında 8-10 kat artmış durumda. Bir yandan sizin belirttiğiniz esas üzerinden öyle bir politika sürüyor, bir yandan da bu tür açıklamalarla topyekun bir savaş süreci var. Patlayıcı alımı, mermi ve diğer askeri malzemelerin alımı konusunda bir artış söz konusu. Her gün bombardıman, askeri operasyon söz konusu. KCK tutuklamalarının devam edeceği belirtiliyor. Bunu da dikkate alarak değerlendirirsek neler söyleyebilirsiniz?
O konuda hiç kimse kendini aldatmamalı. Ortada hiçbir görüşme yoktur. İmralı’da da görüşme olmamıştır, açıklandı. Sadece yaşamına ilişkin bir şahitlik olmuş, yaşadığı görülmüştür. Kürt tarafından ailesi kendi mensuplarının hayatta olduğunu görmüşler, beyan ediyorlar. Onun dışında tartışılan, görüşülen bir durum yok. Zaten o koşullarda artık görüşme olmaz! Onu söylüyoruz. Bu bakımdan herhangi bir görüşme yok! İmralı’da da yok, dışarıda da yok. Kimse kendini aldatmamalı. AKP’nin görüşme söylemlerinin içi bomboştur. Hiçbir şey yok. İçeriğine ilişkin açık şeyler söylenmedikçe bu oyalamadan, propagandadan, aldatma yaklaşımından başka bir değer ifade etmez. Bu bakımdan demokratik çevreler, Kürt halkı, Kürt özgürlük güçleri hiç kimse kendini aldatmamalı. Yanılgıya kesinlikle düşülmemeli. Bu söylemlerin yakın, taktik hedefleri vardı.
‘GÖRÜŞME SÖYLEMİNİN İKİ TAKTİK HEDEFİ VARDI’
İki hedefi vardı: Bir; kongreyi kurtarmak için. Dikkat edelim kongre öncesinde yaptılar. İki; Kürt halkının gerilla da dahil direnişi tırmandı. Devrimci Halk Savaşı yükseldi AKP onun karşısında dayanamaz, direnemez, savaşamaz hale geldi. Bu tür söylemlerle Kürt halkını manipüle etmeye çalışıyorlar. Kürt özgürlük güçlerini yanıltmaya çalışıyorlar. Şüphe uyandırarak, yoğunlaşmalarını dağıtarak gerilla da dahil, halk direnişi de dahil serhildanları zayıflatmaya çalışıyorlar. Bu bir propaganda, psikolojik savaş yöntemidir. En azından içeriği dolmadıkça anlamı bu! Bunu herkes böyle bilmeli. Hiç kimse kesinlikle aldanmamalı. Belirttiğiniz doğrudur, AKP’nin saldırısında hiçbir azalma yoktur. İmralı’daki baskı sisteminde en küçük bir azalma yok! Kesinlikle bunu herkes böyle bilmeli. Yine siyasi baskıda hiçbir azalma yok. İşte Kürt halkının televizyonları Avrupa’da halk dişini tırnağına takarak topluyor, yurtseverler ‘bizim de dilimizde bir yayın olsun da akşamları oturunca izleyelim’ diye ellerindekini verip bir iki televizyon kanalı kurmaya çalışıyorlar. Devlet bütün gücünü kullandı, ABD’yi, Avrupa’yı herkesi harekete geçirdi kapattırmaya çalışıyor. Hangi çözüm, hangi müzakere, ne görüşmesi? Hala topyekun özel savaş konsepti temelinde saldırı sürüyor. Önderlik üzerinde sürüyor, siyasi alanda sürüyor tutuklamalarla, televizyonlar kapatılıyor, halk üzerinde sürüyor. Her gün en az 30-40 kişi gözaltına alınıyor 5-10 kişi tutuklanıyor. En küçük bir azalma yok! KCK davalarında da artık ceza veriyorlar. KCK’li olmak 10 yıl 8 yıl hapis cezası almayı getiriyor. Oysa KCK eşittir Kürt olmak. Yani Kürt olmak 10-15 yıl hapis yatmak, bu kadar cezaya özdeştir. Bilinçli Kürt olmak, özgürlük isteyen, özgür yaşam isteyen Kürt olmanın Türk hukukundaki karşılığı bu!
‘GENELKURMAY BAŞKANI CEPHEDE AMA BAŞARI YOK’
Askeri cephede de saldırılarda en küçük bir azalma yok. Genelkurmay başkanının kendisi cephelerdedir. Kuvvet komutanları en ön cephelere gidiyorlar. Doğrudur, operasyonları onlar yönetiyorlar tabi. Başarısız oluyorlar. Sonuç alındı mı biz yaptık diyorlar, başarısız oldu mu biz yapmadık diyorlar. Ama hepsini onlar yapıyor.
Türk ordusu ne gücü varsa savaşa sürmüş durumda. Savaşa sürülmemiş, yedekte kalan hiçbir gücü yoktur. Araç olarak da eleman olarak da, komutan ya da savaşçı güç olarak da! Başarısının durumu ortada, her gün televizyon kanallarında kendileri söylüyor. Dün bir tanesi “hükümet cenaze törenlerine gitmekten başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyordu. Yani diğer işlerle uğraşacak zamanı kalmamış, cenaze törenlerine de gidemiyor. Halk kovuyor çoğunda. Birçoğunu gizliyorlar. Paralı ordu çöktü! Tayyip Erdoğan’ın paralı ordusu yenilgiye uğradı. En son Bingöl’deki imha ile -hepsi paralı askerdi- ezildiler! Paralı asker savaşır mı? Vatan için savaşmayan, başarılı olamayan para için başarı elde edebilir mi? Onun gözü parada. Zaten öyle bir gücü de yok, çözüldü de. Dolayısıyla paralı ordu örgütlemede AKP’nin kazancı ne? Çoğunu gizliyor, mukavele öyle yapılmış. İsterse cenazeyi veriyor, bir yerde eğer bir milliyetçi gösteri yapma ihtiyacı duyuyorsa veriyor tören yaptırıyor. Ona ihtiyaç yoksa vermiyor. Onun için çoğu gizlidir. Böyle olmasına rağmen yine de “cenaze törenine katılmaktan başka mesai yapmaya zaman bulamıyor” diyorlar. Başarı bunun neresinde? Savaş böyle sürüyor. Bütün imkanlarını seferber ediyor. ABD’den almadığı kalmadı. En son “Keşif uçağı alacağım, süper kobra alacağım” diyordu, onları da aldı hala diyor ki “az veriyorlar, vermiyorlar!” Daha ne versin? Sen yapamıyorsan “ben yapamıyorum” de. Gelip de ABD senin yerine savaşacak değil ki! KDP gelip senin yerine savaşıp, zafer kazanacak değil ki. Bu iş onların değil, senin kendi işin yapabiliyorsan yap, yapamıyorsan “yapamadım” de ona göre bir yaklaşım geliştir. Onu bunu, sağı-solu suçlamaya gerek yok. Durum bu çerçevededir.
8,5 milyar dolar açık verdi diyorlar. Son bir haftada benzine 53 kuruş zam gelmiş, her şeye zam geliyor. Devalüasyon başladı. Aslında AKP’nin 10 yıl iktidarda kalmasındaki PKK desteğini unutmamak lazım. AKP ‘10 yılı götürdüm’ zannediyor. PKK’nin toleransları karşısında oldu bu. Bunu görmezden geliyor. Aslında PKK’nin siyasi, demokratik çözüm inancı temelindeki çabaları sonucunda gösterdiği yaklaşımlar bu durumu ortaya çıkardı. Onlar ise ‘biz yaptık’ sandılar. Şimdi de gerçekler ortaya çıkıyor. Yani takke düştü kel göründü!
‘2012 DİRENİŞİ AKP’YE GERÇEKLERİ GÖSTERDİ’
Yaz ayları hareketli geçti belki de son 30 yıllık gerilla savaşında en çok belirleyici olan bir süreçti. Medya Savunma Alanları’nda, gerilla cephelerinde, gerilla mevzilerindeki son durum nedir? Bu önümüzdeki süreci nasıl belirler?
AKP yanlış yaptı, yanılgıyı yaşadı ama 2012 direnişi gerçekleri öğretti ve gösterdi AKP’ye. Şimdi telaşla üslup değiştirme çabaları oradan kaynaklanıyor. PKK’nin, Kürt halkının direnişinin kolay kırılamayacağı, PKK’nin zayıflamadığı, sadece demokratik siyasi çözüme inandığı ve istediği için aslında öyle bir mücadele yürüttüğü gerçeği ortaya çıktı. Yoksa, direniş gücü sonuna kadar var. Kürt halkının direniş potansiyeli sonuna kadar var. Bu çerçevede ‘halk PKK’yi desteklemedi’ diyenler için argo konuşmak istemiyorum, havanda su dövüyorlar diyeyim. Onların Kürt gerçeğinden, PKK gerçeğinden ya haberleri yok ya da bile bile yalan söyleyen birer müfteridirler. Kendilerini bu biçimde topluma yansıtarak, toplumu aldatıp iktidarlarını sürdürmeyi meslek edinen çevreler bunlar. Yoksa destek olmasa bu direniş ne ile sürecek, kim yürütecek bu direnişi? Bir halkın direnişi ve etkili bir biçimde sürüyor. AKP de bunu gördü. Şimdiye kadar “Kürtlerin birinci partisi benim. Kürtleri ben temsil ediyorum” diyordu. Öyle olmadığını herhalde net gördü. Evet AKP’nin içinde de Kürtler var ama biraz “ben Kürdüm” diyenleri hemen kızağa alıyor, uzaklaştırıyor. Birçoğunu uzaklaştırdı. Geçmişte biraz siyasi çözümden yana olan, BDP ile bu yönlü temasta olan çevreler vardı, hepsini dışladılar. Tümüyle faşist, şoven, milliyetçiliğe teslim olmuş, özümsenmiş veya aslında Kürdistan’da olup da Kürt olmayan kesimlere dayanıyorlar. O oylara “bizim de Kürt oylarımız var” diyorlar. Öyle değildir! Bu gerçek açığa çıktı. Bir de elinde para var. Devlet, iktidar imkanları var. Zorluyor, korkutuyor, baskı yapıyor insanları kendilerine bağlıyorlar. Kürdistan’da özgür ve demokratik bir ortam yok. Her şey silah zoruyla. AKP’liler “BDP silah zoruyla oy alıyor, PKK’nin silahının gücü BDP’ye oy oluyor” diyorlar. Peki; ordunun, polisin, istihbaratın, şunun-bunun o kadar tankı, topunun oyu kime gidiyor? Onlar oy için kullanılmıyor mu? Halk üzerindeki baskı gücü değiller mi? Bir akşam bile televizyon kanallarına bakan biri, Kürdistan’da nasıl bir sıkıyönetimin, askeri işgalin var olduğunu, sokaklardaki panzerlerin,tankların hareketinden göremez, anlayamaz mı? Rahatlıkla görünür, anlaşılır. Bütün bunların hepsi var. Bütün bunlara rağmen Kürt halkı özgürlük için direniyor. Özgürlükten başka hiçbir şeyi kabul etmiyor. Bedel ödüyor, kundaktaki çocuğunu, 15 yaşındaki kızını, gencini, kadınını, ihtiyarını sokakta şehit veriyor, dağda şehit veriyor. Her türlü bedeli ödemeye göze alıyor. Bunlar kolay şeyler midir? Yaşamından vaz mı geçmiş bu halk? Hayır, her şeyi bilerek yapıyor, fedakarca yapıyor. Çünkü, yaşam olacaksa özgür olduğunda bir değeri var! Bu temelde AKP’ye de birçok çevreye de gerçekleri bir kere daha kabul ettiren, tanıtan bir direniş 2012 yazında ortaya çıktı. Bu önemli, büyük bir direnişti. Önderlik, demokratik siyaset, halk, zindan, gerilla, ülke içi-dışı hepsi birlikte direniyor. Herkes kendi bulunduğu ortamın koşullarına özelliklerine göre özgürlük için cesurca, fedakarca bir direniş içinde. Tabii bu direnişe gerilla, Kürdistan’ın stratejik, dağları öncülük ediyor. 19 Haziran’dan itibaren Oramar-Şitaza eylemleriyle başlayan bir devrimci operasyon süreci var.
Daha önce bir sefer söylemiştim, herhalde sonradan onu dikkate almışlar. Genelkurmay, İç işleri bakanı, Tayyip Erdoğan hep operasyon yaparız diyordu. Ben de o zaman “tamam siz de yaparsınız ama bir de karşı taraf yapmaya kalkarsa ne olursunuz?” dedim. Yani operasyon yapma yetkisi ve gücü sadece sizin elinizde değil! Şimdi 2012 yaz ve güzünde Kürt halkı da Kürt direnişi de Kürt özgürlük hareketi de devrimci operasyonlarını yapıyor işte. Oramar-Şitaza devrimci operasyonuyla başladı, Şemzinan’da Çele’de yayıldı, devam etti. Bütün Kürt coğrafyasını birleştiren Zagros düğümünde büyük bir özgürlük direnişi haline geldi. Bu bütün cephelerde sürüyor. Çok sert bir savaş yaşandığını herkes bilmeli. Dost-düşman bu gerçeği görmeli. Özellikle halk da bilmeli, dostlarımız da bilmeli işler kolay yürümüyor.
‘29 YILLIK SAVAŞIN EN SERT DÖNEMLERİNDEN GEÇİYORUZ’
29 yıllık savaş tarihimizin en sert yıllarından birini geçiriyoruz. Bu hala da derinleşerek devam ediyor. Bir sonuca ulaşmış değil. Birkaç eylem, basit bir savaş durumu yok. Bu devrimci operasyonlar yeni bir taktik temelde gelişen, gerillanın kırsal alanda arazi hakimiyetini sağlamayı öngören ve böylece şehirleri etkilemeyi, kuşatmayı ifade eden, içeren bir tarzdır. Etkili bir biçimde de gelişiyor. Arazi hakimiyetini birçok alanda Türk ordusu önemli ölçüde kaybetmiş durumda. Geçici olarak kaybediyor, kalıcı olarak kaybediyor, bazen iç içe savaş durumları var. Ciddi bir savaşın yaşandığını herkes biliyor veya bilmesi gerekiyor. Bu güz döneminde bütün alanlara da yayıldı. Botan’da, Beytüşşebap’ta gelişen devrimci operasyon bütün Botan’ı içine alan ve bütün Kürdistan’ı etkileyen, Kuzey Kürdistan’a gerilla direnişini yayan bir çıkış oldu. Buna dayalı olarak Garzan’da, Amed’de, Erzurum’da, Dersim’de güçlü devrimci operasyonlar var. Bütün gerilla bu direnişe 2012 güzünde etkili bir biçimde katılır hale geldi. Henüz katılmayan yerler de var. Az katılan, sınırlı kalan yerler.
İkincisi mevcut aktifleşme gerillanın yapacağının kesinlikle hepsi değil, yarısı da değil! Şu an bile gerilla, gücünü yüzde 30, yüzde 40’ını ancak harekete geçirmiştir. Tarz ve taktik zenginliği açısından da bu böyle. Mevcut yeni tarzda bir gerilla direnişi var. Hala olması gerekeni tam başarıyla uygulayamayan bir durum var. Dardır, bireysellik çok fazla. Henüz tam bir örgütsel sisteme kavuşmuş değil. Öyle olsa vuruş gücü beş kat daha artar. Örgütlendikçe sinerji yaratacak, gerillanın vuruş gücü artacaktır. Bu bakımdan eksiklerimiz var, hatalarımız var, düzeltmeye çalışıyoruz. Mevcut olanı hiç kimse gerillanın potansiyelini tümden harekete geçirdiği bir düzey olarak görmemeli. Çok azıdır hala yarıya bile ulaşmadı. O bile bu düzeyi ortaya çıkardı. Aslında 2012 bu cepheden de önem arz ediyor. Gerillanın savaş potansiyelinin ne kadar olduğu bir kere daha açığa çıktı. Gerillanın savaş potansiyelini harekete geçiremediğini geçen yıllarda daha net gördük. Biraz geçirince ne kadar büyük bir vuruş gücü ortaya çıkıyor, siyasi ortamı, askeri durumu ne kadar güçlü bir biçimde etkiliyor onu gördük. Bunlar hep 2012 pratiğinde açığa çıktı, eksikliklerimizi gördük.
Bu kadar teknik üstünlüğü, ordusu, ABD desteği, askeri mekanizması sayısal bir sonuç alamadı mı?
O konuda her şeyi var, bir eşitlik ve denge içerisinde olan bir savaş değil zaten. Tümüyle dengesiz, eşitsiz koşullarda olan bir savaş. Fakat öyle Türk ordusunun savaş gücü yok. Türk ordusu Sovyetlerin çözüldüğü dönemdeki Kızıl Ordu’ya benziyor. Böyle benzetmek iyi değil, söylemek de istemiyordum ama benziyor işte. AKP de herhalde Yeltsin yönetimine benziyor. Türkiye’deki sistem de bu biçimde çözülüyor. Bazıları “orduya ceza veriliyor, onun için savaş olmuyor” diyorlar. O halde şimdikiler de başarısız olursa yarın, bir gün çıkacak ceza verecek. Onun için ne kadar para verirse versin ne kadar destek alırsa alsın, ne kadar teknik kullanırsa kullansın savaştıramaz. Öyle bir savaşacak gücü yok. Çünkü amacı, hedefi yok. Savaş bir para kazanma aracına dönüşmüş. İnsanların canı para uğruna cepheye sürülüyor! PKK tarafından değil, AKP tarafından! “Kandan besleniyorlar” diyor, kim kandan besleniyor? Kim kan üzerinde yaşıyor, kim kan parasıyla yaşıyor göz önünde. AKP gerçekleri nasıl bu kadar ters-yüz ediyor şaşıyorum.
‘KÜRT HALKI ÇOK DİKKATLİ OLMALI’
Son olarak Kürt toplumu açısından, demokratik çevreler açısından bu sürecin hassasiyeti ve önümüzdeki dönem neler olması gerekiyor. Bu mücadelede kimin ne gibi rolü, misyonu ve görevi var? Ne yapması gerekiyor?
Önce şunu belirteyim: karşımızdaki güç gerçekten de çok dikkatle ele alınması gereken bir güç. AKP gerçeğini herkes iyi tanımalı. AKP her şeyi kendi iktidarı, oy için yapıyor. Oy ve iktidarı için yapamayacağı şey yoktur. Şimdi 2023-2071 hedefi, bunların hepsi laftır. Her şey Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, AKP’nin yeniden yeniden seçim kazanması içindir.
AKP’lilere de söylemek istiyorum. Çok insani bir şeyi bile hemen kendi oy hanesine dönüştürmeye, onu bir siyasi etkinlik aracına dönüştürmeye çalışması gayri insani bir yaklaşımdır. İmralı görüşmelerine öyle yaklaşıyor. Böyle olmaz! Bu ne ahlaka, ne hukuka ne de İslamiyete sığar! Özel savaşta her şey mubah görülüyor ama belli ölçüleri olmalı bu işin. Hele hele böyle bir insani durum, bir kişi hakkında bilgi alma bile oya dönüştürülecek, pazarlık konusu edilecekse burada artık hangi ahlaktan, hukuktan, insanlıktan, samimiyetten söz edebilir? Burada siyasetin buz gibi çıkar gerçeğinin de ötesinde gerçekten de çok faşist bir yaklaşım var. AKP ile savaşıyoruz ama savaştığımız düşman da böyle olmamalı. Düşmanımızsa da düşmanlığın da bir ölçüsü olmalı. Bütün dostlar, demokratik güçler, Kürt halkı da bu gerçeği bilsin, görsün. Böyle bir güçle karşı karşıyayız. Herkes her şeyden önce bu gerçeği iyi tanımalı, görmeli. Bu bakımdan da oyuna gelmemeli, hilelere kesinlikle aldanmamalı. Çok duyarlı, dikkatli, bilinçli ve örgütlü olmamız gerekiyor. Birlik halinde hareket etmeyi bilmemiz lazım.
‘CEZAEVİ DİRENİŞİNİ SELAMLIYORUM’
Diğer yandan gerçekten de kritik bir süreçten geçiyoruz, büyük bir mücadele süreci bu. Topyekun de direniş halindeyiz Önderlikten gerillaya kadar herkes direniyor. Cezaevleri, önder Apo’nun özgürlüğü için topyekun açlık grevine hem de süresiz-dönüşümsüz başladı. Kahramanca bir direniş, Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Ferhatların ruhu yeniden cezaevlerinde canlanıyor. İmralı direnişi bütün cezaevlerine yayılıyor. Bu büyük bir tutum, değerli bir tutum, cesur ve fedakar bir tutum. Ben bu direnişlerin hepsini selamlıyorum. Cezaevi direnişleri başta olmak üzere, Önder Apo’nun özgürlüğü için Avrupa’da, diğer alanlarda yürütülen imza kampanyaları, mitingler, gösteriler hepsi dönemin taktiği gereğidir. En doğru, en insani mücadele, en yerinde mücadeledir. Hepsini selamlıyor, başarılar diliyorum. Bu anlamda büyük bir mücadele içerisinde olduğumuz bir gerçek. Bu mücadele anlamlı bir mücadele, değerli bir mücadele onu anlatmak istiyorum. Bu zorlukla geçiyor, fedakarlık istiyor, bedeli ağırdır. Ama hepimiz topyekun bunun içindeyiz, kimse dışında, farklı bir durumda değil. Boşuna direnmiyoruz, anlamsız değildir.
PKK 40 yıldır mücadele ediyor, 40 yıldır söylediği ve yaptığının, düşünce ve politikalarının doğru olduğu pratikte bin kez kanıtlandı. Özgürlüğü elde etmenin, Önder Apo’nun, Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlamanın, Kürt halkını demokratik özerklik temelinde, özgür ve demokratik bir yaşama kavuşturmanın başka yolu yok. Başka yolu olmadığını AKP’nin tutumunda gördük. ‘Direnemezler’ diye bu kadar oyun geliştirmiş. Onu boşa çıkardık, maskesini düşürdük, daralttık. Şimdi topyekun özel savaş temelinde imha ve tasfiye planlarını yürütemez hale getirdik.
Başarıyı elde etmek için sonuna kadar direneceğiz, mücadele edeceğiz. Kürt sorununun çözümünü sağlayacak hangi yol yöntem varsa biz o yöntemi mutlaka deneriz.
‘DİRENİŞİN SONUÇLARI SİYASETE DÖKÜLMELİ’
Tabii her zaman savaş değil, amaçsız savaş değil ama yapılan gerçekten de bir hakaretten de öteye bir yok etmedir. Kürt halkı bu hakareti kabul edemez. O kadar onursuz değil, o kadar güçsüz değildir! Tarihin en derinliklerinden geliyor. Bir asaleti, kültürü, ahlakı var. Toplum olarak şimdiye kadar kendini var etti. Öyle orduların, devletlerin gücüne dayanmadı. Demek ki, bir toplumsallığı, gücü var. Dolayısıyla o gücü şimdi de kullanacak ve özgürlüğü elde edecek, demokratik toplumu, Demokratik Konfederalizmi inşa edecek güçte. Koşullar da bunun için uygundur. Gerçekten AKP, Türkiye cephesi çok daralmış durumda. Bölgedeki gelişmeler elverişli.
Birinci Dünya Savaşı’nda Kürdistan’ı bölen, Kürt halkı üzerinde inkar ve imhayı uygulayan statüko bölgede kırıldı. Bölge tümden değişim ve yeniden yapılanma içerisinde. Kürdistan’da bunun için direniş var, zaten bu statükoyu Kürt direnişi kırdı. Onun Arabistan’a etkisi –ki Arapları da bölüp parçalamıştı o stüko- onlar da Arap baharı diye ayağa kalktılar. Direniyorlar yeni bir Ortadoğu istiyorlar. Yeni Ortadoğu özgür olmalı, demokratik olmalı. dış güçlerden uzak olmalı, kardeşçe olmalı. halkların kardeşliğine dayanmalı. İşte böyle bir Ortadoğu’yu yaratmada Kürdistan ve Kürt özgürlük direnişi öncü konumda, merkez konumda. Bunu herkes görüyor. Kürtlerin de böyle bir direnişe ihtiyacı var. Demek ki bölgesel koşullar da uygun. Fırsatlar ve imkanlar var. O halde bu direnişi zafere taşımak için her zamankinden elverişli ortama, koşullara, imkana sahibiz. Biz başaracağımıza inanıyoruz. Bütün halkı, dostları bu inanç ve bilinç temelinde oluşan inançla olduğu her yerde bu direnişe daha aktif katılmaya daha çok güç katmaya davet ediyoruz.
Kim elinden ne geliyorsa onu yapmalı. Bilinçlenmeli, örgütlenmeli, eyleme kalkmalı. Kürt toplumu özellikle de örgütlülüğünü ve birliğini daha ileri düzeyde yaratmalı. Birliğinin dışında, örgütlülüğünün dışında hiç kimsenin kalmasına fırsat vermemeli. Aynı birliği ve örgütlülüğü Türkiye toplumuyla, demokratik güçleriyle de geliştirmeli. Bu anlamda Türkiye demokratik hareketini örgütleyen kurumları örgütleri desteklemek lazım. Halkların Demokratik Kongresi, demokrasi hareketi bu temelde ilerliyor. Bunlara güç vermeli, katılmalıyız. Bu temelde hem özgürlük için direnişi en zor yol-yöntemlerle sürdürmeli hem de onların sonuçlarını siyasete dökebilmeliyiz. Bu temelde bunu geliştirdiğimiz ölçüde zafer kazanacağımıza yürekten inanıyor, bu çerçevede mücadelemizin kahraman şehitlerini bir kere daha anıyor, mücadeleyi yürüten herkese de başarılar diliyorum.
ANF
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder