9 Aralık 2011 Cuma

Tarikat ve Cemaat Sermayesinin Yükselişi-2

Şehirlere akın eden yoksullara, Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş sebebiyle boşaltılan ve yakılan köylerden zorunlu olarak şehirlere göç eden Kürtler de eklenmiştir. Bütün mal varlıklarını ve yaşam imkanlarını yitiren bu insanlar ücret konusunda pazarlık yapacak konumda değildir.

 Türkiye’de yüksek ekonomik büyümeden kimler faydalanıyor? - II -

İstatistiki verilere baktığımızda Türkiye ekonomisinin son on yılda 2009’daki yüzde -4,5’lik negatif büyüme haricinde sürekli pozitif bir büyüme hızına sahip olduğunu görürüz. 2008’deki yüzde 0.4’lük düşük büyüme haricinde Gayrisafi Milli Hasıla 2003’te yüzde 4.9 ve 2007’de yüzde 4.7 oranında büyümüştür. Türkiye Ekonomisi geri kalan altı yılda ise yüzde 5’in üstünde yüksek ekonomik büyüme hızlarıyla büyümüştür (bkz. Grafik 1), Bu yüksek büyüme oranları gelişmekte olan bir ekonomi için normal sayılmakla birlikte büyük bir başarıdır da. Kalkınmış ülkelerin bu büyüme oranlarını yakalamaları oldukça zordur.

Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) bir ülke ekonomisinin yıllık büyüme düzeyini göstermesi bakımından önemlidir, fakat tartışmasız (harika) bir gösterge değildir. Daha çok farklı ülke ekonomilerinin büyüme oranlarının karşılaştırılmasını mümkün kılan bir gösterge olarak kullanılır. Bir ekonominin büyüme hızı, sözkonusu ülkede bir yıllık zaman dilimi içerisinde üretilen mal ve hizmetlerin bir önceki yıla göre artış oranıdır. Bu oran bir yılda üretilen değerin çeşitli toplum kesimlerine nasıl dağıldığı ile ilgili bir bilgi vermez. Üretilen mal ve hizmetlerin niteliği hakkında bir bilgiyi de içermez. 

Gelişmekte olan bir ülkede barınma, yol, elektirik, su, kanalizasyon gibi, insanların temel olarak ihtiyaç duydukları mal ve hizmetler o ülkedeki yatırım ve üretimin asıl konusunu teşkil ederler. Bu temel işlerin yapılabilmesi için gerekli finasman kaynakları bulunduğu sürece yıllık büyüme hızını çok üst düzeyde gerçekleştirmek mümkün olur. Türkiye’deki büyümenin motorunu bu temel mal ve hizmetlerin üretimiyle ilgili olduğunu söylemek mümkündür. Sanayileşmiş ülkelerdeki ekonomik büyüme; yeni ürünlerin piyasaya sürülmesi, üretimde yeni teknolojilerin kullanılması daha çokta hizmet sektöründeki yüksek nitelikli işgücünün artan verimliliğine dayanmaktadır. Bu sebeplerle gelişmiş ülkelerde üretilen mallar ve hizmetlerin niteliği „gelişmekte olan“ bir ülkedeki mal ve hizmetlerden içerdiği emek-teknoloji yoğunluğu bakımından genellikle farklıdır. 

Ekonomik büyümenin bütün toplumsal kesimlerin günlük yaşamına yansıması için üretilen ekonomik değerin „adeletli“ bir dağılımının gerçekleşmesi gerekir. Türkiye ekonomisini Avrupa Birliği İstatistik Kurumunun (EUROSTAT) kullandığı Satınalmagücü Standardı (SGS) göstergesine göre bir kaç AB ülkesi ile karşılaştırırsak Türkiye’de yaşayan insanların yaşam sıtandardını biraz daha iyi anlamak mümkün olur.
Türkiye’de yaşayan bir tüketici Avrupa birliğine üye bazı ülkelerde yaşayan tüketicilerle Satınalmagücü Standardına göre karşılaştırıldığında (bkz. Gafik 2) oldukça düşük bir SGS’ya sahiptir. Kötü ekonomik durumu Avrupa Birliğin’de halihazırda yaşanmakta olan ekonomik krizin sebeplerinden biri olarak belirtilen Yunanistan’ın Satınalmagücü Standardı’nın Türkiye’nin yaklaşık iki katı olması dikkat çekicidir. Bu istatistikten çıkarılabilecek başka bir sonuç ise Romanya haricinde eski sosyalist bolok üyesi olan birçok ülkenin de SGS‘nin Türkiye’den daha yüksek olmasıdır.

Türkiye’de işsizlik ve çelişkili istatistikler

Türkiye’de gerçek işsizlik oranının yüzde kaç olduğu tartışmalıdır. İşsizlik sigortası sistemi oldukça yenidir ve herkesi kapsamamaktadır. Bütün işsizler kayıt altına alınmamıştır. Özellikle tarım kesminde kayıtdışı çalışma oldukça yaygındır. İşsizlik parası alabilmek için en az 120 gün kesintisiz olmak üzere son üç yılda 600 gün pirim ödemiş olmak gerekir. Bunlara ek olarak çalışanın kendi istek ve kusurları dışındaki bir sebeple işini kaydetmiş olması gerekiyor. Türkiye İş Kurumu (İŞKUR)’na ancak bu kolay yerine getirilmesi mümkün olmayan şartları dolduran kimseler başvurabilmaktadirler. Dünya Bankası’nın verilerine göre Türkiye’de işsizlerin sadece yüzde 4’ü işsizlik parası almaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun açıkladığı işsizlik rakamları İŞKUR’un kayıtlı işsizlik verilerine dayanmaktadır. Bu sebeple gerçek işsizlik oranının TÜİK’in açakladığı oranın üstünde olduğunu söylemek tereddütsüz doğrudur. Ki bazı araştırmalara göre işsizlik oranı resmi olarak açıklananın en az iki katı kadardır.
TÜİK göre 2010 yılı Mayıs ayında yüzde 11 olan işsizlik oranı Mayıs 2011’de yüzde 9.4 gerilemiştir (2 milyon 550 bin kişi). Türkiye Devrimci İşçi Sedikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)’a göre ise işsizlik oranı belirtilen dönem için yüzde 18.95’tir. Bu 5 milyon 203 bin kişiye takabül ediyor. DİSK-AR’a göre çalışanların yüzde 4 kadarı da gizli işsizdirler. Gizli işsizler de mevcut işsizlik oranına eklendiğinde toplam işsizlik oranı yüzde 23’ü buluyor. Bu oran 6 milyon 370 kişinin işsiz olduğu anlamına geliyor. İşsizlik oranının düşürülmesi için DİSK, halihazırda 48 saat olan çalışma süresinin 40 saatte düşürülmesi ve bütün çalışanlara her yıl dört hafta tatil yapma hakkının tanınmasını öneriyor. Türkiye’de resmi haftalık ortalama çalışma süresi 45 saattir. Ortalama fiili çalışma süresi ise 53.7 saattir.

Zorunlu göç ucuz işgücünü çoğalttı

Tarih boyunca ucuz işgücü ülkelerin büyük ekonomik büyüme hızlarına ulaşmalarında ve sanayileşmelerinde temel bir rol oynamıştır. İngiltere’de, ABD’de ucuz işgücü sanayinin gelişmesinde çok önemli rol oynamıştır. Kalkınmakta olan Çin, Türkiye gibi ülkelerde bu döngü değişmiş değil. Sanayinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan iş imkanları ile kırlardan şehirlere doğru akan büyük insan kitleleri sanayiye ucuz işgücü sağlarlar. Türkiye örneğinde gönüllü olarak şehirlere gelmenin dışında şehirlere akın eden yoksullara, Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü savaş sebebiyle boşaltılan ve yakılan köylerden zorunlu olarak şehirlere göç eden Kürtler de eklenmiştir. GÖÇ-DER verilerine göre 4500 köy boşaltılmış bu köylerden 3 milyondan fazla insan çeşitli şehirlere göç etmiştir. Bütün mal varlıklarını ve yaşam imkanlarını yitiren bu insanlar ücret konusunda pazarlık yapacak konumda değildirler. Adana, İstanbul gibi Türk büyük şehirlerinde çok düşük ücretlerle çalışmayı kabul eden bu insanlar çalıştıkları sektöre bağlı olarak genel ücretlerin düşük belirlenmesine sebep olmaktadırlar. Bu da yerli Türk işçilerin tepkisine sebep olup Türk milliyetçiliğinin yükselmesine vesile olabiliyor.

Ekonomi büyüyor ücretler azalıyor

Türkiye Devrimci İşçi Sedikaları Konfederasyonu Araştırma Enstitüsü (DİSK-AR)’in bir araştırmasına göre 2010 yılının ilk yarısında sanayi işçilerinin brutto ücretleri yüzde 5.57 oranında geriledi. Bu ücret düşmeleri metal üretimi ve işlenmesi alanında reel olarak dörttebir oranında, iletişim alanında yüzde 12.42, programcılık ve yayıncılık alanında yüzde 35, büro yönetim ve büro destek işlerinde yüzde 28 olarak gerçekleşmiş. Konaklama ve restaurant işlerinde çalışan işçilerin ücretlerindeki reel gerileme yüzde 9.9, telekomunikationda çalışanların yüzde 9.25, reklamcılık ve piyasa araştırmaları alanında çalışanların reel ücretlerindeki gerileme ise aynı dönemde yüzde 21’e ulaşıyor.
Verilere bakıldığında Türkiye ekonomisinin son on yılda (2009 hariç) pozitif bir büyüme hızına sahip olduğu görülür. Gayrisafi Milli Hasıla 2003’te yüzde 4.9 ve 2007’de yüzde 4.7 oranında büyümüştür. Türkiye Ekonomisi geri kalan altı yılda ise yüzde 5’in üstünde yüksek ekonomik büyüme hızlarıyla büyümüştür. DİSK-AR’in araştırmalarına göre ise işçilerinin brutto ücretlerinde giderek gerilediği görülür.

Sermaye kazanıyor işçiler kaybediyor


TÜSİAD üyesi işletmeler Türkiye’de 1980‘lere kadar ugulanan korumacı ve ithal ikameci kalkınma modelinden azami olarak faydalanarak bügünkü sermaye birikimlerine ulaştılar. Büyük sermayeye sahip olmanın sağladığı avantajlar iktidarların el değiştirmesinden çok önemli oranda etkilenmiyor. Devletten aldıkları ihalelerin sayısı düşebilir ama bu iktidarla aralarında büyük bir soruna sebep olacak oranda bir kazanç kayıbı değildir.
MÜSİAD kurucu başkanı Yarar’ın yükselmekte olan „Müslüman” sermayenin kendi ayakları üzerinde yükseldiği ve devlet kaynaklarına dayanmadığı yönündeki söylemi doğru değildir. Bunun için TOKİ inşaatlarının hangi firmalara verildiği, Kürdistan’da ve Türkiye’de yapılan ve yapılmakta olan yüzlerce baraj ihalelerinin kimlere verildiğine, AKP’nin elinde bulunan belediyelerin ihalelerinin hangi işletmelerin aldığına bakarsak MÜSİAD’da üye işletmelerin devlet kaynaklarından büyük ölçüde faydalandıklarını ve yükselişlerinin temel dayanağının devlet ihaleleri olduğunu görürüz. Cemaat sermayesi yokuş aşağı yuvarlanan kartopu gibi büyüyor. Bunun daha da hızlanması için gerekli olan hukuki değişiklikler ve uygun politik zemin AKP tarafından hazırlanıyor. Toplumu ikna etme ve yönlendirme görevini cemaat basını üsleniyor. Rolünü iyi oynayan her kesim ağırlığına göre payını alıyor. Muhalif olmayan daha çok apolitik diğer toplum kesimleri üretilen ekonomik değerden pay almak için bu üçlü girdaba doğru kayıyor.

 
Sermayenin „laik“ olanı ile „yeşil“ olanı ortaya çıkan ekononomik büyümenin maddi değerlerini kavga etmeksizin iyi paylaşıyorlar. DİSK-AR’ın verileri kimin kaybettiğini açık biçimde ortaya koyuyor. BİTTİ

HÜSEYİN DAĞDAŞ / Türkiye’de uluslararası iktisat, İsviçre’de politik ekonomi okudu ve bu alanda master yaptı. İsviçre Federal İstatistik Dairesi’nde araştırmacı-Ekonomist olarak çalışıyor.

KAYNAKÇA:

1) Türkişbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA): 1992’de dışişleri bakanlığına bağlı olarak kuruldu, 1999’da ismi Türkişbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı olarak değiştirilerek başbakanlığa bağlandı.
2) Eberhard Seidel, Claudia Dontschke, Ali Yıldırım, Politik im Namen, Allahshttp://edoc.bibliothek.uni-halle.de
3) Capital Dergisi, http://www.capital.com.tr, 01 Eylül 2010
4) Wendy Kristianasen, New face of İslam, Le Monde diplomatique, July 1997; Alain Vicky, Die anatolischen Tiger kommen, Le Monde diplomatique, 13.5.2011
5) İslami sermayenin gelişimi ve Avrupa’daki Türk işçilerin paralarinın cemaatler aracılığı ile Türkiye’ye akması konusu Faik Bulut’un konuyla ilgili yazdığı birçok kitapta detaylı bir biçimde işlenmiştir.
6) Fadime Özkan, Türkiye’nin gerçek burjuvajisi biziz, Star Gazetesi, 20 Temmuz 2009,
7) Bu gazetenin dağıtılması antisemitist içeriği sebebiyle Almanya’da yasaklanmıştır.
8) TGRT Televizyonu 2006’dan beri kısmen, Avustralya kökenli ABD vatandaşı büyük medya girişimcisi Keith Rupert Murdoch’a aittir. İHLAS-Sigorta 2006’dan beri Alman HDI-Gerlingenkonzerns ‘in bir işletmesidir. İHLAS-Finans 2001’de ekonomik krize girdi ve iflasını açıkladı.
9) Christoph Fischer, „Die uni war Zeitvergeudung“ http://www.nzz.ch, 27 Haziran 2011,
10) http://www.stargazete.com, MÜSİAD TÜSİAD’ı ziyaret etti, 13 Mayıs 2010,
11) http://www.focushaber.com, TÜSİAD çark etti, 24 Mart 2011,
12) http://www.medya73.com, TÜSİAD Başkanı Boyner’den profesyonel orduya destek, 18 Kasım 2011
13) SGS ulusal fiyat düzeyleri farklılıklarını ortadan kaldıran (fiyat düzeylerini eşitleyen) bir yapay değişim değeridir. Mesela 1 SGS ile bütün ülkelerde ayni mal ve hizmetleri satın almak mümkündür. Çeşitli ülkelerin tüketicilerinin ekonomik güçlerini karşılaştırmak için kullanılır.
14)  Bir kişinin yalnız başına yapabileceği bir iş için iki kişinin istihdam edildiği bir durumda çalışanlardan biri gizli işsizdir.
15) http://www.disk.org.tr, Türkiye ucuz emek sömrüsünde „Avrupa’nın Çin’i“ olma yolunda.

Hiç yorum yok: