Kürdistan tarihinde geniş kitleye yaygın erişimli bir „ilk” ve kurucu genel yayın yönetmeni, isim babası olarak harcını kardığım, 7’den 74 yaşına kadar 71 emektarını terör devletine kaptıran „Özgür Gündem” gazetesi, doğum yeri İstanbul’da yeniden çıkmaya başladı. Kayıpların ardında yüreğimin bir yanında hüzün, öbür yanda yeniden doğuşun sevinci... Tehditlerin postal sesleri arasında, Özgür Gündem’in karılan ilk harcını yazmak isterdim. Ama günün gündemi, kör vicdanlı, dindar kisveli dolandırıcıların yeminli Kürt düşmanlığı...
Kürdistan yangınlarla, ölüm tarlaları, toplu mezarlarla tarumar edilmiş, Kürt zalimin ayağı altında ezilmiş, ama „din satma dükkanı” işletenler neden, hangi ayette karşılığını, cevazını bulmuşsa, Kürtlerin kendileri olarak namaza durması nafile, Kürtçe vaaz, yakarı ayrımcılık, yani nifak...
TC Başbakanı Recep Erdoğan, ırkçılığı başına vurmuş, aklını altına alıp boğmuş gibi böyle söylüyor, her diktatörlük kendi dinini yaratıyordu ya, o da çıkar yollarında dine, İslama bir kere daha takla attırıyordu...
Kürtlere kininden beyni kilitlenmiş Recep’in İslami bilgisine ne isim vermeli bilemiyorum, ama Kürtler dili farklı, Türklerden ayrı bir kavimdir. Eğer, parayla tutulmuş TC rejiminin din memurlarının ardında namaza durmamaları nifakçılık ise bu alemin Türkçe bilmeyen halkları Acemler, Afganlılar, Pakistanlı, Arap, Endonezya, Malezyalılar da nifakçıdır. Recep’in henüz haberi yok, ama her halkın, kendi diliyle ve din adamlarının yol göstericiliğinde ibadet etmesi, Tanrısal hak ve bağışlanmış ilahi hürriyettir.
Öte yandan, söylemleri ayrı, yaptıkları farklı olan Fethullah Gülen’in foyaları da Kürdistan’da foşurduyor, iki yüzlülükler ortalığa saçılıyor. Yalanım varsa, ben Nurettin Veren’in yalancısıyım. İzmir’deki Kestanepazarı Camisi’nin tahta barakasında yatıp kalktığı günden beri tanıyan ve onu „din adamından çok, kaba bir kamyon şoförüne benziyordu” diye anlatan mühendis Nurettin Veren de, yazdığı kitapta, kazanç uğrunda nasıl şekilden şekile girip, dini fetva icat ettiğini anlatıyor.
Nurettin Veren’e göre Fethullah Gülen her türlü resim ve fotoğrafı din dışı, haram ve günah sayıyordu. Öyle ki, üstünde para olanların namazını nafile sayıyordu. Çünkü parada resim ve en önemlisi nefret ettiği Atatürk fotoğrafı vardı.
Veren, „bir gün camide namaz kılarken, günaha girmeyeyim diye cüzdanımı çıkarıp, kenara koyunca çaldırdım” diye yazıyor.
Vaazlarında resim, fotoğraf haram ama, sinema büsbütün cehennemlik günah, kadın „mekruh”tu. Veren’e göre, bir kadının kalktığı sandalyeye erkeğin oturması zina derecesinde suçtu. Çünkü, sandalyeye sinmiş kadın ısısı erkeğe geçerek, onu günahkar ediyordu.
Ama Fethullah Gülen kendi televizyonunu açıp, para kazanınca günah, haram uçup gidiyor, aşklı, ihtiras, dekolte tekmili birden yayımlanıyordu.
Nurettin Veren, ona kazanç kapılarını açan kişiydi. Öğrenci yurtları, okulları kuran, uluslararası boyutlarda yayan, bu yüzden de vazgeçilmez adamıydı. Veren, „o kadar güveniyordu ki, yedi sene boyunca, her türlü alım satım dahil, genel vekilliğini yaptım” diye anlatıyor. Veren’in anlattığına göre, Kestanepazarı günlerinde, faizciliğe savaş açmış bir mücahitti, Fethullah Gülen. Vaazlarında faiz alan da, veren de cehennem ateşlerinde yanandı.
Fakat, Tansu Çiller’in kocası Özer Uçuran Çiller’in planlamasıyla Asya Finansı kurulunca, faizin adı aniden „kar payı” olarak caiz olmuş oluyordu. Tefecilik şirketi, daha sonra „Bank Asya” adını alıyor, Samanyolu televizyonu, günde yirmidört saat reklamını yayımlıyor Fethullah da „faizin haramlığını” ağzına almıyordu.
Yatırımların ilk sermayesi cami avlularında toplanan sadakaydı. Daha sonra şehirlere yayılıp, semt, mahalle düzeyinde hücre ağı kurulunca esnaf „bağış” adıyla haraca bağlanıyor, iş adamlarından paralar toplanıyor, elektronik eşya ticaretinden bankacılığa, sigortacılıktan kolejler zinciri, televizyon, radyo kanalları, gazete ve dergiler ormanıyla bir dolar imparatorluğu kuruluyordu. O da Amerika’da 137 dönüm arazisi, üstünde sekiz ayrı villalı çiftlikte, hizmetkarlarıyla Sultani bir hayata kavuşuyordu.
O artık bir dolar milyarderidir. Ama her şey kontrolünde. Yine Veren’e göre, Zaman gazetesi denetiminden geçtikten sonra yayımlanıyor. İmparatorlukta kimin nereye geleceği de onun onayına bağlı.
O nedenle, parası olanın her şey kadir olduğu TC’de Fetullah Gülen, ondan geçinenlerin şişirmesiyle, bugün „Hoca efendi” namıyla, dokunanın cezaevini boyladığı yarı „ermiş kişi”dir. Devletin resmen ilan edilmemiş baş efendisi, Kürdistan’da ise „hesap peşinde koşan ermiş” rolünde, ırkçı uygulama peşinde...
„Yardım” adıyla yoksulları devşiriyor, „sevabına okutma” kılıfı içinde, Osmanlı’nın Hristiyan çocuklarını kaçırıp, „Yeniçeri” olarak yetiştirdikten sonra kendi halkına saldırtması misali, körpecik çocukları avlıyor.
Ama Kürdistan, dolandırıcılardan arınıyor.
akahraman61@hotmail.com
yeni özgür politika
Kürdistan yangınlarla, ölüm tarlaları, toplu mezarlarla tarumar edilmiş, Kürt zalimin ayağı altında ezilmiş, ama „din satma dükkanı” işletenler neden, hangi ayette karşılığını, cevazını bulmuşsa, Kürtlerin kendileri olarak namaza durması nafile, Kürtçe vaaz, yakarı ayrımcılık, yani nifak...
TC Başbakanı Recep Erdoğan, ırkçılığı başına vurmuş, aklını altına alıp boğmuş gibi böyle söylüyor, her diktatörlük kendi dinini yaratıyordu ya, o da çıkar yollarında dine, İslama bir kere daha takla attırıyordu...
Kürtlere kininden beyni kilitlenmiş Recep’in İslami bilgisine ne isim vermeli bilemiyorum, ama Kürtler dili farklı, Türklerden ayrı bir kavimdir. Eğer, parayla tutulmuş TC rejiminin din memurlarının ardında namaza durmamaları nifakçılık ise bu alemin Türkçe bilmeyen halkları Acemler, Afganlılar, Pakistanlı, Arap, Endonezya, Malezyalılar da nifakçıdır. Recep’in henüz haberi yok, ama her halkın, kendi diliyle ve din adamlarının yol göstericiliğinde ibadet etmesi, Tanrısal hak ve bağışlanmış ilahi hürriyettir.
Öte yandan, söylemleri ayrı, yaptıkları farklı olan Fethullah Gülen’in foyaları da Kürdistan’da foşurduyor, iki yüzlülükler ortalığa saçılıyor. Yalanım varsa, ben Nurettin Veren’in yalancısıyım. İzmir’deki Kestanepazarı Camisi’nin tahta barakasında yatıp kalktığı günden beri tanıyan ve onu „din adamından çok, kaba bir kamyon şoförüne benziyordu” diye anlatan mühendis Nurettin Veren de, yazdığı kitapta, kazanç uğrunda nasıl şekilden şekile girip, dini fetva icat ettiğini anlatıyor.
Nurettin Veren’e göre Fethullah Gülen her türlü resim ve fotoğrafı din dışı, haram ve günah sayıyordu. Öyle ki, üstünde para olanların namazını nafile sayıyordu. Çünkü parada resim ve en önemlisi nefret ettiği Atatürk fotoğrafı vardı.
Veren, „bir gün camide namaz kılarken, günaha girmeyeyim diye cüzdanımı çıkarıp, kenara koyunca çaldırdım” diye yazıyor.
Vaazlarında resim, fotoğraf haram ama, sinema büsbütün cehennemlik günah, kadın „mekruh”tu. Veren’e göre, bir kadının kalktığı sandalyeye erkeğin oturması zina derecesinde suçtu. Çünkü, sandalyeye sinmiş kadın ısısı erkeğe geçerek, onu günahkar ediyordu.
Ama Fethullah Gülen kendi televizyonunu açıp, para kazanınca günah, haram uçup gidiyor, aşklı, ihtiras, dekolte tekmili birden yayımlanıyordu.
Nurettin Veren, ona kazanç kapılarını açan kişiydi. Öğrenci yurtları, okulları kuran, uluslararası boyutlarda yayan, bu yüzden de vazgeçilmez adamıydı. Veren, „o kadar güveniyordu ki, yedi sene boyunca, her türlü alım satım dahil, genel vekilliğini yaptım” diye anlatıyor. Veren’in anlattığına göre, Kestanepazarı günlerinde, faizciliğe savaş açmış bir mücahitti, Fethullah Gülen. Vaazlarında faiz alan da, veren de cehennem ateşlerinde yanandı.
Fakat, Tansu Çiller’in kocası Özer Uçuran Çiller’in planlamasıyla Asya Finansı kurulunca, faizin adı aniden „kar payı” olarak caiz olmuş oluyordu. Tefecilik şirketi, daha sonra „Bank Asya” adını alıyor, Samanyolu televizyonu, günde yirmidört saat reklamını yayımlıyor Fethullah da „faizin haramlığını” ağzına almıyordu.
Yatırımların ilk sermayesi cami avlularında toplanan sadakaydı. Daha sonra şehirlere yayılıp, semt, mahalle düzeyinde hücre ağı kurulunca esnaf „bağış” adıyla haraca bağlanıyor, iş adamlarından paralar toplanıyor, elektronik eşya ticaretinden bankacılığa, sigortacılıktan kolejler zinciri, televizyon, radyo kanalları, gazete ve dergiler ormanıyla bir dolar imparatorluğu kuruluyordu. O da Amerika’da 137 dönüm arazisi, üstünde sekiz ayrı villalı çiftlikte, hizmetkarlarıyla Sultani bir hayata kavuşuyordu.
O artık bir dolar milyarderidir. Ama her şey kontrolünde. Yine Veren’e göre, Zaman gazetesi denetiminden geçtikten sonra yayımlanıyor. İmparatorlukta kimin nereye geleceği de onun onayına bağlı.
O nedenle, parası olanın her şey kadir olduğu TC’de Fetullah Gülen, ondan geçinenlerin şişirmesiyle, bugün „Hoca efendi” namıyla, dokunanın cezaevini boyladığı yarı „ermiş kişi”dir. Devletin resmen ilan edilmemiş baş efendisi, Kürdistan’da ise „hesap peşinde koşan ermiş” rolünde, ırkçı uygulama peşinde...
„Yardım” adıyla yoksulları devşiriyor, „sevabına okutma” kılıfı içinde, Osmanlı’nın Hristiyan çocuklarını kaçırıp, „Yeniçeri” olarak yetiştirdikten sonra kendi halkına saldırtması misali, körpecik çocukları avlıyor.
Ama Kürdistan, dolandırıcılardan arınıyor.
akahraman61@hotmail.com
yeni özgür politika
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder