29 Ocak 2011 Cumartesi

Fransa 'Diktatörleri' Sever

Tunus isyanı Batılı ülkelerin otoriter ve diktatör rejimlerle olan ilişkilerinde de yeni bir dönemin kapısını açtı. Son ana kadar Zeynel Abidin Bin Ali iktidarını destekleyen Fransa, Tunus isyanında ABD’nin gerisinde kaldı ve sert eleştiriler aldı.
Tunus’ta her şey çok hızlı gelişti. 17 Aralık’ta üniversite mezunu bir genç aşağılamalara dayanamadı ve bedenini ateşe verdi. Görüntüleri internet üzeri kısa sürede yayıldı ve eylemler başladı. Ülke geneline yayılan eylemler sırasında BM’ye göre 100 kişi hayatını kaybetti. Ülkeyi, eşi ve eşinin ailesiyle birlikte avuçlarının içine alarak bütün kaynaklarını kemiren Zeynel Abidin Bin Ali, isyanın dördüncü haftasında 14 Ocak günü ülkesinden kaçarak Suudi Arabistan’a sığındı.
DEVRİM BATILI DEVLETLERİN DIŞ POLİTİKASINA DARBE VURDU

Bu başkaldırı ilk bakışta en çok otoriter ve diktatör Arap rejimleri açısından açık mesajlar içerse de, onların işbirlikçileri olan ve ayakta kalmalarında önemli rolü olan Batılı devletlerin dış politikalarına da darbe vurdu. Tunus’ta olanları, bu ülkeyi yakından takip eden en uyanık gözlemciler bile tahmin edememişti. Bin Ali’nin destekçisi devletler de aynı şekilde, bu isyanın rejimin çöküşüyle sonuçlanacağını beklemiyordu.
Bin Ali, sadece Ortadoğu diktatörlerinin korumasından yararlanmıyordu, uzun süre Avrupa ve Fransa’nın korumasından da fayda gördü. AB ve Fransa, Tunus’ta halkın gücünü küçümsedi, Washington ise erken davranarak Bin Ali’den el çekti.

FRANSA’DAN KÖTÜ İŞBİRLİKÇİ
Fransa, Tunus’taki olaylar sırasında en kötü rol oynayan Batılı devletlerin başında geliyor. Resmi olarak son ana kadar Bin Ali rejimine destek verdi. Bunun açık kanıtı da Dışişleri Bakanı Michèle Alliot-Marie’nin düzeni sağlamak için Fransız tecrübelerini Bin Ali ile paylaşma önerisi oldu. İşbirliğinin boyutları bununla da sınırlı değil. Rue89 isimli alternatif internet gazetesi Fransız hükümetinin Tunus’a gönderilen gaz bombalarından haberi olduğunu yazdı, Başbakan ve Dışişleri Bakanlığı yalanladı. Ancak bu ürünün ihracatından sorumlu şirket olan Sofexi, Bin Ali rejiminin, çatışmaların en şiddetli olduğu bir sırada gaz bombaları talebinde bulunduğunu doğruladı. Le Monde gazetesine göre bunun için de Sofex’i Fransız yetkili makamlarından tüm izinleri aldı. Bu ihracatın yapılabilmesi için İçişleri, Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarının imzası gerekiyordu.

SARKOZY ALAY KONUSU OLDU

Fransız hükümeti Bin Ali rejimi devrildikten 24 saat sonra ancak halk ayaklanmasına açık bir
şekilde destek verdi. Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy yaptığı açıklamada Tunus halkının özgürlük özlemlerinin boyutlarını hesap edemediklerini söyledi. Tunus devrimi Fransa’ya birçok açıdan mesaj gönderiyor. Birincisi, her ne kadar Tunus halkı Fransa gibi bir ülkenin desteğini arkasında görmek istese de bu kez çok değer biçmedi. Bu durum isyanın başından sonuna kadar böyleydi. Fransız yöneticilerin açıklamaları sert eleştiri aldı ancak Tunus halkında hayal kırıklığı yaratmadı. Hatta Fransız Cumhurbaşkanı Tunuslular arasında şaka konusu bile oldu. Tunuslular “Halkına kötü örnek oluyor, dostunu yüzüstü bıraktı” diye alay ederek Fransa’nın Bin Ali ile olan dostluğuna dikkat çekti.

KOLONYALİST ANLAYIŞA SON VERİLMELİ

İkincisi mesaj şu soruya verilecek cevapta gizli: “Peki bu durum Tunus’taki Fransız zamanının artık sona erdiği anlamına mı geliyor?” Fransa’nın Tunus’ta her şeyden önce yaşadığı gecikmeyi yakalaması gerekiyor. Bunu da ancak dış politikasında köklü değişiklikler yaparak başarabilir. Köklü değişim, aynı zamanda Fransa’nın kolonyalist anlayışından vazgeçmesi anlamına geliyor. Zira Fransa’nın 1960’lı yılların sonuna kadar bu ülke ile direkt olan kolonyalist ilişkileri, sonrasında da dolaylı bir şekilde devam etti. Bu da özellikle çift taraflı bir şekilde, özellikle de serbest ticaret ile yoğunlaştırılan ilişkilerle sistemin içine sızarak gerçekleşti.

ABD TUNUS’TA DAHA POPULER HALE GELİYOR

Fransa’nın yanlış politikalarının bir sonucu da ABD’nin Tunus’ta popülarite kazanmasına yol açtı. Liberation gazetesi, Bin Ali rejiminin düşmesinde ABD’nin belirleyici bir rol oynadığı iddiasında bulundu. Amerikalılar bu tür iddiaları reddetti. Görünen gerçek ise, ABD’nin Tunus isyanı sırasında Fransa ve Avrupa Birliği’nden daha aktif olması ile özetlenebilir. Bugün Amerikalılar Tunus’ta daha popülerlik kazandılar. Onların düşünceleri yakından izleniyor. Hatta Bin Ali’nin kaçmasından bir gün sonra 15 Ocak’ta “Yes we can” (Evet, yapabiliriz) ya da “Yew we do” (Evet, yapıyoruz” şeklinde sloganlar atıldı. Wikileaks’in Bin Ali iktidarının yolsuzluklarına ilişkin yayınladığı gizli diplomatik belgeler de ABD’nin imajını güçlendirdi. ABD’nin bu süreçte oynadığı rol, Tunus’ta sempati topladı. Öyle ki Bin Ali’nin devrilmesinde ABD’nin rolü olduğuna ilişkin iddialar tüm Tunus’a yayıldı.

Oysa Fransa’nın kolonyalist dönemlerinden kalma bu ülkeyle yakın ilişkisi var. Bugün 50 bin civarında Fransız-Tunus vatandaşı var. Tunusluların büyük çoğunluğu Fransızca biliyor. Tunus, Fransız turistlerinin temel adreslerinden biri. Çok sayıda Fransız endüstrinin, başta ikinci büyük kenti olan Sfax’ta olmak üzere bu ülkede fabrikaları bulunuyor. Fransız kanalları Tunus’ta izleniyor, gazeteleri okunuyor ve Tunuslular gelip Fransa’da eğitim görüyor. Ancak Fransa, örneğin Sfax’taki büyükelçilik ve kültürel merkezini kapattı. Buna karşın ABD ise bir İngilizce okul ve bir kültürel merkez açtı. Bugün İngilizce Tunus’ta giderek daha fazla görünür hale geldi.

Fransa’da bir dizi yolsuzluk skandalıyla zayıflayan Sarkozy iktidarı, bir diktatörle yapılan pis işbirliğinin bıraktığı izleri silebilecek mi? Bunu zaman gösterecek. Tunus şok dalgasının vurduğu Mısır’ın yanısıra diğer Arap ülkelerinde son haftalarda yaşanan gelişmeler, Batılı ülkelerin diktatör rejimlerle olan ilişkilerinde stratejik değişimlere gitmesini kaçınılmaz kılıyor.

Hiç yorum yok: