HPG Merkez Karargah Komutanlık üyesi Bahoz Erdal, Sterk TV’de
yayınlanan özel programa katıldı. Programda, Türk devletinin özel savaş
konseptiyle Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşı değerlendiren Erdal,
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde yürütülen tecride ilişkin “En
büyük direniş mevzisi İmralı’dır” dedi.
Kürt halkının ve Kürdistan gerillasının verdiği mücadeleye dikkat
çeken Erdal, önümüzdeki sürecin mücadele ve direniş süreci olduğuna
dikkat çekerek önemli uyarılarda bulundu.
Medya savunma alanları üzerindeki saldırıların Güney Kürdistan’ı
işgal etme amaçlı olduğunu ifade eden Erdal, Güney halkının tutumunun
ulusal olduğunu ama Güney siyasi güçlerin net bir tavır sergilemediğini
eleştirisinde bulundu.
35 YILDIR GERİLLA TÜRK DEVLETİNE KARŞI SAVAŞIYOR
Konuşmasının sonunda Kürt gençlerine çağrı yapan Erdal’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
“Gerilla için Kürdistan’da savaşmak yeni bir şey değildir. 35 yıldır
gerilla, Türk devletine karşı savaşıyor. Bu yüzden gerilla Türk
ordusunu, emniyetini, istihbaratını ve savaşta kullandıkları tekniği de
iyi tanımıştır. Bunların yanında gerilla, savaştığı araziyi iyi
tanımakta ve büyük bir savaş tecrübesine sahip olmaktadır. Bundan dolayı
Kürdistan özgürlük gerillası zaten 35 yıllık savaş tecrübesiyle Türk
devletine karşı yenilmediğini hatta büyük zaferler elde ettiğini ortaya
koymuştur.
Bu anlamda Kürdistan gerillası kendisini farklı bir şekilde
ispatlamaya gerek duymuyor. Çünkü 35 yıllık savaş tecrübesi gözler
önündedir. Son 2 yıldır Erdoğan Türkiye’de her şeyi savaşın hizmetine
sokmuştur. Türk basını başta olmak üzere, şu anda hiç kimse farklı bir
şey konuşamıyor. Basından tutalım, ekonomisinden, hatta sivil toplum
kuruluşundan, spora, camiye kadar hepsini bir silah gibi halkımıza ve
gerillaya karşı kullanıyor.
GERİLLA VE HALKIMIZIN MÜCADELESİ TÜM OYUNLARI BOZMUŞTUR
Gerilla ve Türk devleti arasında gelişen savaş, 2014 yılına kadar
kontrollü bir savaştı. Fakat 2015 yılından sonra Türk devleti Erdoğan
öncülüğünde topyekun bir savaş yürütmektedir. Ne Türk halkı, ne Kürt
halkı, ne de özgürlükçü, muhalif basın gerçekleri kolay kolay
öğrenemiyor. Bu bir hakikattir bunları sadece biz söylemiyoruz. Bugün
yüzlerce gazeteci, aydın, demokrat insanlar Türkiye’den kaçmışlardır.
Fakat şunu söyleyebiliriz. Gerçekten de şuanda Türk devletinin neyi
varsa, ne kadar gücü varsa gerillaya karşı kullanıyor.
Erdoğan’ın şöyle bir hesabı vardı, son iki yılda Bakur’da gerillayı
mevcut teknikle tasfiye edip, Başur’da Güneyli siyasi güçlerin desteğini
de alıp saldırmak, Rojava’da ise devrimi tasfiye ederek, sahneye
kazanmış bir Erdoğan çıkarmaktı. Bu şekilde, Suriye’de de Irak’ta da tüm
Ortadoğu’da kendisine bir konum oluşturup daha fazlasını isteyecekti.
Fakat hem halkımızın seçimlerde, “Biz bizi tutuklayabilir, köy ve
şehirlerimizi yıkabilirsiniz ama asla bizim irademizi teslim alamazsın”
demesi ve diğer yönüyle Kürdistan özgürlük gerillasının, bu tekniğe
karşı kahramanca bir savaş yürütmüş olması Türk devletinin bu kirli
planlarını alt üst etmiştir. Bunun için Erdoğan Kürt halkına karşı bu
kadar saldırganlaşmıştır.
ERDOĞAN HER GÜN GERİ ADIM ATIYOR
Bugün Türkiye’de eğer ekonomik bir kriz yaşanıyorsa, bunun nedeni
Erdoğan’ın yürütmüş olduğu bu savaştır. Yani her gün onlarca uçak
kalkıyor ve her bir uçak kalkışında yüz binlerce dolarlık bir masraf
olmaktadır. Aynı şekilde, Türk devletinin yürütmüş olduğu savaştan
dolayı, Kürdistan’da hayvancılık sıfıra inmiş durumdadır. Ticaret ve
ziraat de aynı şekilde. Türkiye’nin ekonomisi, Kürdistan’daki üretimden
dolayı ayakta kalıyordu. Ama şimdi bunlar da işlenemez durumdadır.
Bundan dolayı Türkiye’de yaşanan ekonomik çökmenin temel nedeni, AKP’nin
savaşta özellikle son üç yıldaki yenilgisidir.
Yine bugün Suriye konusuna ilişkin Erdoğan her gün geri adım atıyor
ve Rusya’ya teslim oluyor ki en son İdlib konusunda da bu görüldü. Yine
Irak’ta da eskisi gibi rolleri kalmamış. Bunların temel nedeni,
savaştaki yenilgisinden kaynaklanmaktadır. Hiç kuşkusuz Kürdistan’da
yürütülen savaş, sıradan ve kolay bir savaş değildir.
SON TEKNOLOJİ İLE GERİLLAYA KARŞI SAVAŞIYORLAR
Dünyada gelişen son teknolojiyle, Türk ordusu gerillaya karşı
savaşmaktadır. Fakat Kürdistan özgürlük gerillası çelik bir iradeye
sahip olmakla birlikte, her gün kendini yenileyen bir gerilla anlayışı
ve yaratıcı tarz ve taktiklerle onların hesaplarını boşa çıkarmaktadır.
Nasıl ki geçen 35 yıllık savaş sürecinde, Türk ordusu savaşta büyük
darbeler almış evdeki ve çarşıdaki hesapları birbirine uymamışsa, bu
sefer de hesapları tutmayacaktır.
YENİLGİYE UĞRADIKLARINI AÇIKÇA SÖYLEYEBİLİRİM
Kürdistan özgürlük gerillası bunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Belki yoldaşlarımız gerçekleştirdikleri birçok eylemi kameralara kayıt
edemiyorlar, ki o da büyük bir eksikliktir. Fakat gerilla 35 yıllık
savaş sürecinde, savaşma gücü ve azmini ispatlamıştır. Biz Türk
ordusunun tümünü yok edeceğiz demiyoruz. Fakat Türk ordusunun gerillaya
karşı tüm kirli planlarını, gerilla karşısında yenilgiye uğradığını
açıkça söyleyebilirim.
EN ZORLU MEVZİDE ÖNDER APO SAVAŞMAKTAR
En büyük ve ağır saldırı Önder Apo üzerinde gerçekleşmektedir. Bu
anlamda en zorlu ve en güçlü mevzide Önderliğimiz direnmektedir. Gerilla
silahlıdır, Kürdistan dağlarında özgürdür ve düşmana karşı savaşıyor.
Halkımız da bir araya gelip mücadele ediyor. Fakat Önder Apo kendi
başına, İmralı adasında devlet terörüne karşı tarihsel bir mücadele ve
direniş halindedir. Önder Apo’ya yönelik bu vahşice saldırının temel
nedeni ise, Önder Apo’nun bu değerli duruşu ve mücadelesidir. Türk
devletinin esas hedeflerinden biri, Önder Apo’nun ilişkisini halktan ve
hareketten kopararak, hareketin kendisini yönetemeyeceğini, kendi
aralarında bir parçacılığın oluşabileceğini bu şekilde savaşı
yürütemeyecek konuma geleceğini düşünerek gerillaya ve halka saldırarak
sonuç almak istemiştir.
Fakat özellikle geçen son 3 yıllık pratik süreçte görülüyor ki,
halkımız ve hareketimiz yekvücut halinde Önder Apo’nun felsefesi ve
çizgisi üzerinde kararlılıkla yürümekte, bundan dolayı da asla
mücadelede zayıflıklar yaşanmamaktadır. Bu açıdan biz Kürdistan özgürlük
gerillaları olarak, ancak ve ancak mücadelemizi daha da yükselterek,
Önder Apo’nun elini güçlendirebilir.
HERKES OLDUĞU YERDE MÜCADELE ETMELİ
Halkımız için şunu söyleyebilirim; herkes olduğu yerde bir şekilde
mücadele yürütmelidir. Ancak bu şekilde Önder Apo’nun çizgisine sahip
çıkma gerçekleşebilir. Yani tüm bunların hepsi birbirine bağlıdır. Biz
Önderlik üzerindeki tecridi kırmak istiyorsak, duygusal yaklaşıp, sadece
umut etmekle olmaz. Bunlar örgütlenme ve eylemselliklerle
gerçekleşebilir. Düşmana karşı kaybedecek bir şeyimiz kalmadı.
Toprağını, ülkeni işgal etmiş, ekonomik olarak zaten seni aç bırakmış
durumda, tarihin, dilin kültür ve kimliğin zaten ayaklar altına
alınmıştır. O vakit sen neyden korkacaksın ki? Bundan dolayı yurtseverim
diyen her insan, bulunduğu yerde mücadelesini yürütmelidir.
TÜRK DEVLETİ HAREKETİN YÖNETİMİNE YÖNELMEYE ÇALIŞMAKTADIR
Eskiden Türk devleti öyle sanıyordu ki, Önder Apo’yu bir şekilde
rehin alabilirlerse ya da herhangi bir darbe vurabilirlerse, eski Kürt
örgütleri gibi dağılacağımızı düşünüyorlardı. Ondan sonuç almadıkları
için, şimdi de hareketin yönetimlerine yönelmeye çalışmaktadırlar. Bu
konuda şunları söyleyebilirim: Birincisi, bu başına ödül konulan
kırmızı, turuncu vs. listeleme konusu da bir özel savaştır ve Türk
devleti, Amerikan’ın taklidini yapıyor. Kırmızı ve bilmem farklı
renklerde ve düzeylerde listeler oluşturup bununla yönetimlerimizi ve
Kürdistan devrimini kriminalize ve suçlu gibi göstermeye
çalışmaktadırlar.
YÖNETİM HEDEFLENEREK HAREKETİ ZAYIFLATAMAZLAR
Zaten Türk devleti devrimci yurtsever ve onuruna sahip çıkan
insanlara eşkıya, mahkum, çete gibi söylemleri söyleyerek, suçlu ve
aranan kişiler olarak göstermeye çalışmaktadır. Bir diğeri ise, halk
üzerinde psikolojik bir savaş yürütmek istemektedir. Sanki yönetim darbe
yese, hareket zayıflayacak, dağılacak gibi bir algı oluşturmak
istemektedirler. Halbuki PKK tarihinde yaşandığı gibi dünyada hiçbir
örgüt üst yönetimlerini bu düzeyde şehit vermemişlerdir. Hiçbir Kürt
örgütü ve isyanlarında böyle bir durum yaşanmamıştır. PKK komutanlarını
şehit vermiştir, fakat PKK bir o kadar da onlara bağlılığın gereği
olarak büyümüş ve daha da güçlenmiştir.
ŞAHADET MÜCADELENİN BİR HAKİKATIDIR
Bir diğer nokta ise, Türk devleti sadece PKK hareketinin
yönetimlerini değil, yurtsever olup kendi onuruna sahip çıkan ve
teslimiyeti kabul etmeyen her insanı hedef haline getiriyor. Binlerce
insanımızı faili meçhul adı altında şehit düşürmediler mi? Bu şekilde
halkta “Biz yönetimlerine ulaşabiliyoruz biz onları şehit düşürüyoruz,
kimse kalmadı” gibi algılar oluşturarak halkımızın umutlarını kırmaya
çalışıyorlar. Kendini böyle güçlü göstermeye çalışarak, halkta da kuşku
ve güvensizlik yaratmaya çalışmaktadırlar.
Bunlar yeni geliştirdikleri yöntemler değildir. Devrimin başından
bugüne kadar savaş içerisindeyiz. Yönetimlerimiz, komutanlarımız hiçbir
şekilde arkada kalmamış ve hep ön mevzilere gitmişlerdir. Bugün
Önderliğimizde en zor mevzide savaşmak durumundadır. Biz de Önder
Apo’nun savaşçılarıyız, birçok şehit verdik ve mücadelenin bir bedeli
olarak da vermeye devam edeceğiz. Şahadet Kürdistan devrimimin bir
hakikati, gerçeği olmak durumundadır.
Türk devleti kaç yıl öncesinde Sakine Cansız arkadaşı Paris’te şehit
düşürdü. Son olarak Mam Zeki Şengali arkadaşı ki kendisi Êzidî bir insan
olup güçlü bir öncüydü. Onu hedeflediler. Bu şekilde halkın morali
üzerinde etki yaratmak istiyorlar. Ama biz de şöyle diyoruz ki,”Devrimin
yolu, şehitlerin yoludur.” Biz inanıyoruz ki her bir komutan ve öncü
gerillamız şahadete ulaştığında, kendisiyle birlikte devrimi büyütüyor.
Halkta da düşmana karşı kin ve öfkeyi arttırıp mücadele düzeyimizi daha
da yükseltmektedir. Devletin bu saldırgan yöntemle sonuç alması mümkün
değildir.
BAŞUR’DA BAZI GÜÇLER BİREYSEL ÇIKARLARI İÇİN TÜRK DEVLETİNE YARDIM EDİYOR
Türk devletinin hala soykırım savaşını devam ettirme gibi bir umudu
ve ısrarı varsa bunun bir diğer nedeni Başur Kürdistan’ındaki siyasi
güçlere bağladığı umutlarıdır. Başur Kürdistan’ında bazı siyasi parti
güçleri şunları söylemektedirler, “Türkiye’de eskiden Kemalist kesim
iktidardaydı, onlar Kürtleri sevmiyordu, Kürtlerin düşmanıydılar. Fakat
şimdi Erdoğan iktidardır ve Kemalistlere göre, Kürtlerin varlığını kabul
ediyor. Kürtlerin düşmanı değildir. Özelde Başur Kürdistan’ındaki
Kürtlere yaklaşımı daha iyidir.” Bu şekilde Erdoğan’ın propagandasını
yapıyorlar.
Bu düşünce ve yaklaşım biçimi ya Türk devletini ve Erdoğan’ı
tanımamadan ileri gelmektedir ya da bazı güçler kendi bireysel çıkarları
için Türk devletine yardım ediyorlar. Her şeyden önce Türk devletinin
zihniyet oluşumu, Kürt düşmanlığı üzerine inşa edilmiştir. Bugün Erdoğan
herkesten daha fazla Kürt düşmanlığını yapmaktadır.
Hatta şunu da söyleyeyim; yine Başur Kürdistan’ındaki bazı siyasi
güçler, “Erdoğan Bakur Kürdistan’ındaki Kürtlerin de düşmanı değildir.
Sadece PKK’nin düşmanıdır savaş sadece PKK ve Türk devleti arasında
gelişmektedir. Erdoğan’ın Bakur Kürdistan’ındaki Kürtlere yaklaşımı da
iyidir. Zaten Başur’daki Kürtlere karşı çok iyidir. Sorun PKK ve Türk
devleti arasındadır” diyorlar. Bu anlayış ve yaklaşımlar ya
anlamadıklarından ileri gelmekte, ya da bilinçli bir şekilde söyleniyor.
Eğer bilinçliyse bu güçler düşmanla ortaklaşmadır. Erdoğan’ın Kürde
yaklaşımı yüzlerce kez Tansu Çiller’den daha düşmancadır.
TÜRK DEVLETİNİN TEMELİ KÜRT DÜŞMANLIĞI ÜZERİNE İNŞA EDİLMİŞTİR
Kürt halkının değerlerine yaklaşımından tutalım, yine halkımız
üzerinde yürütmüş olduğu terör ile Bakur, Başur ya da Rojava olsun fark
etmeksizin Çiller, Ağar ve Doğan Güreş’ten de öteye bir Kürt düşmanlığı
yürütmektedir. Bu hakikati herkes görmeli ve herkesten önce de, Başurlu
halkımız ve bu siyasi güçler bu gerçekliği görmelidirler. Yakın
süreçlerde yaşanan iki örnek var Güneyli halkımız yaşanan bu iki örneği
asla unutmamalıdır. Birincisi 2014 yılında DAİŞ Şengal’e saldırdığında
daha sonra da Hewler ve Başika hattına saldırdığı zaman, Başur yönetimi
Erdoğan’dan yardım istemedi mi? Oysa Türk devletinin Başur
Kürdistan’ında 20’ye yakın askeri üssü bulunmaktadır.
Tankları, savaş araçları, obüs ve ağır silahları bulunmaktadır. Peki
Erdoğan onların yardımına geldi mi? Herhangi bir yardımda bulundu mu?
Hayır, hatta Erdoğan istiyordu ki, DAİŞ Duhok ve Hewler’e de girsin.
DAİŞ’in Kobanê’ye girdiğine Erdoğan ne kadar sevindiyse, DAİŞ’in
Hewler’e girmesine de o kadar çok istiyordu. Bu açıdan Erdoğan’ın Başur
hükümeti ile ilişkileri hangi eksen üzerineydi, tüm bunlar açığa çıktı.
Bundan dolayı Başur halkımız tüm bu hakikati asla unutmamalıdır.
Diğer bir örnek ise, Başur Kürdistan’ında referandum gerçekleşti. Bu
referandumun PKK ile ne gibi bir alakası vardı? Ama en çok o referanduma
karşı düşmanlık yapan, yine Türk devleti ve Erdoğan’ın kendisiydi. Türk
devleti o zaman Irak ve İran hükümetini bu referanduma karşı çıkmaları
için zorladı. Bunlar çok açık ve yakın süreçte yaşanan iki olaydır ki
Erdoğan, Türk devleti sadece PKK düşmanlığı değil, hatta sadece
Bakur’daki Kürtlere karşı da düşman değil, tüm Kürtlerin düşmanıdır. Bu
anlamda Erdoğan en büyük Kürt düşmanıdır.
BAŞUR HALKI ERDOĞAN’IN KİRLİ OYUNLARINI GÖRMELİ
Başur’daki bazı siyasi güçler, “Türk devletiyle ilişkimiz var, bize
yardım ediyor” diyorlar. Peki neden sizinle bir ilişkileri var? Türk
devleti bunu açıkça söylüyor, “PKK güçlü bir harekettir, zaten
Bakur’daki, Rojava’daki, Rojhılat’taki yine ülke dışındaki Kürtlerin
çoğu PKK’nin etkisi altındadır. Sadece Başur’daki Kürler kalmış, eğer
onlar da PKK’nin etkisi altına girerse, artık Kürtler denetimimizden
çıkarlar.” Böyle düşünüyor ve bunu açık bir şekilde de söylüyorlar.
Bunu her gün Türk medyası, yetkilileri avaz avaz söylüyorlar. “Başta
KDP olmak üzere Başur’daki siyasi güçlere destek verelim ki, bu siyasi
güçler yoluyla PKK’yi zayıflatalım” diyorlar. Bunu saklamıyorlar. Tüm
bunları Başur’dak siyasi güçleri çok sevdikleri ya da dostluk temelinde
siyasi, diplomatik bir ilişki kurmak için değil. Tüm amaçları Başur’daki
siyasi güçlerin desteğiyle PKK’nin gelişimini engellemektir.
Yani Kürdün eliyle Kürdü zayıflatmak ellerinden gelirse, imha
etmektir. Türk devletinin esas amacı budur. Bu anlamda Başur halkımız,
Erdoğan ve Türk devletinin Başur Kürdistan üzerindeki kirli siyasi
oyunlarını iyi görmeli ve bu siyasi güçlerde bunu doğru anlamalıdırlar.
Türk devleti Başur’daki siyasi güçlerin güçlenmesini istemiyor. Başur
Kürdistan’ının büyümesini ve gelişmesini istemiyor. Bu DAİŞ saldırıları
ve referandum süreçlerinde açıkça ortaya çıktı.
MEDYA SAVUNMA ALANLARINA YAPILAN SALDIRI GÜNEY’İ İŞGAL AMAÇLIDIR
Türk devleti o siyasi güçlerin düşündüklerinin aksine, Başur
Kürdistan’ının zayıf güçsüz ve iradesiz olmasını istemektedir. Fakat tüm
bunların yanında, Başur’daki bu güçlerinde hep olmasını istiyor. Bunun
nedeniyse, Başur’da bu güçleri PKK’ye karşı, kullanarak sonuç elde etmek
istiyor. Türk devletinin Başur Kürdistan’ına yönelik siyaseti,
politikası budur. Başur Kürdistan’ının bağımsız irade haline gelmesini
istememektedir.
Güneyi sürekli kendisine muhtaç bırakarak, PKK’yi zayıflatmayı
amaçlamaktadır. Yani ellerinden gelirse askeri olarak Kürdü Kürde
kırdırtmak o da olmazsa diğer farklı yöntemlerle bunları yapmak istiyor.
Güneyli halkımız şunu iyi bilmeli ki, bugün Medya Savunma alanlarına
yönelik işgal girişimlerinin tek hedefi, gerilla değildir.
PKK’nin zayıflaması, Başur Kürdistan’ın ve oradaki tüm siyasi
güçlerin zayıflaması demektir. PKK’nin zayıflaması Kürdistan ve tüm
Ortadoğu için olduğu gibi Başurê Kürdistan için de büyük tehlike arz
etmektedir. Bugün eğer PKK güçlüyse, Güney Kürdistan güvenli bir
alandır. Halkımız bunu doğru okumalı ve görmelidir. Bunların dışındaki
yaklaşımların hepsi yanlış ve tehlikelidir.
GÜNEYLİ SİYASETÇİLER İŞGALE KARŞI NET TAVIR KOYMALILAR
Kimse bizim kadar Türk devletinin ve AKP’nin gerçeğini bilemez. Türk
devleti, Kürdün düşmanıdır. Bakur’da 25-30 milyon Kürt nüfusu yaşıyor
olmasına rağmen buradaki Kürtlerin adını ve dilini kabul etmiyor. 21.
yy’da şehirlerin bu kadar yıkıldığı nerede görülmüştür? Hiç bir yerde
böyle bir şey yaşanmamıştır. Ama Sur’a baktığınız zaman yerle bir
edilmiştir. Bakur Kürtlerine bu soykırımcı zihniyetle yaklaşan bir
devlet, Başur Kürtleriyle dost olması mümkün mü? Yine oradaki Kürtleri
sözde sevmesi ve yardım etmesi mümkün bir şey midir?
Bunun için Başur Kürdistan’ındaki siyasi güçler, Türk devleti ile
ilişkini gözden geçirmeli. Bu ilişki ulusal birliğe karşı olmamalı yine
Bakur, Rojava ve Rojhılat Kürdistan’ını hedefleyen ve PKK karşıtlığı
temelinde gelişen bir ilişki olmamalıdır. Böyle bir ilişki normal ve
sıradan bir ilişki değildir. Başur Kürdistan’ındaki halkımızın da buna
karşı olan tavır ve tutumları gerçekten değerli ve anlamlıdır. Bu
anlamda Başur halkımız, her zamankinden daha fazla Kürdistan devrimi ve
ulusal birliğinin gerekliliğini, hakikatini anlamış durumdadır.
Bunlardan ötürü halkımızın tüm bunlara karşı duruşu takdire layıktır.
Güneyli halkımızın tavırları ulusaldır. Biz bunları günlük olarak
görüyoruz. Kerkük’ten, Süleymaniye’ye, Duhok’tan, Zaxo ve Amediye’ye
kadar halkımızın bu tutumlarını görüyoruz. Eskiden Başur halkımız
içerisinde PKK’ye karşı farklı algılar oluşturulmak istenmekteydi. Ama
halkımız PKK’nin gerçekliğini yakından görüp tanıdılar. DAİŞ, Duhok ve
Hewler’e saldırdığında halkımızın çağrısına koşan, birilerinin dost
dedikleri Türk devleti değildi. Hiç kuşkusuz bu çağrıya kaygısız ve
koşulsuz bir şekilde cevap veren PKK gerillalarıydı. Şengal’de,
Maxmur’da hesapsız ve kaygısız orada yüzlerce şehit verdi. Burada
halkımız şunu anladı ki, zor günlerin dostu PKK gerillasıdır, Türk
devleti değil. Umudumuz odur ki ulusal birlik eksenli çağrı ve
tutumlarını daha da güçlendirmeliler.
GÜNEY’DE AJANLIK YAYGINLAŞTIRILDI
Bugün Başurlu siyasi güçler, MİT’e farklı zemin sundukları için,
MİT’in ajanlaştırma faaliyetleri Başur’da yaygın bir duruma gelmiştir.
Güneyli insanlarımızı kirli planlarına ortak etmek istemektedirler. Para
vb. maddiyat karşılığında, insanlarımızı gerillaya karşı ajanlaştırmaya
çalışmaktadırlar. Oysa Başur halkımız o kadar Enfal ve zorluk
yaşamıştır ama yurtseverlik ve insanlığından geri adım atmamıştır. Tek
bir insanımız bile, Türk devletinin bu ajanlaştırma girişimlerine mecal
vermemelidir.
GERİLLAYA BİLGİ VERİLMELİ
Hatta bu konuda gerillaya da bilgi vermelidir. Çünkü bu duyarlılık ve
sorumluluk yurtseverliğin ve insan olmanın gereğidir. Güney’de MİT’in
düşürdüğü, ajanlaştırdığı kimseler var. Onlar gerillanın kampları
hakkında düşmana bilgi vererek, kendilerine nasıl Kürdüm diyebiliyorlar.
Sen nasıl bir Kürt’sün ki, kendi halkına karşı düşmana ajanlık
yapıyorsun. Bu yaklaşımların Kürtlük, yurtseverlik ve ulusal birlik ile
ne alakası olabilir?
YARDIM ETMİYORSANIZ, DÜŞMANLIK DA YAPMAYIN
Başur Kürdistanı’nın siyasi ve güvenlik kurumlarında yer alan tek bir
Kürt insanı bile, bunu kendine layık görmemelidir. Bu normal bir şey
değil, bu düşmanlıktır. Bunun başka bir adı yoktur. Bu anlamda herkesi
uyarmak istiyoruz. Siz eğer Bakur devrimine, PKK gerillasına yardım
etmiyorsanız, düşmanlıkta yapmayın. Gerillaya yardım etmiyorsanız, o
halde düşmana da ajanlık yapmayın. Eğer bu Başur’da yaşayan birileri
düşmana bilgi vermiyorsa, MİT nereden bilecek ki gerillanın kampı nerede
ve hangi dağdadır? Bu açıdan Başur halkımız, başta da aydın
kesimlerimiz olmak üzere, yurtseverlik bilinci ile düşmanın bu
saldırılarına karşı daha bilinçli ve duyarlı olunması gerekmektedir.
PKK EN ZOR SÜREÇTE BAŞUR HALKINA SAHİP ÇIKTI
Türk devletinin, Başur Kürdistan’ına yönelik bu işgal girişimleri çok
tehlikelidir. Fakat birçok güç bu tehlikenin farkında değildir.
Bazıları çıkarları için bilinçli ilişki kuruyor. Bazıları ise, mecbur
olduklarını söylüyorlar. Bu mecbur olma durumunun, bundan 20 yıl önce
belki bir mantığı vardı. Fakat bugün mecburiyet durumu falan yoktur.
Yani Türk devleti nereye girerse oradan çıkmaz. Çünkü Türk devleti
Osmanlının bir devamı olup, sömürüye dayanan bir zihniyet yapısına sahip
olmaktadır.
Başur Kürdistan’ı üzerindeki tehlike PKK değildir. Tam tersine PKK en
zor süreçlerde Başur Kürdistan’ına sahip çıkmıştır. Bu gerçeklik
Şengal’de de Maxmur’da da açık bir şekilde görüldü. Sadece Başur
Kürdistan’ına yönelik değil, Kürdistan’ın tüm parçaları üzerindeki en
büyük tehlike Türk devletinin faşist karakterinin kendisidir. Eğer Türk
devleti ve Erdoğan Kürtler üzerindeki bu düşmanlığı bitirilirse, diğer
başka hiçbir devlet Kürtlere böyle yaklaşmamaktadır.
Bunun için Başur Kürdistan’ındaki siyasi güçler için de şunları
söylüyoruz: Kürdistan’ın özgür geleceği ulusal birlik içerisindedir.
Belki siyasi bazı görüş ayrılıkları olabilir, bunlar demokrasinin bir
ihtiyacıdır. Fakat Kürt ulusal birliği için mücadele eden bir güç
hakkında, düşmana bilgi vermek, buna karşı ajan faaliyeti yürütmek
farklı bir anlama gelmektedir.
ENKS’LİLER İSTANBUL’DA MİT KAYNAKLI YAŞIYOR
Başur’daki her bir siyasi güç bu durumun muhasebesini yapmalı,
kendisini bu konuda sorgulamalıdır. Yoksa bu yaklaşımların sonuçları,
herkesten daha çok onlar için iyi olmaz. Beklentimiz o yöndedir ki, her
geçen gün herkesin işgalci Türk devletinin gerçeğini tanımasıdır. Hitler
Yahudiler için neler düşünmüşse, Erdoğan da Kürtler için aynı şeyi
düşünmektedir. Çünkü Erdoğan’a göre Türk devletinin büyümesi ve tüm
Ortadoğu’ya hükmetmesi önündeki en büyük engel olarak, Kürt halkını
görmektedir.
Erdoğan’a göre Kürtler olmamalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Yani
Erdoğan’ın bu yaklaşımı sadece PKK ile alakası yoktur. Düşmanlığı sadece
PKK’ye karşı olsaydı, bir yere kadar anlam verilirdi. Düşmanlığı sadece
PKK karşı olsaydı, o halde diğer Kürtleri kabul ederdi. Ama öyle bir
durum da yoktur. PKK sadece bir bahanedir. Bugün Rojava’lı olup ENKS’li
diye kendilerini adlandıran bazı şahsiyetsiz Kürtler var ki, İstanbul’da
MİT kaynaklı yaşıyorlar. O da yetmezmiş gibi, “Erdoğan, PYD ve PKK’den
dolayı Kürtlere saldırmaktadır” diyorlar.
Bu ENKS’li şahsiyetler, eğer bugün MİT üzerinden ekmek
yiyebiliyorlarsa, o da PKK’nin sayesindedir. Çünkü MİT onlara PKK
karşıtlığında bir iki laf söyletmek için, ekmek veriyor. Bu şahsiyetsiz
kişilerin, bu kadar şehitlere karşı birazcık saygıları olsun. Halbuki
Erdoğan, Kürdün adına bile tahammül etmiyor. Kürt halkını bir bütünen
soykırımdan geçirmek istiyor. Bu açıdan tüm Kürt güçleri, Türk
devletinin ve Erdoğan münafığının bu Kürt düşmanlığını iyi bilmeleri ve
tanımaları gerekmektedir.
ÖNDER APO DAHA İLK GÜN AKP’NİN ÇÖZÜMDEN YANA OLMADIĞINI GÖRDÜ
Önderlik, 2013-2015 yılına kadar, ateşkes sürecini devam ettirdi.
Bazı Kürt siyasetçileri iyi bir niyet ile Amed’de mitingler düzenleyip,
“Kürt sorunu çözülüyor, gelecek yıl Önder Apo Amed meydanına gelip
mitingde konuşacak” gibi sözler söyleyerek, halkta yersiz umutlar
oluşturdu. Halbuki böyle bir şey yoktu. Önder Apo da bu konuda çok ciddi
uyarılar yapmıştı. Çünkü devlet Bakur Kürdistan’ında ciddi savaş
hazırlıkları yapıyordu. Karakollar yaparak, savaş uçakları için
havaalanları yaparak aslında çok ciddi savaş hazırlıkları yapıyordu.
Halk da sanki bugün yarın savaş bitiyor, sorun çözülüyor gibi bir
umut yaratıldı. Bu büyük bir yanlıştı. AKP’nin niyeti belliydi. Fırsat
oluşturup savaş hazırlıklarını yapıyordu. Önder Apo da, Türkiye halkı ve
Kürt halkı başta olmak üzere, tüm dünyaya karşı, AKP’nin yalancı yüzünü
ortaya çıkarmak istedi.
Önder Apo, ilk gün bile “bunların zihniyeti, çözüm zihniyeti değil”
diyerek aslında gereken uyarıları yaptı. AKP, sanki sorunu çözmek istedi
de, yapamadı gibi bir algı oluşturmak istedi. Her şeyden önce, Halkımız
kendini ciddi bir mücadeleye hazırlamalıdır. Düşmanımız öyle bir vahşi
düşman ki DAİŞ zihniyetlidir.
KÜRDİSTAN’DA İŞGAL OLDUĞU SÜRECE DİRENİŞ DE OLACAKTIR
Bakur’da Seyit Rızan’nın, Şeyh Sait’in mezarları nerededir
bilinmiyor. Bugün gerillanın da mezarları nerededir bilinmiyor. Yani
Türk faşizminin, bugün Kürtlere yaptığı şey aynıdır. Bu anlamda Kürtlere
karşı, Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ve Erdoğan’ın yaptıkları şeyler
aynıdır. Bir Kürt’ün mezarını bile bırakmıyorlar ki, “bu yiğit bir
insandı, kendi kimliği halkı ve ülkesi için savaştı” denilebilsin.
Amaçları Kürdün hafızasını, belleğini yok etmektir.
Kürdün tarihini bir bütünen ortadan kaldırmak istemektedirler. Böyle
bir zihniyete sahip bir düşmanla karşı karşıyayız. Verdiğimiz bu kadar
şehit ve mücadeleden sonra, teslim mi olalım? Sağır ve çaresiz mi
bırakalım kendimizi? Bu kesinlikle mümkün değildir. Bu anlamda halkımız
kendini, uzun süreli ve zorlu bir mücadeleye hazırlamalıdır.
Kürdistan’da işgal olduğu sürece, direniş de sürecektir. Türk devletinin
işgal ve soykırım girişimi olduğu müddetçe, gerillanın da buna karşı
yürüteceği mücadelesi olacaktır.
Yine Türk devletinin tüm kurumlarıyla yürüttüğü kültürel soykırım
saldırıları olduğu müddetçe, halkımız da bir direniş pozisyonunda
olacaktır. Bu mücadelenin acıları ve bedelleri olacaktır. Halkımız
bugüne kadar bunları göğüslemiştir. Bundan sonra da bedel vermeye
hazırız. Düşmanın, Kürde yönelik tüm umutlarını kırmalıyız. Türk devleti
bugüne kadar nasıl ki, Kürt halkını bitiremedi ise, bu saatten sonra da
asla bitiremeyecektir. Bu gerçekliği düşmana göstermeliyiz.
SÜREÇ MÜCADELE VE SAVAŞ SÜRECİDİR
Bunun için, kendimizi önümüzdeki süreç için büyük bir mücadeleye
hazırlıyoruz. Gerilla bugüne kadar, nasıl ki direnip halkımızın amaç ve
ideallerine sahip çıktıysa, bu saatten sonra da aynı şekilde bunu
yapmaya devam edecektir. Ayrıca gerilla kendine yeterli bir durumdadır.
Biz, yarın şu veya bu olacak diye bir şey söylemiyoruz. Bu devlet
halkımızın haklarını ve özgürlüğünü kabul edene kadar, mücadele devam
edecektir.
Bu nereye ve ne zamana kadar sürerse sürsün. Bu açıdan kendimizi
kandırmıyoruz. Gerilla her zamankinden daha iddialı ve kararlıdır. Tüm
bunlardan dolayı Erdoğan’ın ve Türk devletinin Kürt halkına karşı
yürüttüğü siyaset bellidir. Son olarak koruculara bile tahammül
etmiyorlar. Korucu bile, Kürtlüğüne küfür etsin istiyorlar.
Ancak ve ancak Kürtlüğüne küfür edip, Kürtlüğüne lanet eden bir
Kürdün Türk devleti bazında kısa süreliğine de olsa bir değeri olabilir.
Onun dışında herhangi bir Kürtlüğü kabul etmiyorlar. Bu açıdan süreç
mücadele ve savaş sürecidir. Kürdistan’da direniş ve mücadele süreci
yaşanacaktır. Gerilla öncülüğünde asla yenilmeyen bir eylemsellik
gelişecektir.
AİLE ÇIKARLARI İÇİN DEVLETİN YANINDA YER ALAN HAİNLER VAR
Devletin bu kadar saldırılarına rağmen, hala akıllanmayan “Devlet
büyüktür, ben de devlete yardım edeyim” deyip, kendi ailevi çıkarları
için devletin yanında yer alan kesimler için şunları söylemek istiyorum.
Türk devleti 40 yıldır tüm gücü ve dış güçlerin desteğiyle, hareketimiz
öncülüğünde gelişen bu mücadeleye karşı başarılı olamadı. Siz birkaç
hain kişi nasıl bize karşı başarılı olabilirsiniz? Daha öncesinden bu
işleri yapanlardan kendinize dersler çıkarın. Yoksa ne tarih ne de
halkımız ve gerilla sizi affetmeyecektir.
PKK mücadeleye ilk başladığı süreçte yaşlı ihtiyarlar “Devlet
büyüktür, ordu, silah tank ve top sahibidir. Siz bir grup gençsiniz,
devletle nasıl başa çıkabilirsiniz” diyorlardı. Gerçekten de PKK ilk
ortaya çıktığında, bir grup gençten oluşmaktaydı ve hiçbir şeyi yoktu.
Şimdi de devlet halkımıza yönelik “Ben devletim güçlüyüm, savaş tekniğim
var, siz bana itaat etmek zorundasınız” diyerek halkımızı bu şekilde
korkutup sindirmek istemektedir.
Halbuki halkımız tarihe baksın. PKK’nin ilk çıkış süreçlerinde de
böyle söylüyorlardı. O zaman PKK bir grup arkadaştan oluşuyordu ve
gerçekten de hiçbir şeyleri yoktu. Yine kobra helikopterlerini gerillaya
karşı ilk kullandıkları zaman, gerilla sadece Botan’daydı. Şimdi de
yine aynı şeyi söylüyorlar.
HALKIMIZIN İRADESİNİ TESLİM ALAMAZLAR
Bakın nereden nereye geldi PKK. Bugün gerilla sadece Bakur
Kürdistan’ında değil, dört parça Kürdistan’da yer alıyor. Hatta gerilla
sadece Kürdistan gerillası değil, tüm Ortadoğu’nun gerillası haline
gelmiş durumdadır. PKK artık halkın kendisi olmuş durumdadır. Yani PKK
artık siyasi, toplumsal, ekonomik ve askeri bir güç olup alternatif bir
yaşam sistemidir. İlk süreçlerde de “devletiz tank ve top sahibiyiz”
diyordu. Şimdide aynı şeyi söylüyorlar.
Bakın o zaman da bunları söyleyen bu devletti. Şimdi de aynı şeyi
söylüyor. Biz inanıyoruz ki 40 yıllık savaşı bu düzeye getiren irade,
tüm halklarımızın iradesi olacaktır. Bu açıdan tutuklamalar olabilir.
Çünkü Türk devleti gibi bir düşmandan, başka ne umut edilir ki. Bu
devlet, DAİŞ zihniyetlidir. Bundan dolayı halkımız her şeye hazır
olmalıdır. Farklı bir beklentileri olmamalıdır. Tutuklayabilir, tankları
da, topları da var insanımızı katledebilir de ama halkımızın iradesini
teslim alamazlar.
KÜRT GENÇLERİ KÖLELİĞE KARŞI YÖNÜNÜ ÖZGÜRLÜĞE ÇEVİRMELİDİR
Onlar Kürtlerin köy ve şehirlerini yıkarak sadece tarihi karşısında
suçlarını ağırlaştırıyorlar. Türk devleti, bu faşizan yöntemlerle bu
halkı teslim alamaz. Tüm bunlardan ötürü, halkımız şuana kadar, ne kadar
fedakarlık etmişse, bugün ondan daha fazla bir fedakarlık
gerekmektedir. Bunun için sorumluluk almamız gerekmektedir. Çünkü biz
onurumuz, dilimiz ve kültürümüzle yaşamak istiyoruz.
Son olarak, Kürt gençlerine yönelik fiziki olsun, kültürel olsun özel
bir saldırı durumu olmaktadır. Kürt gençleri buna seyirci
kalmamalıdırlar. Bugün gerillanın Türk faşizmine karşı yürüttüğü savaşa
seyirci kalmamalıdır. Kaldı ki bugüne kadar Kürt gençleri mevcut
saldırılar karşısında hiçbir zaman seyirci kalmamışlardır. Her zaman,
gençler öncülüğünde bir mücadele yürütüldü. Kürt gençleri, gerillaya en
büyük güç kaynağı olmuştur.
Bu saatten sonra da, Kürt gençlerini böyle bir sorumluluk ve görevi
bulunmaktadır. Bugün, Kürdün mezarını bile kabul etmeyen bir faşizme
karşı, tavır ve tutumun ne olacak? Gereken tavır ve tutumları Kürt
gençleri sergilemelidirler. Kendini ulaştırma yolları çoktur. Gözlerini
ve kulaklarını açarlarsa, kendilerini istedikleri yere ulaştırabilirler.
Kürt gençlerinden beklentimiz budur.
HALKIMIZ ALTERNATİFSİZ DEĞİLDİR
Tarihte hiçbir zaman kolay savaşlar olmamıştır. Savaşların hepsi de
çetindir. Maalesef savaşta ölüm vardır. Düşman bu savaşı bize zorunlu
kılmaktadır. “Siz ya kölem olursunuz, ya da ölürsünüz” deyip, üçüncü bir
yol tanımamaktadır. Biz de düşmana şunları söylüyoruz. Biz ne köleliği
kabul ediyoruz. Ne de eskisi gibi zayıfız. Belki bizden bazılarını
öldürebilirsin. Fakat buna karşılık, ödeyeceğin fatura bundan daha ağır
olacaktır. Bu anlamda, bugün halkımızın gücü vardır. Kürt gençlerinin
adresi bellidir.
Her Kürt insanı şunu iyi bilmelidir ki, Türk devleti onun düşmanıdır
ve Kürdü bitirmek istiyor. Kürdün Türk devletine karşı hiçbir umudu
yoktur. Kürt çocuklarının Türk devletine karşı herhangi bir geleceği de
yoktur. Katliam, kültürel soykırım ve yok etme dışında. Türk devletinin
Kürde verebileceği farklı bir şeyi de yoktur. Bunun için Kürt halkının
geleceği alternatifsiz değildir. Kürt halkı Türk devletine mecbur
değildir. Mevcut devlet Kürde ölümden ve kölelikten başka bir şans
tanımamaktadır. Kürt halkı ruhunda ve zihninde Türk devletinin
zihniyetinden kopmalı ve özgürce yaşamalıdır.
Kaynak:
http://www.medyahaber.info/2018/11/04/bahoz-erdal-halkimiz-uzun-sureli-mucadeleye-hazirlanmali/