15 Eylül 2011 Perşembe

Zaxroslar, Zerdüşt ve Doğayla Buluşma

Yaşamı yeniden kurmak için en uygun iklim koşulları, bitki ve hayvan varlıkları, Zaxros-Toros eteklerinde giderek ana-kadın etrafında yeşerip, büyümüştür.

Yaşamı yeniden kurmak için en uygun iklim koşulları, bitki ve hayvan varlıkları, Zaxros-Toros eteklerinde giderek ana-kadın etrafında yeşerip, büyümüştür. MÖ. 15.000’lere kadar giden tarihlere ait bulunan kalıntılar, Kürdistan’ın birçok yöresinde verimli bitkilerin gelişimini, kullanımını, hayvanların evcilleştirildiğini göstermektedir. MÖ.6000-4000 arası tarım-köy toplumu en yaratıcı ve zengin dönemini yaşar. Toplayıcılık bir sanat olarak büyük bir gelişme kaydeder. Binlerce buluş ana kadının eseridir.  İnsan zekâsı bitkileri hastalıkların tedavisinde de kullanır.

Bugün Avrupa uygarlık merkezli bilim, derin krizler yaşamaktadır. Bilim nasıl ki, tapınaklarda merkezileşti, şimdi yine iktidarla bütünleşmiş, onun kopmaz bir parçası olmuştur. Tıp bilimi de devlet ve iktidarların tekelinde seyretmektedir. Oysaki Neolitik dönemde bilimin karakteri farklılık taşımaktadır. Kadınların bitkiler hakkındaki bilgileri bugünkü tıbbın ve biyolojinin temelini oluşturmaktadır. Tarım-köy topluluklarının binlerce yıl biriken yaşam tecrübeleri insanlık için derin bir bilgi deryasını yaratmıştır. Uygarlık ise, yaşamın bu kutsal bilgilerini iktidarlarının tekeline almıştır.

Bitki toplayan, koyun ve keçilerin sütünden, yününden yararlanan, hastaları iyileştiren, çocuk büyüten tarım-köy topluluklarının ana kadını, toplumuyla biriktirdiği bilgileriyle uygarlık boyunca bastırılmış ve yok edilmişlerdir. Avrupa’da yüzyıllarca süren ‘Cadı Avı’ bu bilgi ve bilim katliamının, bir parçasıdır. Her şeye rağmen doğa tutkusu, bitki-hayvan sevgisi, bitkilerle tedavi günümüze kadar Kürdistan’ın, Doğu dünyasının ve bugün dünyada tek tük kalan doğal toplulukların yaşamında kendisini korumuştur.

Zerdüşti doğal yaşam direnişi

Zaxros dağlarında doğup yükselen, tarım ve hayvancılığa dayalı felsefi-dini karakterli Zerdüşt öğretisi, daha sonraları geliştirilecek olan ahlakbilimin ve felsefenin can kaynağı olacaktır. Yine, dualistik (ikili) düşünce tarzı (aydınlık-karanlık, iyilik-kötülük) da diyalektiğin temelini oluşturur. 

Zerdüşt öğretisi, Kürdistan’da Neolitik ve Neolitik öncesi, MÖ. 15.000’lere kadar giden toplumsal yaşamı yaratma gücünün, derin doğa bilgisinin ve aşkının köklerine dayanmaktadır. Asıl kutsallığını buradan almaktadır. Yine, Zerdüştlük, aynı kaynağın değerleri üzerinde yükselen ve uygarlığı başlatan Sümer uygarlığının eseri olan hegemonyaya karşı başkaldırının, ahlaki savunun sembolüdür.

Zerdüşti yaşamda kadın hala etkinliğini korur. Tarım işleri kutsal işlerdir. Hayvanlara acı çektirilmez, eti de genellikle yenilmez. Daha çok hayvanların ürünlerinden faydalanma vardır. Hayvanların varoluş nedenleri insanları beslemek için değildir. Ancak gereksinmeler karşısında hayvanlar yenebilir. Zira hayvanlar atmosfer dengesini sağlarlar. Varoluşlarına saygı ve sevgi beslenmelidir. Yaşam ahlaka dayalı sürdürülür. Doğaya, evrene bütünlüklü bakılır. İyilik-kötülük, karanlık-aydınlık, yaşamı yorumlayışın, algılayışın derin sezgisel iç yoğunlaşmasıdır.

Daha sonraları bu kutsal öğretiyi, Mani (MS. 3.yy.) savunsa da, Sasani imparatorluğu tarafından bu çıkış engellenir. Mani-Zerdüşt geleneği, kendisinin devamı olarak günümüze kadar özünü Êzidilik ve Alevilik’te sürdürür.

Konfüçyüs ve Buda, Zerdüştle aynı dönemde gelişen ahlaki-felsefi öğretilerin öncüleridir. Bugün Çin ve Hindistan Tıbbı denilen doğal tedavi metotları bu öğretilere dayanmaktadır.

Zerdüştvari iç yoğunlaşma         

Zerdüşt, Zaxros dağlarında, binyıllarca insanı ısıtan özgür, doğal yaşam ateşini söndürmeye çalışan uygarlık tanrılarını sorgular. Ateş başındaki yoğunlaşmalarıyla evrenin armonisini yakalar. Hayatın en küçük zerresinde bile soruların cevaplarını bulur. İnsanın evrendeki varoluşu hissedilir. Özce, insanın evrendeki tüm varoluşların farkına varabilmesidir.  Derin sezgiler, yaşam çemberinde iç yolculukların kapısını aralar.

Diğer bir adıyla meditasyon olan bu iç yoğunlaşmalar iyi, doğru, güzel ve özgür yaşama götüren, evreni sezişlerin, kavrayışların kutsal metotlarıdır.

Günümüz için mucizevî bir sağaltıcılığa, her tür hastalığa karşı koruyucu, özgürlüğe, doğaya dönüşü sağlayıcı, kapitalist-modern tahribatlardan arındırıcı felsefi bir öğretidir.

Güneşin doğuşunu karşılamanın ruhumuzda yarattığı tazeliğin, bir ağacın dibinde oturup yoğunlaşmanın, ateş başında binyılların insani iç sıcaklığını hissetmenin, bir bitkiye, bir hayvana sevgiyle eğilmenin, dokunmanın bizleri ne kadar iyileştireceği, derinleştireceği ve anlamlı kılacağı bizce uygulanmaya değerdir.

Pelin Dicle

Hiç yorum yok: