30 Ağustos 2012 Perşembe

AKP'nin Türkmen Kartı Kürtlere Karşı

AKP, Suriye'deki iç savaşa İslamcı grupların yanı sıra, Türkmen kartını da devreye sokuyor. Tehlikeli etnik çatışmaya oynayan AKP'nin, Türkmenleri Kürtlere karşı kullanacağı belirtiliyor.


 
Türkiye, Suriye'deki iç savaşa, doğrudan kendi denetimindeki güçleri devreye sokuyor. Suriye'de, Türkmenlerden oluşan iki tugay kuruldu. Tugayların isimleri de, yayılmacı heveslere uygun bir şekilde, Fatih Sultan Mehmet ve Sultan Abdülhamit olarak belirlendi. Emperyalistlerin maşası Özgür Suriye Ordusu'nun El-Tevhid biriminin çatısı altında savaşan Türkmen tugaylarını yöneten Ali Beşir, “Özgür Suriye Ordusu'na kaydolan bin 500 Türkmen askerin isimleri bende. Ancak şu anda bunların sadece 300'ü savaşabiliyor” dedi.

'PYD'YE KARŞI TAMPON BÖLGE'

Daha yakın zamana kadar hiç adları bile geçmeyen Türkmenlerin Suriye'deki iç savaşta öne çıkarılmaya çalışılması, Türkiye'nin ve AKP Hükümetinin politikalarının bir sonucu olduğu ortaya çıkıyor. Nitekim, ting tang kuruluşları aracılığıyla yapılan “analiz”lerde, ''Türkmelerin PYD'ye karşı en büyük koz olduğu'' ileri sürülüyor. Böylece, Batı Kürdistan'da Kürtlerin statü kazanmasına karşı, Türkmen şantajı devreye sokuluyor.

Bunlardan birisi, ORSAM'dan Bilgay Duman. Suriye ve Irak'taki Türkmenler hakkında rapor hazırlayan ORSAM'ın “Ortadoğu Uzmanı” Duman, '' Suriye ve Irak'ta toplam 7 milyona yakın Türkmen'in yaşadığını'' iddia ederek (ki bu rakam fazlasıyla abartılı), ''PYD oluşumunun Türkmenler tarafından önlenebileceğini'' söyledi.

Eski bakanlardan Hasan Celal Güzel, “Suriye'nin PYD oyununa karşı Türkmenler'in Türkiye için önemli bir koz olduğunu'' söyledi. ''Suriye'deki Türkmenler'in bölgede tampon olabileceğini'' öne süren Güzel, şöyle konuştu: "Ortadoğu'da 10 milyondan fazla Türkmen yaşıyor. Suriye'de nüfus 23 milyona yakın ve bunun yüzde 20'ye yakını Türkmen. Özellikle 146 köy Türkmen köyüdür. Türkiye soydaşı, dindaşı ve eski vatandaşı olduğu için Türkmenler'e sahip çıkmak zorundadır. İkinci olarak diplomasi bakımından da Türkmenler Türkiye'nin kozudur. Nasıl PKK, PYD'yi Suriye'de koz olarak kullanıyorsa bizim de Türkmenler'i koz olarak elimizde bulundurmamız gerekir. Suriye'de eğer bir güvenlik bölgesi(tampon bölge kastediliyor) oluşturabilirsek bunu Türkmenler'den yapmamız gerekir. Zaten Özgür Suriye Ordusu'nun yarısı Türkmenler'den oluşuyor. Esed özellikle Türkmenler'i öldürüyor."

YANDAŞ MEDYADAN İÇ SAVAŞ TEHDİDİ

Hükümete yakın Star Gazetesi, konuyla ilgili haberinde, Türkmenlerin durumuyla ilgili şunları yazıyor: “Zor şartlara rağmen Türkmen semtlerinde direnişin güçlü olmasının lojistik ve coğrafi nedenleri de var. Türkiye sınırından Halep’in Türkmen semtlerine kadar olan bölgede çok sayıda Türkmen köyü ya da Türkmen-Arap, Türkmen-Kürt karışık köyler var. Bu nedenle oralardan bir saldırı ihtimali yok. Üstelik Suriye rejimi askeri polisi bu köylerden tamamen çekilmek zorunda kalmış. Türkmenler bu bölgede eski resmi daireleri, karakolları ev ya da karargaha dönüştürmüş. O kadar ki eğer isteseler buradaki Türkmenler Kürtler gibi kenti otonomilerini ilan edebilecek durumdalar. İki grup arasındaki Suriye’nin geleceğine ilişkin yaklaşım farkı bu köylerde rahatça gözlemlenebiliyor. Türkmen köylerinde sadece özgür Suriye bayrağı Türkmen-Kürt karışık (mesela Duyun köyünde) hem Özgür Suriye hem de Kürdistan bayrağı var. Sınırdan hemen sonra Kürt Dağı’nın diğer tarafında Suriyeli Kürtlerin ilk kurtarılmış bölgesi Afrin’e bitişik bu bölgedeki Kürtlerin bu tutumu sürpriz de değil. Genç Türkmen savaşçılar Esad gittikten sonra, Araplar’la Kürtler hatta Kürtler’le Türkmenler arasında çatışma başlamasından duydukları endişeyi gizlemiyor. Sınır boyunca aralarında sadece birkaç kilometre mesafe bulunan köyler arasında Şebbiha (Esad yönetimine bağlı paramiliter güç) köylerinin de bulunuyor olması bu endişeyi güçlendiriyor. Yani Esad sonrası bölgede, hatta sınırın hemen yanı başını bir etnik çatışma ihtimali hiç az değil.”

Gazete, Kürt, Arap ve Türkmen coğrafyası üzerinde çizdiği haritayla iç savaş “uyarısında” bulunmaktan ziyade, iç savaş tehdidinde bulunuyor.

TÜRKMENLERİN İPİ AKP'NİN ELİNDE

Suriye Türkmenlerini, Suriye'de yaklaşık bir buçuk yıldan bu yana devam eden silahlı ayaklanmanın son birkaç ayda daha da göze çarpan bir rol üstlenmeye iten nedenlerin en başında "AKP etkisi" bariz bir şekilde göze çarpıyor.

Geçtiğimiz gün Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ankara'da görüşen bir heyetin bağlı olduğu "Suriye Demokratik Türkmen Hareketi", Mart 2012'de İstanbul'da kuruldu. Türkmenler bu kuruluş aşamasından hemen sonra, Suriye Ulusal Konseyi toplantılarına temsilci göndermeye başladı. Hareketin sözcüsü Ziyad Hasan, hareketin kuruluş aşamasından Suriye Ulusal Konseyi bünyesine dahil olmasına kadar her aşamasında AKP hükümetinin siyasi desteğinin arkalarında bulunduğunu söyledi. Hasan, "Diğer gruplar Fransa'dan, ABD'den destek alıyorlar. Ama bizim Suriye Türkmenleri olarak Türkiye'den başka bir dayanağımız yok" dedi.

Hasan, Kahire'de yapılan ve Türkmenlerin Halid Hoca tarafından temsil edildiği Suriye Ulusal Konseyi toplantısında "Beşar Esad sonrası dönemin anayasası" için "Misak" adı verilen bir taslak oluşturulduğunu ve taslakta, "Türkmenler Suriye'nin bölünmez bir parçasıdır. Milli, kültürel ve dil hakları kesinlikle korunacaktır" ifadesinin yer almasını sağladıklarını açıkladı.

Ziyad Hasan aynı zamanda, AKP hükümetinin siyasi yönlendirmesiyle hareket ettiklerini gösteren bir değerlendirmesinde de Suriye'deki Kürtlerle, PKK'ye yakın olduğu bilinen PYD'nin ayrı tutulması gerektiğini iddia ederek, "PYD Suriye Kürt halkı içerisinde yer bulamayacaktır. Suriye'deki Kürtler dindardırlar. Bu yüzden Kürt halkının çoğunluğunun teveccühünü kazanamazlar" demişti.

http://www.etha.com.tr/Haber/2012/08/11/guncel/akpnin-turkmen-karti-kurtlere-karsi/

‘Düşen’ AKP’nin Ucuzlayan Malları


VEYSİ SARISÖZEN


AKP’li vekillerin en tipik temsilcisi kimdir?

AKP Erzurum milletvekili Muhyettin Aksak’tır.

Bu adam AKP’yi Erdoğan’dan, Gül’den, Arınç’tan çok daha iyi, tam, kesin ve esaslı surette temsil etmektedir. Aksak, AKP’nin “ruhu”dur. “Aslı”dır. “Öz”üdür. AKP hamurunun “ham” halidir. O hamurdan Erdoğan, Gül, Arınç imal edilmiştir. Hepsi Muhyettin Aksak’ın hamurundandır.
İsterseniz gidin bakın. Bir Erdoğan’ın burnuna şöyle dokunun, bir de Muhyettin’in burnunu sıkın. Aynıdır. Hatta bunların hepsi “şıp” demiş, Muhyettin’in burnundan düşmüştür.

Muhyettin geçtiğimiz gün, AKP hükümetinin ve devletin içinden geçenleri en veciz şekilde ifade etti. Onun ifade ettiği cümleleri Başbakanlık konutuna, Cumhurbaşkanlığı köşküne, Genelkurmay Başkanlığı makam odasına ve elbette Diyanet İşleri Başkanlığı’nın en mümtaz köşesine asmak iyi olacaktır.

Bana sorarsanız, aşağıdaki cümleyi, Türk-İslam sentezine en uygun bir şekilde yazıp, duvarlara asmak için, yapılması gereken, Muhyettin’in sözlerini Çağatayca’ya çevirmek ve aynı zamanda da bu ırkçılığı kamufle etmek için onun sözlerini Kur’an Arapçasına benzetmek de matluptur.

O halde Muhyettin Aksak’ın sözlerini aktaralım:

“Çocuklarımızı öldürenlere ‘halk kahramanı’ veya ‘ölüler’ diyecek kadar yanlış bir cümleyi seçemezdim, gebertilmiş demeyi de az buluyorum. Bunların ölmüş halleri de leşlerdir.”

Bu Muhyettin denilen adam, “gebertilmiş ve leş” dediği insanların “Ermeni dönmelerinin çocukları” olduğunu da sözlerine eklemekte...

AKP, Başbakan, ötekiler bu adama ne diyor? Ne diyecekler? Hiçbir şey demiyorlar. Diyemezler. Aynı hamurdan imal edilmişlerdir. Muhyettin “Ermeni dönmelerinin gebertilmiş leşleri” laflarını herhangi bir demokratik ülkede sarfetseydi, tutuklanırdı.

Ama onu tutuklatacak şahıs da onun hamurundan.

Şimdi ben İdris Naim Şahin, bu Muhyiddin’in hamurundan imal edilmiştir dedim diye, sizce İçişleri Bakanı bana hukuk diliyle mi, yoksa Muhyiddin’in diliyle mi hitap eder? Gerçekten de ne der sizce? Bakın Hasan Cemal’i dehşete düşüren sözleriyle şöyle der:

“Ankara’da, İstanbul’da oturmuş köşesine, almış kalemini eline, içiyor purosunu... Denizin maviliklerine, ağacın, bahçelerin yeşilliklerine bakarak yazı yazanlar, fikir üretenler... Büyük ulema, büyük mütefekkir grubu... Ağzına tıkarım ben o yazıları senin...”

AKP yönetici çekirdeğinin aslı işte budur.

Ben bu Muhyettin’in laflarını duyduktan sonra, seçim izlenimleri yazdığım sırada tanıştığım bir muhterem Mele’yi aradım. “Hocam dedim, Türk vekiller şehit düşen PKK’liler için ‘gebertilmiş Ermeni dönmesi leşler’ tabirini kullanıyor, acaba sizin civarınızdaki şehit gerilla aileleri de askerler için ‘onlar şehit değil, gök gözlü Selanik dönmesinin gebertilmiş asker leşleridir’ diyorlar mı?” Mele, anında “tövbe estağfrullah” dedi, “bir insan ister şehit olsun, ister ecel saati vurduğunda son nefesini versin, bir kimse Allah’ın yarattığı kul için ‘gebermiş leş’ derse Cehenneme gider... Biz hem askerin, hem de gerillanın cenazesi önünde saf tutup, namaz kılıyoruz, onlar için Allah’tan şefaat diliyoruz; ‘gebermiş leş’ için namaz kılınır mı?”

Bu Muhyettin’in mutlaka Şemdinli’ye gitmesi gerekiyor. Dua ediyorum; inşallah gider...

Sizce bu garabet haller neyin işareti? Bence AKP’nin “düşüş” halinde olduğunun işareti. Muhyettin’in sözleri bu “düşmenin”, “alçalmanın”, “mürtedleşmenin”, “inhitatın” işaretidir.

Başka işaretler de var.

İşte Mustafa Karaalioğlu. Onun suratını ekranda ne zaman görsem, ağlayacak oluyorum. Malum gülme gibi ağlamak da sari. Karaalioğlu her daim ağlıyor gibi. Neden acaba? Çünkü o, AKP’nin düşüşte olduğunu en iyi bilenlerden birisi.

Yazmış:

“Türkiye, Esad’ı devirirse ve şimdi olduğu gibi bunu ABD desteği olmadan yaparsa, oyunun kazananı olacaktır. Kimlere karşı?

Rusya-Çin-İran blokuna karşı... Sır değil, bu bloğun hararetli ve gizli müttefiki de İsrail’dir.

ABD ise seyircidir. Hem de nasıl bir seyirci? ‘Suriye kimyasal silah kullanırsa durum değişir’ diyerek, aslında Esad rejimine kimyasal silah kullanmadığı müddetçe dilediği kadar öldürebileceği mesajını veren, pek de pasif sayılmayacak bir seyirci. Türkiye’nin pozisyonu meşru, politikası haklı; ama durumunun kolay olduğunu söylemek iyimserlik olur.”


Rusya, Çin, İran, İsrail ve ABD...

Bu satırları Apê Musa’ya okusaydık, şöyle derdi: “Vah, vah, Türkiye ölmüş de, namazını kılan yok...” Karaalioğlu’nun suratını neden limon yemiş gibi ekşittiği çok açık.

Başka?

Bir de elbette ilim, irfan, aritmetik, matematik ve istatistik var. Ben AKP “düşüşte” dediğimde bana inanmıyorsanız, işte size inanılacak bir veri:

Andy - Ar Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin yaptığı araştırmada son bir yılda AK Parti’nin oy oranlarında 8 puanlık bir erime gözleniyor. Buna karşılık BDP’nin oyları yüzde 10 barajını zorluyor... Ve ekonomik büyüme hızı da yüzde 10’dan, yüzde 4’e gerilemiş... Yani “düşüş”...
Ah, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut’u unuttum. İdam istiyor, BDP’lileri Meclis’ten atmak istiyor.

Bu nedir?

Bu “düşmek” bile değil. “Kıç üstü şapa oturmaktır”...

Şemdinli Garnizona Döndü


HAKKARİ - HPG gerillalarının kırsal kesimini 1 ayı aşkın bir süredir denetiminde tuttuğu Hakkari’nin Şemdinli ilçesi adeta garnizona döndü. 11 Eylül 2011’deki baskının ardından yığınağın yapılmaya başladığı ilçede Belediye Başkanı Sedat Töre’ye göre asker sayısı sivil nüfus ile aynı düzeye ulaştı.

Şemdinli’deki son gelişmeler hakkında ANF'ye bilgi veren Belediye Başkanı Sedat Töre, ilçede bir ayı aşkın süredir yaşanan durumun devam ettiğini belirterek “Değişiklik söz konusu değil. Köylerin bir kısmı hala boş, köylüler dönmüş değil. Dün öğlene kadar Derecik-Şemdinli yolu trafiğe kapatılmıştı. Şemdinli'den Derecik istikametine hiçbir aracın geçişine izin verilmedi. Bölge giriş ve çıkışlara kapatılmıştı" dedi.

İlçe merkezine özel askeri birliklerin sevk edildiğine dikkat çeken Töre, Bolu Tugayından askerlerin tabor düzeyinde Şemdinli’in Derecik beldesi yakınlarında konumlandırıldığını söyledi.

11 Eylül 2011'den itibaren Şemdinli'ye askeri yığılmanın arttığına vurgu yapan Belediye Başkanı Töre, "İlçe merkezinde de özel birlikler için yeni yapılar yapıldı. Son zamanlarda Şemdinli'deki askeri birlik alay durumundan tugay düzeyine çekilmiş durumda" dedi.

Töre, Şemdinli'de ilçe nüfusuna eşit oranda bir asker sayısına ulaşıldığına değinerek, şu bilgileri verdi: "Şemdinli'nin nüfusu 20 bin civarında. İlçede 20 bine yakın askerden de bahsedebiliriz. Askeri yapı, son dönemlerde güçlendirilmiş jandarma karakolları olarak isimlendirilmeye başlandı. Karma birliklere, yani çoğunlukla piyade birlikler var. Jandarma idari işlemler için bulunduruluyor. Çatışmalardan sonra asker sayısında yoğun artışa gidildi. Sürekli olarak Yüksekova'dan Şemdinli'ye doğru askeri sevkiyatlar yapılıyor."

ŞEMDİNLİ FARKLI BİR STATÜDE

Şemdinli’de son 40-45 gündür çatışmaların hiç durmadığını ifade eden Töre “Her gece savaş tekniğinin en yüksek seviyede kullanıldığı durumla karşı karşıyayız. Bu durum, Şemdinli'nin farklı bir statüye kavuştuğunu gözler önüne seriyor. Olağan hiçbir gün geçmiyor" dedi. Tüm kamu kurumlarının ablukaya alındığını belirten Töre bu nedenle insanların devlet dairelerinde hizmet almakta zorlandığını söyledi.

Belediye Başkanı Töre, sivillerin de devletin yöntemlerinden zarar görmesi hakkında, şunları bildirdi: "Sürekli ilçe merkezinden top atışlarının sürmesi, özellikle çocuklarda ciddi sorunlara yol açıyor. Psikiyatri kliniklerine sevk edilen çok sayıda hasta gözlemliyoruz. Son bir aydır bu sayı oldukça artmaya başladı. Tugay komutanlığına yakın evlerde ikamet edenlerin çocuklarında ciddi sorunlar var. Çünkü askerin yöntemleri bu kişilerin evlerinde çatlaklar, hasarlar meydana getiriyor. Evlerin duvarlarında çatlamalar, kırılmalar görülüyor."

'ŞEMDİNLİ HALKI TÜRK BASININA GÜLÜYOR'

Türk basınının Şemdinli'ye dair haberlerini de eleştiren Sedat Töre, "Şemdinli halkı devletin yanında", "Aşiretler PKK'ye savaşa hazırlanıyor" şeklindeki haberlerin ilçe halkı tarafından gülünç bulunduğunu belirtti. Töre, söz konusu haberlerin gerçeği yansıtmadığına ve yerelden hazırlanmadığına dikkat çekti: "Türk basınının Şemdinli ile ilgili haberleri tek merkezden çıkıyor. Okuduğumuzda, hepsinin aynı içerikte, kelime kelime aynı olduğunu görüyoruz. Bu haberlerin bir merkezde hazırlanıp gönderildiğini biliyoruz. Hepsi de Ankara'dan hazırlanıyor; yerelden hazırlanmıyor. Tamamen kamuoyunun burada neler olup bittiğini bilmemesi adına, dezenformasyon içeren yayınlar yapılıyor. Halk bunları okuyunca gerçekten gülüyor, şaşkınlıkla izliyor. "Aşiretler savaşa hazırlanıyor"muş! Hangi aşiretler bunlar, neden isim verilmiyor? Bunlar gerçeği yansıtmıyor."
'HALK SAFINI BELİRLEDİ'


Son olarak, 'Şemdinli halkının yer aldığı safın yeterince belirgin olduğuna' vurgu yapan Töre, "Halk hangi safta yer aldığını daha ne kadar netleştirecek? Eylemselliğiyle dile getiriyor, seçimlerle gösteriyor. Halkın talepleri oldukça netleşmiş durumda. Devletin defalarca denediği yöntemlerden vazgeçmesini istiyor. AKP Hükümeti'nin iktidarlaştıkça gerçek niyetinin açığa çıktığı konusunda, Şemdinli halkı hemfikir" diye konuştu.


ANF

Ekonomist Sönmez: AKP Rejimi Düşüş Döneminde


ANKARA - Ekonomist Mustafa Sönmez Türkiye’nin ekonomik büyümesinin yüzde 9-10’lardan yüzde 4’lere gerilediği ifade ederek ihracatta yaşanan daralmanın da veriler ile oynanarak kamufle edildiğini söyledi.

ANF'ye konuşan Sönmez, Türkiye ekonomisindeki mevcut durumu ve kısa vadede yaşanacaklara dair öngörülerini açıkladı.

Sönmez, AKP hükümeti için, "her alanda zemin kaybediyor" diyerek, şu tespitlerde bulundu: "Dış politikada büyük bir fiyasko var. Muhalefete karşı izlediği şiddet yanlısı politikalarla bir yerlere varılamadığı görüldü. Kürt sorununda çuvallamış durumda, acilen Çiçek eliyle getirilen düzenlemeler göstermelik ve içi boş. Öğrencilere 'bir parmak bal' niteliğindeki harçları kaldırma önleminin hiçbir derde dermanı yok. Çünkü öğrencinin yoksulluğu başka alanlarda dizboyu."

'Dış kaynak ile iki yıl üstüste büyüyen ekonominin yarattığı cari açık sorunlarının vites küçültmeyi zorunlu hale getirdiğini' belirten Ekonomist Sönmez, bunun ekonomiyi durgunlaştırdığını kaydetti.

Sönmez, büyüme oranının yüzde 9-10'lardan yüzde 4'lere çekildiğine de dikkat çekerek, bunun anlamını ise "yeniden işsizlik ve durgunluk" şeklinde açıkladı.

'KÖTÜ TABLO KAMUFLE EDİLİYOR'

İşsizlik verileri ile oynanarak Türkiye'deki kötü ekonomi tablosunun kamufle edildiğini kaydeden Mustafa Sönmez, şöyle devam etti: "İhracat verileri ile oynanarak gerçek daralma kamufle ediliyor. AB'de ekonomi daraldıkça Türkiye için kötü sonuçlar daha çok ortaya çıkacak, düşen ihracat, fabrikaların işçi çıkarması demek. AB'yi telafi edecek coğrafyalarda Türkiye'nin Suriye duruşunu onaylamayan bölgesel güçlerin borusu ötüyor. BDT coğrafyasında Rusya, Orta Doğu coğrafyasında İran ile Irak, en büyük ihraç pazarları ama Suriye'deki duruşu itibariyle Türkiye'yi köşeye sıkıştıracak bölgesel güçler aynı zamanda. Bunlara Çin'i de eklemek gerek."

Yeni verilere göre, tarım alanı haricindeki çalışan sayısının 19 milyona yaklaştığını; bunun yüzde 16'sına tekabül eden 3 milyon 160 bin kişinin kamu istihdamının oluşturduğuna vurgu yapan Sönmez, 2009 ortalarında bu sayının 2 milyon 974 bin olduğunu hatırlattı. Sönmez, iki yılda kamuda istihdamın sadece yüzde 6 artmış olmasını, ekonominin iyi yönde ilerlemediği üzerinden değerlendiriyor ve işsizliğin, “resmi” görünümün çok üzerinde olduğuna değiniyor.

'AKP, GAP'I BAHANE EDİP İŞSİZLİK FONU'NU KULLANIYOR'

Sönmez, "işsizleri korumanın ve çalışmayı desteklemenin" devletin anayasal görevlerinden olduğunu anımsatarak, bu amaçla oluşturulduğu iddia edilen İşsizlik Sigortası'nın kullanımını, 'cimri' davrandığı için eleştiriyor. Fon'un kasasında 50 milyar TL’nin üstünde para biriktiği halde, bundan 2,5 milyon işsizden yalnızca 20 bin dolayında işsizin maaş alabildiğini söyledi. Sönmez, AKP Hükümeti'nin İşsizlik Fonu'nda birikenleri son 3 yıldır, GAP yatırımlarını bahane ederek bir kısmını merkezi bütçeye aktardığını kaydetti.

Sönmez, "Dış borç yükü 320 milyar dolara ulaşan Türkiye kapitalizmi için en büyük risk, dış kaynak girişinin azalması ve kurun yukarı fırlaması. Sıcak para girişi, banka kredilerinde azalış, kurguyu bozabilir" dedi.

Ekonominin, 'inşaat furyası
' ile ayakta tutulmak istendiğini söyleyen Mustafa Sönmez, "Bu aslında balon yapıyor ve her an ciddi patlamalara sebep olabilir. Hanehalkının tüketici kredisi ve kredi kartı borçları 275 milyar TL ile ileri düzeyde ve borcu borçla kapatan çok aile var. Bu borçluluk hali, onları AKP rejiimine rehin hale getiriyor aynı zamanda. Bu rehinlik hali 320 milyar dolar dış borcun üçte ikisine sahip özel sektör için de geçerli" diyerek, bu kesimler için, "bir altüst oluş yaşanmasın diye, AKP'li düzenin duacısı gibiler" ifadelerini kullandı.

'AKP POLİTİKASI, İŞSİZLERİN ÖFKESİNİ ARTIRIYOR'

Sönmez, AKP'nin yürüttüğü kötü ekonominin toplumdaki öfkeyi de artırdığına dikkat çekti: "2,5 milyon işsizin yanında iş aramadığı için işsiz görünmeyen 2 milyon işsizle birlikte 4,5 milyon işsizin biriken öfkesi var. Evlere hapsedilen kadın nüfus 'ev kadını' adı altında kodlanıyor ve sayıları 12 milyona yaklaşıyor. Eğitimde, kültürde yaşanan gericilik, muhafazakarlaşma; dinsel, cinsel, etnik ayrımcılık birçok kesimi, artan geçim zorulkları ile birlikte daha çok muhalif kılıyor."

'AKP rejiminin siyaseten, diplomasi olarak ve ekonomik yönden bir düşüş dönemine girdiğini' bildiren Ekonomist Sönmez, ekledi: "Artık bir tırmanıştan değil, bir düşüşten söz edebiliriz. Bu düşüşün hızını en aza indirme, yumuşatma, en az kayıpla geçiştirme çabalarıdır, geriye kalan. Gelecek, bu anlamda AKP rejimine pek mutlu ufuklar vaadetmiyor."


ANF

HPG: Antep Saldırısının Failleri Yargılanacak


Behdinan - HPG Basın İrtibat Merkezi Sözcülüğü yaptığı açıklamada, 20 Ağustos günü Antep’te 8 kişinin ölümüne 60’ı aşkın kişinin yaralanmasına yol açan patlamanın faillerinin Ankara’da olduğunu belirterek, “Yeşil Ergenekon işi” dedi. Sözcülük, saldırının faillerinin Kürt hareketi tarafından ortaya çıkararak yargılanacağını söyledi.

HPG’nin saldırı ile hiçbir ilgilerinin olmadığını açıklaması ve KCK’nin de patlamayı kınamasına rağmen, hareketlerinin hedef alınmaya devam ettiğini ifade eden HPG-BİM sözcülüğü, “HPG’nin Antep’te işlenen vahşi saldırıyla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır” dedi.

Antep’teki patlamanın en çok iktidarın işine yaradığına dikkat çeken HPG-BİM sözcülüğü, “Kürdistan özgürlük hareketi 2012 yılını ciddi gelişecek bir yıl olarak ele aldı ve adım adım bu ciddiyete denk bir eylemlilik içerisinde oldu, olmaya da devam ediyor” dedi.

Kürdistan’ın birçok yerinin gerilla denetiminde olduğunu vurgulayan HPG-BİM sözcülüğü, 2012 yılı gerilla eylemlerinin yarattığı tabloyu şöyle özetledi: “Artık halkımıza el uzatanlar, düşmanla direk ilişkide olan hain ve işbirlikçiler ile devletin memurları istedikleri gibi artık Kürdistan’da cirit atamamaktadırlar. Yine Kürdistan’ın yeraltı ve yerüstü zenginliklerini talan eden tüccarlara da artık izin verilmemektedir. Her gün bir yerlerde bu gaspçıların -ki bunlar halkımızın kanı üzerinde bunca parayı kazanmaktadırlar- serbest hareket etmelerine ve Kürdistan’ı sömürmelerine izin verilmemektedir. En önemlisi de AKP’nin SS’leri olan polisleri bile istedikleri gibi hareket edememektedirler. Bununla birlikte halka karşı alenen suç işleyen AKP’liler Kürdistan’da artık eskisi gibi dolaşamayacak ve hareket edemeyeceklerdir.”

Özgürlük mücadelesi tarihinde eşine ender rastlanılan alan hakimiyetini daha fazla derinleştirmek için HPG’nin “devrimci operasyonlar” başlattığını kaydeden sözcülük, AKP rejimin dış politikasında yaşadığı fiyaskoya da dikkat çekerek, Türkiye’nin tüm komşularıyla, özellikle de İran, Irak ve Suriye ile ilişkilerinin bozulduğunu hatırlattı. HPG-BİM sözcülüğü, “Ortadoğu’da hemen TC devletine komşu olan bu üç ülke Türkiye için artık güvenlikli liman olmaktan çıkmış ve durumlar tersine dönmüştür” dedi.

Türk devletinin hiçbir süreçte bu kadar sıkışmadığını ifade eden sözcülük, Suriye’deki Kürt kazanımlarına da işaret ederek, AKP rejimin “alelacele Antep’teki faşizan saldırıyı yaptığını” söyledi.

Sözcülük, saldırı ardından yetkililerin açıklamaları ve egemen medyadaki yayınlara işaret ederken, saldırı sonrası yapılan suçlamalar ile birkaç gün sonra “araştırmalar sonucu elde edildiği iddia edilen” suçlamaların aynı olduğuna dikkat çekti.

HPG’nin Ramazan bayramı boyunca eylem yapmayacakları yönünde yaptığı açıklamayı da hatırlatan sözcülük, “Antep’teki katliam kimin işine yaramıştır? Kimler bu olaydan yararlanmıştır? Kimler zarar görmüştür?” diye sordu. Sözcülük, Antep’teki katliamın en çok AKP ve Erdoğan’ın ve bir bütün olarak “Yeşil Türkçülerin” işine yaradığını kaydederek, sonrasında geliştirilen ırkçı saldırılara dikkat çekti.

HPG-BİM sözcülüğü, “Antep’te yaşanan patlama bir katliamdır. Vahşettir. Ancak Antep patlamasını yapanları ne Suriye’de aramaya gerek vardır, ne de İran’da. Ve ne de Kürdistan dağlarında. Aranacak tek bir yer vardır o da: AKP’nin siyaset merkezidir. Başbakan ve yanı başında duran danışmanlarıdır. Nasıl ki Roboski katliamın faillerini Şırnak’ta arama yerine AKP merkezinde aramak gerekiyorsa, Antep olayını da bizatihi Başbakan Erdoğan’ın kendisinde aramak gerekir” dedi.

Sözcülük, Kürt hareketinin Antep olayını tüm boyutları ile açığa çıkararak “Türkiye ve Kürdistan kamuoyuna sunacaklarını” belirterek, bu “suç şebekesini adaletin önüne çıkaracaklarını” kaydetti. Sözcülük, “Adalet er ya da geç tecelli edecektir” dedi.


ANF

HPG Gerillaları, Goman Tepesine Gündüz Vakti HPG Bayrağı Dikti...


Halk Savunma Güçleri HPG gerillaları 23 Temmuz 2012 tarihinde Türk ordusuna karşı düzenlediği ve devrimci operasyon olarak tanımladığı harekatları ile Şemzinan'da kontrolü ele geçirdi.