1 Haziran 2013 Cumartesi

“Gezi Parkı” Direnişi Notları ve Dersleri


 
Aslında biraz uzunca bir demokratik birikim ve hazırlık yapılmış olsa bir demokratik devrime bile yol açabilecek saatlerde yaşıyoruz.
 
Ama Demokratik bir Devrim olmayacak, olamaz. Çünkü bu birikimi ve hazırlığı yok.  Örgütsel değil, fikri hazırlığı yok her şeyden önce. Michelet Fransız İhtilalı Tarihini anlatırken, devrimin aslında çok önceden nasıl kafalarda olgunlaşıp gerçekleştiğini çok güzel anlatır.
 
Devrimler önce insanların kafasında olur, sonra gerçekleşirler. Türkiye’de insanlar henüz demokrat değil. Bu nedenle olmayacak.
 
Ama olaylar demokratik bir devrimin olabilirliğinin bir göstergesi ve belki bir habercisi.
*
Mısır’da Tahrir’de olanları El Cezire’nin canlı yayınlarından izleyerek neredeyse dakikası dakikasına yorumlar yapmış, sonradan neredeyse hepsinin doğruluğu ortaya çıkan, öngörülerde bulunmuştuk. ( http://demirden-kapilar.blogspot.com/2011/02/msr-tahrire-uzaktan-yorumlar-ve.html )
 
O zaman olaylardan çok uzakta çok dolaylı bilgilere dayanıyorduk ve yazdıklarımızın dil farkı nedeniyle herhangi bir şekilde olaylar üzerinde etki yapması olasılığı neredeyse sıfırdı.
Şimdi ise durum birazcık farklı.
 
Birincisi İstanbul’da yaşıyoruz. Dolayısıyla doğrudan görme, içine katılma, doğrudan izlenimler edinme, nabzını daha doğrudan tutma şansımız var.
 
İkincisi ise dil bariyerleri, engelleri yok. Küçük de olsa yazılanların bir etkide bulunması olasılığı bulunuyor.
*
Yıllardır İşçi hareketinin ve Yeni Sosyal Hareketlerin eğilimlerini, derslerini incelemeye sistemleştirmeye, hafızaya kaydetmeye çalıştım. Şimdi yine onları bir kontrol etmenin, sağlamanın zamanı.
 
Bu nedenle olaylar devam ederken, hem ağaçlardan ormanı kaybetmeyen, hem küçük belirtilerden genel eğilimleri çıkarmaya çalışan analizler yapmaya çalışalım.
 
Her halde gelişmelere en iyi katkıyı böyle yapabilirim diye düşünüyorum.
 
Şu an gitsem Beyoğlu’na, ya da her yerde kendiliğinden ortaya çıkan toplanma yerlerinden birine, belki egemen ruh hali hakkında daha fazla doğrudan gözlemim olabilir; ama orada artık “amca sen kenarda dur” diyen gençlerin yanında ayak bağı veya sadece bir tek birey olmaktan öteye giden bir şey yapamam. Ama bilgisayarın başında oturarak, bir şeyler yazarak, bazı şeyleri paylaşarak, yayılmasına ve duyurulmasına katkıda bulunarak; kimi küçük yorumlarla insanların aklına belki bir fikir düşürmeye çalışarak daha fazla katkıda bulunabilirim gibi geliyor.
 
Tabii bunun da bir optimum dengesini bulmak gerekiyor. Olayların da nabzını elden bırakmamalı, nefesini de hissetmeyi boşlamamalı. Fazla da eve tıkılmamalı.
*
Ancak dün gece ev bile biraz sokak gibiydi.
 
Oturduğum ev Kadıköy’de, Tepe Nautilus denen bir AVM’ye  (Alış Veriş Merkezi demekmiş. Uzun yıllar uzak kalınca insan kısaltmaları anlayamıyor ve bir süre sonra acaba bu nedir diye düşünmeyi bırakıyor. Görüyor ama merak etmiyordum bu kısaltmayı. Gezi Parkı vesilesiyle bu kısalmayı da öğrenmiş bulundum.) yakın. Aslında Kadıköy’ün merkezine yakın ama yanı zamanda hem anayolların ortasında, hem de biraz mahalle gibi bir yerde. Minibüslerin egzoz sesinden ve gerekli gereksiz çaldıkları düdüklerden başka bir şey duyulmaz normal olarak.
 
Kadıköy genellikle şehir orta sınıflarının eğilimlerinin en açık biçimde yansıdığı ve örgütlü olduğu yer. Güçlü bir CHP ve Ulusalcı etki her yerde duyuluyor.
 
Ankara’ya giden E5 karayolunun üstü, iç kısmı, yoksulların semtleridir AKP’ye oylarını verirler. Tabii Kürtlerin olduğu yerlerden BDP’ ye de çıkar. Altı, denize yakın tarafı CHP’li.
 
Üsküdar ve Kadıköy birer sembol olarak alınabilir. Üsküdar Müslüman’dır, Kadıköy Türk. Üsküdar Türk’tür, Kadıköy kozmopolit. Üsküdar Kadıköy’dür Kadıköy Beyoğlu.
 
Dün gece sanırım saat iki civarı Beyoğlu’ndan eve geldim. Televizyonu ve İnternet’i açarak haberlere bakıyordum. Kim neyi nasıl veriyor, bilip duymadığımız neler olmuş öğrenmek için.
 
(Gündüz berbattı bu bizim cenahın alternatif geçinen televizyonları. Çünkü böyle zamanlarda aslında Mısır ayaklanmasında El Cezire’nin gördüğü türden bir işlev bile görebilecek olan, IMC TV ve Hayat TV gibi televizyonlar, gün boyu, normal gereksiz ve içeriksiz programlarını yapmaya devam ediyorlardı bürokratik bir vurdumduymazlık içinde. Hâlbuki gündüz canlı yayınlar ve bağlantılar ile hareketlenmeye hız ve güç verebilirler, herkes için iyi bir bilgilenme ve haberleşme kaynağı olabilirlerdi. Diğer Televizyonlar zaten hak getire. Bereket İnternet ve Sosyal Medya var. Eksikliği bunlar doldurdu biraz olsun. Temel örgütlenme ve haberleşme kaynağı internet ve sosyal medya. 
 
İnternette en işlevsel olan, Facebook’taki Ötekilerin Postası sayfası idi. İnsanlar cep telefonlarından kısa mesajlarla bulundukları yer ve saatte ne gibi gelişmeler olduğunu doğrudan bildiriyorlardı. 
 
Aslında olaylar hakkında en doğrudan (ve biraz akıllıca elenirse hatta güvenilir bile denebilir) bilgi ve haberleşme kaynağı internet. Hükümet ara ara sosyal medyayı da durduruyor. Dün gece çeyrek saat kadar Facebook’ta haberleşme kesilmişti. Ve şu an itibarıyla bile IMC ve Hayat, bu olayların gelişimine nasıl bir katkıda bulunuruz diyen bir paradigma açısından bir yayın yapmıyorlar.) 
 
IMC ve Hayat geç de olsa biraz ayıkmışlardı. Türkiye’nin ve İstanbul’un farklı yerlerinden insanların hala sokaklarda olduğuna dair haberler ve bağlantılar yayınlanıyordu.
 
Kadıköy’de de bir toplanma ve gösteriler olduğunu duymuştuk. İskele’nin oralarda toplanılmış. Oradan burası yürüyerek çeyrek saat. Birden dışarıdan sesler gelmeye başladı gece sabah sabahın üçü ya da üç buçuğu. Beş yüz kadar kişilik bir kalabalık. Arkasında bir de araba konvoyu, Koşuyolu tarafından gelip, Kadıköy’e gidiyorlardı sloganlar atarak. Aralarında birkaç Türk bayrağı vardı, ulusalcıların Simgesi. Ama sloganlar genellikle antifaşist idiler. Tabii anti AKP sloganlar da vardı. Ama daha ilginci evlerden gelen yankıydı. Göstericiler geçerken evlerin ışıkları yanıyor ve destek için tencere çalanlar oluyordu. Birkaç kişi de Türk Bayrağı astı. Sonra yavaş yavaş uzaklaştılar.
 
Türkiye’de ilk kez, bir şehirde ve bir yerde değil, her yerde ve birçok şehirde insanlar sokaklarda ve bütün bunlar sabaha karşı oluyor. Böyle bir şey olmadı daha önce.
*
Gösterilere şehir orta sınıfları damga vuruyor. Onların şehirli, modern ve demokratik karakterli kültürü özellikle biçimlerde etkisini hissettiriyor. Ama bunlar aynı zamanda şimdi politik olarak oldukça tutucu ve hatta gerici özelliklere sahipler. Bu onların demokratik özlemleri olmadığı anlamına gelmiyor. Bu özlemler bir iki sorun üzerinde yoğunlaşınca ve demokratik hedeflerle birleşmeyince demokratik bir karakterden yoksun oluyor.
 
Kürt hareketinde ise, demokratik özlemler nispeten daha derin ve sistematik sayılabilir. Ama orada da Şehirli, modern ve demokratik bir kültürün eksikliği hissediliyor.
 
Bu durum bir doku uyuşmazlığı yaratıyor. İki tünlü sentez olabilir. Şehir orta sınıflarının gerici ve anti demokratik programı ve sloganları ile Kürt hareketinin köylü, ataerkil kültürünün ittifakı. Bu bir felaket olur. Ama eğer Şehir orta sınıflarının veya Batı’nın demokratik ve Modern Kültürü ile Kürt Hareketinin Demokratik program ve hedefleri birleşebilirse bir devrim olabilir.
 
Bu olasılığın çıktığı an, Ortada neredeyse Sırrı Süreyya ve Ertuğrul Kürkçü’den başka kimse olmaması bir rastlantı mı? Değil. Ancak he Kürt hareketi bunu değerlendirecek basireti gösterebiliyor ne de şehir orta sınıfları. Ama bu köprübaşı çok önemli. Buradan çıkabilir bir şeyler çıkacaksa.
*
Bu Erdoğan’ın aptallığından Allah razı olsun. Daha önce yazmıştık Erdoğan’ın aslında kendi sınıfının çıkarları açısından bile çok kötü ve başarısız bir politikacı olduğunu, olayların ona yardım ettiğini, şanslı olduğunu. Şimdi daha net görülüyor.
 
Önce 1 Mayıs’ı yasaklayarak ve İstanbul’un dört biryanında bağlantıları kapayıp her yerde gaz bombası atarak, 1 Mayıs’ta sadece Taksim’i değil, bütün mekânı, bütün İstanbul’un yaşamını, bu yaşamın damarlarını politikleştirdi ve bugünkü politikleşmenin yolunu açtı
 
Sonra insanların içkisini politikleştirdi.
 
Sonra köprünün adıyla Alevileri.
 
Sonra sermaye ve zenginlikten başka bir şey düşünmeyen sözü ve eylemiyle Müslümanların bir kısmını.
 
Kürtler zaten radikalleşmiş bekliyorlardı.
 
Ve en son, ben karar verdim yaparım diyerek, en sıradan demokratik hakkını kullanan insanları şiddetle sindirmeye çalışarak, vicdanları yaraladı.
 
Artık mazlum değildi, bir zalime dönüşmüştü.
 
Böylece farklı demokratik sorunlardan dolayı duyarlık gösterip de birleşemeyenleri birleştirdi ve öfkeyi biriktirdi. 
 
Ama bunlar bile yetmeyebilirdi böyle bir mobilizasyona.
 
Birçok koşul daha üst üste geldi. 
 
Sırrı Süreyya’nın Dozer’in önüne atlaması ve durdurması hem zaman kazandırdı hem de insanlara değişik bir politika ve politikacının örneğini sundu.
 
Sırrı Süreyya, hem Kürt hareketinin demokratik eğilimlerinin hem de 60’lı ve 70’li yılların demokratik hareketlerinin ve yükselişlerinin bir armağanıydı.
 
Bu yeni yükselişe hem öncü hem de katalizatörlük oldu.
 
Aslında Recep Tayyip, kendisi akıllıca taktikler uygulasa, hatta hiçbir şey yapmasa, üzerine ölü toprağı örtülmüş bu insanlar hiç yerinden kımıldamazlardı. Taksim’de hiçbir şey yapmaması yeterdi. Orada direnenler bir süre sonra yorulur. Yaz tatili başlar eylemciler başka yerlere gider ve eylem tavsar istediğini yapabilirdi AKP.
 
Keza bundan sonra bile, çıkıp direnişçilerle görüşeceğiz, yerel halka soracağız vs. gibi bir şeyler söyleseydi bile yatıştırabilir ve tecrit edebilirdi direnişçileri.
 
Hatta Cuma sabahı saldırmayıp Pazartesi’ye kadar bekleyip, taktik olarak biraz akıllıca yöntemlerle saldırsa, mesela gaz atmadan o şiddet kullanmayanları karga tulumba götürse falan, hem muhtemelen hafta sonu orada oluşacak panayır havasının fotoğraflarıyla dünyaya Türkiye’nin ne kadar demokratik bir ülke olduğu propagandasını yapabilir karnesine bir puan daha attırabilir; hem de pazartesi herkes işine gücüne gideceğinden böylesine bir tepkinin örgütlenmesinin fizik koşulları da bulunmazdı.
 
Ama ne oldum delisi olunca ve bir de zerrece demokratik bir gelenek ve özlem olmayınca böyle olur bir de acele edince, işe böyle şeytan karışır.
 
Cuma sabahı saldırınca Cuma, Cumartesi ve Pazar gibi koca üç günü bir derinişin örgütlenmesi ve kendini göstermesi için adeta bir altın kâse içinde sundu direnenlere.
 
İnsanın iyi ki böyle aptal düşmanlarımız var, yoksa nasıl bizleri tekrar ayağa kaldıracak, sokakları şenlendirecek bir olanağı kırk yıl beklesek bulamazdık diyeceği geliyor.
*
Evet, R.T. Erdoğan aslında her biri demokratik bir özlemden kaynaklanan farklı tepkileri birleştirdi ama Erdoğan’ın bu fiilen birleştirdiklerinin birleşmiş bir demokrasi programları, tahayyülleri ve kavrayışları yok.
 
1 Mayıs yasaklanıyor ama 1 Mayıs’a gelenler ve o gün mücadele edenler, 24 Nisan hakkında susuyorlar. Aleviler Yavuz Sultan Selim’e kızıyor ama onun bir Türk padişahı da olduğu için o ismin verilmiş olduğu gerçeği karşısında susup bu yönden de bir eleştiri yapmıyorlar. Kültürel olarak tanımlanmış bir Türk Milliyetçiliği, yani biyolojik, ırkçı ve orta Asya’dan gelmeye dayanmayan; daha modern ve esnek, kültürel, yani buranın binlerce yıllık halk ve uygarlıklarının mirasçısıyız diyecek bir Türk milliyetçiliği bile örneğin, niye Fatih’ten sonra Yavuz koydunuz da niye Jüstinyen ya da Kostantin koymadınız diye karşı çıkabilirdi mesela böyle bir Köprü adına. Ama Aleviler, sadece kendi duyarlıkları açısından tepki gösterdiler. Demokratik bir duyarlık açısından hiçbir şey söylemediler. Bu yokluk, demokratik bir programdan ve hedeflerden yoksunluğun bir yansımasıydı.
 
BDP’liler bir öneride bulundular, Yunus Emre niye olmadı diye. Bu bile demokratik bir eleştiri değildi ve Türk tarihiyle adlandırılmasında bir sorun görmüyorlardı.
 
Gerçekten demokrat hedefleri olanlar ise bir dille, kültürle, ırkla tanımlanmış bir ulusun değil, demokrasinin ve aydınlanmanın tarihi üzerinden, Sokrates veya Buda veya Lumumba veya Kant veya Bach köprüsü olmaması bakımından eleştirip karşı çıkabilirlerdi. Bu tür eleştiri ve yaklaşımların, böyle bir tarih anlayışının yokluğu demokratik bir program ve anlayışın bulunmamasının bir yansımasıdır. Bu düşünceler tüm bu farklı duyarlığı olan muhalefetlerin hiç birinin içine işlememişti. Bunun için bir demokratik program ve düşünce altyapısı yoktu.
 
Bu hareketi demokratik bir zemine çekebilecek tek odak Kürt Hareketinin demokratik kanadı (PKK ve Öcalan) olabilir. Ama Kürt hareketi öylesine milliyetçiliğin baskısı altında ve öylesine kültürel olarak modern şehirli insanların dünyasına uzak ki, buna en yakın iki kişinin (Sırrı ve Ertuğrul) sağladığı çok elverişli çıkış noktası ve köprübaşına rağmen, tam bir körlük ve çapsızlık içinde kaldı. Bari şimdi biraz uyanıp bir şeyler yapsalar.
 
Dün olaylar olurken Selahattin Demirtaş veya başka birinden tek bir söz. Elbette karşı değillerdir ve memnundurlar ama olayı etkileme, daha radikal ve devrimci demokratik bir zemine çekme, Kürtler ve Şehir orta sınıfları arasındaki oluşmuş uçurumu kapatmak için bu imkândan yararlanma ve bunun için derhal inisiyatif gösterme yeteneği gösteremedi zerrece. Örneğin dün İstanbul’daki bütün Kürtleri bu hareketi desteklemeye, çağırabilirdi. Ulusalcıların bayrakları ve faşistlerin elleriyle yaptıkları bozkurt işaretlerinin yanında Apo’nun da resimleri, Kürtlerin renkleri de olabilirdi örneğin.
 
Elbette birçok insan vardı olaylarda Kürt hareketinden veya bu hareketi destekleyen. Ama politik olarak yoktu Kürt hareketi. Bugün bu saatlerde bile hala yok. Ahmet Türk’ün rezalet bir beyanatından başka bir şey yok. Hâlbuki böyle dönemde bütün Kürtlere de seslenmesi gerekmez mi Taksim’de buluşalım diye. Yani demokratik bilinci en gelişmiş, başka sorunlara en duyarlı hareket bile iki eski 68’li ve 78’li vekili olmasa ortada yok.
*
Ancak Türkiye’deki insanlar henüz demokrat değim. Elbette hepsi özünde bilinçsizce demokratik özlemlere sahiptirler, ama bunu sistematik ve genel bir programa dönüştüremedikleri, bu anlayış insanların anlayışlarının, düşüncelerinin derinliğine iyice nüfuz etmediği için ne farklı güçler birleşebilmekte ne de belli konjonktürlerde bir araya geldiğinde devrimci ve demokratik dönüşümlere yol açmadan yok olup gitme eğiliminde olmaktadır. Bu sefer de muhtemelen böyle olacak gibi görünüyor.
 
Böyle olmaması için ise, bir bilgisayar, bir internet bağlantısı ve yazılarımızı yayınladığımız birkaç grup ve Bloktan başka bir araç yok elimizde.
 
Demir Küçükaydın
 
 
 
 

Müslim: Kürtler Ortadoğu’ya Demokrasinin Çekirdeğini Ekti


PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Kürt halkının mücadelesiyle Ortadoğu’ya demokrasinin çekirdeğini ektiğini belirterek, Demokrasi bir kültürdür. Bir çekirdek gibidir, onun ekilmesi, sulanması,  bakılması ve korunması lazımdır. Demokrasi savunmasız olmaz, savunmalıdır ki büyüdüğü zaman meyvelerini versin.  Kürt halkı Ortadoğu’daki halklara öncülük yapıyor” dedi.

PYD Eş Başkanı Salih Müslim, Amed’te uydu üzeri yayın yapan Dijle Televizyonu Genel yayın Koordinatörü Hasan Sancar’ın sorularını yanıtladı.  Salih Müslim, Kürtlerin, Demokratik Ortadoğu Projesi (DOP) ile Ortadoğu’ya demokrasi getireceğini söyledi.

SINIR KAPISININ KAPATILMASI DOĞRU BİR YAKLAŞIM DEĞİLDİR

Ortadoğu bu gün kaynıyor, PDK (Kürdistan Demokrasi Partisi –KDP) ve PYD (Demokratik Birlik Partisi) arasında önemli sorunlar var, Sé Mala (üçev)  sınır kapısı kapandı, YPG üyeleri askerleri gözaltına aldı. Bu sorunlar neyden kaynaklanıyor?

Bizim bakış açımızda bu sorunlar kapının kapanma sorunu değildir. Bu sorunların geçmişi vardır ki bu aşamaya gelmiştir. Olaya baktığımız zaman birileri sınırı geçmek istemişler, legal olmayan yolardan geçmişler. Sınır geçmişler, kaçakçılar gibi ve savaştan kaçan insanlar gibi kimseye haber vermeden sınırı geçmişler. Halkın asayiş ve savunma güçlerinin bunların kimliklerini sorması ve nerden gelip nereye gittiklerini sorması doğal bir haklarıdır. Olan olay bu şekilde idi. Bunun üzerine sınır kapılarının kapatılması doğru değildir. Hiç kimse ve biz böyle durumların olmasını istemeyiz. Geçmişten bugüne sürdürülen bir çalışma ve emek vardır.  Her şeyi sarsmak istiyorlar. Mecliste ve konseyde yüksek (Desteye bélınd)  Batı Kürdistan için oluşturulmuş. Batı Kürdistan Meclisi ve Suriyeli Kürt Müslümanlar Meclisi var. Birileri bunu sevmiyor ve istemiyorlar. Bu oluşumların olmasını istemiyorlar. Bundan dolayı bazı taraflar ile oynanıyor. Eskiden şu eleştirilerde bulunuyorlardı, bizimle ilgilenmiyorlar, bizi dinlemiyorlar, sanki bir yanlışlık varmış gibi gösteriyorlar. Bu hepimizin sorunudur. Hepimiz el ele verip çözüm üretmeliyiz. El ele verip çözeceğimize, bir köşeye çekilip eleştirilerde bulunuyorlar. Şunu yanlış yapıyor deyip duruyorlar. Falan kes dediğin yurttaşındır, insanındır. Yanlışlık yapılmışsa olabilir. Hiç kimseyi gökten getirmeyiz. . Gelin bunu düzeltelim. Senin bundan iyi bildiğin biri varsa yerine getirelim. Gelin eğitelim yanlışlık yapmasınlar. Bunu yapacağına uzak durup eleştirmek ve şikâyetlerde bulunmak dürüst bir davranış değildir. Birçok böyle olay yaşandı. Komiteler üzerinde böyle sorunlar yaşandı. Yüksek Konsey’in (Desteye bélınd) çalışmalarından memnun olmadıklarını kendilerince dile getiriyorlar. Bizim görüşümüze göre bölgesel hükümetin sınırları kapatması yerinde bir karar değildir. Bu kapıları kapatmaması gerekirdi. Tamam, Suriye içinde sorunlar var, kimse diyalogdan ve diğer çözüm önerilerinden kaçmış değildir. Diyalog dışındaki diğer yönelimler yaklaşımlar değildir. Bölgesel hükümet tarafsız olmalıdır. Bir siyasi parti ile anlaşmıyor olabilirsin. Kalkıp kapıyı kapatırsan, halkı ilaçsız, yiyeceksiz ve içeceksiz bırakacaksın, hastalar tedavi olamayacak, öğrenciler eğer eğitimlerinden oluyorsa bu doğru bir şey değildir. Yakın bir zamanda umutlarımız var. Kısa bir sürede gerçekler anlaşılacaktır. Bölgesel hükümet ise yanlış bir şey varsa düzeltecektir.

Bölgesel hükümet ile görüştünüz mü?

Direk bir görüşme olmadı. Yakın bir zamanda olacaktır.  Yüz yüze bu sorunun çözümü için görüşmedik. Ben ve Neçirvan Berzani arasında bir görüşme olmadı. Aynı otelde kaldık. Ben ondan beş dakika önce geldim. O beni tanımıyor. Bu güne kadar hiç görüşmedik.

KNK 13’ncü konferansını Brüksel’de yaptı. Sizde katıldınız, diğer konferanslardan farkı neydi ve içeriği hakkında bilgi verebilir misiz?

KNK tüm Kürtlerin ulusal bir kurumudur. 13 senedir çalışmalarını yapıyor. Katılımcıların sayısı daha da fazla idi. Bölgesel hükümetin temsilcilerini göndermişti. KNK üyeleri bu konuşmayı iyi karşıladılar. Bölgesel hükümet Avrupa temsilcisini göndermişti. Sayın Mele Bahtiyar gelmişti. Kürdistan’ın önemli şahsiyetleri katılmıştı. İlk defa Kürdistan’ın dört parçasından bu kadar temsilci katılmıştı. Konuşulan konular da iyi idi. Başkanlık sistemi değiştirildi. Eş başkanlık sistemi daha iyidir. Kürtlerin bu çalışmaları demokrattır. Demokratik bir şekilde isteyen konuştu. Perde arakasında hiçbir şey yoktu.  Diktatörlük yoktu, orda şahsiyetleri kendi iradeleri ile konseyi seçti. Bu öneri önceki konseyden gelmişti.

‘AFRİN MINTIKASI STRATEJİKTİR, ONUN İÇİN SALDIRIYORLAR’

Son zamanlarda Kürtler ile çeteler arasında da sorunlar yaşanıyor. Özelikle Afrin’de iki YPG üyesi yaşamını yitirdi. Neden Afrin’de bunlar yaşanıyor?

Eskiden beri tüm güçler sorunlarını hep Ortadoğu’da çözmeye çalışıyorlar. Gelip Suriye toprakları üzerinde davalarını görüyorlar. Kendi topraklarında yapacaklarına buraya gelmişler.  Bu uluslar arası bir sorundur. Eli Suriye içinde olmayan hiçbir ülke yoktur. Katar, Sudi, Türkiye ve Irak gibi komşu ülkeleri elleri Suriye’nin içindedir. Herkes politikalarını sürdürmek istiyor.

Kürtler burada bizde varız, bizimde demokratik haklarımız var. Burada kurulan sistem 20. Yüzyıldan buyana Kürtlerin varlığını kabul etmiyor. Burada Kürtler biz varız deseler, oradaki diğer güçler karşı çıkıyor. Siyasetin içindeki olduğumuz için bunu baştan beri görüyorduk.

Kürtlerin bu rejime karşı devrimi 2004’te başladı. Bunları hep unuttular, sanki yokmuşlar gibi, 2011’de Suriye’deki tüm halkların başkaldırışı başladı. Kürtler öndeydi ve öncülük yaptı. Kürtlerin tarihi tecrübeleri vardı. Kürt tarihinde hep başkalarının askeriydik ve başkaları için savaştık, bu tecrübelerimiz vardı. Baba ve dedelerimizden kalan tecrübeler var. Bizler bu devrime öncülük ettik. Bundan sonra kimsenin askeri olmayacağız. Bundan sonra kendimiz savunacağız. Yeni gelen güçleri de tanıyoruz, Mevcut gücün yerine gelmek isteyene güçleri çok iyi tanıyoruz.  İkisi de aynıdır. Hiç kimse Kürtlerin varlığını kabul etmiyor. Kahire konferansında Kürtler olunca hepsi birlikte dışarı çıktılar. PYD olarak bunları daha önce görmüştük. Bundan dolayı dikkatli yanaştık. Bundan dolayı kendimizi savunabildik. Çatışma olan bölgelerden insanlar Kürt bölgesine geldiler. Bunlar birlerinin hoşuna gitmedi. Özel güçler sorun çıkarmaya çalıştı. Halep’te, Seré Kaniye’de saldırdılar. Seré Kaniye’de büyük ve tarihi bir kahramanlık yapıldı. Afrin’de olan olaylar da bu çerçevededir. Genel olarak Kürtlerin varlığı kabul edilmiyor, Birileri de Kürtlerin varlığını istemiyor. Bunlarda dışarı ile bağlantılı olan güçlerdir. Özgür Suriye Ordusu içindekiler bir kısmı Kürtlerin varlığını kabul ediyor, bir kısmı da kabul etmiyor.  Afrin mıntıkası stratejiktir, burada bulunan Şérava mıntıkası çok önemlidir. Kürt köylerine yakındır. Buraya yakın bir havaalanı var. Bu bölgeyi ele geçirseler tüm bölgeyi kontrol edebilecekler. Bundan dolayı hedef olmuştur burası. Rejimin güçleri oraya gitmek istediğinde bölgede bizimde köylerimiz olduğu için izin vermedik. Birçok şehitte verdik.  Vahşi bir rejimdir. Kürt köylerinde rejimi çıkarmak için şehitler verdik. Bunlar geldiler, buranın stratejik olduğunu gördüler, havaalanına saldırmak için saldırıyorlar. Bu çatışmalarda bundan dolayı yaşanıyor.

DEMOKRATİK ORTADOĞU PROJESİ

Sık, sık uluslararası ilişkiler için Avrupa’ya da gidiyorsunuz, en son İngiltere’ye gitmiştiniz. ABD ve Avrupa perde arakasında neyi konuşuyorlar. BOP gibi, bununla ilgili bilgi verebilir misiniz?

Eskiden perde arkasındaki projeler vardı. Arap ülkelerinde hakların baharı başlayınca, Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan 2000 yılından buyana Halkların baharından söz ediyordu. Tunus’ta Libya’da ve Mısır’da başladı ve daha tamamlanamadı. Buralarda hep yanlışlık yapılıyor, Birçok yerde Devrim çalınmış. Perde araksında plan şuydu, Halkların bu baharını nasıl ondan çalabiliriz planı yapıyorlardı. Tunus’taki Devrimin sembolü olan şahsiyet Kürtlerin dostuydu. Karanlık güçler tarafından şehit edildi. Bize şu konuşmayı yaptı; “Bakın bizim Devrimimiz çalındı, Sizinki çalınmasın” dedi. Bazı halklar diktatörlüğü kabul etmiyor, özgürlüğü istiyor, baskıyı kabul etmiyorlar, başka güçler gelip bunu çalıyor. Özelikle İslami güçler. 

Biz BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)  demiyoruz. Biz DOP( Demokratik Ortadoğu Projesi)  diyoruz. DOP biz Kürtlerin projesidir. Bu proje ile Kürtler Ortadoğu ya Demokrasi getirecek. Daha önceki proje Libya, Tunus ve Mısır içindi. Suriye’de hepsi döküldü. Suriye’de hiç kimsenin projesi yok, günlük düşünüyorlar ve siyasetlerini yürütüyorlar. Avrupa ülkeleri de böyledir.

Üçüncü Dünya Savaşında hiç kimse kendi topraklarında değil de Avrupa ve İran, Suriye toprakları üzerinde savaşıyor. Buna Üçüncü dünya savaşı diyebilir miyiz?

Ortadoğu iki defa sarsıldı.  Birinci dünya sarsıntısı Ortadoğu’da sınırlar yeniden düzenlendi. İkinci dünya sarsıntısında da Ortadoğu yeniden düzenlendi.  Ortadoğu’da günümüzde olan sarsıntı her ikisinden de büyüktür. Bundan dolayı Ortadoğu demokratik esaslar çerçevesinden yeniden dizayn edilecektir. Her iki değişimden daha büyük ve de daha derin olacaktır.

İkinci dünya savaşında Kürtler hazır değildi, güç değillerdi.  Bundan dolayı da pay alamadan çıktılar. Son değişimlerde Kürtler güçtür. Sadece Ortadoğu’da değildir, Kürdistan’ın dört parçasında büyük bir güçler. Kürtlerin projesini herkes kabul ediyor. Kürtlerin yaşam hakkı vardır.  Kürtler Ortadoğu’da demokratik sürece öncülük edebilirler. Bu doğrulta biz hareket ediyoruz.  Bizim görüşümüze göre BOP değil DOP yürüyecek.

‘KÜRT HALKI ORTADOĞU’DA HALKLARA ÖNCÜLÜK YAPIYOR’

Suriye kaynıyor, Kürtlerin rolü ne olacak. İran, Türkiye, Irak ve Suriye’de bağımsız değillerdir. Türkiye’de yüzlerce siyasetçi cezaevinde, İran’da Kürtler asılıyor.  Önümüzdeki süreci nasıl değerleniyorsunuz?

Bu güne kadar Kürtlerin varlığı kabul edilmemiş.  En büyük Devrimi Kürtler yapıyorlar. Suriye’de Kürtlerin varlığı kabul edilmiyor, bunu herkes biliyor. 2007'de PYD olarak bir proje yaptık. Demokratik Cumhuriyeti projesini Suriye’deki Araplar ile paylaştık, onlarda bunu onayladı ve tüm Suriye’ye uygun olduğunu aktardılar. Ama yürütemediler. Biz yürüttükten sonra birçok Arap komşumuz siz ne yaptınız da kendiniz savundunuz. Gelin bizimle paylaşın diyorlar. Arkadaşlarımız gidip onlara komite oluşturuyor ve seçimler yapıyorlar. Kürtlerin bu projeleri Ortadoğu için örnektir. Biz Kürtlerden uzun bir mücadele isteniyor, o da zihniyet değişiminden dolayıdır.  Birini silah ile öldürebilirsin, başka bir yere götürebilirsin, ama zihniyetini değiştirmek zordur ve zaman alır. Kürtler Ortadoğu’da zihniyet devrimine öncülük yapıyorlar. Birey ve komşusu arasında bir zihniyet devrimi olmadığı sürece bir tehlike vardır. Zihniye devrimi olmasa komşusu ile birlikte yaşayamaz. Kürtler Ortadoğu’ya demokrasinin çekirdeğini ekti. Demokrasi öyle kilo ile alınıp verilen bir şey değildir. Demokrasi bir kültürdür. Bir çekirdek gibidir, onun ekilmesi, sulanması,  bakılması ve korunması lazımdır. 

Yükümüz ağırdır bunun bilincindeyiz. Demokrasi savunmasız olmaz, savunulmalıdır ki büyüdüğü zaman meyvelerini versin.  Kürt halkı Ortadoğu’da halklara öncülük yapıyor. Biz Kürtler İran, Türkiye, Irak ve Suriye’de varız, bundan dolayı Ortadoğu’ya Demokratik öncülük etmek zorundayız.

Erdoğan, Obama ile Ortadoğu ile ilgili olarak neyi görüştü?

Perde arkasındaki tüm projeler suya düştü. Ne olursa bundan sonra olur. Türkiye’nin politikalardı da değişti.  Türk yetkiler Suriye’yi havadan vurmayı düşünüyordu, bütün hesapları yanlış çıktı. 

Libya’daki gibi olmadı. Kürt meselesini kabul etti. Kimse PKK ile oturacağını tahmin etmiyordu. Hem Amerika hem de Türkiye oluşan değişimlere karşı siyasetlerini ayarlıyorlar ve değiştiriyorlar. Bu gelişmelerden umutluyuz ve olumlu görüyoruz. Umut ediyoruz halklara karşı bir olumsuzluk yaşanmaz. Kürtlerinin önünün açılmasını umut ediyoruz. Günümüzdeki Ortadoğu koşulları Kürt sorunun çözümünü dayatıyor. Kürt sorunu çözülmese Ortadoğu sorunundan söz edemezler. Kürt hakları çözüme kavuşturmasa ne BOP nede DOP yürümez.

Avrupa ekonomisi çatırdıyor mu?

Avrupa’dakiler hep borçludur. Ömürleri, borç ödemekle yaşamları geçiyor. Günümüzde globalizm var.  Avrupalılar çalıştığı halde ömürleri borç ödemekle geçiyor.  Bütün sistemlerin değişmesi gerekiyor.  Ortadoğu’daki gelişmelerin etkisi Avrupa üzerinde de olacaktır. Avrupa’da bizimde inandığımız bir demokrasi vardır. Bugün bakıyoruz Amerika’da borçludur, Peki Amerika kime borçludur. Kapitalizmin sembolü olan Amerika bile bugün borçludur. Bir güç Amerika’ya bu parayı vermiş ki borçludur. Bunların hepsi değişecek. Halkların bu baharı etkisini tüm dünyada gösterecektir.

Batı Kürdistan’dan Kürtler komşu ülkelere göç etiler, 1990’lı yılarda Güneyden Kürtler Kuzeye göç ettiler. Kuzeydekiler gönüllerini aştılar. Güneydekiler bu süreçte batıdan göç edenlere nasıl yaklaşıyor?

Ben başta tüm Kürt halkına teşekkür ediyor. Batı Kürdistan’ın bu zor günlerinde kardeşlerini yalnız bırakmadılar ellerinde gelen her türlü desteği sunuyorlar. Seferber olmuşlar. Dört parçada bulunan Kürtlerin birlikte olduğunu gösterdiler.

Kürtler Türklerin açtığı kamplara gitmediler. Kürtler akrabalarının yanına gitti. Köyleri parçaladılar. Buradan giden sınırın öbür tarafında yer alan akrabasının yanına gittiler. Kürtler ölüm korkusu için çıkmadı, orda kendilerini savunabilirler de. Şam’dan Halep’ten gelenler hep ekonomik sorunlarından dolayı gelmişler. Bunlarda güney veya Kuzeydeki Kürt kardeşinin yanına gitmişlerdir. Hiç kimsenin minnetti üzerimizde yoktur. Kürt halkından başka hiç kimse bize destek vermemiştir. Avrupa, Amerika ve hatta Kanada’ya kadar oraya çalışmaya giden Kürt kardeşlerimiz bize destek çıkıyor. Kürt halkı kendi kendine bakıyor.  İşadamlarımız göç edenler ile ilgili proje yapabilirler.

Hewler protokolü devam ediyor mu?

Evet devam ediyor. Yanlışlıklar olabilir, hiçbirimiz gökten gelmedik. Komiteler oluşmuş insanı açıdan çalışmalar yapıyorlar. Asayiş oluşmuş, Halk savunma birlikleri oluşmuş, yok bunlar yoktur diyor bir taraf. Sadece bir taraf dinlendiğinde diğeri dinlenmediğinde, yanlış bilgiler edinir. Sınırın kapatılması doğru değildir, kaldırılmalıdır. Hewler kararları savunulmalıdır.  Bu anlaşma bizim için önemlidir. Halk, hastalar, öğrenciler ne kadar bizimse o kadar onlarındadır.

Siyasi, askeri ve her açıdan biz kendimizi savunabiliriz, YPG’ye katılım çok fazla. Akademiler de gençleri eğitiyor. En kötü ihtimal kendimizi savunamayacak duruma gelirsek gerilladan önce Peşmergeleri çağırırız. Hepimiz kardeşiz hiç birimizin birbirimizden farkı yoktur. Şimdiye kadar hiç kimseye ihtiyacımız yoktu.

Kapıların kapanması ile tüccarlar büyük zarar yaptı. Halk kendi, kendini yürütüyor, halk kendini yürüttüğü zaman kimsenin yapamadığını halk yapıyor. Ben tahmin ediyorum bu sınır kapama kısa sürede açılır.

Halkımız ve aydınlarımız çalışmalarını artırsınlar. Kürtler nasıl ki Mezopotamya’da insanlığa öncülük etmişse, bugünde Ortadoğu’daki demokratik sürece öncülük yapmalıdır.  Bu yük hepimizindir. Umut ediyorum zafer bizim olacaktır.

ANF