23 Mayıs 2010 Pazar

Kuresel Isinma ve Iklim Degisikligi Felakete Gidiyor

Son 10-15 yıl içinde insanlığın temel ekolojik sorunlarına bir yenisi eklenmiştir. Bunun adı, “küresel ısınma ve küresel iklim değişimi”dir. Bu olayın önemi; “yeni bir atmosferik tehlike” , “artık dünyanın ateşi yükseliyor” gibi ifadelerle vurgulanmaktadır. İnsan etkisinden kaynaklanan ve “yapay iklim değişimi” olarak da nitelenen bu surecin, tüm canlılar ve cansız çevre için potansiyel tehlikelerle dolu olduğuna ve bu değişimin artık geriye çevrilemeyeceğine inanılmaktadır.
Yapay iklim değişiminin, milyonlarca yıldan beri jeolojik devirlerde cereyan eden doğal iklim değişiminden tamamen farklı olduğu, bu nedenle bütün ülkelerin endişeyle üzerinde durduğu bildirilmekte ve bu farklılıklar şu şekilde açıklanmaktadır.
  1. Yapay iklim değişimi, insanların çeşitli aktivitelerinden kaynaklanmaktadır. Bu zararlı aktiviteler artan hızla devam ettiğinden, bu gelişimin potansiyel tehlikeler doğuracağına kesin gözüyle bakılmaktadır.
  2. Jeolojik çağlarda meydana gelen iklim değişimi çok uzun zaman dönemlerinde (binlerce, hata milyonlarca yıl) cereyan etmiştir. Oysa, yapay iklim değişimi 15-20 yıl gibi göreli olarak çok kısa zaman periyodu içinde ortaya çıkmıştır. Bilim insanları bu konuda şu bilgileri vermektedir:
    "
    Özel yöntemlerle (radyokarbon, polen analizleri, dendroklimatolojik, vb) belirlenen uzak geçmişteki sıcaklıklarla, son 10-15 yılını(özellikle 1988-2002 yılları arası) belirlenen hava sıcaklıkları karşılaştırıldıklarında, son yıllardaki hava sıcaklığının şimdiye kadar 600 yıl içinde yaşanan sıcaklıkların en yükseği olduğu anlaşılmıştır."
  3. Küresel ısınmayı, jeolojik devirlerdeki ısınma veya soğuma gibi iklim değişiminden ayıran en önemli özelliklerden başka birisi de, bu gelişmenin bölgesel olmayıp, küresel olmasıdır. Gerçekten, hem kuzey, hem de güney kutbunda buzulların eşzamanlı olarak erimesi, aynı sürecin bir çok ana karalardaki yüksek dağlarda cereyan etmesi, ülkemizde Nemrut, Süphan, Kaçkarlar’da buzulların erimeye başlaması küresel ısınmanın en belirgin kanıtıdır.
Küresel ısınma, insanların çeşitli aktiviteleri sonucunda meydana gelen ve sera gazları olarak nitelenen bazı gazların atmosferde yoğun bir şekilde artması sonucunda, yeryüzüne yakın atmosfer tabakaları ile yeryüzü sıcaklığının yapay olarak artması sürecidir.” Tanımlamada söz konusu edilen sera gazları şunlardır: karbondioksit, kloroflourkarbon gazları, metan, azotoksitleri, ozon ve su buharıdır. Sera gazları aynen seranın etrafını ve çatısını kaplayan camlar gibi, güneş ışınlarının büyük bir kısmının (dalga boyları 300- 1500 milimikron olan ışınların) yeryüzüne kadar gelmesini engellemez. Ancak, güneş ışınları yer yüzüne çarpınca ısı enerjisine dönüştüğünde dalga boyları değişir. O nedenle sera gazları, bu ısı enerjisi dalgalarının yeryüzünden atmosfere doğru yükselmesine; başka bir ifadeyle,karasal ışıma (radyasyon) olayı ile atmosferin yüksek katmanlarına ulaşmasına engel olurlar. Hatta bu sera gazları yeryüzünden yükselen ısı enerjisi dalgalarının bir kısmını yutar, bir kısmını da yeniden yeryüzüne yansıtır.

Sera gazlarının bu şekildeki etkisine, “ atmosferin sera etkisi” bu yolla meydana gelen ısınma olayına da, “ sera gazları etkisiyle küresel ısınma” denir. Bu olay, tufanda sebze ve çiçek yetiştirilen ve genellikle her tarafı cam veya plastikle kaplı olan sera veya limonluk denen mekânlarda da aynen cereyan ettiği için, bu şekilde terimler kullanılmaktadır.


SERA GAZLARININ TANIMI

Sera gazlarının adları biraz önce açıklanmıştı. Bunların nitelikleri, küresel ısınmadaki payları ve atmosferdeki yoğunlukları birbirinden farklıdır. O nedenle bunlar hakkında aydınlatıcı bilgi verilmesi yararlı görülmüştür.

Karbondioksit

Bu gaz, fosil yakıtların (petrol ve türevleri, kömür ve doğal gazın) sanayide kullanılması sonucunda oluşarak atmosfere karışmaktadır. Atmosfere karışan karbondioksitin yüzde 80-85’i fosil yakıtlardan, yüzde 15-20’si canlıların solunumundan ve mikroskobik canlıların organik maddeleri ayrıştırmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle sanayileşme devriminden önce atmosferdeki toplam karbondioksit miktarı 600 milyar ton tahmin edildiği halde, bugün bu miktarın yaklaşık 750 milyar tona çıktığı bildirilmektedir. Bir yandan fosil yakıt kullanımının hızlı artışı öte yandan fotosentez için tonlarca karbondioksit harcayan ormanların ve bitkisel planktonların tahribi, atmosferdeki karbondioksit miktarını son 160 bin yılın en yüksek düzeyine ulaştırmıştır.

Bilim insanlarının son zamanlarda geliştirdikleri matematiksel bilgisayar modellere göre, Karbondioksit yoğunluğunun iki katına çıkması halinde küresel sıcaklığın 3 derece artacağı hesaplanmıştır. Bu sonuç, karbondioksitin küresel ısınmadaki etki derecesinin ne kadar yüksek olduğu konusunda bir fikir vermektedir. Gerçekten sera gazları içinde karbondioksit, küresel ısınmada yüzde 50 paya sahiptir. Bunun nedeni, hem miktarının çok hem de karbondioksit moleküllerinin atmosferdeki ömrünün 50- 100 yıl gibi çok uzun olmasıdır. O nedenle küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin başında karbondioksit salınımının azaltılması gelmekte ve bu hususta uluslar arası düzeyde olağanüstü çabalar harcanmaktadır.

Metan
Bu gaz organik artıkların oksijensiz ortamda ayrışması (anaerobik ayrışma) sonucunda meydana gelmektedir. Başlıca kaynakları pirinç tarlaları, çiftlik gübreleri, çöp yığınları ve bataklıklardır. Metan moleküllerinin ömrünün ve miktarının az olması nedeniyle, küresel ısınmadaki etki payı yüzde 13 kadardır.

Azot Oksitleri
Bu sera gazının kaynakları egzoz gazları, fosil yakıtlar ve organik maddelerdir. Küresel ısınmadaki payı yüzde 5’dir.

Kloroflourkarbon Gazları(CFC-H)
Bu sera gazları için doğal kaynak yoktur. Spreylerdeki püskürtücü gazlar, soğutucu aletlerde kullanılan gazlar, bilgisayar temizleyiciler, bu gazların başlıca yapay kaynaklarıdır. Küresel ısınmadaki payları yüzde 22 oranındadır.

Ozon
Yeryüzüne yakın atmosfer tabakalarındaki ozon’un başlıca kaynağı, egzoz gazlarının 2/3’ünü oluşturan azotoksitlerin ultraviyole ışınları ile fizikoşimik reaksiyona girmesidir. Bu reaksiyon sonucunda bol miktarda ozon meydana gelir ve atmosferde birikir. Yalnız, bu gazın oluşumu egzoz gazlarına ve güneşin ışınlarına bağlı olduğu için (geceleri üretilmez) miktarı çok değildir. Küresel ısınmadaki sera etkisi yüzde 7 kadardır.

Su Buharı
Küresel ısınmada sera etkisi bakımından en başta gelir. Ancak yeryüzüne yakın atmosfer içindeki miktarı çok nadir hallerde yükselir. Bol miktarda bulunduğu atmosfer katmanı genellikle bulutların oluştuğu yükseklerdeki atmosfer tabakalarındadır. O nedenle daha çok güneşten gelen ışınları tutmada ve yükseklere yansıtmada etkilidir.
Görüldüğü gibi küresel ısınmanın temel nedeni, bol fosil yakıt kullanılmasıyla atmosfere salınan karbondioksit miktarının çok yüksek miktarlara ulaşmasıdır. Miktar ve atmosferde kalma süresinin çok yüksek olması nedeniyle küresel ısınmada, sera gazları içindeki etki payı da çok yüksek olmaktadır.


KÜRESEL ISINMANIN KANITLARI

Küresel ısınma olayı, genellikle fosil yakıt kullanımından gelen yoğun karbondioksit emisyonu(salınım) ile özdeşleşmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle, böyle bir olayın varlığını kabul etme ve zararlarının önlenmesi, fosil yakıt kullanımının kısıtlanması anlamına gelecektir. Bu ise, özellikle sanayileşmiş ülkeler ekonomisi için çok yönlü olumsuz sonuçlar doğuracağından, bu ülkeler uzun süre küresel ısınma olayını inkar etmişlerdir. Daha sonraları, bilim insanlarının ortaya koydukları kanıtlarla, böyle bir ısınma sürecinin başladığını kabul etmişler ancak, nedeninin fosil yakıt olmadığına ait çeşitli savlar ortaya atmışlardır. Bu ekolojik afetin önüne geçmek için uğraş veren bilim insanları, söz konusu bu savların doğru olmadığını somut örneklerle kanıtlamaya çalışmışlardır. Bunların başlıcaları şunlardır:

  • Son yüzyılın en sıcak yazları son 10- 15 yıl içinde yaşanmıştır. Örneğin 1990’lı yılların dört yılı içinde ölçülen sıcaklıklar (1991, 1994, 1995 ve 1998) meteoroloji ölçmelerinin yapıldığı 1860-1996 yılları arasında ölçülen sıcaklıkların en yüksek değerlerine sahiptir. 1998 yılında, son 1400 yılın en sıcak yılı yaşanmıştır. Son 15- 20 yılda ölçülen küresel sıcaklıkların ortalaması ise, çeşitli özel yöntemlerle belirlenen son 600 yılın en yüksek sıcaklık ortalaması olarak hesaplanmıştır.
  • Küresel ısınmanın çok önemli başka bir kanıtı da kutuplarda ve yüksek dağlarda buzulların erimeye başlamış olmasıdır.

Amerika Kar ve Buz verileri Merkezi (NSIDC) ölçümlerine göre, küresel ısınma ile ilgili şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

  1. Antarktika’da son 50 yıl içinde hava sıcaklığı 2,5 derece artmış ve 7 dev buzul kitlesinin alanı, 1974 yılından bu yana 13500 kilometrekare daralmıştır.
  2. Yaklaşık 12 bin yıllık olduğu tahmin edilen 3250 kilometrekarelik, 200 metre derinliğinde, 750 milyon ton ağırlığında buz kütlesi ana parçadan ayrılmış ve binlerce aysberge bölünmüştür.
  3. Larsen-B buzulu, son 5 yılda 5700 kilometrekarelik bölümünü kaybetmiştir.

  • İzlanda üniversitesi profesörlerinden Helgi Björnson, yaptığı araştırmalara dayanarak, İzlanda’nın yüzde 8’ini kaplayan ve kutuplar dışındaki en büyük buzul olan Vatna dev buzulunun, 1930 yılından bu yana en yüksek erime hızına eriştiğini ve küresel ısınmanın böyle devam etmesi halinde, bu dev buzulun 100 yıl sonra yok olacağını ve bütün İzlanda’nın sular altında kalacağını, ocak 2002 yılında bildirmiştir.
  • Güney kutbu’ndaki Thwaites büyük buzulundan 3400 kilometre karelik (Mayorka Adası kadar) buz kütlesi kopmuştur.


 

KÜRESEL ISINMANIN EKOLOJİK SONUÇLARI

Küresel ısınma ve buna bağlı olarak meydana gelen iklim değişimi sürecinin yaratacağı veya yaratmış olduğu ekonomik, ekolojik ve sosyolojik sonuçlar, dünyanın her yerinde henüz tam anlamıyla yaşanmamıştır. O nedenle, bu sürecin potansiyel tehlikeleri tam anlamıyla kavranılamamıştır. Ancak, bilim insanları yapmış oldukları araştırmalarda, insanların bu tehlikelerle er geç karşılaşacağını ve bunların yaratacağı sonuçların neler olabileceğini bilimsel verilere dayanarak açıklamaktadırlar. Bunlara ait bazı somut örnekler aşağıda verilmiştir:
  1. Sıcaklıklar artınca, büyük su yüzeylerinden buharlaşma artacak, toprak kuruyacaktır. Bunun sonucunda bölgesel olarak iklim değişecek, tarımsal ürünler ve ormanlar zarar görecektir. Şöyle ki;
  • Büyük su yüzeylerine yakın yerlerde hava nemi ve buna bağlı olarak yağışlar artacak, sel afetleri meydana gelecektir.
  • Karasal kısımlarda ise torak suyunu kaybederek kuraklaşacak, tarımsal ürün verimi azalacak, ormanların alanı daralacak, hidrolojik enerji üretimi düşecektir.
  1. Buzullar eriyecek, bunun sonucunda göller, denizler ve akarsular su yüzeyi yükselecek, kıyı bölgeleri sular altında kalacaktır, sel afetleri yaşanacak ve toplumsal göçler başlayacaktır. Bunun somut örnekleri son yıllarda İngiltere, Almanya ve İtalya’da görülmüştür. Bu ülkelerde meydana gelen sel afetleri son 50 yılın en büyük sel afetleri olup İngiltere’de 1 milyar, İtalya’da 1,5 milyar Euro tutarında zarar meydana gelmiştir. Ayrıca 1994 kasım ayında İtalya’da meydana gelen sel afeti 64 can; 1991 yılında Çin’de meydana gelen sel afeti 3074 can, ayni ülkede 1994 baharında meydana gelen sel afetleri 1846 can almıştır.Ülkemizde de son yıllarda meydana gelen sel afetlerinin nedeni, hiç kuşkusuz aynı nedenlerden kaynaklanmaktadır.
  1. Dengesiz küresel ısınmalar hem sayı hemde şiddet bakımından son derece zararlı kasırgalar yaratacaktır. Bunlara ait birkaç somut örnek aşağıda verilmiştir.
  • 1991 mayıs ayında Bangladeş’te meydana gelen “Adsız Siklon” 140 000 kişinin ölümüne neden olmuştur.
  • 1993 mart ayında Kuzey Amerika’da meydana gelen “Kış Fırtınası” 246 kişinin ölümüne neden olmuştur.
  • 2004 yılı boyunca ABD’de 1727 kasırga olayı yaşanmıştır. Tarihin en sık kasırgasını yaşayan ABD, bu kasırgalardan milyarlarca dolar zarar görmüştür.
  • Küresel iklim değişimi, karalara ve sulara ait tüm ekosistemlerde şimdiden tahmin edilmesi çok güç olan dengesizlikler meydana getirecektir. Canlı ve cansız çevrenin doğal dengesi bozulacak, bu da canlıların temel yaşam süreçlerinden olan ekolojik çevrimleri etkileyecektir. Tüm canlılar için temel ekolojik yaşam koşulları ortadan kalkacaktır. Örneğin bitkisel planktonların zarar görmesiyle, dünya oksijen üretimin yüzde 50-60’ını sağlayan bu kaynağın verimi ve üretimi ve üretim gücü ciddi anlamda düşecektir.
  1. Küresel ısınma ile Sibirya ve Kanada’daki buzlu tundra toprakları çözülecek ve bataklık haline gelecektir. Buralarda bol miktarda bataklık gazı (metan) oluşacak atmosfere karışacak, artan sera gazları nedeniyle küresel ısınma daha da artacak ve böylece kısır döngüye girmiş olacaktır.



KÜRESEL ISINMAYA VE KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI ALINACAK ÖNLEMLER

  • 1995 Mart ayında 120’yi aşkın çevre kuruluşu temsilcileri bir araya gelerek, yeniden bir iklim değişikliği paneli düzenlemişlerdir. Bu panelde, Rio Zirvesi’nde benimsenen hedeflerin ne dereceye kadar gerçekleştiği tartışılmıştır. Yapılan tartışmalar sonucunda, 1994 yılında birleşmiş milletler iklim değişimi çerçeve sözleşmesine taraf olan ülkelerin taahhütlerini, yeteri kadar yerine getirmediklerine karar verilmiştir. Bu nedenle, çerçeve sözleşmesine yasal olarak bağlayıcı bir protokol eklenmesinin zorunlu olduğu kanaatine varılarak bir protokolün düzenlenmesi çalışmalarına başlanmıştır. Bu çalışmalar sonunda 1997 Kyoto protokolü ortaya çıkmıştır.
  • 1997 yılında 160’dan çok ülke temsilciliklerinden oluşan bilim adamları, Japonya’nın Kyoto kentinde bir araya gelerek, küresel ısınma ve küresel iklim değişimi olayının önlenmesinde, hiç değilse hızının kesilmesinde dünya ülkelerine yasal sorumluluk yükleyen oldukça ayrıntılı bir rapor düzenlediler. Bunun adına, “Kyoto protokolü” denmektedir. Bu protokol yürürlüğe girdiğinde, protokolü imzalayan ülkeler şu yaptırım ve koşulları kabul etmiş sayılacaklar, derhal uygulamaya geçeceklerdir:

  1. Gelişmiş ülkelerin her biri, kendileri için belirlenmiş sera gazı salınımlarının sınırları üstüne çıkmayacaklar,
  2. İklim değişimini önlemeye dönük politikalar geliştirilerek, bunları uygulamaya koyacaklar.
  3. Enerji verimi ve tasarrufunu arttırıcı önlemler alınacaktır.
  4. Sera gazlarının atmosfere karışmasını önleyecek teknik tesisleri ve ormanları koruyacaklar.
  5. Çöp ve motorlu araçlardan kaynaklanan sera gazı salınımlarını sınırlayacaklar ve azaltacaklar.
  6. Protokol hükümlerinin amacına ulaşmasını engelleyecek her türlü aktiviteleri ortadan kaldıracaklar.
  7. Sanayileşmiş ve gelişmekte olan ülkelere farklı sorumluluklar yükleyen bu protokole göre, zararlı sera gazları salınımının 2012 yılında yüzde 5,2 oranında azaltılmasıyla, 1990 yılındaki sera gazları salınım düzeyine indirilmesi sağlanacaktır.
  8. Gelişmekte olan ülkeler ise, sera gazı salınımlarını izleme ve bunları azaltma için gerekli ön hazırlıkları tamamlayacaklar ve bu husustaki faaliyetlerini BM ilgili kuruluşlarına raporla bildireceklerdir.
  • 2002 yılının 2 -4 Eylül’ünde Afrikanın Johannesburg kentinde “Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi” yapıldı. Bu toplantı, yalnız küresel ısınma ve küresel iklim değişiminin önlenmesi konuları için değil, çevre tahribinin önüne geçilmesi, yoksullar ile varsıllar arasındaki uçurumun ortadan kaldırılması gibi konular da tartışılarak, uygulama için bir eylem planı hazırlanması amacıyla düzenlenmişti. Bu toplantıya ilişkin şu bilgiler verilmekte ve değerlendirmeler yapılmaktadır.
  • Nelson mandella, johannesburg’a ayak basar basmaz: “küresel ayrıcalıklar sona erdirilmelidir. Dünyadaki varsıllar ve yoksullar arasındaki uçurumun gittikçe artması, dünya çapında bir skandaldır.” Şeklindeki beyanatı ile toplantının bu konu yada eğilmesi için bir mesaj veriyordu. Buna ek olarak yaptığı “bundan on yıl önce Rio De Janerio Dünya Zirvesi’nde ortaya konan korkutucu bilançoda belirlenen ne iklim değişimi, ne de biyolojik çeşitliğin azalması durmadı; devam ediyor.” Şeklindeki beyanatı ile de, zirvede konuşulup tartışılması gerekli olan diğer konulara dikkat çekiyordu.
  • Gerçekten Rio Zirvesi’nden sonra geçen on yıl içinde olumsuz gelişmeler sürüp gitmiştir. Örneğin çevre sorunları gittikçe artmış, küresel çapta ekonomik kalkınma için hemen hemen hiçbir şey yapılmamış, yoksullar ile vasıllar arasındaki fark gittikçe büyümüştür. İşin en üzücü yanı, bu sorunların çözümü için gösterilen çabaların gittikçe yavaşlayıp azalmasıydı. Bu hususta şu tipik örnekler verilmektedir.


  1. Rio zirvesi’nde azaltılması kararlaştırılan sera gazları, tam aksine on yıl içinde yüzde 10 oranında artmıştı. Ülkemizde de 1998- 2002 yılları arasında toplam fosil yakıt tüketiminde yüzde 10,7 oranında bir artış meydana gelmiştir. Bunu koşut olarak da karbondioksit emisyonu 1997-2001 yılları arasında yaklaşık yüzde 5,2 oranında artmıştır. Bunda, özellikle linyit kullanan termik santrallerin payı büyüktür.
  2. Doğal kaynakların taşıma kapasitesi aşılmıştı.
  3. Biyolojik çeşitlilik ve ormanların korunmasından söz edilmez olmuştu.
  4. ABD küresel ısınmanın önlenmesi anlaşmasını imzalamayacağını açıklıyordu.

Gerçekten, 190 ülkeden katılan binlerce delege, uzman ve hükümet temsilcileri bu zirvenin de başarısızlıkla sonuçlandığını ifade ediyorlardı. Burada bir kez daha anlaşılıyordu ki emperyalist ve sömürgeci ülkelerin çıkarları doğrultusunda hareket edildiği görülmekteydi. Bu toplantıya gözlemci olarak katılan ve medya temsilcileri, bu başarısızlığın nedenlerini aşağıdaki gibi açıklıyorlardı:

  • Zirveyi politikacılar ve yöneticiler ele geçirdi ve kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirdiler. Bunun sonucunda da hazırlanan eylem planı, çok uluslu şirketler ve bazı hükümetlerin maddi çıkarlarına uygun biçimde değiştirildi.
  • Zirveye 189 ülkeden katılan 100 hükümet ve devlet başkanı ile birçok kuruluşun çoğunun liderleri şirket yöneticileri gibi davrandılar, böylece insanlığa ihanet ettiler.
  • Bu zirvede insan hakları yerine şirket hakları tartışıldı.
  • Yenilebilir enerji ve uluslar arası çevre sorunlarının çözümü çalışmalarında da zirveden olumlu bir sonuç alınamamıştır. Yaklaşık 100 ülke temsilcilerinin yenilebilir enerji kullanımının arttırılması için gösterilen çabalar; ABD, Avustralya ve kanada ile Arap ülkelerinin oluşturduğu yadırganacak bir birlik tarafından sabote edilerek, tüm çabaların boşa gitmesi sağlanmıştır.

Sonuç olarak bu zirveyi ticaret firmalarının zaferiylen sonuçlanmıştır. Tabi bir artısı vardı eğer konular enine ve boyuna açıkça tartışılmamış olsaydı küresel ısınma ile ilgili çarpıcı ekolojik afetler uzun yıllara atılıp ertelenebilirdi.

Eğer sera gazlarının salınımını azaltmak için fosil yakıtların kullanımına sınırlama getirilse bu sanayi ile ilgili tüm sektörlerde bazı değişimler zorunlu hale gelecektir. Bu da bazı harcamaların yayılmasını, dolayısıyla karların düşmesi sonucunu doğuracaktır. Ayrıca bu sanayi ülkelerinin dünya pazarındaki yerleri sarsılacaktır. Buna ek olarak ekonomik büyüme hızı da düşecektir. İşsizlik de artabilecektir. ABD, Japonya, kanada, Avustralya, ve Rusya gibi ülkeler genellikle bu tür düşünceler içinde olduklarından, uzun yıllar Kyoto protokolünü imzalamamışlardır. Bu da protokolün yürürlüğe girmesini önlemiştir. ABD, dünyada üretilen sera gazlarını yüzde 24 üretmektedir. Rusya için bu oran yüzde 18 dır. İşte bu iki ülke 2004 yılına kadar bu protokolü imzalamadı. Ancak Rusya 2004 yılı kasım ayında bu protokolü onaylayarak, protokolün yürürlüğe girmesinin önündeki engelleri kaldırmış oldu. Bu gerçeği, BM iklim değişikliği hükümetler arası panel başkanı Rajendra Pachauri ocak 2005’te şu şekilde dile getiriyordu. “insan ırkının yaşamını sürdürme kapasitesini riske atıyoruz.” Bu karamsarlığın nedeni olarak, dünyanın baş kirleticisi ABD’nin Kyoto protokolü’nü imzalamaması gösteriyordu. Bu nedenle de Kyoto protokolü’nün etkili olmasının beklenemeyeceği kanaati belirtiliyordu.

KÜRESEL ISINMANIN ETKİLERİ

Basından bazı başlıklar:

Küresel ısınma insan eliyle yaratıldı

Merakla beklenen BM iklim raporunda, küresel ısınmanın son 50 yılda yüzde 90 oranında insan eliyle yaratıldığı ve asırlarca süreceği belirtildi.
Fransa'nın başkenti Paris'te düzenlenen iklim değişikliği panelinde, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubu tarafından 21 sayfalık bir rapor yayımlandı.
 Grup Başkanı Rajendra Pachauri, raporu "daha önceki araştırmaların birkaç adım ötesine giden çok etkileyici bir belge" olarak nitelendirdi.
Grup en son 2001 yılında yayımladığı raporda "Sera gazları küresel ısınmaya yol açan faktörlerden biri olabilir" demişti.

Aradan 6 yıl geçti, bilim adamları bu kez, "20'nci yüzyılın ikinci yarısındaki sıcaklık artışı yüzde 90 insanların eseri" diyor ve yaklaşan felakete dair olgular sıralanıyor.

Raporda, insan eliyle sera gazlarının salımının neden olduğu bugünkü sorunlar, şöyle sıralandı: Daha az soğuk günler, daha sıcak geceler, öldüren sıcak hava dalgaları, seller ve yoğun yağışlar, yıkıcı kuraklıklar ve kasırga ile tropikal fırtına gücünde artış (Özellikle Atlas Okyanusu'nda).

Raporda ayrıca, ''Eğer şimdi bunun kötü olduğunu düşünüyorsanız, 21'inci yüzyıl boyunca zararlı etkileri, 20'nci yüzyıl sırasındaki etkilerinden daha büyük olacak'' denildi.

RAPORDAN ÇARPICI TESPİTLER 
  • 2100'e kadar sıcaklık 1.8 ile 4 derece artacak. Bu binlerce yıldır iklimde meydana gelen en dramatik değişiklik
  • Uzun süreli ve yoğun sıcak hava dalgalarıyla daha sık karşılaşacağız
  • Uygarlaşma ne kadar yavaşlarsa yavaşlasın ya da sera gazlarının salımı ne kadar azalırsa azalsın, küresel ısınma ve deniz seviyesinin yükselmesi asırlarca sürecek. Okyanuslardaki su seviyesi 18 ile 59 santimetre yükselecek
  • Daha şiddetli fırtınalar görülecek
  • Sıcaklık dalgaları daha sık yaşanacak
  • Kutup buzulları eriyecek. 2100 yılı yazında artık Antarktika olmayabilir
  • Bangladeş'ten Hollanda'ya pek çok kıyı ülkesi sular altında kalma tehlikesiyle karşı karşıya
    Bilim adamları ne dedi?
     Panele katılan Amerikalı bilim adamı Susan Solomon, ''Sera gazlarındaki artışın, insan faaliyetlerinin egemenliği altında olduğundan hiç şüphe yok'' dedi.
     
  • Colorado'daki Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi'nden iklim analizi yöneticisi Kevin Trenberth ise ''Bu durduramayacağınız bir şey. Bununla yaşamak zorunda kalacağız. Farklı bir gezegen yaratıyoruz'' dedi.
  •  Trenberth, bilim adamlarının 1990, 1995 ve 2001 yıllarında yaptıkları uyarılara, dünyanın şimdi daha fazla önem verdiğini kaydetti.
     
  • Arizona Üniversitesi'nden Jonathan Overpeck, "Buradaki nokta, bir şey yapmazsak ve bir şey yaparsak neler olacağına dikkati çekmek. Eğer bir şey yapmamaya karar verirseniz, etkileri bir şey yapmamızdan daha büyük olacaktır'' diye konuştu.
     
Kıyamet yılı 2100
BM 'Küresel ısınma öldürecek' diye uyardı. Maldivler ve Endonezya 'Yok oluyoruz' çığlığı attı. ABD, Çin, Hindistan ve Avustralya ise, 'Raporu dikkate alamayız. Yapacak bir şey yok' mesajı verdi
  Kutup ayıları İzlanda'ya göç ediyor
Küresel ısınma yüzünden Grönland'ın güney doğusunda bulunan İzlanda kutup ayılarının göçüne sahne oluyor. Kopan büyük buz parçaları, üzerlerinde kutup ayılarını da getiriyor. Denizde hiç bu büyüklükte buz parçalarını görmediğini söyleyen halk ise panik içinde.
Sıcaklık dünya rekoru kırdı
Ocak ayındaki sıcaklık düzeyinin tüm dünyada rekor seviyelere ulaştığı, Japon bilim adamlarının bu durumu küresel ısınmaya bağladığı bildirildi.Japonya Meteoroloji Ajansının açıklamasında, dünyada geçen ayki sıcaklık değerlerinin, ocak ayı normal sıcaklık ortalamasından 0,45 derece daha fazla olduğu ve 19. yüzyılın sonundan beri tutulan meteoroloji istatistiklerine göre en sıcak ay olduğu kaydedildi.
Güney Amerika'nın çatısı eriyor
And dağlarındaki Quelccaya buzulunun Qori Kalis adlı büyük parçası, küresel ısınma yüzünden 5 yılda tamamen
Şubat ayında meyve veren armut ağacı herkesi şaşırttı   
DÜZCE’nin Akçakoca İlçesi’nde armut ağacı meyve verdi. Dalları armutla dolan ağaç, görenleri şaşırttı
Amerikalı bilim adamlarından iklim değişikliği uyarısı   
ABD'deki bilim adamlarını temsil eden Amerikan Bilimsel İlerleme Derneği, iklim değişikliği konusunda, yönetimi derhal harekete geçmeye çağırdı.İklim değişikliği konusunda ilk kez açıklama yapan dernek, artık insan faaliyetlerinin sebep olduğu iyice anlaşılan küresel ısınmanın, toplum için giderek büyüyen bir tehdit olduğunu söylüyor.
Dünyanın en çok üyeli bilim örgütü olan Amerikan Bilimsel İlerleme Derneği, karbon dioksit ve sera gazlarının atmosferdeki yoğunluğunun, 650 bin yıldır görülmemiş bir düzeye geldiğini ve dünyanın ortalama sıcaklığının bu yüzden görülmemiş bir hızla arttığını söylüyor.
Buzullara geçmiş olsun!
Grönland ve Antarktika'da yapılan çalışmalar, Birleşmiş Milletler (BM) uzmanlarının geniş çapta buz tabaka kaybının yüzde 50 ihtimalle 'artık önlenemeyeceği' sonucuna varmalarına yol açtı. Hükümetlerini uyarmaya hazırlanan uzmanlar, erimenin deniz seviyelerini 4-6 metre yükseltmesini bekliyor.
Uzmanlara göre erime, 'kıyı şeridinde büyük değişiklik ve deniz seviyesine yakın kısımlarda sellere' yol açacak ve savunmasız alanlardan milyonlarca insanı ve altyapıyı taşımak için 'yüksek maliyetli ve zorlu' çabalara ihtiyaç olacak. Bu konuda en son 2001'de yapılan resmi açıklama, böyle bir olayın gerçekleşme ihtimalini 'çok iyi bilinemeyen, ama büyük ihtimalle çok düşük' olarak tanımlamıştı.
Küresel ısınmadan Everest de nasibini aldı.

Fransa Ulusal Bilim Araştırmaları Merkezi'nden (CNRS) araştırmacılar, Çinli bilim adamlarının Everest'in zirvesinden aldıkları buz parçalarını inceledi.
    
Araştırmacılar, 20'nci yüzyılda buz içindeki gaz miktarının önceki yüzyıllara göre azaldığını saptadı. Bu da buzulun yüzeyindeki karın yaz mevsiminde daha hızla eridiğini gösteriyordu.

CNRS, araştırmanın, 'küresel ısınmanın dünyanın çatısındaki toktağan karları etkilediğini açıkça gösterdiğini' açıkladı.

Himalaya ve Tibet Platosu'ndaki iklim değişikliğinin, meteoroloji istasyonlarının ve arşivlerin az olması nedeniyle hala çok iyi bilinmediğini belirten CNRS, Çinli bilim adamlarının 2001-2002 yıllarında Everest'in kuzey sırtındaki Doğu Rongbuk buzulundan üç örnek almayı başardığını belirtti.

Örneklerden ikisinde buzun içindeki gaz oranını ölçmeyi başaran Fransız bilim adamları, böylece 2 bin yıl öncesinin iklimi hakkında işaretlere de rastladı.
Küresel ısınmanın Amazonlara da yıkıcı etkilerinin olacağı bildirildi.
Brezilya Ulusal Uzay Araştırmaları Enstitüsü tarafından yapılan, Çevre Bakanlığı’nın yayımladığı rapor, Brezilya’da 2100’e dek sıcaklığın ortalama 4 derece artabileceğini ortaya koydu.En kötümser tahmine göre Amazon bölgesinde sıcaklık 8 derece artabilir, bu da “savanadaki bakir ormanın değişimine” neden olabilir.
Araştırmacılardan Jose Marengo, “dünyanın akciğerleri” olarak bilinen Brezilya’daki Amazon yağmur ormanlarına ileride bu benzetmenin yapılamayacağını, küresel ısınmanın sonucu olarak bölgenin karbondioksitin yayıldığı bir bölge durumuna gelebileceğine dikkati çekti.
Brezilya’daki diğer bölgelerin de küresel ısınmadan nasibini alabileceğini belirten araştırmacılar, 100 yıl içinde yarı kurak olan kuzeydoğunun kurak duruma gelebileceğini, nüfusun yüzde 25’inin, yani 42 milyon kişinin yaşadığı kıyı bölgelerinde deniz düzeyinin yarım metre artabileceğini vurguladılar
Hollanda, tarihinin en sıcak kışını yaşıyor. Kraliyet Meteoroloji Kurumundan (KNMI) verilen bilgiye göre, Aralık, Ocak ve Şubat aylarının sıcaklık ortalaması, genel kış aylarının sıcaklık ortalamasının 3 derece üstüne çıkarak 6,5 derece oldu.
Hollanda’da kış aylarında sıcaklık ortalama 38 gün sıfırın altına inerken, bu yıl sadece 9 gün eksi dereceyi gördü.
Düzenli olarak sıcaklık ölçümünün 1706 yılından bu yana yapıldığı Hollanda’da, önceki en sıcak kış 1990 yılında yaşanmıştı. Söz konusu yılın kış aylarında ortalama sıcaklık yaklaşık 6 derece olarak ölçülmüştü.
Çocuklarımızın geleceği tehlikede
 BM'nin küresel ısınma risklerine dikkati çekeceği iklim raporunun yayımlanmasından birkaç saat önce yazılı açıklamada bulunan Steiner, küresel olarak mesajın açık olduğunu belirterek, çok geç olmadan bir şeyler yapılmaması halinde, karbondioksit ya da sera etkisi yaratan diğer gazların insanlık için gerçek bir risk oluşturduğu konusunda şüpheye mahal kalmayacağını ifade etti.Steiner, "2007'de doğacak çocuklar daha sıcak bir dünyada, meteorolojik koşulların dikkate değer biçimde değiştiği ve denizin daha yüksek bir seviyede olduğu bir dünyada yaşayacak" ifadesini kullandı.
Bilim adamlarına ahlaksız teklif   
BM’nin büyük ses getiren iklim raporundan rahatsız olan bazı ABD’li şirket ve kuruluşların, bilim adamlarına raporu eleştirmeleri ve açıklarını bulmaları için 10’ar bin dolar vermeyi teklif ettiği iddia edildi.Kendilerine gönderilen mektupları Guardian muhabirlerine gösteren bilim adamları, bu teklifi ‘bilimi siyasi amaçlar için kullanmaya yönelik çaresiz bir girişim’ olarak nitelendirdi.

Çin’den küresel ısınma itirafı   

Çin yönetimi, etkileri dünya çapında hissedilmeye başlanan küresel ısınma ve çevre konularında hiçbir ilerleme kaydetmediğini resmi bir raporla itiraf etti.

Dünyanın ısınmaya devam etmesi halinde Avrupa'daki kuş türlerinin 3'te 1'i yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak.


Küresel ısınmaya karşı etkili önlemler alınmaması durumunda 'insanların kurbağalar gibi pişeceği' belirtiliyor.
Dünya iklimine Sibirya alarmı
Sibirya'da hızla yükselen sıcaklık, dünya iklimi için tehlike çanları çalıyor.


 
Küresel ısınmadan en çok etkilenecek bölgenin Akdeniz olacağı belirtiliyor. Başta Çukurova olmak üzere Konya Havzası ve Ege Bölgesi küresel ısınmanın olumsuz sinyallerini şimdiden vermeye başladı.

Çukurova için pamuk, Konya için şeker pancarı, Ege için ise kiraz artık hayal olacak.

Çukurova çiftçisi şaşkın. Geçtiğimiz kasım ayında aşırı yağışların ardından gelen sel felaketiyle mücadele eden çiftçiler şimdi de üç aydır yağmur yağmamasının neden olduğu susuzlukla başa çıkmaya çalışıyor.

Çiftçiler telafi için ektikleri buğdayın henüz çimlenmemesinden kaygılı.

Çukurovalılar baharda ekilmesi gereken pamuk, mısır gibi ürünlere verilecek su olmadığını söylüyor. Halkın bir kısmı çareyi yağmur duasında, bir kısmı da kurban kesmede arıyor.

Çukurova'nın kuzeybatısındaki Konya Ovası ise çoktan çölleşme belirtileri göstermeye başladı. Bölgedeki mevcut kaçak kuyular, bilinçsiz sulama ile düşen yağış miktarının azlığı ovayı tehdit ediyor.
 
Ege daha şanslı
 
Ege Bölgesi şimdilik şanslı ancak bazı kesimlerinde belirtiler üreticileri ürkütüyor. Erik ağaçları çiçek açtı, kiraz kış uykusuna yatmadan tomurcuk vermeye başladı.
 Yaş meyve sebze ihracatının en büyük kalemi olan kiraz, küresel ısınma mağdurları arasında yer alacak gibi gözüküyor.
  Bilim adamları, büyük ve sayısı artan orman yangınları ve buzulların erimesiyle sahillerin dolacağını öngörüyor. Tarım arazilerindeki ürün değişikliği de büyük nüfus hareketlerini yani göçleri ve bulaşıcı hastalıkları artıracak. Türkiye'nin güney sahillerindeki güneş deniz kum turizmi Samsun ve Trabzon'a kayacak.
Küresel ısınmanın Türkiye’ye etkileri
İstanbul Teknik Üniversitesi Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü, küresel ısınmasının, Türkiye üzerindeki etkilerine ilişkin bir senaryo hazırladı. Bu senaryoya göre, küresel ısınma aynı şekilde devam ederse, 2070’te Türkiye genelinde sıcaklıklar 6 derece kadar yükselecek. Ekosistem değişecek, canlı türleri yok olma tehlikesi yaşayacak.

Dünyanın 13 yılı kaldı
BM, iklim felaketinin nedenlerini inceleyip geleceğe ilişkin tahminler yapılan yeni bir rapor yayınladı. Uzmanlara göre iklim felaketinin önlenmesi için 2020 yılına kadar önlem alınması gerekiyor, aksi takdirde geri dönülmez noktaya gelinmiş olacak.

Kyoto protokolü ABD’ye rağmen kabul edildi!!
BM:iklim değişikliği savaş kadar tehlikeli!!
Akdeniz 3000 yıldır hiç bu kadar ısınmamıştı. İtalyan çevre uzmanları, Akdeniz’de su sıcaklığının son 3000 yılın en yüksek düzeyine ulaştığını açıkladı.
Küresel ısınma yoksulu vuracak!!



2070 YILINDA YAZILMIŞ BİR MEKTUP!!!
50 yaşına henüz bastım ama görüntüm 85 yaşındaki bir insanın ki gibi..
Yeterince su içmediğim için böbrek sorunları yaşıyorum. Korkarım ki yaşamak için çok vaktim yok. Ben bu topluluktaki en yaşlı insanım….
5 yaşında bir çocuk olduğum günleri hatırlıyorum o zaman her şey çok farklıydı. Parklarda pek çok ağaçlar, evlerde güzel bahçeler vardı ve ben yarım saat boyunca büyük bir zevkle duş alırdım. Bu günlerde ise cildimizi temizlemek için mineral yağlı havlular kullanıyoruz.
Eskiden kadınların güzel saçları vardı. Şimdi ise başımızı su kullanmadan temiz tutmamız gerektiği için traş etmek zorundayız… Eskiden benim babam arabasını su hortumdan akan su ile yıkardı, şimdi ise benim oğlum suyun bu şekilde ziyan edilebileceğine bir türlü inanmıyor….
Sokaklarda posterlerde radyoda ve televizyonda SUYU DUYARLI KULLAN uyarıları olduğunu hatırlıyorum. Ama hiç kimse bu uyarıları önemsemedi suyun sonsuza dek var olacağını sandık…. Şimdi ise tüm nehirler göller, barajlar ve yeraltındaki su yatakları ya kurudu yada kirlendi.
Sanayi hemen hemen durma noktasına geldi ve işsizlik büyük oranlara ulaştı yegane iş alanı deniz suyunun tuzunu çıkarıp kullanabilir hale getiren fabrikalar, ve işçiler maaşlarının bir bölümünü içme suyu olarak alıyorlar.
Sokaklarda eli silahlı haydutların bir bidon su için insanlara saldırmaları çok yaygınlaştı..
Eskiden yetişkin bir insanın günde 8 bardak su içmesi tavsiye edilirdi, şimdi ise benim sadece yarım bardak su içmeme müsaade ediyorlar. Biz şimdi bir kere giyilip atılan giysileri giymek zorundayız, ve buda çöp miktarını arttırıyor… Bizim şimdi kanalizasyon sistemi susuzluktan çalışmadığı için fosseptik kullanıyoruz..
Nüfusun artışı görünümü korkunç: Susuzluk nedeniyle kırışık, sıska, ültraviyole ışınları nedeniyle yaralarla dolu vücutlar… Şimdi ozon tabakası zayıfladığı için ışınlar çok daha kuvvetli cilt kanseri, mide bağırsak enfeksiyonları ve idrar sistemi sorunları ölümlerin ana sebepleri..
Cildin aşırı kuruması nedeniyle 20 yaşındaki bir genç 40 yaşında gibi görünüyor.. Bilim adamları araştırdılar ancak bu soruna bir çare bulamadılar. Su üretilmiyor ağaç ve sebze olmadığı için oksijende azaldı ve bu yüzden yeni neslin zeka kapasitesi ciddi bir şekilde zarar görüyor..
Pek çok erkekte sperm oluşum morfolojisi değişti ve bunun sonucunda da bebekler kusurlu, mutasyonla ve fiziksel sakatlıklarla doğuyorlar.
Devlet soluduğumuz hava için bize para ödetiyor. Erişkin başına günde 137 m küp soluyoruz..
Bu parayı ödemeyen insanlar güneş enerjisiyle çalışan büyük mekanik akciğerlerle havalandırılan bölgelerden kovuluyorlar. Soluduğumuz hava kaliteli değil ama nefes alabiliyoruz… Ortalama insan ömrü 35 yıl…….
Hala biraz yeşil alanı olan, nehirleri akan, bölgeler silahlı askerler tarafından korunuyor.
Su altın ve elmastan çok daha değerli bir hazine haline geldi..
Yaşadığım yere nadiren yağmur yağdığı için hiç ağaç yok.. Bazen yağış beklerken asit yağmurları yağıyor.
Mevsimler ciddi bir şekilde 20.yüzyılın çevreye zarar vermesi, sanayisi, atomik denemeler ve çevreye yaptıkları kirlerden etkilendiler.
Oğlum benden gençliğimden söz etmemi istediği zaman ona yeşil tarlaların, çiçeklerin güzelliğini, yağmuru, nehirlerde yüzmenin, balık sulamanın, içebildiğimiz kadar su içebilmenin ne büyük bir zevk olduğunu ve insanların ne kadar sağlıklı olduklarını anlatıyorum.
O bana babacığım şimdi neden su yok? Diye sorunca işte o zaman boğazım düğümleniyor..
Kendimi suçlu hissetmekten bir türlü kurtaramıyorum. Çünkü ben de o yaşadığı çevreyi kirleterek tahrip olmasına sebep olan, tüm uyarılara kulağımı tıkayan nesle aitim.
Şimdi ise bizim çocuklarımız bunun bedelini ödüyorlar. Yeryüzünde, şimdi doğanın tahribatının dönüşü olmayan bir seviyeye ulaşmasından dolayı kısa süre için yaşamın mümkün olmayacağına kesinlikle inanıyorum.
Ne kadar çok isterdim geriye dönüp insanoğluna bunları anlatmayı….
Henüz daha dünya gezegenimizi kurtarmaya zamanımız varken..!!!
Kaynaklar:
  • Ekolojik sorunlar ve çözümleri (Tubitak)
  • İklim değişikliğinin gündemin ilk sıralarına taşımak (Tema)
  • (UNCED) Çevre bakanlığı
  • Prof. dr. Necmettin Çepel (küresel ısınma)
  • Gündem gazetesi vb..