10 Nisan 2011 Pazar

MİT Ajanından 'Cemaat' Itirafları


Van 100. Yıl Üniversitesi’nde okurken MİT tarafından ajanlaştırılarak Erzurum polis okuluna, oradan dağa ajan olarak gönderilen Deniz Nemrut kod adlı Feyzullah Tunç çarpıcı itiraflarda bulundu. Zaman Gazetesi bürosu ile Gülen yurtları, dershaneleri ve okulları üzeri yapılan ajanlık faaliyetlerini detayları ile anlatan Tunç, MİT ve polisin ajanlaştırma taktiklerini sıraladı.

Uzun süredir ajanlık faaliyeti yürüten ve Van’ın Muradiye nüfusuna kayıtlı Feyzullah Tunç devletin Kürt gençlerine dönük ajanlaştırma faaliyetleri konusunda önemli itiraflarda bulundu. Ajanlaştırma faaliyetlerinde Gülen Cemaatine bağlı okul, yurt ve dershanelerle polis ve MİT işbirliği dikkat çekici.


Gerilla alanlarına ajan olarak gönderilen Tunç itiraflarda bulunarak, pişman olduğunu ve örgütte kalmak istediğini söyledikten kısa bir süre sonra ise kaçtı. HPG ve KCK yetkilileri bu kişiye karşı halkın ve kurumların duyarlı olmasını istedi.


İLK RANDEVU ZAMAN GAZETESİ BÜROSUNDA


Feyzullah Tunç lise birinci sınıftayken dershane sınavından aldığı yüksek puan nedeniyle kendisine ödül olarak içinde Zirve Yayınları’nın üniversite hazırlık setini içeren bir koli gelir. Kolinin içinde bir mektup vardır. Daha başarılı sonuçlar için mektuptaki telefonu araması istenir. Tunç bu numarayı aradığında artık yaşamında önemli bir yer tutacak olan Zakir Karayel isimli kişi kendisi ile Zaman Gazetesi bürosunda buluşmasını ister. “Randevu günü gittim. Zakir Karayel’le tanıştım. Zaman gazetesi dağıtımcısı ile aynı sınıftaydık. Hakkımdaki bilgileri ondan almıştı. Ailemle sorunlarım vardı ve bunu sınıftakiler biliyordu. Zakir bana Şahika Öğrenci Yurdu’nda ücretsiz kalma teklifinde bulundu. Teklifini ret ettim. Uzun uzun tartıştık. Kürtlerin cahil olduğunu, okumadığını, bu yüzden toplumun geri kaldığını, okuyup hizmet etmem gerektiğini söyledi” diye anlatıyor ilk randevuda konuşulanları. O görüşme ardından yaşamını değiştiğini belirten Tunç daha sonra da sık sık Zakir Hoca ile görüşür.


HÜSEYİN ÇELİK’İN YAKIN DOSTU


1998 sonbaharında Van yüzüncü yıl üniversitesi elektrik bölümünü kazanan Tunç yine Zakir Hoca aracılığı ile Fetullah Gülen cemaatine bağlı Özel Çınar ilköğretim okulu muhasebecisi Hakan Solmaz ve Nur Yavuzer adında iki arkadaşı ile aynı evde kalmaya başlar. Tunç, Özel Çınar Dershanesi sahibinin Hüseyin Çelik’in de yakın dostu olduğunu belirtiyor.


1999 yılında HADEP gençlik kolları ve gazete dağıtımı gibi çalışmalarda yer alan Tunç, Zakir Hoca tarafından uyarılır: “Her sabah kahvaltı yaptığım bir kahve vardı. Bir gün kahvaltı yaparken Zakir ve Murat yanıma geldiler. Murat’ı ilk defa görüyordum. Kim olduğunu sormadım. Çalışmayı bırakmamı söylediler. Kabul etmeyince biraz esnek yaklaştılar. Murat ve Zakir’le birkaç defa daha tartışmalarımız oldu. Bir gün babamla görüştüm o da çalışmaları bırakmamı söyledi. Çalışmalardan ayrıldım. Bir süreliğine Van dışına çıktım. Döndüğümde bir gün markette Murat’a rastladım, üzerinde polis elbisesi vardı”.


ERZURUM POLİS OKULUNDA ÖZEL EĞİTİM


Murat’ın polis olduğunu öğrenen Tunç birkaç kez onun evine gider ve görüşürler. Murat, HADEP’ten istifa ederse kendisine yardımcı olacağını söyler. Tunç HADEP’ten istifa edince Murat kendisine bir dosya verir: “Dosyada polis okuluna başvuru belgeleri vardı. Babamın da isteği bu yönlü olduğu için başvuru yaptım. 2001 yılının başlarıydı. Üç aşamalı sınavları geçerek Erzurum Polis Okulu’nun öğrencisi oldum. Kendi başarım sayılmaz. Murat’ın girişimleri sonucu oldu. Anlaşılan etkili bir komiserdi”.


Erzurum polis okulunda normal öğrencilerden ayrı, farklı kimliklerle eğitilen 8 kişilik ekip kısa aralıklarla tek tek okuldan kovulurlar. Bunun taktik amaçlı olduğunu dile getiren Tunç’a okuldan kovulduktan sonra Zakir ve yanında tanımadığı iki kişi, artık göreve hazır olduğunu söylerler.


AJANLAŞARMA YÖNTEMLERİ


Ajanlaştırılacakların kişilik özelliklerine göre birçok yöntemin kullanıldığını belirten Tunç; “Kişiliğin şekillendiği aile, bölge ve arkadaş yapısı tahlil edilir. Arayışları, ilgi alanları, yaşadığı sorunlar, ilişkileri tespit edilerek bunlar üzerinden nasıl bir yaklaşımın esas alınacağı belirlenir” diye anlattı.


KULLANILAN TAKTİKLER


Bundan sonra diyalog aşamasına geçilir. MİT ajanı kullanılan taktiklerden bazılarını şöyle sıralıyor:


-Kişinin zayıflıkları kullanılarak bir yanlışlığa sürülür. Yanlışlık ona karşı kullanılır. Sonra yardım etmek için el uzatıp kendine bağlamak.


-Sıkı bir takibe alarak planlanmış tesadüflerle kişi ile ilişkilenilir.


-Aracılar devreye sokulur. Bu konuda ev arkadaşı, iş arkadaşı, okul arkadaşı, çocukları, kardeşleri vb. aracılığı ile hem kişiyi onların bakış açısından tanıma hem de onlar üzerinden baskı uygulayarak kendine bağlama yöntemi de en fazla sonuç alan yöntemlerden biridir.


-Dert ortağı rolü ile kayıtsız, şartsız yardım etmek, bu şekilde kişiyi baskı altına alarak koşullandırmak.


-Kadınların kullanılması da diğer bir önemli taktiktir. Ajanlaştırmada kullanılan bir kadın kişiyi kendine bağlar. Duygularıyla oynayıp, alt üst olmasını sağladıktan sonra onu terk eder. Kişinin girdiği boşluktan faydalanılır. İntikam ve nefret duygusu kullanılır. Eğer uzun süreli bir ilişki kurulmuşsa hedefler daha büyüktür. Kamuflaj amaçlı olabileceği gibi daha fazla bilgi almak için de bu yönteme başvurulur. Evlilik, metres tarzı ilişkiler geliştirilir. Bunun için kimi zaman manken ve sanatçılar da kullanılır.


-Kişinin aile, toplum ve çevresine karşı tepkisinin kullanılması da uygulanan diğer bir yöntemdir. -Özellikle toplum dışı kalmış, kendini toplum dışı hisseden kişilerde daha fazla sonuç alınır. Bu kişilerin içinde yaşama karşı hiçbir sorumluluk hissi duymayan, umutsuz, hiçbir kaygı taşımayan, insanlardan kaçan, korkak olanlar ajanlaştırmaya daha yatkın kişilerdir.”


DENİZE DÜŞEN YILANA SARILIR


Tunç, yaşamda ciddiye alınmadığını düşünenlerin MİT, Gülen Cemaati mensupları ve polisin oluşturduğu şebekelerin devreye girmesiyle kendilerinin ciddiye alındığı fikrine kapıldığını ve bulduğu bu dala sıkı sıkıya sarıldığını ifade etti. Tunç devamla şunları belirtti: “Denize düşen yılana sarılır yada yumurtadan çıkan civcivin karşısında gördüğü ilk canlıyı annesi sanıp peşine düşmesi gibi insanlar bu şebekelerin her dediğini yapmaya başlıyor. Bir kişi için bazen seneler harcanır. Yirmi-otuz kişiye el atılır ama birinde sonuç alınır.”


SÜREKLİ TAKİP VE SINAMA


Direkt ilişkiye geçilip ajanlık konusunda ikna edilmeye çalışılan kişi, sürekli takip, polis tarafından gözaltına alınma, para ve kadın zaaflarının sınanması ekseninde bir sürece tabi tutulur. Kişinin takip ettirildiği ona hissettirilir ve tedbir alıp, almadığı incelenir. Hiç alakası olmadığı bir olayla ilgili gözaltına alınarak heyecan, korku ve soğukkanlılığı ve olayı nasıl ele alındığı gözlemlenir.


ÜÇÜNCÜ SAYFA HABERLERİ ÖZEL GÜÇLERİN ROLÜ MÜ?


Şebekeler gençlik çağının özelliklerini eğitim konusu olarak ele alırlar. Gençliğin arayışlarını yönlendirmede her türlü yöntem kullanılır. Bu konuda medya da çok önemli bir rol oynar. Ajan Tunç medyada taciz, tecavüz, aldatma, zengin olma, iflas etme, cinayet gibi konuların sürekli işlenmesi ile ahlaksızlığın normalleştirildiğine ve medyada bu tür haberlerin yer bulmasında devlet içinde özel güçlerin de rol oynadığına dikkat çekti.


“BEN OLTADA BALIK GİBİYDİM”


Gençlere yönelik kurulan ajanlaştırma tuzakları konusunda itiraflarda bulunan Tunç kendisine ilişkin ise şu bilgileri verdi; “Ben bu işe gönüllü giriştim. Bazı özelliklerim onlar için deyim yerindeyse oltada balık gibiydim. En büyük zafiyetim yaşamla, toplumla hiçbir alakam yoktu. Maceraperest oluşum, yeni bir şey yaşamak adına hiçbir toplumsal ahlaki değeri tanımamam, yaşama bir oyun gibi bakmam, sanki yaşamıyorum da bilgisayar başında oturmuş oyun oynuyorum gibiydim. Halen bu etkiyi yaşıyorum. Benim yaşamımın hiçbir ilkesi, ölçüsü, kuralı yoktu. Nasıl olursa olsun, fark etmiyordu.”


ÇEKİRDEKTAN AJANLAŞTIRMA: YİBO VE SHÇEK


Çocukluk çağından itibaren ajanlaştırmada kullanılan temel kurumlar ise YİBO ile Çocuk Esirgeme Kurumları, kreş ve özel okullar olarak dikkat çekiyor. Bu kurumlarda çocukların ispiyonculuğa alıştırıldığını söyleyen ajan Tunç; “Çocukların zeka düzeylerine ve yaşlarına göre eğitimler verilir. Özellikle kahramanlığa vurgu yapılır. Kişi kendine dünyayı kurtarma rolü biçer. Büyüdükçe kafasında oluşturulan temel tema kötülüklerin kaynağının toplum olduğu, devletin bu kötülüklerle savaştığıdır. Kendimi ve devleti korumalıyım” dedi.


BEYKOZ’DA SİLAH EĞİTİMİ


MİT, JİTEM, Özel Harekat ve TEM’in kendine göre farklı yöntemler uygularken, eğitimler de alınacak görev ve alana göre belirlenir. Eğitimlerin görevlerle içi içe yürütüldüğünü belirten Tunç askeri eğitimler dışında, diğer eğitimlerin hastane, okul, bazı özel kuruluş gibi yerlerde görüldüğüne dikkat çekti. Kendisinin ilk görevinin İstanbul’da El-Kaide ile bağlantısı olduğu belirtilen Altunyıldız Tekstil Fabrikası ve orada çalışanlar hakkında bilgi toplamak olduğunu dile getiren ajan Tunç devamla şunları kaydetti: “2 ayda tüm bilgileri toplayıp ortadan kayboldum. Zakir’in verdiği telefonu aradım. Şifremiz ‘hocanın selamı var’ cümlesini söyleyip o kişiye bilgileri postaladım. 2 gün sonra aradığım kişi merkezden Uysal’ı görmemi istedi. Gidip onu gördüm. Birlikte Beykoz’a silah eğitimi için gittik. Ormanlık bir alanda 12 gün boyunca Karnas ve Kaleşnikof eğitimi aldım.”


“SAĞLIK EĞİTİMİ ALIP DAĞA ÇIKACAKSIN”


Silah eğitimi ardından yeniden Van’a dönmesi istenir Tunç’tan. Van’da kendisini otogardan Erdinç adında bir komiser karşılar ve polis misafirhanesine götürür. DEHAP’ta çalışması istenir ve illegal kanallarda aktif olması istenir. “Sağlık eğitimi alıp dağa çıkacaksın” denilen Tunç gençlik çalışmalarında görev alır. Göze girmek için bir polis otosu dahi yaktığını söyleyen Tunç bu dönemde asayiş polislerince göz altına alınır. Ertesi gün bırakılan ajana polisler ve askerlerle yüz göz olmaması telkin edilir. Bir yandan DEHAP çalışmalarında yer alırken diğer yandan haftada iki gün sağlık eğitimi aldığını kaydeden Tunç şöyle anlatıyor: “Dikkat çekmemek için fizik tedavi gördüğümü söyledim arkadaşlara. Sağlık eğitimi veren 4 kişilik bir ekipti. Doç. Dr. Nihat Tosun, Ali Doğan, Fuat, Birgül’dü isimleri. İlkyardım dersleri kapsamlı verildi. Mermi ve parça çıkarılması veya nasıl müdahale edildiği, dikiş atma, enfeksiyon, sindirim sistemi, kırık, çıkık, mide-bağırsak hastalıklarının tedavisi konusunda eğitildim. Hastanenin ameliyathane bölümünün bir odasında eğitim veriliyordu”.


AJANLAŞTIRMADA ZEKİ HOCA’NIN ROLÜ


Ajanlaşmasında önemli rol oynayan Zakir Hoca’nın 2002 yılının baharında evine gelerek bir daha görüşmeyeceklerini, kendisinin Bangladeş’e gideceğini söylediğini kaydeden Tunç şöyle söylüyor: “Erdinç ve Murat isimli polislerle bir birim olarak çalışıyorduk. Erdinç artık katılmam gerektiğini ama gitmeden önce Abdullah Öcalan’ın AİHM’ne sunduğu savunmalarından işaretlenen bölümleri okumamı istedi. Yine bir zarfın içinde çözümlemeleri verdi onlara göre hareket etmemi istedi”.


ISPARTA’DA SAVAŞ EĞİTİMİ


DEHAP’ta birlikte çalıştığı arkadaşlarına Ankara’ya ameliyat olmaya gideceğini söyleyen ajan Tunç Isparta’ya savaş eğitimi görmeye gider. Şehir dışındaki bir askeri alana giden Tunç burada “Deniz” kod ismini alır. “Savaş ile ilgili bir saatlik konuşma yapıldı. Savaşmak ölmek ve öldürmektir denildi. Pusu, sızma, saldırı ve suikast eğitimleri verildi. Dağda yürürken dikkat edilecek konular üzerinde duruldu. Bulunduğumuz alanın özel güçlere ait bir alan olduğunu düşünüyorum. Bir ay sonra yeniden Van’a döndüm ve yeniden çalışmalara katıldım”.


AJANLIK FAALİYETLERİ


Ajan Tunç yürüttüğü ajanlık faaliyetlerini şöyle sıralıyor;


-Van’da çalışma yürüttüğü sırada gençlikle ilgili bilgilerin verilmesi. Aktif olan, öncülük yapan gençlerin deşifre edilmesi ve işlevsizleştirilmesi.


-Yurtsever aileler hakkında bilgi verilmesi,


-Gerillaya çıkış kanallarının deşifre edilmesi,


-Özalp’ta gençliğin işlevsizleştirilmesi, tutuklatılması


-Tatvan’da gençlik potansiyelinin açığa çıkarılıp tutuklatılması.


“DAĞDAKİ GÖREVİM BİLGİ AKTARMAKTI”


Bir süre gerilla alanlarında da ajanlık faaliyetlerini sürdüren Deniz Nemrut kod adlı Feyzullah Tunç dağdaki görevinin bilgi toplayıp aktarmak olduğunu belirtti. Ajan Tunç dağ koşullarında ekip ve ulaşabileceği somut bir yer olmadığı için farklı bir şey yapmasının da zor olduğunu dile getiriyor.


HPG: KÜRT HALKI AJANLARA KARŞI DUYARLI OLMALI


Deşifre olmasının ardından yürüttüğü faaliyetler ve ilişkileri hakkında kapsamlı bilgiler veren Deniz Nemrut kod isimli Feyzullah Tunç kendisine bir şans tanınmasını istedikten kısa bir süre sonra kaçtı. HPG ve KCK yetkilileri Kürt gençlerinin ajanlaştırılarak dağa gönderilmeleri nedeniyle kazanımcı yaklaştıklarını, ajan olarak gönderildiği halde dağ yaşamından etkilenerek saflara katılım yapan birçok gencin olduğunu kaydettiler. Ancak Deniz isimli bu ajanın tüm itiraflarına ve pişman olduğunu söylemesine rağmen ihanetçilikte ısrar ederek kaçmasının gittiği yerlerde ajanlık faaliyetlerini sürdüreceği anlamına geldiğini belirten HPG ve KCK yetkilileri Kürt halkını ve kurumlarını bu kişiye karşı duyarlı ve tedbirli davranmaya çağırarak görüldüğü yerde öz savunma mekanizmalarını işletmesini istedi.


ZOZAN SIMA-ANF

Büyük Yalan


Türk devleti Kürdün de devleti olabilir mi? Hiç bir zaman olmadı; olamaz ve olamayacak. Bazı şeyler vardır ki, onu tabiatı dışında bir niteliğe büründüremezsiniz.

Türk devleti Türklüğün yerel ve uluslararası çıkarlarını korumak üzere kurulmuş tek milliyete dayalı bir devlettir. Bu devlet Yunanistan, Bulgaristan, Kıbrıs veya başka bir yerde bulunan Türklerin sorunlarııyla ilgilenir; ortada bir sorun varsa karıştırır, kışkırtır ve ajan faaliyetleri yürütür.

Örneğin bırakalım kendi sınırları içinde yaşayan Kürt kökenli vatandaşların hakkını savunmayı; Irak, Suriye ve İran'da bulunan Kürtlerin kimlik ve kişilik kazanmasını ulusal çıkarlarına aykırı sayar. Yunanistan, Kıbrıs, Bulgaristan veya Kerkük'teki bir avuç Türkün statü kazanması için çanhıraş bir çaba harcarken, Saddam döneminde evlerinden sürülmüş Kürtlerin Kerkük'e dönme çabalarını "Türk ulusunun çıkarlarına karşı düşmanca faaliyetler!" olarak niteler. Bu devlet o kadar Kürtlerin devleti değildir ki, Kürt vatandaşlardan alınan vergilerle Türk okulları açar, Kürdün köylerini dağıtıp gözlerini oyacak katil sürüleri besler. Kürtlerden alınan vergilerle Kürt dil ve kültürünü yasaklamanın tedbirllerini alır; mecliste temsil hakkı bulmasınlar diye özel kanunlar çıkarır.

Her MGK toplantısında Kürt tehlikesi ilk gündem maddesi olarak görüşülür ve bu tehlikeyi geriletecek özel tedbirler alınır. Türk devletinin Kürtlerin de devleti olduğu sözü, hayatımda duyduğum en büyük yalandır. Kürtler Türkiye'nin en yoksul insanlarıdır. En kaba işler onların elinden geçer. İşsizlik, yoksulluk, evsizlik Kürtlere uygun görülmüş bir yazgıdır. Sokak çocukluğu, serserilik, sürgün vs.. Kürtler, Türkiye'nin nüfus dolgusu olarak görülmüş ve gittiği her yerde buna uygun muamele görmüştür.
İşin bir de zulüm yanı vardır. Kürtler bir şey istemediği sürece kimliksiz ve kişiliksiz bir şekilde yaşamalarında bir sakınca görülmez. Bütün sorun Kürtlerin tarihi kökenlerine bağlı bir şekilde kendileri olarak yaşama arzularının başladığı noktada ortaya çıkar. O zaman devlet Türklüğünün zalimliği girer devreye.
Çocuk Uğur'a 13 kurşun sıkacak ve Şırnak'ta öldürdüğü beş Kürt gencine mezar yeri vermeyecek ve onları kepçe ile üst üste gömecek kadar Kürt ve Kürtlükten uzaktır bu devlet. Silahlı Kürde yaptığı muamele ile silahsız Kürde yaptığı muamele arsındaki terk fark birinde zamana yayılmış toplumsal ölüm, diğerinde anında silahlı ölüm öngörmüş olmasıdır.

Türk devletinin aynı zamanda Kürtlerin de devleti olduğu sözü 85 yılık büyük bir yalandır. Büyük yalanı devlet silahla, aydınlar siyasi ve kültürel yağcılıkla idare etmişlerdir bugüne kadar. Bu yalanla yaşamanın hergün aldatan bir eşin gözlerinin içine bakmak ıstırabı olduğunu da biz söylüyoruz.

Hasan Bildirici

27 Ocak 2005