11 Temmuz 2012 Çarşamba

Marksist Dünya Tarihi / Bölüm 2: Üst Paleolitik Devrim

Marksist Dünya Tarihi serisinin ikinci bölümünde Neil Faulkner, çok eski atalarımızın inanılmaz yenilenmelerini ve uyumluluklarını, dil ile imgelemi emsalsiz biçimde bir araya getirişlerini, kültürün farklı ortamlara ayak uydurmak için nasıl şekillendiğini gözler önüne seriyor.

Bundan 200 bin yıl önce, Afrika’da bir yerlerde bugün yeryüzündeki tüm insanların ortak atası olan bir kadın yaşamış. Biz, onu “Afrikalı Havva” olarak biliyoruz. O, türünün ilk örneğiydi: Homo Sapiens–günümüz insanı.
Bunu ortaya çıkaran DNA analizleridir. DNA, organik yaşam için şablon sağlayan, hücrelerin içindeki kimyasal kodlamadır.

Yaşam biçimlerinin ne kadar yakından ilişkili olduğunu görmek için benzerlikler ve farklılıklar üzerinde çalışılabilir.

Mutasyonlar olur ve hayli kalıcı oranlarda birikir. Bu, genetisyenlere türler içinde ve arasında biyolojik çeşitliliği ölçme imkânı sağlamakla kalmaz. Aynı zamanda, iki grubun ayrılmasının ve melezlenmenin sona ermesinin üzerinden ne kadar zaman geçtiğini hesaplamalarına da yardımcı olur.

DNA’larımızdaki mutasyon bu sebeple, yaşam dokumuzun içindeki geçmişin “fosil” kanıtını oluşturur.

Afrikalı Havva’nın DNA tarihi, bilinen ilk Homo Sapiens’in dönemi ile eşleşir. 1967 yılında Etiyopya-Omo’da bulunan iki kafatası ve bir kısmi iskelet, günümüzden 195 bin yıl öncesine aittir.

Yeni türler farklı görünüyordu. Eski insanlar uzun, zayıf kafataslarına, eğimli alınlara, çıkık kaşlara ve güçlü çenelere sahipmiş. Günümüz insanları büyük, kubbe şeklinde kafatasına, daha yassı surata ve daha küçük çeneye sahip.

Değişim temel olarak büyüyen beyin boyutuyla ilişkili: Homo Sapiens bir hayli zeki. Büyük beyinler, bilgiyi depolamayı, yaratıcı düşünceyi, karmaşık yöntemlerle iletişim kurmayı olanaklı kılıyor. Bunun anahtarı ise dil.

Dünya, sözcükler vasıtasıyla sınıflandırılmakta, analiz edilmekte ve tartışılmakta. Afrikalı Havva, durmadan konuşan biriymiş. Bu nedenle, evrimsel ifadeyle, uyum sağlayabilen ve devingenmiş.

Homo Sapiens, şu benzersiz özelliklere sahipti: diğer hominidler de dâhil olmak üzere, tüm hayvanlardan faklı olarak, biyolojisi tarafından sınırlı bir mekân menzili ile kısıtlanmamıştı.

Düşünüp taşınarak, üzerine konuşarak ve birlikte çalışarak, Homo Sapiens neredeyse her yerde hayata uyum sağlayabilir.

Biyolojik evrimin yerini kültürel evrim aldı. Ve değişimin temposu hız kazandı. El baltası kullanan Homo Erectus, 1.5 milyon yıl boyunca Afrika’da kaldı.

O zamanın bir kesitinde, Afrikalı Havva’nın soyundan gelenle hareket halindeydi. Ya da bazıları öyleydi.

Genetik kanıtlar şunu gösteriyor ki, Asya, Avrupa, Avustralya ve Amerika kıtalarının tamamına, üç bin nesil önce, yani günümüzden yaklaşık 85 bin yıl önce Afrika’yı tek eden avcı-toplayıcı tek bir gruptan soyundan gelenlerce yerleşilmişti.

Güney Asya ve Avustralya’da 50 bin yıl önce, Kuzey Asya ve Avrupa’da 40 bin ve Amerika’da 15 bin yıl önce kolonileşilmişti.

İnsanlar neden taşındılar? Hemen hemen kesinlikle, avcı-toplayıcılar olarak kaynak azalması, nüfus sıkışıklığı ve iklim değişikliği karşısında yemek arayışına çıktılar. Buna uyum sağladılar –uyuma uyum sağladılar.

Uzun mesafeli intikale uygun tasarlanmışlardı: yürüme ve koşmaya dayanıklı. El becerileri, onları kusursuz alet üreticileri yaptı. Büyük beyinleri onları soyut düşünebilir, detaylı planlama yapabilir, dilsel iletişim kurabilir, sosyal örgütlülüğe uygun hale getirdi.

Küçük, birbirine sıkı sıkıya bağlı, işbirliği yapan topluluklar oluşturdular. Bunlar, gevşek ama akrabalık, takas ve karşılıklı destek üzerine temellenmiş geniş çaplı ağlarla birbirine bağlandı.

Tam anlamıyla “kültürlü”ydüler: gıda temin yöntemleri, bir arada yaşamaları, görev bölüşümleri, alet yapımları, kendilerini süslemeleri, ölüleri gömmeleri ve başka birçok şey konusunda gruplar içinde mutabıktılar.

Homo Sapiens’in baskın özellikleri, kültürel uyumluluk ve planlanmış kolektif çalışmaydı. Yeni insanlar nereye giderlerse gitsinler uyum sağladılar. Kuzey kutbunda rengeyiği avladılar. Donmuş ovalarda mamut. Çayırlarda yaban geyiği ve at. Tropik bölgelerde domuz, maymun ve kertenkele.

Alet takımları, sorunlara göre farklılaştı. Basit el baltaları ve taş parçalarının yerine bir dizi “kılıç” ürettiler –genişliklerine göre uzun olan keskin ağızlı taş aletler.

Koşulların gerektirdiği biçimde giysiler ve barınaklar da yaptılar. Isınmak, yemek pişirmek ve korunmak için ateşi kullandılar. Ve avladıkları hayvanların resimlerini ve heykellerini hazırladılar.

Hepsinden öte, deney yaptılar ve yenilik getirdiler. Başarılar paylaşıldı ve kopyalandı. Kültür durağan değil, değişken ve birikimseldir. Homo Sapiens, çevresel zorluklarla işi yapmanın yeni yollarıyla karşılaştı ve aldığı dersler, giderek büyüyen bilgi ve ustalık deposunun parçası haline geldi.

Çevresel koşullar değiştiğinde günümüz insana olduğu şekilde biyolojik olarak evrimleşmek ya da nesli tükenmek yerine, Homo Sapiens daha iyi barınaklarla, daha sıcak tutan giysilerle veya daha keskin aletlerle çözümler buldu. Doğa ve kültür karşılıklı etkileşim içindedir ve bu etkileşim vasıtasıyla insanlar geçimini sağlama konusunda devamlı daha iyi hale geldi.

Yeri geldikçe, kısa bir süre için Homo Sapiens eski insanlarla birlikte var oldu. Günümüzden 30-40 bin yıl önce Avrupa’da hem günümüz insanları, hem de Neandertaller ikamet etti. Melezlenip melezlenmediklerine veya öyle ya da böyle etkileşim içine girip girmediklerine dair bulgu yoktur.

Muhtemelen Neandertallerin nesli tükendi, çünkü iklim değişirken, Homo Sapiens nüfus artarken ve tüm hominidlerin bağımlı olduğu hayvanlar aşırı avlanırken bunların karşısında uyum sağlayamaz ya da onunla mücadele edemezler.

Taş alet teknolojisi, bu türlerin yerinden edilmesini izlemiş gibi görünüyor. Neandertal fosilleri “Mousterian” parçaları ile birliktedir. Kro-magnon fosilleri (Avrupa arkeolojisinde ilk Homo Sapiens’lerden kalanlara verilen isim) bir dizi komplike “Aurignak” kılıcıyla birliktedir.

Hepsi bu değil. Yeni kültür çeşitli ve devingendi, zaman içinde mızrak atıcı, zıpkın ve yay yaptı. Köpekler evcilleştirildi ve ava katıldı. Neandertaller besin zincirinin en tepesinde olmuştur, ancak yeni gelenler onları kazanamayacakları bir “kültürel silahlanma yarışı”na sokmuştur.

Somerset’te bulunan Gough Mağarası, klasik bir Homo Sapiens yerleşimidir. İnsan kalıntıları, hayvan kemikleri, binlerce taş alet ve kemikten, boynuzdan yapılmış şeyler sunmuştur.

Tarihi, günümüzden 14 bin yıl önceye dayanıyor ve at avcılarından oluşan bir topluluğa aitmiş. Mağara, bir barınak ve vahşi at ve geyik sürülerinin düzenli olarak geçtiği boğaza bakan bir gözetleme noktası sağlıyormuş.

Burada, çok spesifik bir ekolojik mevkiye uyum sağlamış bir Homo Sapiens topluluğu varmış: son büyük buzullaşmanın ikinci kısmı süresince vahşi hayvanların göç yollarına doğal kanal olan bir mevki.

Alet yapımının başladığı 2.5 milyon yıl önceden, günümüzden 10 bin yıl öncesine kadar olan periyot “Eski Taş Çağı” ya da “Paleolitik” olarak biliniyor.

Son aşaması olan “Üst Paleolitik”, Homo Sapiens’lerin dönemidir. Bu, önceki aşamalarla devrimci bir kopuşu temsil eder.

Üst Paleolitik Devrim hem biyolojik, hem kültüreldir. Süper-hominid’in yeni bir türü, Afrika’dan ortaya çıkmış ve tüm dünyaya yayılmıştır.

Bu ilk küreselleşmede, tür, birçok ayırt edici “kültür” yaratarak –alet dağarcığı, iş yapma yöntemi, toplumsal gelenekler ve ritüel uygulamaları- farklı ortamlara ve durumlara adapte olmuştur.

Ancak bugünden 10 bin yıl önce bir sorun vardı. Büyük hayvanlar ortadan kalkıyordu. Yerküre ısınıyor ve açık düzlükler, yeniden canlanan ormanın altında yok oluyordu. Ve hominidler fazla başarılı olmuşlardı: mamutlar, dev geyikler ve vahşi atlar soyları tükenene dek avlanmıştı.

Üst Paleolitik dünya, bir çıkmaza gelmişti. Üretimin sürmekte olan biçiminin varlığını sürdürmesi artık kesin olamazdı. Homo Sapiens, evrimsel elverişliliğin en büyük imtihanıyla yüz yüze gelmek üzereydi.

http://www.counterfire.org/index.php/articles/a-marxist-history-of-the-world/4840-a-marxist-history-of-the-world-2-the-upper-palaeolithic-revolution adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.


Çeviriyi yapan:  http://gercegingunlugu.blogspot.com/2012/07/marksist-dunya-tarihi-bolum-2-ust.html

Gerçeğin Günlüğü emekçilerine gecikmeli teşekkürümüzden dolayı özür diliyor, çalışmalarında başarılar diliyoruz. Bu tür değerli çalışmaların çok daha fazla okur tarafından okunup hak ettiği karşılığı alabilmesi için yetiştirebildiğimiz ölçüde sayfalarımızda yer vermeye çalışacağız.

KPSS Sorularının Cemaat Tarafından Sızdırıldığı İtiraf Edildi

Savcılıkta ifade veren Baki Saçı, soruları cemaatten aldığını itiraf etti. Aynı gün gazetelere YÖK’ün ÖSYM’yi doğrudan hükümete bağlayacak yasa tasarısı yansıdı. Hükümet ise milyonlarca gencin kaderi ile dalga geçmeye devam ediyor.

Bugün gazetelerde yayınlanan iki haber, AKP ve cemaatin milyonlarca gencin geleceği ile nasıl oynağını, insanların gözlerinin içine baka baka nasıl yalan söylediklerinin acı kanıtları niteliğinde. Günlerdir ısrarla cemaat bağlantısı iddialarının ‘komik’ olduğunu belirten AKP’li bakanlar bununla da yetinmeyip skandalı fırsata çevirmek gerektiğini açıklamışlardı.

soL’un iki gün önceki manşetini aynı gün doğrulayan YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, ÖSYM’yi doğrudan hükümete bağlayacak tasarıyı da skandal öncesinde Milli Eğitim Bakanlığı’na sunduklarını açıkladı. Hükümetten gelen açıklamalar ise skandalı fırsata çevirmek konusunda hiç beklenilmeyeceğini göstermiş oldu.

Bugün Milliyet gazetesinden Tolga Şardan ve Türker Karapınar’ın haberi ise cemaatin ÖSYM’deki büyük skandalın merkezinde olduğunun itirafı oldu. Hükümetin ve cemaat medyasının şimdi ne diyeceği ise merakla bekleniyor.

“Sorular cemaatten”

2010 KPSS sınavının kilit isimlerinden olan ve savcılıkta ifade veren Ispartalı Baki Saçı (24), KPSS sorularını “sana bir hediyem var” diyerek e-mail’ine gönderdiğini söylediği Berat Koşucu’nun, geçmiş yıllarda bir akrabasına da yine e-mail yoluyla Yüksek Lisans Sınav Soruları’nı ilettiğini itiraf etti. Savcılığın, gözaltına alınıp serbest bırakılan Saçı’nın ifadesinde ortaya çıkan bu gelişmeler üzerine soruşturmayı genişleterek, geçmiş yıllarda gerçekleştirilen ALES sınavlarını da soruşturmaya dahil ettiği öğrenildi.

“Sana imkanlar sunarız”

Saçı, ifadesinde, KPSS sınavıyla alakalı cemaat odaklı iddialarla ilgili de ayrıntılı bilgiler verdi. Saçı, üniversiteye hazırlanırken gittiği bir dershanede Fethullah Gülen cemaati mensuplarıyla tanıştığını, “sana imkânlar sunarız” diyen cemaate ait evlerde 4 yıl boyunca kaldığını ve cemaati bu şekilde tanıdığını belirtti.

Saçı, “Arkadaşım Berat Koşucu’nun bildiğim kadarıyla aynı cemaatle bağlantısı vardır ama ne derecede olduğunu bilmiyorum” dedi.

“4 yıl cemaat evinde kaldım”

Saçı, ifadesinde “Yalvaç’ta lise son sınıfa giderken 2004 yılı içinde Gölcük Dershanesi’ne üniversiteye hazırlık için gittim. Dershanenin yöneticileri cemaatçi olup, Fethullah Gülen cemaatine bağlıydılar. Zamanla beni de bu cemaate yakınlaştırdılar. Ben bu şekilde cemaati tanıdım. Ancak, cemaate yönelik herhangi bir olaya karışmadım, herhangi bir etkinlikte bulunmadım.

Aynı yıl üniversiteyi kazanınca dershanenin müdür ve öğretmenleri Bursa’da ‘yerimiz, yurdumuz, evimiz var, senin bu evde kalmanı sağlarız. Ayrıca sana burs da veririz. Sana çeşitli imkânlar sunarız’ demeleri üzerine tavsiyelerine uyup ailemin ekonomik durumunun da iyi olmaması nedeniyle Bursa’da 4 yıl boyunca Fethullah Gülen cemaatine ait evlerde benim gibi öğrencilerle bir arada kaldık” dedi.

“Abiler evi yönetiyordu”

Saçı ayrıca “4 yıl boyunca toplam 4-5 değişik evde değişik şahıslarla kaldım. Bu evlerde abilerimiz vardı. Bu abiler evi yönetiyordu, evin temizliğinden yemeğine kadar onlar yapıyordu. Bazen toplu namazlar kılıyorduk. Bana herhangi bir baskı yapılmadı. Dinsel, siyasal anlamda bir eğitim de almadım. Bursa’da kalmış olduğum süre içinde cemaatin üyesiydim. Ancak okul bittikten sonra ilişkimi kestim.

Arkadaşım Koşucu’nun bildiğim kadarıyla aynı cemaatle bağlantısı vardır ama ne derecede olduğunu bilemiyorum. Mustafa Süleyman İnanıcı’nın ise herhangi bir cemaatle bağlantısı yoktur. Soruların Koşucu’ya ne şekilde geldiğini bilemiyorum. Bu sorular belki cemaat bağlantılı da olabilir. Cemaatten birileri Koşucu’ya göndermiş olabilir. Ancak tam emin değilim” dedi.

İmam Hatipli olduğunu söyleyen Baki Saçı Koşucu ve İnanıcı’yla liseyi beraber okuduklarını, Koşucu’nun, Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nde çalıştığını belirtti.

Berat Koşucu kim?

Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği’nde bilgi işlem sorumlusu olarak çalıştığı öğrenilen Koşucu’nun, soruşturma nedeniyle dernekle ilişiği kesildi. AKP’ye ve Cemaat’e yakınlığı ile bilinen dernek şimdiye kadar Ali Babacan, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Ahmet Çalık ve Recep Tayyip Erdoğan’a verdiği ödüllerle dikkat çekti. Seçim süreçlerinde AKP’yi destekleyen derneğin en çok ses getiren icraatı ise Adnan Menderes, Turgut Özal ve Tayyip Erdoğan’ın resimlerinin üzerinde “Demokrasinin yıldızları” yazılı reklamları Türkiye’nin dört bir yanına asması olmuştu.

Koşucu’nun facebook isimli sosyal paylaşım sitesinde üyesi olduğu gruplar arasında “Muhterem Fethullah Gülen”, “Türkçe Olimpiyatları” gibi gruplar bulunuyor.

Cemaat soruları sızdırdı, AKP fırsata çevirdi!

Yusuf Ziya Özcan’ın “bu durumu fırsata çevirmeliyiz” diyerek müjdelediği ÖSYM tasarısında isteyenin istediği zaman bilgisayar ortamında sınava girebilmesine olanak sağlayacak TOEFL benzeri sınav uygulamalarının da önünü açıyor.

Yükseköğretim ile ilgili bütün sınavların usul ve esasları ile tabi olacağı kuralların YÖK’ün onayıyla gerçekleşeceği belirtilen taslakta, öne çıkan ve sınavları daha da kuşkulu hale getirecek düzenlemelerden bazıları şöyle:

- ÖSYM tarafından gerçekleştirilen seviye tespiti veya yarışma sınavları, o alanla ilgili öğretim elemanı veya uzmanlar tarafından hazırlanan soruların, tüm adaylara farklı mekanlarda eş zamanlı olarak sorulduğu kağıt ortamında yapılan sınavlar veya ilgili soruların alan dağılımı ve zorluk düzeyine göre güvenli biçimde saklandığı zengin bir soru bankasından, başvuran her bir adaya farklı zamanlarda farklı soruların sorulabildiği bilgisayar tabanlı sınavlar biçiminde yapılabilir. Sınavlarda sorulacak soruların hazırlanması, soru bankasının oluşturulması ve şifrelenmesi, sınav sorularının elektronik veya kağıt ortamında güvenliğinin sağlanması amacıyla yapılacak işlemlerin usul ve esasları ile sınavlarda görev alacakların uyması gereken kurallar yönetmelikle düzenlenir.

ÖSYM Yönetim Kurulu’nu da AKP seçecek!

- ÖSYM Başkanlığının yönetimi ve yönetim kurulu kararlarının uygulanmasından sorumlu olan ÖSYM Başkanı, YÖK Başkanı tarafından profesör unvanına sahip üniversite öğretim üyeleri arasından 3 yıllığına atanır. (Mevcut durumda ÖSYM Başkanı’nın profesör olma şartı yok ve başkan 6 ay için atanıyor.) ÖSYM Başkanı da Yönetim Kurulu üyelerinden birini ÖSYM Başkan Yardımcısı olarak görevlendirir. Merkezin karar organı olan Yönetim Kurulu, ÖSYM Başkanı dahil 7 kişiden oluşur.

- Yönetim Kurulu’nun başkan dışındaki üyeleri, Devlet Personel Başkanlığından daire başkanı veya üstü görevde çalışan 1, YÖK’te daire başkanı veya üstü görevde çalışan 1, MEB’den ölçme ve sınav konularında uzman daire başkanı veya üstü görevlerde çalışan 1; ÖSYM Başkanı’nın önerdiği, üniversitelerde merkezin görev alanına giren konularda görev yapan 6 aday arasından YÖK Genel Kurulu tarafından seçilen 3 öğretim üyesinden oluşur. Üyelerin görev süresi 3 yıldır. Başkan ve Başkan Yardımcısı dışındaki üyelerin asli görevleri devam eder. Yönetim Kurulu ÖSYM Başkanı’nın çağrısı ve oluşturduğu gündemle en az 5 üye ile toplanır ve oy çokluğu ile karar alır. Oyların eşit olması halinde Başkan’ın oyu yönünde karar alınır.

Soruları gerçekten AKP hazırlayacak!

Taslakta, ÖSYM Yönetim Kurulu’nun görevleri de şöyle sıralanıyor:

- Sınavlarda sorulacak soruların hazırlanmasına veya sınavların yapımına yönelik olarak gerekli komisyonları oluşturmak ve bu komisyonlarda veya sınavların icrasında görevlendirilen kişilere yapılacak ödemelerin miktarını tespit etmek.

(soL – Haber Merkezi)

KPSS'de Şok Bir İddia Daha!!!



Öğretmenlik ve kamudaki B grubu kadrolar için gerçekleştirilen KPSS soru ve cevaplarının sınav öncesi dağıtıldığı yönünde Dicle Haber Ajansı(DİHA) tarafından ortaya çıkarılan skandalla ilgili yeni iddialar ortaya çıktı. İddiaya göre Diyarbakır'da cemaate yakın başını bir kadının çektiği "şebeke", "referansı güçlü" 40 kişiyi sınava saatler kala bir "merkezde" saat gece 00.00'da topladı. Bü
tün iletişim araçları toplanan 40 kişinin önüne 100 soru konuldu ve sabah saat 08.00'a kadar hafızalarında tutmaları sağlandı. Sabah da 40 kişi araçlarla sınava girecekleri mekanlara dağıtıldı.
Dicle Haber Ajansı (DİHA) tarafından öğretmenlik ve kamudaki B grubu kadrolar için gerçekleştirilen Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) soru ve cevaplarının sınav öncesi dağıtıldığı yönünde ortaya çıkarılan skandalla ilgili yeni iddialar ortaya çıktı. CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba tarafından Meclis gündemine de taşınan KPSS skandalı ile ilgili medyanın büyük çoğunluğu sessizliğini korurken, ÖSYM Başkanı Ali Demir ise iddiaları araştırmayarak ve sınav soruları henüz açıklanmamasına rağmen soruların tamamını yayınlayan DİHA'nın haberini dahi incelemeden, "Tertemiz bir sınavdı" açıklamasında bulunmuştu.

Yeni iddiaya göre; 10 Temmuz 2010'da gerçekleştirilen KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı'nda 354 aday 120 sorudan 120'sini, binlerce aday ise 100 net ve üzeri yapmış, böylelikle soruların sızdırıldığı anlaşıldığı ve sınav iptal edildiği için 7 Temmuz 2012 tarihinde gerçekleştirilen sınavda farklı bir yönteme gidildi. İddiaya göre; soruları sınav öncesi Gülen Cemaatine yakın bir dershane "çok güvendiği" kadrolarına ücretsiz dağıttı. Bunun yanı sıra da 81 ilin tamamında her bir ilde bir kişi görevlendirilerek bunlar aracılığıyla, AKP ve cemaate yakın referansı güçlü olan 40'ar kişiye de sınav soruları 40 bin TL karşılığında satıldı. Bu organizasyonun içinde yer aldığı ve 40 referanslı kişiye bu soruları dağıtan Diyarbakır'daki "şebekenin" başında bir kadının olduğu ileri sürüldü. İddiaya göre; söz konusu kadın 20 bini peşin olmak üzere 40 bin TL'ye anlaştığı "referansı güçlü" kişilerle Diyarbakır'da bir mekanda bir araya geldi. Gece saat 00.00 sularında dikkat çekmemek için toplanılan merkezde sınava girecek olan öğrencilerden telefonları ve iletişim araçları alındı. Söz konusu 40 öğrencinin önüne sınavda çıkacağı garantisi verilen 100 soru konuldu ve bu soruların sabah saat 08.00'a kadar cevapları ile birlikte ezberlenmesi istendi. Soruların yazılmasına ve fotokopilerin çoğaltılmasına izin verilmezken, sabah saat 08.00'da da 40 aday araçlarla tek tek okullarına bırakıldı. Böylelikle sınav sorularının fazla dağılmasının önüne geçilmek istendi.
120 sorudan 100 soru verilmesi ile daha önceki sınavda ortaya çıkan "ful çekme" eyleminin önüne geçilmenin amaçlandığı belirtilirken, söz konusu dağıtılan 100 sorunun içinde güncel konuları içeren ve eleyici mahiyette olan soruların da bulunduğu kaydedildi. Söz konusu 100 soruyu yapan kişinin 90 puan ve üzeri alacağı için yerleşmesinin garanti olacağı için de söz konusu kişilerin fazla riski göze almayarak "geçmiş sınavdan da ders çıkararak" 120 sorunun tamamını vermediği öğrenildi.

Ankara'da bir parkta bulunan sorular ile DİHA'nın yayınladığı sorular aynı
Cumhuriyet Gazetesi'nden Sinan Tartanoğlu'nun haberine göre de bir aday, sınav günü akşam saatlerinde Ankara Demetevler'de bulunan bir parkta, bankın altına, Eğitim Bilimleri ve Yabancı Dil Sınavı'na giren başka bir adayın sınav giriş belgesinin içinde küçük parçalar halinde kâğıtlar buldu. Matematik ve İngilizce sorularının ve yanıtlarının bulunduğu kâğıtları, konuları bilmediği için birleştiremediğini söyleyen aday; tarih, coğrafya, vatandaşlık ve Türkçe sorularının ve yanıtlarının yazılı olduğu kâğıt parçalarını birleştirebildi. Soruların içinde geçen anımsatıcı ifadelerin yer aldığı kâğıtta, yanıtlar olduğu tahmin edilen ifadelerin yeşil kalemle yuvarlak içine alınmış olması dikkat çekti. Kâğıtta yazan soru ve yanıtlar ile Dicle Haber Ajansı tarafından paylaşılan sorular karşılaştırıldığında büyük oranda benzerliğin olduğu ortaya çıktığını kaydetti.
Söz konusu bu kadar ciddi iddialara ilişkin ÖSYM, aynı gün henüz hiçbir iddiayı araştırmamışken, "haberlerin karalama amacıyla yapıldığını" savunsa da bir çok kentte adaylar, KPSS'deki iddialarla ilgili suç duyurusunda bulunuyor. Yurdun dört bir yanındaki başsavcılıklara yapılan suç duyurularında "Soruları kimin, nasıl çaldığının bulunması" isteniyor.

Şimdi gözler ÖSYM'nin yeni iddialara vereceği yanıtta.  
 
 DİHA