8 Kasım 2011 Salı

Alman Askeri Uzman Eenboom: Çukurca'da Yeni Silahlar Denendi

Perwer Yaş -ANF

 
BERLİN - HPG gerillası Ebru Muhikancı'nın fotoğraflarını inceleyen Almanya’nın tanınmış askeri uzmanlarından Erich Schmidt-Eenboom, Türk ordusunun Kazan vadisinde yeni silahlar kullandığını belirtti. ANF'ye bilgi veren Eenboom’e göre fotoğraflardaki beyaz lekeler kimyasal silah kullanıldığına dair en önemli kanıt.

Hakkâri'nin Çukurca İlçesi'nde 22-24 Ekim tarihlerinde kimyasal silah kullanılan saldırıda hayatını kaybeden 36 HPG gerillasından biri de Ebru Muhikancı’ydı. Ailesi “kızımızın bedeni kömüre dönmüş” derken, Muhikancı’nın Malatya morgunda çekilen fotoğrafları Almanya’nın önde gelen askeri ve istihbarat uzmanlarından Erich Schmidt-Eenboom inceledi.

Fotoğraflar için “Tek kelime ile korkunç” diyen Eenboom, Türk ordusunun yeni bir kimyasal silah kullanma ihtimalinin yüksük olduğuna dikkat çekti. Aynı zamanda Weilheim Barış Politikası Araştırmalar Enstitüsü Başkanı da olan Eenboom, kimyasal silah kullanıldığına dair şüphelere ilişkin şu görüşleri dile getirdi:

“Fotoğraflarda bolca beyaz lekeler ve izler görülüyor. Bunlar normal bir bombanın yaratacağı izler veya tahribatlar değil. Bu izler kesinlikle kimyasal silah kullanıldığını gösteriyor.”

Kazan Vadisi’ndeki bombardımandan sağ kurtulan HPG gerillaların verdiği “Elma, armut ve süt karışımı bir kokuyu hissettik. Kokuyu soludukça göğsümüz yanıyordu ve gözlerimizden yaşlar akıyordu” şeklindeki bilgiler için ise askeri uzman Eenboom şunları söyledi:

“Bu anlatımlar ve tarifler napalm veya kazan türü bir bombanın da ötesinde. Çünkü napalm ve diğer bombalar böyle kokular vermezler. Eğer gerçekten sağ kurtulanlar böyle bir koku hissetmişlerse, o zaman yeni bir kimyasal silah kullanılma olasılığı yüksek.”
‘TÜRKİYE GÜÇ GÖSTERİSİ YAPIYOR”


Türk ordusunun böyle silahlar kullanarak uluslararası anlaşmaları ihlal ettiğine dikkat çeken Alman uzman Türkiye’nin Kürtlere yönelik artırdığı şiddete ilişkin ise şu görüşleri dile getirdi: “Öyle görünüyor ki Türkiye, PKK ile mücadele ederek güç gösterisi yapmak ve bölge devletlerine mesaj vermek istiyor.”

Erich Schmidt-Eenboom, Almanya’nın önde gelen askeri ve istihbarat uzmanların başında geliyor. Eenboom, geçtiğimiz hafta Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in SSCB döneminde Sovyet gizli servisi için Doğu Almanya'nın Dresden kentinde görev yaptığı sırada aile içi şiddet uyguladığına dair belgeleri ortaya çıkarmasıyla gündeme gelmişti.

Özellikle Alman istihbarat servisine yönelik çalışmalarıyla bilinen Eenboom iki arkadaşıyla birlikte 2002 yılında kaleme aldığı “Dosta ve Düşmana Karşı-BND: Gizli Siyaset ve Kirli İşleri’ kitabı ise uzun süre tartışılmıştı.

Eenboom, geçtiğimiz Eylül ayında 2007’deki Zap’a yönelik Türk ordusunun hava saldırısında BND’nin rolüne ilişkin ise Spiegel dergisine verdiği demeçte “BND, CIA’nın aksine ABD askeri istihbarat örgütü DIA ile işbirliği içinde” diyerek, Alman istihbaratının operasyondan haberdar olabileceğini söylemişti.

Karayılan'ın Fetullah Gülen'le İlgili Belgelerde Ne Var?

BAKİ GÜL


George Orwel'in "Hayvan Çiftliği" reel sosyalizmin eleştirisi üzerine kurulu, kurgusal bir romandı. Ancak reel sosyalizm yıkıldı. Hayvan Çiftliği romanına karşılık gelen bir durum daha mevcut. Eski Sovyet ülkelerine bağlı Türki cumhuriyetleri kendi çiftliği haline getiren Fetullah Gülen'in yarattığı algılar ve ırkçı cemaatinin aktörlerini bu romandaki kurgu ile insan ele alıp çözümleyebilir.

Türk ırkçılığının baskın geldiği liberal görünümlü totaliter yapısıyla "ağabeylik" kültü ile döşenen bu yapılanma tam da Hayvan Çiftliği'ndeki karakterleri anımsatıyor. Söylenen herşeyin doğru ve mutlak olduğu ölçüsü bu çiftlikçi Fetullah Gülen. Fetullah otoritesinin yayılım alanı ise Zaman gazetesi. O gazeteyi bütün yönleri ile ele alın, köşelerini, haberlerini ve içindeki anlam dünyasına bakın Hayvan Çiftliği romanında verilen mesajları görürsünüz. Eğer zamanınız yoksa bu kadarına, sadece Ekrem Dumanlı'nın bugünkü yazısına bakın daha pratik bir sonuca varırsınız.

EKREM DUMANLI NEDEN TELAŞLI?

Geçtiğimiz günlerde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan önceki gün "Fetullah Gülen'in Kürdistan'daki Kontrgerilla örgütlenmesini" içeren belgelere sahip olduklarını açıkladı. Bu cemaatin İslam dinini kullanarak Türk ırkçı ideolojisini Kürdistan'da yeniden inşaa etmek istediklerine dikkat çekti. İşte Karayılan'ın bu açıklamaları Kürdistan'da soykırım yapılması için ABD'deki çiftliğinden konuşan Fetullah Gülen'in gazetesinin sonradan görme yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı'yı bir telaş sarmış. Öyle bir telaş ki bu korkuyla karışık bir şey! ABD'deki çiftlikteki hocasının belgelerinden söz edilince eli ayağı birbirine dolanıyor.

Bu belgelerin telaşı ile ayaklarında dolandığı iktidara daha fazla yaklaşıyor. Saray soytarılarını aşan bir tarzla başbakan uçaklarında duyduklarını manşetlerine taşıyor.

KCK operasyonlarında tutuklananları 'Ergenekonculukla" suçluyor; daha mahkemelere ulaşmamış bilgileri ve belgelere dayanarak şu cümleleri yazıyor: "Son KCK tutuklamaları sonrasında meseleye hissi yaklaşanlar oldu. Ergenekon'da da böyle olmuştu. Davayı bilmeden hatta iddianameyi görmeden konuşanlara rastlanmıştı. KCK davasında bazıları da meseleyi yine 'cemaat' suçlamasına götürerek olayı başka bir vadiye sürüklemek istedi. İlginçtir ki bu suçlamaları yapanlardan bir kısmı 'aydın' diye biliniyor. Ne var ki onlar için 'cemaat' takıntı, hatta saplantı haline gelmiş. Dostları için 'masumiyet karinesi' diye çırpınırken koca bir kitleyi yalan ve iftiralarla töhmet altında bırakabiliyorlar. Namuslu bir aydının yapacağı iş midir bu?"

Dumanlı daha da ileri gidiyor; "aydın" tanımlaması yapıyor. Ölçü koyuyor. Akıl veriyor. Cemaatin tutuklamalarda bir parmağı olmadığını yazıyor. Oysa, Çiftlikten gelen ses "etrafını sarın, altını üstüne getirin, kırın dökün ve kökünü kurutun!" diyordu. Darbelerdeki vesayeti güncelleştirin çağrısında bulunuyordu. Bunları söylerken de etrafındaki polis kırması derme/çatma akademisyenlerin, köşe yazarlarının, bazı bürokratların "dumanlı dumanlı amiiin!" sözleri işitiliyordu.

Beş bini aşan tutuklamaları koşulsuz sahiplenenler sadece Gülen ve adamlarıdır! "Durmayın devam edin, sonlarını Kaddafi gibi yapın!" diye yazan da Ekrem Dumanlı'dır. Çocuk kandırır gibi her hafta köşesinden Kürtlere küfür ve hakaret yağdıran bu ABD çiftliğinden yönetilen gazetenin sonradan görme yayın yönetmeni "Avrupalı dostlarından" da Kürtleri linç etmek için yardım istiyor.

GÜLEN CEMAATİNDE KARAYILAN TELAŞI


Ekrem Dumanlı durmamış devam etmiş. Ekrem Dumanlı acayip daralmış, sıkılmış ve sıkışmış; Karayılan'ın "Fetullah ile ilgili belgeler var elimizde" demesine. Bakın iç geçirerek yazdığı şu cümlelere: "... örgütün dağdaki adamı, Fethullah Gülen Hocaefendi'yi ve 'cemaat'i suçlayarak esip yağmış. Güya elinde belgeler varmış, dileyen gazeteciye verebilirmiş. Komik manzaraya bakın: Bir elinde Kalaşnikof bir elinde dosya. Kanlı terör örgütü lideri kim(ler)in ajanıdır ki dağlarda dosyalarla (!) dolaşıyor."

Elinde belge olanları "ajan" ilan eden Cemaat çiftliğinin gazetecisi bir dönemin Aydınlık gazetesinin rolünü oynayan Aksiyon ve Zaman gazetesinin "BDP'lilerin tutuklanacağını önceden haber veren, polis ve istihbarat bilgilerini haber olarak yutmamızı istiyor. Kozmik odalardan, ABD istihbaratından, MİT'ten özel olarak servis edilen bilgilerle insanları tutuklatan ve bunun meşruiyetini yaratmak için özel çaba gösteren yeni yetme iktidar yanlısı bu çiftlikteki bakıcıları bize haberci olarak yutturmasınlar. Eğer gerçekten gazetecilerse o belgeleri alıp yayınlarlar. Biz de o belgeleri istiyoruz. Hakikaten çarpıcı belgeler olabilir.

FETULLAH GÜLEN TERÖR ÖRGÜTÜ MÜ KURDU?

Ekrem Dumanlı yazısının bir bölümünde Kürtleri aşağılayan şu cümleyi kuruyor: "... Asıl tuhaf olan konu da şu: Dağdaki yılan ile şehirdeki kravatlı dostları neden hep eşzamanlı hareket ediyor ve birbirinden habersizmiş gibi davranarak hep aynı yere ateş ediyor? "

Hayvan Çiftliğinin yeni şefinin her konuşmasına "kutsal ve mutlak doğru" olarak; şefin istediği sesleri çıkaran Dumanlı'nın toy ve acemilik kokan cümleleri daha da iyi düşünerek kurması gerekiyor. Hele o belgeler bir çıksın, nerede kim kontra örgütlenmelerin içinde bilsin ona göre konuşsun. Kürdistan kentlerindeki FETULLAH GÜLEN TERÖR ÖGÜTÜ olarak Türk sömürgeciliğini hangi argüman ve araçlarla kurdukları ortaya çıkacaktır. Mesela bu konuda belki Önder Aytaç'ın, Emre Uslu'nun kontra örgütlenme ve operasyonlara akıl veren isimleri vardır! Belki bazı vali ve emniyet müdürlerin isimleri örgütlenme şemasında yer alıyordur? Hatta AKP içindeki Gülen örgütlenmesinin krokisi de olabilir?

Hangi vekil ve bakan ne tür bir misyonla AKP içinde yer alıyordur? Belki bunları öğrenebiliriz! Ordu içine hangi subaylar eliyle Fetullahçılık örgütlendiriliyor? Hangi "özel yetkili savcıları" Gülen'in yanına gitti ya da özel kuryelerle nelere konuştular? Hangi köşe yazarları ve televizyoncular Gülen'in yanına gitti, ne gibi telkinler alıp "hidayete" erdiler? Yani Gülen'in çiftliğinde kim hangi sesleri çıkarıyor onları görüp tanıyabiliriz! Kötü mü bunlar? Eski Ergenekon ve JİTEM'in maskesinin düşmesi biraz zaman aldı ama Yeşil Ergenekoncu Gülen ve Erdoğan tayfasının özel savaş kurumlarının maskesinin düşmesi pek de gecikecek gibi görünmüyor. Bekleyelim görelim. Sakin olalım yeter ki!

Ha Ekrem Duman'ıl bir de şöyle bir cümle kurmuş: "PKK dağda sıkıştı, KCK şehirde sıkıştı. Şimdilerde hedef saptırmak için çırpınıp duruyorlar. KCK'nın tepesindeki adam KCK operasyonunda 'cemaat'i hedef gösteriyor. Bir başkası da 'zehirli zarf' teorisi uydurarak aynı hedefe saldırıyor. Güya hükümetin KCK operasyonlarından hiç haberi yokmuş da bu işleri 'cemaat' yapıyormuş. Cuma günkü gazete manşetlerinde Başbakan'ın net tavrını görünce bu hedef saptırıcılar utanmadı mı? Topu taca atmaya gerek yok; hiçbir devlet 'paralel devlet'e izin vermez. Bu siyasi gerçekliği aşamayacağını düşünenler sivil toplumu hedef gösteriyor ve örgüte payandalık yapıyor..."

Hedef saptırma konusunda Zaman gazetesinin günlük yayınları bire birdir. Her Zaman bir yalanla çıkan ve Kürtleri aşağılayarak Türk Irkçılığının tesisini yapmaktadır. İkincisi, PKK dağda, KCK şehirde sıkıştıysa Ekrem Dumanlı ve Gülen niye öyle sesler çıkarıyor ki? Üçüncüsü KCK'nin paralel devlet kuracağı endişesi çok yersiz. Devlete karşı toplum örgütlenmesi argümanı daha gerçekçi olur. Dördüncüsü devlete paralel devlet enine ve boyuna Gülen Cemaati tarafından kurulmuş durumdadır.

KARAYILAN NE DEMİŞTİ?

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan Gülen'in bu açıklamalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, Türkiye'de NATO'ya bağlı oluşturulan Gladionun Ergenekon biçiminde uzun süre rol oynadığını söyledi. Ergenekon'un Kürtlere karşı savaşta yıpranması, çeteleşmesi ve devlet için bir ağırlık haline gelmesi sonucu bugün devre dışı bırakıldığını belirtti. 'Gladio bugün kılıf değiştiriyor' diyen Karayılan, Ergenekon'un yerini Yeşil Ergenekon olarak tabir edilen Gülen örgütlenmesinin aldığını kaydetti.

"Gülen Cemaatinin üyeleri her ilde bir komite halinde örgütlenmiş bulunup o ildeki emniyet yetkililerinin, valinin devlet uygulamalarının hangi doğrultuda gerçekleşmesi gerektiğini karar altına almakta ve esas yönlendirme merkezi onlar olmaktadır. Bu Kürdistan'da da Türkiye'de de böyledir. Belki devlet içinde henüz bu sisteme dahil edilmemiş bazı kesimler de vardır ama onları da istediği doğrultuda yönlendirebilmektedir. Hem merkezi düzeyde örgütlü bir yapı hem de iller bazında oldukça örgütlenmiş bir yapı söz konusudur."

BDP Çekilirse Ne Olur?

Özgür Politika Gazetesindeki yazısında Selahattin Erdem, BDP’nin artık dışarı da değil, zindana alınmış bir parti durumunda olduğunu belirterek, ‘’AKP iktidarı tarafından BDP ‘terör örgütü’ muamelesi görüyor. Peki bütün bunların yaşandığı bir durumda BDP, onun yönetimi ve meclis grubu çekilmeyip de ne yapacak’’ dedi.

‘’BDP açısından artık bıçak kemiği de kesmiş, neredeyse bu sürecin sonuna gelinmiş gibidir. Bu durumda ‘Çekilme’ olayının çok yönlü tartışılıp değerlendirilmesi ve geç kalmadan sürece uygun cevapların geliştirilmesi elbette elzemdir’’ diyen Erdem yazısında, BDP Eşbaşkan Gülten Kışanak’ın ‘çekilme’ uyarısının herkesçe dikkate alınması gerektiğine dikkat çekti. Erdem’in yazısı şöyle:

‘’AKP hükümetinin “KCK Operasyonu” adıyla yürüttüğü Kürt avı devam ediyor. AKP rejiminin Kürtlere yönelik uygulamaları, Hitler rejiminin “Yahudi pogromları”nı andırıyor. Hemen her gün AKP polisleri arasında ve elleri kelepçeli olarak götürülen sıraya dizilmiş Kürtlerin TV ekranlarındaki görüntüleri, adeta toplama kamplarına götürülen Yahudilere, ya da tehcir edilen Ermenilere benziyor. Bu siyasal soykırım süreci, BDP Parti Meclisi Üyesi ve Anayasa komisyonu çalışanı Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile Yazar Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmasına kadar ulaşmış bulunuyor. AKP faşizminin, ne kadar bilinçli ve özgürlük isteyen Kürt ile Kürt dostu demokrat varsa hepsini tutuklayıp zindanlara doldurma karar ve planına sahip olduğu anlaşılıyor.

ANAYASA ÇALIŞMALARINDAN ÇEKİLME

Yaşanan son olaylar üzerine, yani Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun tutuklanması ardından yaptığı açıklamada BDP Eşbaşkanı Gülten Kışanak, ilk defa ve ciddi bir biçimde “çekilmeyi gündeme alıp tartışacaklarını“ belirtmiş bulunuyor. Herhalde bu çekilme açıklaması birçok farklı şeyi birlikte içeriyor. Örneğin ortak Anayasa çalışmalarından çekilmeyi. Örneğin meclis çalışmalarından çekilmeyi, yani sineyi millete dönmeyi. Tabi bir kere gündeme girdimi çekilmenin sınırı yoktur. Bu süreç partiyi alıp dağa ya da yurtdışına çekilmeye kadar da gidebilir.

BDP ARTIK ZİNDANDA

Elbette gidişat böyle devam ederse, “Neden çekildiniz?” diye hiç kimse BDP’yi suçlayamaz. Niye mi? Görmüyor musunuz, AKP rejiminin “Kürt programları” dolu dizgin devam ediyor. Yani siyasal soykırım operasyonlarında değil azalma, her geçen gün artış yaşanıyor. BDP artık dışarı da değil, zindana alınmış bir parti durumunda. İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit ve işkence, yani imha süreci yüz günü aşmış bulunuyor. Kürt gençleri dağlarda kimyasal silahlarla katlediliyor. Başbakan Tayyip Erdoğan dünyanın dörtbir yanını kapı kapı dolaşarak yürüttüğü Kürt katliamına herkesten destek istiyor. Atlantik ötesinde emperyalistler elinde tutsak bulunan beyni sulanmış bir zat, “Kürtlerin kökünün kurutulması” fetvasını veriyor. TC yasalarına göre kurulmuş olmasına rağmen, AKP iktidarı tarafından BDP “Terör örgütü” muamelesi görüyor.

BDP NE YAPACAK?

Peki bütün bunların yaşandığı bir durumda BDP, onun yönetimi ve meclis grubu çekilmeyip de ne yapacak? Herhalde AKP faşizminin ayıplarını örten asma yaprağı olacak değil! Bu bakımdan Eşbaşkan Gülten Kışanak’ın yaptığı açıklama çok önemli ve ciddidir. BDP açısından artık bıçak kemiği de kesmiş, neredeyse bu sürecin sonuna gelinmiş gibidir. Bu durumda “Çekilme” olayının çok yönlü tartışılıp değerlendirilmesi ve geç kalmadan sürece uygun cevapların geliştirilmesi elbette elzemdir.

İZLENEN STRATEJİ

Çünkü AKP’nin demokratik siyaseti tasfiye doğrultusunda izlediği BDP stratejisi artık netleşmiştir: Bilinçli ve örgütlü insanları “KCK Operasyonu” adı altında tutukla, parti örgütlerini işlemez kıl, ortada BDP il ve ilçe örgütü bırakma, sadece dokunulmazlığı olan bir avuç milletvekili grubunu ortada bırak, onları da mecliste yaptığın faşist çalışmaların suç ortağı kıl! İşte izlenen strateji budur. Peki BDP gibi bir parti böyle bir stratejiye “Evet” der mi? Bir partinin ve Kürt halkının “Bağımsız adaylar” olarak seçtikleri milletvekilleri böyle bir uygulamaya razı olur mu?

Olmayacağı açıktır. Dolayısıyla AKP rejiminin dayattığı gidişat BDP’nin çekileceği yönündedir. BDP adım adım bir yerlerden çekilmeye doğru gitmektedir. Fakat bu çekilme yerinin neresi olacağı ve çekilişin nerede duracağı şimdilik pek belli değildir. AKP faşizminin yarattığı şiddetli çatışma ve Türk-Kürt kopuşu ortamında BDP’nin elinde farklı bir şans görünmemektedir.

BDP ÇEKİLİRSE NE OLUR?

Peki BDP çekilirse ne olur? Elbette bu, çekilişin biçimi, yeri ve zamanına bağlıdır. AKP provokasyonuna gelerek yaşanacak yersiz ve zamansız bir çekilme AKP faşizmine hizmet edeceği gibi, yeri ve zamanı olmasına rağmen çekilmemek de AKP faşizmine hizmet eder. O nedenle BDP’nin çok derin düşünmesi ve iyi hesap etmesi gerekir. Aynı zamanda yeri geldiğinde cesur, ortak ve kararlı davranmayı bilmesi de gerekir.

Yeri ve zamanı oluştuğunda, yani halkın ve iç-dış demokratik güçlerin desteğini alan bir BDP çekilmesi, hiç kuşkusuz AKP iktidarını çok ciddi bir biçimde zora sokar. AKP’nin oyunlarını, planlarını bir bir bozar. Türkiye’de çok güçlü bir demokrasi hamlesi ortaya çıkarır. Örneğin, BDP’nin haklı bir konumda yeni anayasa çalışmalarından çekilmesi, AKP’nin biraz da yangından mal kaçırarak gerçekleştirmeye çalıştığı anayasa oyununu bozar. AKP çabalarını bir anayasa komplosu haline getirir. Zaten şu anki başlayış da bundan pek farklı değildir. Kürdistan’da savaş bütün şiddetiyle sürerken, siyasal soykırım operasyonları dolu dizgin devam ederken, İmralı’da vahşi bir imha süreci yaşanırken nasıl bir yeni anayasa çalışması yapılacaktır? Böyle bir ortamda sağlıklı bir tartışma ve ortak paydalarda uzlaşma sağlanabilir mi?

DEMOKRATİK ANAYASA HAZIRLAMA KOŞULLARI YOK


Bunların olamayacağı açıktır. O halde mevcut haliyle yeni demokratik anayasa hazırlama koşulları yoktur. Bu ortamda anayasa yapmak demek, 12 Eylül rejimi gibi yapmak demektir. Bu koşullarda AKP’de 12 Eylül cuntası gibi kendi anayasasını hazırlamak istemektedir. Dolayısıyla AKP anayasası da 12 Eylül anayasasından pek farklı olmayacaktır. Oysa Kürt kimliğini kabul etmeyen, Kürt sorununu çözmeyen ve Türkiye’nin demokratikleşmesini öngörmeyen bir anayasayı da BDP’nin ve halkın kabul etmesi mümkün değildir. Böyle bir durumda BDP çekilirse AKP’nin anayasa oyunu bozulur. BDP’nin yer almadığı bir anayasayı Kürt halkı kabul etmez. Kürtlerin onaylamadığı bir anayasanın da meşruiyeti ve yönetme gücü olmaz.

Demekki BDP’nin “çekilmesi” ciddi sonuçlar doğurur. Anayasa çalışmasından çekilirse, 12 Eylül anayasasından farklı, meşru ve demokratik bir anayasa ortaya çıkmaz. Meclis çalışmasından çekilirse mevcut meclisin demokratik meşruiyeti kalmaz. Meclis çözüm gücü olmaktan çıkınca sorunların çözümü sokakta ve dağda aranır. Bu da daha çok şiddet ve Türk-Kürt kopuşu demektir. BDP’nin dağa ya da yurtdışına çekilmesinin nelere yol açacağını ise varın siz düşünün! O halde Eşbaşkan Gülten Kışanak’ın “çekilme” uyarısının herkesçe dikkate alınması zorunludur.

BDP ATAĞA GEÇMESİ GEREKİR

Kuşkusuz “çekilme”yi tartışması ve koşulları oluştuğunda da gerçekleştirmesi BDP’nin hakkı ve görevidir. Bu BDP’nin bileceği bir iştir. Fakat çekilmeden önce farklı mücadele imkânlarını da sonuna kadar kullanması gerekir. Şu haliyle belli bir mücadele yürütse de, yetersiz görünmektedir. Neredeyse AKP faşist saldırı kampanyasını daha etkili yürütmektedir. Psikolojik savaşa tam gaz hız verilmiştir. Polis terörü ve operasyonları artarak sürmektedir. AKP yöneticileri ülke ülke dolaşarak, BDP üzerinde uygulanan teröre destek aramaktadır. Oysa BDP, AKP’den on kat fazla çalışabilir. Ardında büyük bir halk desteği vardır. İç ve dış demokratik kamuoyu duyarlıdır. BDP çok haklı bir demokrasi mücadelesi vermektedir.

O halde BDP’nin atağa geçmesi gerekir. Her türlü haksızlığa, faşist teröre ve siyasal soykırım operasyonlarına karşı kıyameti koparmalıdır. Neden yetersiz kalıyor, anlaşılır gibi değildir. Oysa yüzbinleri, milyonları meydanlarda toplayıp AKP faşizmine “Dur” diyebilir. Gerçekleri ortaya koyan ve AKP yalanlarını deşifre eden çok yoğun bir propaganda yürütebilir. Kürt ulusal birliği ve Türkiye demokratik ittifakı yönünde daha aktif çalışabilir. Yurtdışında AKP’nin Kürt katliamını teşhir edebilir.

Elbette bunlar yapılıyor, hiç yapılmıyor değil. Fakat yetersizdir. Çok daha fazlasını yapmak gerekir. Çünkü gün mücadele günü, AKP faşizmini yenmek üzere direnme günüdür.’’

Fetullah Gülen Cemaatinin Zulüm ve Baskıdan Başka Seçeneği Yok

Maxime Azadi-ANF
 

Haber Merkezi - AKP ve Fetullah Gülen ortaklığındaki hükümetin “demokratikliği” söylemden öteye gitmiyor. Bugüne kadar barış ve özgürlük için tek bir eylemi olmayan Gülen Cemaati, ilk kez sahip oldukları bir hükümeti de en kaba şekilde yönetiyor. Bu hareket, hiç olmadığı kadar deşifre olmuş durumda. Düşen maskesinin altında “zulüm”den başka bir şey görünmüyor.

Neden tek seçenekleri baskı ve zulüm? Demokratik zihniyeti olmayanların, demokrasi için mücadelelerinden bahsedilemez. Sürekli iktidarların yanında yer alan örgütlenmelerin, özgürlük adına sunacakları somut önerileri olamaz.

Müslümanların acı çekmesi üzerinden propaganda yaparak bugüne kadar iktidar yürüyüşlerini meşrulaştırmaya çalışan Gülen cemaati, aslında hiçbir dönemde acı çekmedi. Kuşkusuz gerçek Müslümanlar acı çekti, ancak bu yapı her zaman devletin “alicenap” yüzüyle tanıştı ve destek gördü. Çünkü görevini “layıkıyla” yerine getiriyordu. Bu da Kürt asimilasyonuydu.
AKP ile birlikte iktidarı devralmalarından bu yana da sürekli “mağduriyet” üzerinden propaganda yapan bu yapı, taşıdığı bu “ağırlığı” da üzerinden atarak gerçek yüzünü ortaya koydu. İktidardaki halleri daha çok “sonradan görme” bir durumu ifade ediyor. Akıllı gibi görünseler de yaptıkları kirli işleri ve acemiliklerini gizleme faaliyetlerinden öteye bir anlam taşımıyor.

PROPAGANDA İLE İŞLENEN ÜÇ SUÇ

90’lı yılların kara propagandasını en kaba ve çirkin haliyle uygulamaya koyup PKK ile mücadelede yeni bir durummuş gibi sunmaları, kendi hafıza yoksunluklarını ifade ediyor. Bugüne kadar bütün iktidarların denediği bu yöntem Kürt hareketini yok etmek bir yana, sürekli büyüttü. Çünkü bu yöntem içinden en ağır haksızlık ve baskıları barındırıyor. Üç suç bir den işleniyor: Birincisi halkı kandırıyor, ikincisi işlenen devlet suçlarını gizliyor, üçüncüsü suça teşvik ediyor.

BARIŞ İÇİN BİR DUA BİLE ETMEDİLER


Yeniden eski derin devlet yöntemlerine başvurulması, devralınan bu yapı konusunda ne kadar “acemi” olduklarını, 30 yıldır yaşanan bu savaşa ne kadar yabancı durduklarını gösteriyor. Yabancılar, çünkü bugüne kadar çözüm adına, barış adına bir dua bile okumamışlar.

En son cemaatin lideri Fethullah Gülen’in Kürtler için Allah’tan “dua”sı da vahşet oldu: “Onların altlarını üstlerine getir, birliklerini boz, evlerine ateş sal, köklerini kurut ve işlerini bitir.”

Bu zihniyetten “demokratik bir çözüm” beklenebilir mi? Tek duası Kürtlerin susturulması olan bir hareketin, barıştan yana bir anlayışı olabilir mi?

DEMOKRATİK BİR ADIM ATAMAZLAR

Gülen Cemaati, Türkiye’ye tam hakimiyet önünde tek engelin Kürt hareketi olduğunu biliyor. Bu nedenle de iktidarları boyunca Kürt hareketini hep bir tehdit olarak görecektir. Türkiye’deki sorunların çözümü yönünde adım atmaları halinde, demokratik alanın genişleyeceği ve iktidarlarının sallanmaya başlayacağını biliyorlar. Bu yüzden değil Kürt sorununu çözmek, gerçekten demokrasi ve özgürlükler adına da herhangi bir adım atma iradesine ve zihinsel yapısına sahip değiller.

Nitekim AKP 2002’de iktidara geldiğinden bu yana vaatler dışında sorunları çözmek için somut bir adım atmadı. Onlar için demokrasi sadece toplumu uyutmak için kullanılan bir söylemden öteye gitmiyor. İlk başta yapılan bazı reformlar da kendilerine daha geniş alan açmaktan başka bir anlama gelmiyor. Bugün de durum aynı, eğer olacaksa “demokratik adımlar”, o da kendi ihtiyaçları doğrultusunda olacak.

ÖZGÜRLÜK DÜŞMANLARI

Ötekilere, ya da diğer bir ifadeyle kendilerine muhalif olanlara tanınacak özgürlükleri, kendi iktidarları önünde tehdit olarak görüyor. Bu açıkça “özgürlük düşmanı” olmaktır ancak halen bu gerçek görülmek istenmiyor. İdeologu Gülen olan bu iktidarın, susturmak, ezmek ve yok etmek dışında seçenekleri yok. Zira diğer seçenekler özgür ve demokratik zihniyet gerektiriyor.

KORKU DUVARI

Ağırlıklı olarak da psikolojik bir savaş yürütüyorlar. Bu aynı zamanda onların çok kusurlu olduğunu gösteriyor. Bir yapı oluşturuldu ama içi boş. Etrafında bir korku duvarı örülmüş durumda. Her geçen gün bu duvar daha da sağlamlaştırılmak isteniyor, nedeni de duvarın arkasındaki cemaat korkularını gizlemek ve “yıkılmaz” algısı yaratmak.

TARİHTE HİÇBİR DUVAR YIKILMAZ DEĞİLDİR

Oysa zorbalığın “kader” olarak sunulduğu rejimlerde bile bu algı, Tunus ve Mısır gibi Arap dünyasındaki ayaklanmalarında olduğu gibi yıkıldı. İktidarın korku duvarını sağlama alma çabası, çarpışmanın da şiddetlendiğinin göstergesi oluyor. Ancak bilmeleri gerekir ki tarihte hiçbir duvar halkların direnişine karşı uzun süre dayanamamıştır. Bu duvar da yıkılacaktır.

Evet bugün Gülen Cemaati hiç olmadığı kadar deşifre olmuş durumda. Korkuyorlar. Bu korku aynı zamanda özgürlük ve gerçek demokrasinin gelmesinden duyulan korkudur. Bu kadar zulümden sonra, iktidarı kaybetmekten korkuyorlar ve saldırıyorlar. Demokratik bir zihniyete sahip olmadığından, saldırmaktan başka seçenekleri bulunmuyor.