1 Ocak 2012 Pazar

Bahoz Erdal: 'Vietnam Modeline Yoğunlaşıyoruz'

Yeni Özgür Politika'nın sorularını yanıtlayan HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, "AKP yardakçıları Sri Lanka modelini tartışmaya devam etsinler biz de Vietnam modeli ile Kürdistan deneyimini buluşturuyoruz. Kürdistan modelini yaratıyor gerilla güçlerimiz. Süreç içinde Kürdistan’ın Sri Lanka, HPG gerillaların da Tamil Kaplanları olmadığını çok iyi bir biçimde görecekler" dedi.

HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, barışa hazır oldukları kadar çok kapsamlı bir savaşa da her zamankinden daha hazır olduklarını belirterek, "Kuzey’de olduğu kadar Güney’de de hazırız. Daha önce defalarca Güney Kürdistan’a saldırarak sonuç almayı hedeflemişler, ancak her seferinde ağır darbeler alarak başarısızlığa mahkûm olmuşlardır. Zap operasyonu bunun en son örneğidir. Ancak yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali tekrar deneyebilirler, kendileri bilir" dedi.

Türk özel savaş birimleri, medyası ve yeni muhipleri tarafından hedef gösterilen; 'İran-Suriye aksı' gibi afilli tanımlamalarla birlikte anılan Güneybatı Kürdistanlı HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal Almanya’da yayınlanan Yeni Özgür Politika gazetesine konuştu.

Dr. Bahoz Erdal, hem geleneksel Türk devlet saldırganlığı, gayri meşruluğu ve zor ve yalan üzerine kurulu sömürgeci siyasetine dikkat çekti hem de Kürdistan gerillasının siyasal karakteri ile pratik yansımasını anlattı. Türk Hükümeti, özel savaş birimleri, medyası ve besleme tetikçileri tarafından şahsına yönelik tasnif ve tanımlamaları yanıt vermeye değer bulmayan Dr. Bahoz Erdal, Kürtlerin gasp edilen haklarının iadesi yerine onun direniş gücünü tasfiye üzerine kurgulanmış konseptlerin işleyemeyeceğini söyledi.

*Kürt sorunu çözüm noktasına çok yaklaşılmışken Silvan eylemi ile süreci sabote ettiğinizi, bu eylemin bir kırılma noktası olduğu” biçiminde yoğun propaganda yapılıyor. Gerçekten böyle miydi?


- Türk devleti ve AKP Hükümeti yetkilileri ile bağlı Türk medyasının kapsamlı ve yoğun bir kampanya yürüterek çatışmalı sürecin başlatılmasında suçlu tutmaya çalıştığı açık. Özellikle güçlerimizin gerçekleştirdiği bazı eylemleri öne çıkararak -üstelik genel gelişmelerden kopuk bir biçimde- yürüttükleri kapsamlı imha ve tasfiye planın zeminine meşruiyet taşıyorlar. Bunu gayreti içerisindeler. Oysa gerçekten kimin savaş, kimin barış istediği, kimin barış için yoğun çaba içinde olduğu, kimin tasfiye planlarının peşinde olduğunu anlamak için tek tek olayları soyutlayarak değil, süreci bütünlük içinde ele almak ve değerlendirmek gerekiyor. Olabildiğince kısa tutarak anlatayım.

AKP Hükümeti, 2002 yılında iktidara gelişiyle birlikte Kürt sorununa yaklaşımını, Erdoğan’ın Rusya’da dile getirdiği “düşünmezseniz Kürt sorunu yoktur” zihniyetiyle kodladı. Bunun için de alelacele Pişmanlık Yasası'na sarıldı. Bu dönemdeki kapsamlı iç ve dış tasfiye hamlelerini yeniden anlatmayacağım.

Bunlara karşı geliştirdiğimiz 1 Haziran hamlesinin ardından Ağustos 2005'te tek taraflı bir ateşkesi gündeme getirdik. Buna yanıt; Önderliğe tecrit cezalarını yoğunlaştırarak ve 6 tugaylık özel/profesyonel güç kararı alarak savaş kararını almak oldu.

Ekim 2006'da birçok gücün devreye girmesiyle bir daha ateşkes ilan etmemize rağmen Önderliğimize karşı daha fazla tecrit ve zehirlemeye giriştiler; buna paralel olarak 2007’de Botan başta olmak üzere bütün Kuzey Kürdistan alanlarına yönelik kapsamlı operasyonlar geliştirdiler.

2008’in başında ise Medya Savunma Alanları’nı hedefleyerek Zap operasyonuyla birlikte sorunu silahla çözme noktasında ısrarcı oldular.

2009 yerel seçimlerden hemen sonra 13 Nisan'da, demokratik çözüme şans vermek için bir kez daha tek taraflı eylemsizlik kararı ilan ettik. Ancak bundan hemen bir gün sonra “KCK operasyonları” adı altında yüzlerce Kürt siyasetçi, seçilmiş ve aktivistleri tutuklayarak siyasi soykırım sürecini başlattılar.

2010 yılından 2011 seçimlerine kadar büyük bir fedakârlık örneğini göstererek, ateşkes ilan ettik. Ancak hükümetin bunca tek taraflı fedakârlıklara verdiği karşılık, binlere varan tutuklamalar, halkın demokratik eylemliklerine yönelik polis terörü oldu. Ayrıca bu süreçte onlarca kadın, çocuk, sivil hedef alınarak şehit edildi.

Türk Hükümeti, özellikle 2011 yılına girişle birlikte Ortadoğu’da yaşanan karışıklıkları da fırsat bilerek hem askeri hem de siyasi saldırılarını yoğunlaştırdı. Örneğin gerilla güçlerimiz ateşkes konumunda olmalarına ve hiçbir askeri aktiviteye girmemelerine rağmen, Amanos’ta 7, Pazarcıkta 3, Bingöl’de 6, Pülümür’de 7 ve Uludere sınırında 10 arkadaşımız imha amaçlı nokta operasyonlarla şehit düşürüldü.

Yine halkımız tüm engellemelere ve baskılara rağmen demokratik siyasal yöntemde ısrar etmiş, ancak AKP Hükümeti, 12 Haziran seçimleri öncesi ve sonrası halkımıza yönelik bir baskı ve siyasi soykırım sürecini tercih edip uygulamaya başladı.

Bu kısa anlatım/hatırlatma gösteriyor ki, geçen 9 yıl içinde Önderliğimiz ve Hareketimiz yoğun çaba ve fedakârlık göstererek sorunu siyasal yollarla çözmeye çalışmış ve AKP Hükümeti'ne büyük şanslar vermiştir. Fakat yanıt; bu iyi niyet yaklaşımımızı siyasi soykırım yürüterek ve askeri operasyonları yoğunlaştırarak tasfiye sürecine dönüştürme çabası oldu... Sonuç olarak Farqin eylemiyle başlayan süreç, halkımızın ve gerillalarımızın bunca fedakârlık ve sabrına rağmen, tahammülün kalmadığı, dayatılan “ya teslim alırım ya tasfiye ederim” politikasına karşı halkımız ve onun savunma güçleri için haklı, meşru ve yerinde bir direniş sürecidir.

Görmemek için ısrar edenler dışında herkes de farkındadır ki Erdoğan’ın izlediği politika; dil ve yöntem olarak çözüme yönelik değil. Erdoğan ve Ergenekon arasında Kürtlere ve Kürt sorununa yaklaşımda hiçbir fark kalmadı. Hatta Kürt düşmanlığı konusunda Ergenekon’u da geçti. Bu katliamcı, Ergenekoncu politika sürdükçe, direnişimizi büyük bir karalılıkla sürdüreceğimiz tarihsel bir zorunluluktur.

* Türk ordusunun devam eden son saldırılarının, Güney sahasını işgal girişimine dönüşme ihtimalinden söz ediliyor. Sizce bunu göze alabilirler mi?


- Bir imha konseptinin devreye sokulduğu açıktır, zaten bunu kendileri de saklama gereği duymuyor. Bu konseptin diplomatik ve siyasi boyutları var; halka yönelik katliam ve sindirme boyutu var.

Ordu yönetimini yeniden dizayn etmek, orduyu reorganize etmek; 50 bin askerlik özel ordu, özel hareket polislerinin sayısı artırılıp ağır silahlarla donatılması, silahlı kuvvetlerin milyarlarca dolarlık dünyanın en gelişkin savaş tekniği ile donatılması, bu konseptin askeri boyutunu oluşturuyor.

Bu konsepti yılın başından itibaren adım adım dozajını artırarak devreye koymak istediler. Demokratik siyaset alanı bastırılarak teslim alınacak, halka yönelik sindirme ve irade kırma operasyonları sürdürülecek, Kuzey Kürdistan’daki gerilla güçlerimize yönelik imha operasyonlarına devam edilecek, yönetimimize yönelik suikast girişimlerinde bulunulacak, Önderliğimize her türlü baskı ve psikolojik işkenceyi uygulayarak avukatları ve ailesiyle görüşmeleri kesilecek, Medya Savunma Alanları'na yönelik kapsamlı saldırı yapılacak. Bunlarla birlikte kamuoyuna yönelik yoğun bir dezenformasyon ve psikolojik savaş dalgası da yürütülecek. Bunları hepsi farklı derecelerde yapıldı ve yapılıyor. Sorunuzdaki 'işgal girişimi' yani Güney sahasını karadan dahil kapsamlı saldırıya kamuoyu hazırlanmaya çalışılıyor. İşte Sri Lanka modelinden bahsedilmesi de bunun için.

Türk ordusunu Medya Savunma Alanları'na sürerler mi sürmezler mi kendileri bilir. Biz barışa hazır olduğumuz kadar çok kapsamlı, çok şiddetli bir savaşa da her zamankinden daha fazla hazırız. Kuzey’de olduğu kadar Güney’de de hazırız. Daha önce defalarca Güney Kürdistan’a saldırarak sonuç almayı hedeflemişler, ancak her seferinde ağır darbeler alarak başarısızlığa mahkûm olmuşlardır. Zap operasyonu bunun en son örneğidir. Ancak yenilen pehlivan güreşe doymazmış misali tekrar deneyebilirler, kendileri bilir.

* Türk ordusunun insan, teknik donanım ve deneyim kapasitesi düşünüldüğünde Kürdistan gerillasının hazırlık düzeyi nedir?


- Güçlerimiz, 28 yıllık bir savaş ve gerilla tecrübesine sahiptir. Kendisini çok geniş ve sağlam bir mevzilenmeye kavuşturmuş durumda. Teknik donanım, ideolojik-askeri eğitim düzeyi güçlüdür. Pratikte de görüldüğü gibi güçlerimizin fedakârlık, cesaret, moral ve motivasyonu tamdır. Güçlerimiz her türlü saldırıyı karşılayabilecek esnekliğe ve hareket kabiliyetine sahiptir. AKP yardakçıları Sri Lanka modelini tartışmaya devam etsinler, biz de Vietnam modelinde yoğunlaşıyoruz. Vietnam modeli de değil Kürdistan modelini yaratıyor gerilla güçlerimiz. Süreç içinde Kürdistan’ın Sri Lanka, HPG gerillaların da Tamil Kaplanları olmadığını çok iyi bir biçimde görecekler.

* Son kapsamlı saldırı dalgasında sadece 3 gerilla kaybınızın olduğunu açıkladınız, ancak Türk ordusu bu rakamı 200'e dayandırdı. Sizce bu basit bir propaganda mı, yoksa kendi kamuoylarına yönelik bir 'tatmin' gayretiyle karadan saldırıyı gündemden çıkarmaya yönelik mi?

- Yeni savaş konseptini yürütme görevini bizzat Erdoğan üstlenmiştir. Son Askeri Şura ile birlikte artık savaşın Genelkurmayı'nın kendisi olduğunu ve savaş sorumluluğunu bizzat kendisinin üstleneceğini gösterdi. Medya Savunma Alanları’na yapılan son hava saldırıları Erdoğan’ın bu anlamda ilk icraatıdır.

Bizim kayıplarımızı 200 gibi yüksek bir rakam olarak göstermek; yani daha fazla Kürt'ü/gerillayı öldürmeyi başarı saymak, başta söylediğimiz zihniyet koduyla, yani Kürt'e bakış ve gaspedilen haklarının iadesi konusundaki duruşla ilgilidir. 200 gerillamızı katletmekle övünerek, öldürmekten başka bir çözüm niyeti ve anlayışının olmadığını göstermektir. Oysa Kürdistan Özgürlük Hareketi ve gerillası, asker ölümlerinin fazlalığıyla övünmüyor, tam tersine ölümleri durdurma; insancıl, onurlu ve özgür bir yaşam yolunu açmaya çalışıyor. Türk Genelkurmayı'nın kayıplarımızı abartması, Kürtleri yok etme temelinde bir varoluş gayretidir. Halbuki kayıplarımıza ilişkin verdikleri rakamların düpedüz bir yalan olduğunu kendileri de biliyor.

Halkımızdan ve kamuoyundan gizlediğimiz tek bir kaybımız bile yok. Kayıpları gizlemeyi ahlaki bulmuyoruz. Şuana kadar açıklandığı gibi 3 arkadaşımız ve Solin bebekle birlikte 7 sivil insanımız şahadete ulaşmıştır.

Türk devleti herkesin gözü önünde güpegündüz bu katliamı gerçekleştirmesine rağmen özür dileme erdemliğini bile göstermekten uzaktır. Bu onların zihniyetine uygun bir erdemsizliktir.

* Seçimlerden sonra başlayan caydırıcı ve misilleme eylemlerinden sizin şahsınızda Güneybatı Kürdistanlı komutanlar sorumlu tutuldu. Suriye'deki son durum, Kürt hareketi ile ilişkiler ve Kürdistan gerillasının yapısını baz alarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Türkiye’de medya, özel savaşın bir şubesi olarak işletilmektedir. Yazar, kendini aydın hatta en değme demokrat olarak lanse eden kişiler, psikolojik savaşı yürütmede adeta yarış içindeler. En değme demokrat ve liberalim diyenler, sömürgeci zihniyet ve bakış açısının lağımında debeleniyor. Kürdistan halkını ve gerillasını tam bir sömürgeci anlayışla değerlendiriyorlar. Onlara göre devlet; operasyon yapabilir, gerillayı grup grup imha edebilir, binlerce kişiyi tutuklayabilir, yaşlı anaları ve çocukları katledebilir. Bunları gayet normal görebiliyor. Bu zulüm düzenini ve sömürgeci çarkını devletin zor tekeliyle aklıyorlar. Kimisinin aklama derdi de yok 'müstahaklar' noktasındadırlar. Ancak bu devlet terörüne karşı en ufak bir direniş ve tepki gösterildiğinde “teröristiler; barışı istemiyorlar, kandan besleniyorlar” ve buna benzer her türlü hakaret ve saldırıyı yapıyorlar. Bunu da demokratlığın ve liberalliğin görevlerini yerine getirmiş sayıyorlar.

Özel savaş aygıtı olarak Türk medyası, MİT ve Emniyet yönlendirmesiyle bazen yönetimimizi, İsrail ajanlığı, bazen Amerika ajanlığı, bazen Suriye ajanlığı, bazen İran ajanlığıyla suçluyorlar. Yalan ve karalama kulvarında yarışıyorlar. Bu kadar yalan; çelişkili ve tutarsız iddialarla, aslında Türk toplumunun bilincine ve beynine hakaret edip geleceğiyle de oynuyorlar. Oysa Hareketimizin en eski üyesinden en yenisine, en yaşlısından en gencine kadar Önder Apo çizgisinde tek vücut olduğu gerçeğini herkesten daha iyi onlar biliyorlar.

* HPG olarak Kürdistan halkı ve gençliğinden beklentiniz nedir ?

- Kürdistan dağları bin yıllardır Kürtlere ve insanlığa bir çok şey kazandırmış ve varolma savaşında en temel rolü oynamıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin gerillaları tarafından 30 yılı aşkın bir süredir bir varlık savaşı verilmektedir. Onbinlerce şehidi olan bu hareket, Kürt halkının en temel savunma gücüdür. Sömürgeci Türk devleti, Kürt halkını ve Özgürlük Hareketimizi istediği kadar birbirinden soyutlayamaya ve uzaklaştırmaya çalışsın, bunu başaramayacaktır. Bunu halkımızın her zaman alanlarda “PKK Halktır, Halk Burada” sloganları en iyi şekilde ifade etmektedir. Yine halkımıza, hareketimize ve Önderliğimize yönelik gerçekleşen her türlü saldırıda halkımız “HPG İntikam” sloganını haykırmaktadır. Halkımız, Kürdistan Özgürlük Hareketi'ni ve HPG’yi en temel savunma gücü ve iradesi olarak tanımlıyor. Düşmanın topyekün savaşı dayattığı bir süreçte özgürlük mücadelesinin neferi olmak, Kürt halkının kazanımlarını korumak ve geliştirmek, Kürdistan gençliğinin önünde kutsal bir görev olarak duruyor. Kürt gençlerinin özgürleşme yolunda en büyük adımı atacaklarına inanıyoruz. Halkımızın da devletin her türlü saldırısına karşı öz savunmasını güçlendirerek Demokratik Özerk Kürdistan inşasında yurtseverlik görevlerini yerine getireceklerine ve mücadelelerini yükselteceklerine inanıyoruz.

ANF NEWS AGENCY

Öz Savunmanın Gücü 2012 Savaşı’nın Şiddetini Belirleyecek


2011 yılını geride bırakıyoruz. HPG olarak Temmuz ayı ortalarından itibaren yükselttiğimiz Devrimci Halk Savaşı pratiğinin damgasını vurduğu 2011 yılı şüphesiz birçok açıdan değerlendirilmeyi bekliyor. Bu değerlendirmeyi herkes kendi görev alanı ve üstlendiği sorumluluk çerçevesinde yaparken yeni mücadele yılında izleyeceği tarzı, tempoyu belirlemeye çalışıyor. Yeni yılı hedef ve amaçların gerçekleştirilmesi alanı kılmak isteyenler bundan kaçınamaz.

Uzun bir bekleme ve sabır ardından işgalci TC’nin barışçıl demokratik bir çözümden yana olmadığı görüldü. Gerçekten sabır taşını çatlatacak düzeyde her günü ayrı bir işkenceyle geçen uzun bir aradan sonra gerilla olarak kısa da olsa bir pratik süreç yaşadık. Farqîn ile başlayarak Çele’de zirveye ulaşan gerilla eylemleri TC’yi adeta çılgına çevirdi. Uzun yıllardır gerillanın bittiği, marjinalleştiği, savaş kabiliyetini yitirdiği yönlü oluşturulan zemin ve kara propaganda duvarı bir anda yerle bir oldu.

Neredeyse tüm emperyalist ve bölgesel gericiliğin desteğini alarak, çağın en güçlü teknik donanımını ve en önemlisi de gerillayla yürüttüğü mücadelenin otuz yıllık derslerini zemin yaparak saldırıya geçen TC ordusu ve AKP hükümeti gerilla direnişi karşısında derin bir şaşkınlığı, dumuru ve çaresizliği yaşadı.

Şüphesiz gerilla olarak yapabileceklerimizin hepsini yapamadık. Bunun yanında düşmanı hafife almanın, derin ve güçlü planlamalar yapmamanın, tüm gücümüzle yüklenmememizin bir sonucu olarak savaşı daha şiddetli yürütemedik. Bu savaşın tırmanması, tüm Türkiye ve Kürdistan’a yayılması gerekliliği, yine her kayıp ardından halkımızın ve özellikle de gençlerimizin “intikam” çağrıları ortadayken bunun neden yapılmadığı tüm yıl boyunca soruldu durdu.

Savaşın tırmandırılması, tüm alanlara yayılması bizim açımızdan bir sorun değil. Colemerg’den Tekirdağ’a, Artvin’den Antalya’ya, Sinop’dan Hatay’a tüm Türkiye ve Kürdistan’ın savaş alanına dönmesi bizim için sadece bir planlama meselesi. Dağlık alanda kır savaşı sürdürülebileceği gibi şehirlerde de var olan örgütlülükle her günü TC faşizmine cehennem haline getirebiliriz.

Fakat bunun yaratacağı etki ve alacağı sonuç ne olacaktır?

Bizim için önemli olan budur. Çünkü bu yıl sürdürdüğümüz kimi eylemlerde görüldüğü gibi faşist TC ordu ve hükümeti, kolluk güçleri darbe yedikçe sivil insanlarımıza yöneliyor. Yıllardır Kürdistan’da sürdürülen savaş ve bilinçli göçertme politikaları nedeniyle Türkiye’nin farklı coğrafyalarına, metropollere göç etmiş bulunan halkımız sadece Kürt olması nedeniyle saldırıların merkezine oturtuluyor. Çeşitli gerekçe ve örgütlenmeler adı altında Kürtlerin fiziki katliamı meşrulaştırılmaya çalışılıyor.

Sorun bizim örgütlü olmama durumumuz değil. Sorun halkımızın kendi iç örgütlülüğünü tam anlamıyla kuramamış olmasıdır. Önderliğimizin ve hareketimizin yıllardır öz savunma mekanizmalarının gelişmesi gerektiği yönlü uyarıların çok fazla değerlendirilmediğini bu anlamıyla görüyoruz.

Her mahalle ve şehirde bulunan Kürtler kendi aralarında örgütlenmediği, birlik olmadığı, kendi kendini savunur pozisyona gelmediği müddetçe bu tür saldırıların açık hedefi haline geleceği ortadadır. Böylesi bir durum ortadayken kalkıp gerilla olarak tüm Türkiye ve Kürdistan’da savaşı tırmandırmak şüphesiz kirli ve ahlaksız örgütlenmeler aracılığıyla halkımıza yönelik linç kampanyalarına dönüşecektir.

Buradan tabii ki “savaşmayın o zaman” sonucunu çıkaracaklar çok olacaktır. Zaten düşmanın yapmak istediği de budur. Özellikle 2007’den bu yana sürdürülen “silahların zamanı geçmiştir” yönlü propagandaların yaratmak istediği sonuç da budur. “PKK savaşıyor, o yüzden insanlar ölüyor” denilerek Kürt halkının ve değerlerinin tek koruma gücü gerilla ve direniş mücadelesi gereksiz bir faaliyet düzeyine indirgeniyor. Hatta Kürt halkına karşı yürütülen bir mücadele adlandırmasına kadar vardırılan bir pervasızlık, aymazlık ortada kol geziyor.

Fakat şu gerçeği hiçbir zaman unutmamak gerekir. Kürdistan’da yürütülen gerilla mücadelesi tek bir gün durursa Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da huzur, demokrasi adına hiçbir şey kalmaz. Gerilla mücadelesi sadece Kürt halkının ve yıllardır yaratılan değerlerinin korunması göreviyle değil, bölgenin demokratik gelişimi ve özgürlük alanlarının yaratılması göreviyle de karşı karşıyadır. Bu anlamıyla üçüncü dünya savaşı olarak adlandırılan Ortadoğu’nun yeniden paylaşılması savaşında gerilla hareketi tüm özgürlük, demokrasi, eşitlik ve kardeşlik hayali taşıyanların hareketi pozisyonuna ulaşmış durumdadır.

TC gericiliği ve faşizmine vurulan her darbe, koçbaşı olduğu emperyalistlerin, batılı kapitalist gericiliğe vurulacak darbe anlamına geliyor. Bu böyleyken Kürtleri köle olarak gören, insanlığın bu denli geliştiği bir çağda dahi statüsüz kılmaya çalışan uluslararası ve bölgesel gericiliğin gerilla savaşı olmaksızın gerileyeceğini, yenileceğini beklemek en basit deyimle aymazlık, kendini bilmezlik, körlük olabilir.

Bu anlamıyla savaş dışında herhangi bir çıkar yol yoktur. Durmak bir yana, bu savaştan vazgeçmek bir yana TC faşizmi ve AKP yeşil Türkçü anlayışı karşısında gerillanın 2011 yılında yürüttüğü mücadele, uygulanmaya başlanılan Devrimci Halk Savaşı 2012 yılında da artarak, şiddetlenerek devam edecek.

Fakat bu seneden çıkarılan dersler neticesinde halkımızın kendi örgütlülüğünü, öz savunmasını daha güçlü hale getirmesi gerekmektedir. TC faşizmi ile istenildiği ve beklenildiği gibi daha güçlü bir savaşı yürütebilmemiz için gözümüzün arkada olmaması gerekiyor. Halkımızın bulunduğu her alanda kendi öz savunmasını geliştirmesi, kendisine yönelik gerek faşist kolluk güçlerinin gerekse ırkçı, şovenist gericiliğin saldırılarını boşa çıkartması oldukça önemlidir.

Bunu şüphesiz örgütlenerek, birlik olmaktan bilinçli ya da bilinçsizce kaçan tüm Kürtleri bir araya getirerek, birbirinden haberdar kılarak, yaşanılan alandaki faşist odakları, devlet ajanlarını, kolluk güçlerini tanıyarak, bunlara karşı korunmada değişik taktik ve yöntemler geliştirerek yapabiliriz. Öz savunma yaşam hakkı başta olmak üzere insan olmaktan kaynaklanan tüm haklarımıza yönelik saldırıları bertaraf etmektir. Öz savunmanın saldırıyı, gereksiz şiddeti içinde barındırmadığı bilinmeli. Fakat gerektiğinde en amansız direnişi sergileyebilecek bir anlayışı da mecburu kıldığı unutulmamalıdır. 2011 yılından çıkarılması gereken en önemli derslerden biri budur.

Direnişle doğan ve yaşayanların gerektiğinde direnerek düşeceğini Kürtler her gün gösteriyor. Fakat sadece direnerek amacına ulaşmayacağını da biliyoruz. Bu yüzden 2012 yılını zafer yılı, özgürlük yılı yapmanın her türlü gerekliliğini yerine getirmek, kişiliği buna hazırlamak, tarzı ve tempoyu buna göre yeniden oluşturmak gerekmektedir.

Bu anlamıyla başta gençlerimiz olmak üzere tüm halkımız işgalci, faşist TC’nin tüm hareket alanını daraltmak, daraltılan her alanda yeni bir özgürlük ağacı dikmek, katledilen canların, toprağa düşen en yiğit insanların, yarına umutla bakan bebelerin hatırına mücadeleye daha da yüklenmek onur meselesi, namus meselesidir. Bugünü ve yarını kazandıracak tek çaremizdir…

Sersala We Pîroz Be!..

Pir Kemal 

Öfkem Kan Ağlamakta...



Yüreğimi salıyorm insanlığın ortasına
Kana bulanıyor yapay sınır boylarında
35 civanparesiyle Kürt halkının,
Işıtıyor kanlarımız karanlıkları
Kerbela susuzluğu değil bu yangın
gökten dökülen bombalardır
kuduz çakallarca
kanayan bağrına ilhak edilmiş welatın...
Öfkemi salıyorum üzerine
kanlı çapul karargahlarının
kanayan bir yumruk gibi sıkılı,
Dönüyor dört ufkunda dünyanın
Döğüşüyor safında mazlum halkların
insanlık sicili kirli olanlara karşı...
Yüreğim kanıyor ol Kürdi coğrafyanın
dağında, taşında, toprağında,
Yüreğim kabuğunu çatlatmış bir kızıl nar
eski Ermenistan yaylasında,
ve neredeyse unutturuyor bana
kendi yoksulluk ve ezilmişliğimi
başıma devlet diye diktiğim
yüksek söylemli alçak dikta.
Yüreğimi salıyorum insanlığın ortasına
kanıyor ağıt ağıt
Vanda, Maraşta, Şırnakta.
Öfkemi yolluyorum
Yok karşımda
düşmanca namuslu bir düşman
sinsi bir kalleşlik sarmış dört yanı
öfkem kan ağlamakta...

Mehmed Sarı


İrhab

"Devlet Terörü, yıldırmak, korkutmak, caydırmak manasına geldiği gibi "amaca ulaşmak için, doğrudan düşman veya suçlu olup olmadıklarına bakmaksızın, insanların can, mal ve başkaca değerlerine, şiddet kullanarak ve nizami savaş yöntemlerine uymayarak zarar vermektir" şeklinde tanımlamakta mümkündür.

 Türkiye bunu yapıyor mu?

 Yapıyor.

 Bu ülke kurulduğundan beri  kan dökmüş mü?

Dökmüş

kıyım yapmış mı ?

yapmış

katliam gerçekleştirmiş mi?

Gerçekleştirmiş

Cinayetler  işlemiş mi?

İşlemiş

Soykırımlar  yapmış mı?

Yapmış

peki bu devlet irhâb'ı değilse nedir?

Devlet terörünün de amacı, zorunlu savunma değil de menfaat sağlama veya istemediği kimselerden kurtulma olursa meşru olmaz, cinayet sayılır ve emir verenler ile buna alet olanlar (tetikçiler) sorumlu olurlar.

Fakat bu ülkede buna benzer binlerce olaya tanık olmama rağmen tutuklanan hiç bir sorumlu görmedim ve duymadım.Bunları görmediğimiz ve duymadığımız gibi halkın gözüne bakarak alaylı ve kahredici açıklamalarda bulunanlar da bu suçu işleyenlerin bir parçasıdırlar.

Bakanın biri çıkıp bir gurup terörist zannedilen 35 vatandaşımıza
hava kuvvetlerimiz tarafından saldırı düzenlenmiştir.

Düzenlenen bu saldırıda 35 vatandaşımız hayatını kaybetti diye açıklamalar da bulunuyor.

Ve operasyon kazası oluyor.

Nerede ise insanlıkla aynı yaşta olan savaş ve savaşları bukadar çocuksu bukadar aptalca bu kadar rahat tanımlayanı ve anlatanı görmedim.

Eğer Devletin hukuk dışına çıkarak ve çoğu kez gizli olarak bazı vatandaşlarının

veya yabancıların mal ve canlarına zarar vermesine devlet terörü deniliyorsa ve sen bunları uyguluyorsan TERÖR'sün.
 
Devrim AKAR
devrim.akar@hotmail.com

Kürt Sistemi ve Kürt soykırımı

 Dikkat ediniz, bu 35 masum, 35 gerilla olsaydı, başta Hüseyin Çelik, AKP, CHP ve Türkiye zil takıp oynayacaktı anlamı çıkıyor. Uçaklarımız bir yanlışlık yapmış, gerilla öldürecekken sivil öldürmüş. Kazan Vadisi, Cehennem vadisi ve son olarak Robiski sırtlarında 35 Kürt katlediliyor.
 
            28 Aralık günü Türk hava saldırısında 35 Kürt katledildi. Sistem zıvanadan çıkmış. Gözlerini kan bürümüş. Öldürdükçe, Yunan mitolojisindeki „Moloch" benzeri doyumsuz tarzda insan kanı döküyor. Bu sistemin insanlıkla alakası kalmamıştır. Basın bu Molloch sistemini savunuyor. Türk halkı, sessiz. Sessiz durduğuna göre, Kürdün ölümüne seviniyor. Her gün Kürt öldürülürken, okullarda „Türk dünyaya bedeldir!" söyleniyor. Türk partileri BDP'ye karşı birlik içindeler. Kısacası Kürtler soykırım cenderesine alınmış durumdalar.

            Bir değil, onlarla Kürt öldürülüyor. Hemen her gün ölüm haberleri coğrafyamızın acısını haykırırken ve son olarak çoğu çocuk 35 Kürt katledilirken, Kürt Hüseyin Çelik, bu olayı Kollateral zarar görüyor. Yani sınırı aşan hata görüyor. Teröristler vurulmak istenirken, siviller vurulmuş. Fazla üzerinde durmaya ne gerek var, topu topu yan hata görünüz, diyor.

            Dikkat ediniz, bu 35 masum, 35 gerilla olsaydı, başta Hüseyin Çelik, AKP, CHP ve Türkiye zil takıp oynayacaktı anlamı çıkıyor. Uçaklarımız bir yanlışlık yapmış, gerilla öldürecekken sivil öldürmüş. Kazan Vadisi, Cehennem vadisi ve son olarak Robiski sırtlarında 35 Kürt katlediliyor. Bu son öldürdükleri, halkının hakları için sınır ötesine gidenler değil, ailesinin karnını doyurmak isteyenlerdi. Ama hayatını ortaya koyarak, Kürt halkının haklarını savunan dağdaki gençler öldürülebilir, diyor Hüseyin Çelik. Burada bir hata yaptık, onları öldürecekken, bunları öldürdük. Hüseyin Çelik sistemin celladı olduğunu gizlemiyor. 35 gerilla öldürselerdi, „35 terörist öldürdük" diye karnını ovuştururdu.

            Türk ırkçı sistemi öldürüyor. Kendisini ödünsüz özgür Kürt göreni öldürüyor. PKK'yi „terörist" diye katlediyor. KCK ve BDP'yi „terörist örgüte yardım veren deyip zindana dolduruyor. Sonunda kendi Kürtlerine, Hüseyin Çelik, Mehmet Metinerlere ise, TRT 6 açıp eğlenmelerini sağlıyor. Kendi Kürdüne ödül verirken, özgür Kürde bomba yağdırıyor. Kürt nüfusun kahir ekseriyeti PKK'lileştiğine göre, kanlı Türk sistemi yeni bir Dersim soykırımı düşünüyor demektir. Kadın kız, çocuk yaşlı demeden fareler gibi zehirlemek, Robiski gibi dar alana sıkıştırıp bombalamak amacında oldukları görünüyor. Fetullah Gülen, Allahım bunların soyunu kes, derken dinleyenlerinin nasıl amin çektiğini duyunca şaşırmak yanılgıdır. AKP, Kürt soykırımı planını uyguluyor. Kemal Atatürk'ten günümüze sürekliliğini sürdürüp gelen Kürt soykırımına AKP devlet sistemi, tam konzentre olmuş, Kürdü insanlık haritasından silmeye baş koymuş görünüyor.

İyi bilinmelidir ki, büyük halklar soykırımlardan güçlenerek çıkarlar. Osmanlı pek çok halkı yok etmek istedi beceremedi. Yahudi halkı büyük soykırım Shoah'tan güçlü bir devlet olarak doğdu. Balkanlarda her halk devletleşirken, Kürdistan halkına bu hakkı tanımamak, başta Kürdün ayıbı görülmelidir. Özgür ve özerk Kürtlerin de saflarını sıklaştırmaları halinde, çocuklarımıza şanlı ve şerefli bir Kürdistan bırakabiliriz. Kürtler büyük bir halktır. Şimdi dargınlıkları, farklı görüşleri öne çıkarmak, Türk sistemine yardımcı olur. Önemli olan Kürt halkının kendisini yöneteceği mutlu ve müreffeh bir Kürdistan inşası için verilen çabadır. Her Kürt, özgür demokratik Kürdistan için ayağa kalkmalıdır. Elinden ne geliyorsa maddi manevi onu yapabilmelidir. İster PKK karşıtı veya yandaşı olsun, Kürt soykırımını gündemde tutan AKP'li Türk devletine karşı birlik, bugün hayata geçmezse, ne zaman olacak? Kürdün bundan başka şansı yoktur. Bu halkın bir bireyi olmanın gereğini yerine getirmek insani ve demokratik duruştur. Kürtten bu duruş beklenir.

Haydar Işık
Yönetim Kurulu adına
DERSIM – Gesellschaft für Wiederaufbau e.V.
Komela newe Virastena Dersim
Komela ji nû  avakirina Dersim
Dersimi yeniden inşa cemiyeti
Mainzer Str.50, 65479 Raunheim
Tel.: 0179 2952392

Emret Komutan

Habertürk yazarı Ece Temelkuran, 35 köylünün hayatını kaybettiği olay sonrası hükümet ve sivil-askeri bürokrasiden gelen açıklamalara isyan ettiği yazısıyla sosyal medyada günün en çok konuşulan isimlerinden oldu.

Yazısında iktidara seslenen Temelkuran sözünü esirgemeden Uludere sonrası yaşananları eleştiriyor. Ölen köylülerin çoğunun çocuk yaşta olması ve sigara mazot kaçakçılığı yapmak zorunda oluşunu sorgulayan Temelkuran hükümete yaptığı çağrıda adeta meydan okudu:

"Biz seni anladık. Sen de şunu anla o zaman: Bizden bu kadar! Kabul etmiyoruz! Dinlemiyoruz! Sen istediğin kadar emret! Kendi kendine konuş dur! Biz seni dinlemiyoruz!"

İşte Ece Temelkuran'ın "Emret komutan" başlıklı yazısı:

SİZ ÇOCUKLARI ÖLDÜRÜN BİZ DE "BİR BİLDİKLERİ VARDIR" DİYELİM

Emret komutan! ANLADIK, siz çocukları öldürün biz de "Bir bildikleri vardır" diye susalım istiyorsunuz. Siz insanları bombalayın, biz onları sessizce eşeklere yükleyip, götürüp gömelim, bizi öldürürken milyar dolarlık bombalar kullanın ama cenazelerimizi kendimiz taşıyalım, karlı tepelerden omzumuzda, yayan aşıralım istiyorsunuz.

SİZ "HÖT" DEYİN BİZ DE EVLERİMİZE DAĞILALIM

Daha taziyemizin çadırı kurulurken, ağıdımızın sesi duyulmadan, biz daha yasımıza başlamadan siz "Höt!" deyin biz de evlerimize dağılalım, çekirdeğimizi çitleyip televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, hatta hiç olmayalım, gidip kendi kendimize bir yerde ölelim, ölürken hiç ses çıkarmayalım, geride sonradan canınızı sıkacak bir iz bırakmayalım istiyorsunuz.

APTAL OLALIM, SESSİZCE ÖLELİM Kİ CANINIZ SIKILMASIN

Anladık, deprem evlerimizi başımıza yıksın, siz bizi dondurucu soğukta naylon çadırlara koyun, sonra karşımıza geçip "Sarayda yaşıyorsunuz ulen!" diye sırıtın, biz başımızı önümüze eğelim, hiç üşümeyelim, üşürken ölen bebeklerimizin "hiç giyilmemiş pabuçlarını" ağlamadan satalım, o parayla çekirdek alıp sonra gidip evlerimize çekirdeğimizi çitleyip, televizyonda oynayanlara bakalım, aptal olalım, bir gece uykumuzda donarak, sessizce ölelim, daha da başınıza bela olmayalım, bir mezar taşımız da olmasın ki görünce canınız sıkılmasın istiyorsunuz.
Anladık, kimsenin kimseden haberi olmasın, kimse kimsenin derdiyle hemhal olmasın, haber vermeye çalışanlar, memleketine dertlenen çocuklar, öfkeli hocalar, sendikacılar, hukukçular artık kim varsa "büyük düşünmenizi" engelleyen, hepsi bundan böyle hapishanede yaşasın, kalemini, kâğıdını alın, yerine kumanya verin mis gibi, orada hayvanlar gibi birbirleriyle bile konuşamadan ömürlerini geçirsinler istiyorsunuz. Biz de bunlarla ilgilenmeyelim, çekirdeğimiz, televizyonumuz, domuzlar gibi huzurumuzla yaşayalım gidelim, siz canınız hiç sıkılmadan "projelerinizin" açılış kurdelelerini kesin, hep kurdeleler, alkışlar, balonlar ve çiğdemler-çekirdekler istiyorsunuz.

ÇEKİRDEĞİMİZİ ALIP BALKON KONUŞMASI MI BEKLEYELİM?

Anladık, siz bir gün öyle bir gün böyle deyin, biriniz başka biriniz başka söylesin, barış deyin, savaş deyin, sonra yine barış, sonra yine savaş, arada açılım, kapanım, aklınıza ne gelirse söyleyin, biz her gün hafızamızı yeniden "tazeleyelim", her sabah sıfır olsun kafamız, ayna gibi mesela, hiç muhakeme yapmayalım, siz her sabah ne söylerseniz bizim için ilk söz o olsun, son söz sizinkisi olsun, hep size inanalım, başkasına hiç kulak asmayalım, siz hep haklı olun, sonra yeniden haklı çıkın, biz de salak gibi böyle oturup "Aaa tabii bir de balkon konuşması var, ona bakmak lazım" diyelim, çekirdeğimizi alalım, balkonlarda hep gözümüz sizi arasın, başka herkese kör olalım, böyle istiyorsunuz.

DERSHANE PARASI İÇİN SINIRDAN SİGARA KAÇIRAN ÇOCUKLAR...

Anladık, siz cambazlar arası kim daha cambaz müsabakası düzenleyin, istihbarat ve komplo kumkumalıklarıyla bir gün önce ölmüş çocuklarımızın cenazesini unutturun, hiç özür dilemeyin, aman siz hiç özür dilemeyin, bizim çocuklar hep sizin çocukların mezesi olsun, ölüsüyle dirisiyle hep sizin "büyük düşünmelerinize" hizmet etsin, okyanus ötesi-berisi bir kayıkçı kavgası bizim öfkemizden hep daha mühim olsun, İstanbul'daki iki kırık dükkân camı bizim çocukların kanını berhava etsin, dershane parası için sınırdan sigara kaçırmak zorunda kalan çocuklarımız bizim, ömründe İstanbul'daki o vitrin camlarını hiç görmeden ölen çocuklarımız hep sizin olsun, tepe tepe kullanın, kullanamayınca öfkelenip böğrümüze çökün, böğrümüz, bağrımız hep size açık olsun istiyorsunuz.

KENDİ KENDİNE KONUŞ DUR! BİZ SENİ DİNLEMİYORUZ!

Anladık, böyle istiyorsunuz. Bunları iyice belledik. Bellettirdin, sağolasın! Şimdi aynaya bak komutan! Bu, sensin! Sen böylesin. Sen bu kadarsın.

Sen de şunu anla ey komutan! Biz de bu memleketin geri kalanıyız. Biz seni anladık. Sen de şunu anla o zaman: Bizden bu kadar! Kabul etmiyoruz! Dinlemiyoruz! Sen istediğin kadar emret! Kendi kendine konuş dur! Biz seni dinlemiyoruz!

Haberturk

KCK: 2012 Topyekûn Direniş Yılı Olacaktır


Türk devletinin Roboski’de gerçekleştirdiği katliamın planlı gerçekleştirilmiş bir katliam olduğunun açığa çıktığını belirten KCK, Öcalan üzerindeki tecrit ve izolasyona yasal kılıf bulma girişimlerini, “Barış yollarını tıkatan, savaşı tetikleyen girişim” olarak tanımladı. KCK, 2012 yılının AKP’nin savaş ve katliam politikalarına karşı topyekûn direniş yılı olacağını vurguladı.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, yeni yıl vesilesiyle bir açıklama yaptı. 2011 yılının son günlerinde Roboski’de gerçekleştirilen katliamın bilinçli planlı bir katliam olduğunun açığa çıktığı kaydedilen açıklamada, katliama ilgili Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile hükümet yetkililerinin yapmış oldukları açıklamaları “Ölülerimiz ve halkımıza karşı büyük bir saygısızlık” olarak tanımladı.

AKP’nin 2012 yılı boyunca katliam ve soykırım politikalarını sürdüreceğini açıkça ortaya koyduğunu, PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit ve izolasyona yasal kılıf bulma çabası içerisine girildiği belirtilen açıklamada, “Önder Apo’nun tecridine ilişkin alınacak olan her karar, barış yollarını tıkatan, savaşı tetikleyen bir karar olacaktır” dendi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı açıklaması şöyle:

‘ROBOSKİ KATLİAMI SİNDİRME AMAÇLI BİLİNÇLİ PLANLI GELİŞTİRİLMİŞ BİR KATLİAMDIR’

“2011 yılını büyük bir direnişle tamamlayan Kürdistan halkı, yeni yılı AKP’nin topyekûn savaş stratejisi temelinde gerçekleşen Roboskî Katliamı’nın üzüntüsü ve buna karşı “Ulusal Varlığını Koruma, Özgürlüğünü Sağlama Direnişi”yle karşılamaktadır. Bu katliamın Botan halkımız şahsında Kürdistan toplumunu sindirme ve teslim alma amacıyla bilinçli, planlı ve emir-komuta zinciri içerisinde gerçekleştirilmiş bir katliam olduğu kesinleşmiştir. Roboski katliamına karşı Kürdistan halkının tüm parçalarda ve yurtdışında göstermiş olduğu protesto ve hesap sorma kararlılığı, halkımızın, olduğu her yerde artık ulusal birlik ve ulusal diriliş ruhuyla hareket ettiğini ve bu tür sömürgeci katliamlara asla fırsat vermeyeceğini, ulusal-demokratik değerlerini sonuna kadar koruyacağını ortaya koymuştur.

‘PROTESTOLAR YETMEZ, HESAP SORMA SERHİLDANLARI GELİŞTİRİLMELİ’

Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin, Roboskî Katliamı’yla şehit edilen çoğu çocuk yaşta olan ve ekmek parası için yollara düşmüş emekçi-yoksul insanlarımıza bu düzeyde sahip çıkması çok değerli ve takdire şayan bir tutumdur. Fakat artık sadece bu tür katliamları protesto etmek, katliamlarda şehit düşenlere sahip çıkmak, katliamların durdurulmasına yetmemektedir. Halkımız ve demokrasi güçlerinin tarihi görkemli hesap sorma serhıldanları geliştikçe ancak sömürgeci TC rejiminin katliamlarının önü alınabilecektir.

ÖCALAN’A TECRİDİNE YASAL KILIF UYDURMA ÇABALARI

AKP devleti bir taraftan katliam ve soykırım politikalarını kapsamlı bir biçimde Kürdistan’da sürdürürken, öbür taraftan ulusal ve uluslararası yasaları çiğneyerek Kürt Halk Önderliği’ne karşı sürdürdüğü ağırlaştırılmış tecrit ve psikolojik işkence uygulamasına açıkça yasal kılıf bulma çabası içerisine girmiş bulunmaktadır. Bu, tehlikeli olduğu kadar, AKP’nin 2012 yılı boyunca katliam ve soykırım politikalarını da sürdüreceğini açıkça ortaya koyan bir tutum olmaktadır. Kürt Halk Önderliği’ne karşı sömürgeci yasalarla tecrit ve izolasyonu, Kürdistan’da ise 30 yıldır geliştirdiği, ahlaksız ve kirli savaşı daha da süreklileştirme anlamına gelmektedir. Önder Apo’nun tecridine ilişkin alınacak olan her karar, barış yollarını tıkatan, savaşı tetikleyen bir karar olacaktır. Başbakan’ın yaptığı yeni yıl konuşmasın da, AKP’nin süreci böyle ele aldığını ve savaşın derinleşeceğini açıkça ortaya koymuştur.

‘ÖLÜLERİMİZ VE HALKIMIZA KARŞI BÜYÜK SAYGISIZLIK’

Çoğu çocuk yaşta 35 Kürt gencinin katledildiği Roboskî olayıyla ilgili bir buçuk gün geçtikten sonra Başbakan ve Bakanların yaptıkları açıklamalar, ölülerimize ve halkımıza karşı büyük bir saygısızlık içermektedir. “Kasıt yok, eğer hata varsa gerekenler yapılacaktır” tutumu, katliamın üstlenilmesi ve bundan sonra da bu tür olayların devam edeceği anlamına gelmektedir. Zaten AKP’nin bir sözcüsü “terör olmasaydı bu olaylar olmazdı” demekle her türlü vicdani ve insani değerlerden ne kadar yoksun olduğunu ve Roboski gibi katliamların bundan sonra da devam edebileceğini açıkça ortaya koymuştur. Hükümetin başı ve genel olarak AKP’nin gösterdiği tutum, halkımıza, demokrasi güçlerine ve insanlık onuruna karşı hem derin bir saygısızlık hem de resmen bir meydan okuma anlamına gelmektedir.

KATLİAM KOPUŞ’U GÖZLER ÖNÜNE SERMİŞTİR’

AKP hükümetinin gerek Roboskî Katliamı’nda taşıdığı sorumluluk ve sergilediği tutum, gerekse de Van depreminde halkımıza karşı geliştirdiği tutum, bu devletle Kürt halkının kopuşu yaşadığını ve bu devletin Kürt halkının bir devleti olmadığı gerçeğini tüm çıplaklığıyla bir kez daha gözler önüne sermiştir. Türk devletinin Kürt halkını sahiplenme değil; bastırma, teslim alma, katletme ile ayırımcı ve düşmanca bir zihniyete sahip olduğunu çarpıcı bir biçimde sergilemiştir. 35 sivil genç insanımız hunharca ve alçakça devlet terörü ile katledilmiş olmasına rağmen, Türk devletinin bu insanlarımızın ailelerinden özür dilememesi tüm Kürt halkını insan yerine koymamasından başka bir şey değildir. Suriye, Libya ve diğer Arap devletlerine karşı demokrasi havarisi kesilen TC, Suriye’deki olaylar karşısında “biz Suriye halkının katledilmesine göz yummayız” deyip, Suriye'ye işgal ve müdahale niyetlerini ortaya koyarken, Kürdistan halkını yok sayan, dağlarını-taşlarını her gün bombalamakla yetinmeyip, toplu katliamlar gerçekleştiren ikiyüzlülüğünü nasıl gizleyebilecektir.

‘DİYARBAKIR’DA 2 KÜRT GENCİ HUNHARCA KATLEDİLDİ’

Kürdistan halkı, TC’nin bu ikiyüzlü ve katliamcı uygulamalarını ve kendisine dayatılan onursuzluğu asla ve hiçbir biçimde kabul etmeyecektir. Tarihten gelen kahramanlığını daha örgütlü ve kararlı bir biçimde geliştirerek, zulmün ve zorbalığın hesabını tek tek soracaktır. Roboski katliamıyla yetinmeyen AKP devleti, dün sabah saatlerinde Amed-Peyas-Huzurevleri’nde 2 Kürt gencini daha hunharca katletmiştir. Kürdistan halkının Roboskî katliamına karşı gerçekleştirdiği protesto ve görkemli eylemlere öncülük eden Amed halkına açık ki, bir misilleme yapılmıştır. Katledilen iki gencin konumu ve durumu ne olursa olsun, silahsız bir biçimde ele geçirilmiş, işkence edilmiş, zulüm uygulanmış ve infaz edilmişlerdir. Bu iki Kürdistan gencinin devletin faşist terörüyle katledilmiş olması, haksızlığa karşı sokağa çıkan halkımızı bastırma harekâtının bir parçası olarak gerçekleşmiştir. Roboskî Katliamı ardından Amed’de 2 Kürt gencinin katledilmesiyle verilmek istenen mesaj “ileri gitmeyin, ileri giderseniz hepinizi katlederiz” mesajıdır. Zaten Roboskî Katliamı sonrasında AKP adına konuşan Hüseyin Çelik denilen kişi, “BDP insanları sokağa çağırırsa, başka acıların da yaşanmasına neden olacaktır” diyerek bundan sonra da ne yapacaklarına ilişkin tutumlarını açıkça ortaya koymuştu. Demek istedikleri “Sizi öldürdük ama ses çıkarmayacaksınız; boyun eğmek zorundasınız, ölülerinize yas da tutmayacaksınız”. Hem Roboskî’de hem de Amed’deki katliam devlet terörüyle bilinçli yapılan katliamlar olmasına rağmen, AKP alçakça inkâr etmekte ve farklı kılıflar uydurarak sorumluluktan kurtulmak istemektedir.

Geçmişten beri Kürdistan’da katliam yapan ve suç işleyen hiç kimseden hesap sorulmamıştır. Yakın tarihimizde Kürdistan’da yüzlerce katliam yapan Ergenekoncular bu suçlarından dolayı yargılanmamış ve hesap sorulmamıştır. AKP hükümeti Kürdistan’da işlenen suçların üstünü özenle ve utanmazca örtmeye kalkışmaktadır. Çünkü kendisi de aynı sömürgeci çizgiyi yürüterek Kürdistan’da katliam siyasetiyle sonuç alma peşindedir. Bu nedenle Kürt Halk Önderliği’ne psikolojik işkence, Kürt siyasetine soykırım, Kürt halkına da faşist baskı, zulüm ve katliam dayatılmaktadır.

‘DİRENİŞ HER YERDE VE HER FIRSATTA GELİŞTİRİLMELİDİR’

İnsan haklarından yana, evrensel hukuk ve adaletten yana tüm ulusal ve uluslararası çevreler ile yurtsever Kürdistan halkı açıkça dayatılan bu katliamcı, soykırımcı, sömürgeci politikayı kabul edemez, etmemelidir. Zulme ve zorbalığa karşı direnişin bir onur ve insanlık görevi olduğunu bilerek, direnişini her yerde ve her fırsatta daha da geliştirmelidir.

Yurtsever Kürdistan halkına karşı dayatılan teslimiyeti ve onursuzluğu kabul etmek, insanlıktan çıkmaktan başka bir şey değildir. Her şeyden önce insanlığımıza sahip çıkmak, haysiyetli ve şerefli bir halk olduğumuzu herkese göstermek için yapılan bu katliam ve haksızlığı kabul edemeyiz.

‘AKP’NİN KATLİAM SİYASETİNE DUR DEMELİYİZ’

Türk devleti bilinçli ve planlı bir biçimde geliştirilen ve yaşları 12 ila 28 arasında değişen gencecik insanlarımızı katletmiş olmasından dolayı açıkça özür dilemeli, bu katliama karar verenler ve uygulayanlar açığa çıkarılarak hesap sorulmalıdır. Amed’de yapılan infazın gerçeği açığa çıkarılmalı, insanlık dışı devlet terörüyle yapılmış bu katliamın hesabı sorulmalıdır. Bunlar yapılmadığı müddetçe sömürgeci katliam politikası devam edecek, AKP hükümeti Kürdistan’da çeşitli gerekçelerle bu tür katliamları her zaman yapacaktır. Bu katliamların önüne geçmek için, gencecik insanlarımızın ölmemesi için, halk olarak bize dayatılan şerefsizliği ve onursuzluğu kabul etmemek için, bu topraklarda eşit-özgür bir yaşam için AKP’nin bu katliamcı siyasetine dur demeliyiz.

‘SERHİLDAN KESİNTİSİZ SÜRDÜRÜLMELİDİR’

Bunun için 4 günden bu yana halkımızın başlattığı serhıldan hareketi durdurulmamalı, halkımızın haklı talepleri yerine getirilip özgürlüğümüz gerçekleşinceye kadar kesintisiz olarak sürdürülmelidir. Halk olarak; sonuç alıncaya kadar sürekli serhıldan içinde olunarak şehitlerimize, değerlerimize ve onurumuza sahip çıkmayı bilmeliyiz. Tarihin bu önemli döneminde halkımıza dayatılan köleliği ve onursuzluğu kabul etmemenin tek yolu vardır; o da haksızlığı hiçbir biçimde kabul etmemek, diğer mücadele biçimleriyle birlikte toplumsal örgütlenmeyi geliştirmek, eylem içinde olmak, direnerek eylemselliği geliştirmek ve direnişle kazanmaktır. Bunun için bütün yurtseverler, demokratik kurum ve kuruluşlar, Kürt halkının bütün dostları, Kürdistan kadını ve Kürdistan gençliği bu tarihsel süreçte 2012 yılını eylem ve örgütlenme içinde serhıldan hareketini yükselterek karşılamalıdır. Yiğit Kürdistan gençliği, fedakârlık ve fedai ruhuyla dolu mücadele geleneğine yakışır şekilde serhıldanlara öncülük rolünü yerine getirmeli ve sömürgeci zulümden mutlaka hesap sormalıdır. Kürdistan’daki katliamların durdurulması, eşit-özgür bir yaşamın kurulması ve Demokratik Türkiye’nin geliştirilmesi ancak haksızlığa boyun eğmeyen, katliamlara karşı çıkan, insanca yaşamı hedefleyen görkemli direnişlerle mümkün olacaktır.

‘2012 YILI TOPYEKÜN BİR DİRENİŞ YILI OLACAKTIR’


Kürdistan halkı 2011 yılını direniş ve serhildanla kapatırken, 2012 yılını büyük bir direniş ruhuyla karşılamaktadır. Bu durum, AKP’nin topyekûn saldırısına karşı 2012 yılının topyekûn bir direniş yılı olacağını şimdiden göstermektedir. Bu temelde yeni yılda özgürlük ve demokrasi mücadelesinde tüm halkımıza ve demokrasi güçlerine üstün başarılar diliyor, tüm güçleri AKP devletinin zulmüne ve katliamlarına karşı direnmeye, serhıldan hareketini yükselterek sürdürmeye çağırıyoruz.”


ANF/Behdinan

HPG, 2011 Yılı Savaş Bilançosunu Açıkladı

Behdinan - HPG Anakarargah Komutanlığı 2011 yılı savaş bilançosunu açıkladı. Buna göre, yıl içinde Türk ordusu 680 operasyon, hava, havan, top ve obüs saldırısı düzenlerken gerilla güçleri 167 eylem gerçekleştirdi. Söz konusu saldırı ve eylemlerde yaşanan çatışmalarda 505 asker-polis ölürken, 165 gerilla yaşamını yitirdi.

HPG Anakarargah Komutanlığı 2011 yılı savaş bilançosunu açıkladı. Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin 2011 yılını geride bırakarak yeni bir mücadele dönemine başladığı belirtilen açıklamada, “2012 yılı Kürdistan Halkı için özgürleşmenin sağlandığı, direniş ve aktif savaşın en güçlü yürütüleceğini şimdiden ortaya koymuştur” dendi.

“2011 mücadele yılımız görkemli direnişlerin sağlandığı, yaşadığımız şahadetlerle daha büyük bir sözleşme kararlılığını tüm mücadele alanlarımızda gerçekleştirdiğimiz bir yıl olmuştur” denilen açıklamada devamla şunlar kaydedildi:

“Yılın başından itibaren düşmanın en azgın ve vahşice saldırıları tüm teknik donamının yanında hiç bir ahlaki ölçüyü gözetmeksizin gerçekleşmiştir. Bu saldırılara karşı gerilla direnişi Kuzeyden, Güneye ve Doğu Kürdistan’a kadar yayılarak düşmana geri adım attıracak etkinlikle ortaya konmuştur. Gerilla direnişi karşısında başarı ve zafer kazanamayan TC devleti ve AKP hükümeti savaşı teknolojiyi en üst düzeyle kullanmakla sağlayacağı yanılgısı ve gafletine girmiştir.

TC ordusu yaşadığı büyük kayıpları toplumdan gizleyerek yaşadığımız şahadetlerle büyük bir kazanım sağladığını göstermeye çalışmıştır. Ancak bu Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin daha da güçlendiği bir yıl haline gelmiştir. Şehit Mazlumlar, Şehit Bazlar, Şehit Simkolar, Şehit Çiçekler, Şehit Rüstemler ve Şehît Alişerler özgürlük mücadelesinin zafere olan başarılı yürüyüşünün garanti sözü olmuşlardır.

Başta Önderliğimiz üzerinde yürütülen ağırlaştırılmış tecrit, gerilla karşısında gerçekleşen kimyasal silahlı saldırılar, halkımıza ve onun kurumlarına karşı başlatılan operasyonlar yeni soykırım konseptinin çaresizliğinin bir sonucu olarak pervasızlaşmıştır. En son Roboski katliamı ile gerçek yüzünü ortaya koymuştur.

Bu saldırılara karşı HPG olarak daha güçlü ve kararlı gerilla mücadelesini yükseltme kararlılığını 2011 yılından büyük dersler çıkararak 2012 yılını karşılayacağımız kesinleşmiştir. 2012 mücadele yılımız Devrimci Halk savaşının zirvede gerçekleşeceği bir yıl olarak Özgür bir Önderliği ve Özgür Kürdistan’ı yaratma mücadelesi yoğunluğunda ve kararlığında olacaktır.”

Açıklamanın devamında 2011 yılı savaş bilançosuna yer verildi. Buna göre 2011 yılı savaş bilançosu şöyle:

-Türk ordusu 236 operasyon, 68 kobra, 126 hava ve 250 havan ve obüs saldırısı düzenledi.

-Gerilla güçleri 167 eylem gerçekleştirdi

Türk ordusu ile gerilla güçleri arasında 45 temas sağlandı.

-Çıkan çatışmalarda 505 ‘düşman gücü’ öldürüldü, 165 gerilla yaşamını yitirdi.

-Yıl boyunca 55 öğretmen, Türk devleti ile çalışan, asker ve polis gerillalar tarafından esir alınırken, 22 gerilla esir düştü.

-Gerillalar tarafından düzenlenen eylemler ile çıkan çatışmalarda 58 askeri araç imha edildi, 45 teçhizatta el konuldu.

-Türk ordusunun düzenlediği saldırılar sonucu 43 orman yangını meydana geldi.

HPG Anakarargah Komutanlığı, Türk ordusunun düzenlediği saldırılarda onlarca kez köylülerin bağ ve bahçelerinin zarar gördüğü belirtilirken, “50’tan fazla sivil halkımız hunharca katledilmiş, onlarcası yaralanmıştır” dedi.

Ayrıca, yayınladıkları bilançoda son günlerde kış koşullarından kaynaklı netleştiremedikleri Bingöl ve Cudi alanlarındaki gerilla kayıpları ile esir düşenlerin dahil olmadığını HPG Anakarargah Komutanlığı, netleştiğinde halk ve kamuoyu ile paylaşacaklarını bildirdi.

ANF NEWS AGENCY

YNK, Roboski Katliamını Kınayarak Soruşturma İstedi

SÜLEYMANİYE - Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Roboski Katliamı’nı kınayarak Türk hükümetinden olayla ilgili soruşturma yapmasını istedi.

YNK tarafından yapılan yazılı açıklamada, şehit olarak tanımladığı Kürt sivillerin ölümünü büyük bir üzüntüyle karşıladıklarını belirterek, gazete ve televizyonlarda yayınlanan görüntülerin katliamın kınanmasını gerektirdiğini kaydetti.

Savaş siyaseti sürdükçe bu tür olayların devam ederek yaraları derinleştireceğini kaydedilen açıklamada, bu tür olaylara mahal vermemenin tek yolunun Kürt sorununun barışçıl demokratik ve uygar yöntemlerle çözümü olduğu ifade edildi.

Kürdistan bölgesi ve Irak için önemli ve gerekli olan Türkiye’de istikrar ve güvenliğin barış ve kardeşlik sesinin yükseltilmesinden geçtiği belirtilen açıklamada, silah, top ve savaş uçaklarının sesinin kesilmesi için diyalog ve müzakere çağrısında bulunuldu.

Açıklamanın sonunda Türk hükümetinden olayı soruşturarak kurbanların ailelerine tazminat ödenmesi çağrısı yapılırken, olayda yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı dilendi.

Leyla Halid Roboski Katliamı’nı Kınadı

Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) Politik Büro üyesi Leyla Halid, Şırnak Uludere'de yaşanan katliamı kendisi ve partisi adına kınadı, Uludere halkına başsağlığı diledi.

FHKC Politik Büro üyesi Leyla Halid, ESP Enternasyonal Bürosu'na gönderdiği mesajda, “FHKC ve Filistin halkı adına Uludere'deki köylülere yönelik vahşi katliamı kınıyor ve mahkum ediyoruz” dedi.

Halid, gönderdiği mesajda şunları kaydetti:

"FHKC ve Filistin halkı adına Uludere'deki köylülere yönelik vahşi katliamı kınıyor ve mahkum ediyoruz. Bu ilk değildir, ama umarız son olur.

Siyonistler tarafından Filistin'de sürekli katledildiğimiz için, katliamın ne demek olduğunu iyi biliriz. Masum insanların kaybının yol açtığı acı ve ıstırabın ne demek olduğunu iyi biliriz.

Sizin aracılığınızla kurbanların ailelerine en derin başsağlığı dileklerimizi sunuyoruz.

Düşmanlarımızın bütün vahşetine rağmen bizler yine de mücadeleyi yükseltebiliriz ve asla vazgeçmeyiz. Dünyanın her köşesindeki adaletsizlikleri yok edene ve amaçlarımıza ulaşana kadar mücadeleyi sürdürecek irademiz vardır.

Biz kazanacağız.”

Kasım Engin: Savcılar Genelkurmayı Yalanladı

Haftanin - Şırnak’ta gerçekleşen katliam ardından alanda savcılar tarafından yapılan inceleme genelkurmay açıklamasını yalanladı. HPG Basın Komutanlığı üyesi Kasım Engin, “Gerillanın ana kamplarından biri ise Türk devletinin savcıları nasıl oraya rahatça girebiliyor?” diye sordu.

Şırnak’ın Uludere ilçesinde 28 Aralık gecesi Türk savaş uçaklarının bombardımanı sonucunda 35 sivilin katledilmesine tepkiler sürerken, katliama ilişkin yapılan açıklamalardaki çelişkiler gün yüzüne çıkıyor. Katliam ve genelkurmay başkanlığı açıklamasına ilişkin görüşlerine başvurduğumuz HPG Basın Komutanlığı üyesi Kasım Engin, “Gerillanın ana kamplarından biri ise Türk devletinin savcıları nasıl oraya rahatça girebiliyor?” dedi.

ÖRGÜTÜN ANA KAMPI

Katliamdan sonra genelkurmay tarafından yapılan açıklamada olayın gerçekleştiği yere ilişkin “bölücü terör örgütünün ana kamplarının konuşlu olduğu, sivil yerleşim bulunmayan, Irak kuzeyindeki Sinat-Haftanin bölgesidir” denilmişti.

Genelkurmay açıklamasında kendilerine, içinde yöneticilerin de bulunduğu çok sayıda örgüt üyesinin eylem amacıyla sınır ötesinde bulunan Haftanin’e bağlı Sınaht alanına geldiği bilgisinin ulaştığı iddia edilmişti.

SAVCILAR ANA KAMPTA(!)

Katliamın yaşandığı bölgeyi PKK’nin ana kamplarından biri olarak tanımlayan genelkurmay açıklamasının gerçekleri yansıtmadığını ifade eden Engin, basına yansıyan görüntülerle bunun ispatlandığına dikkat çekti. Hem BDP’lilerin hem de devlet savcılarının olay yeri inceleme görüntülerinden de anlaşılacağı üzere oldukça çıplak ve yüksek bir arazi olduğunun altını çizen Kasım Engin, “böylesi bir alanda gerilla üslenmez” şeklinde konuştu.

Kasım Engin ayrıca Türk ordusunun Zap’ta görüldüğü gibi sekiz gün boyunca gerillanın üslenme alanlarına girmek istemesine rağmen giremediğini hatırlatarak iki devlet savcısının gerillanın ana kampına nasıl girebildiğinin de sorgulanması gerektiğini kaydetti.

BU ALANDA HİÇBİR GERİLLAMIZ YOK


Daha önce HPG Komuta Konseyi Üyesi Bahoz Erdal, HPG Anakarargah Komutanlığı ve KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan tarafından yapılan açıklamalarda da olayın gerçekleştiği bölgede hiçbir gerilla üslenmesinin ve hareketinin bulunmadığı kaydedilmişti.

Bu açıklamalara da dikkat çeken Engin, “Bombalanan alanın gerilla üslenme merkezi olması bir yana, hiçbir gerillanın bu alanda bulunmadığı savcılığın olay yerine gelip yaptığı incelemelerle kanıtlamıştır. Bizzat savcılık incelemesi genelkurmay açıklamasını çok açık bir biçimde yalanlamıştır” şeklinde konuştu.

SINAHT NEREDE?

Genelkurmay açıklamasında sözü edilen Sınaht sınıra sıfır kilometrede Hezil vadisi içinde yer alan ve Türk ordusu tarafından yapılan bombardımanlar sonucunda boşaltılan bir köy. Sınaht güney Kürdistan sınırları içinde yer alıyor. Hemen güneyinde Dereşîşe, Mergeşîşe isimli Hıristiyan köyleri ve birçok mezra bulunuyor.

Sınaht alanı gerillaların 1999’da sınır dışına çekilme kararı ardından sınır hatlarını boşaltmaları neticesinde uzun süredir kullanılmıyor. Sınaht köyünün yamacına kurulduğu yüksek tepelerde bulunan Kelikê Spî ve Şıwan isimli Türk ordusu karakolları Sınaht köyü başta olmak üzere Zaxo ovasına kadar Hezil vadisi içinde bulunan tüm köy ve mezraları 24 saat gözetleyebiliyor.

Türk ordusuna tarafından F-16’larla bombalanan alan ise bir Güney Kürdistan köyü olan Keşan’dan başlayarak Haftanin alanına ismini veren Haftanin köyüne dek uzanan vadinin kuzey Kürdistan’a döndüğü kıvrımda bulunuyor. Bombalanan alan Geliye Kuraniş olarak adlandırılan vadinin başında ve Roboski köyüne bağlı bir mezra olan Zewe köyü yakınlarında bulunuyor.

Sınaht Haftanin’in sınır üzerindeki batı ucundayken, 35 sivil insanın yaşamını yitirdiği bölge ise Haftanin’in sınır üzerindeki doğu ucunda yer alıyor. İki yer arasındaki mesafe hakkında net bir rakam telaffuz edilemese de onlarca kilometreden fazla olduğu belirtiliyor.

ANF NEWS AGENCY

Diyarbakır’da 2 Kişinin İnfazı Doğrulandı

MALATYA - Kayapınar İlçesi'nde dün sokak ortasında 2 kişinin polis tarafından infaz edilmesi doğrulandı. Aileler, Kar ve Altan'ın başlarından birer kurşunla vurularak infaz edildiğini belirtti.
Diyarbakır'ın merkez Kayapınar İlçesi'nde dün sabah saatlerinde polisin bir eve düzenlediği baskında HPG'li oldukları belirtilen 2 kişinin sokak ortasında infaz edildiği şeklindeki görgü tanıklarının verdiği bilgiler aileler tarafından da doğrulandı. Cenazeleri teşhis etmek için Malatya'ya giden Mekin Kar ve Agit Altan'ın ağabeyleri, kardeşlerinin kafalarında birer kurşun izi olduğunu belirterek, "Çatışmada vuruldular, balkondan atladıkları için öldüler" gibi resmi açıklamaların yalan olduğunu kaydettiler.

“HER İKİSİ DE BAŞINDAN BİRER KURŞUNLA VURULMUŞ’

Söz konusu olayda yaşamını yitiren Mekin Kar'ın Diyarbakır'dan gelen ailesi ile Agit Altan'ın Batman'dan gelen ailesi TEM polisleri nezaretinde Malatya Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne giderek çocuklarının cenazelerini teşhis etti. Teşhis işleminin ardından dışarı çıkan Mekin Kar'ın ağabeyi Nesip Kar, kardeşinin infaz edildiğini söyledi. Kar, "Kafasında tek bir kurşun izi vardı. Bize cenazeyi göğüs kısmına kadar gösterdiler. Polis ve Valiliğin yaptığı balkondan atladıkları için öldüler açıklaması tamamen yalandır. Kesinlikle aşağıda onları infaz ettikten sonra apartmanı tarayıp çatışma süsü vermişler" diye konuştu. Geçtiğimiz haftalarda gözaltına alındığını belirten ağabey Kar, "Geçtiğimiz haftalarda polis beni gözaltına aldı. Bana 'senin kardeşini gördüğüz yerde öldüreceğiz' dediler. Ve en sonda infaz ettiler" diyerek bunun bir vahşet olduğunu kaydetti.

GÖZ ÇIKARMA VAHŞETİ

Batman'dan Malatya'ya gelen Agit Altan'ın ağabeyi Şakir Altan ise, kardeşinin sadece kafasının kendilerine gösterildiğini her iki gözünün çıkarılmış olduğunu kaydederek, "Her iki gözü çıkarılmıştı. Gözleri yoktu. Kafasında tek bir kurşun izi vardı. Kesinlikle Valiliğin kamuoyuna yaptığı açıklamanın tamamı yalandır. Bunlar infaz edilmiş" diyerek tepki gösterdi.

Aile savcının hastaneye gelerek cenazelerinin kendilerine teslim edilmesini bekliyor. Diyarbakır ve Batman'dan gelen MEYA-DER temsilcileri, Kar ve Altan'ın çok sayıda yakını, BDP Malatya İl Başkanı Gaffar Bayram ve il yöneticilerinin hastane önünde bekleyişi devam ediyor.

GÖRGÜ TANIĞI DA ‘POLİSLER İKİ KİŞİNİN KAFASINA KURŞUN SIKTI’ DEMİŞTİ

Dicle Haber Ajansı (DİHA) editörü Abdurrahman Gök’e konuşan görgü tanığı C.O. 2 kişinin infaz edildiğini söylemişti. C.O., “Ellerinde bir bıçak bile yoktu ama bir süre başlarında beklemeye başlayan polisler daha sonra 'ellerinde bomba var' yalanında bulunarak 'sıkın kafasına' demeye başladılar. O esnada da polisler 2 kişinin kafasına kurşun sıkarak infaz ettiler. Olaya baştan sonuna kadar tanıklık ettim" demişti.

ANF NEWS AGENCY

Fetullah Gülen Katliamı Savunup, Tehdit Savurdu

ANKARA - Fethullah Gülen, ABD’den yaptığı yazılı açıklama ile Şırnak'ın Uludere İlçesi Roboski Köyü'nde yaşanan katliama Kürtlerin gösterdiği tepkiyi haksız göstermeye çalıştı. Gülen açıklamasında, devleti savunarak, şöyle dedi "Bütün güvenlik birimlerinin terörle mücadelede topyekûn mücadele ettiği ve şekâvete aman verilmediği bir dönemde bu ahengi baltalamak isteyen odaklar boş durmuyor; türlü provokasyonlarla yeni anayasa hazırlıklarını ve açılımları da sabote etmeye çalışıyorlar."

Gülen kendine yakın gazete ve internet sitelerinde ‘taziye’ adı ile verilen açıklamasında Kürtlerin gösterdiği tepkiyi haksız gösterip devleti savunmaya yönelik değerlendirmelerde bulunuyor. Yılbaşını ABD'deki çiftliğinde geçiren Gülen; Roboski katliamını savunan açıklamasında, halkın gösterdiği tepkileri tehdit olarak niteledi. “"Kan üzerine saltanat kurmaya çalışanlar var" başlıklı açıklamada Gülen, hükümetin teminat verdiği ve olayın yargıya yansıtıldığı belirterek Kürtlerin bununla teselli olmasını savunuyor.

Açıklamanın asıl amacının devlet ile korucuların arasının bozulmasını önlemeye yönelik olduğu ise Gülen, "Yeri geldiğinde askerimizle birlikte teröre karşı mücadele eden korucu vatandaşlarımızın mukim olduğu Ortasu Köyü'nün vatanperver halkının acısını istismardan geri durmayanların, vatan evladını birbirine kırdırtmaktan ve akan kanın üzerine kendi saltanatlarını kurmaya çalışmaktan vazgeçmeyeceği hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir" sözü ile ortaya çıkıyor.

Devleti savunan, tepkileri haksız gösteren Gülen, açıklamasının en son paragrafında hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diledi.

ANF NEWS AGENCY

Pasaporta Isınamayan Kürtler, Mülteciler...

Berlin - Radyoda yeni yıl anonsları, geri sayım başladı. Takvimlerde sayıların değişmesine ramak kaldı. Son müzikler çalıyor. Gökyüzünü havai fişekler, patlayıcıların dumanı sarıyor. Saatler 00.00’ı vurduğunda sokağa atlıyor insanlar.

Radyoda polis yurt dışında kaçak getirilip satılan havaya fişeklerin tehlikeli olabileceği uyarısını yapıyor, ‘patlatmadan önce son kullanma tarihlerine ve üretim yerlerine dikkat edin’ diyor.

Berlin’de ve Avrupa’nın diğer kentlerinde bu yıl ki kutlama meydanları tıka basa doluydu. Hava tahminleri üzerine önceden büyük meydanlar hazırlandı, programlar değiştirildi, güvenlik önlemleri artırıldı.

Yıllardan sonra ilk kez kar ve soğuk hava olmayacaktı. Belki çoğu Avrupalı ilk kez yeni yıl gecesine artı çift rakamlı bir hava derecesiyle giriyordu.

Halbuki çoğu bir hafta öncesinde, Noel’de, kar hayali kurmuştu. Beyazlık günü daha tılsımlı yapacaktı. Dışarıda kar, içerde şöminenin başında bekleyen çocuklar, kapıyı ansızın açacak Noel baba.

Çocuklara anlatılan “Noel baba kapı zilini çalmaz, anahtarı ceketinin cebindedir” masalları. Açılmayı bekleyen hediyeler. Süslenmek için kesilen milyonlarca çam, boydan boya ışıklandırılan uzun caddeler.

Göçmenlerin kendilerini en yalnız hissettikleri günlerdir Noeller, yılbaşılar. Yalnızlık, muhacirlik gizlenemez; Noel’den başlayıp yeni yıla kadar süren bir haftada kendini hep ele verir. Bugünlerde ceplerdeki ‘mavi pasaport’ bile ısıtamaz, tersine sızlatır.

Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan neredeyse her iki Kürt'ten birinin cebinde vardır bu pasaportlardan, mülteciliğin belgesidir. İçinde koca bir ‘geldiği ülke dışında her yere seyahat edebilir’ notu vardır.

Zaman akıp gidiyor, eskiyor, takvimler değişiyor, mavi pasaportlarla mühürlenmiş bir sürgün ve mültecilik yılı daha kapıda.

2011’in son günlerinde acı hanemizde ‘36’nın üstüne bir ‘35’ daha eklendi. Battaniyelere sarılmış kurşunsuz ‘35 kurşun’. Kanlı kar. Yükleri indirilmemiş ‘sarhoş atlar’.

Toz tutmuş şiir defterlerimizi açıyoruz. “Pasaporta ısınmamış içimiz” demiş şair. Halbuki biz sürgünlerin tek sığınağıdır cebimizdeki pasaportlar.

Radyoda ‘patlayıcılara dikkat edin’ anonsu sürüyor…

Perwer Yaş -ANF

35 Cana 22 bin TL

Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı sınır köyü Roboski’ye yapılan katliam sonucu yaşamını yitiren köylülerden ailelerine ödenecek tazminat için cesetlerden DNA numunesi alındığı belirlendi.

Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu, yasaya göre her bir köylü için en fazla 22 bin 561 lira tazminat önerebilecek. Aileleri, komisyonun belirleyeceği miktarı kabul ederlerse tazminat eş, çocuklar ve çocuğu bulunmayanların ise anne-babası arasında miras payları ölçüsünde paylaşılacak.

Savcılığın ve adli tıp uzmanlarının DNA numunelerini, kimlik tespit etmekten çok, daha sonra köylülerin yakınlarına ödenecek “terör tazminatı”nın pay edilmesi için aldığı öğenildi.

Şırnak Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu toplanarak, ölen her bir köylü için, yasal mirasçılarına ne kadar tazimat ödenip sulh çağrısında bulunulacağına karar verecek.

Yasa gereği, illerde oluşturulan bu komisyonlar memur katsayısının 7 bin gösterge rakamı ve ortaya çıkan bu miktarın da 50 katına kadar ödeme yapılmasını kararlaştırıp ölenin mirasçıları ile sulhname imzalanmasını sağlayabiliyor. Bu durumda oluşturulacak komisyon, ölenlerin yakınlarına, en fazla 22 bin 561 lira tazminat ödenmesini önerebilecek.