8 Nisan 2011 Cuma

“İmamın Ordusu”


Benzeri hiç bir ülkede yaşanmayan, bir olay yaşandı ülkemizde bir ay önce: Ahmet Işık isimli bir yazar, bir kitab yazmak için evinde uğraşmış; kitab taslağını kağıtlara dökmüş. Kitab olacak taslağın içeriğinden zarar göreceğini düşünen devlet yetkilileri, taslağı ele geçirmiş. Yazarı da cezaevine tıkmış. Mahkemesi halen devam ediyor. İnsanın inanası gelmiyor. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz diye insanın sorası geliyor.
 
 Bu ülke AB’ine girmek için sözde çaba sarfediyor. “Ağır oturun da mulla desinler beyler.” Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Sarkozi “yeriniz Ortadoğu’dur” demedi boşuna.

 Yarın savcının biri, herhangi birimizin kapısına dayanıp “ sizler ülkeyi ortadan kaldırmak için plan yapıyorsunuz, bence düşünceniz böyle” der ve bizi tutuklarsa hiç şaşmayalım, burası Türkiye... 

Çünkü ortada bir kitab yok, yayınlanmamış ve okuyucuya ulaşmamış; kitabın suç unsuru teşkil ettiği bilirkişilerce tesbiti yapılmamış. Ortada oluşmuş bir suç fiili yok. Sadece yazarın evindeki bir taslaktan hareketle insan cezaevine alınır mı? Soruşturmaya tabi tutar mı?

 Kitab yayınlasaymış adı: “İmamın Ordusu" olacakmış. Bu kitab taslağı sanal dünyaya düştü. Herkes gibi bizlerde okuduk. Savcılarımızın nazarında suçlu muyuz okuduğumuz için? Onu da bilmiyoruz.

 Bu taslakta, çok önemli konulara parmak basılmış. Şayet bunlar gerçekse vay ülkenin haline...

 Fetullah Gülen Cemaatı’nın özellikle polis teşkilatının içinde örgütlendiğini, Polis Kolejlerinin ve Polis Akademilerin tümünde örgütlendiğini, polis teşkilatın genel müdürlüklerini, ilgili şübe ve birimlerini ele geçirdiğini detaylarıyla anlatıyor. Alt yapıyı İmam Hatip liselerinde ve İlahiyat fakültelerinde temin edildiğini yazıyor.
 Kitap taslağına göz atalım: “...1981’e kadar 1 tane olan İlahiyat fakültesi 1982’de 21’e çıkarıldı.

 "İmam Hatip liseleri mezunlarına tüm üniversitelere girme izni verildi.

 "Süleyman Demirel döneminde 36 İmam Hatip lisesine ek, cunta (1980) döneminde 35 tane daha eklendi. Din dersleri İlk ve orta okullarda zorunlu hale getirildi. Felsefe dersi kaldırıldı. 1984-1997 yıllarında 235 İmam Hatip okulu daha eklendi. Sayıları 600’ün üzerine çıktı. İmam için açılan okullara kız öğrenciler de alındı. Kızların imam olacak hali yoktu... Eğitim Sen’in araştırmasına göre: Bugün 100 bin öğrenci İmam Hatip liselerinde okuyor. İlahiyat fakültelerinde 10 bin öğrenci okuyor. Türkiyenin imam ihtiyacı 5 bin. Yapılan hesaplara göre imam ihtiyacı 2 bin ile 2500 arası ihtiyaç varken, yılda 52 bin mezun veren İmam Hatip lisesi kursları engellenmedi. Bunlar zamanla milyonları bulan oya dönüştü.
 "Amerika’da işi organize eden Gülen, Ergenekonu, “28 Şubat”ın rövanşı olarak kullanıyor...

 “Çoğu burslu 2 milyondan fazla öğrenci bulunuyormuş Gülen Cemaatın. Cemaatın, maddi olanakları ve oyu ile AKP iktidara geldi ve onun yardımıyla iktidarını sürdürüyor. Buna karşılık da Gülen Cemaatı, devletin her kademesinde örgütleniyor. AKP ile karşılıklı alış veriş içerisindeler.

 "Üst düzey bir emniyet yetkilinin belirttiğine göre: F. G. Cemaatın 5 milyonun üzerinde müridi ve milyar dolarlık serveti varmış. 25 yıldan bu yana polis Koleji ve Polis Akademilerinde dikey ve yatay örgütlenmişler. Burda mezun olanlar personal, istibarat, araştırma dairelerine ve önemli birimlere atanmışlar, orda örgütlenmişler. Cemaatla ilgili şikayetleri polis yapacaktı. İstibarat kendilerinde olduğu için korkulacak bir şey kalmıyordu. Bu düzenden rahatsız olan öğrenci, esnaf, sıradaki vatandaş endişesini dile getireceği zaman, polis engeline takılıyordu. AKP bundan memnun kalıyordu. Onun için cemaatın örgütlenmesine göz yumuluyordu. Başbakan boşuna “polisimi ezdirmem” demiyordu ve askerlikten muaf tutması, bütçeden ayrılan pay geçen yıla göre % 23.2 oranında artırılması bunun göstergesi.

 “Ağır harp silahlarının ithal izni Emniyet genel müdürlüğüne, Milli İstiparat Teşkilatına, Olağanüstü Hal bölge valiliğine veriliyor. Silahlı kuvvetlerine karşı bir ordu mu kuruluyor? Bugün 250 bin polis bulunuyor. Artırılması isteniliyor. Özel muhafız gücü kuruluyor sanki."

 "F. Gülen bir konuşmasında: ” Denge unsuru yakalamadan, atağa geçmek yok. Bekleyelim ve çalışalım. Bazen hasmından kaçmak da bir manevradır. Bir boşluk bulunca yeniden maratona geçeriz” diyor. Ve ekliyor: "Bütün Türkiye’deki devlet yapısı ölçüsüne göre Anayasal müeseselerdeki kuvveti cephenize çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır” diyor. Teknik takip, izleme ve dinlenme daireleri, İstibarat ve Kaçakçılık, organize suçlarla mücadele (KOM) etkin olması ve bağlı şubelere hakim olması, Ankara, İstanbul başta olmak üzere büyük illerde 7 bin dinliyen izleyen memur var ülkede. Bunların hepsi Gülen Cemaatın denetimindedir.

 “1980’den sonra ANAP döneminde İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu, Nakşibendi mensubu olduğu için, Gülen Cemaatı özgürce örgütleniyordu.

 “Turgut Özal, Üniversite mezunlarına ve lise dengi okul mezunları için Polis Akademisinin yolunu açtı.

 “Sadettin Tantan, İçişleri bakanı olunca bir yasa çıkardı, Polis Akademisinde görevli öğretim görevlilerin isteği olmaksızın yerlerinden alınamıyacağını yasaya bağladı. Bu yasayı yaptıran Gülen Cemaatıydı. Örgütlenmek için önlerinde hiç bir engel kalmıyordu. Polis Akademisinde ve polis kollejlerinde öğretim elemanları istediği gibi at oynatıyordu. B.C. olarak belirtilen öğretmen derslerde: ” çalışan kadınların tümü orus... İslam dinine göre kadının çalışması yasaktır” dermiş. Bu kişi sonra Refahyol hükümeti döneminde Erbakan’ın müşaviri olmuş."

 Bugünlük bu kadarla yetinelim. Yetkililer ne denli acele edip, kitabın basılıp yayınlamasına müsaade etmedikleri anlaşılıyor. Bu etkinin de şu seçim atmosferinde Gülen Cemaatından gelmiş olabileceğini anlamak için kahin olmaya gerek yotur sanırım. Yanılıyor muyum????
 
elbistanliali@fsmail.net

Sivil Cuma Namazında Erdoğan'a Sert Tepki

Demokratik Çözüm Çadırları Platformu tarafından Kürt sorununun demokratik çözümü için birçok il ve ilçede kurulan "Demokratik Çözüm Çadırları"nda toplanan binlerce kişi, Cuma namazı için saf tutarak Başbakan Tayip Erdoğan'a yanıt verdi. Sağanak yağış altında kılınan Cuma namazında, hutbeler Kürtçe okundu. Hutbelerde, Kürtlerin birlik ve beraberliğine dikkat çekilerek, Başbakan Erdoğan'a tepki gösterildi.
AMED

Kürt sorununun çözümüne yönelik adım atılması için "Demokratik Çözüm Platformu" tarafından açılan "Demokratik çözüm çadırları"nda kurulan tartışma platformlarında açığa çıkan "Demokratik halk direnişi" kararı ile devletin din politikalarına tepki gösteren binlerce yurttaşın alanlarda kıldığı "Sivil Cuma Namazı" 3. haftasında da devam etti. Anadilde eğitim, askeri ve siyasi operasyonların durdurulması, PKK Lideri Abdullah Öcalan dahil tüm siyasi tutukluların serbest bırakılması ve yüzde 10 seçim barajının kaldırılması şeklinde "4 acil talep" üzerine Koşuyolu'nda açılan ve bugün Dağkapı Meydanı'nda devam eden "Demokratik çözüm çadırı"nda binlerce yurttaş tarihi surların önünde Cuma namazı için saf tuttu. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın tepki gösterdiği "Sivil Cuma Namazı" üçüncü haftasında katılımın geçtiğimiz haftalardan yoğun olması dikkat çekti. Yurttaşlara namaz kıldıran ve hutbeyi Kürtçe okuyan Diay-Der Başkanı Zahit Çiftkuran, verdiği vaazda, devlet yetkililerin tepkilerine cevap verdi.

"Bizler adalet kalmadığı için sokaklardayız" diyen Çiftkuran, "Biz camilere karşı değiliz. Camiler Allah'ın evidir herkes bilsin camiler kutsal yerlerdir. Biz sistemin camilerine karşıyız. Cemaatin önünde namaz kılan imamlara karşı değiliz. Çünkü bu hocalar Türk-İslam sentezini aşılıyor biz buna karşıyız. Kürtlerin siyasi eksiği olabilir ama İslam ve din bilgisine ihtiyacı yoktur. Burada yüzlerce medrese eğitimi almış Seydalarımız var. Bu Seydalar herkese ders verebilir. Kimse kalkıp da bize din dersi vermesin" dedi.

VİRANŞEHİR

Urfa'nın Viranşehir İlçesi'nde Cuma namazı, "Demokratik Çözüm Çadırı"nda yüzlerce kişinin katılımı ile kılındı. Havanın yağışlı olması nedeni ile namaz çadırlarda kılındı. Yurttaşların evlerinden seccadeler getirdikleri gözlenirken, birçok kişinin çadırlar önünde abdest aldığı görüldü. Cuma hutbesini Kürtçe okuyan Mele İbrahim Akkaş, Allah'ın daima mazlumun yanında olduğunu ve herkesin mazlumların yanında olması gerektiğini belirtti. Akkaş, "Hz. İbrahim, Nemrut'a karşı zafer kazanmıştır. Hz. Musa, firavuna karşı zafer kazanmıştır. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Ebu Cehil'e karşı zafer kazanmıştır. Allah her daim mazlum ve haklının yanında olmuştur. Peygamberler tarihinde de bu vardır. Allah insanlara kafir de olsa, Müslüman da olsa mazlumların yanında olmayı emreder ve zalim ile adaletsizlere öbür dünyada cehennemin kapısını açar" dedi.

SURUÇ

"Demokratik Çözüm Çadırı"nda toplanan yüzlerce kişi, Cuma namazı kıldı. Cuma namazına Suruç Belediye Başkanvekili Mehmet Özkan, belediye meclis üyeleri, sivil toplum örgütleri temsilcileri, Aligor Belde Belediye Başkanı, Eğitim Sen üyeleri ve yüzlerce kişi katıldı. Çadırda yer bulamayan yurttaşlar, sağanak yağışa rağmen çadırın önünde saf tutu.

ŞIRNAK

Şırnak'ta Ömer Kabak Meydan'ında kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı"nda kılınan Cuma namazına yüzlerce kişi katıldı. Çözüm çadırında erkekler namaz kılarken, kadınların ise çadır etrafında ve yol üzerinde nöbet tutmaları dikkat çekti. Cuma namazını kıldıran Mele Sait İdin, "Yaşamını her ne şekilde yitiren kişinin dini vacipleri yerine getirilmeli, kişi yıkanıp namazı kılınmalıdır. Buna karşı çıkanların ya da dini vaciplerinin yerine getirilmesi konusunda engel olanlar Allah'ın emirlerine karşı gelmiş olurlar" dedi. Mele Sait İdin, insan ölüsü ile oynamanın da İslam dinine göre kabul edilmediğini dile getirerek, "İnsan yaşamını yitirdikten sonra vücudu üzerinde herhangi bir oynama bir tarafını kırmak ya da bir parçasını ayırmak kesinlikle dinen kabul edilemeyecek bir şeydir ve bunu yapanlar günahkar olduğu kadar ona sessiz kalanlarda o günaha ortaktırlar" dedi. Namaza yoğun ilgiden dolayı çadırlarda yer kalmazken, yağışlı havaya rağmen dışarıya kimisi kartonlar koyarak ve kimi de evlerinden getirdikleri battaniye, halı ve seccadeler sererek namaza katıldı.

CİZRE

Şırnak'ın Cizre İlçesi'nde Cuma namazına saatler kala, işçi, emekçi, esnaf, memur, kadın ve çocuk binlerce kişi buldukları halı, seccade, karton, mont ve puşilerini alarak yağmura rağmen BDP Cizre İlçe binası önündeki "Demokratik Çözüm Çadırı"na akın etti. Ek olarak kurulan 2 çadırında dolmasından dolayı yüzlerce kişi dışarı da yağmurun altında Cuma namazı kıldı. Cizre Belediye Başkanvekili Mehmet Saçı, BDP PM üyesi Mehmet Tunç de saf tutarken, çok sayıda kadının da namaz kıldı. Hutbede Kürtçe vaaz veren Mele Salih Acet, Kürtlerin artık kardeş kavgasını sürdürme oyunlarına gelmemesi gerektiğinin altını çizerek, "Kürt halkı da dünyadaki bütün insanlar gibi barış, kardeşlik ve demokrasi içerisinde yaşamayı hak ediyor ve bu da onların en doğal hakkıdır" dedi.

Cuma namazından sonra halka hitap eden BDP PM üyesi Mehmet Tunç ise, hutbeye katılan bütün Cizrelilere teşekkür ederek, "Bizim 4 temel talep dediğimiz, askeri ve siyasi operasyonlar durmadıkça, anadilde eğitim sağlanmadıkça, seçim barajı düşürülmedikçe, Öcalan dahil bütün siyasi tutuklular serbest bırakılmadıkça direnişimize devam edeceğiz" diye konuştu. Yapılan konuşmaların ardından namaza katılan binlerce kişi, getirdikleri halı, seccade, karton, mont ve puşilerini alarak dağıldı.

İlçe merkezinde yoğun güvenlik önlemleri alınırken, merkezdeki birçok camii ise boş kaldı.

İDİL

İdil (Hezex) İlçesi'nde "Demokratik Çözüm Çadırı"nda Cuma namazı kılındı. Çadırda Kürtçe hutbe okunup Cuma namazı kılındığı sırada polisin yoğun önlem alması dikkat çekti. Cuma namazının kılındığı Aşiti Park çevresinde polisler görüntü almaya çalıştı. Cuma namazını kıldıran imam, "Erdoğan İmam-Hatip mezunlarını kendi özel polisi gibi yetiştirip bölgeye gönderiyor. Kendi verdiği talimatlarla Cuma namazını kıldırmaya çalışıyor. Bizler bu imamların arkasından namaz kılmak istemiyoruz. Bizler barış için, savaşın ve operasyonların durması için, ana dilimizin kabulü için ve siyasi tutsakların serbest bırakılması için bu çözüm çadırlarındayız" dedi.

BATMAN

Batman Belediyesi bahçesinde kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı"nda Cuma namazı kılındı. Yüzlerce kişinin saf tutuğu namaz öncesi imam vaaz verdi. Verilen vaaz da, dışarıda ya da çadırlarda kılınan Cuma namazının "Din istismarı" olarak değerlendiren yetkililere, "Asıl din istismarı yapanlar, Camileri işgal edenler, Kuran-ı Kerim'de yazıldığı gibi halkın dili, kimliği inkar edenlerin Allah'ı inkar edenlerdir" denildi. Çadırın yanında bulunan boş alanda kılınan Cuma namazına yetişmek için mahallelerden gelen yurttaşlar, geç kalmanın telaşına girmeleri ise ilginç görüntülere neden oldu.

SİLOPİ

BDP Silopi ilçe binası önünde kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı"nda kılınan "sivil Cuma namazı"na, BDP İlçe Başkanı Bahattin Alkış, Silopi Belediye Başkanı Emin Toğurlu, BDP'li yöneticiler, MEYA-DER, KURDÎ-DER üyelerinin de aralarında bulunduğu binlerce yurttaş katıldı. Çadıra sığmayan yurttaşlar ise çadırın önünde saf tuttu. Yağmurun altında saf tutan yurttaşların kafalarına naylon poşet geçirmeleri dikkat çekti. Yerlere naylon, karton ve battaniyeleri sererek secdeye duran yurttaşlar, namazı kıldıran imam da hutbeyi Kürtçe okudu. Hutbeyi okuyan imam, "Allah kavimleri farklı din ve renklerde yaratmıştır. Her kes bu farklılığa saygı gösterilmelidir. Eğer yurttaşlar kendi anadilleriyle hutbe ve vaaz dileyemiyorsa ve anlayamıyorsa o hutbe geçersizdir" dedi.

Öte yandan ilçede bulunan camilerin boş kalması ise dikkatlerden kaçmadı.

NUSAYBİN

Nusaybin'de 100. Yıl Parkı'nda bulunan "Demokratik Çözüm Çadırı" önünde Cuma namazı kılındı. Binlerce kişi tarafından çadırının önünde Kürtçe hutbe ile yurttaşlar saf tuttu. Namaz kılanlar arasında kadınlar da yer aldı. Namaz öncesinde vaaz veren mele Mehmet Yıldız'ın ardından, MADAY-DER üyesi Mele Hüseyin Aydın, namazı kıldırdı. Mele Aydın, Başbakan Erdoğan'ın kıldıkları Cuma namazına ilişkin yaptığı açıklamaya ithafın, "Kim diyorsa ki dışarı da namaz kılınmaz yanılıyor. Bizim namazımız burada hak nazarında daha da değerlidir. Din birilerinin tekelinde olamaz, birileri bizleri sömürmek için dini kullanamaz" dedi. Mele Aydın, ibadetlerin yerine getirilmesi noktasında şekilsel yaklaşmaktan sakınmak gerektiğini vurgulayarak, "İbadet için yalnızca dört duvar kullanılmaz, her yerde ibadet edilir" diye konuştu.

ADANA

Adana Seyhan İlçesi Ova Mahallesi'nde kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı" yanında kılınan sivil Cuma namazına çok sayıda yurttaş katıldı. Kadınlar da namazı çadırın içinde kıldı. Namazı kıldırtan Mele Mecit Er, zülum yapan imamların arkasında kimsenin olmamasını istedi. Birlik ve beraberliğe vurgu er, Kürt halkının bu dönemde savaşa hayır deyip, birbirine kenetlenmesi gerektiğini söyledi. Namaz kılınırken polislerin görüntü alması dikkat çekti.

KIZILTEPE

Kızıltepe Özgürlük Meydan'ında kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı"nda Cuma namazı sivil imam tarafından Kürtçe hutbe ve vaaz ile kılındı. Namazda binlerce kişi saf tuttu. Namaza, Belediye Başkanvekili Şerife Alp, Belediye Başkan Yardımcısı, Burhan Kurhan, BDP İlçe Eşbaşkanı Gurbet Tekin, BDP il yöneticileri, MEYA-DER, KURDÎ-DER, sivil toplum örgütleri temsilcilerinin de aralarında bulunduğu binlerce yurttaş katıldı.

Yerlere battaniyeleri sererek secdeye duran yurttaşlar, namazı kılan imam da, hutbeyi Kürtçe okudu. Hutbeyi okuyan imam, çok kültürlülük üzerine okuduğu hutbede, halkların kardeşliğine dikkat çekerek, "Farklılıkların zenginlik olduğunu, herkesin dini inançlarını, kendi ana dillerinde yerine getirmesi gerekiyor. Kuran-ı Kerim'de asimilasyon ve ırkçı politikalar yer almıyor" dedi.

İZMİR

İzmir'de Agora Parkı'ndaki "Çözüm Çadırı"nda "Sivil Cuma" namazı kılındı. Namaza bu hafta da yüzlerce kişi katıldı. Önceki haftaya oranla namaza katılımın daha yüksek olduğu gözlemlenirken, kadınlar da çadırın içinde Cuma namazı kıldı. Yoğun katılımdan dolayı parkın içinde kılınan Cuma namazında Kürtçe hutbe okutuldu. Daha sonra da "Sivil Cuma" namazı kılındı.

VAN

Van'da Ehmedî Xanî Parkı'nda kurulan çadır önünde bir araya gelen yaklaşık 2 bin kişi "Onurlu bir yaşam için ya özgürlük ya özgürlük", "Seçim barajı kaldırılsın", "Anadil hakkımızı istiyoruz" pankartları altında saf tuttu. Yağan yağmura rağmen Mele Abdulmecit Kiat tarafından kıldırılan sivil cuma namazında, vatandaşlar yağmurdan korunmak için başlarına naylon ve kartonlar geçirerek saf tuttu. Mele Abdulmecit Kiat okuduğu hutbede, ne Kur'an'da, ne İncil ne de öbür kutsal kitaplarda haksızlığın kabul edilemediğini belirterek, bu yağmur ve soğuk havaya rağmen binlerce kişinin buraya gelip bu şekilde Cuma namazını kılmasının çok anlamlı olduğunu ifade etti.

DOĞUBAYAZIT

Ağrı'nın Doğubayazıt İlçesi'nde belediye binasın yanında kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı"nda yüzlerce kişi cuma namazı için saf tutu. Çözüm çadırı önünde serilen halılar üzerinde namaz kılan yurttaşlar, kardeşlik vurgusu yaptı. Melle Adil Çoban'ın Kürtçe okuduğu hutbede, sivil Cuma namazının anlam ve önemi değindi.

MUŞ

Muş'un Bulanık İlçesi'nde kurulan 'Demokratik Çözüm Çadırı'nda Sivil Cuma namazı kılındı. "Jibo jiyanek bi rumet an azadi an azadi", "Demokratik Özerklikle Demokratik Cumhuriyete" ve Kürt sorunun kalıcı çözümü için öne sürülen 4 ana maddelik yazıların bulunduğu pankartların asılı olduğu çadırın yanında Merkez Camisi bulunmasına rağmen halk sivil cuma namazına yoğun ilgi gösterdi. Namazı kılmak için erken saatlerde çadır içinde saf tutan yurttaşlara öncülük eden İmam Ali Yıldız, vaaz ve hutbeyi Kürtçe okudu. İmam Yıldız, İslam dininde halkların kardeşliğine dikkat çekerek, İslam dininin siyasi çıkarlar uğruna alet edip kutsal dinin gereğini yerine getirmeyen hükümeti eleştirdi. İmam Yıldız, Doğu ve Güneydoğu'da karakol, Medrese ve camilerin yoğun olduğunu, bunun devletin bir politikası ve sisteme hizmet ettiğini belirterek, hükümetin camileri kullanarak İslam dinini kullandığını ifade etti. Yıldız, "Türkiye de yıllardır süren savaşta bunca can kaybına rağmen kanın dökülmemesi için barışın sağlanması için camiler görevini yerine getirmedi. Eğer camilerde gerçek din okunup aşılansaydı bu ülkeye barış çoktan gelmişti" dedi.

HAKKARİ
Hakkari'de Bulvar Caddesi üzerinde bulunan "Çözüm Çadırı" önünde toplanan 2 bin kişi, Cuma namazı kıldı. Çadırda yer kalmayınca yurttaşlar, yağmura rağmen çadırın önüne serdikleri karton ve afişlerin üzerinde sivil cuma namazını kıldı. İmam Serbest Demirel, namazı kıldırırken, aşırı yağan yağmurdan korunmak için yurttaşlar getirdikleri karton, naylon ve şemsiye ile korunmaya çalıştı. Ayrıca çadırda yer bulamayan kadınlar ise, BDP il binasında namaz kıldı. Namazın ardından yurttaşlar basın açıklamasının yapılacağı belediye binası önüne kadar yürüyüş yaptı. Burada açıklama yapan BDP İl Başkan Vekili Orhan Koparan, AKP hükümetinin seçimler yaklaşması ile birlikte Kürtleri bastırmak için askeri ve siyasi operasyonlarına da hız verdiğini belirterek, Kürtlerin kendi mücadelesinden koparma ve sindirme çabası içersinde olduğunu aktardı. Koparan, "Ama şu iyi bilinmeli ki biz Kürtleri asla ama asla kendi özgürlük mücadelemizden koparamayacaklardır. Başbakan Filistin için timsah gözyaşlarını döker, Mısır halkının yanında olduğunu söyler. Libya için yol haritası belirler, ama kendi ülkesinde yaşanan haksızlıkları göremezden gelerek saldırı emrini vermektedir. AKP çözüm için çaba sarf etmesi gerekirken aksine siyasi ve askeri operasyonlarla çözümsüzlükte ve kan dökülmesinden ısrar etmektedir. Birkaç gün önce PKK'nin eylemsizlik kararına rağmen Hatay'ın Amanos Dağlarında yapılan operasyonlar sonucu 7 Kürt genci katledilmiştir. Biz burada AKP hükümeti ve Başbakan'a sesleniyoruz. İnsanların kanı üzerinde siyaset yapmaktan vazgeçin. Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesidir" dedi.

YÜKSEKOVA

Yüksekova İlçesi'nde ise Musa Anter Parkı'nda bir araya gelen bir grup, sağanak yağışa rağmen sivil cuma namazını kıldı. Cuma namazına Barış Anneleri İnisiyatifi de destek verdi. Kürtçe okunan hutbe de, barış ve kardeşlik vurgusu yapıldı. Kılınan namazın ardından BDP Yüksekova İlçe Örgütü, basın açıklaması yaptı. İl Genel Meclisi üyesi Ferheng Yazgan, demokratik çözüm ve onurlu bir yaşam çabalarına rağmen AKP Hükümeti'nin operasyonlara, öldürmeye ve tutuklamaya devam ettiğini belirterek, "Bir yandan sahte açılım politikasıyla kandırmaca ve oyalama taktiğine başvuran AKP diğer yandan da tek taraflı eylemsizlik kararına rağmen savaşta, operasyonlarda ısrar etmektedir. AKP ve onun savaş ordusu adeta bir işgal harekâtına girişmiş ve yeni işgal hareketlerine büyük hazırlıklar yapmaktadır" dedi.

Hatay'da 7 PKK'linin öldürülmesine tepki gösteren Yazgan, "Bu yöntemlerle Kürtleri bitireceğinizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Siz olsa olsa önceki hükümetler gibi kendinizi bitirirsiniz. En faşist uygulamalara bu halk boyun eğmedi ve amansız bir direnişle kendisini yeniden yarattı. Bu halkın uzattığı onurlu barış eline operasyon, gözaltı ile karşılık vererek Türkiye halkına da en büyük kötülüğü yapmaktasınız. Bizlerle direngen, cefakâr halkımızla bu uygulamaklarınıza karşı karşıya kalmaya devam edeceğiz ve bizleri bitiremeyeceksiniz. Onurlu ve özgür bir yaşam için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacağız. Tüm kamuoyunu bu uygulamalara karşı sesini yükseltmeye çağırıyoruz" diye konuştu.

İSTANBUL

İstanbul'da çözüm çadırının kurulduğu Bakırköy Meydanı'nda saat 12.30 ile 13.00 arasında okunan hutbenin ardından yüzlerce kişi Cuma Namazı kıldı. Yüze yakın kadının da namaza katılarak, erkeklerin yan tarafında saf tutması dikkat çekti. Namaz kılan kadınların yeşil, sarı kırmızı örtüsü de dikkat çekti. Namazın ardından Kürtçe vaazlar verildi.

'Çadırlar demokrasiyi temsil ediyor'

Namazın ardından çadırı ziyaret eden İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel'in konuşması sık sık "Biji Serok Apo", "Be serok jiyan nabe" "Ya Allah bismillah seroke me Öcalan" sloganları atıldı. Bir kaç haftadır birçok ilde kılınan Cuma namazlarına Başbakan Erdoğan'ın tepki göstererek, kabul olmayacağını söylediğini hatırlatan Tuncel, "Ama Erdoğan şunu çok iyi bilsin, namazı nerde kıldığın nasıl kıldığın önemli değil. İnanarak kıldığın önemlidir. İnançlar kimsenin tekelinde değildir" dedi. Bütün müdahalelere rağmen Kürt halkının Türkiye'nin her yerinde çadır kurduğunu vurgulayan Tuncel, "Yetkililer ve Erdoğan bu çadırların ne anlama geldiğini ve Kürtleri iyi anlamalı. Bu çadırların amacı halen süren Kürt sorunun muhatapları ile çözülmesi mesajıdır. Bu çadırlar bizim için demokrasiyi temsil ediyor. Şu ana kadar kurulan bütün çadırlara AKP tahammül göstermediği için müdahalede bulundu" dedi. Seçimlerdeki yüzde 10 barajının Kürtlere konulmuş bir baraj olduğunu kaydeden Tuncel, Kürtlerin bu baraja rağmen bağımsız adaylarla Meclis'e girerek, sesini duyurmaya devam edeceğini söyledi.

Bu arada Bakırköy Özgürlük Meydanı'nda halen kurulu olan çadırın 10 Nisan akşamına kadar devam edeceği, 11 Nisan'da da Aksaray Metrosu'na taşınacağı belirtildi. Çadırda bugünkü nöbeti SODAP ve Özgür Hukukçular Derneği devralırken, EMEP'te "Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, Kürt sorununa demokratik halkçı çözüm" pankartı ile çadırı ziyaret etti.

MERSİN


Mersin'in Merkez Akdeniz İlçesi Güneş Mahallesi'nde kurulan "Demokratik Çözüm Çadırı" önünde Cuma namazı Kürtçe hutbe ve vaaz ile kılındı. Çadırın etrafına Şeyh Sait, Mola Mustafa Barzani ve Hüseyin Xızrevi'nin posterleri asıldı. Binlerce yurttaş "Anadil hakkımızı istiyoruz", "Seçim barajı kaldırılsın" pankartları altında sivil Cuma namazını kıldı. Namazı kılan İmam Mehmet Ali Özkan, hutbeyi Kürtçe okudu. Özkan, "Mazlumların yeri cennet, zalimlerin yeri ise cehennemdir. Kuranı Kerim'de herkes eşittir ve herkesin hakkı aynıdır. Bu hakkı çiğneyenler büyük günah işlerler" dedi.

Kurtuluş Teolojisi ve Sivil Cuma Namazı

Yapılan her belirlemenin ardından “hangisi” sorusunun sorulması gerekir. Aksi durumda genel belirlemenin içerdiği önemli ayrılıklar görülmez duruma getirilmiş olur.

İktidarlar sürekli olarak genel belirlemelerle konuşur ve o genele de kendi istedikleri anlamı yüklerler.

Başbakan Erdoğan’ın sık tekrarladığı bir belirlemeyle, “bu ülkenin yüzde 99’u Müslümandır”.

Müslümanlık genel bir belirlemedir.

Müslüman, ama hangi Müslüman?

Müslümanlık birleştirici olabilseydi, en başta Arap ülkelerinin birleşmesi gerekirdi.

Bırakın ülkelerin birleşmesini, her ülkenin kendi içinde bile önemli çelişkiler vardır.

Suriye’de Baas partisi rejimine karşı gösteri yapanlar Müslüman, onların üzerine ateş açan ve öldürenler de Müslüman…

Libya’da birisi Kaddafi yanlısı, diğeri rejime başkaldırmış iki taraf da Müslüman…

Yemen’de göstericiler de Müslüman, onların üzerine ateş açan iktidar yanlısı güçler de…

Başka ülkeler de örnek olarak verilebilir.

Bölgemizde Müslümanlar arasında bazen iç savaş boyutuna varan çatışma sürerken, “Müslümanlığın birleştirici olması”ndan söz etmek, insanları aptal yerine koymaktır.

İslamiyetin temel metinleri aynıdır, ama yorumları farklıdır. Bu nedenle de kendi başına İslam ya da Müslüman belirlemesi yeterli değildir. Hangi İslam, hangi Müslümanlık sorularının da sorulması gerekir.

POLİTİK DİN

Din sadece Müslüman ülkelerde değil, Hıristiyan, Yahudi ve Budizmin egemen olduğu ülkelerde de her zaman güçlü bir politik içeriğe sahip olmuştur.

Özel olarak bizde ise, Müslümanlık, her iktidar tarafından, egemen sınıfın ve devletin çıkarlarına uygun içerikte halka dayatılmıştır.

Halkın kültüründe önemli yeri olan dinin 1960’lı yıllarda sosyalistlere, 1980’li yıllar ve sonrasında ise Kürt özgürlük hareketine karşı kullanılmaması düşünülemezdi. Bu arada Alevilere karşı sürekli kullanıldığını da unutmamak gerekir.

1960’lı yılların büyük bölümünde MHP yoktu. MHP yerine milliyetçi-mukaddesatçı güçler devrimcilere saldıran asıl güç durumundaydı.

Milli Türk Talebe Birliği (Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve AKP’nin çok sayıda kadrosu bu örgütten gelmedir) milliyetçi-mukaddesatçı bir anlayışa sahipti.

Bu anlayışın vurucu gücünü ise Komünizmle Mücadele Dernekleri oluşturuyordu.

Tipik saldırı yöntemi şöyleydi:

Cuma namazında dinlediği, önceden hazırlanmış dini vaazla galeyana gelen kalabalık, içine karışmış çok sayıda kışkırtıcının da yönlendirmesiyle ilerici parti ve kuruluşların binalarına, toplantılarına saldırırdı.

O dönemde Komünizmle Mücadele Dernekleri Başkanı tanıdık bir isimdi: Fettullah Gülen.

Aynı Gülen, bugün Kuzey Kürdistan’daki asimilasyonun eğitim alanındaki önemli bileşenlerinden birisidir.

Devletin ve iktidarların kendilerine karşı olan güçlere yönelik olarak yürüttükleri saldırgan ve asimilasyoncu politikalarda 50 yıldır süreklilik bulunmaktadır.

Bu sürekliliği simgeleyen isim de Fettullah Gülen’dir.

POLİTİK CUMA NAMAZI

Politik namazın yakın dönemdeki örneği Kahire’de Tahrir Meydanı’nda görüldü.

Hüsnü Mübarek rejimine karşı gösteri yapan ve çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu kalabalık, meydanda toplu olarak namaz kılıyorlardı.

Suriye’deki Baas rejimine karşı büyük gösteriler de Cuma namazlarından sonra yapıldı.

Sözde laik Baas iktidarı, bu durumda, Müslümanlığı kendi amaçları için daha açık olarak kullanmaya çalıştı, ama olmadı.

Şam’da Cuma namazı sonrasında Baas rejimi lehinde konuşmaya kalkan bir hoca, cemaatin tepkisiyle karşılaştı.

Benzer bir durum Kuzey Kürdistan için de söz konusudur.

Kürt halkının dini duyarlığını bilen AKP Hükümeti ve Diyanet, kendilerine bağlı cami hocalarının vaazlarıyla özgürlük mücadelesini kırmaya çalışıyorlar.

BDP, önemli bir adım atarak, sivil itaatsizlik çerçevesinde farklı bir cuma namazını hayata geçirmeye başladı: Devlete bağlı olmayan sivil imamların öncülüğünde cuma namazının kılınması ve vaazın da Kürtçe olması AKP’yi ve Diyanet’i fazlasıyla rahatsız etti.

İslamiyeti yıllardan beri politik amaçları için kullananlar, kendi anlayışları doğrultusundaki Müslümanlıkla toplumu tek tipleştirmeye çalışanlar sanki onlar değilmiş gibi, BDP’yi “dine bölücülük sokmakla” suçluyorlar.

Gerçekte ise söz konusu olan, insanların başka bir Müslümanlık yorumunu tercih etmeleridir.

KURTULUŞ TEOLOJİSİ İSLAM’DA DA ORTAYA ÇIKABİLİR Mİ?

AKP’nin Kürdü ve Kürtçeyi dışlayan bir Müslümanlık yorumunda ısrarcı olabileceğini sanmıyorum. Ederlerse fazlasıyla zorlanacaklardır ve başarı şansları da yoktur.

Hizbullah’ın bile kendisini Kürt halkının bir parçası ilan ettiği ve Kürtçeyi savunduğu bir dönemde, AKP, bu politikasında fazla ısrar edemeyecektir.

Yeni politikanın ne olacağı şöyle örneklenebilir:

“Ne mutlu Türküm diyene Kürtçe olarak nasıl yazılır?”

Sivil cuma namazlarıyla ilgili olarak şunun sorulması gerekir:

Müslümanlıkta da Hıristiyanlıkta olduğu gibi, dini, özgürleşme ve sosyal kurtuluş bağlamında yorumlayan bir anlayış ortaya çıkabilecek midir?

1968’de Latin Amerika’da doğan Kurtuluş Teolojisi, Hıristiyanlığı sosyal kurtuluş çerçevesinde yorumluyor ve sosyalistlerle birlikte mücadeleye giriyordu.

Bu akımın kurucuları arasında bulunan Camillo Torres adlı rahip gerilla savaşında hayatını kaybedecekti.

Müslümanlıkta yıllar öncesinde güçlü olarak var olan, daha sonra ise gücünü önemli oranda kaybeden, dinin özgürlük ve sosyal kurtuluş çerçevesinde yorumlanması yeniden güçlenebilir mi?

Sivil cuma namazları bunun için fırsat olabilir mi?

Sonraki yazıda bu konu üzerinde duracağım.

AKP'nin Güney Kürdistan Sevgisi !!!


Türkiye Başbakanı Güney Kürdistan'a gitti. Kuşkusuz gündemi PKK idi. Türkiye'nin Güney Kürdistan’la ilgisi başta PKK konusu olmak üzere ekonomik yatırım ve ticaretledir. Özellikle PKK'yi etkisizleştirmek için Güneyli siyasi güçleri kullanmaya çalışıyor. Güney Kürdistan'a yönelik söylemlerin yumuşamasının nedeni budur. 2007 yılında Deniz Baykal bile Güney Kürdistanlı siyasi güçlerle ilgilenmek ve PKK'yi yalnızlaştırmak gerektiğini söyledi. Zaten AKP'nin iktidarda tutulmasının bir nedeni de Güneyli güçleri kullanma kapasitesidir.

Türkiye Başbakanı Güney Kürdistan'da Kürt sorunu konusunda adımlar attığını söyleyip KDP’nin AKP politikalarına destek olmasını sağlamaya çalışıyor. 2007 seçimlerinde olduğu gibi KDP ve YNK’nin AKP'yi desteklemesini istiyor. 2007 seçimlerinde bu nedenle Kürdistan'da oyunu arttırmıştı. KDP üzerinden Türkiye'deki Kürtlerin kendi politikalarına yönelik kuşkusunu gidermek istiyor. Başbakanın bu ziyaretinden önce birçok Güneyli Kürt gazeteci Türkiye'ye çağrılmış, Kürt sorununda nasıl adım attıklarını anlatmışlar ve destek istemişler. Böylece Erdoğan’ın gezisinin daha etkili olmasının altyapısını hazırlamışlardı.

Türkiye'nin tezi “PKK aradan çıkarsa ilişkilerimiz daha düzelir” biçimindedir. Halbuki gerçek bunun tam tersidir. PKK Türkiye'yi sıkıştırdıkça Güney Kürdistan'a yumuşak bir yaklaşım içinde olmuştur. Eğer PKK'nin mücadelesi olmasaydı şu andaki Güney Kürdistan'daki kazanımların çoğu ortadan kalkardı. Türkiye, İran, Suriye ve Irak’la ilişki içinde Güney Kürdistan’ı sınırlama politikası izler ve bu konuda sonuç da alırlardı. Ama  PKK bunun önüne geçmiştir.

Bazıları gerilla 2004 yılında 1 Haziran hamlesini başlatınca “PKK böyle yaparak Türk ordusunun Güney Kürdistan'a girip kazanımları ortadan kaldırılmasını istiyor” dediler. Bu konuda PKK'nin Türk devleti tarafından yönlendirildiğini söyleyenler bile oldu. Ancak yedi yıllık gerilla mücadelesi ve ortaya çıkan gerçek gösterdi ki bu gerilla atılımı olmasaydı belki de şu anda Güney Kürdistan'ın statüsü en geri duruma düşerdi. Türk devleti hala “PKK'yi halledeyim, sonra Kuzey Irak’ı sıkıştırırız” hesabı içindedir. Türk devleti bu amacı ve politikasından vazgeçmemiştir. Hala PKK'yi tasfiye edip bu amacın önündeki engeli kaldırma umudunu taşımaktadır. Bunu görmemek basireti bağlanmış Kürt haline gelmektir.

Kuşkusuz AKP'nin Kürt politikası 20 yıl öncekinden farklıdır. Çünkü 20 yıl önceki politikaları Kürt halkının Özgürlük Mücadelesiyle başarısız kalmış ve iflas etmiştir. Bu nedenle 20 yıl önceki politikadan farklılıklar göstermesi AKP'nin Kürt politikasında olumlu bir çizgide olduğu anlamına gelmez. Aksine eski politika ve araçlarla Kürtleri egemenlik altında tutma imkanı kalmadığı için bazı psikolojik savaş adımlarıyla Kürtleri yeni koşullarda egemenlik altında tutmak istemektedir.

Küt halkının onlarca yıldır sürdürdüğü mücadele karşısında eski politikada ısrar etmeleri düşünülemezdi. Eski politikanın inandırıcılığı ve meşruiyeti kalmamıştı. Kirli savaşı yürüten eski generaller bile bu politikalarla sonuç alınamayacağını söylüyordu. Hatta özeleştiri bile vermişlerdi. Eski politika iflas etmiş, ama devletin çözüm zihniyeti ve politikaları da ortaya çıkmamıştır. Bu durumda bu politikanın özünü ve amacını ortadan kaldırmayan bazı değişikliklere gittiler. Kürtler üzerinde etkili oluruz diye bunu da AKP'ye yaptırdılar.
Şu anda kültürel soykırımı ve siyasi egemenliği ortadan kaldıracak hiçbir adım atılmamıştır. Aksine kültürel soykırım ve siyasi egemenliğe örtü olacak şeyler yapılmıştır. Bunlara adım demek bile doğru değildir. Kültürel alandaki kimi yumuşamalar kültürel soykırımı ortadan kaldırmaz. Kültürel soykırım araçları o kadar gelişmiştir ki bu yumuşamalar hiçbir etki yapmaz. 100 km hızla giden bir arabaya 20 km hızla giden arabayla yetişilmez. Aksine her saat mesafe daha da açılır. Yumuşamaların kültürel soykırım araçları karşısındaki etkisi bu kadardır.

AKP hükümeti “adım attık” diyerek Güneyli Kürt siyasi güçlerini böyle kandırıyor. Dar ufukları bu gerçeği görmelerini engelliyor. Ya da dar çıkarları gereği inanmış gibi gözüküyorlar. Güneyli siyasi güçlerin Kuzey Kürdistan'da siyasi iradeyi dikkate almayıp AKP politikalarına olumlu bakmaları çok olumsuz bir durumdur. Büyük bir gaflettir.

AKP PKK'yi sıkıştırmak için Güneylilere de yumuşak davranabilir. Türkiye'nin tek derdi PKK'nin tasfiyesidir. Bu nedenle Türkiye neden bize böyle yaklaşıyor derken bu gerçeği görmelidirler. Görmüyorlar demiyoruz, ama yaklaşımları yanlıştır. Kuşkusuz Türkiye ile diplomatik ve ekonomik ilişkilerine bir şey demiyoruz, ama tasfiye ve soykırımın yeni biçimini onaylamak onları tarih karşısında utanç verici bir duruma düşürür. Bu nedenle her söz ve adımlarına dikkat etmeleri gerekir.

Türkiye Kürtleri bir toplum ve siyasi irade olarak tanımıyor. Hala bireysel bazı hakların kullanılmasından söz ediyor. Böyle yaklaşan bir devlete karşı Kürtlerin mücadelesi haklı ve meşrudur. Hiçbir Kürt böyle bir devletin politikasına iyi diyemez.

Başbakan Erdoğan sinekten yağ çıkarmaya çalışıyor. Hewler’de bile İbrahim Tatlıses’i kullandı. Sanıldığı gibi Güney Kürdistanlılar İbrahim Tatlıses’i sevmiyorlar. Çünkü Güney’de Türkçe türkü söyleyeni sevmezler. Belki Türkmenler İbrahim Tatlıses’i dinliyorlar, ama Güney Kürdistan'da etkisi çok azdır. Ama Başbakan’ın zihniyetini göstermek açısından İbrahim Tatlıses’i kullanma biçimi iyi bir örnektir.
İbrahim vurulmadan önce bağımsız aday olmak istemiş, ama vurulunca AKP'den aday gösterildi. Vurulmadan önce AKP'ye adaylık başvurusu yaptığı tamamen yalandır. Şimdi bu yalan üzerinden AKP birkaç bin oy daha fazla almak istiyor. Başbakan bilmeli ki, müziğini Türkçe yapan birisine artık Kürtler itibar etmez. Aksine İbrahim Tatlıses şu anda kültürel soykırıma hizmet eden biridir.

İbrahim Tatlıses vurulduğunda “bunu PKK yaptı” diyen zihniyetle İbrahim Tatlıses üzerinden Güney Kürdistan'da propaganda yapan anlayış aynıdır.

Başka bir olaydan tutuklanan bir avukatı İbrahim Tatlıses olayında tutuklanmış göstermek kadar ahlaksızca bir şey olabilir mi? işte AKP ve yandaşlarının ahlakı bu kadar düşmüştür.

CUMA RONAHİ

Devletin Yeni Resmi Kürt Politikası


Kürt halkının vicdanı ve sesi olarak özgürlük ve demokrasi mücadelesine ağır bedeller ödeyerek büyük hizmetler yapan Özgür Gündem gazetesinin yeniden yayın hayatına başlamasını kutluyoruz. Özgür Gündem gazetesinin verilen bu ağır bedellere layık olarak halkın vicdanı ve sesi olmayı daha güçlü bir biçimde başaracağına inanıyoruz.

AKP hükümeti Kürt sorununda klasik politikaların yeni versiyonunu uyguluyor. Kürtleri bir toplum ve irade olarak tanımamakta ısrar ediyor. TRT 6’yı açtım, kültürel alanda biraz yumuşatma yarattım; yapacak yeni anayasada yerel yönetimlerin hizmet yapma alanını genişletir ve dil konusunda seçmeli derse imkan tanırsak bu iş biter diye düşünüyor. Yüz yıllık Kürt sorununu bu biçimde “alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” der gibi çözeceğini sanıyor. Daha doğrusu neo-inkarcı yeni bir resmi politika inşa ediyor.
Kürtler demokratik çözümün acil ve ön açıcı dört maddesini ortaya koydu. Bunun için Kürtler ayağa kalktı. Ancak hükümet rahatlıkla karşılayabilecek bu acil talepler için bile oralı olmadı. Kürtler konuşur, yürür, biz bildiğimizi okuruz, dedi.

Dünyanın herhangi bir yerinde böyle bir sorunda Kürtler kadar makul yaklaşan bir muhatap olsaydı hükümetler böyle bir muhatap bulduğuna sevinir ve sorunu hemen çözerdi. Türkiye söz konusu olduğunda en haklı talepler bile devlet şiddetiyle karşılaşıyor. En demokratik eylemlere bile nasıl saldırıldığını iki haftadır izliyoruz. Bu durum kendisine liberal diyen bir kısım aydın ve basın tarafından normal görülüyor. Hatta Kürtler suçlanıyor.

Basın ve yazarlar açısından 1990’lı yıllardan farklı bir duruş görülmüyor. Dünkü Mehmetçik basın şimdi polis basını haline gelmiştir. Çünkü talimatı ve perspektiflerini Polis Akademisi merkezli psikolojik savaş karargahından almaktadır. Bu nedenle basının görevi resmi hükümet politikasını savunmak oluyor.
Kürt sorunu tüm ağırlığıyla ortadayken utanmadan bu basın “Kürt sorunu önemli oranda çözülmüştür” propagandası yapıyor. Dün “böyle bir sorun yok” denirken, bugün “bu sorun çözülmüştür” diyerek bu sorunu yok sayıyorlar. Zihniyeti bu olanlar açısından Kürt Özgürlük Hareketi’ni psikolojik savaş destekli askeri ve polisiye yöntemlerle çözmekten başka bir yol kalmıyor.

Hükümet şimdi bunun gereğini yapıyor. Baharla birlikte askeri saldırılarını arttırmıştır. Botan ve Bingöl’den sonra şimdi de Hatay’da gerillalar yaşamını yitirdi. Bu açıkça savaşın şiddetlenmesine yol açacak bir provokasyondur. Açıkça ya teslim olursunuz ya da operasyonlar devam edecektir deniliyor.
Bir taraftan siyasi soykırım operasyonu hızından hiçbir şey kaybetmeden devam ediyor, diğer taraftan askeri operasyonlar sürdürülüyor. Demokratik siyasetçileri tutuklayarak Kürtleri siyasi iradeden yoksun bırakmak isteyen politikalardan bir çözüm çıkmayacağı açıktır. Basın bu saldırıları görmezden geliyorsa bunun anlamı savaşın daha da gelişeceğidir.

Kürtler ya AKP'nin yeni siyasi egemenlik ve kültürel soykırım politikalarına teslim olacaktır ya da savaşla ve siyasi soykırım operasyonlarıyla teslim olmayanlar tasfiye edilecektir. AKP'nin politikası budur. Hükümet seçimden sonra bırakalım sorunu çözmeyi, tasfiye için daha şiddetli saldırılar planlamaktadır. Zaten başbakan “Kandil barış fişeği atsın” demiş. Eylemsizlik, ateşkes yetmez, gelip teslim olsunlar çağrısı yapmış. On yıllardır Türk başbakanlarının yaptığını şimdi Tayyip Erdoğan tekrarlıyor.

Kürtler yapacağı her şeyi yapmıştır. Barış için yapmadıkları hiçbir şey kalmamıştır. Barış dilencisi olmuşlardır. Bu nedenle Kürtlerden haklarından vazgeçmeleri ve teslim olmaları istenemez. Bu politika Kürt sorununu yaratmıştır. Kürtler bu politikaya karşı direnmiştir.

Kürt sorununu Türkiye ortaya çıkarmıştır; o zaman çözüm için adım atması gereken de Türk hükümetidir. Başbakan Kürtlerin taleplerini karşılama sözü vereceğine, Kürtler taleplerden vazgeçsin diyor. Zaten yandaş basın “Kürt sorunu çözülmüştür, ama PKK sorunu kalmıştır” diyerek hükümetin zihniyetini ortaya koymaktadır.

Hükümetin bu zihniyeti Kürtlerin AKP'ye karşı çok boyutlu bir direniş içine girmesini zorunlu kılıyor. Zaten çadırlar etrafındaki demokratik direniş de AKP'nin çözümsüzlükte ısrar eden politikalarına karşı yürütülüyor. Kürt halkı bu direnişle hem AKP'ye adım attırmaya çalışıyor hem de olası şiddetli bir savaşın önüne geçmeyi hedefliyor. Halkın demokratik serhıldanları çözüm için hükümete adım attıramazsa, daha doğrusu hükümeti tasfiye politikasından vazgeçiremezse savaş kaçınılmaz olur. Zaten şu andaki operasyonlar AKP'nin tasfiye politikasının sonucudur.

AKP'nin bu tasfiye politikasını kıracak olan siyasi düşüncesi ne olursa olsun Kürtlerin bir araya gelmesidir. Çünkü AKP bir yönüyle de Kürtler arasındaki parçalanmışlıktan ve çatlak seslerden cesaret alıyor. AKP'nin tasfiye politikası ve çözümsüzlükte ısrar etmesinde AKP yandaşı basının öne çıkarıp kullandığı bazı Kürtlerin payı az değildir. Bakın Kürtlerin bir kısmı da bunlara karşıdır, o halde benim politikam tüm Kürtlere karşı değil diyerek tasfiye politikasında ısrar ediyor. Bu nedenle yurtseverim diyen ve sorumluluk duygusu taşıyan tüm Kürtler bu süreçte AKP politikalarını cesaretlendiren tutumlardan kaçınmalıdır.
AKP'nin politikalarına cesaret veren her söz ve tutum Kürt gençlerinin ölümünden sorumlu olacaktır. AKP politikasına destek veren her Kürt çözümsüzlük politikalarına destek verdiğini bilmelidir. TRT 6 gibi bazı şeyleri önemli görmek, Kürtlerin onlarca yıldır yürüttüğü mücadeleyi görmezlikten gelmektir, inkar etmektir. Bu adımlar bu mücadelenin sonucu atılmıştır; ancak sorunu çözmek için değil, tasfiye politikalarının üstünü örtmek ve saldırıyı meşrulaştırmak için!