15 Ekim 2010 Cuma

Asya’nın Tarihsel Zenginliğinde Diller

Yeni_Özgür_Politika Çin dilleri Asya kıtası içerisinde 10 farklı ülkede konuşulmaktadır. Asya’nın bir bakıma hakim dili Çin dilleridir. Dünyanın en çok konuşulan ikinci büyük dili İngilizcedir. Hint-Avrupa dil grubunda olmakla birlikte dünyanın 106 ülkesinde konuşulmaktadır. Bir bakıma küresel sermayenin iletişim dili olarak yıllardır egemenliğini korumaktadır.
Toplumsal Gelişmenin Motoru: DİLLER
 
Diller tarihsel gelişme süreçlerinin en önemli halkasını oluşturdukları gibi toplumsal gelişmenin de motorudurlar. Toplulukların sürekliliğini sağlayan, onların sosyal ve kültürel değerlerini kesintisizce geleceğe taşıyan tek temel olgu dildir. Bu bakımdan bir topluluk için vazgeçilmez olan en büyük varlık dilin sürekliliğidir. Toplumsal yaşamda dilin yok edilmesi ile o topluluğun tarihten silinmesi arasında kesin ve mutlak bir bağ vardır. Bu bakımdan egemen toplumsal güçler, bir topluluğu tarihsel-kültürel olarak yok etmek için önce onların ortak yaşam alanını oluşturan diline yönelirler. Bu başarıldığında asimilasyon süreci esasen tamamlanmış olur.

Kapitalistlerin bölgesel işgallerde öncelikli hedef, hemen her zaman işgal edilen bölge halklarının dillerinin ortadan kaldırılması olmuştur. Bir topluluğu kendi tarihsel değerleriyle olan güçlü bağlarını koparmak ve onu hiçleştirmek için öncelikli olarak ana dilinin unutulması sağlanır. Bu başarıldıktan sonra da topluluğu istediği kalıplara sokmak çok daha kolay olmuştur.

Zora Dayanan ‘Resmi’ Diller Oluşturuldu


Batılı sömürgeci güçlerin Amerika ve Afrika kıtasını, işgal ederken en önemli başarıyı, kıtaların tarihsel kültürel zenginliklerini ifade eden, bölge halklarının dillerinin yok ederek, topluluğu asimile etmekte buldular. Bölge halklarının konuştuğu onlarca dil yok oldu. Ön plana çıkan ise, İspanyolca, Portekizce, Hollandaca, İngilizce ve Fransızca değişik kıtalarda egemen dil haline geldi. Böylece kıta halklarının esas ana dilleri yok edilerek zora dayanan ‘resmi’ diller oluşturuldu.

Asya kıtası diller bakımından çok büyük bir zenginliğe sahiptir. Kıtanın yüzölçümü ve nüfus büyüklüğü nedeniyle yüzlerce farklı dil konuşulmaktadır. Kapitalist barbarların akınına uğrayarak, çok uzun yıllar sömürge boyunduruğunda kalmalarına rağmen, tıpkı kendine özgü dinler gibi Asya halkları kendi dillerini önemli oranda yaşatmayı başarabildiler.

Asya kıtasında her ülkenin özgülünde egemen ulusun dili belirleyici olmakla birlikte, azınlıkta kalan topluluklar da kendi dillerini kullanabilme olanaklarına sahip oldular. Bunun en önemli faktörlerinden biri de, özellikle 2.Dünya savaşından sonra Asya kıtasında bağımız-demokratik ve hatta sosyalist devletlerin önemli bir güç haline gelmeleri ve bütün azınlıkların kendi dillerini, kültürlerini kullanma ve geliştirebilme olanaklarına sahip olmalarıdır.

Küreselleşen bir kapitalist dünyada ekonomik, sosyal, kültürel ve politik gelişmeler ile dillerin etki alanları arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadırlar. Küresel kapitalist sistem güçleri, kültürel hegomonyayı çok yönlü örgütlerken, dilin oynayacağı rolü çok iyi bilmektedirler. Küreselleşmede güç merkezleri yeniden şekillenirken özellikle ekonomik-politik ilişkiler ağında dillerin önceliğinde de belirli bir farklılaşma oluşmaktadır. Sömürgeciliğin dili olarak ön plana çıkan İngilizce ve İspanyolca gerilerken Asyatik dillerin daha etkin olmaya başladıklarını görülüyor. Bu yazımızda özellikle diller konusunda dünyanın en zengin bölgesi olan Asya kıtasındaki diller üzerinde durmak istiyoruz.

Dünya Genelinde 1,3 Milyar Kişi Çince Konuşmaktadır 


Çin, Malezya ve Tayvan gibi ülkelerde, Çin-Tibet dil grubunda olup Mandarin dilini konuşanların sayıları bir milyarın üzerindedir. Ayrıca Çin-Tibet dil grubunda olan Burmese dilini 42 milyon, Thai dilini 60 milyon, Ayrıca Çin’de ikinci büyük dil olarak konuşulan Wu’yu 77 milyon, Güney Çin’de etkin olan Cantonese dilini 55 milyon kişi kullanmaktadır. Böylelikle Çin-Tibet dil grubunda olan ve Çin’e yakın komşu ülkelerin tarihsel-kültürel mirasından beslenen 1,3 milyar kişi bu dili konuşmaktadır. Çin dilleri Asya kıtası içerisinde 10 farklı ülkede konuşulmaktadır. Asya’nın bir bakıma hakim dili Çin dilleridir.

Dünyanın en çok konuşulan ikinci büyük dili ingilizcedir. Hint-Avrupa dil grubunda olmakla birlikte dünyanın 106 ülkesinde konuşulmaktadır. İngilizceyi resmi dil olarak kullanan ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkeler dahil olmak üzere İngilizceyi resmi dil olarak kullananların sayısı yaklaşık olarak 510 milyondur.

Orta ve Kuzey Hindistan bölgesinde Hindi dilini kullananların sayısı yaklaşık olarak 500 milyondur. Kapitalist sömürge dili olarak bilinen ve dünyanın 28 ülkesinde konuşulan daha çok İspanya ve Güney Amerika Ülkelerinde resmi dil olarak kullanılan İspanyolcayı konuşan insan sayısı yaklaşık olarak 430 milyondur.

Afro-asyatik dil grubunda bulunan ve 26 ülkede konuşulan ve Orta Doğu, Arabistan, Kuzey Afrika’nın resmi dili olan Arapçayı 255 milyon, 16 ülkede konuşulan Rusya ve Orta Asya’da resmi dil düzeyinde olan Rusça’yı konuşan insan sayısı 254 milyon, 9 ülkede konuşulan ve Brezilya, Portekiz, Güney Afrika’nın çoğunlukta konuştugu Portekizceyi 218 milyon, dünyanın 47 ülkesinde konuşulan, Fransa, Kanada, Orta ve Batı Afrika bölgesinin resmi dilleri arasında bulunan Fransızcayı da 130 milyon kişi konuşmaktadır. Dünya kapitalist sisteminin egemenlik güç ilişkileri dikkate alındığında ekonomik ve politik gücü temsil eden İngilizcenin büyük bir ağırlığı söz konusudur. Bir bakıma küresel sermayenin iletişim dili olarak yıllardır egemenliğini korumaktadır.

Küresel Sermayenin Iletişim Dili Ingilizce

 
Dünyanın 106 ülkesinde İngilizcenin çok yaygın kullanılması dikkate alındığında esasen İngilizce konuşanların sayısının bir milyara yakın olduğu söylenebilir. Britanya İmparatorluğu olarak bilinen İngilterenin eski sömürgelerinde İngilizce fiiliyatta resmi bir dil gibi kullanılmaktadır. Örneğin nüfus yoğunluğu bakımından ön plana çıkan Hindistan, Pakistan, Bangaldeş gibi ülkelerde İngilizce resmi dil gibi hem eğitimin her alanında hemde günlük yaşamda kullanılmaktadır. Özellikle kapitalist küreselleşmeye paralel olarak internet ve telekomünikasyon dilinin de İngilizce üzerinde olması, İngiliz kültürünün önemli bir üstünlük sağlamasına yol açtığı kabul ediliyor.

Ancak, özellikle son 20 yıldır küresel güç merkezlerinin Asya’ya doğru kayması ve dünya ekonomisinde öncelikli bir yere gelmeleri nedeniyle Asyatik dillerin rolü hızla artmaya başladı. Özellikle Çin’in dilleri dünya çapında kullanılan bir dil olarak hızla gelişmektedir. Dünyanın hemen her ülkesinde üniversitelerde Çin dil bölümleri, çok yaygın kurs merkezlerinin açılması, dünyanın önemli internet-yazılım şirketlerinin Çin dillerini esas alan özel programlar geliştirmeleri, Çin’in artan ekonomik ve politik gücüne paralel olduğunu belirtmek gerekir. Çin devlet yöneticilerinin hem ithalat ve ihracat ilişkilerinde, hem de uluslar arası politik ilişkilerde Çin dilinin kullanılmasına özel bir önem vermeleri, bir bakıma Asya kıtasının merkez üssü olarak Batı’nın kültürel-politik temsilcisi olan İngiliz hakimiyetine karşı bir rekabeti içeriyor.

Yarın: Hindistan’da diller

DR. MUSTAFA PEKÖZ

PKK'den daha çok, Genç Kürtler Korkutuyor

Bugün sizlere, son derece önemli bir oluşumdan, bir gelişmeden söz etmek istiyorum.  
Güneydoğu’da çok şey değişiyor. Heyecanlar ve umutlar, gerçekten en üst düzeyde. Beklentiler giderek artıyor. Silahların susacağı günlere yaklaşıldığı hissi yaygınlaşıyor.
           
En büyük korku nedir biliyor musunuz?
           
Bu beklentilerin yine suya düşmesi.
           
Öylesine büyük bir hayal kırıklığına uğranılacak ki, sonrasındaki gelişmeleri kontrol edebilmek imkansızlaşacak ve bu defa PKK’ yı değil, başkalarını konuşuyor olacağız.
           
Karşımıza yepyeni bir kuşak çıkmaya hazırlanıyor.
           
Son derece sert, gözünü hiçbir şeyden sakınmayan bir kuşak.
           
Kürt kökenli gençlerden söz ediyorum.
           
Yaşları 11-12’den başlıyor ve gözleri hiçbir şey görmüyor.
           
Bu kesim, kelimenin tam anlamıyla “Delikanlı
           
Sokaklara onlar hakim.
           
Genç - Güçlü -İşsiz -Umutsuz - Kızgın ve Sinirliler.
           
Çok daha küçük yaşlarından itibaren sokaklarda büyümüşler. Kaybedecekleri hiçbir şeyleri olmadığına inanıyorlar.
           
Askerden, polisten dayak yemişler, ancak yılmamışlar. Aksine daha da keskinleşmişler.
Babalarından, analarından, güvenlik güçlerinin işkencelerini dinlemişler.
Kardeşleri veya akrabaları dağa çıkmış. Ya bir daha haber alınamamış veya cenazesini teslim almak zorunda kalmış.
Ateş püsküren, hiçbir uzlaşıya yakınlaşmayan veya hoşgörüye tahammül etmeyen bir kuşak. Sayıları da her geçen gün artıyor. Babalarının aksine, sokakları ateşe vermekten sakınmıyorlar.
PKK DE, BDP DE , BU GENÇLERE SÖZ DİNLETMEKTE ZORLANIYOR
Kimseler söz geçiremiyor.
Kimsenin göz yaşına bakmıyorlar.
Tutulamıyor, kontrol edilemiyorlar.
PKK’nın en gözü pek destekçileri konumundalar. Ancak, zamanında örgüt temsilcilerine dahi karşı çıkabiliyorlar.
BDP’nin beğenmedikleri belediye başkanları olsun, yetkilileri olsun, gençlerin hışmına uğramaktan korkuyorlar.
Güvenlik Kuvvetleri de bunlarla başa çıkamıyorlar.
İnsan öldürmüyor, silah kullanmıyor, ateş etmiyorlar.
En etkili silahları taş ve molotof kokteyli.
İşte bölgede barış havası kurulamadığı taktirde, geleceğin asıl tehlikesi bu gençler olacak.
Onlara sokakları yasaklamak, gösterilerini durdurmak, PKK ile dağlarda savaşmaktan çok daha zor olacak.
Babaları belki ikna edilebilir veya güvenlik güçleri tarafından korkutularak kontrol altında tutulabilirler, ancak bu gençleri engellemek imkansız olacak.
Atılacak adımlarda, planlanacak açılımlarda bu gerçeği düşünmekte çok yarar var. Bir hata, bu ülkeyi geri dönülmesi güç bir noktaya getirir.

Konya Kürtleri

Kendi yaşadığımız Türkiye’nin coğrafyasını, tarihini, kültürünü, kimlerin yaşadığını, yok olduğunu biliyor muyuz? Bildiğimizi sanmamakla birlikte, şöyle böyle bilenlerde her türlü teknolojik imkânla toplumsal gerçeklerin üstünü karatmaya devam etmektedirler.

Bu yaz tatillimizi Konya’da geçirmeye karar verdik. Daha doğrusu yurt dışında çalışan gurbetçi bir arkadaşım ile eşinin isteği üzerine, eşimle birlikte misafirleri olduk. Abdullah Baran adlı bu arkadaşımla tanışmış olmam beni farklı bir alanla buluşturdu.
Konya köylerinde, kasabalarında, ilçelerinde Kürtlerin yaşadığını onun sayesinde öğrendim. Nasıl mı öğrendim? Oraya eşimle birlikte tatil yapmaya gittiğimde gezerek, onlarla konuşarak… Ve onların dillerini yaşatmak için kendi aralarında Kürtçe konuştuklarına tanık olduk.  Misafirperverliklerini gördük.


Kendi aralarında Kürtçe konuşanlarla birlikte dokuz günü neşe içinde, sevgi dolu insanlık bağlarıyla geçirdik. İşin en ilginci çat pat Kürtçe kelimeler bile öğrendim. Burası beni ister istemez çocukluk yıllarıma götürdü; tek dili dayatanlar gerçekleri bizlere söylemiş olsalardı, birden fazla halkın olduğunu, dillerinin ve kültürlerinin olduğunu anlatsalardı… Bizlerde komşularımızdan Kürtçeyi, Lazcayı, Çerkezceyi, Boşnakçayı ve diğerlerini öğrenip konuşsaydık, daha iyi olurdu. Okullarda okutulsaydı daha iyi olurdu.  Birbirimizi daha iyi anlardık. Şimdilerde olduğu gibi ırkçılık prim yapmazdı. Şovenizmin önüne hepimiz gövdemizi siper ederdik.


Abdullah arkadaşım bizi Konya garajından arabasıyla aldı; kavurucu sıcakta mola vermeden Tavşançalı kasabasına vardık. Bu kasaba Ankara ile Konya’nın ortasındadır dersem yanlış olmaz. 
Sohbetlerimizde anlatılanlara göre, Tavşançalı’da Kürtlerin varlığı resmi kayıtlarda bile 200 seneyi buluyor. Hatta resmi kayıtlardaki tarihin epey öncesinden bu kurak topraklara gelmişler. Bunların geliş nedenleri ekonomik, sosyal koşullar oluştursa da, savaşlar da bu zorunlu göçün nedenleri arasında yer aldığını görmekteyiz.
Örf ve adetlerin, KOMAGANE dedikleri bölgenin; Adıyaman, Urfa, Maraş, Antep, Halep ve özellikle Adıyaman Kahta ilçesinin örf ve adetlerine benzediğini bu sayede öğrenmiş olduk.
Ankara, Eskişehir, Konya, Aksaray, Kırşehir ile çevrili alanda Kürtler, Konya Ovası’nda çıplak alanda zor koşullarda yaşamlarını çadırlarda sürdürmeye çalışmışlar, ellerinde olanaklar olmadığı için hayvancılık tek geçim kaynakları olduğundan umutlarını hayvancılıkla bütünleştirmişler. Ayrıca Abdullah Baran, Tuz Gölü’ne yakın olan bir ovada 11 sene boyunca küçükbaş hayvanlara geceli gündüzlü bakmış ve annesi her hayvanı vaktinde sağmış. Hayvanların yedikleri ot tuzlu olduğundan, su içtiklerinde oluk oluk içerlermiş.  


İç Anadolu Kürtlerinin buraya gelişi, 700 bin insanın başkaldırısıyla Toros eteklerine sürülmeleriyle başlıyor. Burada 100 yıla yakın kalınıyor. Çeşitli hastalıklardan 300 bin insan yaşamını yitiriyor. 400 bin Kürt zorunlu olarak Kırşehir bölgesine göç ettiriliyor. Geçim hayvancılık olunca meralar aramak için Kürtler her tarafa böylelikle dağılmış oluyor.


1800’ün başlarında zorunlu iskâna tabi tutulan herkes bulundukları yerde kalıyor. Böylelikle göçebe hayatı sona ermiş oluyor. Konya Ovası’nda bulunan Kürtler de böylelikle yerleşik düzene geçmiş oluyorlar.  Tarım faaliyetine geçiş böylelikle olurken, toprağın altı derince kazılarak, oda gibi yapılarak, yaşamlarını burada sürdürmeye çalışmışlar.


Aynı dönemlerde Rişwan Aşireti, Kürtlerin en büyük aşiretlerden biri sayılıyordu. Komagane bölgesinden, Türkmenistan’a kadar uzanan bölgede yerleşik düzende kalınıyordu bu aşiretin mensupları
Bulundukları yerde içme suyu olmayınca, büyük zahmetlerle Tuz Gölü yakınlarında bulunan göle giderek, hayvan postundan yapılma derilere su doldurularak bulundukları yere getirmişler.  Uzun yıllar sonra kerpiçten evler yaparak, yaşamlarına devam etmişler.


Kürt yerleşim birimlerinin isimleri zaman içinde Türkçeleştirilse de, burada yaşayanlar ve gurbette yaşamlarını sürdüren Kürtler kendi ana dilleriyle eski yerleşim birimlerinin isimlerini söyleyerek, unutulmamasını ve var olmasını sağlamaktadırlar. Bu yerleşim birimlerinden bazıları şunlardır:


Tavşançalı (Omera), Kırklar yaylası ( Bırcabelek), Zincirli köyü ( Sefko),  Beşkardeş (Torno), Gölyazı ( Halko) … 


Kuraklık yüzünden tarım ve hayvancılık geçim için yeterince, 1960’ların başında Avrupa’ya göç başlıyor. 12 Eylül 1980’den sonra gidenlerin birçoğu da ekonomik nedenlerle gitmiş.


Avrupa’da yaşayan Kürtler yaz aylarında yerleşim birimlerine 1 ve 2 aylığına geldiklerinde nüfus birden artıyor. Kışın ise ölü bir yerleşim birimini andırıyor. Bu yerleşim birimlerinde modern evler dikkati çekiyor. 


Yurt dışında yaşayan buralı Kürtlerin birçoğu iş sahibi. Yurt dışında gurbetçi olarak yaşasalar da çocuklarına anadilleri olan Kürtçeyi öğretmektedirler. Türkçe öğretmeyi de ihmal etmemektedirler.
Abdullah Baran arkadaşımdan bunları öğrendik ve demek ki Anadolu’da daha bilmediğimiz birçok kültürü öğreneceğiz. Farklı kültürleri ve dilleri yok saymak, inkâr etmek insanlık onuruyla bağdaşmaz.  Bu ayıp kimin dersiniz?


    Hüseyin Habip Taşkın
       19 / 08 / 2010
NEWROZ GAZETESİ
1habibtaskin@gmail.com