23 Nisan 2012 Pazartesi

Adana'da Apocu Gençlikten 23 Nisan Eylemi

Adana’nın Merkez Seyhan İlçesi Barbaros Mahallesi’nde bulunan Şehit Zafer Oluk İlköğretim Okulu’na 23 Nisan’ı protesto etmek amacıyla pankart asma eylemi yapıldı.

Barbaros Mahallesi’nde Şehit Zafer Oluk İlköğretim Okulu’na 23 Nisan’ı protesto etmek “Asimilasyona son, anadilde eğitim istiyoruz”, “Roboski ve Pozantı’yı unutmadık”, “Uğur’u, Ceylan’ı katleden zihniyet çocuk bayramını kutlayamaz” yazılı pankartlar asıldı.

Bomba şüphesiyle pankartlar hemen indirilmezken, okula çok sayıda polis gelerek tedbir aldı. Bomba imha ekipleri tarafından fünye ile patlatılan pankartlara asılı paketlerden kum çıktı. 23 Nisan kutlaması da iptal edildi.

Eylemi üstlenen Apocu Gençlik İnisiyatifi, “Kürt çocuklarına her tür ölüm işkence ve tecavüzü reva gören bir zihniyetin çocuk bayramı da olamaz. Ulus-devletin pozitivist dininin kutsanma seremonisi halinde kutlanan 23 Nisan'ın, eskinin tanrılara kurban edilen çocukların kesildiği kutlamalardan hiçbir farkı yoktur. Özellikle Kürt çocukları için bu durumun geçerli olduğu açıktır” dedi.

Adana'nın birçok yerinde benzer eylemlerin olduğu ve okullarda kutlanması planlanan etkinliklerin iptal edildiği öğrenildi.

4 ARAÇ KUNDAKLANDI

Öte yandan Seyhan ilçesi Bey Mahallesi’nde 21 Nisan Cumartesi günü 4 aracın ateşe verilerek kullanılmaz hale getirildiği bildirildi. Bu eylemleri de Apocu Gençlik İnisiyatifi üstlendi. İnisiyatifin, PKK lideri Abdullah Öcalan’a tecridi ve Kürt halkına yönelik baskıları protesto etmek amacıyla kundaklama eyleminde bulundukları öğrenildi.

ANF NEWS AGENCY

Erol Köse Kürt Çocuklarına Küfür Etti

Irkçı görüşleri ile zaman zaman gündeme gelen yapımcı Erol Köse, 23 Nisan'da Kürt çocuklarına küfür etti: "BDP 23 Nisan kutlamalarına katılmama kararı almış. İsabet olmuş. Atatürk 23 Nisan'ı Türk çocuklarına armağan etmişti, o.. çocuklarına değil."

Sık sık ırkçı açıklamalarda bulunan yapımcı Erol Köse, 23 Nisan'da Kürt çocuklarına küfür etti.

Erol Köse, BDP'nin anadil yasağının sürdüğü, çocukların sokakta, cezaevinde işkence-tecavüz gibi insanlık dışı saldırılara maruz kaldığı, Roboski'de katledildiği, yaşamın her alanında sömürüldüğü gerekçesiyle resmi 23 Nisan törenlerine katılmamasına ilişkin sosyal paylaşım ağı Twitter'da "BDP 23 Nisan kutlamalarına katılmama kararı almış. İsabet olmuş. Atatürk 23 Nisan'ı Türk çocuklarına armağan etmişti, o... çocuklarına değil" dedi.

Köse'nin ırkçı sözlerine karşı Twitter'da #AlcaksinErolKose tagı oluşturuldu.

ANF NEWS AGENCY

Yüksekova'da Polis Çocuklara Saldırdı

Hakkari'nin Yüksekova İlçesi'nde 23 Nisan kutlamalarına katılmayan ve protesto eden çocuklara polisin müdahale etmesi üzerine, çocuklar ile polisler arasında çatışma çıktı.

Yüksekova'da Kaymakamlık önünde yapılan 23 Nisan Çocuk Bayramı'nın kutlamalarına, mülkü amirlerin dışında katılım olmadı. Okul ve dershaneleri boykot eden öğrenciler, baharın güneşinden yararlanarak piknik alanlarına gitti. Ancak yaşları 7 ile 12 arasında olan yaklaşık 150 çocuk, "Bize Newroz'u zehir ettiniz biz de size 23 Nisanı kutlatmayacağız" diyerek çarşı merkezinde gösteri yaptı. Çocukların gösterisini polis gaz bombaları ile müdahale ederken, yüzlerini puşilerle kapatan çocuklar ise, zırhlı araçlara çatı ve balkonlardan taş attı. Çocuklar ile polis arasındaki çatışma ilçenin ara sokaklarında devam ediyor.

ANF NEWS AGENCY

Öldürdüğü Çocukların Yaşı Küçülen Devletin Bayramı...

Amed Dicle
 
 
"Hayat ilerledikçe, öldürdüğü çocukların yaşı küçülen devletin bayramı"

Bugün '23 Nisan...'

Çocukken bize 'neşe doluyor' insan tekerlemesini öğretiyorlardı...

Kolay değildi ve her yanlışın bedeli kaba dayaktı...

Büyüdükçe bunun boşuna olmadığını anladık.

Çünkü çocuk olmak her gün işkence ve ölüm demekti.

Devletin bize empoze etmeye çalıştığı 'neşeyi' hiç tatmadık.

Babalarımızın ayaklarını karnımıza dayayıp havayı kaldırmasıyla neşeleniyorduk.

Sokakta katillere taş atmak, araçlarına çizik çekmekle başından beri devlete de onun 'bayramına' da hayır dedik.

Ama bunun bedeli ağır oldu. Devlet, toplumsal mücadeleyi bastırmanın stratejisini çocukları fiziki ve kültürel katliamlardan geçirmek üzerinde kurgulamıştı.

Bunun gereği olarak sadece 1998'den 2010 yılına kadar 487 Kürt çocuğu öldürüldü.
1992'de 116, bir sonraki yılda 62, 1994'te 99 çocuk öldürüldü.

Yaşları, isimleri ve nerede vurulduğu belli olmayan yüzlerce çocuk daha...

Ve o dönemde çocuk olanların çocukları bugün öldürülüyor.

Sadece geçtiğimiz yıl 31 çocuk öldürüldü...

'Durum değişikliği' sayılardan ibaret...Başka bir şey değil...

'90'lardan hesap soruyoruz' diyen AKP hükümeti döneminde 103 çocuk öldürüldü.

28 Aralık'taki Roboski katliamında öldürülen 19 çocuk bunların dışında...

Çocuğunun isimlerini bile bilmiyoruz!

'Çocuk cinayetleri'
kimi kurumlar için sadece bir istatistik.

Ve bu 'istatiklere' göre; 2004 yılının 21 Kasımında, esmer tenli 12 yaşındaki bir Kürdistan çocuğu babasıyla vuruldu....

Adı, Uğur Kaymaz....

Küçük Uğur, babası Ahmet'le, polis ve özel tim denilen, sarkık bıyıklı adamlar tarafından kurşunlandı...
Uğur, henüz 12 yaşındaydı ve ilköğretim okulu 5. sınıf öğrencisiydi.

Bir gün öncesinde, arkadaşlarıyla neşeli oyunlar oynayan Küçük Uğur, evlerinin yanında, annesinin ve kardeşlerinin duyabileceği bir şekilde öldürüldü.

Hem de, 12 yaşındaki bedenine, 13 kurşun sıkılarak...


Belki de kısa bir süre sonra, çok kişinin belleğinden silinip giden bu hüzün öyküsü, aslında herkesin insanlığını sorgulatacak vehamette bir olaydı...

Olaydan hemen sonra, Mardin valisi başta olmak üzere, resmi yetkililer bildik açıklamayı yaptılar yine;

"Kızıltepe'de jandarmaya yönelik taciz ateşinde bulunan iki terörist ölü olarak ele geçirildi."

Uğur'ın ülkesi Kürdistanda, son 30 yıldır benzeri yüzlercesi yapılan bu açıklama, aslında derin bir trajedinin manipüle edilmesinden başka, bir şey değildi.

Ancak, devletin ali menfaatleri gereğince, Uğur'un ve babasının terörist olduğu hemen kabul ettirilmeli ve bu cinayet, yine bir şekilde örtbas edilmeliydi.

Çünkü onlara göre, 'devlet büyüktür', hem de öylesine büyüktür ki; 12 yaşındaki Uğur'un minik bedenine, 13 kurşun sıkacak kadar...

Uğur vuruldu...

İnsanlar onun için sokaklara döküldü, cinayet kınandı, yaşıtları hepimiz UĞURUZ diye haykırdı...

Ne yaparlarsa yapsınlar, küçük Uğur'u ölümden kurtaramayacaklarını biliyorlardı belki, ama 12 yaşındaki bir çocuğun, aslında devletten ve devletlerden daha büyük olduğunu anlatmayı çalıştılar....

Bakışları, insanın duygu ve düşünce dünyasını yerle bir eden, bu Kürdistanlı çocuğu vuran adamlarsa, devletleri tarafından ödüllendirildi...

Cinayeti işleyen polisler, içişleri bakanı tarafından, başka İl'lere görevlendirildi, kaymakam terfi edildi...
Uğur'u öldürmekle yetinmeyen devlet, geride kalan annesi ve amcası hakkında da, 'yardım ve yatakçılıktan' dava açtı...

Uğur'ın hikayesi Kürdistanda yaşanan binlerce hikayeden en tanıdık olanıdır...

Devlettir bu hiç dururmu! Asıl olan mekanizmanın sürekli işlemesidir...

Ve 2 yıl sonra Diyarbakır'da 8 Yaşındaki Enes Ata, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 16,18, 24 yaşındaki gençler polis kurşunuyla öldürüldüğünde Uğur'ın katilleri devletleriyle gurur duyuyorlardı.

Henüz onların acısı dinmemişken Lice'de Ceylan Önkül'ın minik bedeni havan topuyla paramparça edildi.
Hayat ilerledikçe, devletin öldürdüğü çocukların yaşı da küçülüyordu...

En son 2 sene önce Cizre'de 18 aylık Mehmet Uytum, annesinin kucağında Newroz kutlamasına gaz bombasıyla öldürüldü...

Uğur, Ceylan, Enes, Mehmet ve diğer yüzlercesi bize devletin ve 23 Nisan'ın ne olduğunu kısacak ömürleriyle anlatacak kadar büyükler...

Bizler için 23 Nisan Ceylan'ın annesinin kendi çocuğunun parçalarını toplamaktan başka birşey değildir.

Roboski'de katır sırtında taşınan çocuk cesetleridir Kürdistan'da...

Onların, Bizlerin evlerinde 'Cumhuriyetimizin kurucusu ve al yıldızlı bayrak'ı asılı değil...

Vurulmuş çocuklarımızın resimleri asılı.
Ve bizler çocuklarımızı öldüren, onlara tecavüzü tertipleyen, ortaya çıkınca hesap vermek yerine deşifre eden çocuğa 40 yıl hapis cezasıyla dava açan bir devletle karşı karşıyayız.

Kürt çocuklarının içerisine düştüğü tüm bu yok edilme mekanizmasının tam orta yerinde her yıl yetmiş iki eksi bir milletten çocuğun katılımıyla "neşe dolarak" kutlanan çocuk bayramı, milyonlarca çocuk için hiçbir şey ifade etmiyor.

Kürt çocukları, babalarının ayaklarını onların karınlarına dayayıp havaya kaldırmalarını özlüyor...

Ama karınlarında bir çift ayak hariç, her şeyi hissediyorlar...


ANF NEWS AGENCY

Maliki, ABD'nin F-16'ları İle Kürtleri mi Vuracak?

Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, ABD’nin Irak merkezi hükümetine F-16 satışına karşı çıkarak, Şii Başbakan Nuri El Maliki’nin bu uçakları Kürtlere karşı kullanacağı endişesini dile getirdi.

Türkiye ziyareti dönüşünde Pazar günü gazetecilerle bir araya gelen Mesut Barzani, “F-16’ların bu adamın eline geçmemesi gerekiyor. Bu tür silahlara sahip olmasını engellememiz gerekiyor” dedi.

Barzani, “Eğer elde ederse, bulunduğu mevkide kalmaması gerekiyor” diye ekledi.

Maliki’nin Irak ordusunun subayları ile bir toplantı sırasında F-16’larla Kürdistan’ı vurma tehdidinde bulunduğunu söyleyen Barzani, “Bağdar ile Erbil (Hewler) arasınaki sorunlardan bahsettiler ve subaylar ona, ‘Bize emir verin, onları Erbil’den kovalım’ dedi. Maliki ise ‘F-16’ların gelişini bekleyin’ cevabını verdi” şeklinde konuştu. Barzani, bu görüşmenin hangi tarihte yapıldığı konusunda bilgi vermedi.

ABD, Aralık 2011’de Bağdat’ta 36 adet F-16 satışı için onay vermişti.

Hewler ve Bağdat arasında ilişkiler hiç olmadığı kadar gerilmiş durumda. Kürdistan Bölgesi, Maliki yönetimini iktidarı tekelleştirerek “diktatöre dönüşmekte” olduğu tepkisinde bulunuyor. Bağdat, Kürdistan Bölgesi’nin petrol anlaşmalarını da tanımazken, Kerkük dahil tartışmalı bölgeler sorunu da devam ediyor.

ANF NEWS AGENCY

Ağar Kalacağı Cezaevini Seçti!

Binlerce faili meçhul cinayetinde imzası bulunan, susurluk davasında iki yıl hapis cezası onanan eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar kendine kalacağı cezaevini buldu. Ağar Aydın’ın Yenipazar ilçesindeki kapalı cezaevini tercih etti.

Kürt siyasi tutsaklara her türlü sürgün ve cezayı rağbet gören Adalet Bakanlığı can güvenliğini sağlamak üzere harıl harıl çalıştığı Mehmet Ağar’a nihayet cezaevi bulundu. Adalet Bakanlığı yetkilileri ile görüşen Ağar kalacağı cezaevini kendisi seçti. Buna göre Ağar, Aydın’ın Yenipazar İlçesindeki kapalı cezaevini tercih etti.

Binlerce faili meçhul cinayette imzası bulunan Ağar, ‘güvenlikli’ bulduğu Yenipazar’daki cezaevine yarın teslim olması bekleniyor.

Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Susurluk davasında cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak suçundan 5 yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ağar, verilen cezanın 2 yılını yatacak.

ANF NEWS AGENCY

Barzani: Peşmerge Güçleri PKK İle Savaşmaz

Güney Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani, Türkiye ziyareti ardından döndüğü topraklarında basın mensupları ile bir araya geldi. Barzani, Türk medyasının iddia ettiği gibi “PKK’ye silahları bıraktırırım, aksi halde Kürdistan Bölgesi topraklarından çıkarırım” yönünde bir ifade kullanmadığını söyleyerek, PKK silahlı faaliyetlerini sürdürse bile peşmergelerin PKK’ye karşı harekete geçmeyeceğini belirtti.

Türkiye ziyareti ardından döndüğü Güney Kürdistan’da basın mensupları ile bir toplantı düzenleyen Bölge Başkanı Mesut Barzani, PKK’nin silah bırakmaması halinde Federal Kürdistan Bölgesi topraklarında kalmasına izin vermeyeceği yönünde bir ifade kullanmadığını söyledi.

Jamawar TV’nin haberine göre Barzani, “Eğer PKK silah bırakmazsa Güney’de (Güney Kürdistan) kalmalarına izin vermeyeceğim dediniz mi?”sorusuna şöyle yanıt verdi: “Ben silah bıraksın demedim. Silahların zamanının geçtiğini ve silahla sonuç alınmayacağını söylemiş olabilirim.”

Barzani şunları ekledi: “PKK silahlı çalışmalarını sürdürse bile, biz peşmerge güçlerinin PKK’ye karşı kullanmayız. Kürtler arasında bir iç savaş yaşanmasını istemiyoruz, zira Kürtler arasındaki sorunlar bizim davamıza zarar veriyor.”

Türkiye’deki Kürt sorununun ancak barışçıl yollarla çözülebileceğini ifade eden Barzani, “Bu çift taraflı bir sorundur. Biz sorunun bir tarafı olmayacağız ama bu sorunun çözümü için işbirliği yapmaya çabalıyoruz” dedi.

Washington ziyaretine ilişkin de konuşan Barzani, görüşmelerinin gündeminde PKK’nin yer almadığını söyledi. Barzani, Kürdistan’ın bağımsızlığı dışında Kürt gençlerinin kanının akmasına izin vermeyeceklerini belirtti.

ANF NEWS AGENCY

Demokratik Uzlaşma ve Müzakere Meselesi

Veysi Sarısözen
 
 
Müzakere ne demektir?

Soru güncel. Çünkü Kürt sorununda herkes bu kavram etrafında tartışıyor. Öyle ki, müzakere, aynı zamanda devlet krizine bile neden oluyor.

Şu günlerde, “PKK’ye karşı savaş, BDP’yle müzakere” lafları pek revaçta. Çünkü, Hükümet bu revaçta olan lafa bir de “PKK’yle silah bırakma işini müzakere ederim” lafını eklemekte. Pek çoğuna makul geliyor. Ha Veli’yle müzakere yapmışsın, ha Ali’yle. Öyle ya, “silahlıyla silah bırakmayı”, “silahsızla da her bir şeyi” konuşacağım diyen hükümeti alkışlamamak olmaz. Ama kazın ayağı öyle değil.

Başbakan “PKK silah bıraksın, operasyon yapılmaz” dedi. BDP Eşbaşkanı Demirtaş bu lafa “mantıksız” diye yanıt verdi.

Başbakan’ın bu lafının mantıksızlığını anlamak için şöyle düşünelim. Başbakan, “PKK silahları gömdükten sonra da operasyonların devam edeceğini” söylese, siz bu Başbakan’a ne dersiniz? PKK silahları bırakırsa operasyon yapmama lafı, “kendini asarsan, seni asmam” gibi bir şey…

Ya BDP’yle ilgili olanı? O da aynı havada. “PKK’den bağımsızlaşırsan, seninle müzakere yaparım” lafı, cılkı çıkan “terörü lanetle” dayatmasının “yeni” versiyonu. Şu zamana kadar yapılan kitlesel tutuklamalar, vurmalar, kırmalar neden yapıldı acaba? Mahkeme tutanaklarından anlıyoruz ki, bütün bu hukuksuzluklar, KCK’yle “organik” bağı olmayan insanları “KCK’den “bağımsızlaştırmak” için yapılmış. “Örgüt üyesi olmamakla birlikte…” diye başlayan iddianameler, aynı zamanda tutukluların “silahsız” olduğunu da göstermekte.

O halde “PKK’den bağımsız olmak” ne demek? Belli ki “örgüte üye olmamak” “bağımsızlığı” sağlamıyor. “Silahsız olmak” da öyle. O halde ne?

Söylenen açık: “PKK’nin programını, siyasi çizgisini benimseme”…

Neden? PKK’nin “programı” bugünkü ucube hukuk sisteminde bile suç değil. “Demokratik Cumhuriyet” suç mu? “Demokratik Uluslaşma” hangi yasaya aykırı. “Demokratik Özerklik” nerede Anayasanıza “kış” demiş ?

BDP ile “müzakere” yapmanın “şartı” düşünce özgürlüğüne aykırıdır. Bir program suç değilse, o program PKK programıdır diye suç olmaz.
Müzakere ile ilgili “muhataplık” şartları hakkında bu kadar yeter. Şimdi içeriğe gelelim. Sanki müzakere Kürtlere verilen bir taviz. Değil. Tersidir. Anlatayım.

Kürt özgürlük hareketi, mücadeleyi değişik yöntemlerle sürdürüyor. Kimi dağa çıkıyor, kimi Meclise giriyor, kimi belediyelerde çalışıyor, bir başkası da mahallelerde halkın içinde “sokağı” örgütlüyor.

Hepsinin ortak nedeni, Kürtlerle Türkler arasındaki eşitsizliği gidermek.

Kürtler “biz de bütün bu haklara sahip olalım” diyorlar.

Olamazlar mı? Bal gibi olurlar, olmasına da, karşılarında “olamazsınız” diyen bir devlet var.


İşte “müzakere” bu nedenle zorunlu olmakta. Yani şöyle; Kürtler yerlerinde oturunca, devlet onlara Türklerin sahip olduğu hiçbir hakkı tanımıyor. Ama Kürtler yukarda belirttiğimiz gibi ayağa kalkınca, bir yandan Türklerin sahip olduğu hakları onlara tanımamak için kanlı imha ve kitlesel tutuklama yolundan yürüyor, ama Kürtleri durduramayınca da, Türklerin haklarının aynısını isteyen Kürtlerle “müzakere” istiyor.

Neyi müzakere etmek istiyor? Türklerin haklarının aynısını değil de “bir kısmını” vermeyi müzakere etmek istiyor.

Müzakere, Kürtlerin “talebi” değil. Kürtler, “Türklerin sahip oldukları tüm hakların Kürtlere de tanınmasını talep ediyor”. Bu kabul edilmediği için savaş patlıyor. Savaşta daha fazla kan dökülmemesi için de Kürtler “müzakereyi”, yani “tartışılmaz” haklarıyla ilgili devletle “tartışmayı” ve sonuçta “uzlaşmayı” kabul ediyor. Yani “müzakere” PKK’ye verilecek bir ihsan değil. Tam tersine PKK’nin Türklerin sahip olduğu hakların “bir kısmına” sahip olmak için müzakereyi kabul etmesi, devlet için bir “ihsan”…

Müzakere meselesinde tarafların konumu şöyle: Devlet, Kürtlerin Türklerden daha az haklara razı olmalarını istiyor. Bunu dayatmak için PKK’ye karşı savaşı sürdürüyor; kitlesel tutuklamalarla zayıflattığı BDP’yle de (PKK’den bağımsızlaşma şartıyla) Türklerin sahip olduğu haklardan daha azına razı etmek için müzakere istiyor. PKK ve BDP ise daha fazla kan dökülmesin diye bu eşitsiz “müzakereyi” kabul ediyor.

Görüldüğü gibi, Kürtlerin aslında “müzakereye” ihtiyacı yok. Devletin var. Doğuştan elde edilen hakları olduğu gibi almak yerine, bunların kaçta kaçını alacağız diye “müzakere” etmek yalnızca devletin çıkarına. Kürtler ise “müzakereye” oturmayı kabul ettiklerinde, bilin ki, kendi doğal haklarından bir kısmını size devretmeye hazır olduklarını söylemekteler. Örneğin Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, demokratik özerklik temelinde birlikte yaşayalım demek, “biz ayrı devlet kurma hakkımızdan vazgeçiyoruz” demek…

Şimdi sonuca gelelim: Müzakere olmazsa ne olur? Savaş sürer. Savaş sürerse ne olur; Ya PKK “imha” edilir, ama sorun çözülmediği için az sonra yeni bir PKK doğar, başa dönülür. Ya da devlet yenik düşer, Türkiye bölünür.

Durum garip ama şöyle: Kürtler haklarından bazılarını devlete vermek için “müzakere”yi kabul ediyor; devlet ise “müzakereye” yanaşmayarak, onları “ayrı devlet” kurmaya zorluyor.

Allah akıl fikir ihsan etsin. Amin…

* Kaynak: Özgür Gündem

Fransa'da Sol Sarkozy'yi 'Evine Göndermek' İçin Birleşti

Sarkozy - Hollande              
Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda Sosyalist Parti’nin (PS) adayı François Hollande, rakibi Nicolas Sarkozy karşısında galibiyetle çıktı, radikal sol ise hiç olmadığı kadar güç kazandı. İkinci tur öncesi solda birlik kaçınılmaz oldu. Anketler, Sarkozy’nin düşeceğini gösteriyor.

22 Nisan’da yapılan seçimlerin ilk turunda PS’nin adayı François Hollande oyların yüzde 28,63’ünü, mevcut Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ise yüzde 27,18’ini aldı. Üçüncü sırada aşırı sağcı Marine Le Pen yüzde 17,09 oy oranı ile önemlik bir yükseliş gösterirken, radikal solun adayı Jean-Luc Melanchon yüzde 11,11 oy oranı ile başarılı bir sonuç elde etti.

Merkezdeki MoDem partisinin adayı François Bayrou yüzde 9,13 ile Melanchon’u takip etti. Diğer beş aday ise yüzde 5 barajını aşamadı: Yeşillerin adayı Eva Joly (yüzde 2,31), Nicolas Dupont-Aignan (yüzde 1,79), Yeni Anti-Kapitalist Parti adayı Philippe Poutou (yüzde 1,15), İşçi Mücadelesi adayı Nathalie Arthaud (yüzde 0,56) ve Jacques Cheminade (yüzde 0,25).

Sandık başına gitmeyenlerin oranı ise yüzde 20.53 olarak kayda geçti. Bu tabloya göre solun toplam oyu yüzde 43’ün üzerine çıkıyor.

HOLLANDE: YENİ BİR SAYFA AÇMAK İSTEYEN GÜÇLERİN ADAYIYIM

François Hollande, 2007’deki seçimlerde solun toplam oyunun yüzde 36 olduğunu hatırlatarak, soldaki başarıya işaret ederken aşırı sağcı parti Ulusal Cephe’nin (FN) yükselişi karşısındaki endişesini de gizlemedi. Hollande, “FN’nin yükselişinden Nicolas Sarkozy sorumlu” diyerek, Cumhurbaşkanı’nın son aylardaki aşırı sağcı söylemlerine dikkat çekti.

Hollande, “Fransızların oyları ile bir sayfayı kapatarak yeni bir sayfa açmak isteyen tüm güçlerin adayı oluyorum” diyerek 6 Mayıs’ta yapılacak ikinci tura işaret etti. Sosyalist aday, kendi etrafında “mümkün olan en geniş” birliğin sağlanmasını istedi.

RADİKAL SOL REKOR OY ELDE ETTİ

Radikal Sol olarak değerlendirilen ve aralarında Komünist Parti’nin de bulunduğu çok sayıda partiden oluşan Sol Cephe’nin adayı Melanchon, ilk turda aşırı sağcı Le Pen’in önünde yer almayı umuyordu. Bu hedefe ulaşılmadı ancak anketlerde yüzde 5 ile yarışa başlayan Melanchon, radikal solun oylarını yüzde 11’in üzerine çıkararak yine de rekor bir sonuç elde etti. 2007’de Komünist Parti’nin adayı Marie-George Buffet oyların sadece yüzde 1,93’ünü alabilmişti. Yüksek bir oy oranı ile radikal solun temel hedeflerinden biri de François Hollande’ın politikalarının daha fazla sol bir çizgiye çekmekti. Melanchon, ikinci turda “Sarkozy’yi yenmeye” çağırarak, PS ile güçlerini birleştirecekleri mesajını verdi.

Marine Le Pen, ikinci turda Sarkozy’ye mi yoksa Hollande’a mı oylarını kaydıracağı konusunda bir işaret vermedi. Aşırı sağın adayı, 1 Mayıs’ta seçimlerin sonuçlarına ilişkin bir değerlendirme yapacak.

Yeşillerin adayı Eva Joly, “ülkenin Sarkozyzm’den çıkması için” seçmenlerini François Hollande etrafında birleşmeye çağırdı.

ANKETLER İKİNCİ TURDA SOL’U GÖSTERİYOR

IFOP-Fiducial anketine göre ikinci turda Hollande oyların yüzde 54,5’ini, Sarkozy ise yüzde 45,5’ini alacak. Europe1, Paris Match ve Public Sénat’ın talebi ile yapılan bu ankete göre Jean-Luc Mélenchon’a birinci turda oy verenlerin yüzde 83’ü ikinci turda sosyalist aday için oy kullanacak.

Aynı anket, Marine Le Pen’in seçmenlerinin yüzde 48’i Sarkozy’ye, yüzde 31’inin de François Hollande’a oy vereceğini gösteriyor. Bununla birlikte François Bayrou seçmenlerinin yüzde 38’i Sarkozy için, yüzde 32’i de Hollande için oylarını kullanacak. Ankete göre seçmenlerin yüzde 30’u ya oy kullanmayacak ya da herhangi birine vermeyecek.

Le Figaro gazetesi için yapılan OpinionWay Enstitüsü’nün anketi ise birinci turda oy kullananların yüzde 44’ü inci turda Hollande’ı seçecek, yüzde 38’i de Sarkozy’ye oylarını verecek.

ANF NEWS AGENCY