23 Nisan 2012 Pazartesi

Öldürdüğü Çocukların Yaşı Küçülen Devletin Bayramı...

Amed Dicle
 
 
"Hayat ilerledikçe, öldürdüğü çocukların yaşı küçülen devletin bayramı"

Bugün '23 Nisan...'

Çocukken bize 'neşe doluyor' insan tekerlemesini öğretiyorlardı...

Kolay değildi ve her yanlışın bedeli kaba dayaktı...

Büyüdükçe bunun boşuna olmadığını anladık.

Çünkü çocuk olmak her gün işkence ve ölüm demekti.

Devletin bize empoze etmeye çalıştığı 'neşeyi' hiç tatmadık.

Babalarımızın ayaklarını karnımıza dayayıp havayı kaldırmasıyla neşeleniyorduk.

Sokakta katillere taş atmak, araçlarına çizik çekmekle başından beri devlete de onun 'bayramına' da hayır dedik.

Ama bunun bedeli ağır oldu. Devlet, toplumsal mücadeleyi bastırmanın stratejisini çocukları fiziki ve kültürel katliamlardan geçirmek üzerinde kurgulamıştı.

Bunun gereği olarak sadece 1998'den 2010 yılına kadar 487 Kürt çocuğu öldürüldü.
1992'de 116, bir sonraki yılda 62, 1994'te 99 çocuk öldürüldü.

Yaşları, isimleri ve nerede vurulduğu belli olmayan yüzlerce çocuk daha...

Ve o dönemde çocuk olanların çocukları bugün öldürülüyor.

Sadece geçtiğimiz yıl 31 çocuk öldürüldü...

'Durum değişikliği' sayılardan ibaret...Başka bir şey değil...

'90'lardan hesap soruyoruz' diyen AKP hükümeti döneminde 103 çocuk öldürüldü.

28 Aralık'taki Roboski katliamında öldürülen 19 çocuk bunların dışında...

Çocuğunun isimlerini bile bilmiyoruz!

'Çocuk cinayetleri'
kimi kurumlar için sadece bir istatistik.

Ve bu 'istatiklere' göre; 2004 yılının 21 Kasımında, esmer tenli 12 yaşındaki bir Kürdistan çocuğu babasıyla vuruldu....

Adı, Uğur Kaymaz....

Küçük Uğur, babası Ahmet'le, polis ve özel tim denilen, sarkık bıyıklı adamlar tarafından kurşunlandı...
Uğur, henüz 12 yaşındaydı ve ilköğretim okulu 5. sınıf öğrencisiydi.

Bir gün öncesinde, arkadaşlarıyla neşeli oyunlar oynayan Küçük Uğur, evlerinin yanında, annesinin ve kardeşlerinin duyabileceği bir şekilde öldürüldü.

Hem de, 12 yaşındaki bedenine, 13 kurşun sıkılarak...


Belki de kısa bir süre sonra, çok kişinin belleğinden silinip giden bu hüzün öyküsü, aslında herkesin insanlığını sorgulatacak vehamette bir olaydı...

Olaydan hemen sonra, Mardin valisi başta olmak üzere, resmi yetkililer bildik açıklamayı yaptılar yine;

"Kızıltepe'de jandarmaya yönelik taciz ateşinde bulunan iki terörist ölü olarak ele geçirildi."

Uğur'ın ülkesi Kürdistanda, son 30 yıldır benzeri yüzlercesi yapılan bu açıklama, aslında derin bir trajedinin manipüle edilmesinden başka, bir şey değildi.

Ancak, devletin ali menfaatleri gereğince, Uğur'un ve babasının terörist olduğu hemen kabul ettirilmeli ve bu cinayet, yine bir şekilde örtbas edilmeliydi.

Çünkü onlara göre, 'devlet büyüktür', hem de öylesine büyüktür ki; 12 yaşındaki Uğur'un minik bedenine, 13 kurşun sıkacak kadar...

Uğur vuruldu...

İnsanlar onun için sokaklara döküldü, cinayet kınandı, yaşıtları hepimiz UĞURUZ diye haykırdı...

Ne yaparlarsa yapsınlar, küçük Uğur'u ölümden kurtaramayacaklarını biliyorlardı belki, ama 12 yaşındaki bir çocuğun, aslında devletten ve devletlerden daha büyük olduğunu anlatmayı çalıştılar....

Bakışları, insanın duygu ve düşünce dünyasını yerle bir eden, bu Kürdistanlı çocuğu vuran adamlarsa, devletleri tarafından ödüllendirildi...

Cinayeti işleyen polisler, içişleri bakanı tarafından, başka İl'lere görevlendirildi, kaymakam terfi edildi...
Uğur'u öldürmekle yetinmeyen devlet, geride kalan annesi ve amcası hakkında da, 'yardım ve yatakçılıktan' dava açtı...

Uğur'ın hikayesi Kürdistanda yaşanan binlerce hikayeden en tanıdık olanıdır...

Devlettir bu hiç dururmu! Asıl olan mekanizmanın sürekli işlemesidir...

Ve 2 yıl sonra Diyarbakır'da 8 Yaşındaki Enes Ata, 9 yaşındaki Abdullah Duran, 16,18, 24 yaşındaki gençler polis kurşunuyla öldürüldüğünde Uğur'ın katilleri devletleriyle gurur duyuyorlardı.

Henüz onların acısı dinmemişken Lice'de Ceylan Önkül'ın minik bedeni havan topuyla paramparça edildi.
Hayat ilerledikçe, devletin öldürdüğü çocukların yaşı da küçülüyordu...

En son 2 sene önce Cizre'de 18 aylık Mehmet Uytum, annesinin kucağında Newroz kutlamasına gaz bombasıyla öldürüldü...

Uğur, Ceylan, Enes, Mehmet ve diğer yüzlercesi bize devletin ve 23 Nisan'ın ne olduğunu kısacak ömürleriyle anlatacak kadar büyükler...

Bizler için 23 Nisan Ceylan'ın annesinin kendi çocuğunun parçalarını toplamaktan başka birşey değildir.

Roboski'de katır sırtında taşınan çocuk cesetleridir Kürdistan'da...

Onların, Bizlerin evlerinde 'Cumhuriyetimizin kurucusu ve al yıldızlı bayrak'ı asılı değil...

Vurulmuş çocuklarımızın resimleri asılı.
Ve bizler çocuklarımızı öldüren, onlara tecavüzü tertipleyen, ortaya çıkınca hesap vermek yerine deşifre eden çocuğa 40 yıl hapis cezasıyla dava açan bir devletle karşı karşıyayız.

Kürt çocuklarının içerisine düştüğü tüm bu yok edilme mekanizmasının tam orta yerinde her yıl yetmiş iki eksi bir milletten çocuğun katılımıyla "neşe dolarak" kutlanan çocuk bayramı, milyonlarca çocuk için hiçbir şey ifade etmiyor.

Kürt çocukları, babalarının ayaklarını onların karınlarına dayayıp havaya kaldırmalarını özlüyor...

Ama karınlarında bir çift ayak hariç, her şeyi hissediyorlar...


ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: