12 Nisan 2011 Salı

Arap Baharı Nereye Gidiyor?-1

-1
 Tunus'ta işsiz bir gencin kendini yakmasının ardından Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde fitili ateşlenen olaylar mevcut rejimlerin kökten sarsılması sonucunu doğurmuştu. Tunus'ta Bin Ali, Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesi, Libya'da

Muammer Kaddafi'nin uluslararası güçlerin bizzat iştiraki sonucunda ülkenin büyük bir bölümünün kontrolü kaybetmesi bugüne kadar yaşanan en önemli gelişmelerdi.

Tunus'ta başlayıp diğer ülkelere sıçrayan 'değişim hareketi' bugünlerde biraz gündemden düşmüş görülüyor. Libya ve Suriye'deki gelişmelerle ayakta durmaya çalışan değişim hareketi artık biraz ilk çıkışındaki devrimci niteliğinden oldukça uzaklaşmış durumda. Özellikle Libya'daki muhalefetin Kaddafi ile olan mücadelesine ABD ve NATO'nun dahil olmasının ardından diğer ülkelerdeki muhalif güçlerin Batılı güçlerin işbirlikçisi olduğu savı artık mevcut rejimler tarafından daha güçlü bir argüman olarak savunuluyor.

Peki şu anda halk hareketlerinin yaşandığı Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde durum ne? Neler yaşanıyor? Muhaliflerin şansı ne? Devrilen iktidarların yerine ne geldi ve gelecek için ne vaat ediyor?

TUNUS

2011 yılının Ocak ayına kadar Tunus Kuzey Afrika'nın en gelişmiş ve Batılı değerlere en açık ülkesi olarak biliniyordu. Diğer Kuzey Afrika ülkelerine göre güçlü bir orta sınıf, cins eşitliği konusunda mesafe almış bir ülke olarak gözüken Tunus bugün ise tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki rejimlerin kaderlerini çizen gelişmeleri başlatan ülke olarak değerlendiriliyor.

Ocak ayında Yasemin Devrimi olarak bilinen ve Ben Ali rejiminin yıkılmasıyla sonuçlanan gösteriler sadece ülkedeki 23 yıllık bir hegomonik iktidarın alaşağı edilmesi değil tüm bölge için yeni bir dönemin başlamasıydı.

Ancak Ben Ali'nin ülkeden kaçmasının ardından kurulan geçici hükümet de protestoları hedefi oldu. Birlik ve beraberlik hükümeti kurma iddiasındaki Başbakan Muhammed Ganuçi kısa bir süre sonra istifa etti.

Bu gelişmenin ardından göstericiler Ben Ali'nin iktidarı süresince maşa olarak kullandığı iktidar partisinin tamamen tasfiye edilmesini ve Tunus'ta yasaklı bulunan dinci ve komünist siyasi partilerin serbest bırakılmasını talep etti. Ancak bu talep henüz tam olarak cevap bulamadı.

Tunusluların 'devrim' olarak nitelendirdiği gelişmeler ülkenin tüm siyasal sistemini birden alaşağı ettiği için yeni bir siyasal sistem oluşturulması oldukça sancılı bir süreç olacağa benziyor. Tüm devletin, sosyal ve ekonomik yapılar üzerine inşa ettiği sistem tarih olurken yerine yenisinin kurulması çok ciddi sorunları beraberinde getiriyor.

Eski rejimin kadrolarıyla oluşturulmuş olan adalet ve yerel idare mekanizması bugün tamamen devre dışı durumda. Yeni anayasanın tam anlamıyla oluşturulması çalışmaları henüz bir sonuca varamadı. Ülkeden Avrupa'ya mülteci kaçışı devam ederken güvenlik büyük bir sorun olarak Tunus halkının önünde duruyor.

Ancak Tunus'un avantajlı olduğu birçok nokta var. Her şeyden önce ülkede eski rejim yanlıları hem nicel olarak az hem de devrimden sonra neredeyse tamamen tasfiye olmuş durumdalar.

MISIR

Mısır'da Hüsnü Mübarek rejiminin çöküşünün ardından ülkede Mart ayında gerçekleştirilen Anayasa referandumu önemli adımlardan biri olarak kabul ediliyor. Yüzde 77 oranda oyla kabul edilen yeni referandum ile parlamento ve devlet başkanlığı seçiminin bu yıl içinde yapılabilmesinin önü açıldı. Yeni düzenlemeler ile Devlet Başkanının görev süresi 4 yıla indirildi ve en fazla iki dönem üst üste seçilebilmesi şartı getirildi.

Ancak Mısır'da iktidarda hala askeri yönetim bulunuyor. Güvenlik konusunda ülkede ciddi sıkıntılar var. Devrimin ardından ekonomik olarak ciddi sıkıntılar yaşanırken Hüsnü Mübarek yanlılarının halen ülke yönetiminde kritik noktalarda olması ve neredeyse 40 senelik rejimin yarattığı kadrolaşmanın tüm bürokrasiyi elinde tutması ciddi bir sorun.

Öte yandan ülkede Müslüman Kardeşlerin dışında da radikal İslamcı örgütlerin kendini kurumlaştırma çabaları dikkat çekiyor. Son dönemde yerel din adamlarının öncülüğünde güvenlik ve ekonomi konularında sıkıntı çeken halk arasındaki örgütlenmeler kaygı verici gelişmeler olarak değerlendiriliyor.

Hüsnü Mübarek'in partisi olarak değerlendirilen Ulusal Demokratik Parti de elindeki güvenlik, ekonomi ve İslamcı örgütlenme kozlarını kullanarak kendini örgütleme çabalarını yoğunlaştırmış durumda. Devrimden hemen sonra isyancıların yanında yayın yapmaya başlayan Mısır Devlet Televizyonu dahi tarafsız bir çizgiye çekilmiş durumda. Referandumda elde ettikleri yüzde 23lük oy oranı da önümüzdeki genel seçimler için Mübarek'in partisinin halen ciddi bir siyasal güç olduğunu ortaya koyuyor.

LİBYA


Libya Kuzey Afrika ve Ortadoğu'daki halk hareketlerinin yarattığı isyan dalgasının en ciddi şekilde etkilenen ülkelerden biri. Ancak bu ülkedeki isyancı hareketler ile Kaddafi idaresi arasında yaşanan çatışmalara uluslararası güçlerin dahil olması bu ülkedeki değişim hareketinin konumunu tartışmaya açtı.

Önce Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ardından ABD-Fransa-İtalya koordinasyonu onun da artından NATO'nun devreye girmesiyle Libya sorunu son derece karmaşık bir hal aldı.

Libya'da Kaddafi şu anda başkent Trablusgarp ve çevresindeki birkaç şehirde sıkışmış durumda. Kaddafi karşısında bir dönem gerileyen ancak NATO'nun askeri müdahalesiyle yeniden ilerleyen isyancı güçler bugün ülkenin idaresini ele almaya oldukça yakın gözüküyor.

Libya Milli Kurtuluş Cephesi, Libya Muhalefeti Ulusal Konferansı destekçileri ve radikal Libya İslami Savaş Örgütü'nün yanı sıra İngiltere ve ABD'nin de Libya'daki muhalif harekette etkin olduğu biliniyor. Her üç hareket de bir ülkenin denetimini yürütecek kadrolardan yoksun. Bu kadrolar bir tarafa Kaddafi'nin düzenli güçlerine karşı silahlı savaşımı yürütebilecek askeri gücü dahi oldukça sınırlı. Bu nedenle ülkeyi Kaddafi idaresinin elinden almayı başarsalar bile aşiretlerin kendi aralarındaki yükselen ve alçalan ilişkilerin dengesinden ibaret olacak yeni ülke idaresi son derece ciddi krizlere gebe.

YEMEN

Mısır'daki olayların büyümesinin ardından bir dahaki genel seçimlerde aday olmayacağını açıklayan Yemen devlet başkanı Ali Abdullah son dönemde iyice yoğunlaşan muhalif gösteriler nedeniyle köşeye sıkışmış durumda. Son olarak Abdullah ilk kez Suudi Arabistan'da muhalefet temsilcileriyle görüşmesi için Körfez Ülkeleri Konseyi tarafından yapılan daveti kabul etti.

Libya'ya benzer bir şekilde aşiretlerin etkili olduğu bir ülke Yemen. Ancak Libya'nın aksine devlet idaresindeki bir çok makam aşiretler arasında paylaştırılmış vaziyette. Son olarak ordu birliklerinin başkent Sana'da Ali Abdullah Salih'e sadık aşiret üyeleriyle çatıştığını haber verilmişti.

Amerika Dışişleri Bakanlığı, Yemen'deki olayları 'dehşet verici' olarak niteledi. Amerika'nın, Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'e istifa etmesi için baskı yaptığı belirtiliyor.

New York Times gazetesi Amerika'nın Salih'e verdiği desteği çektiğini ve iktidarı bırakması için pazarlık yaptığını bildirdi. Gazeteye göre Adı gizli tutulan Amerikalı ve Yemenli yetkililer, Amerika'nın yaklaşık bir haftadır Salih'e desteği çektiğini söylüyor. Ancak Dışişleri Bakanlığı haberi doğrulamaktan kaçındı.

Yemenli muhalif bir lider de, Amerikalı ve Avrupalı diplomatların, Yemen'de değişim için hem devlet başkanıyla hem de muhalefetle görüştüklerini söyledi.
 

SERDAR EROĞLU


Devam edecek...

Açılım Resmen Iflas Etti; AKP'nin Gözü MHP’nin Oylarında

 
AKP’nin Kürt illerinde gösterdiği adaylar “açılım” politikasının iflasının ilanı olurken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın gözünü milliyetçi oylara diktiği görülüyor. Irkçı parti MHP’nin eski lideri Alparslan Türkeş’in oğullarından biri AKP’nin İstanbul adayları arasında.

AKP’nin 11 Nisan günü açıkladığı aday listesinde özellikle Kürt kökenli vekillerinin büyük çoğunluğunun üzerini çizmesi, aynı zamanda hükümetin bugüne kadar izlediği “açılım” siyasetinin de iflası olarak değerlendirilebilir.

Kürt oylarını cezp edemeyen hükümetin, aşırı sağcı-ırkçı MHP’nin tabanına yöneldiği aday listesinden de anlaşılıyor. Liste hükümetin yürüttüğü politikaların genel olarak da başarısızlığını gözler önüne sererken, Erdoğan’ın “kardeşlik” vurgularının, aleni “ırkçılığa” dönüşebileceğine de işaret ediyor. AKP, Alparslan Türkeş’in iki oğluna kendi listelerinde yer verdi. Ahmet Kutalmış Türkeş, AKP İstanbul 2. bölge 7. sıradan aday oldu.

AKP MHP’LİLEŞEBİLİR


AKP’nin seçimler öncesi Kürt illerine “imamlar ordusu” göndermeyi planladığı bir sırada “sivil Cuma” eylemleri bu hesapları bozarken, “açılım” politikasının da artık inandırıcılığını yitirmesi ardından AKP’nin seçim kampanyası sırasında “milliyetçi” gerilimi arttırması beklenebilir. Diğer bir ifadeyle MHP’yi kendi içinde “eritmek” isteyen AKP, bu dönemde MHP’lileşebilir.

Beklenmesi gereken diğer bir gelişme ise yoğun medya manipülasyonları olacak. En az 68 gazetecinin tutuklu olduğu bir ülkede, büyük bir medya tekeli oluşturan hükümet, bu aygıtlarını “oy avcılığı” için yoğun bir şekilde kullanabilir.

MEDYA SİLAHI


AKP yanlısı medya grupları ile Fethullah Gülen’e yakın medyalar hükümetin elinde “tehlikeli bir silaha” dönüşürken, bu manipülasyon, karalama ve yalan haberlerin Erdoğan’a ne kadar oy kazandıracağını şimdiden çok kestirmek mümkün değil. Ancak medya manipülasyonları ve artan polisiye şiddet, hükümete giderek azalan desteğin de göstergesi oluyor. İktidarlar, ellerindeki gücü kaybetme korkusuyla giderek zalimleşebiliyor.

Ayrıca AKP’nin reform konusunda da manevra alanının çok daraldığını söylemek mümkün. Esiri olduğu güç ve para döngüsü içerisinde cazibesini her geçen gün yitiren hükümet, toplumu heyecanlandıracak artık bir fikir bile üretemeyecek kadar rezervlerini tüketmişe benziyor. Gerçek reformlar yapmak yerine, kamuoyunu yanıltmak ve yönlendirmek için başvurulan manipülasyonlar “yalancının yatsıya kadar yanan mumu”nun artık son ışığını tüketmek üzere olduğunu gösteriyor.