10 Haziran 2012 Pazar

Demirtaş: Van İradesine Sahip Çıkmalı

Van halkına destek olmak amacıyla Bağcılar'da bir araya gelen yüzlerce kişiye seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "tüm Van halkı da tutuklansa AKP'nin Van Belediyesi'ni alamayacağını" söyledi. Demirtaş, "Van halkı bir tek gün durmamalı. İradesini nasıl sahiplendiğini ortaya koymalı. Halkımız da Van halkına her yerde destek vermeli” çağrısında bulundu.

İstanbul'da Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile BDP eski İl Başkanı Cüneyt Caniş ve daha önce İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler'in tutuklanması protesto edildi. BDP İstanbul il ve ilçe örgütleri BDP Bağcılar İlçe Örgütü'nde bir araya gelerek bina önünde kitlesel basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Eş Genel Başkan Yardımcısı Filiz Koçali, İstanbul İl Eşbaşkanları Asiye Kolçak ve Ali Rıza Bilgili, PM Üyesi Gülçin İsbert ile il ilçe yönetici ve üyeleri katıldı. İlçe binasının etrafında polisler ve zırhlı araçlar beklerken, açıklamaya gelen yüzlerce kişi, "Baskılar bizi yıldıramaz", "Zulme boyun eğmeyeceğiz", "Bekir Kaya yalnız değildir", "Cüneyt Caniş yalnız değildir", "İnadına hepimiz Bekir Kayayız", "Bekir Kaya onurumuzdur", "Bê Serok jiyan nabe", "Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız", "Çözüm barışta barışın elçisi İmralı'da", "Öcalan'a yaklaşım savaş barış gerekçemizdir", "Güneşe uzanan eler kırılsın", "Bijî Serok Apo", "Zindanlar boşalsın Erdoğan'a yer kalsın", "Katil Erdoğan" sloganları attı.

‘KÜRT SORUNUNUN ASIL MUHATABI ÖCALAN’DIR’

Kitle adına açıklama yapan BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Asiye Kolçak, AKP'nin 2009 yerel seçimlerindeki başarısızlığı nedeniyle BDP'li belediye başkanları ve siyasetçilerine yönelik operasyon gerçekleştirdiğini söyledi. AKP'nin bu operasyonlarla kaybetmenin kinini kustuğunu ifade eden Kolçak, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile tüm Van halkının yanında olduklarını dile getirdi. Son günlerde Başbakan Erdoğan ile CHP Genel Başkanr Kemal Kılıçdaroğlu arasında konuşulan Kürt sorununu çözme iddialarına da değinen Kolçak, Kürt sorununa isim bile koyamayanların bunu çözmesinin mümkün olmadığının altını çizdi. Erdoğan ve Kılıçdaroğlu'nun hayali muhataplar aradığını ifade eden Kolçak, "Kürt sorununun asıl muhatabı Sayın Öcalan'dır" dedi. Kolçak, AKP'nin dini araç olarak kullanarak, "Dünün mücahitleri bugünün müteahhitlerine iktidarın nimetlerini sunuyor" dedi.

‘ÖYM’LER BAŞBAKAN’A DOKUNMAYA BAŞLADI’


Ardından BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Demirtaş, AKP'nin son 10 yıllık iktidarında uyguladıkları zorbalıklar bir yana son bir haftadaki uygulamalara vicdanıyla bakan herkesin AKP'nin zulmünü çok iyi göreceğini söyledi. Başbakan'ın ÖYM'ler için "Devlet içinde devlet" tabiri kullanarak kaldırılmasına yönelik açıklamalarını değerlendiren Demirtaş, "10 yıldır DGM'leri, ÖYM'leri kullanırken bir sorun yoktu. Niye şimdi kaldırılmasını istiyor. Bekir Kaya tutuklandığı için mi? Hayır. Kendisine dokunmaya başladı. Bazı bakanları, milletvekilleri, etrafındaki çeteler ve bizzat kendisinin yolsuzluklarının deşifre etme ihtimali var çünkü" dedi.

DERİN’İN DE RESMİNİN DE BAŞI SENSİN’


ÖYM'lerin BDP'ye yönelik 3 yıldır devam ettirdiği siyasi soykırım operasyonlarını hatırlatan Demirtaş, "Açıkça soruyorum. Bu mahkemelerin tutuklu arkadaşlarımızı serbest bırakması için yasa değişikliğine var mısın? Devlet içinde devlet ÖYM'ler ile yürütülüyorsa bu devlet içinde devleti kaldıracak mısın? Kimdir bu? Kim yönetiyor" diye sordu. Türkiye'de iki devlet olduğunu belirten Demirtaş, bunlardan birinin Kürt halkını zulmeden kontra sömürgeci derin devlet olduğunu, diğerinin de Türkiye'nin batısını, Türk halkını ezen devlet olduğunu söyledi. Bu iki devletin başının da Başbakan olduğunu söyleyen Demirtaş, "Derininin de resmisinin de başı sensin. Bekir Kaya'yı tutuklatan da sensin" diye konuştu.

‘O KOLTUKLARI HALK SİZİN BAŞINIZDA PARÇALAR’


Başbakan'ın Van ve Diyarbakır belediyelerini almak istediklerine dair sözlerini hatırlatan Demirtaş, "Nasıl alacağın belli oldu. Bu şekilde Van halkını korkutamazsın. Van büyük bir deprem geçirdi. Bahar gelmişti ve Van'ın inşa süreci, yaralarını sarma süreci başlayacaktı. Bu operasyonla Van'a ikinci bir deprem yaşatılmak isteniyor. Bu Van halkına büyük bir hakarettir. Siz değil belediye başkanı, Van'ın tamamını da tutuklasanız, sadece sizin AKP'li belediye başkan adayınız kalsa biz onu başkan yaptırmayız. Varsa gücün demokratik yarış yaparız. Sandıktan kim çıkarsa o yönetir. Ama siz Diyarbakır, Şırnak, Van, Hakkari'yi istiyorsanız o koltukları halk sizin başınızda parçalar. Bunu aklınızdan çıkarın. Siz bu rüyayı görmeye devam edin" dedi.

‘TÜM HALKIMIZ ALANLARDA İRADESİNE SAHİP ÇIKMALI’


Demirtaş, siyasi soykırım operasyonları durana kadar tüm Kürt halkını alanlarda, meydanlarda direnişe çağırdı. Van halkına iradelerine sahip çıkmaları için çağrıda bulunan Demirtaş, "Van halkı bir tek gün durmamalı. İradesini nasıl sahiplendiğini ortaya koymalı. Halkımız da Van halkına her yerde destek vermeli. Teslim olacak bir halk yok. Asıl siz teslim olacaksınız" diye konuştu.

Açıklama Demirtaş'ın konuşmasının ardından sona erdi.

ÖDP Başkanı Taş: Birleşik Devrimci Merkeze İhtiyaç Var

Mücadele adresi HDK...
Ankara’da düzenlenen ÖDP 7. Kongresinde konuşan genel başkanı Alper Taş, "Türkiye'yi yeniden kurmak için birleşik bir mücadele, devrimci merkez ve devrimci bir harekete ihtiyaç var" dedi.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi'nin 7. kongresi Ankara'da başladı. Kongrenin açılışında konuşan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, eşitlik ve özgürlük temelinde dünyayı yeniden kurma çabalarının arttığının belirterek, "Emperyalist kapitalist merkezlerde başlayan kriz 4. yılını doldurdu. Kriz giderek derinleşiyor. Ekonomik bir kriz olmaktan çıkarak sosyal, siyasal, ideolojik, ekolojik bir krize eviriliyor. Karşı karşıya olduğumuz kriz bir burjuva uygarlığı krizidir" dedi.

"Kapitalizmin insanlığa sunacağı bir gelecek yok" diyen Taş, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Bunu uluslar arası sermayenin, uluslar arası para babalarının genel kurulu olan Davos Ekonomik Forumu'nun 2012 Raporu'nda kendileri de itiraf ediyor. Raporda 'nesillerdir ilk kez, çoğu insan çocuklarının kendilerinden daha yüksek bir yaşam standardına ulaşacağına inanmıyor' ifadeleri dile getiriliyor. Kapitalizmin mutlak ve sonsuz ilan edildiği, sermayenin bu 'altın çağı' sona ererken dünyanın sokaklarında başka bir dünya özlemiyle emekçilerin ve ezilenlerin direniş sesi yükseliyor. Dünyanın farklı coğrafyalarında ortaya çıkan bu direnişler eşitlik ve özgürlük talepleri üzerinde yükseliyor. İnsanlık, hem eşitlik hem de özgürlük istiyor. Krizle birlikte gelişen bu direnişler insanlığın önüne yeni bir sayfa açıyor. İnsanlık yeniden sosyalizmi konuşmaya, tasavvur etmeye, yeniden kurmaya cesaret ediyor."

Taş, ÖDP 1996 yılında sosyalizmin tarihsel bir döneminin sona erdiği bir dönemde kurulduğunu hatırlatarak, "21. yüzyılın sosyalizmi, sosyalizmin sona eren bir tarihsel döneminin ve bugünün kapitalizminin devrimci eleştirisi üzerinden, parti programımızda da vurguladığımız üzere özgürlükçü olacak, özyönetimci olacak, enternasyonalist olacak, demokratik planlamacı olacak, ekolojist olacak, anti-militarist olacak ve feminist olacak" dedi.

'ŞİMDİ BİZLER BAŞARMALIYIZ'


Yunanistan'da 17 Haziran'da yapılacak seçimlere dikkat çeken ÖDP Genel Başkanı, "Sıra bizde. Yunanistan emekçilerinin ve Yunan Solu’nun başardığını şimdi bizler de başarmalıyız ve başaracağız" dedi.

Türkiye'de görevin AKP devleti-rejimine karşı mücadele olduğunun altını çizerek, şunları söyledi: "AKP yeni bir rejim inşa etti, düzeni yeniledi. Bu rejim emperyalist-kapitalist sistemin yeni yönelimlerini içeren bir rejimdir. Asla eşitlikçi ve özgürlükçü bir rejim değildir. Ülkemizde 90'lı yıllarda başlayan egemen güçler arasındaki iç iktidar kavgası 2000'li yıllardan itibaren giderek sertleşti. Emperyalist-kapitalist sistemin eski yönelimlerini savunan eski rejim yanlıları ile yeni yönelimini savunan yeni rejim yanlıları arasındaki iktidar kavgasını yeni rejimin partisi AKP kazandı. Biz egemen güçler arasında iç iktidar kavgasının sürdüğü bir dönemde kurulmakta olan yeni rejime karşı mücadeleyi, eski ulusalcı bir temelde sürdürmenin beyhude bir çaba olacağını, tersine yeni rejim yanlılarının elini güçlendireceğini söylemiştik. Yeni rejime karşı mücadelenin ancak eşitlikçi-özgürlükçü bir siyaseti her düzeyde savunarak başarılı olabileceğini dile getirmiştik. Eski rejim-yeni rejim sahipleri arasında süren saflaşmada biz eşitlikçi-özgürlükçü yeni bir saflaşmaya işaret etmiştik. Başka bir yol önermiştik, bunun için mücadele etmiştik. Bu konuda başarılı olamadığımız ortadadır. Şimdi iki eşit güç arasında bir çatışmadan söz etmek mümkün değil. Ortada AKP eliyle kurulan neoliberal, neo-muhafazakar, neo-islami bir rejim var. Şimdi devrimcilik bu rejime karşı mücadele etmektir; bu rejim karşısında eşitlikçi-özgürlükçü kesimleri bir mücadele programı ekseninde bir araya getirmektir; Türkiye’yi eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden kurmaktır."
'SURİYE'YE MÜDAHALEYİ ASLA KABUL ETMİYORUZ'


Konuşmasında AKP hükümetine de seslenen Taş, "Emperyalizmin çıkarlarına odaklanmış dış politika anlayışınızdan vazgeçin. Komşumuz Suriye'ye karşı herhangi bir dış müdahaleyi asla kabul etmiyoruz. Bütün emperyalist güçlerin ellerini Suriye'den çekmesini istiyoruz. Gerçekten tam laik, çok kimlikli, çok inançlı, herkesin eşit yurttaşlık hakkına sahip olduğu, eşit özgür bir Suriye'yi, Suriye emekçi ve ezilenlerinin mücadelesi yaratacaktır. Biz buna inanıyoruz" dedi.

'SAVAŞ HALİ SÜRÜYOR'

AKP'nin "Kürt açılımı"nın başlangıçta büyük bir beklenti yarattığını hatırlatan Taş, "Kısa zamanda anlaşıldı ki bu açılımın esas amacı örgütlü Kürt hareketini tasfiye etmektir. AKP'ye göre en iyi Kürt, örgütsüz olan, birey olan, vatandaş olan Kürt'tür. Ama Kürtler mücadelelerinden biliyorlar ki örgütsüz Kürt, ölü Kürt'tür" diye konuştu. Kürt sorununda savaş halinin devam ettiğini belirten Taş, "Savaşın değişen yüzü devlet nezdinde askeri otorite eli ile yürütülen savaşın, artık sivil otorite eli ile yürütülmesidir. Bunu sivilleşmek olarak görüp alkışlayanlarımız da olabilir. Ama biz bu savaşa son verilmesini istiyoruz. İşte RoboskÎ-Uludere Katliamı sivil otorite eli ile yürütülen bir savaşın sonucudur. Bu katliam AKP-ABD ortak ürünüdür. AKP-ABD bu katliamdan dolayı hesap vermelidir" dedi.

"Kürt kardeşlerimizle eşit ve özgür bir birlik temelinde bir arada yaşayabiliriz" diyen Taş, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürt kardeşlerimizin dil, kimlik, kültür talepleri ve bunların anayasada güvence altına alınması insani ve demokratik bir taleptir. Bu talepler karşılandığında ülkemiz bölünmez, daha da zenginleşir, daha da birleşir. Yeniden kuracağımız bir Türkiye’de, öncelikle Kürt Sorunu’nda çatışmasız bir süreci sağlayacağız. PKK’ya silahlı eylemlere son ver çağırısı yapacağız, askeri operasyonları durduracağız. Sorunun çözümü için demokratik çözümden yana olan bütün toplumsal güçleri sürecin öznesi kılacağız. Sorunun aynı zamanda bir Türk sorunu olduğunu bilerek çözüm için toplumu kültürel, sosyal, psikolojik olarak hazırlamak için gerekli adımlar atacağız. Siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirip, demokratikleştireceğiz; seçim barajını kaldırarak temsilde adalet ve eşitliği sağlayacağız. Türkiye’de yaşayan etnik temeli, dili, dini, kültürü, mezhebi ne olursa olsun herkesin eşit haklara sahip olmasını sağlayacağız. Bu hakları anayasal güvence altına alacağız."

Taş, Türkiye'yi yeniden kurmak için "birleşik bir mücadele, devrimci merkez ve devrimci bir harekete" ihtiyaç olduğunu söyleyerek, "En geniş kesimleri anti-emperyalist, anti-kapitalist bir eksende kapsayabilecek bir politik tutuma, birleşik mücadeleye ihtiyacımız vardır. Birleşik bir merkez, birleşik bir hareket yaratmaya ihtiyacımız vardır. Bu hareket mevcut devrimci özneler kadar, değişik toplumsal inisiyatifleri ve işte 1 Mayıs'larda açığa çıkan gidişattan rahatsız herhangi bir devrimci özneye kendisini ait hissetmeyen bir yığın örgütsüz insanı da kapsamalı. Onların da ihtiyacına yanıt veren, federatif olmayan organik içsel bir harekete ihtiyacımız vardır" dedi.

SUK’un Yeni Lideri Abdulbasit Seyda

Batılı devletler ile Türkiye-Katar ikilisinin İstanbul’da kurduğu Suriye Ulusal Konseyi (SUK) başkanlığına Abdulbasit Seyda getirildi.

Konsey’den yapılan kısa açıklamada, “Seyda, Dr. Burhan Galyun’un ardından Suriye Ulusal Konseyi’nin yeni lideri seçilmiştir” ifadesi kullanıldı.

SUK başkanlığına seçilmesinden sonra açıklama yapan Seyda ise, Suriye hükümetinin ‘son ayakları’ üzerinde durduğunu belirterek, birçok kentte kontrolünü kaybettiğini söyledi. Seyda, “Hassas bir döneme giriyoruz. Rejim son ayakları üzerinde. Katliamlar ile saldırılar mücadele içinde olduğunu gösteriyor” dedi. Seyda, SUK'taki temel görevinin ise "reform ve yapısını değiştirmek" olarak tanımladı.

Uzun yıllardır İsveç’te yaşayan, Batı Kürdistan’lı felsefe doktoru Abdulbasit Seyda’nın Kürt sorunu konusunda herhangi bir geçmişi bulunmuyor.

SUK’un dişilişkiler sorumlusu Basma Kodmani, daha önce yapmış olduğu bir açıklamada, hem Kürtler, hemde muhalefet içerisinde tanınmayan Seyda için “Suriye’ye ve Kürt sorununa çok bağlı ama ılımlı birisidir. Yani Kürtlere ve diğer tüm azınlıklara verilen bir mesajdır” demişti.

Suriye iç muhalefetin temsilcisi Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon Komitesi Başkan Yardımcısı ve PYD’nin lideri Salih Muslim Muhammed, Seyda’nın SUK’un başına getirilmesi konusunda “Az çok bildiğimiz biridir. Kendisi bir akademisyen ama hiçbir zaman Kürt sorunu ile ilgilenmemiş biridir” dedi.

Muslim, ANF’ye dün yaptığı açıklamada, Seyda ailesinden daha önce soruna yakın duran insanların olduğunu belirterek, ancak Seyda’nın batılı güçlerin belli hesapları doğrultusunda öne çıkarıldığını söylemişti.

Irak Devlet Başkanı Celal Talabani örneğini göstererek, Arap kamuoyunun Seyda’yı kabul edeceğini sanmadığını ifade eden Muslim, “Kürtler için yapacağı bir şey yok” dedi. SUK’un halkla bir bağlantısının kalmadığını ifade eden Muslim, “Uluslar arası güçlerin elinde bir oyuncağa dönüştüğünü herkes biliyor artık” dedi.

Muslim, ayrıca mevcut durumda Suriye’nin önünde uluslar arası müdahale veya barış gücünden oluşan iki yol bulunduğunu belirterek, uluslar arası güçler dengesinin müdahaleye izin vermediğini, bundan dolayı BM gözlemcilerinin 3-4 bin kişilik Barış Gücü’ne dönüştürülmesinin son çare olduğunu belirtti. Muslim, aksi durumda yaşanacak bir iç savaşta Suriye diye bir şeyin ortada kalmayacağını belirterek, Hula ve Humus bölgelerinde yaşanan katliamların iç savaş belirtileri olduğunu kaydetti.

Baluken: Tutuklamaların Hedefi Yerel Yönetimlerimiz

BDP yerel yönetimlerden sorumlu eş başkan yardımcısı ve milletvekili İdris Baluken, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın tutuklanmasına tepki gösterdi, 'Hedef, alternatif model sunan yerel yönetimlerimizdir" dedi.

BDP yerel yönetimlerden sorumlu eş başkan yardımcısı ve milletvekili İdris Baluken, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın tutuklanmasına tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan Baluken, "Partimizin Yerel Yönetimlerine yönelik baskılara karşı halkımızın sahiplenme temelinde davranacağını ve hukuki mücadelemizi gerek ulusal gerekse de uluslararası alanda sürdüreceğimizi kamuoyuna deklare ediyoruz" dedi.

Hukuk dışı operasyonlarla bugüne kadar 6 milletvekili, 32 belediye başkanı ile 7 binin üzerinde parti üyesinin tutuklandığına dikkat çeken Baluken, "Partimize yönelik bu operasyonların en kapsamlı yöneldiği alanlardan biri de yerel yönetimlerimiz olmuştur. Bu operasyonlarla sistemin klasik belediyecilik anlayışını aşarak demokratik, katılımcı, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma üzerinden alternatif bir model sunan yerel yönetimlerimizin işlevsizleştirilmesi, itibarsızlaştırılması, halkla olan bağının koparılması amaçlanmıştır" dedi.

Baluken, son olarak Van'da belediye başkanlarının gözaltına alındığı ve Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, Başkale Eski Belediye Başkanı İhsan Güler ve Van Eski İl Başkanı Cüneyt Caniş'in tutuklandığını hatırlatarak, şunları kaydetti: "Bu operasyonların 01-03 Haziran tarihlerinde BDP olarak gerçekleştirdiğimiz 2. Ekolojik ve Yerel Yönetimler Konferansımızdan hemen sonraya denk gelmesinin sebebi aşikârdır. Tüm baskıcı, diktatöryel, faşist operasyonlara rağmen konferansımızda partimizin demokratik özerklik modelinin hızla hayata geçirilmesi hususunda demokratik direniş çizgisinin karar altına alınmasının yaratmış olduğu korku ve panik bugünkü operasyonların temel sebebidir.

AKP hükümetinin tüm baskıcı uygulamalarına rağmen Van halkımızın 3 gündür ortaya koyduğu direniş çizgisi çerçevesinde BDP Yerel Yönetimler'i demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet ve barış mücadelesinde kararlı ve inançlı bir şekilde özgür yürüyüşüne devam edecektir. Van halkının göstermiş olduğu sahiplenme ve direniş AKP'nin belediyelerimiz üzerindeki hesaplarını başlamadan sonlandırmış ve Van ilindeki belediye hizmetlerinin Van halkıyla beraber sürdürüleceği pratiği direniş sürecinde tekrardan ortaya konmuştur."

AKP Terörünün 10 Günlük Bilançosu: 267 Gözaltı, 101 Tutuklama

Kürtler ile muhaliflere yönelik terör kampanyasını arttıran AKP hükümeti son 10 gün içinde düzenlediği operasyonlarda, aralarında siyasetçi, öğrenci, kadınlar, çocuklar ve köylülerin bulunduğu 267 kişiyi gözaltına aldı, bunlardan 101’i tutukladı.
Kürt sorununun nasıl çözüleceği yönündeki tartışmalar yapıladursun 10 günde siyasi ve askeri operasyonlardaki artış dikkat çekiyor. Son olarak Van ve ilçelerinde yapılan baskınlarda gözaltına alınan 13 kişiden Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, BDP Van eski İl Eşbaşkanı ve Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Cüneyt Caniş ve İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler'in tutuklanması ile birlikte son 10 günde tutuklanan 101 kişiden 46'sını BDP'liler oluşturuyor. Gözaltı ve tutuklama dalgasından yalnızca siyasiler değil; eşit, parasız, anadilde eğitim isteyen üniversite öğrencileri, askeri operasyonların hayatlarını kararttığı halk, kürtaj yasağına karşı çıkan kadınlar ve "taş atan çocuklar" da nasibini aldı.

10 GÜNDE 84 BDP’Lİ GÖZALTINA ALINDI 45’SI TUTUKLANDI

Haziran ayı başından bu yana özellikle BDP'ye dönük düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, genel merkez çalışanı, meclis üyeleri ve parti üyeleri mahkemelere çıkarıldı. Gözaltına alınan BDP'li 85 kişiden 46'sı tutuklandı. Ağrı'da düzenlenen operasyonlarda gözaltına alınan 26 kişiden 16'sı tutuklanırken, Mardin ve ilçelerinde yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan 12 BDP'liden 10'u tutuklandı. Yine Siirt, Bitlis, Diyarbakır ve Mersin'de yapılan eş zamanlı operasyonlarda gözaltına alınan 12 BDP'liden 4'ü tutuklandı. Bingöl'de yapılan operasyonda ise aralarında BDP İl Başkanı Halis Yurtsever'in de bulunduğu 8 BDP'li gözaltına alınırken Yurtsever ile birlikte 3 kişi tutuklandı. Daha sonra üst mahkemeye yapılan itiraz sonucu tutuklanan 3 BDP'li tahliye edildi. Yine Haziran ayının ilk haftasında yapılan gözaltılarda Diyarbakır'da gözaltına alınan BDP Yerel Yönetimler Komisyonu Üyesi Meliha Karagöz, Mardin Ömerli İlçesi'nde gözaltına alınan BDP Yöneticisi Adnan Erdem ve Yargıtay'da dosyası onaylanan BDP Karaçoban İlçe Başkanı Mehmet Tilki, Erzurum'da tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yine Adana'da gözaltına alınan Silopi Belediyesi çalışanı Mesut Asan tutuklandı. Şırnak'ın İdil İlçesi'nde gözaltına alınan 3 genç ise Newroz'a katıldıkları gerekçesiyle tutuklandı. Aynı ilçede yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan 6 yurttaştan 3'ü de çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Son olarak Van merkezli başlatılan operasyonda gözaltına alınan 13 kişiden Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, eski BDP İl Başkanı ve Asrın Hukuk Bürosu Avukatı Cüneyt Caniş ile İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler mahkeme tarafından tutuklandı.

ÖĞRENCİ AVINDA 102 GÖZALTI, 47 TUTUKLAMA

Haziran ayının 10 günlük diliminde üniversitelerde okuyan Kürt ve demokrat öğrencilere dönük saldırı ve tutuklamalar da devam etti. Ankara, Afyon, İzmir, İstanbul, Kars, Antep, Urfa başta olmak üzere çok sayıda merkezde 102 öğrenci gözaltına alındı bunlardan 47'si tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ankara merkezli olarak sağlık alanında okuyan öğrenciler ile doktorlara yönelik gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan 46 üniversite öğrencisinden 13'ü tutuklandı. Afyon'da gözaltına alınan 12 üniversite öğrencisinden 8'i, İstanbul'da gözaltına alınan 12 üniversite öğrencisinin 6'sı tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir'de gerçekleştirilen operasyonlarda ise gözaltına alınan 5 öğrenci tutuklandı. Dersim, Hatay, Antep, Urfa, Maraş illerinde Özgür Gelecek Gazetesi okurlarına yönelik yapılan operasyonlarda 15 üniversite öğrencisi tutuklandı. Üniversite öğrencilerine yapılan operasyonların sınav dönemine denk gelmesi ve birçok öğrencinin mezun olmak üzere olduğu dikkat çekerken, hafta boyunca İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi ve Elazığ Fırat Üniversitesi'nde öğrenim gören Kürt öğrenciler ırkçı grupların satırlı saldırılarına maruz kalarak yaralandı.

ASKERİ OPERASYONLAR SONUCU 34 GÖZALTI 7 TUTUKLAMA

Havaların ısınmasıyla birlikte artış gösteren askeri operasyonlardan dolayı çatışmaların olduğu bölgelerde yaşayan çok sayıda kişi hem operasyonlardan zarar gördü hem de gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Kayseri'nin Pınarbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde yaşanan patlamanın ardından 5 kişi çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Muş'un Varto kırsalında çıkan çatışmanın ardından darp edilen ve birinin engelli olduğu belirtilen 2 köylü gözaltına alındıktan sonra çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Dersim'de çıkan çatışmalarda ise hayvanları telef olan ve köyleri zarar gören 9 köylü gözaltına alındı. Hakkari'nin Esendere bölgesinde çıkan çatışmanın ardından askerler tarafından 17 köylü gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Hakkari Şemdinli'de ise bir kaçakçı yakalanarak gözaltına alındı.

KADIN VE ÇOCUKLAR DA DEVLET TERÖRÜNDEN NASİBİNİ ALDI: 47 GÖZALTI, 1 TUTUKLAMA

KGözaltı ve tutuklamaların çok fazla olduğu 10 günlük süre içerinde çocuk ve kadınlar da gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Aralarında Pozantı mağduru B.Y.’nin (17) de bulunduğu 3 çocuk Mersin'de gözaltına alındı. Mahkemeye sevkedilen 3 çocuktan B.Y. tutuklanarak tekrar cezaevine gönderildi. Başbakan Erdoğan'ın kürtajın yasaklanması yönündeki sözlerine tepki gösteren kadınlar da gözaltılara ve polis şiddetine maruz kaldı. Hükümeti ve bakanları protesto eden kadınlara sert müdahale eden polis, 44 kadını gözaltına aldı.

Atalay ‘Roma Barışı’ İstiyor

Cahit Mervan



Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı Türk hükümetinin yürüttüğü tasfiye politikasının ‘mimarlarından’ başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın yaptığı son açıklamalar tekrardan bir ‘heyecan’ yarattı. Ancak yaratılan bu heyecan Kürt dünyasında bir karşılık bulmadan saman alevi gibi söndü gitti.
İlk bakışta 'savaşı sonlandıracak ve sorunu çözecek' gibi gözüken Atalay’ın açıklamaları Kürdistan kamuoyunda temel olarak iki nedenden dolayı karşılık bulmadı. Ciddiye alınmadı.

Bir: Atalay çözüm yerine, onurlu ve kalıcı bir barış yerine teslimiyet öneriyor. Arzu bu.

İki: Kürt tarafı ve kamuoyu AKP hükümetini, başta da Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ı ve onun akıl hocalarını ‘güvenilmez’ olarak görüyor, algılıyor.

Kaldı ki, Türk medyasının kopardığı gürültünün aksine Atalay yeni bir şey söylemedi. O bu güne kadar Türk hükümetlerinin söylediklerini tekrarladı. Örneğin ‘dağdan indirme’, ‘teslim alma’ ‘Kuzey Irak’tan çıkarma’, ‘ABD’nin desteğini alma’, ‘pişmanlık yasaları’, ‘açılım düzenlemeleri’ gibi sözler yeni değil.

Bu tekerlemelerin sayısını hem Atalay, hem kamuoyu, hem de Kürtler çoktan unuttular. Arşivleri açın bir bakın. Hemen hemen her mevsim bir başbakanın, yetkili bir bakanın, bir genelkurmay başkanının Kürt Özgürlük savaşçılarını ‘dağdan indirmenin’ an meselesi olduğunu, onların değimiyle ‘Kuzey Irak yönetiminin bu işe onay’ verdiğini, ABD’nin ise ‘teslimiyetin sağlanması için gerekli destek ve çabayı gösterdiğini’ söylediğini göreceksiniz.

Hatta Nisan 2009’da şu meşhur ‘KCK operasyonları’ başladığı zaman, ‘dağdan inişler’ ve tasfiye için tarih verenler dahi vardı. Hepsi boş çıktı. Karşılık bulmadı. Bir dönem sonra söylenenlerde, söyleyenlerde unutuldu.

İşte Atalay’ın açıklamaları bundan daha fazla bir anlam içermiyor. Eğer içermiş olsaydı, Atalay bunu bir ‘halkla ilişkiler çalışması’ olarak TV ekranından ‘açıklama’ ihtiyacı duymazdı. Yada bu tür sorunların çözümünde geçerli olan ‘güven ortamını’ dinamitlemez, sorunun çözümünde Ankara’nın yükünü hafifleterek, onu sorumluluktan arındırarak , adres olarak Federal Kürdistan yönetimini ve ABD’yi göstermezdi.

ATALAY PSİKOLOJİK SAVAŞIN KODLARINI AÇIKLADI

Öte yandan Atalay bu ‘heyecan’ yaratan açıklamaları yaptığı saatlerde, onun emrindeki, polis ve savcılar Van belediye başkanının da aralarında olduğu altı belediye başkanını ve BDP yöneticilerini rehin almakla meşguldü.
Ancak Atalay’ın söylediklerini ‘boş şeyler’ diyip geçecek miyiz?

Elbette ki hayır. Atalay’ın söyledikleri Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetin yakın dönem psikolojik savaş politikalarını açığa vurması bakımından hayli ‘enteresan’ kodlara sahip.
Atalay’a göre Federal Kürdistan Yönetimi bir yol ayrımında. Ne için? PKKnin tasfiyesi için, Kürdistan özgürlük Hareketi’nin silahsızlandırılması ve teslim alınması için. Dahası bu koordinatör bakana göre Hewler yönetimi, işini gücünü bırakmalı. Kürt Özgürlük savaşçılarının teslim olması için çalışmalıdır. Sözüm ona geldiği ‘yol ayrımında’ Kürlerin tasfiyesi için Türklerden yana olmalıdır. Bu duanın amin denilecek bir tarafı yoktur. Gerçekleşme şansı neredeyse sıfırdır.

Bağdat’taki kriz, Federal Kürdistan’ın iç dengeleri, Suriye’deki iç savaş ve İran meselesi PKK’ye karşı geçmişte olduğu gibi bir Ankara-Hewler ittifakını neredeyse imkansız kılıyor. Süreç ve reel politik dengeler Hewler yönetimini kalıcı ve onurlu bir barışın tarafı ve Mesut Barzani’yi de bu barışın elçisi olmaya zorluyor.
Aksi bir durumun intihar olacağını, Kürtler arası bir savaş ve çatışmaya yol açacağını, belki de herkesten çok Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani biliyor. Bu nedenle ısrarla siyasi ve barışçıl bir çözümden yana olduğunu ve üzerine bu konuda bir şey düşerse yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguluyor. Ancak Atalay Türk hükümetinin kirli projesini gizlemek, kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmak, herkesin PKK’ye karşı olduğu imajını vermek için ısrarla Barzani’nin isimi zikrediyor. Sanki PKK’nin tasfiyesi için bir anlaşma varmış imajı yaratmaya çalışıyor.

PKK’Yİ TESLİM ALMAK MÜMKÜN MÜ?

Real parametrelere bakıldığı zaman imkansız gibi görünen bu ittifak sağlansa dahi PKK’yi silahsızlandırmak, özellikle de teslim almak öyle kolay mi? Mümkün mü?

Tek cümle ile sunu söylemek gerekir ki PKK son iki yüz yıllık Kürdistan halkının özgürlük arayışının en son, ama en dinamik, en çelik, en yıkılmaz ve diz çökmez halkasıdır. Bunu en iyi 12 Eylül generalleri, Diyarbakır zindancı başları, 92 konseptinin uygulayıcıları Güreş-Çiller-Ağar ekibi ve tabii ki on yıldır iktidarda olan Erdoğan da biliyor.

14 Nisan 2009’dan buyana 'KCK Operasyonları' adı altında uygulanan Siyasi Soykırım Operasyonlarının sonuçları ortada. Seçilmişlerde dahil binlerce insan rehin alındı, ama ne Kürt hareketi diz çöktü, ne de halk ürktü, geri çekildi. Aksi bir durum yaşandı. Kürt ulusalcılığı hiçbir döneme de olmadığı kadar toplumun kılcal damarlarına nüfus etti. Kürdistan Ankara’dan koptu. Kürt toplumu Uludere-Roboski katliamında olduğu gibi ani bir refleks olarak değil, her zamankinden daha çok bilinçli olarak PKK’yi koruyup, kollamaya ve yeniden tekrar tekrar onu üretmeye başladı.

Dahası Türk ordusu gerillaya karşı son teknolojiyi devreye soktu. Uluslararası sözleşmelere göre yasaklanmış silahları kullandı. Kullanıyor. Ama başarı sağlayamıyor. Kürt savaşçıların ağır darbelerinden kendisini kurtaramıyor. Bir çok yerde alan hakimiyeti sağlayamıyor. Halkla, özgürlük savaşçıları ararsına duvar öremiyor. Engel olamıyor. PKK’yi marjinalleştireyim derken, kendisi Kürdistan’da marjinalleşiyor. Amad ve Hakkari’de olduğu polis ve subay eşleriyle kongrelerini yapmak zorunda kalıyor.

Bu nedenle PKK’nin çözüm olmadan silah bırakması, bazı güçlerin anlaşması ve kirli ittifakı ile teslim olması imkansız bir hal alıyor. Bu mesele hızla üzerinde konuşulacak bir alan olmaktan çıkıyor.

Atalay’ın ‘ABD baştan itibaren işin içinde’ demesinin ise ne tür bir hikmet-i har biyesi var, o da belli değil. Bunu bilmeyen mi var Allah aşkına? Atalay istiyorsa, kendisine bağlı televizyonlarının kamara ve mikrofonu Kürdistan sokaklarına çevirtsin. Halkın, kadın, erkek, genç, yaşlı, ihtiyar, her türlü meslekten ve inançtan insanlarının bu konuda nasıl analizler yaptıklarını kamuoyu ile paylaşsın. ABD’nin bu işin içinde nasıl olduğunu isterse birde Roboskililere veya ABD istihbaratı ile öldürülen gerillaların yakınlarına bir sorsun.

ATALAY BEKLENTİ YARATMAK İSTİYOR


Bütün bunlardan daha önemlisi ise şudur. Atalay neden kendi değimi ile ‘toplumsal zeminde ajite edilebilecek konuları’ bir televizyon ekranından tellallar gibi duyuruyor?

Evet. Neden? Dünyanın neresinde samimi ve kalıcı bir çözüm arayan güç, yürüttüğü çalışmaları, hem de karşı tarafı rencide ederek açıklama ihtiyacı duyar ki? Duymaz. Sadece bunu kamuoyunu aldatma, zaman kazanma, mücadele eden ve direnen güçleri ham hayaller içine sokmak için yapar. Direnen ve hak arayan bir halk için, bir hareket için en ölümcül an hiç şüphesiz beklenti içinde olma anıdır.. Ham hayaller peşinde koşma anıdır. Atalay’ın yaptığı da budur.

Atalay’ın bu son ‘heyecan’ yaratan çıkışını, ‘biz çabaladık, ama PKK kabul etmedi’ demagojisinin takip etmesi ve imha hareketlerinin devreye girmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü Atalay’ın açıklamasından sadece bir gün önce Erdoğan’ın hareket tarzını yakından bilen, hükümete çok yakın bir politikacı Brüksel’de bir grup Kürt gazetecisiyle sohbette Kandil ve gerilla alanlarına yönelik Kazan vadisi türünden yasaklanmış silahlarının da kullanılacağı imha hareketlerinin olabileceğini ima etmesi, dikkat çekiciydi.
Hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki koordinatör bakanın tellallar gibi TV ekranlarından yaptığı son çıkışın nihai hedefi ise muhatabına ‘Roma barışını’ dayatmaktır. Yani mazlum ve mağdur için kölelikten ve teslimiyetten başka bir anlam ifade etmeyen güçlünün barışını sağlamaktır. Tıpkı bundan ikibin iki yüz yıl önce Roma imparatorluğunun kılıç zoruyla sağladığı ‘sükunet ve barış’ gibi.
Ancak Atalay ve Erdoğan’ın unuttuğu ise ne Türkiye bir Roma imparatorluğudur, ne de Kürtler kılıç zoruyla yola gelecek bir halktır.