13 Ağustos 2012 Pazartesi

Akdeniz Kürdistan'ın 'Kaderini' Değiştirebilir!



Esat rejiminin devrilmesi için diplomasi trafiği hızlanırken, yeni Suriye birçok dengeyi değiştirecek. Rus gazına alternatif görülen Avrupa ülkelerinin dev gaz projesi Nabucco'daki tıkanıklığın ardından Federe Kürdistan Yönetimi, Batı Kürdistan üzerinden Akdeniz'e uzanacak yeni enerji hattına öncülük edebilir. Türkiye ve Rusya'yı enerji satrancında 'mat' edecek koridor, Ankara'yı şimdiden tedirgin ediyor.

Geçtiğimiz yıl Suriye krizinin patlak günlerde Şam-Bağdat-Tahran yönetimleri arasında doğal gaz boru hattı projesi imzalanmıştı. Krizin bu kadar derinleşmeyeceği ve Esat'ın koltuğunda kalmaya devam edeceği tahmin edilen o günlerde 5 bin 600 kilometre uzunluğundaki hat ile günlük 110 bin metreküp gazın Irak, Suriye ve hatta Lübnan’a pompalanması hedeflenmişti.

2016 yılında bitmesi planlanan ve 6 Milyar Dolar’a mal olması beklenen gaz için İran medyası umutluydu. Zira 28 trilyon metreküp gaz ile dünyanın en zengin ikinci rezervine sahip İran, bu anlaşmayla enerji satrancında önemli bir hamle yapmış, stratejik konumunu güçlendirmişti. İran’ın gaz çıkışı Azerbaycan, Türkmenistan ve Federe Kürdistan Bölgesi gazını Avrupa’ya ulaştıracak dev Nabucco projesinin aksadığı bir döneme geliyordu.

Esad'ın niyeti ise benzer yöndeydi. Yanına Türkiye, İran, Irak ve hatta Suudi Arabistan'ı da alarak bir "İslami Ekonomik Bloğu"na öncülük etmek isteyen Esat, bunun ilk girişimini 2010 yılında gittiği Ankara'da göstermişti. Ancak 2011'in ilk günlerde esen Tunus, Mısır ve ardından Libya'daki değişim rüzgarı sadece Esad'ın koltuğunu sallamadı, aynı zamanda 'bölge liderliği' fikrini de kursağında bıraktı.

"YENİ HAT AVRUPA'NIN İLGİSİNİ ÇEKİYOR"

Geçtiğimiz hafta ABD Dışişleri Bakanı Clinton'un Ankara'ya yaptığı ziyaretle hızlanan Suriye diplomasisinde ise artık Esad sonrası planlar yapılıyor. En önemli konulardan biri Esad'ın İran ve Irak ile yaptığı doğalgaz boru hattı anlaşmasının nasıl bir seyir alacağı. 'Asia Times Online' ve Al Jazeera'nin yazarı Pepe Escobar'a göre ise proje kaldığı yerden devam edecek, hem de yeni aktörleri Kürtlerle.

Avrupa’yı gaz konusunda Rusya’dan bağımsızlaştıracak Nabucco'daki tıkanlık yüzünden batının da hatta sıcak baktığını belirten Escobar, yeni enerji koridorunun hayata girmesiyle Moskova hükümetinin de devre dışı kalacağına dikkat çekiyor. Suriye'nin yılda ortalama 4 Milyar Dolar petrol ve doğalgaz sattığını bunun önümle bir kısmının Kürt bölgesinde olduğunu hatırlatan gazeteci Escobar'ın görüşleri devamla şöyle:

"Kürtlerin önemi sadece zengin petrol yataklarından dolayı değil. Yeni Suriye'de Kürtler aynı zamanda Irak Kürdistan ile bağlanacak bir hatla da bölgenin petrol ve gazını Avrupa'ya ulaştırabilir. Bu hem Bağdat'ı, hem de Ankara'yı alt edecek bir girişim olacak. Bu zor denklemde büyük Kürdistan fikri yeniden canlanacak."

BAKAN YILDIZ: BAĞDAT İZİN VERMEYECEK

Kürt petrolü ve gazının Akdeniz'den dünya pazarına ulaştırılma fikri şimdiden Ankara'yı endişelendiriyor. Dün gittiği Yozgat'ta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'a basın mensupları Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Suriye’nin Kuzeyinden Akdeniz’e yeni bir enerji oluşturacağını planlamasının Türkiye’yi nasıl etkileyeceği soruldu. AA'nın haberine göre Yıldız'ın yanıtı şöyle:

"Siz yatırımcı olsanız şu anda Suriye’nin kuzeyinden bir hat geçirir misiniz? Bırakın başkasını, paranız var aklınız eriyor işi biliyorsunuz ama Suriye’den hat geçireceksiniz, Türkiye gibi siyasi istikrarın sürdürülebilir bir ülke yanında, şuanda yakın ve orta vadede böyle bir şey söz konusu değildir. Bunlar hele hele Merkezi Irak Hükümetinin yakın ve orta vadede böyle bir tercih yapması çok olası görünmüyor."


ANF

HPG: Hüseyin Aygün Kısa Sürede Serbest Bırakılacak



HPG Anakarargah Komutanlığı, Dersim’de gözaltına alınan CHP milletvekili Hüseyin Aygün’ün “yoğun şikayetler üzerine” gözaltına alındığını belirterek, “gerekli idari ve hukuki işlemlerin tamamlanması ardından kısa süre içinde serbest bırakılacağını” bildirdi.
HPG Anakarargah Komutanlığı, şu açıklamada bulundu: “12 Ağustos günü Dersim-Ovacık yolu üzerinde HPG dersim eyaleti güçleri tarafından CHP milletvekili Hüseyin Aygün gözaltına alınmıştır.

Hüseyin Aygün, Kürdistan halkına ve gerillaya yönelik devletin özel savaş politikalarının bir yürütücüsü olduğu yönlü halkımızdan gelen yoğun şikayetler göz önünde bulundurularak; sömürgeci Türk devletinin Dersim’e ve Dersim halkımıza yönelik yürüttüğü özel savaşa, asimilasyoncu ve parçalayıcı politikalara, yine Dersim’de geliştirilmek istenen barajlara dikkat çekmek ve Hüseyin Aygün’ün bu kirli politikaların hizmetine girmemesi gerekliliğini hatırlatmak amacıyla göz altına alınmıştır. Gerekli idari ve hukuki işlemlerin tamamlanması ardından Hüseyin Aygün kısa bir süre içerisinde serbest bırakılacaktır.”


ANF

HPG Komutanı Bahoz Erdal: ‘Orta Yoğunluklu Savaştayız’

 Kürdistan’da orta yoğunlukta bir savaşın yaşandığına dikkat çeken HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, “Gerilla güçlerimiz de buna karşılık yaratıcı ve güçlü bir direniş sergilemektedir. Türk ordusu Şemdinli’de yaşanan direniş karşısında tuz buz olmuş, söyleyecek söz bulamamaktadır“ dedi.

HPG komutanlarından Dr. Bahoz Erdal, Kürdistan gerillasının 28 yıldır Kürdistan’ın dört parçasında hareket ettiğini, her gün ve her yerde bu yapay sınırları pasaportsuz ve vizesiz bir biçimde geçtiğini; gerilla nezdinde bu sınırların zaten meşruiyetini ve anlamını çoktan yitirdiğini hatırlatarak, “Şemzinan’da güçlerimizin geliştirdiği devrimci harekat da bu gerçeği daha belirgin ve görünür hale getirmiştir. AKP Hükümeti’nin bu kadar askeri gücü, ağır silahı, teknik donanımı sınır bölgelerine yığması aynı zamanda sınırların artık anlamsızlaştığının ve meşruiyeti olmadığının da somut kanıtıdır” dedi.

Dr. Bahoz Erdal, savaştaki son durum, özellikle Türk tarafının Şemdinli direnişiyle ilgili tezviratları, devlet yatırımlarını hedefleyen eylemler ve Kürdistan gerillasına yönelik suçlamalar konusundaki sorularımızı yanıtladı.

HPG gerillaları bugüne kadar Türk ordusuna karşı alan tutma gibi bir taktik içerisinde değildi. Bu taktik değişikliği ve ortaya çıkaran koşullar nedir?


En başta Şemdinli’de ne yaşandığını doğru tespit etmek lazım. Türk özel savaş medyasında Şemdinli’ye kapsamlı bir baskın planlaması olduğu ve alınan istihbarat sonucu boşa çıkartıldığı biçimindeki söylemler gerçeği yansıtmıyor. Ortada ilçe baskını gibi bir planlama yoktur. Alan tutma veya araziye dayalı savaş planlaması hayata geçirilmiştir. Farklı bir ifadeyle kirpinin yılana karşı kullandığı taktik etkili ve başarılı bir biçimde uygulanmıştır.


Türk ordusu savaş uçakları, helikopterleri, ağır topları ve binlerce askeri yoğun bir biçimde kullanmaktadır. Zaten Kuzey Kürdistan’da 200 bini aşkın asker mevcudu var. Türk devleti, başka bir devletle savaş girildiğinde kullanacağı her türlü silah, araç ve güç yoğunluğunu Kürdistan’da kullanmaktadır.


Kürdistan’da AKP Hükümeti’nin halkımıza karşı yürüttüğü bir savaş vardır. Gerilla güçlerimiz de buna karşılık yaratıcı ve güçlü bir direniş sergilemektedir.


Şemdinli ve diğer bölgelerde yaşananlar düşük yoğunluklu çatışma değil, orta yoğunluklu bir savaş durumunu ifade etmektedir.

Savaş nasıl bu düzeye geldi?


Bu savaşın kararını biz vermediğimiz gibi başlatan taraf da değiliz. Dikkat edilirse on yıllık AKP iktidarı tarafımızdan ilan edilen ateşkes ve çatışmasızlık süreçleriyle geçmiştir. Ancak Önderliğimizin ve Hareketimizin tüm iyi niyetlerine karşın AKP Hükümeti bu süreci, devleti ele geçirinceye kadar istismar etmiştir. Sermayeyi ele geçirmiş, daha sonra orduyu teslim almış, ardından da yargı ve medya üzerinde denetim kurmuş ve 2011 seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı şımarmayla ayakta kalan tek muhalefet gücü olan Kürdistan Özgürlük Hareketi ve halkımıza yönelik ezme ve dağıtma temelinde bir savaş başlatmıştır. Şemdinli’de, Çukurca’da ve başka yerlerde yaşananları zorunlu kılan nedenleri bu gelişmelerde aramak gerekir. Sonuç olarak eylemlerin Şemdinli, Çelê ve Kürdistan’ın diğer yerlerinde yaygınlaşması ve kapsamlılaşması AKP Hükümeti’nin yürüttüğü devlet terörünün sınır tanımaz bir düzeye ulaşmasıyla bağlantılıdır.
Şemdinli’de yaşananlar ile Birinci Dünya Savaşı sonrasında egemen güçler tarafından çizilen ve Kürt halkını parçalayan sınırların bir anlamda silinmeye başladığı değerlendirmeleri yapılıyor. Bu sizin açınızdan ne kadar gerçekçi bir değerlendirme?


Aslında Kürdistan gerillası olarak 28 yıldır Kürdistan’ın dört parçasında hareket ediyor, her gün ve her yerde bu yapay sınırları pasaportsuz ve vizesiz geçiyoruz. Gerilla nezdinde bu sınırlar zaten meşruiyetini ve anlamını çoktan yitirmiştir. Şemzinan’da güçlerimizin geliştirdiği devrimci harekat da bu gerçeği daha belirgin ve görünür hale getirmiştir. Yine devrimci harekat, bu sınırların ne kadar yapay, dayanaksız ve geçersiz olduğunu bir kez daha göstermiştir. AKP Hükümeti’nin bu kadar askeri gücü, ağır silahı, teknik donanımı sınır bölgelerine yığması aynı zamanda sınırların artık anlamsızlaştığının ve meşruiyeti olmadığının da somut kanıtıdır.

Türk ordusu, Şemdinli’de yaşananlara ilişkin uzun süre bir açıklama yapmadı. Türk Hükümeti kamuoyundan neyi gizlemeye çalıştı/çalışıyor?


Erdoğan, her gün Türk medyasını uyarıyor; Kürdistan’da yürütülen soykırım savaşını yazmayın, görmeyin ve yansıtmayın, diyerek tehditler savuruyor. Kürdistan’da yaşananları gizlemekte bu kadar ısrarcı olmaları iki önemli gerçekle açıklanabilir:


- Büyük bir haksızlık ve zulüm yürütülüyor,


- Bu zulüm politikası başarısız kalmıştır.


Bu iki gerçek gizlenmek isteniyor. Dikkat edelim AKP Hükümeti demagoji, gerçekleri tersyüz etme ve yalan söylemede olimpiyat madalyası alacak düzeydeyken Şemdinli’de yaşanan direniş karşısında tuz buz olmuş, söyleyecek söz bulamamaktadır. Bu durum, gerilla güçlerimizin Şemdinli’de gösterdiği güçlü direniş karşısında yaşadığı bozgundan kaynaklanıyor.
Şemdinli konusunda Başbakan ve İçişleri Bakanı tarafından 115 kaybınızın olduğu iddia edilmişti. Bu doğru mu?


Şu kadar askeri vurduk, öldürdük diyerek övünmek istemiyoruz ancak çatışmaların yoğunluğu ve gerillamızın savaş kapasitesiyle yeteneğini anlamak açısından, yine gidişata ilişkin gerçekleri halkımızla paylaşmak açısından bu sonuçları aktarmak bizim için ahlaki bir sorumluluktur. 


Şemzinan’daki devrimci hamlemiz başladığından bu yana gün gün çatışmaların sonuçları hakkında halkımızı ve kamuoyunu bilgilendirmekteyiz. Şemzinan’daki savaşta bugüne kadarki toplu sonuçlar şu temeldedir. 169 düşman askeri öldürülmüş, 3 Skorsky helikopter düşürülmüş, 4 araç imha edilmiş, 3 Skorsky, 1 Kobra helikopter ile 2 akrep tipi araç darbelenmiştir. Tüm çatışmalarda 11 arkadaşımız destansı bir direniş göstererek şahadete ulaşmıştır. 115 rakamının gerçekle hiçbir alakası yoktur.

Türk yetkilileri HPG’nin Şemdinli’de içine girdiği taktik değişiklikle ilgili “Baasçılık” suçlamasında bulunuyor. Neden gelişmeleri bu şekilde açıklama gereği duyuyorlar?


Ne alakası var! Şemzinan’daki başarılı direnişi bu biçimde yansıtmalarının iki nedeni var: 


- Yaşadıkları başarısızlık ve bunun yarattığı çaresizlik psikolojisine bahaneler bulma gayreti,


- BAAS ve BAAS’çılığın bölgede ve dünyada mahkum olmasından faydalanarak Hareketimizi BAAS’la yan yana göstermek ve hedef haline getirme isteğidir.


Daha düne kadar BAAS’la sıkı fıkı olan, “kardeşim, dostum” diyen, ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yapan, “iki devlet, bir hükümetiz” diyen; Kürt halkı ve Hareketimize karşı gizli ortak tasfiye konsepti gerçekleştiren Erdoğan ve AKP hükümeti değil miydi? BAAS’çılık ve BAAS zihniyetinden söz edilecekse ikiz kardeşi AKP’ye bakmak yeterli olacaktır.

Sadece Şemdinli’de değil, Kürdistan’ın birçok yerinde HPG gerillaları arazinin hakimi gibi gözüküyor. Yerel kaynaklar Türk ordusunun karakollar ve garnizonlara kapandığını ifade ediyor. Bu askeri tarzın genelde geçmişte işgal orduları tarafından benimsendiği biliniyor. Türk ordusunun artık açıkça bir işgal ordusu gibi hareket etmeye başladığı söylenebilir mi?


Türk devleti, Kürdistan’da işgalci ve sömürgeci bir karaktere ve yaklaşıma sahiptir. Birkaç örnek vererek bu durumu daha net gösterebiliriz:


- Erdoğan’ın İstanbul ve Hakkari gezilerinde alınan güvenlik tedbirleri arasında ciddi bir fark vardır,


- Antalya ormanlarında çıkan bir yangında onlarca helikopter ve uçak yangın söndürmede kullanılırken, Şemdinli ve bütün Kürdistan’da ormanlar bilinçli bir şekilde yakılmakta, orman kesimi teşvik edilmektedir,


- Türkiye illerinde fabrikalardan geçilmezken Hakkari ve Şırnak’ta karakol ve askeri üslerden geçilmiyor.


Bu üç örnek üzerinden iki görüntüyü ve yaklaşımı yan yana koyduğumuzda aynı ülkeyi yansıtmadığı çok açık bir biçimde görülecektir. Biri Türkiye’yi, diğeri Kürdistan’ı yansıtmaktadır.


Türk devleti ve AKP Hükümeti, Kürdistan’a bir müstemleke olarak bile yaklaşmıyor. Kürdistan’ı ve Kürdistan halkını harita üzerinden silinmesi gereken bir düşman ülke, düşman halk olarak görüyor.


Türk ordusunun Kürdistan’da yürüttüğü savaş da bu zihniyet temelinde yürütülüyor. Şemdinli’deki köyleri kasıtlı bir biçimde bombalamaları ve daha geçen gün sınır üzerinde Veysi Demir isimli 13 yaşındaki Kürt çocuğunun katledilmesi bu zihniyetin sonucudur.


Türk ordusu Kürdistan’ı kendi ülkesi olarak görmediği gibi Kürtleri de düşman görüyor. Bundan dolayı kendini güvende hissetmiyor. Etkili gerilla vuruşları da buna eklenince karakollarında tutsak oluyor ve dışarı çıkamaz durumda yaşıyor.

AKP Hükümeti, medyasıyla HPG’ye karşı çok ciddi bir kampanya yürütüyor. Hemen hemen her gün basında HPG gerillalarıyla paket haberler servis ediliyor. Türk ordusunun teknik kapasitesi konusunda yayınlar yapılıyor. Siz bu yayınları okuduğunuzda neler düşünüyorsunuz?


Bu propaganda ve yayınların servis edilmesi, Türk Hükümeti’nin ve ordunun yaşadığı başarısızlığın ve Hareketimiz karşısındaki çaresizlik psikolojisinin yarattığı ruh halinden kaynaklanıyor. Bunlarla içinde bulunduğu zafiyeti ve savaşta kaybettiği inisiyatifi kamufle etmeye çalışıyor. Diğer yandan gerçekleri tersyüz ederek, gerilla güçlerimize yönelik yalan yanlış haberler yayarak, gerilla güçlerimizin sağlam duruşu, büyük birlik ruhu ve mücadele azmi konusunda şüpheler uyandırmaya çalışıyor.


Düzmece ve yalan habere neden ihtiyaç duyduğu açıktır. Haklı, güçlü, başarılı ve kendine güvenen bir güç, yalan söyleme ihtiyacı duymaz. Bu kadar yalan söylemeleri, Kürdistan’da yürütülen haksız sömürge savaşının başarısızlığını örtbas etme çabasından ileri geliyor.

Kirpi ile yılan

Sırt yüzeyi binlerce dikenlerle kaplı; işitme ve koku alma duyuları çok hassas, inatçı ve güçlü hayvanlardır. 5 cm uzunluktaki kuyruklarıyla beraber boyları 33 cm’yi bulur. Dikenlerinin uzunluğu 2-3 cm ve çapları 1-2 milimetredir.


Ayakları güçlü ve çengel tırnaklı beşer parmağa sahiptir. Kirpiler koşabilen, tırmanabilen ve yüzebilen çevik hayvanlardır. Herhangi bir tehlike karşısında hemen dikenli bir top halini alırlar. Böylece oksuz olan karın kısmını da korumuş olurlar.


Kirpiler, zehirlere karşı son derece dayanıklı hayvanlardır. Yılanların da amansız düşmanıdır. Dişleriyle yılanın kuyruğunu yakalar ve hemen topaç olurlar. Kuyruğu sıkıştırılan yılan hırsla saldırılar yapar. Fakat dikenli topa hiçbir şey yapamaz. Sonunda yılan yorularak serilir. O zaman kirpi topaçlıktan sıyrılarak yaralı yılanı ensesinden kavrayarak yer.

Bu yatırımları vuruyoruz

Türk yetkilileri Kürdistan’da yatırım yapmak istiyoruz ama PKK izin vermiyor, diyerek Kürdistan’daki ekonomik gelişme ve kalkınmayı engellediğinizi iddia ediyor. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?


Kürdistan’da AKP Hükümeti’nin ağırlık verdiği yatırım 3 alanda yoğunlaşıyor:


- Baraj,
- Yol,
- Karakol yapımı projeleridir.


Bine yakın yeni karakol inşaatı projesi vardır. Her üç alandaki projeler de ilgili bakanlıklar tarafından değil, Milli Güvenlik Kurulu tarafından karar altına alınmıştır. Üçü de birbiriyle bağlantılıdır ve Kürdistan’da ekonomik kalkınma ve halkın refahıyla hiçbir alakası yoktur.


Barajlarla Kürdistan’ı su altında bırakmayı; çoğunluğu askeri amaçlı olan yollarla Kürdistan’da Türk ordusunun hareket kabiliyeti kolaylaştırmak, gerillanın kullandığı dağlık alanları bölmek, karakol ve askeri üslere güvenli gidişi amaçlıyorlar. Türkiye tarafında her gün yeni fabrika açılışları yapılırken Kürdistan’da her gün yeni karakol açılışları yapılıyor. Bahsettikleri yatırım Kürdistan’ı yeniden işgal ve talan etme yatırımlarıdır. AKP Hükümeti’nin en fazla övündüğü ve Kürdistan’da ağırlık verdiği kalkınma daha büyük ve yeni cezaevlerinin yapılmasıdır. Karşı çıktığımız, engellemeye çalıştığımız bunlardır.


Oysa Kürdistan’da en fazla gelişebilecek ve imkanı olan yatırım olan hayvancılık engellenmekte, hayvancılık için en uygun alanlar askeri yasak bölgeler olarak ilan edilmektedir. Bunun yanı sıra tarımı da engelleyerek halkımızı aç bırakmaya, tek geçim kaynağı olarak da koruculuğa ve AKP işbirlikçiliğine zorlamaktadır. AKP’nin engellediğimiz için bizi suçladığı yatırımlar bunlardır. 


SİNAN CUDİ / BEHDİNAN

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA